İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER
^Mahmut GÜNDÜZ
İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER A — GİRİŞ :
1 — İslâm, okumayı, öğremneyi, her şeyden önce insanlara farz kılan tek dindir.
Gelip geçmiş veya yaşıyan diğer dinlerden hiçbiri, kutsal kitaplarında, Kur'ân-ı Kerim'de beUrtildiği gibi, i l me, eğitime bu derece b ü y ü k önem ve rerek, onu, elde etmeği teşvik etmiş, tavsiyede b u l u n m u ş değildir.
Kur'ân-ı Kerîm'in i l i m öğreıuneği farz kılan muhkem âyetlerinin yanısı-ra, islâm'ın Ümmî (okuyup, yazması ol mayan) b ü y ü k Peygamberi de, söz ve davramşlarında, i l m i benimsemiş, onu, her zaman ü s t ü n tutuştur. Bu nedenle, İslâm'da, bilginlere, i l i m sahiplerine bü yük değer verilmiştir.
2 — Kur'ânı K e r î m ' i n H a z r e ü M u -hammed (S.A.S.) (570-632) aracılığıyla Müslümanlara inen i l k âyetleri, (Alâk Sûresi, âyet 1-5) de, U l u Tanrı : «tnsa-nı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabb'inin adıyla oku! Oku! Kalemle öğreten, in sana bilmediğini bildiren Rabb'in, en büyük kerem sahibidir» buyurmaktadır. Allah'ın, îslâm ümmetine, daha doğrusu, b ü t ü n insanlara, diğer her türlü davranışlardan önce, i l k olarak, okuyup öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı emretmesindeki derin hikmeti anlamak önemlidir.
Kur'ân-ı Kerim'de okumayı, öğ renmeyi, ilim sahibi olmayı emredici
sadece, bu ilk âyetle değildir. Bu hu susta sırası geldikçe, geı-ekli bilgiler ve rilecektir.
3 — İslâm'ın büyük Peygamberi de, tebliğ ettiği dinin, esaslarını ümmetine öğretip, uygularken, okumayı, öğrenme yi, i l i m sahibi olmayı daima telkin ve teşvik etmiştir. Nitekim; «Kadın, erkek her Müslümana ilim öğrenmek farzdır.
«Beşikten mezara kadar ilim öğre niniz.»
«İlim Çin'de olsa bile gidip alınız.» «İlim ibadetten efdaldır, (daha üs tün, daha faziletli)» dinin nazımıdır
(düzenleyici).
Bilgin ol, ya da i l i m öğretici, yahut ta öğrenici, ya i l i m i dinleyici veya onu sevici ve yayıcı ol. Bunlar olamazsan hiç olursun. «Dünya'yı dileyen ilme sa rılsın; Ahiret'i dileyen ilme sarılsın, hem Dünya'yı hem Ahiret'i dileyen gene ilme sarılsın.» gibi birçok sözleriyle (Hadis-leriyle) bu husustaki gerçek inanışını içtenlikle ortaya koymuştur.
4 — İslâm inanışına, daha açıkçası Kur'an-ı Kerîm âyetlerine göre, her kişi, Allah'ı ancak, ilmi derecesinde anlaya-biUr. Aslında, Kur'ân-ı Kerim, herkesi, Allah katında eşit saymıştır. Ancak, Takva (Allah'ın yasakladığı şeylerden, günahlardan sakının) ve ilim sahihleri bunlardan ayrı tutulmuşlardır.
Kur'ân-ı Kerîm'in Zümer Sûresi'nin 9 uncu âyetinde, bu hususta : «Ey M u hammedi De k i : Bilenlerle bilmiyenler bir olur mu? Doğrusu, ancak, akıl
sa-166 MAHMUT GÜNDÜZ
hipleri öğüt kabul eder, ibret alırlar.» b u y r u l m u ş t u r .
Aslında, insan bilgi edinebilecek, o-nu taşıyacak bir özellikte yaratılmış tır. İnsanın, diğer b ü t ü n yaratıklara o-lan çeşitli üstünlüklerinden biri ve en önemlisi, i l i m sahibi kılınması ve bu olanaklara erişebilmesidir.
Bilindiği gibi, i l i m , insanı, dünya da, maddeye hakim kılar, sonra mana ya yükseltir; madde ile uğraşan insan, bunlara ait i l i m dallarına akıl erdirdik çe, aradaki ilişki ve orantıları, olayların mahiyetini, kanunlarını öğrenir. B u sa yede, insan, kolaylıklara kavuşur, uy garlığın nimetlerinden yararlanır, ufku ve kavrayışı genişler» Allah'ın iyilikle rinden yararlanır, ufku ve kavrayışı Allah'ın yiliklerini daha derinden tanımaya, tanıdıkça da, O'nu sevme ye ve düşünmeye başlar. Bu şekil de, i l i m yoluyla Allah'a yaklaşan,
tecelli eden gerçekleri daha i y i tanımış, düşünce ve duygularını O'nun yoluna koymuş olur.
Bu hususta, Kur'ân-ı Kerîm'in Ba kara Sûresinin 269 uncu âyetinde : «Al lah dilediğine hikmet ihsan eder; kime hikmet verilmişse, şüphesiz, ona büyük i y i l i k edilmiştir. Bundan, ancak, akıl sahipleri ibret alır.» denilmektedir.
B u âyet, öğrenmenin, ilmin, insan lara kazandırdıklarını açıkça belirtmek tedir.
5 — Yeryüzünde hiçbir din, hiçbir düşünce sistemi, doğuşundan bu kadar kısa bir süre sonra, Müslümanlık kadar geniş bölgelere yayılmış, insanları etkisi altında bırakarak, i l i m alanında bu de rece hızlı gelişme ve yükseliş göstere memiştir.
t s l ^ , ilimde, sadece öğrenilenlerle yetinilmesini yeter görmez, daha ileri gidilmesini, daima arttırılmasını ister. Netekim, bu hususta Kur'ân-ı Kerîm' i n Tâ-hâ Sûresi'nin 114 üncü âyetinin
son bölümünde : «Yarabbi (Rabbim) İlmimi arttır de» buyrulmak suretiyle, Hazreti Muhammed'e telkinde bulunu
lur. Islamın b ü y ü k Peygamberi ise,
Kur^a-ı K^rîpıUn
buemrine
uyarak, Müslümanların bulundukları seviyeden günden güne daha ileri gitmelerini, ge lişimlerini ve mutluluğa ermelerini a-maç edinmeleri için : «Dünü ( i k i g ü n ü birbirine) bu g ü n ü n e eşit olan kayba uğramıştır.» demiştir.Okumaya - öğrenmeye feü derece büyük önem veren, i l i m i insan için ga ye kabul eden bir dine bağlı olanların da, ilmi öğretici araçlara, yollara sahip olmaya çalışacakları şüphesizdir.
6 — İslâm'da, i l i m edinmek için o-lan b ü y ü k ilginin doğal bir sonucu ola rak, kısa bir sürede bir kitap sevgisinin ve merakının doğduğunu görmekteyiz. Bu, aynı zanıanda, g ü n ü m ü z a n l a m ı n da büyük ve paha biçilmez eserlerle do lu kütüphanelerin de kurulmasını sağ lamıştır. Bu yazımda, İslâm'da kitaba verilen önemle, i l k kurulan k ü t ü p h a n e ler h a k k ı n d a ayrıntılı bilgiler v e r m e ğ e çalışacağım.
Konuya girmeden önce, şu hususu da belirteyim k i : İslâm memleketle rinde, başlangıçtan, yakın, tarihlere ge
linceye kadar, kitap ve k ü t ü p h a n e l e r hakkında geniş bilgiler veren, eserler de, birtakım maddi hataların olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle k i :
Kitapların ve yazarlarının, adların dan tutun, kütüphanelerin k u r u l u ş ta rihleri, yerleri, kurucuları, kitap kol-leksiyonları hakkında, birbirlerini tut maz bilgiler verilmektedir.
Özellikle, günümüzde, bu konuda elinıizde kaynak olarak faydalanmamız gereken müracaat eserlerinde örneğin, İslâm Ansiklopedisi, Meydan Larpusse gibi bir hayli tercüme, transkripsiyon ve rakam hataları b u l u n m a k t a d ı r . D i ğer bir takım özel yayınlarda da, bu gibi hatalarla birlikte, kronolojik uygun
suzluklar göze çarpmaktadır. Benim maksadım, bu eserleri eleştirmek değil dir. Faydalandığım bu gibi ve diğer eserlerin yazarlarını rahmetle, ş ü k r a n la anmayı bir borç b i l i r i m .
Yazımda, kaynaklar b ö l ü m ü n d e belirttiğim eserleri, birbirleriyle kar şılaştırmak suretiyle, yukarda bahset tiğim hata ve eksiklikleri gidermeye çalıştım. Bunda, ne derece başarılı ol duğumu belirtmem m ü m k ü n değildir. Görülecek kusurların bağışlanmasını ve uyanda bulunulmasını önemle rica e-derim.
B — K İ T A P NEDİR?
1 — Türk D i l Kurumu'nun yayın ladığı «Altıncı baskı, T Ü R K Ç E SÖZ-Lt)K, 1974» te (sayfa 497) : Kitap «ya zılmış, ya da basılmış y a p r a k l a r ı n bir araya getirilmesiyle oluşan dergi» şek linde tanımlanmaktadır. Gene, aynı K u -rum'un yayınladığı 1974 baskı «Kitap lık Bilim Terimleri» sözlüğünde (sayfa 39) ise, bu tanımlama, «yazılmış ya da basılmış yaprakların bir araya ge tirilmesinden oluşan, 49 sayfadan az ol mayan ve bir konuyu belirli bir düzen içinde sunan yapıt» olarak belirtmek tedir. Kanımızca, bu ikinci tanımlama, bilim bakımından daha doğrudur.
Arapça (Ketb-Yazmak) mastarın dan türetilmiş olan, kitap sözcüğünün asıl anlamı, yazılı olan şeydir. Çoğulu, Kütüb'dür. K ü t ü p h a n e sözcüğü ise, aslında kitapların bulunduğu, onları saklıyan, ev, konut, yer anlamına gelir.
