• Sonuç bulunamadı

Şiddete maruz kalan kadınlarda travmatik stres tepkileri ve yönetici zihinsel işlevler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiddete maruz kalan kadınlarda travmatik stres tepkileri ve yönetici zihinsel işlevler"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ŞİDDETE MARUZ KALAN KADINLARDA TRAVMATİK STRES

TEPKİLERİ VE YÖNETİCİ ZİHİNSEL İŞLEVLER

Betül DURSUN

Kocaeli Üniversitesi

Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetmeliğinin Ruhsal Travma Programı için Öngördüğü BİLİM UZMANLIĞI (YÜKSEK LİSANS) TEZİ Olarak Hazırlanmıştır KOCAELİ 2015 iii

(2)

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ŞİDDETE MARUZ KALAN KADINLARDA TRAVMATİK STRES

TEPKİLERİ VE YÖNETİCİ ZİHİNSEL İŞLEVLER

Betül DURSUN

Kocaeli Üniversitesi

Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yönetmeliğinin Ruhsal Travma Programı için Öngördüğü BİLİM UZMANLIĞI (YÜKSEK LİSANS) TEZİ Olarak Hazırlanmıştır KOCAELİ 2015 iv

(3)
(4)

Özet

Şiddete Maruz Kalan Kadınlarda Travmatik Stres Tepkileri ve Yönetici Zihinsel İşlevler

Amaç: İnsan kaynaklı şiddete maruz kalan bireylerde %10, eş şiddeti gören kadınlarda % 25-65 oranında ÖSSB gelişmektedir. Örseleyici yaşantının şiddeti, süresi, örselenme öncesi psikiyatrik bozukluk öyküsü, erken yaşam deneyimleri, zeka, eğitim, ön alın kabuğu (prefrontal korteks) işlev değişiklikleri ve sosyal destek gibi birçok etken ÖSSB gelişmesini etkilemektedir (Kavakcı 2015). Bu çalışmada yönetici zihinsel işlevler, psikiyatrik tanı almış olma, eğitim düzeyi, depresyon belirti düzeyi gibi etkenler ile örselenme sonrası stres tepki düzeyi arasındaki ilişki incelendi.

Yöntem: Yönetici zihinsel işlevleri ölçmede WKET, depresyon ve ÖSSB düzeylerini ölçmede BDÖ, TSSTÖ kullanılmıştır. Araştırmaya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Kadın Konukevlerinde kalmakta olan 48 gönüllü kadın katıldı.

Bulgular: Geçmişte cinsel içerikli olan ya da olmayan fiziksel şiddet görmüş kadın katılımcıların WKET başarımları ile TSSTÖ düzeyleri arasında bağıntı bulunmadı. Katılımcıların hastalık süresi (olay üzerinden geçen süre) ile TSSTÖ’nün stres tepki düzeyi alt ölçeğinden aldıkları puanlar arasında negatif bağıntı vardır (p<.05). Eğitim düzeyi (başarıyla tamamlanan yıl sayısı) ile WKET 3,4,10,11 (sırasıyla: toplam doğru sayısı, tamamlanan kategori sayısı, kavramsal düzey tepki sayısı, kavramsal düzey tepki yüzdesi) puanları arasında pozitif bağıntı (p<.05); WKET 1(toplam tepki düzeyi) ile ise negatif bağıntı (p<.001) vardır.

Sonuç: Eğitim düzeyi, hastalık süresi ve WKET alt ölçek puanlarındaki bulguların mevcut yazını desteklediği görülmektedir. Ayrıca ÖSSB’ye eşlik eden psikiyatrik tanılarda WKET perseverasyon alt ölçek puanlarında saptanan yükselmenin psikiyatrik tanı taraması içeren daha geniş bir araştırmada incelenebileceği, bu çalışmayla gelecekteki ÖSSB ve nöropsikolojik testlerle ilgili çalışmalar için yazına katkı sağlandığı düşünülmektedir. ÖSSB risk etmenleri arasında özellikle karmaşık zihinsel işlevlerin araştırıldığı çalışmalar, şiddeti nedenleri ve sonuçlarıyla anlama açısından da yol gösterici olabilir.

(5)

Anahtar Kelimeler: Yönetici Zihinsel İşlevler, Örselenme Sonrası Stres Bozukluğu, Wisconsin Kart Eşleme Testi

(6)

Abstract

Traumatic Stress reactions and Executive Mental Processes In women exposed to violence Objective: PTSD develops in ten percent of people who are exposed to human-driven violence and %25 to %65 in women exposed to domestic violence. Severity and duration of traumatic experience, psychiatric disorder story before trauma, early life experiences, intelligence, education, prefrontal cortex function changes, social support and other factors have an effect on PTSD progress. In this study its been investigated the relation between executive mental functions, being diagnosed psychiatrically, education level, level of depression semptoms and PTS reaction level.

Method: Measuring EMF, depression and PTSD levels have been used WCST, BDE and TSSTÖ . 48 volunteer women participated in research whom are living on the Women Guest-house of Familiy and Social Policies Ministry.

Results: There is no correlation between WCST performance and TSSTÖ level of women which are exposed to sexual or non sexual phyisical violence. There is negative correlation (p<.05) between longness of disease (time past after the event) and stress reaction degree subscale of TSSTÖ. There is positive correlation (p<.05) between education level (year number accomplished successfully) and WCST 3,4,10,11 (total correct count, completed category count, conceptual level reaction percentage) scores; negative correlation (p<.001) with WCST1 (total reaction level).

Conclusions: It can be seen education level, duration of disease and WCST subscale scores are support the present literature. Also its been thougt more extensive research which concluding psychiatric diagnosis screening and searching the cause of score rising WCST perseveration subscale in diagnoses accompanying PTSD. This study contributes the literature for studies in the future which are about PTSD and NPT. Specially, studies researching complex mental functions are can be loadstar to understand the violence with reasons and consequences.

Key words: Executive Mental Processes, Post Traumatic Stres Disorder, Wisconsin Card Sorting Test

(7)

TEŞEKKÜR

Tezimi hazırlamamda destek olan Ruhsal Travma Yüksek Lisans Programı sınıf arkadaşlarım Eda Avuçan, Esra Ünal, Handan Özen, Merve Çakıroğlu, Nil Keçeli ve Yeşim Ünal’a, uygulama sürecinde bana kapılarını açan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı tüm Kadın Konukevi çalışanlarına ve sakinlerine, tez taslaklarımı titizlikle değerlendiren tez danışmanım Mustafa YILDIZ’a teşekkürlerimi sunarım.

(8)

TEZİN AŞIRMA OLMADIĞI BİLDİRİSİ

Tezimde başka kaynaklardan yararlanılarak kullanılan yazı, bilgi, çizim, çizelge ve diğer malzemeler kaynakları gösterilerek verilmiştir. Tezimin herhangi bir yayından kısmen ya da tamamen aşırma olmadığını ve bir İntihal Programı kullanılarak test edildiğini beyan ederim.

… /... / 2015 Betül DURSUN

İmza

(9)

İÇİNDEKİLER

KABUL ve ONAY iii

ÖZET iv

INGİLİZCE ÖZET v

TEŞEKKÜR vi

TEZİN AŞIRMA OLMADIĞI BİLDİRİSİ vii

İÇİNDEKİLER viii

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ix

ÇİZELGELER DİZİNİ x

1. GİRİŞ 1

2. AMAÇ 2

2.1. Örselenme Sonrası Stres Tepkileri 3

2.2. Yönetici Zihinsel İşlevler 5

2.3. Şiddet, ÖSSB ve Yönetici İşlevler 5

2.4. Depresyon, ÖSSB ve Yönetici İşlevler 6

3. YÖNTEM 6

3.1. Örneklem 6

3.1.1. Araştırmaya Dahil Edilme Ölçütleri 7

3.2. Veri Toplama Araçları 7

3.3. Örselenme Sonrası Stres Tanı Ölçeği (ÖSSTÖ) 8

3.4. WKET’in Güvenirlik ve Geçerliği 9

3.5. Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET) 12

3.6. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) 13

3.7. Çözümleme 13

4. BULGULAR 14

5. TARTIŞMA 19

5.1. Araştırma Koşullarının Değerlendirilmesi 19

5.2. Araştırma Deseni, Bulgular ve Sınırlılıklar 19

6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 20

KAYNAKLAR DİZİNİ 23

ÖZGEÇMİŞ 26

EKLER 27

(10)

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ

WHO: World Health Organization

ÖSSB: Örselenme Sonrası Stres Bozukluğu

FMRI: Fonksiyonel Mayetik Rezonans Görüntüleme WKET: Wisconsin Kart Eşleme Testi

BDÖ: Beck Depresyon Ölçeği

TSSTÖ: Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği PTA: Psikiyatrik Tanı Alma

ÖSS: Örselenme Sonrası Stres

DSM-IV: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 4 APA: American Psychological Association

TSSB-AÖ: Travma Sonrası Stres elirtileri Alt Ölçeği

(11)

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge 3.1. Araştırmaya dahil edilme ölçütleri...7

Çizelge 3.2.WKET puanları ve kullanılan kısaltmalar………..11

Çizelge 3.3. WKET’de ölçülen beceriler………...12

Çizelge 4.1. Katılımcıların nüfus özellikleri………..14

Çizelge 4.2. Katılımcıların BDÖ, TSSTÖ ve WKET puan ortalamaları………...15

Çizelge 4.3. TSSTÖ ile BDÖ ve WKET ölçekleri arasındaki bağıntı………...15

Çizelge 4.4. Nüfus değişkenleriyle ölçeklerin bağıntısı………16

Çizelge 4.5. Kategorik değişkenlere göre bdö, tsstö ve wket ortalama puanları ve bağıntıları.16 Çizelge 4.6. Psikiyatrik tanı alma (PTA) durumuna göre bağımsız örneklem t testi…………17

(12)

