• Sonuç bulunamadı

1.4. Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri

1.4.1. İşgücü

Çalışma istek ve yeterliliğine sahip, cari ücret düzeyinden çalışmayı kabul eden ve bir haftalık süre içinde işbaşı yapabilecek birey sayısı, literatürde işgücü ya da emek olarak adlandırılmaktadır. Beden gücü ve düşünce gücüne dayalı çabaların tümü, emek faktörünü meydana getirmektedir (Limoncuoğlu, 2006: 9). İşgücü, tarihin ilk dönemlerinden beri en önemli üretim faktörleri arasında yer almıştır. Teknoloji ve sanayileşmeyle birlikte üretimde emeğin yeri azalmış gözükse de o teknolojiyi de üretenin nitelikli emek olduğu göz önüne alındığında, hala emek faktörünün üretim içinde vazgeçilmez olduğu görülecektir.

Uluslararası İşgücü Örgütü (International Labor Organization: ILO) tarafından geliştirilen sistematiğe göre ülkelerin işgücü sayısı hesaplanırken; 15 yaş2

ve üzeri birey sayısından çalışmaya mani engeli olanlar, çalışamayacak kadar yaşlı ya da hasta olanlar, öğrenciler, zorunlu askerlik görevini yapan er ve erbaşlar, mahkûmlar ve kendi rızasıyla çalışmak istemeyenler (ev hanımları, iş ya da ücret beğenmeyen kişiler, kendi servetleriyle ya da mirasla geçinen kişiler) çıkartılmaktadır (Avşaroğlu, 2018: 1). İşgücü içinde yer alıp da iş bulamayanlar, işsizleri oluşturmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından uygulanan işgücü anketlerine göre ise bir kişinin işsiz sayılabilmesi için son 15 günlük sürede iş aramış fakat bulamamış olması, bu süre içinde ücret karşılığında 1 saat dahi çalışmamış olması gerekmektedir (TUİK, 2018).

1.4.2. Sermaye

Sermaye ikiye ayrılmaktadır: Makine, teçhizat, fabrika binası, ulaşım ve iletişim ağları, enerji, su ve diğer altyapılardan oluşan sabit sermaye stoku ve firmaların kurulum ve işletilmesinde kullanılan finansal sermaye. Ekonomi literatüründe sermaye (kapital) denildiğinde genellikle sabit sermaye ya da diğer ifadesiyle yatırımlar anlaşılmaktadır. Yatırımlar genellikle yerli firmalar, yabancı firmalar (Doğrudan Yabancı Yatırımlar: DYY) ve devlet eliyle yapılabilmektedir. Hane

2ILO işgücünü daha önce [15, 65] yaş aralığı olarak açıklamış olmakla birlikte, Türkiye’de son

halkının konut edinimi de yatırım olarak sınıflandırılmaktadır (Eğilmez, 2015). Kısaca yatırımlar, ileride üretim miktarını artırabilmek için yapılan ilave makine- teçhizat, bina, altyapı harcamaları ile bu alanlarda meydana gelen aşınma ve yıpranmaları gidermek için yapılan harcamaların toplamından oluşmaktadır (Şahbaz, 2014: 2). Sermaye, bir stok değişken olduğu için sabit sermaye stoku ya da sabit sermaye oluşumu3

şeklinde ifade edilmektedir. Sermaye stoku özet olarak; bir ülkenin, belli bir zamandaki elinde bulundurduğu üretim araçlarının toplamıdır (Akkaya, 2016: 46).

Sermaye, üretimin, özellikle de seri üretimin, ağır sanayi ve teknoloji ürünleri üretiminin vazgeçilmez bir bileşenidir. İnsanlık tarihinde kol gücüne dayalı yavaş ve yüksek maliyetli üretimden, kitle (aynı anda çok miktarda) üretimine geçilmesi, üretimde kalite artışı ve maliyet düşmesi hep sermaye (yatırımlar) sayesinde olmuştur.

