• Sonuç bulunamadı

İslam'da Kitap Sevgisi ve İlk Kütüphaneler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İslam'da Kitap Sevgisi ve İlk Kütüphaneler"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER

^Mahmut GÜNDÜZ

İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER A — GİRİŞ :

1 — İslâm, okumayı, öğremneyi, her şeyden önce insanlara farz kılan tek dindir.

Gelip geçmiş veya yaşıyan diğer dinlerden hiçbiri, kutsal kitaplarında, Kur'ân-ı Kerim'de beUrtildiği gibi, i l ­ me, eğitime bu derece b ü y ü k önem ve­ rerek, onu, elde etmeği teşvik etmiş, tavsiyede b u l u n m u ş değildir.

Kur'ân-ı Kerîm'in i l i m öğreıuneği farz kılan muhkem âyetlerinin yanısı-ra, islâm'ın Ümmî (okuyup, yazması ol­ mayan) b ü y ü k Peygamberi de, söz ve davramşlarında, i l m i benimsemiş, onu, her zaman ü s t ü n tutuştur. Bu nedenle, İslâm'da, bilginlere, i l i m sahiplerine bü­ yük değer verilmiştir.

2 — Kur'ânı K e r î m ' i n H a z r e ü M u -hammed (S.A.S.) (570-632) aracılığıyla Müslümanlara inen i l k âyetleri, (Alâk Sûresi, âyet 1-5) de, U l u Tanrı : «tnsa-nı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabb'inin adıyla oku! Oku! Kalemle öğreten, in­ sana bilmediğini bildiren Rabb'in, en büyük kerem sahibidir» buyurmaktadır. Allah'ın, îslâm ümmetine, daha doğrusu, b ü t ü n insanlara, diğer her türlü davranışlardan önce, i l k olarak, okuyup öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı emretmesindeki derin hikmeti anlamak önemlidir.

Kur'ân-ı Kerim'de okumayı, öğ­ renmeyi, ilim sahibi olmayı emredici

sadece, bu ilk âyetle değildir. Bu hu­ susta sırası geldikçe, geı-ekli bilgiler ve­ rilecektir.

3 — İslâm'ın büyük Peygamberi de, tebliğ ettiği dinin, esaslarını ümmetine öğretip, uygularken, okumayı, öğrenme­ yi, i l i m sahibi olmayı daima telkin ve teşvik etmiştir. Nitekim; «Kadın, erkek her Müslümana ilim öğrenmek farzdır.

«Beşikten mezara kadar ilim öğre­ niniz.»

«İlim Çin'de olsa bile gidip alınız.» «İlim ibadetten efdaldır, (daha üs­ tün, daha faziletli)» dinin nazımıdır

(düzenleyici).

Bilgin ol, ya da i l i m öğretici, yahut ta öğrenici, ya i l i m i dinleyici veya onu sevici ve yayıcı ol. Bunlar olamazsan hiç olursun. «Dünya'yı dileyen ilme sa­ rılsın; Ahiret'i dileyen ilme sarılsın, hem Dünya'yı hem Ahiret'i dileyen gene ilme sarılsın.» gibi birçok sözleriyle (Hadis-leriyle) bu husustaki gerçek inanışını içtenlikle ortaya koymuştur.

4 — İslâm inanışına, daha açıkçası Kur'an-ı Kerîm âyetlerine göre, her kişi, Allah'ı ancak, ilmi derecesinde anlaya-biUr. Aslında, Kur'ân-ı Kerim, herkesi, Allah katında eşit saymıştır. Ancak, Takva (Allah'ın yasakladığı şeylerden, günahlardan sakının) ve ilim sahihleri bunlardan ayrı tutulmuşlardır.

Kur'ân-ı Kerîm'in Zümer Sûresi'nin 9 uncu âyetinde, bu hususta : «Ey M u ­ hammedi De k i : Bilenlerle bilmiyenler bir olur mu? Doğrusu, ancak, akıl

(2)

sa-166 MAHMUT GÜNDÜZ

hipleri öğüt kabul eder, ibret alırlar.» b u y r u l m u ş t u r .

Aslında, insan bilgi edinebilecek, o-nu taşıyacak bir özellikte yaratılmış­ tır. İnsanın, diğer b ü t ü n yaratıklara o-lan çeşitli üstünlüklerinden biri ve en önemlisi, i l i m sahibi kılınması ve bu olanaklara erişebilmesidir.

Bilindiği gibi, i l i m , insanı, dünya­ da, maddeye hakim kılar, sonra mana­ ya yükseltir; madde ile uğraşan insan, bunlara ait i l i m dallarına akıl erdirdik­ çe, aradaki ilişki ve orantıları, olayların mahiyetini, kanunlarını öğrenir. B u sa­ yede, insan, kolaylıklara kavuşur, uy­ garlığın nimetlerinden yararlanır, ufku ve kavrayışı genişler» Allah'ın iyilikle­ rinden yararlanır, ufku ve kavrayışı Allah'ın yiliklerini daha derinden tanımaya, tanıdıkça da, O'nu sevme­ ye ve düşünmeye başlar. Bu şekil­ de, i l i m yoluyla Allah'a yaklaşan,

tecelli eden gerçekleri daha i y i tanımış, düşünce ve duygularını O'nun yoluna koymuş olur.

Bu hususta, Kur'ân-ı Kerîm'in Ba­ kara Sûresinin 269 uncu âyetinde : «Al­ lah dilediğine hikmet ihsan eder; kime hikmet verilmişse, şüphesiz, ona büyük i y i l i k edilmiştir. Bundan, ancak, akıl sahipleri ibret alır.» denilmektedir.

B u âyet, öğrenmenin, ilmin, insan­ lara kazandırdıklarını açıkça belirtmek­ tedir.

5 — Yeryüzünde hiçbir din, hiçbir düşünce sistemi, doğuşundan bu kadar kısa bir süre sonra, Müslümanlık kadar geniş bölgelere yayılmış, insanları etkisi altında bırakarak, i l i m alanında bu de­ rece hızlı gelişme ve yükseliş göstere­ memiştir.

t s l ^ , ilimde, sadece öğrenilenlerle yetinilmesini yeter görmez, daha ileri gidilmesini, daima arttırılmasını ister. Netekim, bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'­ i n Tâ-hâ Sûresi'nin 114 üncü âyetinin

son bölümünde : «Yarabbi (Rabbim) İlmimi arttır de» buyrulmak suretiyle, Hazreti Muhammed'e telkinde bulunu­

lur. Islamın b ü y ü k Peygamberi ise,

Kur^a-ı K^rîpıUn

bu

emrine

uyarak, Müslümanların bulundukları seviyeden günden güne daha ileri gitmelerini, ge­ lişimlerini ve mutluluğa ermelerini a-maç edinmeleri için : «Dünü ( i k i g ü n ü birbirine) bu g ü n ü n e eşit olan kayba uğramıştır.» demiştir.

Okumaya - öğrenmeye feü derece büyük önem veren, i l i m i insan için ga­ ye kabul eden bir dine bağlı olanların da, ilmi öğretici araçlara, yollara sahip olmaya çalışacakları şüphesizdir.

6 — İslâm'da, i l i m edinmek için o-lan b ü y ü k ilginin doğal bir sonucu ola­ rak, kısa bir sürede bir kitap sevgisinin ve merakının doğduğunu görmekteyiz. Bu, aynı zanıanda, g ü n ü m ü z a n l a m ı n ­ da büyük ve paha biçilmez eserlerle do­ lu kütüphanelerin de kurulmasını sağ­ lamıştır. Bu yazımda, İslâm'da kitaba verilen önemle, i l k kurulan k ü t ü p h a n e ­ ler h a k k ı n d a ayrıntılı bilgiler v e r m e ğ e çalışacağım.

Konuya girmeden önce, şu hususu da belirteyim k i : İslâm memleketle­ rinde, başlangıçtan, yakın, tarihlere ge­

linceye kadar, kitap ve k ü t ü p h a n e l e r hakkında geniş bilgiler veren, eserler­ de, birtakım maddi hataların olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle k i :

Kitapların ve yazarlarının, adların­ dan tutun, kütüphanelerin k u r u l u ş ta­ rihleri, yerleri, kurucuları, kitap kol-leksiyonları hakkında, birbirlerini tut­ maz bilgiler verilmektedir.

Özellikle, günümüzde, bu konuda elinıizde kaynak olarak faydalanmamız gereken müracaat eserlerinde örneğin, İslâm Ansiklopedisi, Meydan Larpusse gibi bir hayli tercüme, transkripsiyon ve rakam hataları b u l u n m a k t a d ı r . D i ­ ğer bir takım özel yayınlarda da, bu gibi hatalarla birlikte, kronolojik uygun

(3)

suzluklar göze çarpmaktadır. Benim maksadım, bu eserleri eleştirmek değil­ dir. Faydalandığım bu gibi ve diğer eserlerin yazarlarını rahmetle, ş ü k r a n ­ la anmayı bir borç b i l i r i m .

Yazımda, kaynaklar b ö l ü m ü n d e belirttiğim eserleri, birbirleriyle kar­ şılaştırmak suretiyle, yukarda bahset­ tiğim hata ve eksiklikleri gidermeye çalıştım. Bunda, ne derece başarılı ol­ duğumu belirtmem m ü m k ü n değildir. Görülecek kusurların bağışlanmasını ve uyanda bulunulmasını önemle rica e-derim.

