• Sonuç bulunamadı

Descartes'ta determinizm-özgürlük ve ahlak ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Descartes'ta determinizm-özgürlük ve ahlak ilişkisi"

Copied!
93
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

FELSEFE VE DĠN BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

FELSEFE TARĠHĠ BĠLĠM DALI

DESCARTES’TA

DETERMĠNĠZM, ÖZGÜRLÜK VE AHLAK ĠLĠġKĠSĠ

ARZU PORSUK

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

PROF. DR. NAĠM ġAHĠN

(2)
(3)
(4)
(5)

ÖZET

Bu çalıĢmanın amacı 17. asrın en önemli filozoflarından olan Descartes’in Determinizm, Özgürlük ve Ahlak iliĢkisini incelemektir.

ÇalıĢmamızın giriĢ bölümünde genel olarak Descartes’ın felsefesinde determinizm ve özgürlük baĢlığı altında; mekanizm, nedensellik, determinizm ve özgürlük, irade ve irade Özgürlüğü kavramlarını ve bu kavramları Descartes’ın, Felsefesinde nasıl tanımladığına yer verdik. Birinci bölümde, Ahlak teorileri ve Descartes’ın felsefesi baĢlığı altında genel ahlak teorileri ve Descartes’ın ahlak teorisini tespit etmeye çalıĢtık. Ġkinci bölümde ise Descartes’ta Determinizm, Özgürlük ve Ahlak iliĢkisine tek tek değinilmeye çalıĢılmıĢtır. Sonuç kısmında ise ele alınan konumuz ile ilgili değerlendirme yapılarak, konu ile ilgili yapılacak çalıĢmalar için tavsiyelere yer verilmiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Determinizm, Özgürlük, Ahlak, Mekanizm, Nedensellik, Ġrade, Ġrade Özgürlüğü

Ö

ğre

ncini

n

Adı Soyadı ARZU PORSUK Numarası 158102091003

Ana Bilim /Bilim Dalı

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI /FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI

Programı

Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. NAİM ŞAHİN

Tezin Adı

(6)

Aim of this thesis is to examine relation between determinism, freedom and morals of Descartes who is one of the most important philosopher in the 17 century.

In the Ġntroduction section ethics and types of ethics are generally defined and examined how to use in philosophical periods in the first section, basic concepts which are used by Descartes within the context of determinizm and freedom in this Philosophy of ethics are mentioned. Ġn the second section, is mentioned relation between determinizm, freedom and ethics of Descartes one by one. Ġn conclusion section a remark about subject which is mentioned in the other section gave aduice about this subject is made.

Key Words; Determinis, freedom, ethics, mechanism, causality, willpower, free discretion,

Aut

ho

r’

s

Name and Surname ARZU PORSUK Student Number 158102091003

Department Study Programme

Master‟s Degree (M.A.) X Doctoral Degree (Ph.D.) Supervisor PROF. DR. NAİM ŞAHİN Title of the

Thesis/Dissertation

ACCORDİNG TO DESCARTES: THE RELATİONSHİP BETWEEN DETERMİNİSM, FREEDOM AND MORALS

(7)

ÖZET ...iv

ABSTRACT ... v

KISALTMALAR...viii

ÖNSÖZ...ix

GĠRĠġ DESCARTES'ĠN FELSEFESĠDE MEKANĠZM, DETERMĠNĠZM, ÖZGÜRLÜK VE ĠRADE ÖZZGÜRLÜĞÜ 1.MEKANĠZM ...1 2.DETERMĠNĠZM ... 5 3.NEDENSELLĠK ... 7 4.ÖZGÜRLÜK ... 9 5.ĠRADE……….12 6.ĠRADE ÖZGÜRLÜĞÜ……….15 BĠRĠNCĠ BÖLÜM AHLAK TEORĠLERĠ VE DESCARTES’IN FELSEFESĠNDE AHLAK 1.1. GENEL AHLAK TEORĠLERĠ………20

1.1.MUTLULUK AHLAKI(EUDAIMONISME) ... 21

1.2. HAZ AHLAKI………....21

1.3.DEĞER AHLAKI ... 22

1.4.ÖDEV AHLAKI (BUYRUK AHLAKI) ...23

1.5.EGOĠST AHLAK ... 24

1.6.SOSYOLOJĠK AHLAK ......25

1.7. PSĠKOLOJĠK AHLAK………...25

1.8.BĠYOLOJĠK AHLAK ......26

2.DESCARTES’IN AHLAK TEORĠSĠ ... 27

2.1.AHLAKIN TANIMI ... 27

(8)

2.2.1.AHLAK-AKIL ... 30

2.2.2.AHLAK-DĠN ... 32

2.2.3.AHLAK-DUYU ... 36

2.3.AHLAKĠ DEĞERLER OLARAK ĠYĠ VE KÖTÜ ...38

2.3.1.ĠYĠ NEDĠR? ...38

2.3.2.KÖTÜ NEDĠR? ... 39

2.3.3.ĠYĠ VE KÖTÜ DAVRANIġLARDA BĠLGĠNĠN DEĞERĠ ...39

ĠKĠNCĠ BÖLÜM DESCARTES’TA DETERMĠNĠZM, ÖZGÜRLÜK VE AHLAK ĠLĠġKĠSĠ 1.DETERMĠNĠZM- ÖZGÜRLÜK ĠLĠġKĠSĠ ...43 2.DETERMĠNĠZM VE AHLAK ĠLĠġKĠSĠ ...46 3.AHLAKĠ ERDEMLER ...48 3.1.ERDEM ... 50 3.1.1. CÖMERTLĠK ... 53 3.1.2. ÖLÇÜLÜLÜK ...55 3.1.3. ADALET ...56 4.ĠHTĠRASLAR ...57 4.1.ĠHTĠRASLARIN ÇEġĠTLERĠ ... 59 4.1.1. HAYRANLIK ... 59

4.1.2. AġK (SEVGĠ) VE NEFRET(KĠN) ...61

4.1.3. ZEVK VE DEHġET ...63 4.1.4. ARZU ... 64 4.1.5. SEVĠNÇ/NEġE ... 66 4.1.6. KEDER/HÜZÜN ... 67 4.2.ĠHTĠRASLARIN GÖREVLERĠ ... 68 5.DETERMĠNĠZM, ÖZGÜRLÜK VE AHLAK ĠLĠġKĠSĠ ...70 SONUÇ ... 75 BĠBLĠYOĞRAFYA ... 77

(9)

KISALTMALAR

a.g.e. Adı Geçen Eser

a.g.m. Adı Geçen Makale

AÜĠFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

AÜĠFD Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

AÜEFSBD Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi bkz. Bakınız C. Cilt Çev. Çeviren M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra s. Sayfa

SBE, Sosyal Bilimler Enstitüsü

SÜĠFD Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

(10)

ÖNSÖZ

Descartes, 1596-1650 yılları arasında yaşamış Batıda 17. Yüzyıl felsefesinin kurucusu olan önemli bir filozoftur. O, filozof olmanın yanı sıra, önemli bir matematikçi, doğa bilimci, analitik geometrinin kurucusu olup son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden biri olarak modern felsefenin başlatıcısı kabul edilir. Büyük zorluklar içerisinde büyümesine rağmen hayatla mücadelesini asla bırakmamış, düşüncelerini sistematik bir felsefe dizgesi haline getirmiş bir düşünürdür.

Descartes‟ın sistemi ve eserleri üzerine pek çok bilimsel çalışma yapılmıştır. Onun, ahlak, din, matematik, fizik, felsefe ve bu alanlarda kullandığı yöntem üzerine yapılmış çalışmalar bunlardan bazılarıdır. Hakkında pek çok araştırmalar ve çalışmalar olmasına karşın yaptığımız araştırmalarda Descartes‟ın Determinizm ve Özgürlük anlayışı hakkında bütüncül bir çalışmanın yapılmadığını tespit ettik. Biz bu çalışmamızda, Descartes‟ın Determinizm, Özgürlük ve Ahlak ilişkisini ele aldık.

Çalışmamız giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmında, genel olarak Descartes‟ın felsefesinde determinizm ve özgürlük başlığı altında; mekanizm, determinizm, nedensellik, özgürlük, irade ve irade özgürlüğü kavramlarını ve bu kavramları Descartes‟ın, felsefesinde nasıl tanımladığına yer verdik.

Birinci bölümde, Ahlak teorileri ve Descartes‟ın ahlak anlayışını irdeledik. İkinci bölümde, Determinizm- Özgürlük ilişkisi, Determinizm- Ahlak ilişkisi ve son olarak Determinizm- Özgürlük ve Ahlak İlişkisi konularına değindik.

Sonuç kısmında ise konu ile ilgili bir değerlendirme yaptık.

Bu çalışmanın başlangıcından itibaren konu ve yöntem belirleme noktalarında yol gösteren, çalışmanın olgunlaşmasında büyük emekleri olan, hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Naim Şahin‟e, değerli görüşlerinden istifade ettiğim, çalışmamızı okuyup eleştiri ve önerileriyle katkı yapan Prof. Dr. Bayram Dalkılıç‟a, tezi okuyup önerileriyle katkı yapan Dr. Öğretim

(11)

Üyesi Yakup Akyüz‟e, ayrıca derslerinde engin bilgi ve becerilerinden istifade ettiğimiz ve bilgi birikimimize çok katkılar sağlayan hocalarım Prof. Dr. Hüsamettin Erdem ve Dr. Öğretim Üyesi Ömer Faruk Erdem‟e teşekkür ederim.

Arzu PORSUK Konya-2019

(12)

GĠRĠġ

DESCARTES’IN FELSEFESĠNDE MEKANĠZM, DETERMĠNĠZM, ÖZGÜRLÜK VE ĠRADE ÖZGÜRLÜĞÜ

İnsanın var olduğu günden beri en önemli problemlerden biri ahlak konusu olmuştur. Toplumsal, dini ve felsefi boyutlarıyla ele alınan ahlak, Felsefe Tarihinde Antikçağdan beri filozofların da en temel problemleri arasında ele alınmıştır. Dolayısıyla ahlak geçmişten günümüze insanın en temel problemlerinden biri olmuştur. Hatta devletlerin bile var oluş amaçlarının insanın ahlaki yönden eğitilmeleri olarak gören filozoflar da vardır.