1. GİRİŞ

Yaşamları boyunca insanların %50-80’inin sarsıcı bir örselenme olayı yaşadıkları düşünülmektedir (Roberts ve diğ. 2011). Son yapılan araştırmalara göre örseleyici bir olaya maruz kalanların %10’unda ÖSSB gelişmektedir. Örseleyici yaşantının şiddeti, süresi, yaş, cinsiyet, örselenme öncesi psikiyatrik bozukluk öyküsü, erken yaşam deneyimleri, zeka, eğitim, ön alın kabuğu (prefrontal korteks) işlev değişiklikleri ve sosyal destek gibi birçok etken ÖSSB gelişmesini etkilemektedir (Kavakcı 2015). Şiddet ve örselenme yazında sıkça birbirini tanımlayan kavramlar olarak ele alınmıştır. Yapılan araştırmalara, ruh sağlığındaki ve sosyal hayattaki uygulamalara baktığımızda, insan kaynaklı şiddetin büyüklüğünün örseleyici tepkilere bakılarak saptanmaya çalışıldığını, örselenmeye yol açabilecek eylemlerin de artan bir şekilde şiddet kapsamına alındığını (duygusal istismar, cinsel istismar gibi) görürüz. Örseleyici olaylar arasında ise sık rastlananlardan biri başka bir insanın şiddetine maruz kalmaktır. Şiddet bir insanlık sorunu olmakla beraber daha çok çocuklar ve kadınlar üzerinde çalışmalar yapılmakta; şiddete bağlı örselenmeler araştırılmaktadır. Eş şiddeti kadınlar arasında başta gelen yaralanma nedenidir ve tahmin edilen örseleyici stres bozukluğu geliştirme oranı %25 ile %65 arasında değişmektedir (Stein ve Kennedy, 2001). Dünya Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization WHO) hazırladığı Çok Ülkeli Kadın Sağlığı ve Aile İçinde Kadına Yönelik Şiddet Raporu’na göre kadınlar arasında yaşam boyu fiziksel şiddet görme sıklığının % 6-50 arasında değiştiği ve kadınların eşleri tarafından “yumruklanma”, “tekmelenme”, “yerde sürüklenme”, “silahla tehdit edilme” gibi ağır şiddet şekillerinin görülme sıklığının ise % 4-49 arasında olduğu saptanmış, cinsel şiddet sıklığı ise % 6-59 arasında bulunmuştur (WHO 2005, Akpınar 2013). Başka bir araştırma, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan çalışmalar sonucunda kadınların %20-50’sinin eşi tarafından şiddete maruz kaldığının saptandığını belirtir (Güler ve diğ. 2005). Türkiye genelinde ise yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranı %39’dur (Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008). Başka bir deyişle her 10 kadından 4’ü eşi ya da birlikte olduğu kişi tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Eş şiddeti/aile içi şiddet (aile toplumda mahrem bir alan olarak görüldüğünden), diğer şiddet türlerine göre daha zor saptanabilmektedir. Bunun nedeni, aile içi şiddeti tanımlaması, ailenin mahremiyetini bozmak pahasına şiddeti durdurması, dış makamlarla bağlantı kurması gereken kişinin genellikle mağdurun –çoğu zaman kadının- kendisi olmasıdır. Şiddet gören kadın, içinde bulunduğu durumu değiştirmek için mevcut şartları değerlendirebilmeli, nasıl hareket edeceğine karar vermelidir. Bu gibi karmaşık karar

(13)

verme süreçlerinde yönetici zihinsel işlevler devreye girer. Bu zihinsel işlevler bozulduğunda, duygusal sarsıntı sonucunda ketlendiğinde ya da kullanım dışı kaldığında dışarıdan bir destek yoksa kişiler bir şiddet döngüsünün içinde sıkışıp kalabilir ve durdurma imkanı bulamadıklarında gördükleri şiddeti kanıksayabilirler. Ülkemizde son yıllarda kamu kurumları tarafından yapılan araştırmalar sonucunda kadına yönelik aile içi şiddet farkındalığının arttığı bilinmektedir fakat şiddet yüzdelerinin yapılan çalışmalara oranla yeterince düşmediği görülmektedir: Ülke genelinde hayatının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı 2008’de yüzde 39, 2014’te yüzde 36; hayatının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı 2008’de yüzde 15, 2014’te yüzde 12 olarak saptanmıştır (Kadına Yönelik Şiddet Araştırma Raporu 2008; Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2015). Pek çok kadının içinden kurtulamadığı bu şiddet döngüsünü anlamak için şiddet sonrası

gelişen örselenmişlik belirtileri ile zihinsel işlevler arasındaki ilişkinin araştırılması önemlidir. Bir dünya sorunu olarak insan elinden çıkan şiddeti mağdurlar, onların örselenme miktarları

ve zihinsel özellikleri açısından inceleme amacı taşıyan bu çalışmada üç farklı alanda yapılan araştırmalar incelenerek yola çıkılmıştır: Şiddet, Örselenme Sonrası Stres Bozukluğu (ÖSSB) ve Yönetici Zihinsel İşlevler.

2. AMAÇ

Bu araştırmanın amacı şiddet görmüş kadınların, şiddet sonrası gelişen örselenme belirtileri, depresyon düzeyleri ve yönetici zihinsel işlevleri arasındaki ilişkileri incelemektir. Aynı zamanda nüfus değişkenleri, şiddet olayının üzerinden geçen süre, psikiyatrik tanı durumu ile ölçülen örselenme düzeyi, depresyon düzeyi ve zihinsel beceriler arasındaki bağıntıları araştırmaktır.

Yönetici işlevlerin, örselenme sonrası stres, sosyal fobi gibi psikolojik bozukluklardan etkilendiği nöropsikolojik testlerle yapılan araştırma sonuçlarından görülmektedir (Topçuoğlu ve diğ. 2008, Moradi ve diğ.1999). ÖSSB hastalarında şiddet içerikli olaya ilişkin ayrıntıları hatırlamada, fizyolojik tepkilerin kontrolünde, tepki hızında bozulmalar olduğu bilinmektedir (Danckwerts ve Leathem 2003). Farklı becerilerdeki bu bozulmalar problem çözebilme, algısal kurulumu sürdürebilme ve değişen kurallara uyum sağlayabilme gibi üst bilişsel görevleri işaret eder ve yönetici zihinsel işlevlerin bireyin hem şiddet döngüsünden korunmasında hem de örselenmişlik belirtileriyle baş etmesinde rol oynadığını gösterir.

(14)

Tüm bu yazın bilgileri değerlendirilerek bu araştırma, benzer şiddet geçmişi olan kadınlarda örselenme sonrası stres belirtileri, depresyon düzeyi ve yönetici zihinsel işlevlerin karşılaştırılması, örselenme ile baş etmede zihinsel işlevsellik düzeyinin etkisinin incelenmesi üzere tasarlandı. Aile üyeleri, tanıdık biri ya da tanımadık biri tarafından ‘cinsel saldırıya uğrama’ ya da ‘cinsel olmayan fiziksel saldırıya uğrama’ gibi örseleyici olaylar sonrasında kadınların gösterdikleri stres tepkilerinin yönetici zihinsel işlevlerle bir bağlantı içinde olup olmadığını incelemek amacıyla gereçler ve yöntem oluşturuldu. Bu kapsamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı kadın konuk evlerinde misafir edilen katılımcılarla yapılan görüşme ve testlerin amacı şiddet görme sonucu kadınlarda gelişen örseleyici stres tepkilerinin üst düzey zihinsel işlevler üzerindeki etkilerinin incelenmesi, örselenme ve nöropsikolojik işlevsellik arasındaki bağların açığa çıkarılmasıdır. Katılımcıların yaşadıkları örseleyici olayın şiddeti, türü ve gösterdikleri ÖSSB belirtileri ile Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET) puanları arasındaki ilişki incelenmektedir. Depresyon şiddeti ve örselenme sonrası stres belirti düzeyinin, WKET puanları üzerindeki etkisi ise ayrıca değerlendirilmektedir.

Özetle; araştırmanın ana sorunu “Şiddet görmüş kadınların WKET başarımı şiddet sonrası geliştirilen ÖSSB düzeyi ile ilişkili midir?” şeklindedir. Araştırma alanları ise şu şekildedir:

1) Kadınların eğitim durumları, yaşları ile BDÖ, TSSTÖ ve WKET puanları arasında ilişki var mıdır?

2) Kadınların gördükleri şiddet üzerinden geçen süre ile WKET puanları arasında ilişki var mıdır?

3) Psikiyatrik tanı almış olmaları ÖSSB ve WKET performanslarını etkilemiş midir?

2.1. Örselenme Sonrası Stres Tepkileri

Örseleyici bir yaşantıya verilen tepkiler üç başlık altında toplanır:

I. Kâbuslar, sıkıntı verici düşünce ve imgeler, geridönüş (flashback) atakları gibi belirtilerle örseleyici olayın yeniden yaşantılanması;

II. Örseleyici olayı anımsatan düşünceler, durumlar, davranışlardan kaçınılması,duygulanımda küntleşme, donuklaşma;

III. Uykuya dalma güçlüğü, tahammülsüzlük, irkilme gibi artmış uyarılmışlık belirtileri. Bu tepkilerin şiddeti ve görülme süresine göre akut veya kronik örselenme sonrası stres bozukluğu tanısı konmaktadır (DSM-IV, APA 2000). Cinsel şiddet gören kişilerde kronik 3

(15)

ÖSSB görülme oranı %86’dır ve olay üzerinden 3 yıl geçtikten sonra bile bu kişilerde ÖSSB kriterlerini karşılama oranının %58 olduğu saptanmıştır (Gölge ve diğ. 2013).

Benzer örseleyici olaylar yaşayan bireylerin tepkilerindeki farklılıklar pek çok araştırmanın konusu olmuş ve bu farkı açıklamak üzere modeller geliştirilmiştir. Örneğin; Foa ve Rigs’e (1993) göre örseleyici olay kişinin örselenme öncesi bilişsel şemalarına işlenemez. Yeni duruma adapte olamayan eski şemalar ÖSSB belirtilerinin ortaya çıkmasına ve sürmesine yol açar. Janoff-Bulman’e (1995) göre ise bozulmanın nedeni kişinin zihnindeki “olay zihinsel temsillerinin” değişime dirençli olması yani otomatik varsayımların örseleyici olayla değişime zorlanması fakat bu görevi başaramamasıdır. Kısacası örseleyici yaşantı kişiyi kendisini koruyamayan dünya ve insanlarla ilgili zihinsel temsillerini yeniden değerlendirmeye zorlar. Bu görüşe göre örselenme sonrası iyileşmenin hızı algısal kurulumun olaylara göre değiştirilebilmesine bağlıdır. Algısal kurulum, dışarıdan gelen bildirimler doğrultusunda içsel algıyı, şemaları değiştirebilme becerisidir. Bu beceriyi ölçen perseverasyon ilkesi –yöntem bölümünde daha detaylı açıklanacaktır- WKET alt ölçeğinde değerlendirilebilmektedir.