Biz, konumuzdaki amaçları gerçek leştirmeye hizmet etmesi b a k ı m ı n d a n gene, Türk D i l Kurumu'nun adıgeçen sözlüğündeki tanımlamaları almak mec-burij^etindeyiz :
Kütüphane (Kitaplık) : K u r u l u ş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak vb. gibi her türlü düşünce ve sanat ürününü toplayan, düzenleyen ve ge nel olarak karşılık gözetmeden ve
ayı-n m yapmadaayı-n okurlarıayı-n yararıayı-na suayı-naayı-n kurum.» (Kitaplık B i l i m Terimleri Söz
lüğü, s. 41 - 42)
2 — Yazının bulunuşu yedi bin yıl öncesine varmaktadır. Bu, insanlık tarihinin en b ü y ü k olaylarından biridir. Yazı, insanoğlunun, unutkanlık denen beyin zayıflığına en etkin ve kesin bir çare olmuştur. Bu sayede, bilgilerin saptanması, korunması, geliştirilmesi, daha som-aki kuşaklara intikal ettiril mesi olanağı sağlanmıştır. Yazının bu lunuşu ve zamanla geliştirilmesi, günü müze erişen yazılı belgelerin kolayca tetkik ve anlaşılmasına hizmet etmiştir. Bu yazılı belgelerin başında, en önemli leri olarak şüphesiz kitapları saymamız gerekecektir.
3 — Geçmişte olduğu gibi, bu gün ve bundan sonra da, milletlerin uygar lık seviyelerinin ölçülerinin başında ge lecek kitabın ilkin hangi toplumda oluş-lurulduğu ve i l k kitabın nerede yazıldı ğı kesinlikle bilinmemektedir. Genel olarak, kitabın tarihini incelemek için, beşbin yıl gerilere gitmek zorundayız.
İlk yazılı belgelerin, iz ve kalıntı ları, bizi bu kadar gerilere götürdüğün de, kitabın tarihinin daha çok, kâğıdın bulunuşuyla aydınlığa kavuştuğunu görürüz. B u bakımdan, Çin eserlerini en eski kitaplar olarak kabul edebiliriz, Milâttan Önce 3000 - 400 yıllarında, Çin'de yazıya dayanan birtakım edebi faaUyetlerin olduğu anlaşılıyor. Çinli ler, başlangıçta kâğıt yerine tahta yap raklar kullanıyorlardı.
Mısırlılar da. Milâttan Önce 1800 yıllarında papirüs bitkisini kâğıt gibi kullanmışlardır. Bunlar, zamanla rutu betin ve böceklerin tahribine uğramış tır.
Ancak, Milâttan Önce 213 yılma ge linceye kadar, kitap yazmalarının, bu g ü n k ü anlamda kâğıt üzerine yapılma dığını biliyoruz. Bu tarihte, Çinliler ipekten kâğıt yapmışlardır. Fakat, bu
168 MAHMUT ( ^ D Ü Z
pahalıya mal oluyordu. Nihayet, M.S. 105 yılında, genel Çin'de Han Sülâlesi devrinde —^Han Sülâlesinin resmî ka yıtlarına g ö r e — Ts'ai Lun (Tsi-Lun, M.S. 50? -118) adında bir hadım (Hare-mağası) tarafından (birtakım kaynak lar, bu kimseyi Tarım Baltanı veya Mü hendis olarak gösterirler) ağaç kabuk-lariyle, kemiir (kenevir) otu, paçavra, balık ağı gibi maddelerin karışımından, günümüzdekine benzer ilk ekonomik kâğıdın imâline muvaffak olunduğunu bildirmektedirler.
Bu şekil kâğıt imâli, zamanla daha çok gelişmiş ve öteki ülkelere de yayıl mıştır. Bu yayılış, Türkler aracılığıyla olmuştur. Kâğıt yapımı, Çinlilerden, il kin Orta Asya'daki Türk'lere geçmiştir.
Müslüman Araplar, 712 yılında Türk illerine saldırdılar. Semerkand'ı ele ge çirdiklerinde, Türklerin, keten ve baş ka bitkileri döğüp, hamur yaptıktan sonra, bunu ince yapraklar halinde ku ruttuklarını görüp, öğrendiler. Bu mad de, henüz papirüsün unutulmadığı bir çağda, Orta Doğuya girerek parşöme nin yerini aldı.
Kâğıdın bulunması ve diğer ülke lere yayılması, yazma kitapların daha çok artmasına, oikuyucuların, büyük kolaylık ve olanaklara sahip olmalarına yaradı. Denilebilir ki, kitabın bugünkü yüksek seviyeye gelmesinde, ilkin kâğı dın bulunması, sonra da matbaanın ica dı en büyük etken olmuştur. Bilindiği üzere, İslâm'ın ilk devirlerinde, yazılar kemik, kumaş, hurma yapraklan, yassı (levha) taş ve deriler üzerine yazılıyor du. Daha sonraları, özellikle, Abbasiler devrinde Horasan kâğıdı kullanılmaya başlandı, tik büyük îslam Bibliyografı olan Eb'ul Ferec Muhammed İbn'al-Ne-dim'in (? öl. 996) «Kitab al-Fihrist» adlı bibliyografyasından, zamanın halifesi nin emriyle, adi derilerin kullanılması ve fena yazıların yasaklandığını öğreni yoruz. Bu gibi eserler temize çekildik ten sonra yaktırılmıştır.
4 — İslâm dünyasında ilk kâğıt fabrikası, Abbasi veziri El-Fazi Berme-kî (766-808) tarafından 794 te Bağdat' ta kuruldu. Daha sonraları, Müslüman lar kâğıt yapımını Sicilya'ya, İspanya'-ya götürdüler. Kâğıtçılık buralardan İtalya'ya, Fransa'ya geçti.
Kâğıt sırasıyla Mekke'de 797, Mı sır'da 800, İspanya'da 950, İstanbul'da 1100, Sicilya'da 1102, italya'da 1154, A l manya'da 1228, İngiltere'de 1309 yılla rında kullanıldı.
İslâm memleketlerinde kâğıtçılık en düstrisinin doğmasıyle, kitapçılık hız la gelişti. İlk kitapçı dükkânları, Abba siler (750-1258) devrinin başlangıcı sıralarında görülmeye başladı. Kısa za manda, bütün İslâm dünyasına yayıldı. Bu şekilde yeni bir sanat, meslek, kâğıt,
kitap satıcıları, müstensihler (kitap
kopya edenler) gibi (Varrâkûn) denen sınıf ortaya çıktı. Tanınmış Arap tarih çi ve coğrafyacısı, Ahmet İbn'Vahid Al-Yakubî (? öl. 897) kendi zamanındaki Bağdat'tan bahsederken, sadece "Vaddah mahallesinde yüzden fazla kitapçı dük kânı sajrdığım bildirir.
Aynı şekilde Mısır'da, Tulonoğulla-rı (Tulunlar, 868-905) ve Ahşıtoğulla-rı (Ihşitler, 935 - 969) zamanında kitap ların satıldığı, bir kitapçılar çarşısı var dı. Bu dükkânlarda sık sık ilmî, edebi tartışmalar ayrı yapılıyordu.
Şam'da (Sûk al-Varrâkîn) denen kitapçılar çarşısı da önemliydi. İspan ya'da, İran'da ve Türk illerinde de bu gibi gelişmeyi görmek mümkündür. Öğ renmek hevesi ve kitap sevgisi, Avru pa'dan en az sekiz yüz yıl önce, îslâm memleketlerinde ilim ve fikir mahfil lerinin (bilgin evleri, ilim ve edep mec lisleri, çevreleri) dogmasına hizmet et miştir.
C — İLK KÜTÜPHANELER 1 — Kütüphane sözcüğünün arap-çası Maktaba, farsarap-çası ise Ketaphane'-dir. Bu da, arapça olan kitap sözcüğü ile, farsça olan hane sözcüklerinden doğ muştur.
İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER İ69
İslâm memleketlerinde okumaya ve kitaba verilen b ü y ü k önemi ve bunun sonucu olan gelişmeleri, tarihsel belge lerin ışığmda ayrıntılarıyla belirtmek gerekiyor. İslâm'da i l k k ü t ü p h a n e l e r i n k u r u l u ş l a n n r anlatırken, halkın kitap tutkusunu da, sırası geldikçe açıklamak konunun özelliği bakımından yerinde o-lur. İslâm'ın doğuşundan kısa bir süre aonra meydana getirilen camiler, sade ce, birer ibadet ve toplanma yeri olmak la kalmayıp, aynı zamanda, halkın ya rarlanması için birer kitaplığa da sahip olmuşlardır. Hicretin i l k yüz yılında. İslâm ülkelerinde bu gibi camileri bol bol görmek m ü m k ü n d ü . Hemen hepsi de vakıf veya bağış suretiyle verilen k i taplar, okumak isteyenlerin, zamanın isteklerine göre ihtiyaçlarını karşılı yordu.
Kur'ân-ı Kerîm'in emirlerine ve her fırsatta, ümmetine i l i m öğrenmeyi tel k i n ve tavsiye eden sevgili Peygamber lerinin hadislerine uyabilmek için, Müs l ü m a n l a r b ü y ü k güçlüklere katlanmayı göze aldılar, çabalar gösterdiler.
Müslümanlar, okumak, öğrenmek, yazmak, öğretmek suretiyle yalnız ken dilerini tatmin etmekle kalmayıp. Batı dünyasının da uyanmasına hizmet etti ler.
Nitekim, Batı'nın Skolastik kilise zihniyetiyle karanlıklara gömüldüğü bir çağda, hızla gelişen ve yayılan İs lâmlık, eski Akdenize, Önasya, Orta ve Uzak Doğu'ya ışık tuttu, onlara renkler kattı. Bu konuya biraz sonra gene de ğineceğiz.
2 — İslâm fetihleri sonunda beliren yeni şeyler öğrenmek heves ve çabası, rdebî, ilmî incelemelerle birlikte, eser yazm? tutkusu ve kitapçılık sanatının doğmdsma, gelişmesine yol açtı. Kitap çılık, kısa bir süre sonra hattatlık, cilt çilik, tezkipçilik gibi sanatlarla birhkte, zevkU, güzel ve b ü y ü k değeri olan bir güzel sanat kolu haline gelmiştir.
Kitapçı dükkânları ö devirde, aynı zaınahda istinsah işlerinin, hat
sanatı-nm ve edebî toplantıların da merkezi idi. Öğrencilerin çoğu kitap istinsah e-derek hayatlarını kazanıyorlardı.