Descartes‟e göre yapmış olduğumuz ahlaki eylemlerimizin ve ilkelerimizin altında yatan etkenler vardır. Bunları biz özgür irademiz ve bilgilerimize bağlı olarak gerçekleştiririz. Biz bu bölümde determinizm, özgürlük, irade ve nedensellik kavramlarını nasıl ele aldığına ve felsefesindeki yeri ve önemine değinmeye çalışacağız.

1. MEKANĠZM

“Machine” sözcüğünden gelen mekanizm, canlı olmayan cisimlerin varoluş biçimlerini, özelliklerini ve görünümlerini değerlendiren, görüştür. Diğer bir anlamda ise mekanizm, tinsel olan ya da tinsel olmayan bütün olayları her daim bütün koşullar altında, mekanikçi nedensellik ilkesi ile açıklamaya çalışan felsefi yaklaşımdır. Aslında mekanizm birçok alanda farklı şekillerde tanımlanmakta ve kullanılmaktadır. Fizikte, bütün fiziksel olayları uzay ve uzayda yer değiştirmelerle; biyolojide canlı varlıkları ve organik olayları mekanik yasalara göre açıklamaya çalışan öğretidir. Doğanın makine gibi olduğu varsayımından hareket eden bu görüş, kozmolojide Leucippus (MÖ 5-370) ve Demokritos (MÖ 460-370)‟un maddeciliğine kadar uzanır ve vitalizmin zıddı niteliğindedir. Bu nedenle bir makinenin konu olduğu süreç ve yasaların ilkece bütün canlılar için de aynen geçerli olduğunu ileri süren bir metafizik öğreti olarak karşımıza çıkan bu düşünce, bütün biyolojik süreçleri de klasik fizik ve kimyanın çerçevesinde kalarak açıklama arayışı içerisindedir.1

Buna göre bütün doğal, biyolojik ve psikolojik olayların mekanik

1

(13)

nedenleri vardır ve evren, sürekli aralıksız bir şekilde bir nedensellik zinciri içerisinde akıp gitmektedir. Evrende var olan, canlı veya cansız doğa arasında hiçbir ayrım gözetmeden bütün değişimleri nedensellikle açıklar.

Mekanizmi bir makineyi incelemekle daha iyi anlayabiliriz. Makine lokalize edilmiş parçaların bir bütünüdür. Lokalize edilmiş parçalar makinenin çalışmasını temin ederler. Fakat makine, parçaların gelişi güzel lokalize edilmesi değildir; onun çalışabilmesi için parçalarının aralarında kemiyete dayanan bir bağlılığı fonksiyonel olarak gösterilebilmelidir ki, makineden istediğimiz işi elde edelim.2

Buna göre, mekanizmde düzenin ve yerin önemli bir nokta teşkil ettiğini en küçük parçaların bile önemli rollerinin olduğunu görmekteyiz.

Hayat da dâhil herşeyi hareketlerin değişim ve intikaline irca etmek isteyen mekanizm, ister fizik, kimyasal ve biyolojik olarak olsun, isterse ruhi, sosyal ve manevi olaylar olsun, herşeyi mekanik kanunlar ve verilerle açıklayan, hareketlerin değişiminin her çeşit olayı izaha kâfi geleceğini, varlığın mekanik olarak hareket ettiğini iddia eden felsefi meslektir. Böylece mekanist teori hayatı bir makinanın çarkları gibi çalışan unsurların birliğine indirgemektedir. Descartes için de doğa mekanik bir yapıdan ibarettir. O, kendisinin canlı-makinalar teorisinde hayvanların davranışını, basit mekanik reaksiyonların bir birliği olarak düşünmektedir. Dolayısıyla bu mekanik yapı sadece maddi dünya ile sınırlı kalmamaktadır, canlı dünyayı da içine alacak tarzda genişlemektedir. Çünkü organizmalar da bu doğanın bir parçasıdır ve doğanın bütününde geçerli olan yasalar organizmalar içinde geçerli olmalıdır. Ancak Descartes‟a göre ayrımı düşünme olan ruh bu mekanizmin dışında kalmalıdır.3

Descartes, için mekanizm canlı-cansız bütün şeyler için geçerlidir. Evrendeki bütün olayların varoluşlarını sağlayan, nasıl yönetilmesi gerektiğini düzenleyen, belirli kural ve normlar sayesinde organizmalar yasalarını belirleyen bu mekanizmdir.

Antik çağdan bu yana bütün mekanistler, organik varlık alanının maddi varlık alanına indirilebileceğini ileri sürmektedirler. Bu inanç W. Harwey yoluyla

2

Tahsin Yılmaz, Determinizm ve Hürriyet Problemi, Sevinç Matbaası, Ankara, 1972, s. 21.

3

(14)

Descartes‟a da ulaştı. Harwey‟in kan dolaşımını mekanik olarak açıklaması ve Galilei‟nin mekanik kanunlarını ortaya koyması, hayat ve psişik olayların da mekanik olarak açıklanabileceği inancını doğurdu. Hemen hemen bütün 17. ve 18. Yüzyıl filozofları ve araştırıcıları kendilerini bu konuya vermişlerdir. Descartes‟ın bilimsel açıklamaya yaklaşımının kapsamlı bir vasfı mekanik modellerin kullanımıdır. Mekanik görünüş, Descartes‟ın asli başlatıcıları arasında on yedinci yüzyıl bilimsel devrimine damga vuran şeylerden biridir.4

Descartes için fiziki, kimyasal, biyolojik, sosyal ve manevi olayların hepsini mekanik kanunlar ve yasalarla açıklanacağını kabul etmektedir.

Descartes‟in bir makine gözü ile baktığı organizmada her şey ezelden beri verilmiştir, zira organizma Tanrı tarafından öyle bir şekilde düzenlenmiştir ki, “bütün fonksiyonları onun uzuvlarının düzeninden meydana gelir. Tıpkı bir saatin veya ağırlığına göre hareket eden otomatlar gibi hareket eder. Descartes‟i organizmayı bir otomat olarak ele almaya götüren sebep, zaman hakkındaki görüşüdür sanıyoruz. O, yukarıda belirttiğimiz gibi, maddi varlık alanındaki cisimlerin dairesel bir dönüşle hareket ettiklerini ileri sürmektedir, bu yüzden cisimlerden bir parça saydığı organizmadaki olayların birçok defa aynı şekilde ortaya çıktıklarını, dolayısıyla organizmada hiçbir yeniliğin olmadığını ifade etmektedir. İşte bu yüzden, Descartes organizmayı maddi varlık alanına irca ederek açıklanabileceğini ileri sürer, bu durumda organizma bir makineden farksızdır.5 Bu Descartes için herhangi bir yeniliğin olmadığını makine gibi evrendeki her şeyin aynı olduğunu bu döngünün sürekli devam ettiğini, hareketlerinde herhangi bir değişimin olmadığını, Tanrı‟nın onu muazzam bir şekilde yarattığını bu düzenin yeniliksel anlamda belki ortaya bir şey koymasa da devam ettiğini görmekteyiz.

Descartes doğa anlayışında tamamıyla mekanisttir. Felsefesi hareket ve uzamı birleştirmek suretiyle hareketi sürekli kılmakla beraber yine zaruri ve sürekli bir yaratış onu devam ettirmektedir. Her an kâinata bir müdahale edici vardır. O, Âlem dediğimiz bu kozmik yapıyı büyük makine olarak tasavvur etmekte ve bu makinenin

4

John Cottingham, Descartes Sözlüğü, Çev. Bülent Gözkan, Necati Ilgıcıoğlu, Ayhan Çitil, Aliye Kovanlıkaya, 1. Baskı, Doruk Yayınları, Ankara, 2002, s. 147.

5

(15)

hareketini ve sistemi oluşturan parçaları fizyolojik bazda açıklamıştır. Bedenin işleyişi sistemde neler olup bittiğine bağlıdır.6

Mekanist sistemin değişebileceğini de Descartes bir noktada kabul etmiştir. Evreni sonsuz, muazzam şekilde yaratan Tanrı‟nın gelecekte evrede müdahale edebileceğini, bu mekanik yasalarında değişerek başka şekil ve normlar bulabileceği sinyallerini vermektedir.

Descartes, yüksek felsefi yeteneği ile yeni fizik ve gökbilimin etkisinde kalarak, materyal dünya kuramında Descartes‟çiliği bütünüyle belirginci (determinist) çizgiye yaklaştırarak, felsefe tarihinde önemli bir dönüm noktasına gelmiştir. 7

Descartes, doğa, mekanik ve materyalist kavramların aynı göründüğü gibi olduğunu ancak ruhun ise farklı bir alan olduğunu söyleyerek onu ayrı tutmuştur. Bu yüzden onun düşüncesinde ontolojik olarak ruh ve beden ayrımına dayalı yapıda alem determinist bir belirlenimcilikle ortaya koyarken diğer taraftan ruh konusunda aynı şeyi söylemek zor görünür. Ahlak denilen olgu daha çok ruh beden düalizminde ruhun alanına aittir. Bu duruş genellikle psikofiziksel düalizm diye adlandırılır. Descartes bu iki alanı, doğa ve ruh, mantıksal karşıtlıklar olarak tanımlarken, bir taraftan da, bu ikisinin karşılıklı olarak birbirini etkilediğini iddia etmiş ve neden ile sonuç arasında bir özdeşliği gerekli kılan etki anlayışına sahip olmuştur. Descartes, mantıksal olarak farklı tanımlanan iki faktör arasında bir özdeşliğin gerçekliğini varsaydığı için mantıksal bir ikileme düşmüştür. Bu, mantıksal-felsefi bir problemdir ve kavramsal bir problemdir; ampirik araştırmayla çözülebilecek bir problem değil. Descartes, açıklama girişimlerinde sürekli olarak mekanik kavramları kullanmışdır. Örnek olarak, beden ile ruh arasında gerçek bir nedensel bağlantı olduğunu inkâr ederek Descartesçı düalist ikilemden kurtulabiliriz.8

Descartes ruhu mekanik yapıdan kurtarmak için ruh ve beden ayrımına giderek, bu iki alanın, iki ayrı töz olduğunu söyleyerek, bu karışıklığı ortadan kaldırmıştır. Bedenin, maddenin tıpkı atomlar gibi

6

Fadima Güneş, Descartes ve Spinoza’da Duygu-Ahlak ilişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, S.B.E., Ankara, 2008, s. 28.