ÖSSB hastaları dikkati, öğrenmeyi ve belleği içeren çeşitli bilişsel görevlerde zorluklar yaşadıklarını bildirirler. Şiddet görmüş ve ÖSSB geliştirmiş kadınlarla yapılan nöropsikolojik çalışmalarda en sık ulaşılan bulgu ise yönetici işlevler (Falconer, Bryant ve diğ. 2008), işleme hızı (Samuelson ve diğ. 2006) ve sözel öğrenmeyi (Wu ve diğ. 2010) içeren görevlerdeki etkilerdir. Bulgular, ÖSSB ile ilişkili bilişsel ve duygusal bozulmanın altında orta ön alın kabuğu, arka alın ve beyin ön kabuğunu (anterior cingulate korteks ve dorsolateral prefrontal korteks) içeren bölgedeki değişikliklere işaret etmektedir.

ÖSSB’de bilişsel anormallikler başlıklı makalesinde Mc Nally (2006), ÖSSB araştırmalarının salt bilişsel alandan bilişsel sinir-bilim alanına yönelmesi gerektiğini ve ÖSSB gelişimini yordayan değişkenlere (IQ düzeyi, koruyucu kişisel özellikler gibi) odaklanmayı önermektedir.

2.2. Yönetici Zihinsel İşlevler

Planlama, problem çözme, farklı tepkiler arasında seçim yapabilme ve değişen koşulları değerlendirerek uygun tepkiyi verme becerilerine yönetici işlevler adı verilir (Howieson ve Lezak 2002). Bu yetilerin alın kabuğu (prefrontal korteks) tarafından yönetildiği kabul edilir. Yönetici işlevler kısaca, bir amaca ulaşmak için uygun problem çözme kurulumunun korunması olarak da tanımlanabilir. Üst düzey bilişsel işlemler kapsamında değerlendirilen 4

(16)

yönetici zihinsel işlevler, şema ve kurulumları korumak, gerektiğinde değiştirip düzenlemek, onları yeniden oluşturmak, bozucu etkilere karşı koymak, zaman ve mekân üzerinde olayları bütünleştirmek, belleği taramak, bellek izleri üstünde çalışmak, stratejiler kurup değiştirmek, planlar yapmaktır. Böylece yönetici işlevler bilgi işleme sisteminin tüm süreçlerini etkilemekte ve yönetmektedir (Karakaş ve diğ. 2003).

Yazında çeşitli ruhsal hastalıklar sonucunda yönetici zihinsel işlev bozukluklarını inceleyen araştırmalara bakıldığında ÖSSB ile ilgili sınırlı sayıda araştırma olduğu görülecektir. ÖSBB söz konusu olduğunda eşlik eden ruhsal bozuklukları (Tural ve diğ. 2001, Kaya 2000), biyolojik yaklaşımı veya başa çıkma yöntemlerini inceleyen araştırmalar (Samuelson ve diğ. 2006, Topçuoğlu ve diğ. 2008, Falconer ve diğ. 2008, Wu ve diğ. 2010) sayıca daha fazladır. ÖSSB’de görünür halde olan ve çözüm gerektiren kaçınma belirtileri, bellek boşlukları, fizyolojik ve toplumsal belirtiler üzerinde çalışılmıştır. Fakat tüm bu belirtilerde etkisi olabilecek üst bilişsel işlevler vardır ve örselenme sonrası etkilerle baş etmenin bu işlevlerle ilgisi de daha farklı açılardan incelenmelidir.

FMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) ile yapılan araştırmalarda görüntülenen, ÖSSB hastalarında duygusal ve bilişsel bozuklukları ortaya çıkaran beyin yapılarının (alın kabuğu\prefrontal korteks, yan arka alın kabuğu\dorsolateral prefrontal korteks ve beyin ön kabuğu\frontal korteks) (Lagarde ve diğ. 2010) işleyişleri, örselenme sonrası duygu ve muhakeme bozukluklarının bu alanlardaki yavaşlama ile ilgili olduğu fikrini güçlendirmektedir.

2.3.Şiddet, ÖSSB ve Yönetici İşlevler

Yazına bakıldığında şiddet görmüş bireylerle yürütülen çalışmalarda yönetici işlevlerle ilgili ilk çalışmalar savaş gazileriyle yapılmış; aşırı stres sonucu dopamin salgısının azalması sonucu beyin ön kabuğundaki yönetici zihinsel işlevlerin faaliyetinin yavaşladığı hipotezini destekleyen sonuçlar bulunmuştur (Teicher ve diğ. 1993, Diamond 1999).

Kanagaratnam ve Asbjørnsen’in çalışmasında (2006), kronik ÖSSB’li göçmen ve mültecilerle yaptıkları çalışmada 22 deney grubu 23 kontrol grubu 45 kişiye Stroop Testi ve WKET uygulamışlar ve yönetici üç işlevin (niyetlilik, inhibisyon ve işlem belleği) (intentionality, inhibition, working memory) iki grup arasındaki farkı araştırılmıştır. Diğer iki işlevde fark bulunamazken işlem belleğinde bozulma gözlenmiştir. Twamley ve arkadaşları (2009) eş şiddetine bağlı ÖSSB vakalarında bilişsel işlevselliği incelemişler, eş şiddeti görmüş kadınların nöropsikolojik testlerde verilen görevleri yerine getirmede, belirtilerinin 5

(17)

şiddetiyle ilişkili olarak, normal işlemleme hızından daha yavaş başarım gösterdiklerini bulgulamışlardır. Danckwerts ve Leathem (2003) ise ÖSSB ile bilişsel bozukluklar arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların üst çözümlemesinde ÖSSB hastalarının tepki zamanı, dikkat ve bellek işlevlerinde farklılıklar bulan çalışmaları bir araya getirmişlerdir. Yapılan çalışmalarda ÖSSB’de görsel-mekansal bellek ve dikkat işlevlerinde bozuklukların saptandığı fakat bozulmanın hangi beyin bölgesindeki yapısal değişimle ilişkili olduğunun tam olarak belirlenebilmesi için özel bellek becerilerini ölçen testlerle beyin görüntüleme teknolojisinin bir arada kullanıldığı sistematik araştırmalara ihtiyaç olduğu görülmüştür. Bu analizde kısaca ÖSSB’de bilişsel becerilerle ilgili yapılan çalışmaların geliştirilmesi yöntem ve örneklem çeşitliliğine bağlanmıştır.

2.4.Depresyon, ÖSSB ve Yönetici İşlevler

Aile içi şiddet gören kadınlarda en sık konulan tanı majör depresyondur. Şiddet görme var olan depresyonu artırabilir; ilk depresyon belirtileri şiddet sonrası ortaya çıkabilir. Aile içi şiddet derecesi arttıkça depresyonun da derecesi artmaktadır (Çetiner 2006). Akalın’ın çalışmasında (2010) şiddet türü ve depresif belirtiler karşılaştırılmış, depresif belirti yaşayan kadınların %62,8’inin fiziksel şiddet gördüğü saptanmıştır. Başka bir çalışmada eş şiddeti gören kadınların %52’si depresyon tanısı alırken % 15’i depresyon ve kaygı bozukluğu tanısını birlikte almıştır (Vahip ve Doğanavşargil 2006). Depresyon belirtileri ve şiddet görme ilişkisini düşündüren sonuçlar Twamley ve arkadaşlarının çalışmasında (2009) da bulunmuştur: Eş şiddetine maruz kalmış ÖSSB’li kadınlarda psikiyatrik belirti şiddeti arttıkça işlemleme hızının yavaşladığı tespit edilmiştir. ÖSSB’ye eşlik eden depresyonun okul başarısını olumsuz yönde etkilediği (Bryan ve diğ. 2014), Majör depresyon olgularının yönetici işlevleri ölçen nöropsikolojik testlerden kontrol grubuna göre düşük puanlar aldıkları, yineleyici majör depresyon gösteren hastaların perseverasyon puanlarının kontrol grubundan ve ilk epizot majör depresyon hastalarından anlamlı olarak yüksek bulunduğu belirtilmiştir (Karabekiroğlu ve diğ. 2010).

3. YÖNTEM

Araştırma için etik kurul onayı Kocaeli Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır. Etik Kurul Onay No: 2011/67 KAEK 7/1’dir.

(18)

3.1. Örneklem

Bu çalışma 2012 yılı Eylül-Aralık ayları süresince İstanbul’da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı bulunan kadın konukevlerinde, geçmişte fiziksel veya cinsel şiddet içeren bir olaya maruz kalmış veya tanık olmuş 18 yaş üstü gönüllü kadın katılımcılar ile gerçekleştirildi. İstanbul’un her iki yakasında farklı semtlerde bulunan 6 konukevinde Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yaklaşık 180 kadın ile uygulama öncesi kurumlar içinde kısa bilgilendirme toplantısı yapılmış, araştırmanın olası riskleri, katılım koşulları ve araştırmadan çıkma serbestliği anlatılmıştır. Araştırma sırasında sorulara cevap verirken oluşabilecek yeniden yaşantılamalar nedeniyle örselenme riski olabileceği, bu durumunda yardım alabilecekleri kaynaklar açıklanmıştır. Gönüllü katılımcı listesi oluşturulduktan sonra gönüllüler ile araştırmanın detayları paylaşılmış ve ön görüşmeler yapılmıştır. Bu ön görüşmelerde yaklaşık 150 kadına ulaşılmıştır. Belirlenmiş kriterlere uyan 48 gönüllü katılımcı (yaş ortalaması: 33; ss: ±10) ile çalışma yürütülmüştür.