Ekonomik büyümeyi sağlayan en önemli faktörlerden biri de yatırımların miktar ve kalite olarak artırılmasıdır. Bu sayede Neoklasik büyüme modelinde yer alan işgücü başına üretim faktörü miktarı artırılarak, işgücünün verimliliği ve üretkenliği yükseltilebilir. İçsel büyüme modeline göre beşerî sermaye artırılabilir ve ekonomik büyüme kalıcı olarak iyileştirilebilir (Mercan, 2014).

1.4.3. Doğal Kaynaklar

Üretimde kullanılan toprak, yer altı ve yer üstü madenler, petrol, doğal gaz, su, biyolojik çeşitlilik ve diğer varlıklar doğal kaynakları oluşturmaktadır. Doğal kaynaklar, üretimin en önemli bileşenlerinden olup, taşınması imkânsız ya da çok güç olması nedeniyle, üretim yerinin şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir4

. Doğal kaynaklar, kıt mallardan olup, yeniden inşası güç / imkânsız üretim faktörlerindendir. Roma Kulübü’nün de üzerinde durduğu gibi, dünyada sürdürülebilir bir ekonomik sistemin inşası açısından doğal kaynakların bilinçli kullanımı ve korunması büyük önem arz etmektedir (Çınar, 2015).

3Dünya Bankasının kullanımıyla Gross Domestic Capital Formation. 4

Bir alabalık tesisini, soğuk suyun olduğu bir yerde kurmaktan başka çare yoktur. Benzer şekilde termik santralleri kömür madenlerinin olduğu yere, tarım alanlarını verimli toprakların ve uygun iklim koşullarının bulunduğu bölgelere kurmak, maliyetleri azaltmak açısından son derece önemlidir.

Doğal kaynaklar, ülkelerin ekonomik büyümelerini hızlandırıcı yönleri itibariyle, tarihteki coğrafi keşiflerin ve sömürge faaliyetlerinin de temel nedenini oluşturmuştur. Avrupa ülkeleri, 1800’lü yılların başından itibaren sanayi devrimi ile girdikleri kitlesel üretim5

için gerekli hammadde ve çıktıları satabilecekleri pazarları elde edebilmek için sömürgecilik faaliyetlerine büyük önem vermişlerdir6

.

Doğal kaynaklara sahip olmak her zaman ülkelerin ekonomik uzun dönemli büyümesine yarar sağlamayabilmektedir. Özellikle sahip olduğu doğal kaynakları işlemeden satan ülkeler, kısa dönemde döviz geliri elde ederek, ekonomisinin büyümesini sağlasa da uzun dönemde ülke parasının aşırı değerlenmesi, diğer alanlardaki yatırımların doğal kaynağın bulunduğu alana kayması ve diğer alanlarda yaşanan sanayisizleşme ve ülkenin, doğal kaynak gelirlerine güvenerek Ar&Ge ve inovasyon yapmaması, Schumpeter (1911)’in Yaratıcı Yıkım Teorisiyle uyumlu olarak, ülkeleri Hollanda Hastalığı7

türü ekonomik sıkıntılara sokabilmektedir.

1.4.4. Girişimci

Emek, sermaye ve doğal kaynağı birleştirerek, üretim faaliyetini gerçekleştiren girişimci, sonradan üretim faktörleri arasına dâhil edilmiştir. Girişimci kendi emeğini, finansal ve beşerî sermayesini ortaya koyup, gerekli riskleri de üstlenerek üretim faaliyetini gerçekleştirdiği için üretim çıktısından pay alma hakkına kavuşmaktadır. Girişimciler, ekonominin canlı tutulmasında önemli bir rol oynarlar. Girişimcilerin yürüttüğü başlıca ekonomik faaliyetler arasında; gerekli sabit sermaye yatırımlarını gerçekleştirmek, gerekli ham madde kaynaklarını bulmak, gerekli işgücünü, uygun pozisyonlarda istihdam etmek, iş süreçlerini, üretim ve pazarlama faaliyetlerini tasarlamak / organize etmek ve yeni pazarlar bulmak sayılabilir (Akkaya, 2016: 47).