7 Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ, Çev: Muammer Sencer, Beşinci Basım, Say Yayınları,

İstanbul, 1996, s. 311.

8

Skirbekk Gunnar, Gilje Nils, Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe Tarihi, 3. Baskı, Kesit Yayınları, İstanbul, 2001, s. 255-256.

(16)

yer, şekil, hareketleri farklı olsa da materyalist anlamda yaratıldığı şekiller bellidir. Fakat ruhu bilemediğimiz için ruhu farlı alana almaktayız.

Descartes evrende bir mekanizmin olduğunu kabul ederek, yasaların bu mekanik düzen içinde işlediğini belirtmektedir. Meydana gelen her olayın mekanik düzen içinde bir nedeninin olduğunu, bunları yasalarla açıklanıp, kabullenebileceğimizi ve bir sonuca varabileceğimiz noktasındadır. Bu noktada nedensellik bizi determinizme götürmektedir. O halde determinizm nedir? Descartes‟in felsefesinde yeri ve önemi nedir?

2.DETERMĠNĠZM

Doğa bilimlerinde, evrende bütün olup bitenlerin nedensellik bağlantısı içerisinde belirlendiğini öne süren görüş iken; teolojide, evrenin yanı sıra insan iradesinin de Tanrı tarafından belirlendiğini öne süren determinizm, varlığını oluşturduğumuz şeylerin rastlantısal bir oluşumun değil de, varoluşunu belirli bir düzen ve yasalarla nedenlerle ortaya çıktığını kabul eder. Descartes zamanı geri dönmeyen, yaratıcılığını durmadan yenileyen Tanrı‟ya yüklemiş, bu yüzden insanın hürlüğünü temellendirebilmek için de ruhi olayların kendisinden çıktığı mekanik bir “ben” görüşüne sarılmış ve bu ben‟e irade-i cüz‟iye vererek hürriyeti göstermeye çalışmıştır. Fakat böyle bir ben anlayışının bizi determinizme götüreceği apaçıktır.9

Descartes evrenin içindeki varolan tinsel olan ya da olmayan tüm cisimlerin Tanrı tarafından yaratıldığını ve evrene gönderildiğini bunu determinist bir yapı içinde yaptığını görmekteyiz.

Determinizme göre aynı sebepler daima aynı sonuçları meydana getirir. En baştaki daha başlangıçtaki hareket ve faaliyetlerimiz determinizme dayanır. Adımızı atarken, ayağımızın altındaki toprağın eskisi gibi yerinde kalacağına, boşluğa uçmayacağımızı, fırlatılan taşın herhangi bir yere değil de, atılan yere gideceğine, ekilen tohumun aynı cinsten bir tohum vereceğine, farkında olalım veya olmayalım, inanmışız demektir.

9

(17)

Genellikle determinizmin temel unsurunun “kanunluluk” olduğu ileri sürülür. Kanunluluk da, her olay kanuna göre meydana gelir diye ifade edilir. Ancak, determinizmin tam olarak anlaşılabilmesi için kanunluluk yeterli değildir; neticenin sebep tarafından doğurulmasını, genetik unsuruda göz önüne almak gerekir. Şu halde, determinizm kanunluluktan daha fazla bir şeydir, olayların meydana gelişlerinin yoludur. Demek ki, determinizmin unsuru tek değil, ikidir, bunlar kanunluluk ve genetiktir. Bu iki unsur determinizmin tam olarak anlaşılmasına yardım ederler. Bu unsurları bir ifade altında toplayacak olursak şöyle diyebiliriz; her olay başka bir olay tarafından meydana getirilir ve determine edilir.10 Her olayın meydana geliş şekli bir kanuna ve genetiğe göre gelmektedir. Olayların altında yatan nedenler aynıdır. Ancak bu nedenlerde sebep ve sonuç arasında bir bağlantının olması ve aralarında herhangi bir kopukluğun olmamasıdır. Çünkü herhangi bir kopukluk olursa hem genetik anlamda hem de kanunlar ile toplamamız zor ve mümkün olmaya bilir. Bu yüzden her zaman sebep ile netice arasında süreklilik gerektiren bir bağlantının olması gerekmektedir.

Determinizm, neticeyi meydana getiren sebeplerin çokluğunu kabul etmez. O, neticeyi meydana getiren sebebin tek olduğunu; eğer sebepler çok görünüyorsa, bunların tek bir sebebe irca edilebileceğini ileri sürer. Başka bir deyişle, determinizme göre, gerçek sebep, bütün öncül sebeplerimizin bütününü oluşturmaktadır. Bundan dolayı sebepler çokluğu tek bir sebebe irca edilmiş olur. Her zaman hakiki bir sebebin varlığını kabul etmeliyiz.

Determinizmde sebep ile netice arasındaki bağlılıkta zamanın rol oynamaması gerektiğidir. Çünkü zamanın, olayların özünü değiştirdiği, olaylara yaratıcı olarak tesirde bulunduğu kabul edilirde, hiçbir zaman ne aynı sebepler ne de aynı sonuçlar ortaya çıkabilir.11

Bunlar sürekli olarak aynı kalmaktadır. Çünkü zamanın sürekli devinimsel farklılığından dolayı netice ve sonuçta değişebilir. Bu değişimin olması bizi büyük bir yanlışa götürebilir.

10

Yılmaz, a.g.e., s. 12-14.

11

(18)

Determinizm tikel bir olgunun, zorunsuzluğu ve tutarlılığına daima bağıntılı olan çeşitli kadro ya da gerçek dünyalardan birinde tamamlanması ve olayların durumlarını belirtmek, açıklamalarını yapmak amacıyla yaşanmış, bilinmiş kurulmuş ama daima zorunsuz olan gerçek kadrolardan veya son dünyalardan birinde tamamlanmasıdır. Bu tamamlanma seçilen gerçek dünyanın ya da kadronun rölatif bir tutarlılıkta olmasını nicel ve nitel, tersine çevrilemez, kesikli ile sürekli arasındaki çeşitli aracı zamanlardan birinde cereyan etmesini gerektirir. 12

Descartes için aklın kullanılmamasından çok, doğru kullanılması ve yanlış sonuçlara vardıran nedenler üstünde durmak daha önemlidir. Determinizm içinde bu böyledir. Her şeyin doğru bir sebebi ve neticesi vardır. Bu sebep ve netice değişmemektedir. Mekanik yapı içerisinde, bu düzeni sağlayan şeylerinde bir otomat gibi düzenli, doğru ve sağlam bir sebep ve neticesi vardır. Konumuz açısından sebep ve neden kavramları önemlidir. Dolayısıyla nedensellik nedir? Descartes‟ta nedensellik neyi ifade etmektedir? Bu sorulara cevap bulmaya çalışalım.

3. NEDENSELLĠK

Nedensellik, genel olarak sebebin sonuç ile olan zorunlu ilişkisi, mekanik ve akli bir dinamizm ile çalışan zorunlu olaylar zinciri, nedenle etki arasındaki bağlantı veya ilişki olarak ifade edilmektedir.13

Her olayın bir nedeni olduğunu ve neden etki arasında zorunlu bir bağlantının olduğunu saptamaktadır. Her ilkenin zorunlu bir yargı, önermesi vardır.

Nedensellik Descartes‟ın hem metafizik hem de fiziğinde önemli bir rol oynar. Meditasyonlar‟da, kendi varlığının bilgisinden hareketle Tanrı‟nın varlığının bilgisine geçerken, kendisinde bulunan Tanrı ideasının kaynağının Tanrı‟nın kendisi olması gerekliliğini öne sürebilmek için, karmaşık bir nedensellik ilkesi kullanır. Descartes bu ilkeyi savunurken hiçlikten hiçbir şey çıkmaz ilkesinin birazcık değiştirilmiş biçimi olduğunu söylemektedir. Ama Descartes‟ın argümanı, her şeyin bir nedeni olması gerektiğini söyleyen genel varsayımından daha güçlü ve daha

12 Georges Gurvitch, Sosyal Determinizm’in Çeşitleri ve İnsan Hürlüğü Üzerine Altı Konferans, Çev:

Nurettin Şazi Kösemihal, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1958, s. 6-8.

13

Emin Çelebi, David Hume’da Nedensellik Bağlamında Ahlak ve Hürriyet Problemi, Selçuk Üniversitesi, S.B.E., Doktora Tezi, Konya, 2008, s. 30-31.

(19)

belirli bir ilkeye dayanmaktadır. Descartes‟ta metafizikten fiziğe geçtiğimizde Descartes‟ın nedensellik kavramı daha açıklık kazanır. Üstün neden olarak Tanrı hala çok önemli rol oynar. Descartesçı fiziğin temelini oluşturan hareket yasaları da kökenlerini doğrudan Tanrı‟da bulurlar: Tanrı başlangıçta maddeyi, hareketi ve sükuneti ile birlikte yarattı. Şimdi de yalnızca başlangıçta koyduğu hareket miktarının aynı kalmasını sağlıyor.14

Descartes için nedensellik Tanrı‟nın kendi varlığından oluşmakta ve ortaya çıkmaktadır. Onun sisteminde hem fizik hemde metafizik konularında Tanrı önemli bir yere sahiptir. Çünkü her şey Tanrının yaratması olarak ortaya çıkar. Tanrı‟nın yaratmasının birçok nedeni vardır. Descartes için Tanrı hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmaz.