• Kitapçı dükkânları önemli şehirler de, özellikle Bağdat, Kurtuba, Kahire; Meşhed, Şam'da hızla gelişme göster mişlerdir. Bu şehirlerde, kitap depolan kolayca girilebilecek şekilde kurulmuş, birçok bilginler vakitlerinin çoğunu bu ralarda harçamışlar, kitapları incele miş, üzerlerinde çalışmış veya seçtikle ri kitapları satın almışlardır.
Kitapçıların kendileri de bilgin kimselerdi. Varrakun denen bu kitap çılar, zamanla, diğer bilginleri dükkân larına çekmişler, böylece Akademik Tartışmalar için resmi olmayan klüpler
doğmuştur.
Kitapçılar, gezilerde bulunmak su retiyle de İslâm eğitimine katkıda bu lunmuşlardır. Bunlar, kitap derleyicile r i , bilginler, halife ve diğerleri için iste nilen kitapları bulmak üzere şehir şehir dolaşmışlardır. Bunun sonucu, kitap kolleksiyonları ortaya çıkmış, bu ise kütüphanelerin çoğalmasında büyük et ken olmuştur.
3 —• X. yüzyıldan itibaren el yaz malarına özel bir değer verildiğini ve kitap kolleksiyoncularmm nadir yazma
lara b ü y ü k paralar ödediklerini görü yoruz.
Bu devirde, yazarlar, kitaplarının satışından asla para beklemezlerdi. On ların, geçimlerini hükümdarlar veya bü>aik zenginler sağlıyorlardı.
4 — Gittikçe genişleyen ve gelişen İslam toplumundaki camilerde bulunan kitaplıklar ihtiyacı karşılamaya yetme yince ilk özel ve halk kütüphanelerinin kurulduklarını görüyoruz.
İslâm memleketlerinde ilk özel kü tüphaneyi (kişiye özel kütüphane) ku ranın, Hadîs İlmi'nin kurucularından
170 MAHMUT GÜNDÜZ
Muhanaıuad bin Müslim İbn Şahap Al-Zühri (670-742) olduğu anlaşılıyor.
Söylentilere göre, bu zatın k a n s ı : «Bu kitaplara üç ortaktan daha çok öf keleniyorum» demek suretiyle evdeki kitapların çokluğundan ve sıkıntısından şikâyet eder dururmuş!
Bu devirde, özel kütüphanesi olan ların sayıları pek çoktur. Bunların, bü yük kısmının adlan zamanımıza intikal etmiştir. Örneğin:
a — Es- Sahib ismail bin Abbad'm (938 - 995) özel kütüphanesinde çok sa yıda kitap vardı. SamanoğuUarından, Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı Ebu Salih Mansur bin Nuh (?.. Hük. 976 - 997), İsmail bin Abbad'a, Horasan valiliğini teklif etmiş, o da reddetmiştir. Buna neden olarak, 400 deve yükü tu tan kitaplarının taşınması güçlüğünü göstermişti. Bu kitapların katoloğu on büyük cilt tutuyordu.
b — Ünlü tarihçi AlVakidi (747 -823) öldüğünde, geride altıyüz sandık kitap bırakmıştı. Bu sandıklardan her birini, iki kişi güçlükle yerinden kaldı rıyordu.
c — Arap Edebiyatının seçkin si-malanndan El-Cahiz (Ebu Osman Amr bin Bahr bin El-Cahiz 766 - 76? -870) ki tap derlemek ve kütüphane kurmak için büyük paralar harcamıştır. Söylen diğine göre doksan yaşını aşkın, felç ve damla hastalığından muzdarip olan E l -Cahiz, Basra'daki evinde, etrafına yığ dığı kitapların üzerine devrilmesi sonu
cu ölmüştür. Anlaşılan, kitaplar, El-Ca-hiz'in kendilerine gösterdiği nezaketi
göstermemişlerdir.
d — A l i bin Yahya El-Müneccim'-in (? öl. 888) sarayında (Hizânet el-Hik-me-Hikmetler Hazinesi) denilen b ü y ü k
bir kütüphane k u r u l m u ş t u . B u k ü t ü p
haneye, her yerden isteyen gelebilir, üc
retsiz b ü t ü n ilimleri tetkik edebilirler
di. Öğıencil'^i' için, ücretsiz yatacak yer
ve yiyecek bile sağlanırdı. Bu kütüpha nede, ünlü kişiler bilimsel çalışmalarda bulunmuşlardır.
Bu ünlü kişilerden biri olan Ebu'l Maş'er El-Müneccim (? I X . yy.) Hora san'dan Hacca giderken, yolu Bağdat'a düşünce, bu kütüphaneye rastlamış. Kütüphanenin büyüsüne, kendini o derece kaptırmıştır ki, sonunda Hacca gitmekten vazgeçerek Ilm-el-Nücum
(Astroloji) öğrenmek için orada kal mıştır.
e — Musullu Cafer bin Muhammed bin Hamdan (? öl. 934), kendi kentinde kütüphanesi bulunan bir eğitim kurumu tesis etmişti. Herkese açık olan bu ku rumda, fakir öğrencilere de para yardı mı yapılırdı, ö ğ r e t i m işini eline alan kurucu, kendi kitaplanndan parçalar okutuyordu.
f — Bir tıp bilgini olan El-Mübeşir Ibn Fatik'in ( X I I . yy.) çok güzel bir kitap kolleksiyonu vardı. Bütün zama
nını kitaplara ayırdığı için, karısı onun
kitaplara olan bu tutkusuna, büyük kıskançlık duymuş, kocasının ölümün de, kitapları bir kuyuya doldurarak yas tutmuştur. Bir süre sonra, kitapların çoğu kurtarılmışsa da, büyük bir kısmı hasara uğramış, kurtarılan kitaplar da, lekeli kalmıştır.
5 — Kitap ve kütüphanelerin
ço-ğalmasıyle, Müslümanlar arasında ya
kın ilgiden ötürü bir takım yeni heves, merak, sevgi gibi duygular uyanmıştı.
Bazıları bilimsel meraklarını gider mek, bazıları cilt veya dış güzellikleri
nin hayranı olarak kitapları derlemiş
lerdir.
Litteratürde «Bibliyomani - K i t a p Deliliği» açıkçası, kitap toplama, kitap edinme konusunda duyulan aşırı tutku demektir.
Hastalık derecesine varan kitap sevgisi ve düşkünlüğü çeşitli anlamlar-;la kendini göstermişti. Bunların
arasın-İ3LÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 171 da, kitap sevgisini kitabm içindekilere
olandan daha üstün tutanlar da vardır. Bunlar : «Sadece kitap toplamış olmak için kitap derlerler.»
Büyük bir kitapsever olan El-Had-ramî (? X. yy.) ilgi d u y d u ğ u kitapları elde etmek için kitapçıları dolaşırdı. Bir gün, güzel bir kitabın açık arttırma ile satılışına katılmış, arttırmada, daima bir başkasının çıktığını görmüştü.
Sonunda, onun en çok kızdıran, kar şısındaki adamın kitap hakkında en kü çük bir bilgisinin dahi bulunmadığı, k i tabı, sadece, dış güzelliği ve kütüpha nesindeki bir rafı dolduracak hacmi do layısıyla satın almak istemesi olmuştur.
6 — İslâm memleketlerinde kitap lara karşı beslenen b ü y ü k sevgi ve ilgi den birtakım övgülü deyişler ortaya çıkmıştır :
a — B ü y ü k bilgi ve mutasavvıf o-lan Muhyiddin İbn'al Arabi (1165 - 1240)
«Muhâdarât-el-Ebrar v'a Musamarat Al-Ahyar-İyi Kişilerin Hikâyeleri ve Faziletlilerin Gece Sohbetleri» adlı ese rinde kitaplar hakkında şöyle diyor :
«Onlar, tarih ve bilimin harikaları nı, sağlam kafaların ve bilgece tecrübe lerin meyvasını, önceki nesillerin ve u-zak bölgelerin haberlerini ihtiva eder. Bu kadar kısa kalan, ya da gölgen hat
ta, bedeninin bir organı gibi birlikte bulunan böyle bir misafire k i m sahip olabiHr?".
Gene kitaplar hakkındaki şu sözler de Muhyiddin El-Arabi'ye aittir : «Uyu yuncaya kadar uyumayan, istemedikçe konuşmayan, hiçbir sırrı açıklamayan bir akşam misafiri'dir. Onlar, tartışma dan hoşlanmayan sahibini sıkmayan pek sadık bir komşu, adil ve itaatli bir dost, uysal bir müderris, uzman ve ya rarlı bir yol arkadaşıdır.»
b — El-Cahiz de, kitapların değe rini şu sözlerle belirtmiştir :
«Kitaplar, sessizliğe ihtiyacımız ol dukça sessiz, konuşmak istediğimizde ise konuşkandır. Meşgulken, sizi asla işgal etmez, fakat, yalnızlık hissederse niz, i y i bir arkadaştır. O, hiç aldatma yan, müdahane (dalkavukluk, koltuk-laiTvak) etmeyen bir dost, usanmayan bir yol arkadaşıdır.»
c — Ünlü Arap şairi Ahmet İbn-Al Hüseyin El-Mütenebbi (915 - 965) kitap lar için :
«Bu dünyada en şerefli mevki atın sırtı, en i y i arkadaş ise, kitaptır» demiş tir.
7 — Doğuşundan itibaren i l k yüz yıl içinde Arap yarımadasından, Çin sınırlarına, Afrika'dan İspanya'ya yayı lan İslâmın, kısa sürede ilim ve kültür alanında elde ettiği b ü y ü k ilerleme ve gelişmesinin nedenlerinin başında, ger çek din anlayışıyla, ilmin insan için ga ye kabul edilmiş olmasıdır. Bunun, Kur'ân-ı Kerîm'in emirleri ve Hazret! Muhammed'in (S.A.) hadisleriyle sabit olduğunu ve İslâm inancına göre, ilmin, insanı Allah'a yaklaştırdığını ve ger çekleri görmeği sağladığını önce belirt miştik. Bu arada, şunu da belirtelim k i , İslâm'ın doğuşundan önce Arapların kayda değer yazılı bir edebiyatları yok tu. Araplarda, menkibeler, şiirler ve bir nevi tarih şekli olan Jenealoji (Ge-nealogie-secereler, soy kütüğü, ensap) kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza nakle diliyordu.