5

Bu kavramın İngilizcesi Mass Production olup, kitlesel üretim, seri üretim ya da toplu üretim gibi anlamlara gelmektedir.

6 Günümüzde sömürgecilik faaliyetleri bitmiş gözükse de İngiltere’nin uygulamakta olduğu ortak

refah (commonwealth) siyaseti sayesinde 53 ülkenin İngiltere ile ayrıcalıklı ticaret ilişkileri ve dolaylı bağımlılığı sürmektedir.

7

Bu durum ilk defa Hollanda’ya ait Kuzey Denizinde 1959 yılında doğalgaz bulunmasıyla yaşandığı için problem, ekonomi literatüründe bu ülkenin adı ile anılmaktadır. Hollanda hastalığı kavramı ilk olarak 1977 yılında, The Economist dergisi tarafından kullanılmıştır (Mercan ve Göçer, 2014: 253, 269)

1.4.5. Teknoloji

Solow (1956) tarafından büyüme modeline içsel olarak dâhil edilmeyen ve gökten

düşen elma gibi dışsal olarak belirlendiği varsayılan teknoloji, Yeni Büyüme Modellerinin en fazla üzerinde durduğu üretim faktörlerinden biridir. Teknoloji

kavramıyla çoğunlukla sabit sermaye stokundaki teknolojik düzey anlaşılsa da beşerî sermaye (işgücünün niteliği, üretkenliği) de teknolojinin bir parçasıdır (Çalışkan vd. 2014). Sabit sermaye stokundaki (makine- teçhizat, fabrika binaları, üretim ve ulaştırma gereçleri, mekânları), ürün ve üretim süreçlerindeki teknolojik gelişmeler, Romer (1986)’nın de üzerinde ısrarla durduğu Ar&Ge çalışmalarıyla mümkün olmaktadır. Beşerî sermayedeki artış ise başta eğitim ve sağlık olmak üzere, işgücünün verimliliğini ve niteliğini iyileştirici kamu ve özel sektör yatırımlarıyla, uygun yönetim şekli ve özgürlüklerle sağlanabilir (Selim vd. 2014).

Ar&Ge ülkelerde gerçekleştirilen araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ifade etmekte olup, ülkelerin Ar&Ge performansları genellikle bu işler için harcanan para miktarı ya da milli gelirden Ar&Ge faaliyetlerine ayrılan pay ile ölçülmektedir. Ar&Ge harcamalarının, ülkelerin teknolojik bilgi birikimini, yeni ürün ve üretim teknikleri geliştirme potansiyelini, yüksek teknolojili ürünler üretim ve ihracatını artırması beklenmektedir (Çetin, 2016; Avcı, 2017). Dış ticaret açığı sorunu yaşayan ve ihracatını bir türlü artıramayan ülkeler için en iyi çözüm alternatiflerinden biri, ihraç edilen ürünlerin katma değerini yükseltmektir. Katma değeri en yüksek olan ürünler, yüksek teknolojili ürünlerdir. Yüksek teknolojili ürünlerin üretim ve ihracatını artırabilmenin yolu ise Ar&Ge faaliyetlerinin arttırılmasından geçmektedir. Ar&Ge çalışmalarıyla ulaşılacak yeni fikirlerin, yeni ürünlerin, fonksiyonel tasarımların, yeni üretim süreçlerinin / tekniklerinin ve bilimsel buluşların, ülkelerin ihracatında teknoloji yoğun ürün miktarı artacağı, ülkelerin ihracat rekabet gücünü yükselteceği, ihracattan elde ettikleri kârın ve milli gelirlerin yükselmesi beklenmektedir (UNIDO, 2016).