3.1.1. Araştırmaya dahil edilme ölçütleri:

Katılımcıların Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği’nin (TSSTÖ) birinci bölümünde yer alan 3.4.5 ve 6. maddelerinde (bak. Çizelge 2.1.) belirtilen şiddet türlerinden birine geçmişte maruz kalmaları ilk belirleyici ölçüt olmuştur. Bu maddeler dışındaki örseleyici yaşantılar çalışmaya dahil edilmemiştir.

Çizelge 3.1. Araştırmaya dahil edilme ölçütleri*

 Aile üyelerinden biri ya da tanıdığınız bir kişi tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kalma (örneğin, saldırıya uğrayıp soyulma, fiziksel bir saldırıya maruz kalma, silahlı saldırı, bıçaklanma ya da silahla rehin alınma)  Tanımadığınız biri tarafından cinsel olmayan bir saldırıya maruz kalma

(örneğin, saldırıya uğrayıp soyulma, fiziksel bir saldırıya maruz kalma, silahlı saldırı, bıçaklanma ya da silahla rehin alınma gibi)

 Aile üyelerinden biri ya da tanıdığınız bir kişi tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma (örneğin, tecavüz ya da tecavüze teşebbüs gibi)

 Tanımadığınız bir kişi tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalma (örneğin, tecavüz ya da tecavüze teşebbüs gibi)

* TSSTÖ Bölüm 1’den alınmıştır.

(19)

3.2.Veri Toplama Araçları

Onam Formu, Demografik Bilgi Formu, Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği (TSSTÖ) ve Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET)

Uygulama sıralamasında önce onam formu ve demografik bilgiler sonra TSSTÖ formu katılımcılara dağıtılmış, okuma yazması olmayanlara ya da anlamakta güçlük çekenlere soru cevap şeklinde anlatılmıştır. TSSTÖ’nün ilk iki alt ölçeğinde belirlenen örneklem kriterlerine uymayanlar ya da örseleyici deneyimini paylaşmakta zorlanan katılımcılar araştırmadan sebepleri açıklanarak çıkarılmış veya kendi istekleriyle ayrılmışlardır. TSSTÖ’nün hemen sonrasında BDÖ soru cevap formu doldurulmuştur. Son olarak WKET uygulandıktan sonra TSSTÖ puanları göz önünde bulundurularak katılımcılara örselenme sonrası stres düzeyleri hakkında kısa geribildirimler verilmiş; stres belirtileri ve depresyon puanlarına göre psikoterapi ve ilaç tedavisine ihtiyaç duyabilecek olanlara tedavi yöntemleriyle ilgili bilgi verilmiştir.

3.3.Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği (TSSTÖ)

Elli maddeden oluşan ve bir öz-bildirim ölçeği olan Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği, örselenme sonrası stres bozukluğunu belirlemek amacıyla geliştirilmiştir (Foa ve diğ. 1997). Ölçeğin yapısı ve içeriği DSM-IV (APA 2000) tanı ölçütleri esas alınarak belirlenmiştir. Ölçek yardımıyla ÖSSB tanısı alabilecek kişileri belirlemek ve yaşadıkları belirtilerin şiddetini ölçmek mümkün olabilmektedir (Foa ve diğ. 1997). Ölçeğin Türkçe uyarlaması Işıklı (2006) tarafından gerçekleştirilmiştir.

Özgün ölçek dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, kişinin yaşadığı örseleyici olayın türünü (doğal afet, kaza, savaş, tecavüz gibi) belirlemeyi amaçlamaktadır. İkinci bölümde, eğer birden fazla örseleyici olay varsa, kişiyi en fazla etkileyen yaşantı belirlenmektedir. Bu bölümde ayrıca örseleyici olayın şiddetini belirlemeye yönelik, evet-hayır şeklinde yanıtlanan 6 soru bulunmaktadır. Örseleyici olayın şiddetini belirlemeye yönelik bu 6 soru, ölçeğin Türkçe uyarlamasında “Olay Şiddeti Alt Ölçeği” olarak isimlendirilmektedir (Işıklı 2006). Kişinin “evet” yanıtlarının çokluğu, olayın şiddetinin fazla olduğunu göstermektedir. Ölçeğin üçüncü bölümünde, 17 maddeden oluşan ve örselenme sonrası belirtileri değerlendiren bir alt ölçek bulunmaktadır. Türkçe formunda bu 17 madde “Travma Sonrası Stres Belirtileri Alt Ölçeği” (TSSB-AÖ) olarak isimlendirilmektedir ve örselenme belirtilerinin düzeyini (şiddetini) ölçmek için kullanılmaktadır. TSSB-AÖ, 0-3 arasında puanlanan likert tipi bir

(20)

ölçektir. Maddeler, DSM-IV (APA 2000) Örselenme Sonrası Stres Bozukluğu tanı ölçütleri esas alınarak hazırlanmıştır. Alt ölçeğin aralığı 0-51’dir. Yüksek puan, kişinin olaydan olumsuz etkilendiğini ve örselenme sonrası stres belirtileri gösterdiğini işaret etmektedir. Stres belirti puanı 10 ve altında ise hafif; 11-20 arasında orta, 21-35 arasında orta-ciddi ve 35 üzerinde ise ciddi olarak tanımlanır. Toplam belirti endeksinin yanı sıra bu alt ölçek “yeniden yaşama/girici düşünceler”, “kaçınma/duygusal küntlük” ve “aşırı uyarılmışlık” boyutlarında da bilgi sunmaktadır. Ölçeğin dördüncü ve son bölümünde, örseleyici olayın kişinin yaşamı üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik, evet-hayır şeklinde yanıtlanan dokuz soru bulunmaktadır. Bu dokuz soru, olayın kişinin gündelik işlevselliği üzerindeki etkisini saptamak için kullanılmakta ve “Olay Etkisi Alt Ölçeği” olarak isimlendirilmektedir. Kişinin “evet” yanıtlarının çokluğu, yaşamının çeşitli alanlarının olumsuz etkilendiğini göstermektedir.

Örselenme belirtilerinin düzeyini ve şiddetini ölçmeyi amaçlayan 17 ölçek maddesinin (Travma Sonrası Stres Belirtileri Alt Ölçeği) özgün formunun yüksek iç tutarlılığa (α=0.92) sahip olduğu belirtilmekte ve bu maddeler için elde edilen test-tekrar test güvenirlik katsayısının 0.83 olduğu bildirilmektedir (Foa ve diğ. 1997). Ölçeğin başka bir ölçütle (yapılandırılmış klinik ve tanı görüşmesi, SCID) ÖSSB tanısı almış kişileri %82 düzeyinde ayırt edebildiği (duyarlık-sensitivity); ÖSSB tanısı almamış kişileri ise %76 düzeyinde ayırt edebildiği (özgüllük-specificity) belirtilmekte ve ölçüt olarak kullanılan kimi ölçeklerle kabul edilebilir düzeyde ilişki katsayılarına sahip olduğu bildirilmektedir (Foa ve diğ. 1997).

3.4.Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET)

Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET) yönetici işlevleri değerlendiren testlerden biridir (Heaton ve diğ. 1993). Test bireyin sorun çözme becerilerinin yanında karar verme, esneklik, geri bildirime uygun şekilde yanıt değiştirebilme başarımını da değerlendirir (Karakaş ve diğ. 1996). WKET performansını özellikle arka yan alın kabuğu (dorsolateral prefrontal korteks) sağlamlığının etkilediği düşünülmekle birlikte özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarda diğer beyin bölgelerinin işlevlerinin de testi etkilediği açığa çıkmıştır (Lombardi ve diğ. 1999).

Yapılan bir araştırmada Sosyal Kaygıda WKET1 WKET3 ve WKET11 performanslarında düşüş olduğu bulgulanmıştır (Topçuoğlu ve diğ. 2009). Deneklere Wisconsin Kart Eşleme Testi’nin yanı sıra DSM-IV eksen I bozukluklarının tanısı için yapılandırılmış klinik görüşme, Beck Depresyon Ölçeği, Durumluluk Sürekli Kaygı Ölçeği ve Liebowitz Sosyal Anksiyete 9

(21)

Ölçeği uygulanmış; araştırma sonucunda deney grubunun tamamlanan kategori sayısı, toplam doğru sayısı kavramsal düzey tepki yüzdesi kategorilerinde kontrol grubundan daha düşük performans gösterdiği bulunmuştur (Topçuoğlu ve diğ. 2008).

WKET’in ilk şekli Berg tarafından 1948 yılında geliştirilmiş, teste son şeklini Heaton (1981) vermiştir. Heaton ve arkadaşları tarafından, 1993’te, WKET’in geliştirilmiş ve genişletilmiş yeni El Kitabı hazırlanmıştır.

WKET, dikkat, özellik belirleme (kritik özelliklerin ayırt edilmesi; bir uyarıcılar dizisindeki ortak özelliklerin çıkarılması, sınıflanması ve bellekte kavramsal olarak özümsenerek kodlanması), perseverasyon (yanlış olduğu yönünde verilen geri bildirime rağmen önceki tepki eğilimini sürdürmede ısrar etme), işlem belleği, yönetici işlevler, kavramsallaştırma (bir kavramı temsil eden özelliklerin soyutlanması), soyut düşünme (mantık kuralları çerçevesinde düşünme, problem çözme ve sonuçlara varma) gibi özelliklerle ilişkilendirilmektedir.

WKET, dört adet uyarıcı kart ve 64 adet tepki kartını içeren iki kart destesi ile uygulanır. Kartların her birinde değişik renk ve sayıda şekiller bulunur. Şekiller artı, daire, yıldız ve üçgen; şekillerin sayısı bir, iki, üç ve dört; şekillerin renkleri ise kırmızı, yeşil, mavi ve sarıdır. WKET’de denekten istenen, destedeki her bir tepki kartını doğru olduğunu düşündüğü uyarıcı kart ile eşlemesidir. Doğru eşleme kategorisi renk, şekil, sayı olarak sıralanır. Denek aynı anda art arda 10 defa doğru eşleme yaptığında bir sonraki kategoriye geçilir. Her tepkiden sonra deneğe tepkisinin doğru veya yanlış olduğu bildirilir, ancak doğru eşleme kategorisinin ne olduğu konusunda bilgi verilmez. Denek altı kategorinin tümünü tamamladığında veya her iki destedeki kartların tümünü kullandığında teste son verilir (Heaton ve diğ. 1993).