Felsefi sistemler de farklı nedensellik anlayışlarına sahiptirler. Descartes bütün hakikatler birbirinden çıkar ve karşılıklı olarak birbirine bağlı olduğunu yönteminin sırrı yalnız ilk ve en basitlerden başladıktan sonra yavaş yavaş ve basamak basamak en uzak ve en ufak girintilerine kadar ilerlemektedir. Dünyada bulunan bütün şeylerin doğruluğundan kuşku duysak da ondan kuşku duyamayız. Sonunda hiç aldanmamak için iyi başlayınca da, en ufak bir kuşkuya konu olacak hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemeye dikkat etmeliyiz.15

İster bir insan olalım isterse bir makine ya da tinsel bir varlık yaşadığımız veya karşılaştığımız bütün olayların altında yatan bir nedenin, sebebin var olduğunun ve bu sebebinde her zaman bir sonucunun olduğunu görmekteyiz. Bu Descartes için de böyle olmuştur. Evrende her zaman bir düzenin var olduğunu, bu düzen içinde varolan şeylerinde bir rastlantı sonucu değil de var olmasının bir sebebi ve sonucunun olduğunu ve bu sonucun bizi üstün bir iyinin varlığı olan Tanrı‟ya götürmektedir. Ancak bu mekanik düzen içindeki yaratılışımızın, davranışlarımızın, seçimlerimizin altında yatan bir sebep ya da ilke var mı? Yoksa bütün davranışlarımızı özgür irademizle mi gerçekleştiriyoruz? Evrendeki mekanik düzen ve determinist yapı içinde özgürlüğün yeri ve önemi nedir?

14

Cottingham, a.g.e., s. 163-165.

15

Rene Descartes, Tabiat Işığı İle Hakikati Arama, Çev. Sanem Sollers, 1. Baskı, Say Yayınları, İstanbul,2015, s. 61.

(20)

4.ÖZGÜRLÜK

Özgürlük (hürriyet) kelimesinin farklı anlamları olduğundan, herkes tarafından kullanılan ve kabul edilen bir tanımını yapmak mümkün görünmemektedir. İhtiva ettiği anlamlar, onu kullananın felsefi inancına, siyasi görüşüne göre değiştiği gibi, kelimenin kullanıldığı alanların farklılığına göre de değişir. Özgürlük bir yaşama halidir, duygusal alana aittir. Herkes için kabul edilebilen bir tanımının yapılamamasının sebebi budur. Duyguların, maddi şeylerin yapıldığı gibi tam bir tanımı yapılamaz. İşte özgürlük kelimesine felsefi ve siyasi görüşlere göre farklı anlamlar verilmesi, onun bu kavram niteliğinden gelmektedir.16

Herkesin yaşayış, bilgi, dini, siyasi, etnik ve kültürel değerleri farklı olduğu için özgürlük kelimesi sık sık farklı anlamlarda kullanılmıştır. Ancak hepsinin sonucunda insanın kendi iradesiyle doğruyu ve yanlışı ayıt etmesi ve seçmesi diye tanımlayabiliriz. Kimsenin etkisi ve baskısı altında olmadan kendi kararlarımızı kendimizin verebilmemizdir.

İnsanın hürlüğünü tasvire kalkışmak için ilkin onu duymak, yaşamak gerekir. Özgürlük, insan varlığının kolektif olduğu kadar ferdi, son derece karışık bir vasfı, bir niteliğidir. Her çeşit için, fiilin, tepkinin, gidişin altındadır; o güçlükleri yenmek engelleri devirmek, durumları değiştirmek gücünü taşır. O gerçekle çevrelenmiş şartlı ve bağıntılı bir özgürlüktür. O, determinizm gibi sadece zorunsuzluk ile tutarlılık, kesikli ile sürekli arasında bulunmakla kalmaz; çeşitli determinizmleri, işaret noktaları ve araçları gibi kullanmak ihtiyacındadır da. İnsan özgürlüğü amaçlarına ulaşmak için özellikle sosyal, psikolojik ve biyolojik determinizmleri kullanır.17

İnsan ancak yaşadığı ve diğer insanlarla iletişim ve etkileyişime girdiği şekilde kendi özgürlüğünün farkına varabilir. Nerelerde özgür olduğumuzu nerelerde özgür olamadığımızı, bulunduğumuz çevrenin içerisindeki yerimizin neresi olduğunu anladığımız, gördüğümüz zaman özgürlüğümüzü yakalamış oluruz. Bundan dolayı özgürlük sürekli değişen bir şey olarak tanımlanmıştır.

Descartes‟in özgürlük anlayışını, kendisinden önce gelen filozoflara göre, ileri bir adım saymak doğru olur. Descartes‟e göre özgürlük, ruhi varlık alanında ortaya çıkan bir fenomendir. Bu öyle bir fenomendir ki, “bizi yaratanın her şeye gücü yetse de,

16

Necati Öner, İnsan Hürriyeti, 7. Baskı, Divan Kitap Yayınları, Ankara, 2014, s. 15-17.

17

(21)

hatta bizi aldatmaktan zevk duysa bile, yine kendimizde bir özgür varlığın olduğunu duymaktan geri kalmayız. Bu öyle bir özgürlüktür ki, onunla biz istediğimiz zaman iyice bilmediğimiz şeylere inanmaktan sakınmak suretiyle aldanmamızın önüne geçebiliriz. Descartes‟in öne sürdüğü özgürlük irade özgürlüğüdür, mahiyeti ise, “yapmak veya yapmamak için dışardan hiçbir kuvvetin buna zorladığını duymadan hareket etmemizdir”. Gerçi bu irade Tanrı tarafından yaratılmıştır, ama onu hareketlerinde zorlamamıştır. Bu yüzden insan iradesi, irade olmak bakımından, Tanrının iradesinden farklı değildir.18

Descartes için özgürlük irade özgürlüğüdür. Ancak biz kendi hür irademizle seçimler yaparak sonuçlarını üstlenirsek özgürlüğümüze kavuşmuş oluruz. Tanrı bizi yaratırken hepimize irade vermiştir. Onu nasıl kullanacağımızı bize bırakmıştır. İnsanın iradesi her ne kadar tanrı tarafından verilmiş olsada, ayrıca Tanrı insana onu özgür bir biçimde kullanma gücünü de vermiştir.

Descartes‟e göre irade, baştan beri, anlayış melekesi ile birliktedir; o, ancak anlayışın verdiği bilgilerin ışığı ile hareket ederse hür olabiliriz, yoksa olamayız. Bunun içindir ki, hürriyet gelişi güzel seçme yapmak değildir. O, anlayışın sağladığı bilgilere göre bir şeyi yapmak veya yapmamaktır. Bu sebepten ötürü ki, doğrunun apaçıklığından yoksun olduğumuz zaman kayıtsız kalmak hürriyetimizin en aşağı derecesidir. Zira hür olmak için iki zıttan birisi veya ötekisini seçmekte kayıtsız kalmak zaruri değildir. Bilakis iki zıttan birisi tarafına, gerek iyi ve doğrunun o tarafta bulunduğunu bildiğim için ne kadar meyledersem, o kadar da hür olarak onu kabul ederim. Descartes, insanda seçme fiillerini yöneten mekanik bir „ben‟ görüşünü kabul ederek hürriyeti temellendirmeye çalışmıştır.19

Bu mekanik bende her ne kadar bir seçim yapmak zorunda olsak bile bunun aslında bir neden olduğunu, iki zıttan birini gelişi güzel değil de yaratılış şeklimiz ile seçmek zorunda olmamız oluşturmaktadır.

İnsanın özgür istence sahip olması, ya da daha doğru olarak benim özgür istence sahipliği, benim onu bilmemin Cogito, ergo suma mantıksal önsel olması anlamında, birincil bir veridir. Bizi yaratmış olan kim çıkarsa çıksın ve üstelik bu her şeyden

18

Yılmaz, a.g.e., s. 53.

19

(22)

güçlü ve aldatıcı olarak görünse bile, gene de bir özgürlüğü yaşarız ki onun yoluyla hiçbir pekin bilgilerini taşımadığımız şeyleri gerçek ve tartışılamaz olarak kabul etmekten kaçınabilir ve böylece aldatılıyor olmamızı bütünüyle önleyebiliriz.20

Kendi istencimizle seçtiğimiz şeyleri tanrı bizi yaratmış, irade vermiş olsa bile yine de biz kendi özgür irademiz ile yapmış oluruz. Descartes aslında burada Tanrı‟yı saf dışı bırakmıştır.

Özgür olabilmem için, karşıt iki şeyden birinin ya da ötekinin seçiminde ilgisiz olmam zorunlu değildir. Tersine, birine doğru daha fazla eğildikçe iyinin ve gerçeğin onda bulunacaklarını görsem de görmesem de, ya da Tanrı benim iç düşüncemi böyle düzenlemiş olsun ya da olmasın onu daha özgürce seçer ve benimserim. Hiç kuşku olmaksızın, hem tanrısal kayra ve hem de doğal bilgi benim erkinliğimi azaltmak bir yana, tersine onu arttırır ve güçlendirirler. Descartes, aynı zamanda düşünüyordu ki hiç kuşkusuz istenç ne denli nesnel olarak yeğlenebilir seçime yöneliyorsa, özgürlüğümüz o denli artmaktadır ve başka bir seçimde bulunmaya yeteneğin özsel olarak gerçek etkinliğe ait olmadığını imliyor gibi görünmektedir.21

Descartes için önemli olan kendi özgür irademizin farkına varmak ve ona göre seçimlerde bulunmaktır. Her ne olursa olsun hiçbir koşula bağlı olmadan istediğimiz şekilde davranmamızdır. Ancak bu şekilde özgür olmuş oluruz.

İnsan hürlüğü, determinizmden sadece zorunsuzluğun, kesinliliğin, niteliğin kudreti, üstünlüğü bakımından ayrılmakla kalmaz; bunlardan başka, hürlük: olmakta olan önceden kestirilmesi mümkün olmayan binbir sürprizle dolu olaylar alanı olduğu halde; determinizm olmuş bitmiş, sonuçları belirmiş, gerçekleşmeleri tamamlanmış olaylar alanıdır.22

Determinizmde evrende bütün olup bitenlerin nedeni olduğunu ve bu nedensellik içinde belirlenmesi vardır. Bunu teolojik olarak da insan iradesini de Tanrı tarafından belirlenmiştir. Bundan dolayı determinizm ile özgürlük arasında bir ayrım vardır.