Teknoloji için vazgeçilmez olan inovasyon, ülkelerin yaptıkları yenilik faaliyetleri olup, bu konuya ilk dikkat çeken iktisatçı Schumpeter (1911) olmuştur. Schumpeter (1911) tarafından geliştirilen Yaratıcı Yıkım Teorisine göre; Ar&Ge faaliyetlerinde bulunmayan, kendisini, ürünlerini ve üretim süreçlerini yenilemeyen

firmalar, bu faaliyetleri yürüten firmalar tarafından piyasadan silineceklerdir. Bu nedenle firmaların ve ülkelerin uzun dönemde sağlıklı bir şekilde rekabete dayanabilmeleri açısından mutlaka Ar&Ge ve inovasyon faaliyetlerine gerekli finansal ve beşerî kaynakları ayırmalarında yarar vardır.

1.4.6. Kurumsal Yapı

Ülkelerin yönetim biçimi (demokrasi, teokrasi, oligarşi, diktatörlük vb.), dini, dili, ırkı, sahip oldukları denetleyici ve düzenleyici kurumlar ve bu kurumların etkinliği (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu, vb.), hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele derecesi, fikri mülkiyet haklarını korumaya yönelik yasal ve yapısal düzenlemeler, ülkenin sahip olduğu uluslararası ilişkiler ağı ve ülkelerin dâhil olduğu ekonomik entegrasyonlar ve benzerleri ülkelerin kurumsal yapısını oluşturmaktadır (Noyan, 2015: 28-30).

Ayrıca ülkelerde uygulanan sosyal güvenlik sisteminin yeterliliği ve güvenilirliği de işgücünün verimliliği ile yerli ve yabancı yatırımcıların yeni yatırımlar yapmasını sağlama noktasında önemli rolü bulunmaktadır (Mesjasz, 2008: 128).

1.5.Literatür Taraması

Tez çalışmasının bu bölümünde ekonomik büyümenin belirleyicilerine ilişkin yapılmış çalışmaların özetleri sunulacaktır. Bunu yaparken önce uluslararası, daha sonra ulusal çalışmaların özeti, yayınlanma tarihi sıralamasına göre verilmiştir.

1.5.1. Uluslararası Literatür

Radelet vd. (2001), 1965-1990 döneminde 18 Asya ülkesinde ekonomik büyümenin belirleyicilerini ülke karşılaştırmalı ekonomik büyüme modeli yardımıyla araştırmışlar ve başlangıçtaki eğitim seviyesi, ülkenin denize kıyısının bulunması, ülkenin deniz kıyısına olan uzaklığı, kamu tasarrufları, ticari olarak dışa açıklık, kurumsal yapının kalitesi, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi ve çalışma çağındaki nüfusun ekonomik büyümeyi olumlu yönde, başlangıçta işçi başına düşen çıktı miktarı, doğal kaynak bolluğu, ülkenin denize sınırının olmaması, ülkenin tropik iklim bölgesinde yer almasının ise ekonomik büyümeyi negatif etkilediği görülmüştür.

Bleaney vd. (2001), 22 gelişmiş ülkede ekonomik büyümenin belirleyicilerini 1974-1995 dönemi verilerini kullanarak, maliye politikası ve uzun dönem ekonomik büyüme oranları üzerinden araştırmışlardır. Analiz sonucunda, kamu harcamalarının etkinliğinin uzun dönem ekonomik büyüme ile pozitif ilişkili olduğunu, vergi sistemindeki çarpıklıkların ise uzun dönemde ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır.

Freire-Seren (2002), İspanya’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, genişletilmiş Neoklasik Büyüme Modeli çerçevesinde, 1964-1991 dönemi için araştırmış ve beşerî sermayedeki iyileşmelerin ve yatırım harcamalarının ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuştur.