Bir ön beyin testi olarak kullanılan WKET, sağ ön beyin yumrusunda arka yan alın kabuğunu da içeren bir yayılıma sahiptir (Karakaş 2006). Test uygulama araçları: Dört adet Uyarıcı Kartı, 64'er adet Tepki Kartından oluşan 2 kart destesi, Kayıt Formu; test uygulayıcısı tarafından kullanılacak olan kalem ve silgidir. 7.0 cm X 7.0 cm boyutlarındaki WKET kartlarının her birinde, değişik renk ve miktarda şekiller bulunmaktadır. Kullanılan şekiller artı, daire, yıldız ve üçgendir; renkleri kırmızı, yeşil, mavi ve sarıdır; kartlardaki şekil sayıları bir ile dört arasında değişmektedir. Uyarıcı ve Tepki Kartlarının deste içindeki standart sırası vardır. Bu dizilişte, aynı rengi, şekli veya miktarı içeren iki kart hiçbir zaman arka arkaya gelmemektedir.

(22)

Çizelge 3.2.WKET puanları ve kullanılan kısaltmalar WKET1: Toplam tepki sayısı puanı

WKET2: Toplam yanlış sayısı puanı WKET3: Toplam doğru sayısı puanı

WKET4: Tamamlanan kategori sayısı puanı WKET5: Toplam perseveratif tepki sayısı puan WKET6: Toplam perseveratif hata sayısı puan

WKET7: Toplam perseveratif olmayan hata sayısı puan WKET8: Perseveratif hata yüzdesi puanı

WKET9: İlk kategoriyi tamamlamada kullanılan tepki sayısı puanı WKET10: Kavramsal düzey tepki sayısı puanı

WKET11: Kavramsal düzey tepki yüzdesi puanı WKET12: Kurulumu sürdürmede başarısızlık puanı WKET13: Öğrenmeyi öğrenme puanı

Davranım ilkesi değiştiği halde bireyin daha önceki ilkeler doğrultusundaki davranımında ısrar etmesine perseverasyon denir (Karakaş 2006).

Perseverasyon hata yüzdesi (WKET 8), kavramsal düzey tepki yüzdesi (WKET 11) şizofreni, alkol bağımlılığı ve depresyon vakalarında farklılık gösteren alt ölçeklerdir (Özen ve diğ. 2005, Sullivan ve diğ. 1993). Diamond (1999), ÖSSB hastalarında perseveratif cevapların depresif belirtiler ve yeniden deneyimleme belirtileriyle ilişkili olduğunu saptamıştır. Sağlıklı denekler üzerinde yürütülen bir geçerlik çalışmasında, yazınla uyumlu olarak WKET Türk Formunun perseverasyon ve kavramsallaşma/irdeleme (Milner 1963, akt. Karakaş 2006) faktörlerini ölçtüğü bulunmuştur. Bu çalışmada bulgular değerlendirilirken, yapılmış araştırma sonuçları ve Türk örneklemdeki geçerlik çalışmalarının sonuçları dikkate alınarak WKET 1,3,4,5,8,10 ve 11 puanları kullanılmıştır.

(23)

Çizelge 3.3. WKET’de ölçülen beceriler* Kurulumu Sürdürme

Öğrenmeyi Öğrenme Karmaşık (yönetici) dikkat Özellik belirleme Perseverasyon İşlem belleği Yönetici işlevler Kavramsallaştırma Soyut düşünme *Karakaş 2008

Ön beyin kabuğunun işlevleri arasında bulunan planlama ve program yapabilme, bu plan ve programları işleme koyuncaya kadar canlı tutabilme ve ilişkisiz davranışları ketleyebilme görevleri yönetici işlevler olarak tanımlanmaktadır (Fuster 1989, Goldman-Racik 1987, Luria 1966 alıntı Karakaş 2003). Yine Karakaş ve Karakaş (2000) WKET görevlerinin sağ ön beyin yumrusunda hareketliliğe yol açtığını belirtmektedir.

On üç puanın hesaplandığı WKET’de bozuk başarım, davranım ilkesi değiştiği halde, bireyin daha önceki ilkeler doğrultusunda davranımına devam etmesi yani perseverasyon olarak tanımlanmaktadır (Karakaş; 2003). Perseverasyon yanlış olduğu sözel geribildirimine rağmen bir davranışta ısrar etme şeklindeki bir ketleme türüdür (Barkley;1997). Alkol bağımlılarında, parkinson hastalarında perseverasyonla ilgili puanların yüksek çıktığı bilinmektedir (Lyvers ve Maltzman 1991, Özen 1999, Sullivan ve diğ. 1992, Bowen ve diğ. 1975 alıntı Karakaş 2003).

3.5. WKET’in Güvenirlik ve Geçerliği

WKET’in doğası herhangi türden güvenirlik katsayısının hesaplanmasına elverişli değildir. Gerek testin ilk el kitabında (Heaton 1981) gerekse de ilgili literatürde böyle bir çalışmaya rastlanmamaktadır. WKET için hazırlanmış olan ikinci el kitabında (Heaton ve diğ. 1993) güvenirlik altında verilen işlemler ise, puanlama tutarlılığı ile ilgili olarak puanlayıcı içi ve puanlayıcılar arası güvenirliği göstermektedir.

WKET BİLNOT Bataryası testleri arasında ileri yaşlardan önce herhangi bir gelişim etkisinin görülmediği tek testtir. Diğer testlerde erken yaşlardan itibaren gözlenen düzenli 12

(24)

azalma, WKET puanlarında elde edilmemektedir. WKET’nin BİLNOT Bataryası kapsamında yürütülen çalışmasında, yaş, eğitim ve cinsiyetin etkisi, 5x3x2 faktörlü deney deseni uyarınca, ANOVA ile incelenmiştir (n=363). Bulgular, 20-78 yaş aralığında WKET puanlarının değişmediğini ortaya koymuştur. Doğrusal regresyon ile incelenen bulgularda yaş etkisinin gözlenmemesi, testin geçerliğinin bir göstergesidir (Karakaş 2008).

3.6. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ)

Depresyonda görülen bedensel, duygusal, bilişsel ve dürtüsel belirtileri ölçen 21 maddelik kendini değerlendirme türü bir ölçektir. Her bir madde 0 ile 3 arasında bir puan almaktadır. Ölçekten alınabilecek puan 0 ile 63 arasındadır; yüksek puanlar depresif durumda artışa işaret etmektedir. Ölçeğin amacı depresyon tanısı koymak değil, belirtilerin derecesini nesnel olarak sayılara dökmektir (Savaşır ve Şahin 1997).

Ölçeğin iki formu vardır. Bunlardan ilki Beck (1984) tarafından 1961 yılında geliştirilen orijinal formudur. İkincisi yine Beck (1984) tarafından 1978 yılında geliştirilen formudur (Hisli 1988). Bu araştırmada ölçeğin 1978 formunun Türkçe uyarlaması kullanılmıştır.

Hatzenburg, Bryson, Golin, Byerly ve Glambra’nın üniversite öğrencileri üzerinde yaptıkları çalışmalarda ölçeğin güvenirlik katsayıları .60 ile .87 arasında; Meites Hatzenbeuhler, Glambra, Burkhart, Byerly’nin yaptıkları farklı çalışmalarda ise ölçeğin güvenirlik katsayıları .65 ile .68 arasında bulunmuştur (Hisli 1989).

Ülkemizde yapılan çalışmalarda ölçeğin geçerliği ve güvenirliğine ilişkin yüksek değerler bildirilmiştir (Tegin 1980, Hisli 1988, Hisli 1989). Hisli’nin üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı çalışmada ölçeğin güvenirliği .74, psikiyatrik örneklem üzerinde yapılan başka bir çalışmada MMPI depresyon çizelgesi ile bağıntısı .63 olarak bulunmuştur (Hisli 1989).

3.7. ÇÖZÜMLEME

Verilerin çözümlenmesinde SPSS 20 programı kullanılarak kategorik değişkenler için Bağımsız Örneklem T Testi, ölçek puanlarının karşılaştırılmasında ise Pearson Korelasyon Testi uygulanmıştır.

(25)

4. BULGULAR

Katılımcıların eğitim durumları başarıyla tamamladıkları eğitim yılı olarak hesaplanmıştır. Ortalama eğitim düzeyi 7 yıldır. En küçükleri 19 en büyükleri ise 59 yaşında olan 48 kadın katılımcının yaş ortalaması 33’tür. Hastalık süreleri örseleyici olay üzerinden geçen süreyi göstermektedir. 1-6 arası rakamlar TSSTÖ 16. Sorusunun şıklarında belirtilen zaman aralıklarıdır. Bu aralıklar şu şekildedir: 1) 1 aydan az, 2) 1-3 ay arası, 3) 3-6 ay arası, 4) 6-36 ay arası, 5) 36-60 ay arası, 6) 60 aydan daha fazla. Ortalama değerleri katılımcıların hastalık sürelerinin 6-36 ay arasında yoğunlaştığını göstermektedir. Katılımcıların %25’i evlidir; %41’i geçmişte bir psikiyatrik tanı almıştır; %16’sının ailesinden bir veya birden fazla kişi psikiyatrik tanı almıştır. Tanı öyküsü demografik form ile alınmıştır. Katılımcılara “Daha önce ruhsal sorunlarınız için yardım aldınız mı?” ve “Ailenizde psikiyatrik tanı alan biri var mı?” soruları sorulmuştur. “Evet” cevabı daha önce kişinin/ailesinden birinin ruhsal sorunları için psikiyatriste başvurduğunu; kendisine ilaçlı, yatarak veya ayaktan tedavi önerildiğini göstermektedir. Fakat tedaviye başlanıp başlanmadığı, tedavinin tamamlandığı ya da konulan tanının ne olduğuyla ilgili bilgi vermemektedir.