B — K İ T A P NEDİR?

1 — Türk D i l Kurumu'nun yayın­ ladığı «Altıncı baskı, T Ü R K Ç E SÖZ-Lt)K, 1974» te (sayfa 497) : Kitap «ya­ zılmış, ya da basılmış y a p r a k l a r ı n bir araya getirilmesiyle oluşan dergi» şek­ linde tanımlanmaktadır. Gene, aynı K u -rum'un yayınladığı 1974 baskı «Kitap­ lık Bilim Terimleri» sözlüğünde (sayfa 39) ise, bu tanımlama, «yazılmış ya da basılmış yaprakların bir araya ge­ tirilmesinden oluşan, 49 sayfadan az ol­ mayan ve bir konuyu belirli bir düzen içinde sunan yapıt» olarak belirtmek­ tedir. Kanımızca, bu ikinci tanımlama, bilim bakımından daha doğrudur.

Arapça (Ketb-Yazmak) mastarın­ dan türetilmiş olan, kitap sözcüğünün asıl anlamı, yazılı olan şeydir. Çoğulu, Kütüb'dür. K ü t ü p h a n e sözcüğü ise, aslında kitapların bulunduğu, onları saklıyan, ev, konut, yer anlamına gelir.

Biz, konumuzdaki amaçları gerçek­ leştirmeye hizmet etmesi b a k ı m ı n d a n gene, Türk D i l Kurumu'nun adıgeçen sözlüğündeki tanımlamaları almak mec-burij^etindeyiz :

Kütüphane (Kitaplık) : K u r u l u ş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak vb. gibi her türlü düşünce ve sanat ürününü toplayan, düzenleyen ve ge­ nel olarak karşılık gözetmeden ve

ayı-n m yapmadaayı-n okurlarıayı-n yararıayı-na suayı-naayı-n kurum.» (Kitaplık B i l i m Terimleri Söz­

lüğü, s. 41 - 42)

2 — Yazının bulunuşu yedi bin yıl öncesine varmaktadır. Bu, insanlık tarihinin en b ü y ü k olaylarından biridir. Yazı, insanoğlunun, unutkanlık denen beyin zayıflığına en etkin ve kesin bir çare olmuştur. Bu sayede, bilgilerin saptanması, korunması, geliştirilmesi, daha som-aki kuşaklara intikal ettiril­ mesi olanağı sağlanmıştır. Yazının bu­ lunuşu ve zamanla geliştirilmesi, günü­ müze erişen yazılı belgelerin kolayca tetkik ve anlaşılmasına hizmet etmiştir. Bu yazılı belgelerin başında, en önemli­ leri olarak şüphesiz kitapları saymamız gerekecektir.

3 — Geçmişte olduğu gibi, bu gün ve bundan sonra da, milletlerin uygar­ lık seviyelerinin ölçülerinin başında ge­ lecek kitabın ilkin hangi toplumda oluş-lurulduğu ve i l k kitabın nerede yazıldı­ ğı kesinlikle bilinmemektedir. Genel olarak, kitabın tarihini incelemek için, beşbin yıl gerilere gitmek zorundayız.

İlk yazılı belgelerin, iz ve kalıntı­ ları, bizi bu kadar gerilere götürdüğün­ de, kitabın tarihinin daha çok, kâğıdın bulunuşuyla aydınlığa kavuştuğunu görürüz. B u bakımdan, Çin eserlerini en eski kitaplar olarak kabul edebiliriz, Milâttan Önce 3000 - 400 yıllarında, Çin'de yazıya dayanan birtakım edebi faaUyetlerin olduğu anlaşılıyor. Çinli­ ler, başlangıçta kâğıt yerine tahta yap­ raklar kullanıyorlardı.

Mısırlılar da. Milâttan Önce 1800 yıllarında papirüs bitkisini kâğıt gibi kullanmışlardır. Bunlar, zamanla rutu­ betin ve böceklerin tahribine uğramış­ tır.

Ancak, Milâttan Önce 213 yılma ge­ linceye kadar, kitap yazmalarının, bu­ g ü n k ü anlamda kâğıt üzerine yapılma­ dığını biliyoruz. Bu tarihte, Çinliler ipekten kâğıt yapmışlardır. Fakat, bu

(4)

168 MAHMUT ( ^ D Ü Z

pahalıya mal oluyordu. Nihayet, M.S. 105 yılında, genel Çin'de Han Sülâlesi devrinde —^Han Sülâlesinin resmî ka­ yıtlarına g ö r e — Ts'ai Lun (Tsi-Lun, M.S. 50? -118) adında bir hadım (Hare-mağası) tarafından (birtakım kaynak­ lar, bu kimseyi Tarım Baltanı veya Mü­ hendis olarak gösterirler) ağaç kabuk-lariyle, kemiir (kenevir) otu, paçavra, balık ağı gibi maddelerin karışımından, günümüzdekine benzer ilk ekonomik kâğıdın imâline muvaffak olunduğunu bildirmektedirler.

Bu şekil kâğıt imâli, zamanla daha çok gelişmiş ve öteki ülkelere de yayıl­ mıştır. Bu yayılış, Türkler aracılığıyla olmuştur. Kâğıt yapımı, Çinlilerden, il­ kin Orta Asya'daki Türk'lere geçmiştir.

Müslüman Araplar, 712 yılında Türk illerine saldırdılar. Semerkand'ı ele ge­ çirdiklerinde, Türklerin, keten ve baş­ ka bitkileri döğüp, hamur yaptıktan sonra, bunu ince yapraklar halinde ku­ ruttuklarını görüp, öğrendiler. Bu mad­ de, henüz papirüsün unutulmadığı bir çağda, Orta Doğuya girerek parşöme­ nin yerini aldı.

Kâğıdın bulunması ve diğer ülke­ lere yayılması, yazma kitapların daha çok artmasına, oikuyucuların, büyük kolaylık ve olanaklara sahip olmalarına yaradı. Denilebilir ki, kitabın bugünkü yüksek seviyeye gelmesinde, ilkin kâğı­ dın bulunması, sonra da matbaanın ica­ dı en büyük etken olmuştur. Bilindiği üzere, İslâm'ın ilk devirlerinde, yazılar kemik, kumaş, hurma yapraklan, yassı (levha) taş ve deriler üzerine yazılıyor­ du. Daha sonraları, özellikle, Abbasiler devrinde Horasan kâğıdı kullanılmaya başlandı, tik büyük îslam Bibliyografı olan Eb'ul Ferec Muhammed İbn'al-Ne-dim'in (? öl. 996) «Kitab al-Fihrist» adlı bibliyografyasından, zamanın halifesi­ nin emriyle, adi derilerin kullanılması ve fena yazıların yasaklandığını öğreni­ yoruz. Bu gibi eserler temize çekildik­ ten sonra yaktırılmıştır.

4 — İslâm dünyasında ilk kâğıt fabrikası, Abbasi veziri El-Fazi Berme-kî (766-808) tarafından 794 te Bağdat'­ ta kuruldu. Daha sonraları, Müslüman­ lar kâğıt yapımını Sicilya'ya, İspanya'-ya götürdüler. Kâğıtçılık buralardan İtalya'ya, Fransa'ya geçti.

Kâğıt sırasıyla Mekke'de 797, Mı­ sır'da 800, İspanya'da 950, İstanbul'da 1100, Sicilya'da 1102, italya'da 1154, A l ­ manya'da 1228, İngiltere'de 1309 yılla­ rında kullanıldı.

İslâm memleketlerinde kâğıtçılık en­ düstrisinin doğmasıyle, kitapçılık hız­ la gelişti. İlk kitapçı dükkânları, Abba­ siler (750-1258) devrinin başlangıcı sıralarında görülmeye başladı. Kısa za­ manda, bütün İslâm dünyasına yayıldı. Bu şekilde yeni bir sanat, meslek, kâğıt,

kitap satıcıları, müstensihler (kitap

kopya edenler) gibi (Varrâkûn) denen sınıf ortaya çıktı. Tanınmış Arap tarih­ çi ve coğrafyacısı, Ahmet İbn'Vahid Al-Yakubî (? öl. 897) kendi zamanındaki Bağdat'tan bahsederken, sadece "Vaddah mahallesinde yüzden fazla kitapçı dük­ kânı sajrdığım bildirir.

Aynı şekilde Mısır'da, Tulonoğulla-rı (Tulunlar, 868-905) ve Ahşıtoğulla-rı (Ihşitler, 935 - 969) zamanında kitap­ ların satıldığı, bir kitapçılar çarşısı var­ dı. Bu dükkânlarda sık sık ilmî, edebi tartışmalar ayrı yapılıyordu.

Şam'da (Sûk al-Varrâkîn) denen kitapçılar çarşısı da önemliydi. İspan­ ya'da, İran'da ve Türk illerinde de bu gibi gelişmeyi görmek mümkündür. Öğ­ renmek hevesi ve kitap sevgisi, Avru­ pa'dan en az sekiz yüz yıl önce, îslâm memleketlerinde ilim ve fikir mahfil­ lerinin (bilgin evleri, ilim ve edep mec­ lisleri, çevreleri) dogmasına hizmet et­ miştir.