Ancak bu fırsattan yararlanarak şu hususu da açıklamamız gerekir:
Bilindiği üzere, diğer dinlerde, özel likle hıristiyanlıkta, başlangıçta ve da ha sonraki yüzyıllarda, İslâm'daki ihm anlayış ve zihniyetinin tersi görülmüş tür. İlmî değersiz ve tehlikeli gören hı-ristiyan büyükleri, bu eylemi yüzyıllar boyu sürdürmüşlerdir. Hıristiyanlığın ilk kurucularından olan Aziz Pavlus
(Havari, Saint Pierre, M.S. 5-15?-67), ilmi ve bilginleri aşağılamak için A l
-m MAHMUT GQNDtlZ lâh'ı suçlayarak «Tann, hikmeti
aptalh-ğından;.mi dünyaya açıklama^âı?» dîye soruyor ve şöyle; devam edİ3w>rdu:'
«Şû sözfef yazıh olarak mevcuttıür. Ben, alimlerin hikmetim boşâ çıkarmak ve âkim idrâkini reddetiriek îstîyoruıiı. Dünyadaki, budalaca herşejl, Tânri, âlimleri utandırmak için tfertiplemiştir.» sözlerini sarfetmektedir.
Gene, 'Hıristiyâriîıgın iİk kurucü ve kilise babalarından, aziz, filozof Saint Augustine (Aurelius Augustinus, 354 -430), hıristiyanlığm felsefesini kurar ken, ilimlerin öğretilmesini tehlikeli göstermiştir.
Bu filozofa göre; Hıristiyanlara ilimlerin öğretilmesinde tehlikeler var dır, ilimler, Allah'la insan arasını aç mak etkisini gösterdiğinden, bu tehli keyi önlemek için ilim doğrudan doğru ya gaye olmamaktadır. Çünkü «İlim gaye olunca, şeytan ilmi olabilir. B u da, insanı Allah'tan uzaklaştırır. Bu yüz den, ilimden uzak olan Allah'a yakın olur.»
Biz, burada Hıristiyanlığın, sonra dan kabul ettiği inanç akidelerini ve bunların saçmalığını ispatladığı için il mi hor görmesi konusunu tartışacak değiliz. Ancak, şu tarihi gerçekleri de belirtmeden geçmiyelim. Hıristiyanlı ğı ve kilise kanunlarını bu şekilde sa vunanların etkisiyle, gitgide büyük bir taassup ve tazyik sistemi doğmuş, yüz yıllar boyu, insanlar, büyük zulüm ve haksızlıklara maruz kalmışlardır. Hıris tiyanlığın bu tutumu bin yıl sürmüştür.
Bu Fanatizm'in tazyiki altında ya şayan Hıristiyanlık, hiçbir canlılık, iler leme, yeniUk ve gelişme gösterememiş tir.
Hıristiyan dünyasının bu karanlık devirlerinde, Doğu'da İslâm bilginleri Yunan ve Helen kültürlerinin ürünleri ni toplamak, incelemek ve onlardan yepyeni sonuçlar elde etmek için yoğun bir çalışma içinde bulunuyorlardı.
. Bu şekilde, Müslümanlar Hır^^ laria aradaki altıyüz yıllık farkı kşıpata-rak, özellikle X . yüzyıldan itibaren, edin dikleri bilgileri ve ilim alanındaki yara tıcılıklarını Batı'ya nakletmek yüzeyi ne ulaştılar: Lâitihce bir atasözü «Ex oriente lux=:Işık doğudan gelmiştir» an lamındadır. B u söz, dinlerin doğuşun dan; önceki tarihten, X V I I . yüzyıla ge linceye kadar süren devreyi kaplair ve yansıtır ki, bundan kültür ve uygarlı ğın olduğu kadar, insan eğitiminin de ilk beşiğinin Doğu olduğu hükmü çıkar. Ne yazık ki, Jslâm âleminin, bu üstün, parlak ve gururlu tutumu, sonraları ter sine dönmü§t^r; İslâm'ın Bağdat, Bas ra, Semerkant, Buhara, Kayreyan,. İs panya'da ışıklar saçan ilim güneşinin, Kur'ân-ı Kerîm'in ve Peygamberimizin hadislerinin ruhuna aykırı düşen bir taassup ve tazyik altına giriniştir.
Hıristiyanlıktaki «îlme dalarsak, Hıristiyanlık bozulur» şeklindeki görü şü, ilkin Müslümanlıkta da kendini gös termişse de, bu etkisiz kalmış ve çabuk önlenmiştir. İstikbali, ilimde gören, İs lâm Devletleri açtıkları ve günümü zün üniversiteleri sayılan medrese lerde, matematik, tıp, kimya gibi ilimlerin yanısıra, ata binme, yüz me, silah kullanma gibi insanın yaşama gücünü arttıran bilgiler de vermişler dir. Buna karşılık hıristiyanlık X I I . yüz yıla gelinceye kadar, sadece, tutucu ra hip sınıfı yetiştirmekten ileri gideme miştir.
Batı'da Renaissance'tan (Rönesans) sonra, kilise ve din adamlarının yanlış, boğucu ve fanatik telkinlerine karşı, başgösteren kımıldanmalar, gittikçe ar tarak, Hıristiyanlığın ilme ve hür d ü şünceye olan dar çemberini kırmıştır.
Bu Batı'nın günümüzdeki ilim, tek nik, sanat ve uygarlık alanındaki ilerle me ve gelişmesini doğurmuştur.
Müslümanlar ise, sonradan yerinde saymış, cılızlaşmış, gerilemişlerdir. Os manlı padişahlarından Sultan
Abdülme-İ S U M D A K Abdülme-İ T A P S E V C Ş Abdülme-İ S Abdülme-İ V E . Abdülme-İ L K K Ü T Ü P H A N E L E R 173 cid (1823- 1861) ve Sultan Abdülaziz
(1830- 1876) devirlerinde, Sadrazam Mehmet Emin A l i (1815 - 1871) ve Fuat
(1814 -1869) paşalarm özel sekreterliğin de b u l u n m u ş olan Fransız yazarı ve ori-yantalisti Charles Mismere ( X I X . yy.)
1870 de Paris'te yayınladığı (Soirees de Constantinople) adlı eserinin 220. say fasında bakınız ne diyor :
<icŞu İslamlar, - dinlerini bıraktıkları için gerilemişlerdir. Avrupalılar ise, dinlerini bıraktıkları için ilerlemişler dir!»
Bu sözlerde b ü y ü k hikmet vardır : Bundan, birinin cehalet ve kör ta assup sebebiyle hakikatten ayrılıp, hu rafelere, göreneklere saptıklarından ge r i kaldığını, diğerinin ise, kilise tahak kümünden kurtulup, serbest düşünmeğe başladıktan sonra ilerledikleri anlamını çıkarmak gerekir. 8 — Kütüphanelerin Türleri : İslâm kütüphanelerini başlıca üç grupta toplamak m ü m k ü n d ü r : a — Halk K ü t ü p h a n e l e r i (Genel kütüphaneler),
b — Yarı Halk Kütüphaneleri, c — Özel K ü t ü p h a n e l e r
Halk kütüphaneleri, okullara, med rese ve mescidlere mensup olanlara a-çık olduğu gibi halkın y a r a r l a n m a s ı n a
açık olan Cîenel K ü t ü p h a n e l e r t ü r ü n d e idi. îslam memleketlerinde, aynı za manda, birer eğitim kurumu olan genel kütüphaneler, g ü n ü m ü z d e k i modern kütüphanelerin görevlerini yapıyorlar dı. Evvelce de, belirttiğimiz üzere, İs lâm memleketlerinde kurulan k ü t ü p haneler, h ü k ü m d a r l a r veya diğer kişi ler tarafından, bilginler, bazan bir tari kat yararına veya özel araştırmalar için kurulur, sonra vakıf durumuna getiri lirdi. İslâm memleketlerinde en eski halk kütüphanesinin, Emeviler devrin de, Halife Halid b i n Yezid b i n Muaviye
I I (? öl. 683) tarafından kurulduğu an laşılmaktadır. Ancak, tam anlamıyla kurulan i l k genel kütüphane üçtür :
1 — Bağdat'ta, Abbasi Hahfesi El-Memun (786 - Halifeliği 813-833) za manında 830'da kurulan «Beyt'ul Hik-me»dir. Burası, bir ilimler evi, öğretim kurumu olduğu kadar, bir kütüphane idi. Aslında, burası, ilkin bir genel kü tüphane olarak kurulmuştu. Kütüpha nede, b ü t ü n ilimlere ait kitaplar vardı, îkiyüzbin dinara (yaklaşık olarak 950.000 dolara veya 15 milyon Türk l i rası) mal olan Bej'tu'l-Hikme, bir ge nel kütüphaneden ibaretti. Bu Akade minin başkanı, Batı'da da tanınmış o-lan, b ü y ü k astronom ve matematikçi, Harzemli, Eb'u Abdullah Muhammed bin Musa Al-Hvarizmi (7807-850?) idi. Al-Hvarizmi, aynı zamanda Halife El Mem'ur tarafından kütüphaneler genel müdürlüğüne de atanmıştı.
Kütüphanede aylıkları devlet ta-lafmdan ödenen bir mütercimler ve uz manlar kurulu vardı. Yunan, Hint, Kıp tî, Pehlevi, Süryani dillerinden birçok tercümeler yapıldı. Kütüphanede bilim sel araştırmalarda bulunuluyor, her ta-, raftan gelenlere b ü y ü k kolaylıklar gös teriliyordu. B u K ü t ü p h a n e diğerlerine örnek tutulmuştu.
Kütüphanedeki kitap kolleksiyon-larının sayısı yalkaşık olarak 100.000 kadardı.
Bizanslılarla yapılan savaşı zaferle sona erdiren Halife El-Memun Bizans İmparatorundan Yunanca eserler iste mişti. Olumlu karşılık alınca kitapların seçimi için i k i bilgini memur etmişti. Beytu'l-Hikme'ye yerleştirilen bu kitap lar, mütercimler tarafmdan Arapça'ya çevrilmiştir.