20 Frederick Copleston, Felsefe Tarihi Descartes, C.4, Çağdaş Felsefe, Bölüm A, Çev. Aziz Yardımlı,

İdea Yayınları, İstanbul, 1986, s. 197.

21

Copleston,a.g.e., s. 200.

22

(23)

Birçok imkan karşısında kalındığı zaman hiçbir tercih sebebi olmadan karar verme kudretine kayıtsızlık hürriyeti denir. Kayıtsızlık hürriyeti taraftarlarına göre, insan hürriyeti kendisini bu kudrette gösterir. Bu görüşe deterministlerin anlayışı karşı çıkar. Bunlara göre de, her seçme mutlaka bir sebebe bağlıdır, tercih sebebi olmadan bir seçim yapılamaz. Bu anlayışa karşı çıkan Descartes, kayıtsızlık hürriyetine “hürriyetin en aşağı derecesi” diyor ve hür olmak için seçmede bir sebebe bağlanmamanın zorunlu olmadığını belirtiyor. Descartes, kayıtsızlık hürriyetine kısmen yer verdiği için seçmenin bir sebebe bağlı olduğu kanaatindedir.23

Descartes için özgür irademiz ile seçtiğimiz şeylerin altında da aslın da yatan bir sebep vardır. Bizi ona seçmeye yönlendiren her ne ise kayıtsız olduğumuzu bize göstermektedir. Deterministlere göre her seçimin mutlaka bir sebebi vardır. Descartes için ahlakın kapsamına giren seçimler de dahil, bütün olayların özgür iradeyi ve insanın başka türlü davranabilme imkanını kabul etmeyen birtakım önceden var olan zorunlu nedenler zincirinin zorunlu olarak belirlendiğini kabul etmektedir. Mekanik ve determinist sistem içerisinde evrenin yaratılıştan insanlığa kadar mekanik sistemle bir determinist yapı vardır. Bu yapıyı irademizi de kullanarak seçmiş olduğumuz tercihlerle, anlamaya, yönlendirmeye çalışmaktayız. Peki bu mekanist ve determinist sistemlerde seçimlerimizde irademizin bir etkisi var mıdır? Varsa bu nasıl bir etkiyi teşkil eder. Sonsuz kudret ve güç sahibi olan Tanrı‟nın burada bir müdahalesi var mıdır? Şimdi bu sorulara cevap aramaya çalışacağız.

5. ĠRADE

Descartes, İradenin sadece bizim bir şeyi yapmak ya da yapmamak yani bir şeyi kabul etmek ya da ondan uzak durmak kabiliyeti olarak tanımlamaktadır. Daha doğrusu akıl bize yapılması ya da yapılmaması, hedef edinilmesi ya da sakınılması gereken bir yol gösterdiğinde, bizim o yola kendi dışımızdaki hiçbir gücün baskısını hissetmeksizin meyletmesidir. 24 Eylemlerimizi düşüncemize uygun olarak gerçekleştirme yetisine varırsak irademizi kullanmış oluruz. İrade kavramının olması için zorunluluk kavramının olmaması gerekiyor. Çünkü iradede kendi isteklerimizi doğru ya da yanlış olsun onu seçme kabiliyetini göstermemiz önemlidir.

23

Öner, a.g.e., s. 22-23.

24

Rene Descartes, Metafizik Üzerine Düşünceler, Çev. Atakan Altınörs, 3. Baskı, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 117-119.

(24)

İradede önemli olan birnşeyi kabul yanda inkârnetmek, başkanbiri tarafından

zorlanmamak önemlidir. İkinşeyden birini seçmektenzorunluluk yokturnve bunlardan

birini seçerkenniki durum göz önünde bulundurulur. 1) doğrununnbunlardan birinde

olması ve 2) Tanrı‟nın iradesi. Tanrı‟nınniradesiyle anlatılmaknistenen şey, Tanrı‟nın

o düşünceyi zihne yerleştirmesidir. Bununniçin bunlardannbirine nenkadar yönelirse,

o denli özgür olarakno şey istenmişnolur. Kayıtsızlıknve ilgisizlik, özgürlüğün en

aşağınderecesidir diyennDescartes, bununniradenin yetkinliğinin aksine eksikliğini

yansıttığını belirtmektedir. 25

Descartes için iradede önemli olan mutlak bir irademizin olması ve eksiklerimizi görerek irademizle her şeyin üstesinden gelebilmemizdir. Her ne kadar Descartes‟ta irade bize tanrı tarafından verilmiş olsada seçimlerimizde özgür bir yetkinliği de vermiştir. Determinist bir özgürlüğü savunmaktadır.

İradenin sadece bizim bir şeyi yapmak ya da yapmamak yani bir şeyi kabul etmek ya da ondan uzak durmak kabiliyetimden ziyade, daha doğrusu akıl tarafından bize yapılması ya da yapılmaması, hedef edinilmesi ya da sakınılması gereken bir yol gösterdiğinde, bizim o yola kendi dışımızdaki hiçbir gücün baskısını hissetmeksizin meyletmemizdir.26 Onun için hiçbir gücün, ideolojinin, baskısı altında kalmadan seçimlerimizi yapmamız gerekir. Ancak bu şekilde bir iradenin varlığından bahsedebiliriz.

Descartes mutlak ve yaratıcı bir cevher olarak kabul ettiği Tanrı karşısında insanın yapıp etmelerinde hür olduğu kanaatindedir. İnsanın hür oluşu, onun irade sahibi oluşundandır. Tanrı‟nın insana verdiği yetilerin en genişi irade‟dir. Descartes‟a göre insan hürdür, bu hürlüğü Tanrı sayesindedir. Bu O‟nun bir lutfu, bir hidayetidir.27 Tanrı üstün iradesinden insanlara da vermiştir. Bu yüzden her şeyden önce insan, kendi iradesini dokunulmaz olarak görmektedir. Eylemlerimizi ve düşüncelerimizi, bilinçli ve amaçlı bir şekilde, belirli hedeflere ulaşmakta kullanmalıyız.

25

Bayram Ali Çetinkaya, Doğu’dan Batıya Düşünce Serüveni, C. 3, 1. Baskı, İnsan Yayınları, İstanbul, 2015, s. 92-93.

26

Rene Descartes, Metafizik Üzerine Düşünceler, Çev. Atakan Altınörs, 3. Baskı, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 117-119.

27

(25)

Descartes için irade tamlığını ve olgunluğunu fikirlerde bulur. Fakat biz, çalışmaksızın ve içten bir değişme olmaksızın, kendiliğimizden doğrudan doğruya bilmiyor ve gitmiyorsak, açık ve seçik fikirlerle düşünmüyoruz ve irademizi tam olarak anlamıyoruzdur. Bu bizim bilgisizliğimizden hareket ettiğini gösterir ve bizi karışık, karanlık fikir ve durumlara sokar. Bu yüzden bilmediğimiz müddetçe ve bunlarda karışık oldukları ölçüde, irade kararsızdır, tayinsizdir.28

Tam bir iradenin varlığı Descartes‟e göre sağlam ve doğru bilgilerimizden geçer. Ancak bu şekilde eylemi başlatabilen yetiye sahip olmuş oluruz.

İrade iki türlüdür. Bazıları ruhun etkileridir, ruhun kendinde sona ererler. Tanrı‟yı sevmek istediğimiz zaman ya da genel olarak, düşüncemizi maddi olmayan bir şeye uygulamak istediğimiz zaman bu böyledir. Bazıları da, bedenimizde sona eren etkilerdir; irademizle gezinmek istediğimiz zaman ayaklarımız hareket eder ve yürürüz.29

Biri manevi duygularımızı oluşturan irademizdir, diğeri ise maddi, bedenen olan eylemlerimizi oluşturan irademizdir. Her iki iradede önemlidir. İkisi de insanlar için çok önemlidir.

İnsanın iradesini bilgisine göre kullanmasında, Tanrı‟nın onu serbest bırakmasının, yani onu hür kılmasının kanıtı olarak Descartes, insanın aldanmasını, günah işlemesini, başka deyişle yanlış yapmasını gösteriyor: Tanrı‟nın beni aldatmasına asla imkan yoktur. Çünkü her hile ve aldatmada bir nevi olgunsuzluk ve eksiklik bulunur. Aldatmak istemek şüphesiz zaaf ve kötülüğe delalet eder. Bu ise Tanrı‟da bulunmaz.30

Tanrı bize sonsuz iradesinden bir irade vermiştir. Onda var olan her şey doğrudur. Ancak yanlış kullanılan irademizde aklımızı doğru kullanmayarak, yanlışa yönelerek kaybedebiliriz. Bunu bize Tanrı vermez. Bizim düşmüş olduğumuz bir yanılgıyı gösterir. Çünkü Tanrı insanların bile bile kötülük yapmasını istemez.

Descartes‟e göre tamamıyla cüz‟i irademize bağlın olan ve bütün insanların

başkan bir yerden yardım almaksızın elden edebileceği bir mutluluktan söz edebiliriz.

28 Laberthonniere, Descartes Üzerine Tetkitler, Çev. Mehmet Karasan, 2. Baskı, Milli Eğitim Basımevi,

Ankara, 1977, s. 255-257.

29

Rene Descartes, Ruhun İhtirasları, Maviçatı Yayınları, İstanbul, 2016, s.18.

30

(26)

Ona göre, akıllarının serbestçe kullanannve bu mutluluğa erişmek için tutulmasın

gereken yolunbilenler tarafından bu anlaşılmaktadır. Çünkü kendisini mutlu etmek

istemeyen hiç kimse yoktur. Fakat çoğu kişi Descartes‟e göre bunun yolunu bilmez ve çok zamanda bedendeki hastalık iradenin özgürlüğüne engel olur.31

İrademizi kullanamazsak yanlışa düşeriz ve bu bizi kötülüğe yöneltir.

Descartes iradeyi ahlak felsefenin temeline yerleştirmiştir. Çünkü irade olmadan insan yetilerinden söz etmemiz mümkün değildir. İrade yetimiz bize yapıp etmemiz gerektiğini göstermektedir. Düşüncenin temelinin aslını irade yetisi oluşturur. Bizi her zaman doğruya ya da yanlışa götürecek şey irademizdir. Biz ancak irademiz ile yapmış olduğumuzun seçimlerin sorumluluğunu anlarız. Peki, her zaman özgür iradeden bahsedebilir miyiz? Bütün insanlar özgür bir irade ile mi hareket etmektedirler? Şimdi bu sorulara cevap arayacağız.

6. ĠRADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Özgür irade mümkün olan farklı eylem yollarını seçme becerisidir. Bu sorumluluk, övgü, suçluluk, günah ve yalnızca özgürce seçilen eylemlere uygulanan diğer yargı kavramlarını ifade eder. Descartes için irade özgürlüğü çok önemlidir. Onun Cogito‟su ancak irade özgürlüğü ile ortaya çıkmıştır.

Descartes, Felsefe Tarihinde düşünce zincirinin vazgeçilmez bir halkasıdır. Ortaçağ baskısından sıyrılmış olan modern felsefede irade özgürlüğünü ortaya atan ilk filozoftur. Bu sonuca da kuşkulanma yoluyla varmıştır. Çünkü kuşkulanmak başlıbaşına özgürlük demektir. Descartes‟e göre özgürlük, iradedir ve hiçbir kanıtı gerektirmeyecek biçimde, yaşamımızda bellidir. Bir kez kuşkulanmaya görsün insan. Artık onu, özgürlüğünü elde etmekten hiçbir güç alıkoyamayacaktır.32

Ancak kuşkularımız bizi kendi varlığımıza götürür. İnsan ancak kuşkularıyla hareket ederek düşünme eğilimine döner ve iradesi kullanır. Buda irade özgürlüğü için çok önemlidir. Bu yüzden Descartes felsefe tarihinde irade özgürlüğü bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir.

31 Rene Descartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, Çev. Sanem Sollers, 1. Baskı, Say Yayınları, İstanbul,

2015, s. 53-54.

32

Orhan Hançerlioğlu, Başlangıcından Bugüne Özgürlük Düşüncesi, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 74.

(27)

Özgürlük ve İrade Problemi Descartes‟ta hemnkötülük aynı zamanda hemnde

kadernproblemiyle yakındannilişkilidir. Kuşkulu şeylere inanmaktan uzak durmamız

ve sakınmamız suretiyle Descartes‟e göre aldanmamıza engel olan özgür bir irademiz vardır. Descartes, Tanrı bizi aldatsa bile özgür bir varlık olduğumuzun düşüncesinden bizi geri kılamaz. Bizim inanmayan şeylerin inanmak kaydıyla aldanmamızın önüne geçebilir.33

Bizim başlıca özelliğimiz ve yetkinliğimiz, özgür bir iradeye sahip olmamamızdan geçmektedir. Bizi hareketlerimizin, davranışlarımızın, fiillerimizin yapan, onu öven ve eleştiren bu özgür irademizdir. Sonuç ve hükümlerde bulunmak için önemli olan bir diğer kavram kadar anlayış için özgür bir irade olması gerekmektedir. Bu anlayışımız ve çıkarımlarımız olmadan hiçbir şey hakkında gerekli ya da gereksiz, anlamlı ya da anlamsız yargıda bulunamayız. Çünküirademizin, anlayışımızın, bizim istediğimiz, karar verdiğimiz, kavradığımız şeyler olmadığı anlamına gelmez.

Descartes‟a göre kuşkulu şeylere inanmaktan sakınmamızı mümkün kılmak suretiyle, aldanmamıza engel olan özgür bir irademiz vardır. Tanrı insanı aldatsa bile, insan bu özgürlüğün varlığını duymaktan geri kalamaz.34

İnsan her zaman özgür bir iradeye sahip olmak zorundadır. Tanrı bize bunu doğuştan vermiştir. İnsanda bunu sonuna kadar kullanmalıdır.

Descartes‟e göre insan özgür bir varlıktır. İnsanın özgür olması, irade gücüne sahip olmasındandır. Ona bu irade gücünü Tanrı vermiştir. İnsanın özgürlüğü bilgisiyle beraberdir. Daha doğrusu bilgisine bağlı olarak ortaya çıkar. Şunu veya bunu seçmede, şunu veya bunu yapmada rol oynayan bilgidir. Kayıtsızlığı hürriyetin en aşağı derecesi sayan Descartes, kayıtsızlığın sebebini bilgi eksikliğinde görmektedir. Descartes, zira doğru hükmü vereceğimi veya neyi seçeceğimi düşünmek zahmetine katlanmazdım. Böylece, asla kayıtsız ve bilgisiz olmaksızın tamamıyla hür olurduk.35

İrademiz için bilgi ve kayıtsızlık çok önemlidir. İnsan bile bile yanlışa gitmemelidir. Doğruyu gördüğü kadar yanlışı da görüp eleştirmelidir. Ancak bu şekilde doğru bilgiyle irade özgürlüğüne kavuşabilir.

33 Bkz, Çetinkaya, a.g.e., s. 92-93. 34

İlyas Altuner, ’Descartes Felsefesinde Tanrı- Varlık İlişkisi’, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 2, Ekim, Iğdır, 2012. s. 45.

35

(28)

Descartes gerçek mutluluğun nedenini insanların özgür iradesine bağlamıştır. Bu özgür irademiz ile ulaşacağımız mutluluk, bizim dışımızdan başka alınacak, elde edilecek bir şey değildir. Ancak bu gerçek mutluluğa ancak aklımızı özgürce kullanarak ulaşabiliriz. Descartes başımıza gelen kötü olayların, hastalıkların bizim irademizin dışında olan olaylar olsa bile bunun aşılamayacak bir sorun olduğunu düşünmememiz gerektiği üzerinde durmaktadır. Çünkü vücudumuzun rahatsızlığı ne olursa olsun sonradan tekrardan yine zihne gelebilir ve etkisini gösterir. Bu yüzden felsefede, en korkulacak şeyin de, ruhun özgürlüğünün tamamıyla elinden alınan bir vücuda bağlanmasıdır. Her ne kadar bilgi konusunda baskılar ve otoriteleri de yıksa da, bilginin üzerine inşa edeceğimiz ahlakın kaynağı olarak bireyin aklını koymuş olmasa da, bunun herkesin yapamayacağını da söylemeyi de ihmal etmez. Çükü herkes aklımı doğru kullanamayarak ahlaki yetiler ortaya koymaz.36

Bedenimizin ruhumuzun önüne geçmesine engel olmalıyız. Bedenimiz ruhumuzun önüne geçerse hayatı boş yaşayan bir canlı şeklinde oluruz. Her zaman için Descartes için bu iki alanı ayrı olarak tutmak önemli olmuştur. Her daim aklımız ile hareket edip eksikliklerimizi görüp, onları tamamlamak için çalışmalıyız. Sürekli bilgelik peşinde koşup hayatı anlamlandırmaya çalışıp, bu şekilde ilerlemeliyiz.

Determinizmnproblemiyle çoknyakından ilişkili ve iç içe olan irade özgürlüğü

kendisin olmaksızın insanların eylemlerinden ahlaksalnolarak sorumlu tutmanın

olanaksız olduğunu, zorunlu bir şart olarak görmektedir.37

İrade özgürlüğü olmadan ahlaksal davranışlardan bahsedemeyiz. Ancak ahlaki eylemlerimizi irademiz ile yönlendiririz. Ahlaki eylemleri yaşantımıza sokarak yol gösteren iradedir.

Buraya kadar Descartes‟ta mekanizm, determinizm, özgürlük, irade ve irade özgülüğü problemlerini ele aldık. Onun felsefi sisteminde mekanik ve determine edilmiş bir mikro ve makro kozmik yapıdan söz etmek mümkün iken diğer taraftan aynı yapı içerisinde özgürlük ve irade özgürlüğünden bahsetmek te mümkündür. Özellikle onun üç cevherinden biri olan ruh söz konusu olduğunda burada özgürlük ve irade özgürlüğü söz konusu olmaktadır. Bu da onun ahlak felsefesi için gereklidir.

36 Nilifer Ünaldı, Descartes’ın Etik Anlayışı, Dokuz Eylül Üniversitesi, S.B.E., Yüksek Lisans Tezi, İzmir,

2013, a.g.e.,s. 78.

37

Bkz, Kazimierz Adjukiewicz, Felsefeye Giriş, Çev. Ahmet Cevizci, 3. Baskı, Gündoğan Yayınları, İstanbul, 2010, s. 161-163.

(29)

İnsanın bedeni ve içinde yaşadığı evren baştan sona mekanik ve determine edilmiş olsa bile ruh yönüyle insan özgürlüğe sahiptir. Dolayısıyla burada ele aldığımız kavramlar ileriki bölümler için bir giriş mahiyetindedir.

Acaba yukarıdaki kavramlar farklı ahlak teorilerinde ve Descartes‟ın ahlak anlayışında nasıl yer bulmaktadır? Davranışlarımız mekanik ve determine edilmiş midir? Her bir eylemin bir zorunlu nedeni var mıdır? Yoksa insan eylemlerinde özgür müdür? Bu vb. soruların cevabını ahlak teorileri ve Descartes‟in ahlak anlayışında bulmaya çalışalım.

(30)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

AHLAK TEORĠLERĠ VE DESCARTES’IN FELSEFESĠNDE AHLAK

Ahlak, insanın eyleme alanını ilgilendirir. İnsanın nasıl ve niçin hareket edeceğini, kendi içinde nasıl ve ne için yaşayacağını, nasıl bir davranış sergilemesi gerektiğini araştırır. Burada genel olarak farklı ahlak tanım ve teorileri üzerinde durarak, Descartes‟ın felsefesinde hangi ahlak teorilerinden etkilendiğine değinmeye çalışacağız.

“Hulk” kelimesinin çoğulu olan “ahlak”, seciye, din, tabiat insanın iç dünyasını ve dış dünyasını ifade eden bir kavramdır. Ahlakçılar “h-l-k” kökünden gelen hulk‟u insanın ruhi tarafını, iç davranışlarını yani siretini, “halk”ise gözle görünen bedenin bütünü, dış görünüm ve şekli için kullanmışlardır. Hulk iç seziyle idrak edilen kuvvet, huy ve tabiata, yani manevi olana mahsustur.38 Ahlak, ruhi tarafımız ve bedeni tarafımızla ilgili olarak ikiye ayrılmaktadır. Biri ruhumuzun iç tarafındaki ahlaki olguları, diğeri ise bedenimizdeki, dış dünyamızdaki ahlaki olgularımızı inceler.