Barro (2003), gelişmiş ve gelişmekte olan 87 ülkede 1965-1975, 1975-1985 ve 1985-1995 dönemlerinde ekonomik büyümenin belirleyicilerini panel veri analizi yöntemiyle araştırmış ve ortalama okula devam etme yılı, yatırım harcamaları, kanunların üstünlüğü, demokrasi, ticari dışa açıklık ve ticaret şartlarının ekonomik büyümeyi pozitif etkilediğini, başlangıçtaki kişi başına düşen milli gelir, doğumda beklenen ortalama yaşam süresi, doğurganlık oranı, kamu harcamaları, enflasyon ve ülkenin denize sınırının olmamasının ise ülkelerin ekonomik büyümelerini negatif etkilediğini tespit etmiştir.

Anaman (2004), Brunei Darussalam’da ekonomik büyümenin kaynaklarını genişletilmiş Neoklasik Büyüme Modeli çerçevesinde 1971-2001 dönemi verilerini kullanarak analiz etmiş ve ihracat ve yatırımların ekonomik büyümeyi pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini tespit etmiştir. Bu çalışmada kamu sektörünün orta büyüklükte olmasının ekonomik büyümeyi olumlu, çok büyük olmasının ise olumsuz yönde etkilediği de görülmüştür.

Botric ve Slijepcevic (2008), bankacılık sektörü verimliliği ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi 6 Güney-Doğu Avrupa ülkesi (Arnavutluk, Bosna- Hersek, Hırvatistan, Makedonya ve Romanya) için 1995-2005 dönemi verilerini kullanarak sabit etkiler modeli ile araştırmış ve faiz oranı, enflasyon ile ekonomik büyüme arasında negatif, genel hükümet dengesinin GSYH’ye oranı ile ekonomik büyüme arasında pozitif ilişkinin olduğunu tespit etmiştir.

De Grauwe ve Schnabl (2008), döviz kuru istikrarının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini 18 Güney-Doğu Avrupa ve Merkezi Avrupa ülkesinin 1994-

2004 dönemi verilerini kullanarak, sabit etkiler yöntemiyle incelemiş ve döviz kuru oynaklığının ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini tespit etmiştir. Yine bu çalışmada dolar cinsinden yapılan ihracat ve bütçe açığının ise ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir.

Asheghian (2009), Japonya’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, 1977- 2006 dönemi için Beach-MacKinnon8yöntemiyle hesaplamış ve toplam faktör

verimliliği ile yurtiçi yatırımların, ekonomik büyümeyi pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini tespit etmiştir.

Rahman ve Salahuddin (2010), Pakistan’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini 1971-2006 dönemi verilerini kullanarak FMOLS9 ve ARDL10yöntemleri yardımıyla analiz etmiş ve borsanın etkinliği ile ekonomik büyüme arasında kısa dönemde de uzun dönemde de pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin var olduğunu tespit etmiştir.

Prochniak (2011), ekonomik büyümenin belirleyicilerini talep ve arz yönünden 10 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesi için 1993-2009 dönemi için EKK11

yöntemiyle araştırmış ve yatırım harcamaları, beşerî sermaye, finansal sektör gelişmeleri, yüksek nitelikli hizmet sektörü, çalışma çağındaki yüksek nitelikli nüfus, bilgi – iletişim teknolojilerindeki ilerleme, ekonomik özgürlük ve yapısal reformların ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediğini, bütçe açığı, kamu kesimi açığı, faiz oranı ve enflasyonun ise ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini tespit etmiştir.

8Beach ve MacKinnon (1978) tarafından geliştirilen ve Full Maximum Likelihood (Tam En Çok

Olabilirlik) yöntemi adı da verilen bu yöntemde; Prais-Winsten yöntemindeki sapmalar ortadan kaldırılarak, regresyondaki otokorelasyon hataları giderilmeye çalışılmıştır.

9

FMOLS; Fully Modified Ordinary Least Squares: Tam Değiştirilmiş En Küçük Kareler Yöntemi olup, EKK (En Küçük Kareler) yöntemine göre daha güçlü bir tahmincidir.