C — İLK KÜTÜPHANELER 1 — Kütüphane sözcüğünün arap-çası Maktaba, farsarap-çası ise Ketaphane'-dir. Bu da, arapça olan kitap sözcüğü ile, farsça olan hane sözcüklerinden doğ­ muştur.

(5)

İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER İ69

İslâm memleketlerinde okumaya ve kitaba verilen b ü y ü k önemi ve bunun sonucu olan gelişmeleri, tarihsel belge­ lerin ışığmda ayrıntılarıyla belirtmek gerekiyor. İslâm'da i l k k ü t ü p h a n e l e r i n k u r u l u ş l a n n r anlatırken, halkın kitap tutkusunu da, sırası geldikçe açıklamak konunun özelliği bakımından yerinde o-lur. İslâm'ın doğuşundan kısa bir süre aonra meydana getirilen camiler, sade­ ce, birer ibadet ve toplanma yeri olmak­ la kalmayıp, aynı zamanda, halkın ya­ rarlanması için birer kitaplığa da sahip olmuşlardır. Hicretin i l k yüz yılında. İslâm ülkelerinde bu gibi camileri bol bol görmek m ü m k ü n d ü . Hemen hepsi de vakıf veya bağış suretiyle verilen k i ­ taplar, okumak isteyenlerin, zamanın isteklerine göre ihtiyaçlarını karşılı­ yordu.

Kur'ân-ı Kerîm'in emirlerine ve her fırsatta, ümmetine i l i m öğrenmeyi tel­ k i n ve tavsiye eden sevgili Peygamber­ lerinin hadislerine uyabilmek için, Müs­ l ü m a n l a r b ü y ü k güçlüklere katlanmayı göze aldılar, çabalar gösterdiler.

Müslümanlar, okumak, öğrenmek, yazmak, öğretmek suretiyle yalnız ken­ dilerini tatmin etmekle kalmayıp. Batı dünyasının da uyanmasına hizmet etti­ ler.

Nitekim, Batı'nın Skolastik kilise zihniyetiyle karanlıklara gömüldüğü bir çağda, hızla gelişen ve yayılan İs­ lâmlık, eski Akdenize, Önasya, Orta ve Uzak Doğu'ya ışık tuttu, onlara renkler kattı. Bu konuya biraz sonra gene de­ ğineceğiz.

2 — İslâm fetihleri sonunda beliren yeni şeyler öğrenmek heves ve çabası, rdebî, ilmî incelemelerle birlikte, eser yazm? tutkusu ve kitapçılık sanatının doğmdsma, gelişmesine yol açtı. Kitap­ çılık, kısa bir süre sonra hattatlık, cilt­ çilik, tezkipçilik gibi sanatlarla birhkte, zevkU, güzel ve b ü y ü k değeri olan bir güzel sanat kolu haline gelmiştir.

Kitapçı dükkânları ö devirde, aynı zaınahda istinsah işlerinin, hat

sanatı-nm ve edebî toplantıların da merkezi idi. Öğrencilerin çoğu kitap istinsah e-derek hayatlarını kazanıyorlardı.

• Kitapçı dükkânları önemli şehirler­ de, özellikle Bağdat, Kurtuba, Kahire; Meşhed, Şam'da hızla gelişme göster­ mişlerdir. Bu şehirlerde, kitap depolan kolayca girilebilecek şekilde kurulmuş, birçok bilginler vakitlerinin çoğunu bu­ ralarda harçamışlar, kitapları incele­ miş, üzerlerinde çalışmış veya seçtikle­ ri kitapları satın almışlardır.

Kitapçıların kendileri de bilgin kimselerdi. Varrakun denen bu kitap­ çılar, zamanla, diğer bilginleri dükkân­ larına çekmişler, böylece Akademik Tartışmalar için resmi olmayan klüpler

doğmuştur.

Kitapçılar, gezilerde bulunmak su­ retiyle de İslâm eğitimine katkıda bu­ lunmuşlardır. Bunlar, kitap derleyicile­ r i , bilginler, halife ve diğerleri için iste­ nilen kitapları bulmak üzere şehir şehir dolaşmışlardır. Bunun sonucu, kitap kolleksiyonları ortaya çıkmış, bu ise kütüphanelerin çoğalmasında büyük et­ ken olmuştur.

3 —• X. yüzyıldan itibaren el yaz­ malarına özel bir değer verildiğini ve kitap kolleksiyoncularmm nadir yazma­

lara b ü y ü k paralar ödediklerini görü­ yoruz.

Bu devirde, yazarlar, kitaplarının satışından asla para beklemezlerdi. On­ ların, geçimlerini hükümdarlar veya bü>aik zenginler sağlıyorlardı.

4 — Gittikçe genişleyen ve gelişen İslam toplumundaki camilerde bulunan kitaplıklar ihtiyacı karşılamaya yetme­ yince ilk özel ve halk kütüphanelerinin kurulduklarını görüyoruz.

İslâm memleketlerinde ilk özel kü­ tüphaneyi (kişiye özel kütüphane) ku­ ranın, Hadîs İlmi'nin kurucularından

(6)

170 MAHMUT GÜNDÜZ

Muhanaıuad bin Müslim İbn Şahap Al-Zühri (670-742) olduğu anlaşılıyor.

Söylentilere göre, bu zatın k a n s ı : «Bu kitaplara üç ortaktan daha çok öf­ keleniyorum» demek suretiyle evdeki kitapların çokluğundan ve sıkıntısından şikâyet eder dururmuş!

Bu devirde, özel kütüphanesi olan­ ların sayıları pek çoktur. Bunların, bü­ yük kısmının adlan zamanımıza intikal etmiştir. Örneğin:

a — Es- Sahib ismail bin Abbad'm (938 - 995) özel kütüphanesinde çok sa­ yıda kitap vardı. SamanoğuUarından, Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı Ebu Salih Mansur bin Nuh (?.. Hük. 976 - 997), İsmail bin Abbad'a, Horasan valiliğini teklif etmiş, o da reddetmiştir. Buna neden olarak, 400 deve yükü tu­ tan kitaplarının taşınması güçlüğünü göstermişti. Bu kitapların katoloğu on büyük cilt tutuyordu.

b — Ünlü tarihçi AlVakidi (747 -823) öldüğünde, geride altıyüz sandık kitap bırakmıştı. Bu sandıklardan her birini, iki kişi güçlükle yerinden kaldı­ rıyordu.

c — Arap Edebiyatının seçkin si-malanndan El-Cahiz (Ebu Osman Amr bin Bahr bin El-Cahiz 766 - 76? -870) ki­ tap derlemek ve kütüphane kurmak için büyük paralar harcamıştır. Söylen­ diğine göre doksan yaşını aşkın, felç ve damla hastalığından muzdarip olan E l -Cahiz, Basra'daki evinde, etrafına yığ­ dığı kitapların üzerine devrilmesi sonu­

cu ölmüştür. Anlaşılan, kitaplar, El-Ca-hiz'in kendilerine gösterdiği nezaketi

göstermemişlerdir.

d — A l i bin Yahya El-Müneccim'-in (? öl. 888) sarayında (Hizânet el-Hik-me-Hikmetler Hazinesi) denilen b ü y ü k

bir kütüphane k u r u l m u ş t u . B u k ü t ü p ­

haneye, her yerden isteyen gelebilir, üc­

retsiz b ü t ü n ilimleri tetkik edebilirler­

di. Öğıencil'^i' için, ücretsiz yatacak yer

ve yiyecek bile sağlanırdı. Bu kütüpha­ nede, ünlü kişiler bilimsel çalışmalarda bulunmuşlardır.

Bu ünlü kişilerden biri olan Ebu'l Maş'er El-Müneccim (? I X . yy.) Hora­ san'dan Hacca giderken, yolu Bağdat'a düşünce, bu kütüphaneye rastlamış. Kütüphanenin büyüsüne, kendini o derece kaptırmıştır ki, sonunda Hacca gitmekten vazgeçerek Ilm-el-Nücum

(Astroloji) öğrenmek için orada kal­ mıştır.

e — Musullu Cafer bin Muhammed bin Hamdan (? öl. 934), kendi kentinde kütüphanesi bulunan bir eğitim kurumu tesis etmişti. Herkese açık olan bu ku­ rumda, fakir öğrencilere de para yardı­ mı yapılırdı, ö ğ r e t i m işini eline alan kurucu, kendi kitaplanndan parçalar okutuyordu.

f — Bir tıp bilgini olan El-Mübeşir Ibn Fatik'in ( X I I . yy.) çok güzel bir kitap kolleksiyonu vardı. Bütün zama­

nını kitaplara ayırdığı için, karısı onun

kitaplara olan bu tutkusuna, büyük kıskançlık duymuş, kocasının ölümün­ de, kitapları bir kuyuya doldurarak yas tutmuştur. Bir süre sonra, kitapların çoğu kurtarılmışsa da, büyük bir kısmı hasara uğramış, kurtarılan kitaplar da, lekeli kalmıştır.

5 — Kitap ve kütüphanelerin

ço-ğalmasıyle, Müslümanlar arasında ya­

kın ilgiden ötürü bir takım yeni heves, merak, sevgi gibi duygular uyanmıştı.