Ahlak mutlu olma sanatıdır. Ahlak bilimi insana neyin iyi, neyin kötü olduğunu öğretir. Bu bilim, insanın davranışlarıyla ilgilidir. İnsan hayatının anlamlandırılması insanın davranışlarıyla bağlantılıdır ve insanlık kadar eskidir. Çoğu devirlerde ahlak, dini inançla iç içe olmuştur. Din ahlaki davranışları etkilediği gibi töreler de ahlaki davranışları etkileyen unsurlar arasındadır. Tutucu toplumlarda törelerin bazı ilkeleri ahlakın ilkeleri gibi düşünülmüştür. Özellikle İlkçağ ve Ortaçağ‟da din ve töreler, ahlak anlayışı üzerinde çok etkili olmuştur. Ahlakın aileden aileye değiştiği gibi törelerin, göreneklerin ve değer yargılarının değiştiği de gerçektir.39

Özellikle ilkçağ ve Ortaçağ‟da ahlak dinden önemli bir şekilde etkilenmiştir. Bu dönemde ahlaki ilkelerimizi dini inançlarla yönlendirilmiştir.

Ahlakla ilgili farklı yaklaşımlardan söz etmek mümkündür. Cevizci, Ahlakı;“bir toplumun manevi dünyasını ve insanların değer dünyasını büyük ölçüde

38 Bkz. Hüsameddin Erdem, Ahlak Felsefesi, 2. Baskı, Hü-Er Yayınları, Konya, 2013, s. 13. Ahmet

Arslan, Felsefe Giriş, 4. Baskı, Vadi Yayınları, Ankara, 1999.

39

Bkz. İbrahim Agâh Çubukçu, Ahlak Tarihinde Görüşler, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1994, Önsöz, s. 5-6.

(31)

şekillendiren, belirleyen, onlara nasıl davranmaları ve yaşamalarını gerektiren ve bildiren kurallar, normlar ve değerler sistemi olarak” tanımlamaktadır.40

Bir başka tanımda ahlak, “insanda yerleşmiş bulunan bir hareket yapısına işaret ederek bireylerin iradi hareketleriyle ilgilenen bir alandır.”41

Mengüşoğlu “insanın yapıp-etmelerini özel bir problem alanı olarak araştıracak, bu alanın varlık nitelikleri ile bu alanı yöneten ilkelerin, değerlerin, varlık niteliklerini, insanın yapıp-etmelerinin bağımlı ya da bağımsız olduklarını inceleyen disiplin olarak” tanımlamıştır.42

Arslan ise ahlakı, “genellikle insanların kendisine göre yaşadıkları bir ilkeler topluluğu, bir kurallar toplamı anlamında” tanımlamıştır.43

Descartes‟in, felsefenin temel problemlerinden biri olan ahlaka dair düşüncelerinin ne olduğunu, ahlak kavramını açıklaması, ne tür bir ahlak anlayışının insanı mutlu yapabileceğini, din ile ahlak arasındaki ilişki vb. konulara yaklaşımını açıklayacağız.

Descartes‟in ahlaka dair görüşlerine geçmeden önce genel olarak ahlak teorilerine dair görüş ve düşünceler hakkında bilgi vermemiz konumuz açısından önemlidir. Bu bağlamda ahlaki davranışların felsefi olarak değerlendirilmesi ve temellendirilmesinde birçok ahlak teorileriyle karşılaşmaktayız. Acaba farklı ahlak teorilerinde ahlaki davranışlarımızın bir amacı var mıdır? Varsa bu amaç nedir? Şimdi bu ahlak teorilerinin amaçlarını ele alıp irdelemeye çalışalım.

GENEL AHLAK TEORĠLERĠ

Felsefe tarihinde birçok ahlak teorileri görülür. Bunlar; mutluluk ahlakı, değer ahlakı, buyruk ahlakı, haz ahlakı, biyolojik ahlak, egoist ahlak, sosyolojik ahlak, biyolojik ahlak ve psikolojik ahlak gibi. Şimdi bu ahlak teorileri hakkında kısa bilgi vererek Descartes‟ın ahlak anlayışının bunlarla olan ilgisini kurmaya çalışalım.

40

Ahmet Cevizci, Etik- Ahlak Felsefesi, 2. Baskı, Say Yayınları, İstanbul, 2015, s. 14.

41 Fatih Topaloğlu, ‘Ahlakın Temeli Üzerine Bir Tartışma: Ahmet Hamdi Akseki- Immanuel Kant’, AÜİFD, Sayı 40, Erzurum, 2013, s. 351.

42

Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, 4. Baskı, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1993, s. 262.

43

(32)

1.1.MUTLULUK AHLAKI(EUDAIMONISME)

İnsan davranışlarının son gayesi olarak mutlu olmayı amaçlayan anlayışlara genel olarak mutçu (eudaimonizm)‟luk denir. Hemen hemen bütün İlkçağ Ahlak felsefeleri eudaimonist karakterlidir. Demokritos eudaimonisme‟in babası sayılır. Bu anlayışa göre, bütün insanlar mutluluğu arzu ederler. Ancak bu ahlak anlayışları, mutluluğun mahiyeti ve ona nasıl ulaşılacağı ve nasıl elde edileceği hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.44

Demokritos, mutlu olmak için yapılacak şeyin, ruh dinginliğine erişmek olduğunu, bunun için de her türlü sarsıcı tutkulardan, duygulanımlardan kaçınmak gerektiğini ifade etmektedir. Demokritos bu duruma en iyi bilgelikte varılacağı yargısındadır. Yalnız bu durum, kuru bir bilgelik olmamalıdır. Gerçek bilgelik, anlayışlı bir düşünme ile ruhu korkulardan kurtarmayı göz önünde bulunduran, bunu başarabilmiş olan bilgeliktir.45

Bütün insanların mutluluk anlayışı farklıdır. Herkes farklı farklı şeylerle mutlu olmaktadır. Bu nedenle burada nedensellik, irade ve özgürlük anlayışlarının farklı olduğunu görmekteyiz. Mutçu ahlak anlayışlarında, mutluluğa ulaşmak için hazlardan uzak kalmak gerekir. Ancak mutculukta hazzın bir araç olduğunu da amaç olmadığını da zikretmemiz gerekmektedir. Ahlak anlayışında haz bir araçtır, amaç değildir. Amaç olursa bu ahlak teorisine hedonizm denir. O halde hazcı ahlak anlayışı nedir?

1.2.HAZ AHLAKI

Felsefede hazzı en yüksek değer olarak gören ahlaka hazcılık (hedonizm) denir. Hedonizm, eylemlerimizin nihai hedefi olan en iyiyi, haz gören görüştür.46

Mutçu ahlak içine giren alt ahlak tiplerinden biri hazcılıktır. Bu ahlak anlayışına ahlaksal eylemin yönelmesi, gerçekleştirilmesi gereken şey, eylemin yöneldiği en yüksek iyi, amaç ve değer olarak hazdır. Bu ahlak anlayışında haz mutluluktur.

44 Bkz, Erdem, Ahlak Felsefesi, s. 42, Bedia Akarsu, Mutluluk Ahlakı, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 1970,

s. 23-29.

45

Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, 22. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul,2011, s. 37-38.

46

(33)

Doğru eylemin ne olduğu buna göre tanımlanır. Bir insan eylemi, özellikle ahlaksal eylem, ancak haz getiren veya hazzı amaçlayan bir eylem ise o doğru bir eylem olur. Haz ise, büyük ölçüde bedensel haz olarak anlaşılır. İnsan eylemlerinin son ereğinin bedensel haz olması olağandır. Bu teoriye göre insanlar yaratılışları gereği, doğallıkla acıdan kaçınıp hazza yönelen, haz peşinde koşan varlıklardır.47

Haz ahlakında bize haz veren şeyler iyi ve güzel şeylerdir. Ancak bunlar herkese mutluluk, haz vermeyebilir. Haz vermeyen ahlaki anlayışları hemen yok sayılabilir. Bu yüzden burada özgürlüğün ve iradenin ne kadar büyük bir önem taşıdığını görmekteyiz.

1.3.DEĞER AHLAKI

Değer, olanla olması gereken ayrımına yönelen insanın hayatında bir ölçü olarak anlam taşır. Her insanın anlam dünyasında var olanlara bir anlam yüklemesi, onun şeylerin değerini kendince ortaya çıkarma bağlamında bakış açısını gösterir. Bir şeye anlam yüklediğimiz şekilde, onu değerli yaparız. Değer bizim ona vermiş olduğumuz beğenme yetisine de girerek, anlam taşımasıdır. Bu kaçınılmaz şekilde bir anlam yükleme ve bilgiyi elde etme yönelimidir. Nesneye ya da olguya yüklenen mana değer atfetme anlamında olumlu ya da olumsuz bir şey olarak görünür. Olumlu veya olumsuz bir şey olarak görme, olan olması gereken ayrımını içerir, ancak bu bir değer biçme tarzı da olduğundan, ayrımın geçerli bir zeminde ve tartışmasız kabulünü mümkün kılmaz. Çünkü değer biçme bir değerlendirme veya değer yargısı elde etme olarak her zaman doğru olmayabilir, kaldı ki değer söz konusu iken doğru veya yanlış, olan- olması gereken ayrımı hangi zeminde temellendirilebilir bu da ayrı bir tartışma konusudur.48 Bu çerçeve içinde, haz ve acı gibi hazcı değerlerden, güzel ve çirkin gibi estetik değerlerden, iyi ve kötü gibi ahlaki değerlerden, yararlı ve yararsız gibi yaratıcı değerlerden, sevap ve günah gibi dini değerlerden ve doğru ve yanlış gibi mantıksal değerlerden söz edilebilir.

47

Doğan Özlem, Etik- Ahlak Felsefesi, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 2004, s. 54-55.