Kütüphane sonraları daha çok ge lişmiş, Bağdat'ın 1258'de Moğollar eli ne geçip tahrip edilmesine kadar faali yetini sürdürmüştür. Moğollar Bağdat'ı yaktıklarında şehirde 36 kütüphanenin bulunduğu bilinmektedir.
174 MAHMUT GÜNDÜZ
2 — Fatimîlerin (910-1171) Mısır-Kahire'de kurdukları Kütüphane: Bu kütüphane o kadar büyüktü ki, her bi li 18.000 kitabı saklıyacak derecede ge niş 40 odası vardı.
Fatımî halifelerinden El-Hakim bi Emrillah Ebu Ali El-Mansur (985? Ha lifeliği 996 - 1021) tarafından 1004 yılın da Kahire'de kurulmuş olan «Dâr-el Hikme» hem bir kütüphane, hem de bir öğretim eğitim merkezi idi.
Kütüphanede her konuda kitap var dı. Okuyuculara, müstensihlere parasız kâğıt, mürekkep, kalem temin edilen kütüphaneler her sınıf halka açıktı. F a -timî halifeleri kitap derleme ve kütüp haneler kurmaya büyük önem vermiş lerdir. Kütüphanenin kitap koUeksi-yonlarının 1.600.000 veya daha faz la olduğu söylenir. Fatimî Kütüphane lerinde bulunan bazı konulara ait kitap sayıları oldukça yüksekti, örneğin, ün lü hattatlar tarafından yazılmış 2400 Kur'an nüshası, Taberî tarihinden 1200 nüsha, Ibn ElDüreyd'ın (837933) E l Cemhere adlı kitabından 100 nüsha, E l -Halil'in Kitab-El Ayn'inden 30 nüsha bulunmakta idi. Dar'el Hikme, bir şii propaganda merkezi olarak faaliyet gös terdiğinden, sonradan Eyyubî Sultanı Selahaddin Eyyubî (1138-1193) tara fından kapatılmış, yerine bir Şafii oku lu kurdurmuştur.
Bu zengin kütüphane, Sünnîlik-Şiî-lik mezhep mücadeleleri sonunda çıkan iç savaşta talan edilmiş, çoğu ateşe atıl mış, ciltlerin derileri askerlerin ayak kabılarının onarımında kullanılmıştır. Kitapların bir kısmı Nil nehrine, bir kısmı da çöle atılaı-ak imha edilmiştir. Çöle atılan kitap yığınları üzerine, rüz gârlar kum yığarak tepeler meydana getirmişler, bu tepelere «Tilâl el-Kü-tüb-Kitap Tepeleri» denmiştir,
3 — islâm memleketlerinde üçün cü büyük kütüphane, Endülüs Emevî halifesi Hakem II (913 - 976) tarafından
Kurtuba'da (Cordoba) Kurulmuştur. Barışı, bilim ve sanatı çok seven Ha kem I I tslâm memleketlerinin bütün pazarlarındaki kitap satıcıları aracılığı ile satın aldığı kitaplarla kütüphaneyi zenginleştirmişti. Hakem I I . kendisi de bir okuyucu ve bilgindi, okumadığı ki tap yoktu.
Kütüphanedeki kitap sayısı 600.000 cilt idi. Kitapların katologlan 24 cilt tutuyordu. Bu devirde, Gırnata'da 70 kadar halk kütüphanesinin bulunduğu söylenir.
9 — Diğer K ü t ü p h a n e l e r :
Bu kütüphanelerden başka, İslâm memleketlerinden Basra, Musul, Küfe, Şam, Halep, Buhara gibi şehirlerde, o-kuyucularm, araştırmacıların yararlan maları için yüzlerce halk ve özel kütüp hanelerin kurulduğu bilinmektedir.
Özel kütüphaneler, genellikle bil gin bir kimsenin kendi ihtiyaçlarını kar şılamak maksadıyla derlenmiştir. Bu kütüphanelerden isteyen diğer kimse ler de yararlanabilirdi. Bu kütüphane lerden birkaçını sayalım :
a — Halife El-Mütevekkil'in Nedi mi El-Feth bin Hakan'ın (—? öl. 861) büyük bir kitap sevgisi vardı. Koltuğ'a aiunda Ğaima bir kitap bulundurur, fırsat buldukça okurdu.
Ali bin Yahya El-Müneccim'i ken disine kitap seçmeğe ve bir kütüphane derlemeye memur etmişti. Bu kütüpha ne için birçok eserler yazılmıştır. Ünlü bilgin El-Câhiz de bu kütüphane için kitap yazanlar arasındadır.
İbn en Nedim : «Güzellik ve sayıca, hiç kimsenin, bu kütüphaneden daha iyi bir kolleksiyona sahip olmadığını» belirtir.
b — Büyük bir tabib olan, hıristi-yan Arap Huneyn bin Ishak (Abu Zayd Hunayın bin Izhak Al-Ibadî - 809 - 873 -) Anadolu'ya, Bizans'a geziler yaptı. Y u nanca, Süryanca, Farsçayı mükemmel
İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 175
Öğrendi. Kütüphanesi, çeşitli dillerden eserlerle dolu idi. Kitap çevirmede ma hirdi. Halife Mem'un Huneyn bin Is-hak'a çevirdiği kitaplar ağırhğmda al t ı n vermiştir,
c — Gene bir tıp bilgini olan, Selahaddin Eyyubî'nin özel hekimi M u -vaffak-eddin bin El-Matran'm (? öl. 1191) kütüphanesinde 10.000 cilt kitap bulunuyordu. Bazı kitapları kendisi kop ya etmişti. Kütüphanesinde devamlı üç müstensih çalışıyordu. Bunlar, ünlü hattatlardı.
d — B ü y ü k bir bilgin ve dilci olan İbn'al-Haşşab (? öl. 1171) derlediği k i taplarla zengin bir k ü t ü p h a n e k u r m u ş tu. Bu kimse, kitap edinmek için meşru olmayan yollara başvurmuştur. Satışa çıkan kitapları gizlice yırttığı ve eksik olan bu kitaplara kolayca sahip olduğu söylenir. Ödünç aldığı kitapları da iade etmemiştir. Sonunda, kitaplarını i l i m peşinde koşanlara bırakmıştır.
e — Mısır'da doğan ve çeşitli i l i m dallarında geniş bilgisiyle ün yapan İbn'al K i f t i (Ab'ul Hasan A l i bdn Yusuf, Cemaleddin A l - K i f t i , 1172 - 1248) Eyyu-biler devrinde yüksek mevkilerde bu lundu. Suriye'de vezirlik yaptı. Tarih ve edebiyat üzerine, eserler yazmıştır.
«Tarih Al-Hukâmâ» adlı eseri pek meş hurdur.
İbn'al K i f t i ' n i n b ü y ü k bir kitap sev gisi vardı. Bunu bilenler, cömertçe ödül lere nail olabilmek için kitaplarını ona takdim etmek üzere getirirlerdi. Bütün vaktini ve gücünü kitaplara hasretmiş olan İbn'al-Kifti evlenmeyi bile reddet mişti. Kütüphanesinin 50.000 dinar de ğerinde olduğu söylenir. Vasiyetine u-yularak, ölümünde kitapları Halep ha kimi En Nasn-'a verilmiştir.
f — Bir ara Bağdat Abbasi Halife liği Güney î r a n ve Irak'ta h ü k ü m süren Şii mezhebinden İranlı haneden Bü-vej'h Oğullarının (Büveyhler, 932 - 1055) egemenliği altına geçti. Büveyhler, Bağdat'ta kütüphanelerin gelişmesine
önemli katkılarda bulundular. Daha çok Şiilik propogandası ve kültürünün ge liştirilmesi maksadıyla kurulan bu kü tüphanelerde önemü kitap koUeksiyon-ları vücuda getirildi:
1 — Büveyh Oğullarının Bağdat hü kümdarı olan MuizalDevle'nin (915 -967) yerine geçen oğlu Izz-al-Devle Bah tiyar (942 ? - 978) daha çok bir şairdi. Kardeşiyle yaptığı mücadelede ele ge çirdiği Basra'da kütüphaneler arasında
15.000 kitaplık kolleksiyonu olam vardı. 2 — Hazret! A l i bin Ebi Tahb'in (598-661) türbesinin bulunduğu Necef-te kurulan kütüphane bugün de yerin dedir. BüveyhoğuUarından Abdud-ed-Devle (? öl. 983) bu kütüphaneye büyük önem vermiştir.
3 — Büveyh Oğulları hükümdarları nın vezirleri de önemli kütüphaneler kurmuşlardır. Bunlardan, vezir Ebu'l Fazi bin el-Amid'in, her bilgi türünde 100 deve 3mkü tutan büyük bir kütüp hanesi vardı. Büyük tarihçi ve filozof, İbn-i Miskeveyh (? öl. 1030) bu kütüp hanenin yöneticisi olmuştur.
4 — BüveyboguUarından hüküm dar İmadu'd-Devle Ebul Kalincar'm
(Kahcar ? öl. 1048) veziri. Adil Beh-ram bin Mafanna Firuzabad'ta 7000 cilt lik büyük hattatların el yazısı kitaplar dan oluşan bir kütüphane kurmuştu.
5 — Bahaud-Devle'nin (? öl. 1012) veziri, Sabur bin Erdeşir, 994 te Bağ dat'ın Kerh mahallesinde «Beyn-es Su-reyn» (İki Sur Arası) de kurduğu hem kütüphane, hem okul olan «Dar'el-İlim» de 10.400 kitap arasında meşhur hattat Ibn Mukle (886 - 939) tarafından yazıl-nnş 100 Kur'ân nüshası vardı. Bir aka demi olan kütüphanede bilim adamları buluşur, edebiyat ve müzik şölenleri tertiplenirdi.
6 — Ebu'l Hasan A h bin Ahmed ez-Zeydi (? öl. 1179) tarafından kuru lan. Zeydi C?.mii ve kütüphanesi do ö-nemli halk kütüphanelerindendi.
176 MAHMUT GÜNDÜZ
10 — Medrese Kütüphaneleri
Daha önce, kurulmuş olan cami kü-tüphaaelerinin yerini medrese kütüp hanelerinin aldığını belirtmiştik.
tslâm memleketlerinde cami ve mescid gibi öğretim ve eğitim kurum lan yamsıra, sonradan derse çalışılan, ders okunan yer anlamına gelen medre seler kurulmuştur. Medreseler zamanla birer üniversite durumuna gelmiştir. Cami ve medreselerdeki öğretim ve eği tim görevi medreselere geçmiştir.