Bazıları bilimsel meraklarını gider­ mek, bazıları cilt veya dış güzellikleri­

nin hayranı olarak kitapları derlemiş­

lerdir.

Litteratürde «Bibliyomani - K i t a p Deliliği» açıkçası, kitap toplama, kitap edinme konusunda duyulan aşırı tutku demektir.

Hastalık derecesine varan kitap sevgisi ve düşkünlüğü çeşitli anlamlar-;la kendini göstermişti. Bunların

(7)

arasın-İ3LÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 171 da, kitap sevgisini kitabm içindekilere

olandan daha üstün tutanlar da vardır. Bunlar : «Sadece kitap toplamış olmak için kitap derlerler.»

Büyük bir kitapsever olan El-Had-ramî (? X. yy.) ilgi d u y d u ğ u kitapları elde etmek için kitapçıları dolaşırdı. Bir gün, güzel bir kitabın açık arttırma ile satılışına katılmış, arttırmada, daima bir başkasının çıktığını görmüştü.

Sonunda, onun en çok kızdıran, kar­ şısındaki adamın kitap hakkında en kü­ çük bir bilgisinin dahi bulunmadığı, k i ­ tabı, sadece, dış güzelliği ve kütüpha­ nesindeki bir rafı dolduracak hacmi do­ layısıyla satın almak istemesi olmuştur.

6 — İslâm memleketlerinde kitap­ lara karşı beslenen b ü y ü k sevgi ve ilgi­ den birtakım övgülü deyişler ortaya çıkmıştır :

a — B ü y ü k bilgi ve mutasavvıf o-lan Muhyiddin İbn'al Arabi (1165 - 1240)

«Muhâdarât-el-Ebrar v'a Musamarat Al-Ahyar-İyi Kişilerin Hikâyeleri ve Faziletlilerin Gece Sohbetleri» adlı ese­ rinde kitaplar hakkında şöyle diyor :

«Onlar, tarih ve bilimin harikaları­ nı, sağlam kafaların ve bilgece tecrübe­ lerin meyvasını, önceki nesillerin ve u-zak bölgelerin haberlerini ihtiva eder. Bu kadar kısa kalan, ya da gölgen hat­

ta, bedeninin bir organı gibi birlikte bulunan böyle bir misafire k i m sahip olabiHr?".

Gene kitaplar hakkındaki şu sözler de Muhyiddin El-Arabi'ye aittir : «Uyu­ yuncaya kadar uyumayan, istemedikçe konuşmayan, hiçbir sırrı açıklamayan bir akşam misafiri'dir. Onlar, tartışma­ dan hoşlanmayan sahibini sıkmayan pek sadık bir komşu, adil ve itaatli bir dost, uysal bir müderris, uzman ve ya­ rarlı bir yol arkadaşıdır.»

b — El-Cahiz de, kitapların değe­ rini şu sözlerle belirtmiştir :

«Kitaplar, sessizliğe ihtiyacımız ol­ dukça sessiz, konuşmak istediğimizde ise konuşkandır. Meşgulken, sizi asla işgal etmez, fakat, yalnızlık hissederse­ niz, i y i bir arkadaştır. O, hiç aldatma­ yan, müdahane (dalkavukluk, koltuk-laiTvak) etmeyen bir dost, usanmayan bir yol arkadaşıdır.»

c — Ünlü Arap şairi Ahmet İbn-Al Hüseyin El-Mütenebbi (915 - 965) kitap­ lar için :

«Bu dünyada en şerefli mevki atın sırtı, en i y i arkadaş ise, kitaptır» demiş­ tir.

7 — Doğuşundan itibaren i l k yüz yıl içinde Arap yarımadasından, Çin sınırlarına, Afrika'dan İspanya'ya yayı­ lan İslâmın, kısa sürede ilim ve kültür alanında elde ettiği b ü y ü k ilerleme ve gelişmesinin nedenlerinin başında, ger­ çek din anlayışıyla, ilmin insan için ga­ ye kabul edilmiş olmasıdır. Bunun, Kur'ân-ı Kerîm'in emirleri ve Hazret! Muhammed'in (S.A.) hadisleriyle sabit olduğunu ve İslâm inancına göre, ilmin, insanı Allah'a yaklaştırdığını ve ger­ çekleri görmeği sağladığını önce belirt­ miştik. Bu arada, şunu da belirtelim k i , İslâm'ın doğuşundan önce Arapların kayda değer yazılı bir edebiyatları yok­ tu. Araplarda, menkibeler, şiirler ve bir nevi tarih şekli olan Jenealoji (Ge-nealogie-secereler, soy kütüğü, ensap) kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza nakle­ diliyordu.

Ancak bu fırsattan yararlanarak şu hususu da açıklamamız gerekir:

Bilindiği üzere, diğer dinlerde, özel­ likle hıristiyanlıkta, başlangıçta ve da­ ha sonraki yüzyıllarda, İslâm'daki ihm anlayış ve zihniyetinin tersi görülmüş­ tür. İlmî değersiz ve tehlikeli gören hı-ristiyan büyükleri, bu eylemi yüzyıllar boyu sürdürmüşlerdir. Hıristiyanlığın ilk kurucularından olan Aziz Pavlus

(Havari, Saint Pierre, M.S. 5-15?-67), ilmi ve bilginleri aşağılamak için A l

(8)

-m MAHMUT GQNDtlZ lâh'ı suçlayarak «Tann, hikmeti

aptalh-ğından;.mi dünyaya açıklama^âı?» dîye soruyor ve şöyle; devam edİ3w>rdu:'

«Şû sözfef yazıh olarak mevcuttıür. Ben, alimlerin hikmetim boşâ çıkarmak ve âkim idrâkini reddetiriek îstîyoruıiı. Dünyadaki, budalaca herşejl, Tânri, âlimleri utandırmak için tfertiplemiştir.» sözlerini sarfetmektedir.

Gene, 'Hıristiyâriîıgın iİk kurucü ve kilise babalarından, aziz, filozof Saint Augustine (Aurelius Augustinus, 354 -430), hıristiyanlığm felsefesini kurar­ ken, ilimlerin öğretilmesini tehlikeli göstermiştir.

Bu filozofa göre; Hıristiyanlara ilimlerin öğretilmesinde tehlikeler var­ dır, ilimler, Allah'la insan arasını aç­ mak etkisini gösterdiğinden, bu tehli­ keyi önlemek için ilim doğrudan doğru­ ya gaye olmamaktadır. Çünkü «İlim gaye olunca, şeytan ilmi olabilir. B u da, insanı Allah'tan uzaklaştırır. Bu yüz­ den, ilimden uzak olan Allah'a yakın olur.»

Biz, burada Hıristiyanlığın, sonra­ dan kabul ettiği inanç akidelerini ve bunların saçmalığını ispatladığı için il­ mi hor görmesi konusunu tartışacak değiliz. Ancak, şu tarihi gerçekleri de belirtmeden geçmiyelim. Hıristiyanlı­ ğı ve kilise kanunlarını bu şekilde sa­ vunanların etkisiyle, gitgide büyük bir taassup ve tazyik sistemi doğmuş, yüz­ yıllar boyu, insanlar, büyük zulüm ve haksızlıklara maruz kalmışlardır. Hıris­ tiyanlığın bu tutumu bin yıl sürmüştür.

Bu Fanatizm'in tazyiki altında ya­ şayan Hıristiyanlık, hiçbir canlılık, iler­ leme, yeniUk ve gelişme gösterememiş­ tir.

Hıristiyan dünyasının bu karanlık devirlerinde, Doğu'da İslâm bilginleri Yunan ve Helen kültürlerinin ürünleri­ ni toplamak, incelemek ve onlardan yepyeni sonuçlar elde etmek için yoğun bir çalışma içinde bulunuyorlardı.

. Bu şekilde, Müslümanlar Hır^^ laria aradaki altıyüz yıllık farkı kşıpata-rak, özellikle X . yüzyıldan itibaren, edin­ dikleri bilgileri ve ilim alanındaki yara­ tıcılıklarını Batı'ya nakletmek yüzeyi­ ne ulaştılar: Lâitihce bir atasözü «Ex oriente lux=:Işık doğudan gelmiştir» an­ lamındadır. B u söz, dinlerin doğuşun­ dan; önceki tarihten, X V I I . yüzyıla ge­ linceye kadar süren devreyi kaplair ve yansıtır ki, bundan kültür ve uygarlı­ ğın olduğu kadar, insan eğitiminin de ilk beşiğinin Doğu olduğu hükmü çıkar. Ne yazık ki, Jslâm âleminin, bu üstün, parlak ve gururlu tutumu, sonraları ter­ sine dönmü§t^r; İslâm'ın Bağdat, Bas­ ra, Semerkant, Buhara, Kayreyan,. İs­ panya'da ışıklar saçan ilim güneşinin, Kur'ân-ı Kerîm'in ve Peygamberimizin hadislerinin ruhuna aykırı düşen bir taassup ve tazyik altına giriniştir.