48

Hasan Yönden, Ahlaki İlke ve Ahlaki Değer Problemi Üzerine, Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale Üniversitesi, S.B.E., Denizli, 2015, s. 65.

(34)

Değer anlayışımızın asıl olarak kendisini bizim değer yargılarımız, hangi değerlere önem vermemizi sağlayan özgürlüğümüz, bize değerli yapan şeyin nedenselliğinin ve bizim ona anlam, değer yüklememizi sağlayan irademizdir. Değer, dünyada neyin gerçekten ve kendi başına iyi, arzu edilir ve önemli olduğunu ele alan öğretidir. İyi veya kötü, doğru veya yanlış, güzel veya çirkin olarak ortaya koyduğumuz değerlerdir. Değer bunlara yüklediğimiz asıl anlamdır değer.

Ahlak teorileri içerisinde bir başkası buyruk ahlakıdır. Acaba buyruk ahlakı nedir? Bir takım ilkeleri var mıdır, varsa nelerdir? Bu yapmış olduğumuz ahlaki değerleri biz ortaya koyup isteyerek mi yapmalıyız, yoksa bize verilen değerleri olduğu gibi mi uygulamalıyız? Bu ahlaki değerleri bir buyruk olarak mı almalıyız?

1.4.ÖDEV AHLAKI (BUYRUK AHLAKI)

Ahlak teorileri içinde önemli bir yer alan diğer bir ahlak teorisi de Immanuel Kant (1724-1804)‟ın ortaya çıkarmış olduğu ödev ahlakıdır. O, diğer ahlak teorilerine olduğu gibi mutçu ahlak anlayışlarının da karşısındadır. Kant‟ın tek amacı, bu eudaimonist ahlak anlayışından kurtulup yeni bir ahlak teorisi kurmak istemesidir. Kant‟ın ortaya koymuş olduğu ahlakta insanlar kendi yasalarını kendisi ortaya koyar ve bu ortaya koymuş olduğu yasaları kabul edip, itaat etmek zorundadır. Yeni yasalar ortaya koyup, onlara itaat etmemiz bizim tam olarak özgür olduğumuzu gösterir. Kant‟a göre, bizim ortaya koymuş olduğumuz ahlak yasalarının kaynağı direk olarak insanın kendisidir. Bu ahlaki değerlerin kaynağı ise insan aklıdır. Bu akıl da ahlaki olarak kendisini vicdanımızda gösterir. Ahlaki davranışlarımızı değerlendiren içimizdeki iç mahkememiz olan vicdanımızdır.49

Kant‟ın ortaya çıkarmış olduğu ödev ahlakının temelinde özgürlüğün, özellikle de irade özgürlüğünün olduğunu görmekteyiz. Çünkü insanlar kendi yasalarını kendileri koyup, kendileri itaat etmek zorundadırlar. Bu durum her ne kadar özgürlüğü kısıtlamış gibi görünse de aslında tersini göstermektedir. Yasaları ortaya koyan irademizdir. Bu ahlakın en önemli özelliği evrensel ahlak ilkelerinden söz etmesidir. Ahlaki eylemlerimizin amaçları bu evrensel ilkelere göre gerçekleştirilir. Bu evrensel ilkelere özgürlükle geçilir.

49

(35)

Yapmış olduğumuz ahlaki eylemleri sadece işimize yaradığı için mi yoksa herkes için mi yapmaktayız? Ahlaki eylemlerin sadece bize faydası olanı mı uygulayacak, bize faydası olmayan değerleri ahlaki eylemler olarak kabul edip uygulamayacak mıyız? Şimdi bu sorulara egoist ahlakta değinmeye çalışacağız.

1.5.EGOĠST AHLAK

Bir çeşit hazcı ahlak olan bencil ahlak felsefesi, kişinin benini temele alarak yapılan davranışların ahlaki bir değere sahip olduklarını iddia eder. Bu anlayışın önde gelen temsilcisi Thomas Hobbes (1588-1679)‟tur. Bu ahlakta diğerlerinin çıkarlarını değil de, tek kişinin özel istek ve çıkarlarını en değerli olan şey olarak benimseyen ahlaktır. Kendi varlığını devam ettirme, geliştirme, koruma ve iyiliğini ön planda tutan egoist ahlak kuramı, evrensel bir ahlak yasasını ve değerlerini kabul etmez. Ahlaki davranış bir yasaya göre değil, kişinin davranışlarından çıkacak kendi iyiliğine göre olacaktır. Kişinin çıkarını ön planda tutan sonuç önemlidir. Diğer her şey, bu sonuca yardım ettiği sürece değerlidir. Öznelliği temele aldığı için objektif bir ahlakı değil, sübjektif ahlakı savunur.50

Egoist ahlak anlayışının temelinde her zaman kişinin kendi istek ve yararları yatmaktadır. Buradaki ahlak anlayışında önemli olan kişiye verdiği yarardır. Burada sosyolojik ahlakın tersine birey önemlidir. Fakat egoist ahlakta birey bencillik yapıp kendi çıkarlarını düşündüğü için, bu toplumda farklılık göstermektedir. Bu yüzden Hobbes, dünya nimetlerini edinmede kullandıkları kuvvet araçlarına başvurmaktan vazgeçeceklerine insanların aralarında birbirine söz vermesiyle ve bu kuvvet araçlarını kendisine hep birlikte itaat edecekleri bir kişiye devretmek için aralarında anlaşmalarıyla bulunabileceğini ortaya koymuştur. Bu sözleşme, anlaşma ile de devlet kurulmuş, doğa durumundan yurttaşlık durumuna geçilmiş olur. Yurttaşlık durumunun özelliği, bireylerin birbirine aykırı olan birçok istençleri yerine birliği olan tek bir istencin geçmiş olmasıdır. Toplum içinde, bütünün yararına olan şey, ölçü alındığı zaman iyi zararlı olan şeklide kötü olur. Ve birbirinden ayrılırlar.51

50

A. Kadir Çüçen, Felsefeye Giriş, 6. Basım, Asa Kitapevi, Bursa, 2011, s. 266.

51

(36)

Egoist ahlakın tam tersi olarak ahlaki değerleri kendi çıkarlarına göre değil de, toplumun değerleri ve ihtiyaçlarına göre ortaya çıktığını ortaya koyan sosyolojik ahlakı açıklamaya çalışacağız.

1.6.SOSYOLOJĠK AHLAK

Auguste Comte (1798-1857)‟un temellendirmiş olduğu Emile Durkheim (1858-1917) ve Levy Bruhl(1857-?)‟ün geliştirdiği bir ahlak olan sosyolojik ahlâkın, kaynağını büyük ölçüde toplumda bulur ve ferdi dışlayan bir ahlak anlayışıdır. Hâlbuki fert, toplumun en küçük parçasıdır. Onun ahlakı olmadan bir toplumsal ahlaktan da söz edilemez. İnsanın bulunduğu her yerde ahlak vardır, geliştirilmesi gereken asıl ahlak budur. 52

Sosyolojik ahlakta toplum önemli olduğundan ortaya koyulan ahlaki yasalarda bir nedenselliğin olduğu görülmektedir. Burada azda olsa toplumu baz aldığı için özgürlüğü biraz kısıtlayıcı bir unsur olarak görülebilir.

Ahlaki değerler bütün insanlar için aynı mıdır, herkes aynı biçimde mi algılarlar? Değerleri tanımlamada psikolojinin bir etkisi var mıdır? Varsa bu nasıl etkidir? Şimdi bu sorularına açıklayacağız.

1.7.PSĠKOLOJĠK AHLAK

Psikolojik ahlak, daha çok ahlaki emir ve otoritenin kaynağı olarak Ruhi eğilimleri, psikolojik kavramları kabul eden görüştür. Aslında psikolojiyi temel alan ahlak yoktur; sadece psikolojiyi kullanan ahlak vardır. Bu ahlaki davranışın temelini iyiyi ve hayırı psikolojik unsurlarla açıklaması oluşturmaktadır. Mandeville, T. Hobbes gibi kişileri sayabiliriz. 53

Psikolojik ahlak yanlılarının ahlakı dayandırmaya çalıştıkları şeyin aşk ve sevginin her zaman iradenin emrine giremeyeceği olmaktadır. Ayrıca sevgi, hata etmeyen bir şey de değildir. Onun ilhamları, çoğunlukla akla da uymaz. Birçok hatalar ve hatta cinayetler âşıklar tarafından işlenir. Öyleyse, böylesine eksik ve insanı çeşitli hatalı hareketlere sevk eden bir şey, nasıl olur da ahlakın esası olarak

52

Erdem, a.g.e., s. 51.

53

Referanslar

Benzer Belgeler

 Descartes’a göre iki tür ahlak mevcuttur: eğreti ahlak –

 Öyle bir yasa olsun ki herkes için kural olsun ancak atlamak kural olabilir...

Ortaöğretim bakolaryasını elde eden ilk kadın Julıa Daubie diplomasını 1861'de aldı (Tekeli, 1982:58). Avrupa'nın ilk kadın avukatı Jeannne Chauvin ve Fransa’nın ilk

Suçun maddi unsuru reşit olmayan bir kimsenin cebir ve şiddet veya tehdit veya hile olmaksızın kendi rızasıyla şehvet hissi veya evlenme maksadıyla kaçırılması

Bu bağlamda öncelikle insanın var oluşuna dair teorilerden olan topraktan/çamurdan türeme ve anne-babadan biyolojik olarak meydana gelme olguları- nı araştırdık. Devamında

Öğrencilerin aile özellikleri ile öz bildirime dayalı sağlık düzeyi arasındaki ilişki incelendiğinde algılanan ekonomik durumu çok iyi olanların %15.4’ü;

Yüksek seviyeli öğrencilerin çözdükleri probleme benzer problem kurma, görsel dili ve sembolik dili sözel dile çevirerek problem kurma konusunda oldukça başarılı

Bu çal›fl- mam›zda görülüyor ki maternal mortaliteye ne- den olan preeklampsi, eklampsi, hipertansiyon, kanama ve enfeksiyon gibi nedenlerin ço¤u ba- sit sa¤l›k hizmetleri