10 ARDL: Autoregressive Distributed Lags: Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model yöntemi,

modeldeki her bir değişken için farklı gecikme uzunluklarına izin veren ve optimum gecikme uzunluğunun Akaike veya Schwarz kriterleriyle belirlendiği tahmin (regresyon katsayılarını belirleme) yöntemidir.

11 EKK: En Küçük Kareler yöntemi. Regresyon katsayılarının belirlenmesinde en yaydın kullanılan

yöntemdir. Yöntemin teorik temeli 1800’lü yıllarda yaşayan Carl Friedrich Gauss’a kadar dayanmaktadır.

Bhaskara vd. (2011), Bangladeş’te ekonomik büyümenin uzun dönem belirleyicilerini, 1970-2007 dönemi verilerini kullanarak, ARDL12yöntemiyle analiz etmiş ve 1980’lerden sonra uygulanan reformların, doğrudan yabancı yatırımları, para arzı ve ticari olarak dışa açıklığın ekonomik büyümeyi pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini, ancak kamu harcamaları ve enflasyonun negatif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini belirlemiştir.

Chang ve Mendy (2012), 36 Afrika ülkesinde 1980-2009 döneminde ticari dışa açıklık ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkileri panel veri analizi yöntemlerinden sabit etkiler yöntemiyle analiz etmiş ve dış yardımlar, ihracat, ithalat, istihdam edilen kişi sayısı ve ticari olarak dışa açıklığın ekonomik büyümeyi pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini, fakat doğrudan yabancı yatırımları, yurtiçi yatırımlar ve yurtiçi tasarrufların ise ekonomik büyümeyi negatif ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde etkilediğini tespit etmiştir. Bu çalışmada ayrıca dış yardımların, ülkelerin bulunduğu bölgeye göre farklı sonuçları olduğu; Orta ve Kuzey Afrika ülkelerini pozitif etkileyen dış yardımların, Batı ve Doğu Afrika ülkelerinin ekonomik büyümesini negatif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Checherita vd. (2012), 12 Avrupa Ülkesinde yüksek kamu borçlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini, 1970-2008 dönemi verilerini kullanarak, koşullu yakınsama yöntemiyle araştırmış ve bütçe dengesi, özel tasarruflar ve ticari açıklığın ekonomik büyümeyi pozitif etkilediğini belirlemiştir. Bu çalışmada ilginç biçimde kamu borçlarının da ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Ancak kamu borçlarının karesinin ise ekonomik büyümeyi negatif etkilediği görülmüş olup, bu durum kamu borçları ile ekonomik büyüme arasında ters U şeklinde bir ilişki olduğu, bu borçlar için belirli bir eşik değer olduğunu ve bu değeri aşan kamu borçlarının ekonomik büyümeye zarar verdiğini göstermiştir.

Havi vd. (2013), Gana’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, 1971-2011 dönemi verilerini kullanarak, hata düzeltme yöntemi yardımıyla analiz etmiş ve sermaye stokundaki ve doğrudan yabancı yatırımlarındaki artışların ekonomik

12ARDL: Autoregressive Distributed Lags: Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model yöntemi,

modeldeki her bir değişken için farklı gecikme uzunluklarına izin veren ve optimum gecikme uzunluğunun Akaike veya Schwarz kriterleriyle belirlendiği tahmin (regresyon katsayılarını belirleme) yöntemidir.

büyümeyi pozitif, işgücü, enflasyon, kamu harcamalarının ve dış yardımların ise ekonomik büyümeyi negatif yönde etkilediğini tespit etmiştir.

Bere vd. (2014), Romanya’da ekonomik büyümenin belirleyicilerini, 1996- 2010 dönemi için, bölgeler itibariyle incelemişler ve Ar&Ge harcamalarının ve alınan göçün bölgelerin ekonomik büyümesi üzerinde pozitif bir etkiye sahip olduğunu, işsizlik oranının bölgelerin üretimini ve ekonomik büyümesini olumsuz yönde etkilediğini tespit etmişlerdir. Bu çalışmada beklenmedik bir sonuç olarak; yükseköğretime devam eden kişi sayısının, bölgelerin ekonomik büyümesini negatif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.