Çizelge 4.1. Katılımcıların nüfus özellikleri

* Başarıyla tamamlanan yıl ** Olay üzerinden geçen süre *** Psikiyatrik tanı alma ****Ailede psikiyatrik tanı alma

Sonuçlar değerlendirilirken öncelikle WKET alt puanları hesaplanmış, öğrenmeyi öğrenme puanı hesaplanabilirliği test başarımına bağlı olduğu için hesaplanamamıştır. Diğer alt testler ise yazında en çok değerlendirilen, ÖSSB, Depresyon ve şiddetle ilgili çalışmalarda

N: 48 Ort.\ SS Aralık Sayı %

Eğitim * 7.43 3.5 5-16 Yaş 33.610.7 19-59 Hastalık Süresi** 4.061.7 1-6 Medeni Hal\Evli 12 25 PTA*** 20 41 APTA**** 8 16 14

(26)

en çok kullanılanlar arasından seçilerek WKET 1,3,4,5,8,10,11 olarak belirlenmiştir. Daha sonra örneklemin yaş, eğitim durumu, medeni durum, hastalık süresi, kendisinde veya ailesinde psikiyatrik tanı alma gibi nüfus özellikleri ortalama, standart sapma, yüzdelik değerleriyle tablolaştırılmıştır. WKET, BDÖ ve TSSTÖ puanlarının aralarındaki ilişki durumu Pearson Korelasyon Analizi testi, kategorik değişkenlerin test puanlarıyla ilişkisi ise Bağımsız Örneklem T Testi yapılarak incelenmiştir. Hastalık süresi ile TSSTÖ stres belirtileri alt ölçeği puanı, psikiyatrik tanı alma durumu ile perseveratif tepki yüzdesi puanı (WKET 8), eğitim durumu ile WKET 1,3,4,8,10,11 puanları arasında anlamlı ilişkiler olduğu saptanmıştır.

Çizelge 4.2. Katılımcıların BDÖ, TSSTÖ ve WKET puan ortalamaları

N: 48 En düşük En Yüksek Ort. Puan SS WKET Ort/SS*

BDÖ 0 47 22.40 11.9

TSSTÖ 0 49 25.46 15.03

Toplam tepki sayısı 94 128 126.21 6.98 121±13

Toplam doğru sayısı 26 99 56.46 18.9 66±13

Tamamlanan kategori sayısı 0 6 1.98 1.92 3±2 Toplam perseveratif tepki sayısı 0 93 39.0 22.38 34±17 Perseveratif hata yüzdesi 0 97.7 30.1 17.74 24±10 Kavramsal düzey tepki sayısı 3 94 35.96 23.96 50±18 Kavramsal düzey tepki yüzdesi 23 74.6 28.501 19.46 43±19

*WKET puanlarının eğitim düzeyi (5-11) ve yaş (20-54) koşullarına göre ortalama ve standart sapma değerleri (Karakaş; 2008).

Türk örnekleminde yapılan standardizasyon çalışmasında 20-54 yaş grubu için 5-11 yıl eğitim düzeyinde WKET puanlarının ortalama norm değerleri şu şekildedir: Toplam tepki sayısı: 121, toplam doğru sayısı: 66, tamamlanan kategori sayısı: 3, toplam perseveratif tepki sayısı: 17, perseveratif hata yüzdesi: 24, kavramsal düzey tepki sayısı: 50, kavramsal düzey tepki yüzdesi: 43 (Karakaş 2008). Tablo 2’nin son üç sütununda katılımcıların ortalama puanları ve standart sapma değerlerinin Türk örneklemi ortalama ve SS değer aralıklarına uygun olduğu görülmektedir. Katılımcılar WKET alt ölçeklerinden kendi eğitim düzeyleri ve yaş grupları için ölçümlenen standartlara uygun aralıklarda puanlar almışlardır.

Katılımcıların WKET puan ortalamalarının Türk örneklem puan ortalamalarına göre daha bozuk bir başarım gösteriyor olması, örneklemler arası niceliksel bir analiz yapılamıyor olsa da dikkat çekmektedir. Toplam tepki sayısı ortalamasında 5 puanlık bir yükselme katılımcıların testi standartlara göre 5 kart daha fazla alarak tamamladıklarını göstermektedir. 15

(27)

Yeni kurallara uyum sağlayabilme becerisiyle düşen perseveratif tepki sayı ortalamasının da araştırma grubunda 5 puan fazla olduğu, perseveratif hata yüzdesi ortalamasının 4 puan fazla olduğu görülmektedir. İki örneklem arasında en yüksek başarım farkının ise akademik becerilerle bağlantılı olan kavramsal düzey tepki puan ortalamalarında olduğu (15 puan) görülmektedir.

Çizelge 4.3. TSSTÖ ile BDÖ ve WKET ölçekleri arasındaki bağıntı

TSSTÖ

BDÖ WKET1 WKET3 WKET4 WKET5 WKET8 WKET10 WKET11 r .590* -.117 -.040 -.068 .162 .164 -.068 -.078

p .000 .427 .787 .648 .272 .265 .644 .598

N 48 48 48 48 48 48 48 48

*(p<.01)

Yapılan Pearson bağıntı çözümlemeleri TSSTÖ belirti alt ölçeği puanları ile WKET alt ölçek puanları arasında bir bağıntı bulunmadığını; BDÖ ile TSSB-AÖ puanları arasında ise pozitif bağıntı olduğunu göstermektedir. Depresyon puanı artıkça örselenme belirti şiddeti de artmaktadır.

Çizelge 4.4. Nüfus değişkenleriyle ölçeklerin bağıntısı

*orta düzeyde anlamlı ilişki **yüksek düzeyde anlamlı ilişki

Katılımcıların hastalık süresi (olay üzerinden geçen süre) ile TSSTÖ’nün stres tepki düzeyi alt ölçeğinden aldıkları puanlar arasında negatif bağıntı vardır (p<.05). Eğitim düzeyi (başarıyla tamamlanan yıl sayısı) ile WKET 3,4,10,11 (sırasıyla: toplam doğru sayısı, tamamlanan kategori sayısı, kavramsal düzey tepki sayısı, kavramsal düzey tepki yüzdesi) puanları arasında pozitif bağıntı (p<.05); WKET 1(toplam tepki düzeyi) ile ise negatif bağıntı (p<.001); vardır. WKET’de kişinin yanlış tepkileri arttıkça toplam tepki sayısı da BDÖ TSSTÖ WKET1 WKET3 WKET4 WKET5 WKET8 WKET10 WKET11 Eğitim Düzeyi R -.048 -.122 -.520** .294* .454* -.240 -.280 .375* .389* P .746 .409 .000 .042 .001 .101 .054 .009 .006 Hastalık Süresi R .031 -.435* .156 .004 -.064 -.141 -.269 -.007 .006 P .835 .002 .291 .977 .667 .341 .065 .964 .967 Yaş R -.176 -.075 .004 -.068 -.050 .159 .207 -.052 -.043 P .232 .614 .980 .647 .734 .281 .159 .724 .770 16

(28)

artmaktadır. Toplam tepki sayısının azalması başarımın arttığını gösterir. Katılımcıların yaşları ile ölçeklerden aldıkları puanlar arasında bir bağıntı saptanmamıştır. WKET’de 20-78 yaş arasındaki katılımcıların başarımında yaş etkisi gözlenmediği bilinmektedir (Karakaş 2008).

Çizelge 4.5. Kategorik değişkenlere göre BDÖ, TSSTÖ ve WKET ortalama puanları ve bağıntıları

PTA: Psikiyatrik tanı alma, APTA: Ailede psikiyatrik tanı alma, ad: anlamlı değil, *p<.05 Katılımcıların evli/bekar olma, psikiyatrik tanı alma, ailelerinden bir veya birden fazla kişinin tanı alması gibi kategorik özellikleri ile testlerden alınan puan ortalamaları hesaplanarak kategorik değişkenlerin puanlar üzerinde etkisi olup olmadığını belirlemek amacıyla bağıntı analizi yapılmıştır. Psikiyatrik tanı almış katılımcıların tanı almamış katılımcılara göre WKET8 alt ölçeğinden daha fazla puan aldıkları (ort: 37.2) saptanmıştır. WKET8 perseveratif hata yüzdesi puanıdır. Bu puan, toplam perseveratif hata sayısı testteki toplam tepki sayısına bölünüp 100’le çarpılarak hesaplanır. WKET’in ölçtüğü başlıca yönetici işlev olarak kabul edilen ketlemenin düzeyiyle ilgili bilgi verir. Olguların puanlarını norm değerleriyle karşılaştırılır. Tablo 5’teki değer PTA’lı katılımcıların perseveratif hata yüzdesinin norm değerlerinin (24±10) üzerinde olduğunu göstermektedir.

N BDÖ TSSTÖ WKET1 WKET3 WKET4 WKET5 WKET8 WKET10 WKET11 Medeni Durum Evli 12 22.17 30 125.58 58.92 1.83 38.75 27.33 38.25 29.87 Bekar 36 22.47 23.94 126.42 55.64 2.03 39.08 31.02 35.19 28.04 P ad ad ad ad Ad ad ad ad ad PTA Evet 20 24.15 27.45 124.85 52.20 1.60 45.65 37.20 30.65 24.87 Hayır 28 21.14 24.04 127.18 59.50 2.25 34.25 25.03 39.75 31.09 P ad ad ad ad Ad ad .017* ad ad APTA Evet 8 20.75 23.75 127.75 58.00 2.38 39.13 28.92 37.88 29.73 Hayır 40 22.73 25.80 125.90 56.15 1.90 38.98 30.34 35.58 28.25 P ad ad ad ad Ad ad ad ad ad 17

(29)

Çizelge 4.6. Psikiyatrik tanı alma (PTA) durumuna göre bağımsız örneklem t testi

Geçmişte psikiyatrik tanı alan 20 katılımcının, psikiyatrik tanı almamış olan 28 katılımcıya göre perseveratif hata yüzdesi (WKET 8) puanları anlamlı düzeyde (p<.05) yüksektir. Puan ortalaması (37±22) standart puan aralığının da (bkz: tablo 2: 24±10) üzerindedir. Psikiyatrik tanı alan 20 kişi ile almamış olan 28 kişinin BDÖ puanları arasında ve TSSTÖ stres belirtileri alt ölçek puanları arasında anlamlı bir fark yoktur.