Hıristiyanlıktaki «îlme dalarsak, Hıristiyanlık bozulur» şeklindeki görü­ şü, ilkin Müslümanlıkta da kendini gös­ termişse de, bu etkisiz kalmış ve çabuk önlenmiştir. İstikbali, ilimde gören, İs­ lâm Devletleri açtıkları ve günümü­ zün üniversiteleri sayılan medrese­ lerde, matematik, tıp, kimya gibi ilimlerin yanısıra, ata binme, yüz­ me, silah kullanma gibi insanın yaşama gücünü arttıran bilgiler de vermişler­ dir. Buna karşılık hıristiyanlık X I I . yüz­ yıla gelinceye kadar, sadece, tutucu ra­ hip sınıfı yetiştirmekten ileri gideme­ miştir.

Batı'da Renaissance'tan (Rönesans) sonra, kilise ve din adamlarının yanlış, boğucu ve fanatik telkinlerine karşı, başgösteren kımıldanmalar, gittikçe ar­ tarak, Hıristiyanlığın ilme ve hür d ü ­ şünceye olan dar çemberini kırmıştır.

Bu Batı'nın günümüzdeki ilim, tek­ nik, sanat ve uygarlık alanındaki ilerle­ me ve gelişmesini doğurmuştur.

Müslümanlar ise, sonradan yerinde saymış, cılızlaşmış, gerilemişlerdir. Os­ manlı padişahlarından Sultan

(9)

Abdülme-İ S U M D A K Abdülme-İ T A P S E V C Ş Abdülme-İ S Abdülme-İ V E . Abdülme-İ L K K Ü T Ü P H A N E L E R 173 cid (1823- 1861) ve Sultan Abdülaziz

(1830- 1876) devirlerinde, Sadrazam Mehmet Emin A l i (1815 - 1871) ve Fuat

(1814 -1869) paşalarm özel sekreterliğin­ de b u l u n m u ş olan Fransız yazarı ve ori-yantalisti Charles Mismere ( X I X . yy.)

1870 de Paris'te yayınladığı (Soirees de Constantinople) adlı eserinin 220. say­ fasında bakınız ne diyor :

<icŞu İslamlar, - dinlerini bıraktıkları için gerilemişlerdir. Avrupalılar ise, dinlerini bıraktıkları için ilerlemişler­ dir!»

Bu sözlerde b ü y ü k hikmet vardır : Bundan, birinin cehalet ve kör ta­ assup sebebiyle hakikatten ayrılıp, hu­ rafelere, göreneklere saptıklarından ge­ r i kaldığını, diğerinin ise, kilise tahak­ kümünden kurtulup, serbest düşünmeğe başladıktan sonra ilerledikleri anlamını çıkarmak gerekir. 8 — Kütüphanelerin Türleri : İslâm kütüphanelerini başlıca üç grupta toplamak m ü m k ü n d ü r : a — Halk K ü t ü p h a n e l e r i (Genel kütüphaneler),

b — Yarı Halk Kütüphaneleri, c — Özel K ü t ü p h a n e l e r

Halk kütüphaneleri, okullara, med­ rese ve mescidlere mensup olanlara a-çık olduğu gibi halkın y a r a r l a n m a s ı n a

açık olan Cîenel K ü t ü p h a n e l e r t ü r ü n d e idi. îslam memleketlerinde, aynı za­ manda, birer eğitim kurumu olan genel kütüphaneler, g ü n ü m ü z d e k i modern kütüphanelerin görevlerini yapıyorlar­ dı. Evvelce de, belirttiğimiz üzere, İs­ lâm memleketlerinde kurulan k ü t ü p ­ haneler, h ü k ü m d a r l a r veya diğer kişi­ ler tarafından, bilginler, bazan bir tari­ kat yararına veya özel araştırmalar için kurulur, sonra vakıf durumuna getiri­ lirdi. İslâm memleketlerinde en eski halk kütüphanesinin, Emeviler devrin­ de, Halife Halid b i n Yezid b i n Muaviye

I I (? öl. 683) tarafından kurulduğu an­ laşılmaktadır. Ancak, tam anlamıyla kurulan i l k genel kütüphane üçtür :

1 — Bağdat'ta, Abbasi Hahfesi El-Memun (786 - Halifeliği 813-833) za­ manında 830'da kurulan «Beyt'ul Hik-me»dir. Burası, bir ilimler evi, öğretim kurumu olduğu kadar, bir kütüphane idi. Aslında, burası, ilkin bir genel kü­ tüphane olarak kurulmuştu. Kütüpha­ nede, b ü t ü n ilimlere ait kitaplar vardı, îkiyüzbin dinara (yaklaşık olarak 950.000 dolara veya 15 milyon Türk l i ­ rası) mal olan Bej'tu'l-Hikme, bir ge­ nel kütüphaneden ibaretti. Bu Akade­ minin başkanı, Batı'da da tanınmış o-lan, b ü y ü k astronom ve matematikçi, Harzemli, Eb'u Abdullah Muhammed bin Musa Al-Hvarizmi (7807-850?) idi. Al-Hvarizmi, aynı zamanda Halife El Mem'ur tarafından kütüphaneler genel müdürlüğüne de atanmıştı.

Kütüphanede aylıkları devlet ta-lafmdan ödenen bir mütercimler ve uz­ manlar kurulu vardı. Yunan, Hint, Kıp­ tî, Pehlevi, Süryani dillerinden birçok tercümeler yapıldı. Kütüphanede bilim­ sel araştırmalarda bulunuluyor, her ta-, raftan gelenlere b ü y ü k kolaylıklar gös­ teriliyordu. B u K ü t ü p h a n e diğerlerine örnek tutulmuştu.

Kütüphanedeki kitap kolleksiyon-larının sayısı yalkaşık olarak 100.000 kadardı.

Bizanslılarla yapılan savaşı zaferle sona erdiren Halife El-Memun Bizans İmparatorundan Yunanca eserler iste­ mişti. Olumlu karşılık alınca kitapların seçimi için i k i bilgini memur etmişti. Beytu'l-Hikme'ye yerleştirilen bu kitap­ lar, mütercimler tarafmdan Arapça'ya çevrilmiştir.

Kütüphane sonraları daha çok ge­ lişmiş, Bağdat'ın 1258'de Moğollar eli­ ne geçip tahrip edilmesine kadar faali­ yetini sürdürmüştür. Moğollar Bağdat'ı yaktıklarında şehirde 36 kütüphanenin bulunduğu bilinmektedir.

(10)

174 MAHMUT GÜNDÜZ

2 — Fatimîlerin (910-1171) Mısır-Kahire'de kurdukları Kütüphane: Bu kütüphane o kadar büyüktü ki, her bi­ li 18.000 kitabı saklıyacak derecede ge­ niş 40 odası vardı.

Fatımî halifelerinden El-Hakim bi Emrillah Ebu Ali El-Mansur (985? Ha­ lifeliği 996 - 1021) tarafından 1004 yılın­ da Kahire'de kurulmuş olan «Dâr-el Hikme» hem bir kütüphane, hem de bir öğretim eğitim merkezi idi.

Kütüphanede her konuda kitap var­ dı. Okuyuculara, müstensihlere parasız kâğıt, mürekkep, kalem temin edilen kütüphaneler her sınıf halka açıktı. F a -timî halifeleri kitap derleme ve kütüp­ haneler kurmaya büyük önem vermiş­ lerdir. Kütüphanenin kitap koUeksi-yonlarının 1.600.000 veya daha faz­ la olduğu söylenir. Fatimî Kütüphane­ lerinde bulunan bazı konulara ait kitap sayıları oldukça yüksekti, örneğin, ün­ lü hattatlar tarafından yazılmış 2400 Kur'an nüshası, Taberî tarihinden 1200 nüsha, Ibn ElDüreyd'ın (837933) E l Cemhere adlı kitabından 100 nüsha, E l -Halil'in Kitab-El Ayn'inden 30 nüsha bulunmakta idi. Dar'el Hikme, bir şii propaganda merkezi olarak faaliyet gös­ terdiğinden, sonradan Eyyubî Sultanı Selahaddin Eyyubî (1138-1193) tara­ fından kapatılmış, yerine bir Şafii oku­ lu kurdurmuştur.

Bu zengin kütüphane, Sünnîlik-Şiî-lik mezhep mücadeleleri sonunda çıkan iç savaşta talan edilmiş, çoğu ateşe atıl­ mış, ciltlerin derileri askerlerin ayak­ kabılarının onarımında kullanılmıştır. Kitapların bir kısmı Nil nehrine, bir kısmı da çöle atılaı-ak imha edilmiştir. Çöle atılan kitap yığınları üzerine, rüz­ gârlar kum yığarak tepeler meydana getirmişler, bu tepelere «Tilâl el-Kü-tüb-Kitap Tepeleri» denmiştir,

3 — islâm memleketlerinde üçün­ cü büyük kütüphane, Endülüs Emevî halifesi Hakem II (913 - 976) tarafından

Kurtuba'da (Cordoba) Kurulmuştur. Barışı, bilim ve sanatı çok seven Ha­ kem I I tslâm memleketlerinin bütün pazarlarındaki kitap satıcıları aracılığı ile satın aldığı kitaplarla kütüphaneyi zenginleştirmişti. Hakem I I . kendisi de bir okuyucu ve bilgindi, okumadığı ki­ tap yoktu.

Kütüphanedeki kitap sayısı 600.000 cilt idi. Kitapların katologlan 24 cilt tutuyordu. Bu devirde, Gırnata'da 70 kadar halk kütüphanesinin bulunduğu söylenir.