Anyanwu (2014), ekonomik büyümeyi etkileyen faktörleri Afrika ülkelerinden oluşturduğu bir grup ülkenin 1996-2010 dönemi verilerini kullanarak panel veri analizi yöntemiyle, Çin’in 1984-2010 dönemi verilerini kullanarak zaman serisi analizi yöntemiyle analiz etmiş ve elde ettiği bulguları karşılaştırmıştır. Buna göre; Afrika ülkeleri için yüksek yurtiçi yatırımlar, resmi dış yardımlar, ortaöğretime kayıt oranı, metal fiyatlarındaki artışlar, hükümetlerin etkin çalışması ve kırsal kesimde yaşayan nüfusun yüksek olması ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilerken, Çin’de yurtiçi yatırımlar ve ticari dışa açıklığın ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediği, resmi kalkınma yardımlarının, nüfus artışının, enflasyonun, özel sektör kredi hacminin, tarımsal ürün fiyatlarındaki artışların ve petrol fiyatlarındaki artışların ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilediği tespit edilmiştir.

Fetahi-Vehapi vd. (2015), 10 Güney-Doğu Avrupa ülkelerinde ticari dışa açıklığın ekonomik büyümeye olan etkilerini 1996-2012 dönemi verilerini kullanarak araştırmış ve ticari dışa açıklık, başlangıç dönemi GSYH seviyesi, beşerî sermaye, sabit sermaye stoku ve doğrudan yabancı yatırımlarının ekonomik büyümeyi pozitif, nüfusun ise negatif yönde etkilediğini tespit etmiştir.

Chirwa ve Odhiambo (2016), gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümenin belirleyicilerini inceleyen çalışmaların literatür taramasını yaptığı çalışmada, gelişmekte olan ülkelerde dış yardımların, doğrudan yabancı yatırımlarının, maliye politikalarının, yatırım harcamalarının, dış ticaretin, beşerî sermayenin, demografik faktörlerin, para politikasının, doğal kaynakların, reformların, coğrafi, politik ve mali faktörlerin ekonomik büyümenin anahtar

değişkenleri olduğunu belirlemiştir. Çalışmada ayrıca gelişmiş ülkeler için yapılan analizlerde fiziksel sermayenin, maliye politikasının, beşerî sermayenin, dış ticaretin, demografik faktörlerin, para politikasının, finansal ve teknolojik faktörlerin ekonomik büyüme üzerinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir.

Mazurek (2017), 32 Avrupa ülkesinde, 2005-2015 dönemindeki ekonomik büyümenin belirleyicilerini 6 adet sosyo-ekonomik faktör (GSHY’nin başlangıç seviyesi, ülkelerin ekonomik olarak dışa açıklık dereceleri, demokrasi endeksi, beşerî sermaye, fiziksel sermaye ve doğrudan yabancı yatırımlar) üzerinden araştırmıştır. Analiz sonucunda ekonomik büyümeyi, beşerî sermayenin ve fiziksel sermayenin doğrudan, GSYH’nin başlangıç seviyesi ve demokrasi endeksinin ise dolaylı olarak etkilediği tespit edilmiştir. Bu çalışmada ayrıca kümeleme analizi de yapılmış ve Avrupa Ülkeleri için tarihsel olarak yapılan Doğu ve Batı ayrımının önemli ölçüde geçerliliğini koruduğu belirlenmiştir.

Mihaela, vd. (2017), ekonomik büyümenin belirleyicilerini V4 ülkeleri (Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Polonya) ve Romanya için 2003-2016 dönemi verilerini kullanarak, Bayesian Genelleştirilmiş Ridge regresyonu13 yardımıyla incelemiş ve Slovakya haricindeki ülkelerde doğrudan yabancı yatırımlarının ekonomik büyümeyi desteklediğini, eğitim harcamalarının sadece Çek

Benzer Belgeler