Perseveratif hata yüzdesi yüksek olan psikiyatrik tanı almış (PTA) 20 katılımcının 6’sı araştırmaya katıldığı dönemde ilaç tedavisi görmekteydi. WKET 8 puan ortalaması tüm katılımcılar için 30.1, psikiyatrik tanı alanlar için 37.2, tanı almayanlar için 25.02’dir. Psikiyatrik tanı almış olup halihazırda ilaç kullanan beş katılımcının ortalama WKET 8 puanı: 31.8’dir. İlaç kullanıyor olmaları bu altı kişinin perseveratif hata yüzdesini artırmamıştır. Dolayısıyla PTA ölçütüne uyan grubun perseverasyon puanlarının yüksek olması aralarında tedaviye devam eden kişilerle ilişkili değildir.

PTA N x S.s. Anlamlılık BDÖ evet 20 24,15 12,16 .394 p>.05 hayır 28 21,14 11,77 TSSTÖ evet 20 27,45 13,16 .444 p>.05 hayır 28 24,04 16,32

Toplam tepki sayısı hayır evet 20 28 124,85 127,18 9,73 3,97 p>.05 .259 Toplam doğru sayısı evet 20 52,20 18,43 .190

p>.05 hayır 28 59,50 18,97 Tamamlanan kategori sayısı evet 20 1,60 1,87 .251 p>.05 hayır 28 2,25 1,94 Toplam perseveratif tepki sayısı evet 20 45,65 26,11 .082 p>.05 hayır 28 34,25 18,35 Perseveratif hata yüzdesi evet 20 37,20 22,61 .017 p<.05 hayır 28 25,03 11,14 Kavramsal düzey tepki sayısı evet 20 30,65 24,65 .198 p>.05 hayır 28 39,75 23,16 Kavramsal düzey tepki yüzdesi evet 20 24,87 21,03 .280 p>.05 hayır 28 31,09 18,2 18

(30)

5. TARTIŞMA

5.1. Araştırma Koşullarının Değerlendirilmesi

Araştırma için gerekli uygulamayı yapmak üzere 2011 yılında önce sivil toplum örgütleri ve ilçe belediyeleriyle iletişime geçilmiş fakat gizlilik, güvenlikle ilgili yaptırımların bu tarz girişimleri zorlaştırması ve yerel kuruluşlarda henüz yeterince yaygın olmayan hizmetten faydalanan kişi sayısının azlığı nedeniyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na müracaat edilmiştir. Kadın konukevlerinde uygulama yapma izni yaklaşık 1.5 senede alınabilmiş ve uygulama izni verilen süre içinde 48 katılımcıyla görüşme yapılmış ve testler tamamlanabilmiştir. Araştırma için gönüllü katılımcı bulma sürecinin yalnızca araştırmacının kişisel çabalarıyla yürütülmesi örneklem sayısını azaltan ve araştırma sürecini uzatan en önemli kısıtlılıklardan biridir. Bazı durumlarda şiddet görmüş insanların yaşantılarını paylaşmaktaki çekinceleri güvenlikle ilgili endişeleriyle birleşince araştırma onamı ya da araştırmacının ön bilgilendirmesi yetersiz kalmıştır. Katılımcılar tedavi ve terapi ihtiyaçlarını nasıl karşılayabilecekleri konusunda bilgilendirilmiştir. Kaldıkları evlerin hatta şehirlerin geçici olması nedeniyle yaşadıkları örselenmelerle ilgili devamlılığı olan bir yardım seçeneği sunulamadığı fakat çoğunluğunda uzun süreli yardım alma beklentisi olduğu gözlemlenmiştir. Örnekleme ulaşma güçlüklerinin yanında uygulanan ölçek ve testlerin yeterli sayıda olmaması sonuçların kapsamını daraltan kısıtlılıklardan biridir. Uygulamalar tek kişi (araştırmacı) tarafından belirlenen iş günlerinde kurumların işleyişini aksatmayacak saat aralıklarında yapıldığı için katılımcı başına ayrılabilen süre sınırlıdır. WKET gibi tek başına minimum 30 dk. süren bir testin uygulanıyor olması verilerin çeşitliliğini azaltmıştır. Diğer yandan Türkiye’de şiddet görmüş kadınlar üzerinde WKET’le ilgili yapılan, bilindiği kadarıyla en geniş örnekleme ulaşılmış olması araştırmanın güçlü özelliklerinden biridir.

5.2. Araştırma Deseni, Bulgular ve Sınırlılıklar

Araştırma deseni tasarlanırken araştırmaya dahil edilme kriterlerinin daraltılmış olması, insan elinden çıkan fiziksel veya cinsel şiddet haricinde örseleyici yaşantıları olanların araştırma dışı kalması uygulama kadın konukevinde yapılmasına karşın katılımcı sayısını oldukça düşürmüştür. Ulaşılan kişi sayısının (180) ancak %26’sı (48) uygulamayı tamamlayabilmiştir. Tüm örselenme yaşantılarının dahil edildiği ölçütlerle daha geniş bir örnekleme ulaşmanın ve yaşantı türleri arasında karşılaştırmalar yapmanın, veri toplama ve istatistiki değerlendirme açısından daha verimli bir yöntem olabileceği düşünülmektedir.

(31)

Perseveratif hata yüzdesi yüksek olan psikiyatrik tanı almış (PTA) 20 katılımcının 6’sı araştırmaya katıldığı dönemde ilaç tedavisi görmekteydi. Tüm katılımcılar içinde ilaç kullanan kişi sayısı (6 kişi) az olduğu için sonuçlar nitel yoldan değerlendirilmiştir. Bu bulgular tanı alma durumuyla ilgili yeni soruları akla getirmektedir. Psikiyatrik tanı görüşmesi içeren bir çalışmada, tedavi sırasında araştırmaya katılanlar, tedavisi tamamlanmış olanlar, tanı alıp tedavisini yarım bırakmış ya da hiç başlamamış olanlar ayrı gruplar halinde incelenebilir. Örneğin yineleyici majör depresyon gösteren hastaların perseverasyon puanlarının kontrol grubundan ve ilk epizot majör depresyon hastalarından yüksek olduğu (Karabekiroğlu ve diğ. 2010), her depresyon nöbeti sonrası bilişsel işlev başarımının düştüğü (Yılmaz ve diğ. 2013) bilinmektedir. Yeni araştırma desenlerinde, tekrarlayan tanı alma durumunun perseverasyon hatalarıyla bağıntısını araştırabilmek için ek tanı durumunun yanında tekrarlayan tanı durumunun da tespit edilmesi gerektiği düşünülmektedir.

6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Araştırmanın ana önermesi açısından bulgular değerlendirildiğinde ÖSSB düzeyi ile WKET puanları arasında bağıntı bulunamamıştır. Diğer bir deyişle katılımcıların ÖSSB düzeylerindeki artış WKET puanları üzerinde bozucu bir etkiye sahip değildir denebilir. Alt problemler açısından bakıldığında ise değişkenler arasındaki ilişkilerin anlamlı olduğu üç alan saptanmıştır. İlk olarak, geçmişte psikiyatrik tanı almış katılımcılar perseveratif hata yüzdesi (WKET8) puan türünde her hangi bir tanı almamış katılımcılara göre anlamlı olarak daha yüksek puan almışlardır. İkinci olarak hastalık süresi (ÖSS belirtilerine neden olan örseleyici olay üzerinden geçen süre) arttıkça stres tepkilerin azaldığı tespit edilmiştir. Üçüncü anlamlı farklılık ise WKET alt ölçek puanları (WKET 1,3,4,10,11) ile katılımcıların eğitim düzeyi arasında bulunmuştur. Eğitim düzeyi ve WKET puanları arasındaki anlamlı sonuçlar beklenen, Türk örneklemi standart aralığında sonuçlardır.

Üç farklı alandaki anlamlı sonuçlar ve bulgularla desteklenmeyen önermeler yorumlanırken katılımcı özellikleri, araştırma kısıtlılıkları, mevcut çalışmalar, yazındaki gelişmeler gibi farklı açılardan değerlendirmek yararlı olacaktır. Psikiyatrik tanı geçmişi olan katılımcıların perseveratif tepkilerinin fazla olması mevcut yazınla uyuşan bir durumdur. Kişilerde mevcut depresyon, kişilik bozukluğu, kaygı bozukluğu, OKB, madde kötüye kullanımı (Gölge ve diğ. 2013) gibi durumların ÖSSB ile birlikte görüldüğü bilinmektedir (APA 2000 alıntı Danckwerts ve Leathem 2003). ÖSSB tanısı alan kişilerin %80’i ek bir veya birden fazla tanı daha almaktadır (Zalewski ve diğ. 1994). Danckwerts ve Leathem (2003)’in 20

(32)

ÖSSB ve bilişsel bozukluklar konulu üst çözümleme çalışmasında yaklaşık 20 yıllık bir aralıkta yapılan çalışmalar incelenmiş ve eş tanıların ayırt edilmesi için örseleyici olaydan hemen sonra yapılan çalışmaların gerekliliğinden bahsedilmiştir. Araştırmacılara göre olay üzerinden zaman geçtikçe eş tanı belirtileri ÖSSB belirtilerinden daha çok öne çıkmaktadır. Bu araştırmada TSSTÖ ve BDÖ dışında katılımcının hâlihazırdaki psikiyatrik durumuyla ilgili bilgi edinilebilecek bir tanı görüşmesi yapılmamış yalnızca psikiyatrik öykü alınmıştır. Sadece psikiyatrik tanı alma/almama durumunun katılımcıların WKET performanslarını etkilemiş olması ileri araştırmalar için yön göstericidir. Mevcut bilgiler hangi eş tanı durumlarında perseveratif tepkilerin arttığı; eş tanının örseleyici olaydan önce mi sonra mı alındığı ya da olaydan ne kadar süre sonra ortaya çıktığı bilgilerine ulaşmak için yeterli değildir. Sonuçlar ÖSSB’ye eşlik eden hangi psikiyatrik tanıların perseveratif tepki yüzdesini artırdığını araştırmak üzere, yapılandırılmış tanı görüşmesi kullanılarak daha geniş bir çalışmanın yapılması gerektiğini göstermektedir.