Medreselerin kuruluşunda, genel likle arap olmayan diğer müslüman un surlar önemli rol oynamışlardır.
Halifeliğin Abbasîlere geçmesiyle, arap olmayan unsurlar, özellikle, İranlı lar ve Türkler, gün geçtikçe, devlet yö netiminde hakim olmaya başlamışlar dır. İranlılar ve Türkler halk arasında yaygın eğilimleri benimsemek suretiy le, onların sevgisini kazanmak, ellerine geçen fırsatları, din ve eğitim alanların da değerlendirmek için çabalar göster mişlerdir.
Bu yüzden kısa zamanda, devletten yardım gören okulların sayıları artma ğa başlamıştır. Bu artışın nedenlerini kısaca, şu üç noktada toplayabiliriz:
a — Araptan olmayan sultanlar ve prensler öteki dünyada mükâfatını gör mek maksadıyle okullar, eğitim kurum ları kurmuşlardır. Bu, İslâm'da, vakıf sisteminde, öğretim ve eğitim hizmetle rinin doğmasına ve yaygın duruma gel mesine etkili olmuştur. Bu tür vakıflar Osmanlı Devleti'nin sonlarına kadar gö rülmüştür.
b — Sultanlar, prensler ve zengin ler öldükten sonra, servetlerinin heba olmamasını, açgözlülere gitmemesini sağlamak için vakfı en uygun yatırım olarak görmüşlerdir.
c — Kurucuların kendi dînî inanç ve mezheplerini yaymak ve geliştirmek
(Sünnî-Şiî çatışması gibi) amacı, ö n c e
leri birer yüksek eğitim: merkezi olan caniiler, mescidler, eskisi gibi faaliyet lerine devam etmelerinde, ders' halka larının ibadet sükûnetini bozacağı an laşıldığından, öğretim yerleri camiler den ayrılmıştır. Bu yüzden, öğretim ve eğitim kurumları olan medreseler doğ muştur, îlkin camilere bitişik veya pa-minin bir bölümünde açılan medreseler, sonradan, müstakil tesisler haline geti rilmiştir.
11 — İlk Medreseler
Medrese sözü ilk olarak I X . yüzyıl da kullanılmıştır. İslam tarihçileri ilk medresenin Selçuklu Veziri Nizam E l -Mülk (Hasan bin Ali bin Ishaket-Tusi 1018 - 1092) tarafından 1066 tarihinde Bağdat'ta ve sonra da Nişabur, Belh, Herat, Isfahan, Merv, Basıa, Musul'da inşa ettirildiğini bildirirlerse de, tarih çi El-Makrizi (1364-1442) ve El-Suyu-ti'ye (1445 - 1505) göre, bunlardan daha önce kurulan medreseler bulunduğu an laşılmaktadır. Örneğin:
a — Nişabur'da, vezir ve tarihçi Eb'ul Fazi Muhammed bin Hüseyin E l
-Beyhaki (996 - 1077) tarafından 1049 da kurulan Beyhakiye Medresesi.
b — Nişabur valisi Emir Nasır bin Sebüktiğin'in (X. yy.) 998 de kurduğu medrese.
c — Abu Sa'd ismail Al-Astaraba-di (X, X I . yy.) tarafından kurulan med rese.
d — Müderris Rükn-al Dîn Al-Is-farai (? öl. 1027) için kurulan medrese.
Bir takım yazarlar Nizamiye Med reselerinin ilkinin Nişabur'da kuruldu ğunu söylerler. Nişabur Medresesinin kuruluşu ile ilgiU olarak Kazvini (Ze-keriya bin Muhammed bin Muhammed Ebu Yahya, 1203-1283), Asâru'l-Bilâd v'al Ahb'aru'l-İbâd-Beldelerin eserleri ve kulların Haberleri» adlı eserinde şöyle anlatır:
İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜl ÜPHANLLER 177
«Sultan Alp Arslan bir gün Nisa-bur şehrine girer. Bir caminin ka^ pısı önünden geçerken orada toplan mış birtakım bilginler görür. Bilginler in kılıkları pejmürde idi. Sultan geçer ken saygı göstermediler ve takdir et mediler. Bunun üzerine, Sultan hayret
le, yanında bulunan veziri Nizam-el Mülk'e bunların k i m olduklarını sorar. Nizam-el Mülk, onların bilgin ve ruh ta şerefli insanlar olduklarını, dünyavi şeylerden zevk almadıklarını, üzerle rindeki giysilerin onların fakirliklerine alâmet sayılmaması gerektiği karşılığı
nı verir.
Nizam-el-Mülk, Sultanı bu şekilde yumuşatınca, devamla, «Eğer Sulta nımız izin verirlerse, onlara bir yer in şa ettirip, vakıf tahsis edeceğim, böyle ce, onlar i l i m peşinde koşmakla iştigal eder ve Yüce Sultanımıza, hamd vo
sena ederler» der.
Sultan bunun üzerine Nizam-el-M ü l k ' ü n medreseler kurmasına izin ve rir. Ayrıca, hükümdarlık gelirinin onda birinin de yapım masraflarına ayrılma sını emreder. Görülüyor k i , medrese lerin kuruluşunda Nizamel-Mülk'ün b ü y ü k hizmetleri geçmiştir. Bu husus ta, bazı İslâm tarihçileri, onun için :
Nizam-el Mülk'ün kurduğu med reseler, b ü t ü n dünyada pek ünlüdür. Bir tek köy bile bu medreselerden yok sun değildir. D ü n y a n ı n en uzak bir kö şesinde bulunan Cezireyi Ömer'de bile. Radi ed-Dîn adiyle bilinen b ü y ü k bir medrese vardır.»
Diğer biri de :
«Nizam el-Mülk nerede bir bilgin görse hemen ders vermesi için bir med rese kurar, tahsisat bağlar ve kitaplar temin ederdi» demektedir. Medresele r i n kütüphanesi kitap koUeksiyonları bakımından çok zengindi. Örneğin :
1 — Kahire'deki Fazihye medrese sinde 100.000 cilt kitap vardır.
2 — Mustansıriye Medresesinde i y i düzenlenmiş 80.000 cilt kitap bulunu yordu.
• 3 — Şam Medreselerinin kurucu su olan Sultan Nureddin Zengi
(1118-1174) büyük sayıda kitapları okuyucu larını emrine tahsis etmişti.
4 — Nizam El-Mülk kurduğu her medıesede bir de kütüphane tesis et mişti. Bunların en büyüğü Nizamiye Medresesinin kütüphanesi idi.
Nizam-el-Mülk'ün kurduğu Nizami ye Medreselerinin en büyüğü Bağdat'-takidir. 60.000 dinara malolan bu med rese, diğerlerine örnekti. İman Gazali gibi en tanınmış bilginlerin, fıkıhçılarm ve fikir adamlarının ders verdiği med rese çok büyük hizmetler görmüş, a-damlar yetiştinniştir. Bunlardan biri. Şeyh Sadi Şirazi'dir (1184 - 1291). Med resenin yıllık masrafı 15.000 dinardı. Nizam-el-Mülk'ün ölümünden sonra, medrese ve kütüphane kurma faaliyeti hızla devam ederek gelişmiş, X I V . yüz yılda, İslâm dünyasının hemen her ye rine yayılmıştır. Yüzlerce olan bu mem leketler içinde birkaçını ve medrese sa yısını sayabiliriz: Bağdat'ta 40, Kahi-re'de 74, Şam'da 73, Kudüs'te 41, Halep' te 14 vb. Eski İslâm kaynaklarında med reselerin ve kütüphanelerin kurulduk ları tarih, yer ve kuruculariyle. çalış malarına ait geniş bilgiler vardır. Bu kaynaklardan önemli biri, Muhammed Ibn'en Nedim'in (? öl. 996) 987'de ya yımladığı «Fihrist'el Ülûm» adlı eseri dir. Bu, o zamana kadar, telif ve tercü me b ü t ü n ilim dallarında, arapça yazıl mış eserlerin bibliyografyasıdır.
Eserde, her yazarın biyografisine ver verildiği gibi, tenkidine de yer ve rilerek, olumlu, olumsuz taraflarını be lirten bir hste de ilâve edilmiştir.
Araşlınnacılann, okuyucuların ace le müracatlarını karşılamaya mahsus kütüphaneler de vardı. Bu tür kütüpha nelerden biri 1395 te Kalnre'de inşa
edil-178 MAHMUT GÜNDÜZ
miş olan «Madrusat-Al Mahmudiya»da raslanır.
Günümüzde, Muhammed Ibn'al Ne dim'in bahsettiği kitaplardan binlerce-sinin bize ulaşmadığmı söylersek, Müs lüman kaynaklarının zenginliği hakkın da bir fikir vermiş oluruz. Hattâ, bu ki tapların Ibn'al Nedim'in kütüphanesi nin özel katalogu olduğu söylenir. Bib liyografyada her türlü esere ilmi, edebî, peri masallan, roman, yemek pişirme, zehir, av, spora yer verilmiştir, tslam medreselerinde veya diğer yüksek sevi yeli okullarında ders veren öğretmenle re, «Müderris» deıürdi. ki bu günümüz de profesör karşılığıdır. Öğretmenler için üstat bir nevi şeref unvanı idi. Bu da, bilim dalında üstün yeteneği olan kimse anlamına gelirdi.