9 — Diğer K ü t ü p h a n e l e r :

Bu kütüphanelerden başka, İslâm memleketlerinden Basra, Musul, Küfe, Şam, Halep, Buhara gibi şehirlerde, o-kuyucularm, araştırmacıların yararlan­ maları için yüzlerce halk ve özel kütüp­ hanelerin kurulduğu bilinmektedir.

Özel kütüphaneler, genellikle bil­ gin bir kimsenin kendi ihtiyaçlarını kar­ şılamak maksadıyla derlenmiştir. Bu kütüphanelerden isteyen diğer kimse­ ler de yararlanabilirdi. Bu kütüphane­ lerden birkaçını sayalım :

a — Halife El-Mütevekkil'in Nedi­ mi El-Feth bin Hakan'ın (—? öl. 861) büyük bir kitap sevgisi vardı. Koltuğ'a aiunda Ğaima bir kitap bulundurur, fırsat buldukça okurdu.

Ali bin Yahya El-Müneccim'i ken­ disine kitap seçmeğe ve bir kütüphane derlemeye memur etmişti. Bu kütüpha­ ne için birçok eserler yazılmıştır. Ünlü bilgin El-Câhiz de bu kütüphane için kitap yazanlar arasındadır.

İbn en Nedim : «Güzellik ve sayıca, hiç kimsenin, bu kütüphaneden daha iyi bir kolleksiyona sahip olmadığını» belirtir.

b — Büyük bir tabib olan, hıristi-yan Arap Huneyn bin Ishak (Abu Zayd Hunayın bin Izhak Al-Ibadî - 809 - 873 -) Anadolu'ya, Bizans'a geziler yaptı. Y u ­ nanca, Süryanca, Farsçayı mükemmel

(11)

İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 175

Öğrendi. Kütüphanesi, çeşitli dillerden eserlerle dolu idi. Kitap çevirmede ma­ hirdi. Halife Mem'un Huneyn bin Is-hak'a çevirdiği kitaplar ağırhğmda al­ t ı n vermiştir,

c — Gene bir tıp bilgini olan, Selahaddin Eyyubî'nin özel hekimi M u -vaffak-eddin bin El-Matran'm (? öl. 1191) kütüphanesinde 10.000 cilt kitap bulunuyordu. Bazı kitapları kendisi kop­ ya etmişti. Kütüphanesinde devamlı üç müstensih çalışıyordu. Bunlar, ünlü hattatlardı.

d — B ü y ü k bir bilgin ve dilci olan İbn'al-Haşşab (? öl. 1171) derlediği k i ­ taplarla zengin bir k ü t ü p h a n e k u r m u ş ­ tu. Bu kimse, kitap edinmek için meşru olmayan yollara başvurmuştur. Satışa çıkan kitapları gizlice yırttığı ve eksik olan bu kitaplara kolayca sahip olduğu söylenir. Ödünç aldığı kitapları da iade etmemiştir. Sonunda, kitaplarını i l i m peşinde koşanlara bırakmıştır.

e — Mısır'da doğan ve çeşitli i l i m dallarında geniş bilgisiyle ün yapan İbn'al K i f t i (Ab'ul Hasan A l i bdn Yusuf, Cemaleddin A l - K i f t i , 1172 - 1248) Eyyu-biler devrinde yüksek mevkilerde bu­ lundu. Suriye'de vezirlik yaptı. Tarih ve edebiyat üzerine, eserler yazmıştır.

«Tarih Al-Hukâmâ» adlı eseri pek meş­ hurdur.

İbn'al K i f t i ' n i n b ü y ü k bir kitap sev­ gisi vardı. Bunu bilenler, cömertçe ödül­ lere nail olabilmek için kitaplarını ona takdim etmek üzere getirirlerdi. Bütün vaktini ve gücünü kitaplara hasretmiş olan İbn'al-Kifti evlenmeyi bile reddet­ mişti. Kütüphanesinin 50.000 dinar de­ ğerinde olduğu söylenir. Vasiyetine u-yularak, ölümünde kitapları Halep ha­ kimi En Nasn-'a verilmiştir.

f — Bir ara Bağdat Abbasi Halife­ liği Güney î r a n ve Irak'ta h ü k ü m süren Şii mezhebinden İranlı haneden Bü-vej'h Oğullarının (Büveyhler, 932 - 1055) egemenliği altına geçti. Büveyhler, Bağdat'ta kütüphanelerin gelişmesine

önemli katkılarda bulundular. Daha çok Şiilik propogandası ve kültürünün ge­ liştirilmesi maksadıyla kurulan bu kü­ tüphanelerde önemü kitap koUeksiyon-ları vücuda getirildi:

1 — Büveyh Oğullarının Bağdat hü­ kümdarı olan MuizalDevle'nin (915 -967) yerine geçen oğlu Izz-al-Devle Bah­ tiyar (942 ? - 978) daha çok bir şairdi. Kardeşiyle yaptığı mücadelede ele ge­ çirdiği Basra'da kütüphaneler arasında

15.000 kitaplık kolleksiyonu olam vardı. 2 — Hazret! A l i bin Ebi Tahb'in (598-661) türbesinin bulunduğu Necef-te kurulan kütüphane bugün de yerin­ dedir. BüveyhoğuUarından Abdud-ed-Devle (? öl. 983) bu kütüphaneye büyük önem vermiştir.

3 — Büveyh Oğulları hükümdarları­ nın vezirleri de önemli kütüphaneler kurmuşlardır. Bunlardan, vezir Ebu'l Fazi bin el-Amid'in, her bilgi türünde 100 deve 3mkü tutan büyük bir kütüp­ hanesi vardı. Büyük tarihçi ve filozof, İbn-i Miskeveyh (? öl. 1030) bu kütüp­ hanenin yöneticisi olmuştur.

4 — BüveyboguUarından hüküm­ dar İmadu'd-Devle Ebul Kalincar'm

(Kahcar ? öl. 1048) veziri. Adil Beh-ram bin Mafanna Firuzabad'ta 7000 cilt­ lik büyük hattatların el yazısı kitaplar­ dan oluşan bir kütüphane kurmuştu.

5 — Bahaud-Devle'nin (? öl. 1012) veziri, Sabur bin Erdeşir, 994 te Bağ­ dat'ın Kerh mahallesinde «Beyn-es Su-reyn» (İki Sur Arası) de kurduğu hem kütüphane, hem okul olan «Dar'el-İlim» de 10.400 kitap arasında meşhur hattat Ibn Mukle (886 - 939) tarafından yazıl-nnş 100 Kur'ân nüshası vardı. Bir aka­ demi olan kütüphanede bilim adamları buluşur, edebiyat ve müzik şölenleri tertiplenirdi.

6 — Ebu'l Hasan A h bin Ahmed ez-Zeydi (? öl. 1179) tarafından kuru­ lan. Zeydi C?.mii ve kütüphanesi do ö-nemli halk kütüphanelerindendi.

(12)

176 MAHMUT GÜNDÜZ

10 — Medrese Kütüphaneleri

Daha önce, kurulmuş olan cami kü-tüphaaelerinin yerini medrese kütüp­ hanelerinin aldığını belirtmiştik.

tslâm memleketlerinde cami ve mescid gibi öğretim ve eğitim kurum­ lan yamsıra, sonradan derse çalışılan, ders okunan yer anlamına gelen medre­ seler kurulmuştur. Medreseler zamanla birer üniversite durumuna gelmiştir. Cami ve medreselerdeki öğretim ve eği­ tim görevi medreselere geçmiştir.

Medreselerin kuruluşunda, genel­ likle arap olmayan diğer müslüman un­ surlar önemli rol oynamışlardır.

Halifeliğin Abbasîlere geçmesiyle, arap olmayan unsurlar, özellikle, İranlı­ lar ve Türkler, gün geçtikçe, devlet yö­ netiminde hakim olmaya başlamışlar­ dır. İranlılar ve Türkler halk arasında yaygın eğilimleri benimsemek suretiy­ le, onların sevgisini kazanmak, ellerine geçen fırsatları, din ve eğitim alanların­ da değerlendirmek için çabalar göster­ mişlerdir.

Bu yüzden kısa zamanda, devletten yardım gören okulların sayıları artma­ ğa başlamıştır. Bu artışın nedenlerini kısaca, şu üç noktada toplayabiliriz:

a — Araptan olmayan sultanlar ve prensler öteki dünyada mükâfatını gör­ mek maksadıyle okullar, eğitim kurum­ ları kurmuşlardır. Bu, İslâm'da, vakıf sisteminde, öğretim ve eğitim hizmetle­ rinin doğmasına ve yaygın duruma gel­ mesine etkili olmuştur. Bu tür vakıflar Osmanlı Devleti'nin sonlarına kadar gö­ rülmüştür.

b — Sultanlar, prensler ve zengin­ ler öldükten sonra, servetlerinin heba olmamasını, açgözlülere gitmemesini sağlamak için vakfı en uygun yatırım olarak görmüşlerdir.

c — Kurucuların kendi dînî inanç ve mezheplerini yaymak ve geliştirmek

(Sünnî-Şiî çatışması gibi) amacı, ö n c e ­

leri birer yüksek eğitim: merkezi olan caniiler, mescidler, eskisi gibi faaliyet­ lerine devam etmelerinde, ders' halka­ larının ibadet sükûnetini bozacağı an­ laşıldığından, öğretim yerleri camiler­ den ayrılmıştır. Bu yüzden, öğretim ve eğitim kurumları olan medreseler doğ­ muştur, îlkin camilere bitişik veya pa-minin bir bölümünde açılan medreseler, sonradan, müstakil tesisler haline geti­ rilmiştir.