Hastalık süresi olarak kodlanan olay üzerinden geçen süre ile TSSTÖ stres tepkileri alt ölçeği puanlarının ters yönlü bağıntısı yazınla uyuşan bir sonuçtur. Kaynaklarda ÖSSB olgularında % 58 oranında bir belirti devamlılığından söz edilmektedir (Gölge ve diğ. 2013). Şiddete maruz kalınan zamanla ilgili yapılan bir çalışmada, önceden şiddet görmüş kadınlar ile son zamanlarda şiddete maruz kalan kadınlar karşılaştırılmıştır. Her iki grupta da ÖSSB belirtilerinin görüldüğü vurgulanmıştır. Önceden şiddete maruz kalmış grupta ÖSSB belirtilerinin devam ediyor olduğu, ÖSSB belirtilerinin, kadının yaşadığı şiddetin sertliği ve şiddete maruz kaldığı zaman, karşı karşıya kaldığı ölüm riskinin büyüklüğüyle doğru orantılı bulunmuştur (Woods 2000, Damka 2009). Woods’a (2000) göre ÖSSB belirtileri yaşanan sıkıntının şiddeti ve yoğunluğuna bağlı olarak 15 ile 30 yıla kadar sürmektedir.

Olay üzerinden geçen süre ile BDÖ ve WKET puanları arasında genel olarak bağıntı bulunmaması Danckwerts ve Leathem (2003)’in ek tanılarla ilgili görüşlerini akla getirmektedir. Örselenme sonrası gelişen ruhsal bozukluklar ve bu bozuklukların kronikleşen belirtileri BDÖ, WKET puanlarını etkilemeye devam ediyor olabilir. Bağıntısızlığın ÖSSB’deki belirti devamlılığı ile mi eşlik eden psikiyatrik bozukluklarla mı ilgili olduğunu belirlemek için mevcut veriler yeterli değildir. Yineleyen majör depresyon ile perseverasyon puanları arasında ilişki olduğu (Karabekiroğlu ve diğ. 2010), var olan depresyon öyküsünün ÖSSB riskini artırdığı bilinmektedir. Şiddet görmenin ÖSSB ile eş zamanlı olarak anksiyete, depresyon, olumsuz benlik, somatizasyon ve hostilite gibi şiddetin türüne ve süresine göre değişen çeşitli psikolojik belirtilerin görülmesine yol açtığı bildirilmektedir (Damka 2009). Bu nedenle mevcut sonuçlar yazınla birlikte değerlendirildiğinde örseleyici olay sonrasında

(33)

kişilerin ruhsal durumlarının, gelişme riski olan tüm psikolojik belirtileri kapsayan bir yöntemle değerlendirildiği geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu görülmektedir. Ayrıca ÖSSB riskini artıran cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, önceki travmatik yaşantılar, kendisinde veya ailesinde psikolojik rahatsızlık hikayesi gibi özellikler ve ÖSSB sonrası gelişme riski yüksek olan psikolojik belirtilerin birlikte incelenebileceği boylamsal araştırmalara da ihtiyaç vardır. WKET puanları ile eğitim durumu arasındaki bağıntılar Türk örneklem standartlarında beklenen bir sonuçtur. Önceki standardizasyon çalışmalarına uygun sonuçlar alınması araştırmanın sayıca az olsa da normal dağılımlı bir örnekleme ulaştığının, testin uygulama ve puanlamasının standartlara uygun gerçekleştiğinin göstergesidir.

Sonuç olarak ÖSSB ile WKET performansı arasında doğrudan ilişki bulunamamıştır fakat ÖSSB’ye eşlik eden psikiyatrik bozukluk/bozukluklar olması durumunda perseverasyon puanlarının arttığı yani başarımın ketlendiği saptanmıştır. Kafadar (2004 alıntı Karakaş 2008), WKET’in sözel (kristalize) zeka ile ilişkili olmadığını fakat akıcı (fluid) zeka ile ilgili olduğunu söyler. WKET’teki akıcı zeka ve bir ketleme türü olarak perseverasyon , ÖSSB’de örseleyici olayın bilişsel şemalara işlenme yetersizliği (Foa ve Rigs 1993) yahut zihinsel temsillerin, otomatik varsayımların değişime direnç göstermesi (Janoff-Bulman 1995) açıklamalarını akla getirmektedir. ÖSSB’ye neden olduğu belirtilen olgular da bir çeşit ketlemeye işaret eder. Örselenme sonrası kişi dünyaya ilişkin inançlarını değiştirmekte zorlandığı gibi WKET’de de değişen kurallara göre seçimlerini değiştirmekte zorlanır. ÖSSB’de yeni inançlar geliştirmede bir zorlanma mevcuttur; WKET bozuk performansında ise eski kurallara aşırı bağlılık söz konusudur yani yeni kurallara uyum sağlamakta zorlanılır diyebiliriz. Bu benzerlikler göz önünde bulundurularak ÖSSB’ye eşlik eden şizofreni, alkol bağımlılığı, depresyon gibi perseverasyon puanı yüksek olan hastalık (Özen ve diğ. 2005, Sullivan ve diğ. 1993) tanılarına sahip vakalarda WKET bozuk performansının incelenmesi yararlı olacaktır.

(34)

KAYNAKLAR

Akalın A. 15-49 Yaş Grubu Kadınlarda Aile İçi Şiddet Sıklığı ve Şiddetin Depresyona Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Konya Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010

Akpınar O. Aile İçi Şiddete Maruz Kalan Kadınlarda Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Öz yeterliği. Domestic Violence Coping Self Efficacy of Women Who Were Victimized by Domestic Violence. Türk Psikolojik

Danışma ve Rehberlik Dergisi. 2013; 4 (39), 24-36.

Blake DD, Weathers FW, Nagy LM. A clinician rating scale for assessing current and lifetime PTSD: The CAPS-1. Behav Ther 1990; 18:187–188.

Blake DD, Weathers FW, Nagy LM ve diğ. The development of a clinician-administered PTSD scale. J Trauma

Stress. 1995; 8:75–90.

Beck GJ, Freeman BJ, Shipherd CJ ve diğ. Specifity of Stroop Interference in Patients With Pain and PTSD. Journal of Abnormal Psychology, 2001; 110: 4, 536-543.

Bonne O, Brandes D, Gilboa A ve diğ. Longitudinal MRI Study of Hippocampal Volume in Trauma Survivors With PTSD. Am J Psychiatry, 2001;158:1248–1251.

Bryan C, Bryan AO, Hinkson K ve diğ. Depression, posttraumatic stress disorder, and grade point average among student servicemembers and veterans. JRRD,2014; 51(7):1035–1046.

Carrion VG, Weems CF, Eliez S ve diğ. Attenuation of Frontal Asymmetry in Pediatric Posttraumatic Stress Disorder. Society of Biological Psychiatry, 2001.

Çetiner G. Aile İçi Şiddet Yaşayan Kadınlarda Cinsel Sorunlar ve İntihar Olasılığı. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2006.

Damka Z. Sığınma Evinde Kalan Şiddet Mağduru Kadınlar: Anksiyete Duyarlığı, Travmaya Bağlı Suçluluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Ve Psikolojik Belirtiler. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009.

İnternet: http://ebookbrowsee.net/4662-pdf-d154440201

Danckwerts A, Leathem J. Questioning the Link Between PTSD and Cognitive Dysfunction. Neuropsychology

Review. 2003; 13( 4):221-235.

Diamond T. The Relationships mng PTSD Synptornatology and Cognitive

Functioning amng Adult Survivors of Child Maït-reamt. Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Kanada York Üniversitesi, 1999.

Falconer E, Bryant R, Felmingham KL ve diğ. The neural networks of inhibitory control in posttraumatic stress disorder. J Psychiatry Neurosci. 2008; 33(5):413-422.

Oldham J, Riba MB, Tasman A. (Ed) Post-traumatic stres disorder in rape victims. American Psychiatric Press review of psychiatry, 273-303. American Psychiatric Pres, Washington DC, 1993.

Foa EB, Rothbaum BO. Treating the trauma of rape: Cognitive behavioral therapy for PTSD. Guilford Press, New York, 1998.

Forstmann BU, Brown S, Dutilh G ve diğ. The neural substrate of prior information in perceptual decision making: a model-based analysis. Frontiers in Human Neuroscience. 2010; 4: 40.

Gölge ZB, Yavuz MF, Korkut S. Yetişkin kadın mağdurlarda cinsel saldırı sonrası görülen ruhsal ve sosyal sorunlar. Adli Tıp Bülteni, 2013; 18(3):73-82.

Heaton RK, Chelune GJ, Talley JL ve diğ. Wisconsin card sorting test manual: Revised and expanded. Florida: Psycological Assesment Resources. 1993.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kadro Ünvanı: Araştırma Görevlisi Bölümü: Temel Eczacılık Bilimleri Birimi :Eczacılık Fakültesi..

1 DİN DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ 2 ZELİHA ELİF ALTAŞ.. 2 FEN FEN VE TEKNOLOJİ 4

S.No Ders Dersin Adı Hs Yer Dersin Öğretmeni.. 1 5 .YDİ SEÇMELİ YABANCI DİL 2 SÜNDÜZ

Birimi :SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Bölümü: FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON Anabilim Dalı: ORTOPEDİK FİZYOTERAPİ Kadro Ünvanı: ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ.

Öğrencinin aile tipi ile akademik başarısı arasındaki istatistiksel olarak anlamlı ilişkinin geniş aile yapısına sahip öğrencilerin puanının yüksek

Whitney ve arkadafllar› denge ve vestibüler bozuklu¤u olan yafll› bireylerde BDP ve düflme hikayesi aras›ndaki iliflki- yi inceledikleri çal›flmalar›nda;

Araştırma kapsamına alınan sağlık personelinin travmatik olay yaşama durumlarına göre çalışanlar için yaşam kalitesi ölçeği, ikincil travmatik stres ölçeği ve

rocardiogranı to monitor ischemia during percutaneous co - ronary angioplasty. Nabel EG, Shook TL, Meyerovitz M, Ganz P , Selwyn AP, et al: Detection of pacing-induced