D — Kütüphane Yönetimine Ait BilgUer:
1 — Yöneticiler:
Kütüphanelerin yönetim ve dene timleri yüksek derecede kültürü gerek tirdiğinden, kütüphane müdürlüklerine, genellikle isim yapmış bilginler atan mıştır. Bunların arasında, dünyaca ta nınmış ünlü kişiler de vardır :
a — îbn Sina (980 - 1037) Saman-oguUanndan Nuh bin Mansur'un Buha-ra'daki saray kütüphanesinin müdürlü ğünü yapmıştır. Sultan Nuh Ibn Man-sur tarafından saraya Sultanı tedavi için davet edilen genç hekim îbn Sina, henüz onsekiz yaşında bulunuyordu. Sultanın tedavisinden sonra mükâfat o-larak kendisine açık tutulan saray kü tüphanesinden hayrete düşen îbn Sina şöyle bahsediyor:
«Orada üstüste raflara sıralanmış odalar dolusu kitaplar gördüm. Bir oda, arap dili ve şiiri, öbürü hukuk ve başka ilimlere ayrılmıştı. Böylece her ilim da lına ayrı bir oda tahsis edilmişti. Eski Yunan yazarlarına ait bir katalogu göz den geçirdim ve burada istediğim kitap
lara baktım. Bu koUeksiyonda öyle e-serler gördüm ki, çok az kimse adlarını işitmiş olabilirdi. Ben bile, bunları ne önceleri görmüştüm, ne sonraları göre bildim.» Genç bilgin, bu kütüphaneden
büyük ölçüde yararlandı. Bir süre son ra bu kütüphane yanmıştı. Yangını, îbn Sina'nın, bu bilgilere sahip tek adam kalması maksadıyla çıkardığı söylenir.
b — Al-Hvarizmi (Sehl bin Harun ve Said bin Harun), Bağdat'taki Bey tel Hikme'nin kütüphane müdürlüklerini yapmıştır.
c — Ebu'l Hasan Ali bin Muham med eş-Şabusti (? öl. 999) Kahire'deki Fatimi Kütüphanesinin müdürü, birkaç kitabın yazarı bir bilgindi.
d — Büyük arap filozof ve yazarı îbn Miskeveyh (? öl. 1030). Büveyhi vezirlerinden Ebu'l Fazi îbn el-Amid'in
(? öl. 971) 100 deve yükü tutan büyük kütüphanesinin müdürlüğünde bulundu Vezir Ebu'l Fazi îbn E l , Amid'in Rey şehrindeki evi 965 yılında mezhep men supları tarafından tamamen yağma edil mişti. Kuvvetli bir ilim adamı ve büjaik bir kitapsever olan îbn'el Amid'in kü tüphanecisi îbn Miskeveyh olayın sonu nu şöyle anlatır:
«O, kitaplarını dünyadaki her şey den fazla sevdiği için çok üzüldü. îlim, felsefe ve edebiyatın bütün dallan ile ilgili olmak üzere yüz deve yükünden fazla kitabı vardı. Beni görünce kitap larını sordu. Ona, kitapların emniyette olduklarını ve kimsenin dokunmadığını söyleyince, neşelendi ve dedi k i : 'Sen uğurlu bir adamsın, her şeyin yerine bir yenisi konulabilir, fakat kitapların konulmaz' ve güleç bir yüzle, 'Yarın onları şu yerlere götür' dedi. îstegini yerine getirdim. Bütün servetinden sa dece kitapları kurtulabilmişti.»
e — Abbasi Halifesi El-Mustanra Billah'ın (? öl. 1272) Bağdat'ta 1232 de kurduğu Mustansırıye Medresesinin kü tüphane müdürleri arasında, önemli
İSLÂMDA KfTAP SEVGİSİ VE İ4.K KÜTÜPHANELER 179
bilginler görülür. Bunlardan ünlü tarih çi Ibn'es Sai (? öl. 1274) ve îbn el-Fu-vati'yi (? öl. 1323) sayabiliriz. K ü t ü p hane m e m u r l a r ı arasında kadınların da çalıştırıldığı kaynaklarda belirtilmekte
dir.
2 — K ü t ü p h a n e yöneticiliği yapan kişiler önemliliklerini, Selçuklular, Os manlılar devrinde de korumuşlardır. Bu hususta sırası geldiğinde bilgi verilecek tir.
İslamda k ü t ü p h a n e hizmetleri ve yöneticihgine ait birtakım terimler de b u l u n m u ş ve kullanılmıştır. Örneğin : a — Sahip: K ü t ü p h a n e müdürü, sahibi, koruyucu b — V e k i l : Kütüphane m ü d ü r yar dımcısı c — Hafızı Kütüp, k ü t ü p h a n e me muru, yönetici d — Mütercim : Çevirici
e — Nasih : Müstensih, kitap kop ya eden
f — Mücellid ; Ciltçi
g — Münavilun : K ü t ü p h a n e me murları
h — F a r r a ş : Odacı, hademe, bakı cı, süpürücü
i — Müşrif : Nezaretçi, vakfın ko ruyucusu, (Müracaat Memuru, teşrifat-çı).
3 — K ü t ü p h a n e l e r i n her türlü yö netim ve hizmetlerine ait kurallar, günümüzdekiler kadar mükemmeldi. Hattâ, daha çok olanaklara sahiptirler, denebilir. Bunları özetliyerek açıklıya-lım :
a — Her kütüphanenin, hemen he men esasları birbirine benzeyen birer yazılı talimatnamesi (yönetmelik) var dı. Buna, yönetim, araç, gereç ve diğer ihtiyaçlar için (Bütçe ve Masraf) kesin kayıtlar konmuştu. K ü t ü p h a n e l e r i n
masrafları yıllık olarak hesaplanıyor du. Bazı kütüphane personeline aylık ekmek, et ve diğer yiyecek maddeleri de
verilebilirdi. B i r kütüphanenin yıUık 'ı:":'çesine bir örnek olmak üzere Mısır' daki Fatimi Halifesi Hakim Biemrillah'-m (985 - 1021) 1004 te kurBiemrillah'-muş olduğu
«Dar-el Hikme-îlimler Evi»nin kütüp hane masraflarının dökümünü görelim. Para birimi, zamanın altın parası sayı lan ve günümüze oranla pek yüksek sa tın alma gücü olan Dinar'a göredir.
Masrafın Cinsi Miktarı Hasır için 10 dinar
Kâğıt (Müstensihler için) 90 » Kütüphanecinin aylığı 48 » Su parası 12 > Hizmetliler için (Kapıcı v.s.) 15 » Mürekkep, kağıt, kalem 12 » Perdelerin onarımı 1 » Kitapların cilt ve onarımı 12 » K J Ş için keçe perdeler 5 » Kışlık kilimler için 4 » (1 Dinar günümüzdeki 1 altın rayi cine göre 75 - 80 misli alış gücüne sa hipti.)
Yöneticilerin ve diğer personelin aylıkları, kütüphane yönetimi, okuyucu hizmetleri, satınalmalar gibi hususlar yönetmelikte belirtilmişti.
Kütüphanelerin yönetim ve hizmet lerine ait bazı bilgilerin özeti :
1 — Kütüphaneler için kitap sağla manın yollan değişik olmakla beraber, genellikle :
a — Kitap satın ahnak veya yaz dırmak,
b — Bizzat yazmak veya kopya et mek,
c — Başkalarına, hattatlara veya müstensihlere yazdırmak suretiyle k i tap sağlanırdı.
2 — Yazarlar, bağlı oldukları şe hir veya mahallenin camilerine
iste-MAHMUT GÜNDÜZ
yenlerin okumalai'ı için eserlerinin bi rer kopyasını bağışlamayı adet edinmiş lerdi. •
3.— K ü t ü p h a n e m ü d ü r ü , kütüpha-iiemn yönetim işleriyle uğraştığı gibi fikri sorunları da çözümlemekte idi. O, yeni kitapları toplar, kataloglannnasına nezaret eder, okuyuculara her t ü r l ü ko laylığı gösterirdi. Kitapların ciltlenme sinden, onarım bakımlarından sorumlu idi. Kitapların ödünç verileceği kimse leri de seçerdi. Bir kitap için, birkaç is tekli varsa, varlıklı olanı, her zaırian o kitabı satın alabileceğinden, fakir oku yucu tercih edilirdi.
Çok b ü y ü k kütüphanelerde, müdü rün bir de yardımcısı (vekil) bulunur du.
4 — K ü t ü p h a n e l e r i n büyüklükleri ne göre, m e m u r l a r ı n sayıları da değişe bilirdi. Gene, kütüphanelerde, büyük lüklerine göre devamlı olarak bir veya birkaç mücellid bulundurulur, ciltçilik le uzman olan bu sanatçılar, titizlikle ciltledikleri kitaplara, estetik değer ka zandırırlardı.
5 — Ödünç kitap vermek, kütüp hanelerin ve okuyucuların durumlarına göre düzenlenmişti. K ü t ü p h a n e l e r i n ka talogları ve her bilgi dalının dolapları ayrı idi. Bunlar şeritlerle belirtilirdi. Ödünç alman kitaplara ihtimam gös terilmesi, düzeltmelerin izin alınarak yapılması, kenar notları konmaması, k i tabın boş sayfa ve yerlerine yazılmama sı, üçüncü bir kişiye verilmemesi, isten diğinde hemen geri verilmesi, geri ve rene teşekkür edilmesi kurallar arasın da yer almıştır.
6 — Kitaplıklar genellikle açık bu lundurulur, herkes dilediği kitabı ko layca alabilirdi. Değerli ve nadir yazma lar da k i l i t altında tutulur, okumak is teyenlere özel izinle verilirdi.
Olga Pinto adında bir İtalyan kadın yazarın îngilizceye çevrilen «The Libraries of the Arabs During The Time
of Abbasids, Islamic Culture, C. I I I . 1929, s. 231» adlı yazısında devrin İslâm k ü tüphaneleri için şöyle denilrtıektedir :
«Çeşitli amaçlar için kullanılan bir çok odalar vardı. İçinde kitapların mu hafaza edildiği galeriler, ziyaretçilerin okuyup çalışabilecekleri odalar, elyaz malarını kopya edenlere tahsis edilmiş odalar, edebî toplantılara ayrılmış sa lonlar, hatta bazı hallerde müzikli eğ lenceler için odalar bulunurdu. B ü t ü n odalar zengin ve rahat ettirecek bir şe kilde donatılmıştı. Yerde halı ve k i l i m ler seriliydi. Üzerinde, okuyucular bağ daş kurup otururlar, okur, hatta yazar lardı. Ana giriş kapısının özfel bir şekil de yapılmış, soğuk havanm girmesini engelliyen ağır bir perdesi vardı.
E — TÜRKLERDE KÜTÜPHENELER
1 — Horasan ve Anadolu Selçuklu^ l a n devrinde kurulan, ö s m a n l ı l a r dev rinde de gelişerek adları ve kalıntıları günümüze dek erişen yüzlerce medre se kütüphanelerinin kitap kolleksiyon-larını kesinlikle tesbit etmek imkânsız dır.