11 — İlk Medreseler

Medrese sözü ilk olarak I X . yüzyıl­ da kullanılmıştır. İslam tarihçileri ilk medresenin Selçuklu Veziri Nizam E l -Mülk (Hasan bin Ali bin Ishaket-Tusi 1018 - 1092) tarafından 1066 tarihinde Bağdat'ta ve sonra da Nişabur, Belh, Herat, Isfahan, Merv, Basıa, Musul'da inşa ettirildiğini bildirirlerse de, tarih­ çi El-Makrizi (1364-1442) ve El-Suyu-ti'ye (1445 - 1505) göre, bunlardan daha önce kurulan medreseler bulunduğu an­ laşılmaktadır. Örneğin:

a — Nişabur'da, vezir ve tarihçi Eb'ul Fazi Muhammed bin Hüseyin E l

-Beyhaki (996 - 1077) tarafından 1049 da kurulan Beyhakiye Medresesi.

b — Nişabur valisi Emir Nasır bin Sebüktiğin'in (X. yy.) 998 de kurduğu medrese.

c — Abu Sa'd ismail Al-Astaraba-di (X, X I . yy.) tarafından kurulan med­ rese.

d — Müderris Rükn-al Dîn Al-Is-farai (? öl. 1027) için kurulan medrese.

Bir takım yazarlar Nizamiye Med­ reselerinin ilkinin Nişabur'da kuruldu ğunu söylerler. Nişabur Medresesinin kuruluşu ile ilgiU olarak Kazvini (Ze-keriya bin Muhammed bin Muhammed Ebu Yahya, 1203-1283), Asâru'l-Bilâd v'al Ahb'aru'l-İbâd-Beldelerin eserleri ve kulların Haberleri» adlı eserinde şöyle anlatır:

(13)

İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜl ÜPHANLLER 177

«Sultan Alp Arslan bir gün Nisa-bur şehrine girer. Bir caminin ka^ pısı önünden geçerken orada toplan­ mış birtakım bilginler görür. Bilginler­ in kılıkları pejmürde idi. Sultan geçer­ ken saygı göstermediler ve takdir et­ mediler. Bunun üzerine, Sultan hayret­

le, yanında bulunan veziri Nizam-el Mülk'e bunların k i m olduklarını sorar. Nizam-el Mülk, onların bilgin ve ruh­ ta şerefli insanlar olduklarını, dünyavi şeylerden zevk almadıklarını, üzerle­ rindeki giysilerin onların fakirliklerine alâmet sayılmaması gerektiği karşılığı­

nı verir.

Nizam-el-Mülk, Sultanı bu şekilde yumuşatınca, devamla, «Eğer Sulta­ nımız izin verirlerse, onlara bir yer in­ şa ettirip, vakıf tahsis edeceğim, böyle­ ce, onlar i l i m peşinde koşmakla iştigal eder ve Yüce Sultanımıza, hamd vo

sena ederler» der.

Sultan bunun üzerine Nizam-el-M ü l k ' ü n medreseler kurmasına izin ve­ rir. Ayrıca, hükümdarlık gelirinin onda birinin de yapım masraflarına ayrılma­ sını emreder. Görülüyor k i , medrese­ lerin kuruluşunda Nizamel-Mülk'ün b ü y ü k hizmetleri geçmiştir. Bu husus­ ta, bazı İslâm tarihçileri, onun için :

Nizam-el Mülk'ün kurduğu med­ reseler, b ü t ü n dünyada pek ünlüdür. Bir tek köy bile bu medreselerden yok­ sun değildir. D ü n y a n ı n en uzak bir kö­ şesinde bulunan Cezireyi Ömer'de bile. Radi ed-Dîn adiyle bilinen b ü y ü k bir medrese vardır.»

Diğer biri de :

«Nizam el-Mülk nerede bir bilgin görse hemen ders vermesi için bir med­ rese kurar, tahsisat bağlar ve kitaplar temin ederdi» demektedir. Medresele­ r i n kütüphanesi kitap koUeksiyonları bakımından çok zengindi. Örneğin :

1 — Kahire'deki Fazihye medrese­ sinde 100.000 cilt kitap vardır.

2 — Mustansıriye Medresesinde i y i düzenlenmiş 80.000 cilt kitap bulunu­ yordu.

• 3 — Şam Medreselerinin kurucu­ su olan Sultan Nureddin Zengi

(1118-1174) büyük sayıda kitapları okuyucu­ larını emrine tahsis etmişti.

4 — Nizam El-Mülk kurduğu her medıesede bir de kütüphane tesis et­ mişti. Bunların en büyüğü Nizamiye Medresesinin kütüphanesi idi.

Nizam-el-Mülk'ün kurduğu Nizami­ ye Medreselerinin en büyüğü Bağdat'-takidir. 60.000 dinara malolan bu med­ rese, diğerlerine örnekti. İman Gazali gibi en tanınmış bilginlerin, fıkıhçılarm ve fikir adamlarının ders verdiği med­ rese çok büyük hizmetler görmüş, a-damlar yetiştinniştir. Bunlardan biri. Şeyh Sadi Şirazi'dir (1184 - 1291). Med­ resenin yıllık masrafı 15.000 dinardı. Nizam-el-Mülk'ün ölümünden sonra, medrese ve kütüphane kurma faaliyeti hızla devam ederek gelişmiş, X I V . yüz­ yılda, İslâm dünyasının hemen her ye­ rine yayılmıştır. Yüzlerce olan bu mem­ leketler içinde birkaçını ve medrese sa­ yısını sayabiliriz: Bağdat'ta 40, Kahi-re'de 74, Şam'da 73, Kudüs'te 41, Halep'­ te 14 vb. Eski İslâm kaynaklarında med­ reselerin ve kütüphanelerin kurulduk­ ları tarih, yer ve kuruculariyle. çalış­ malarına ait geniş bilgiler vardır. Bu kaynaklardan önemli biri, Muhammed Ibn'en Nedim'in (? öl. 996) 987'de ya­ yımladığı «Fihrist'el Ülûm» adlı eseri­ dir. Bu, o zamana kadar, telif ve tercü­ me b ü t ü n ilim dallarında, arapça yazıl­ mış eserlerin bibliyografyasıdır.

Eserde, her yazarın biyografisine ver verildiği gibi, tenkidine de yer ve­ rilerek, olumlu, olumsuz taraflarını be­ lirten bir hste de ilâve edilmiştir.

Araşlınnacılann, okuyucuların ace­ le müracatlarını karşılamaya mahsus kütüphaneler de vardı. Bu tür kütüpha­ nelerden biri 1395 te Kalnre'de inşa

(14)

edil-178 MAHMUT GÜNDÜZ

miş olan «Madrusat-Al Mahmudiya»da raslanır.

Günümüzde, Muhammed Ibn'al Ne­ dim'in bahsettiği kitaplardan binlerce-sinin bize ulaşmadığmı söylersek, Müs­ lüman kaynaklarının zenginliği hakkın­ da bir fikir vermiş oluruz. Hattâ, bu ki­ tapların Ibn'al Nedim'in kütüphanesi­ nin özel katalogu olduğu söylenir. Bib­ liyografyada her türlü esere ilmi, edebî, peri masallan, roman, yemek pişirme, zehir, av, spora yer verilmiştir, tslam medreselerinde veya diğer yüksek sevi­ yeli okullarında ders veren öğretmenle­ re, «Müderris» deıürdi. ki bu günümüz­ de profesör karşılığıdır. Öğretmenler için üstat bir nevi şeref unvanı idi. Bu da, bilim dalında üstün yeteneği olan kimse anlamına gelirdi.

D — Kütüphane Yönetimine Ait BilgUer:

1 — Yöneticiler:

Kütüphanelerin yönetim ve dene­ timleri yüksek derecede kültürü gerek­ tirdiğinden, kütüphane müdürlüklerine, genellikle isim yapmış bilginler atan­ mıştır. Bunların arasında, dünyaca ta­ nınmış ünlü kişiler de vardır :

a — îbn Sina (980 - 1037) Saman-oguUanndan Nuh bin Mansur'un Buha-ra'daki saray kütüphanesinin müdürlü­ ğünü yapmıştır. Sultan Nuh Ibn Man-sur tarafından saraya Sultanı tedavi için davet edilen genç hekim îbn Sina, henüz onsekiz yaşında bulunuyordu. Sultanın tedavisinden sonra mükâfat o-larak kendisine açık tutulan saray kü­ tüphanesinden hayrete düşen îbn Sina şöyle bahsediyor:

«Orada üstüste raflara sıralanmış odalar dolusu kitaplar gördüm. Bir oda, arap dili ve şiiri, öbürü hukuk ve başka ilimlere ayrılmıştı. Böylece her ilim da­ lına ayrı bir oda tahsis edilmişti. Eski Yunan yazarlarına ait bir katalogu göz­ den geçirdim ve burada istediğim kitap­

lara baktım. Bu koUeksiyonda öyle e-serler gördüm ki, çok az kimse adlarını işitmiş olabilirdi. Ben bile, bunları ne önceleri görmüştüm, ne sonraları göre­ bildim.» Genç bilgin, bu kütüphaneden

büyük ölçüde yararlandı. Bir süre son­ ra bu kütüphane yanmıştı. Yangını, îbn Sina'nın, bu bilgilere sahip tek adam kalması maksadıyla çıkardığı söylenir.