Selçukluların devlet kurduktan sonra egemenlikleri altında bulundur dukları İslam memleketlerinde kurduk ları medrese ve kütüphaneler hakkın da oldukça geniş bilgiler vermiştik. Bunları, tamamlayıcı mahiyette olmak üzere ayrıntılara girişmemiz gerekiyor :
Bilindiği üzere, medreselerin i l k kurucuları Selçuklulardır. İlme ve i l i m adamlarına b ü y ü k Önem veren, sultan^ 1ar ve devlet ileri gelenleri, daha baş langıçta, şehirlerde medrese ve kütüp-^ haneler kurmaya giriştiler.
a — Her medresenin ve şehrin ayrı ayrı birer kütüphanesinin olduğu anla şılmaktadır. Selçuk devletinin kurulu şundan beri merkezi olan Merv'de bir çok k ü t ü p h a n e vardı. Bunların her b i r i nin kitap kolleksiyonları 12.000 ciltten aşağı değildi. Şehirde, Nizam-el Mülk,
İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 181 Mustavfi, Şeref-uV Mülk, Vezir Mecd-ul
Mülk, Hatuniyye, Kemaliyye, Anıidiy-ye, Zameriy5'e, Ssmaniyye gibi adları olan oıi kütüphanenin bulunduğu bilin mektedir.
b — Türkistan ve Harizm kütüp haneleri de zengin kitap kolleksiyonla-rina sahiptiler. Şahabettin Hayraki'nin
( X l i . yy.) Ürgenç'te Şafii Camii yanın da k u r d u ğ u k ü t ü p h a n e n i n eskiden oldu-duğu gibi, gelecekte de bir benzerinin görülmeyeceği rivayet edilir. Bu çok j-üksek uygarlık merkezinde, bu şekil de nitelendirilen kütüphanenin cidden muazzam bir tesis olması gerekir. Mo ğol istilası önünde, kitapların, ancak, en kıymetlilerini götürebilen Şahabed-dih ölünce, onlar da,' zamanın kârgaşa-lığı'nda, sokak takımının eline düşmüş ve yakılmıştır.
H ü l a g u ' n u n Bağdat ve Suriye sefer lerinde yanında bulunan büyük filozof ve astronom Nasirüddin Tusi'nin (1201-1274) bu istilalar esnasında yağma edi len kitaplardan Meraga'daki büyük ra sathane yanında k u r d u ğ u b ü y ü k k ü t ü p hanede, 400.000 kitap bulunuyordu.
c — K i r m a n h ü k ü m d a r ı Mehmed, medrese cami, zavij'e ve kendisi için türbe inşa ettirilen k u r d u ğ u kütüpha neye, (Dar-ul-Kütüp) her i l i m dalına ait 5000 kitap vakfedilmişti.
d — Kervşansaraylar'da (Dâru'z-zi-yafe, han, misafirhane), okumak isteyen ler bilginler için kütüphaneler kurulma sı, diğer yolcunların eğlenebilmesi için de satranç takımları bulundurulması, devrin uygarlık seviyesini belirtmesi ba kımından dikkati çekicidir. Örneğin :
Türk bilgin ve tarihçisi Fahreddin Mübarek-şah'ın (1130- 1206), Misafirha nesinde bilginlerin okumaları için kü tüphane kurulmuş, cahiller için de sat ranç takımı konulmuştur.
2 — Anadolu Selçuklulari ve Osmanlılar
a — 1071 Malazgirt zaferinden son ra, Anadolu'yu Türkleştirmeye girişen Selçuklular, 1075 yılında Türkiye (Ana dolu) Selçuklu Devletini kurmuşlardır.
13SÜ taiilline kadar varlığını sürdüren Anadolu Selçuklularının başkenti Kon ya'da, başlangjç'an itibaren büyük bir ilim hareketi göze çarpmaktadır.
Anadolu'da, ilk özel kütüphanenin kuruluşu Konya'da görüknüştür. Daha X I I L yüzyılın başlarında, Anadolu'daki şehirlerde, birçok medreselerin bulun duğu bilinmektedir. Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Mardin, Ankara, Kas tamonu, Manisa, Amasya, Tokat gibi. Bu medreselerin, büyük kitaplıklara sahip oldukları anlaşılıyor. Bu devirde, kazalarda, hattâ köylerde bile medrese ve kitaplıklar vardı.
b — Büjmk bilgin ve mutasavvuf Sadrettin Konevi'nin (1210 - 1274) Kon ya'da kurduğu kütüphane (256 kitap) günümüze dek kültür hizmetini sürdür mektedir. Konya'da ilk kütüphane 1201 yılında Şemseddin Altunaba tarafından İplikçi medresesinde kurulmuştu.
Selçuklular devrinde, Anadolu'da kurulan kütüphanelerin başlıcaları:
1 — Kadı Burhaneddin Ahmed'in (1345 - 1398) Sivas'ta kurduğu kütüpha ne,
2 — Bilgin bir kimse olan. Hacı Şadgeldi (? öl. 1381) Paşanın oğlu, Amasya emiri. Emir Ahmed'in Amas ya'da kurduğu kütüphane,
3 — Aı-tuk oğulları (Artuklular, 1108 - 1408) Mardin Hakimi, Akkoyunlu Cihangiroğlu Kasım'm (? 1487 - 1502) Kasımiye (Sultan Kasım) medresesin de kurduğu kütüphane.
4 — Candaroğlu İsmail Bey'in (1419 -1479) Kastamonu'da kurduğu kütüpha ne.
182 MAHMUT GÜNDÜZ
c — Anadolu Selçuklulannda kuru lan genel ve özel küti^haneler şüphe siz, sadece bunlar değildir.
İslamlığın — hatta insanlığm — ziy net ve kültür hazineleri sayılan bütün bu eserler, zaman zaman İslam alemin de başgösteren mezhep kavgaları, iç a-yaklanmalar ve karışıklıklar sırasında t ı ^ p t e n kurtulamamıştır. Netekim 1090 da Karmatilerin Basra şehrini ele geçirip, yağmalamaları sırasında, ilk vakıf kütüphaneyi yakmalarını biliyo ruz. Diğer yönden X I I I . yüzyıl başların dan itibaren, Asya steplerinden, bîr vahşet sürüsü halinde kopup gelen ve hızını Anadolu'da alan, putperest Mo ğolların istilaları sırasında, İç Asya, Türkistan, Harizm, Horasan, Afganis tan, Irak, Azerbaycan, Anadolu ve Su riye'deki bütün bu uygarlık eserleri ya kılıp, yıkılmıştır. Bağdat'ta son kuru lan kütüphane, Abbasi Halifesi Al-Mus-tasım Billah'm (1212 - 1258) veziri Mu-ayyad al-Dîn Muhammad İbn Ahmed Al-Algamî*ye (? öl. 1258) aitti. 10.000 citlik kütüphane, Moğol istilâsında yağ ma ve tahrip edilmişti. Moğolların istilâ sından önce Merv'de en az on kütüpha ne vardı.
Çağdaş bir yazar, Moğollar için «Geldiler, söktüler, yaktılar, kestiler ve alıp götürdüler» demiştir.
Moğol vahşetiıün en büyük tahri batı, ilim ve kültür kurumlarına olmuş tur. Daha sonraları, bu vahşetin diğer bir benzerini, mamur, müreffeh ve kül tür kurumlarıyla dolu İspanya'da gör mekteyiz.
Hıristiyanlık taassubuyla, Ispanya'-daki İslâm memleketlerine saldıran ve buralardaki küçülen İslâm devletlerini birer birer yıkan, hıristiyanlar, 771 yıl lında kurulan ve X V . yüzyıl başlarına kadar süregelen şekizyüz yıllık büyük bir uygarlığın bütün eserlerini ve eşsiz kitaplarını insafsızca imha etmişlerdir. Daha X . yüzyıl başından Burtuba (Cor doba)'da yalnız, katoloğu 44 cilt tutan
600.000 elyazması eserle dolu kütüpha nelerin kitapları Gırnata'yı ele geçiren hıristiyanlar tarafından şehrin meyda nında bir günde 80.000 kitap yakılmak suretiyle, tamîunen imha edilmiştir.
Şu gerçeği de belirtmeden geçmi-yelim: İkiyüz yıl süren Haçlı Seferleri
(1096 - 1272) esnasında, huristiyanlık ta assubu ile İslâm memleketlerine saldı ran. Haçlı orduları, önlerine gelen her şeyi, yıkıp yaktıkları gibi, kütüphane leri de yok etmişlerdir. Trablus'taki kütüphanede üç milyon kitap bulundu ğu, bunun ellibininin Kur'ân-ı Kerîm, seksenbininin tefsire ait olduğu, kütüp hanede 180 müstensi'hin çalıştığı bildi rilmektedir. Bu sayıların abartılmış o-labilecegini hesaba katmamız gerekebi lir. Ancak, bu kütüphanenin, çok sayı da Kur'ân-ı Kerîm nüshasını gören bir papazın teşvikiyle 'hristiyanlar tarafın dan yakıldığı Batılı tarihçilerce de ka bul edilmektedir. (Damascus Chronicle of the Crusades, London, 1932, s. 89, J . S. Beddie, «Books In The East During The Crusades», Speculum, VIII, 1933, 240).
d — Osmanlı İmparatoıHiuğu'nda İlk Kütüphaneler
1 — İslâm'ın doğuşundan kısa bir süıe sonra kitaba ve kütüphanelere gös terilen büyük ilginin devamı Selçuklu larda olduğu gibi, Osmanlılarda da gö rülür. Osmanlılar, kuruluşlarından iti baren (1299 - 1922) ilme, kitap ve kütüp hanelere büyük saygı ve ilgi göstermiş lerdir.
Osmanlıların devlet olarak kurulu şundan bir süre sonra ilk medrese, 1330 tarihinde Gazi Orhan Bey (1288 1324 -1360) tarafından İznik'te kurulmuştur. Orhan Gazi, Osmanlıların merkezini İz nik'ten Bursa'ya naklettikten sonra Bursa'da Aya Elia manastırı mevkiin deki meşhur medreseyi inşa ettirdi. 1361 de Edirne'nin fethinden sonra, baş kent olan Edirne'de büyük üç şerefeli medrese kuruldu. Fâtih Sultan