b — Al-Hvarizmi (Sehl bin Harun ve Said bin Harun), Bağdat'taki Bey tel Hikme'nin kütüphane müdürlüklerini yapmıştır.

c — Ebu'l Hasan Ali bin Muham­ med eş-Şabusti (? öl. 999) Kahire'deki Fatimi Kütüphanesinin müdürü, birkaç kitabın yazarı bir bilgindi.

d — Büyük arap filozof ve yazarı îbn Miskeveyh (? öl. 1030). Büveyhi vezirlerinden Ebu'l Fazi îbn el-Amid'in

(? öl. 971) 100 deve yükü tutan büyük kütüphanesinin müdürlüğünde bulundu Vezir Ebu'l Fazi îbn E l , Amid'in Rey şehrindeki evi 965 yılında mezhep men­ supları tarafından tamamen yağma edil­ mişti. Kuvvetli bir ilim adamı ve büjaik bir kitapsever olan îbn'el Amid'in kü­ tüphanecisi îbn Miskeveyh olayın sonu­ nu şöyle anlatır:

«O, kitaplarını dünyadaki her şey­ den fazla sevdiği için çok üzüldü. îlim, felsefe ve edebiyatın bütün dallan ile ilgili olmak üzere yüz deve yükünden fazla kitabı vardı. Beni görünce kitap­ larını sordu. Ona, kitapların emniyette olduklarını ve kimsenin dokunmadığını söyleyince, neşelendi ve dedi k i : 'Sen uğurlu bir adamsın, her şeyin yerine bir yenisi konulabilir, fakat kitapların konulmaz' ve güleç bir yüzle, 'Yarın onları şu yerlere götür' dedi. îstegini yerine getirdim. Bütün servetinden sa­ dece kitapları kurtulabilmişti.»

e — Abbasi Halifesi El-Mustanra Billah'ın (? öl. 1272) Bağdat'ta 1232 de kurduğu Mustansırıye Medresesinin kü­ tüphane müdürleri arasında, önemli

(15)

İSLÂMDA KfTAP SEVGİSİ VE İ4.K KÜTÜPHANELER 179

bilginler görülür. Bunlardan ünlü tarih­ çi Ibn'es Sai (? öl. 1274) ve îbn el-Fu-vati'yi (? öl. 1323) sayabiliriz. K ü t ü p ­ hane m e m u r l a r ı arasında kadınların da çalıştırıldığı kaynaklarda belirtilmekte­

dir.

2 — K ü t ü p h a n e yöneticiliği yapan kişiler önemliliklerini, Selçuklular, Os­ manlılar devrinde de korumuşlardır. Bu hususta sırası geldiğinde bilgi verilecek­ tir.

İslamda k ü t ü p h a n e hizmetleri ve yöneticihgine ait birtakım terimler de b u l u n m u ş ve kullanılmıştır. Örneğin : a — Sahip: K ü t ü p h a n e müdürü, sahibi, koruyucu b — V e k i l : Kütüphane m ü d ü r yar­ dımcısı c — Hafızı Kütüp, k ü t ü p h a n e me­ muru, yönetici d — Mütercim : Çevirici

e — Nasih : Müstensih, kitap kop­ ya eden

f — Mücellid ; Ciltçi

g — Münavilun : K ü t ü p h a n e me­ murları

h — F a r r a ş : Odacı, hademe, bakı­ cı, süpürücü

i — Müşrif : Nezaretçi, vakfın ko­ ruyucusu, (Müracaat Memuru, teşrifat-çı).

3 — K ü t ü p h a n e l e r i n her türlü yö­ netim ve hizmetlerine ait kurallar, günümüzdekiler kadar mükemmeldi. Hattâ, daha çok olanaklara sahiptirler, denebilir. Bunları özetliyerek açıklıya-lım :

a — Her kütüphanenin, hemen he­ men esasları birbirine benzeyen birer yazılı talimatnamesi (yönetmelik) var­ dı. Buna, yönetim, araç, gereç ve diğer ihtiyaçlar için (Bütçe ve Masraf) kesin kayıtlar konmuştu. K ü t ü p h a n e l e r i n

masrafları yıllık olarak hesaplanıyor­ du. Bazı kütüphane personeline aylık ekmek, et ve diğer yiyecek maddeleri de

verilebilirdi. B i r kütüphanenin yıUık 'ı:":'çesine bir örnek olmak üzere Mısır'­ daki Fatimi Halifesi Hakim Biemrillah'-m (985 - 1021) 1004 te kurBiemrillah'-muş olduğu

«Dar-el Hikme-îlimler Evi»nin kütüp­ hane masraflarının dökümünü görelim. Para birimi, zamanın altın parası sayı­ lan ve günümüze oranla pek yüksek sa­ tın alma gücü olan Dinar'a göredir.

Masrafın Cinsi Miktarı Hasır için 10 dinar

Kâğıt (Müstensihler için) 90 » Kütüphanecinin aylığı 48 » Su parası 12 > Hizmetliler için (Kapıcı v.s.) 15 » Mürekkep, kağıt, kalem 12 » Perdelerin onarımı 1 » Kitapların cilt ve onarımı 12 » K J Ş için keçe perdeler 5 » Kışlık kilimler için 4 » (1 Dinar günümüzdeki 1 altın rayi­ cine göre 75 - 80 misli alış gücüne sa­ hipti.)

Yöneticilerin ve diğer personelin aylıkları, kütüphane yönetimi, okuyucu hizmetleri, satınalmalar gibi hususlar yönetmelikte belirtilmişti.

Kütüphanelerin yönetim ve hizmet­ lerine ait bazı bilgilerin özeti :

1 — Kütüphaneler için kitap sağla­ manın yollan değişik olmakla beraber, genellikle :

a — Kitap satın ahnak veya yaz­ dırmak,

b — Bizzat yazmak veya kopya et­ mek,

c — Başkalarına, hattatlara veya müstensihlere yazdırmak suretiyle k i ­ tap sağlanırdı.

2 — Yazarlar, bağlı oldukları şe­ hir veya mahallenin camilerine

(16)

iste-MAHMUT GÜNDÜZ

yenlerin okumalai'ı için eserlerinin bi­ rer kopyasını bağışlamayı adet edinmiş­ lerdi. •

3.— K ü t ü p h a n e m ü d ü r ü , kütüpha-iiemn yönetim işleriyle uğraştığı gibi fikri sorunları da çözümlemekte idi. O, yeni kitapları toplar, kataloglannnasına nezaret eder, okuyuculara her t ü r l ü ko­ laylığı gösterirdi. Kitapların ciltlenme­ sinden, onarım bakımlarından sorumlu idi. Kitapların ödünç verileceği kimse­ leri de seçerdi. Bir kitap için, birkaç is­ tekli varsa, varlıklı olanı, her zaırian o kitabı satın alabileceğinden, fakir oku­ yucu tercih edilirdi.

Çok b ü y ü k kütüphanelerde, müdü­ rün bir de yardımcısı (vekil) bulunur­ du.

4 — K ü t ü p h a n e l e r i n büyüklükleri­ ne göre, m e m u r l a r ı n sayıları da değişe­ bilirdi. Gene, kütüphanelerde, büyük­ lüklerine göre devamlı olarak bir veya birkaç mücellid bulundurulur, ciltçilik­ le uzman olan bu sanatçılar, titizlikle ciltledikleri kitaplara, estetik değer ka­ zandırırlardı.

5 — Ödünç kitap vermek, kütüp­ hanelerin ve okuyucuların durumlarına göre düzenlenmişti. K ü t ü p h a n e l e r i n ka­ talogları ve her bilgi dalının dolapları ayrı idi. Bunlar şeritlerle belirtilirdi. Ödünç alman kitaplara ihtimam gös­ terilmesi, düzeltmelerin izin alınarak yapılması, kenar notları konmaması, k i ­ tabın boş sayfa ve yerlerine yazılmama­ sı, üçüncü bir kişiye verilmemesi, isten­ diğinde hemen geri verilmesi, geri ve­ rene teşekkür edilmesi kurallar arasın­ da yer almıştır.

6 — Kitaplıklar genellikle açık bu­ lundurulur, herkes dilediği kitabı ko­ layca alabilirdi. Değerli ve nadir yazma­ lar da k i l i t altında tutulur, okumak is­ teyenlere özel izinle verilirdi.

Olga Pinto adında bir İtalyan kadın yazarın îngilizceye çevrilen «The Libraries of the Arabs During The Time

of Abbasids, Islamic Culture, C. I I I . 1929, s. 231» adlı yazısında devrin İslâm k ü ­ tüphaneleri için şöyle denilrtıektedir :

«Çeşitli amaçlar için kullanılan bir­ çok odalar vardı. İçinde kitapların mu­ hafaza edildiği galeriler, ziyaretçilerin okuyup çalışabilecekleri odalar, elyaz­ malarını kopya edenlere tahsis edilmiş odalar, edebî toplantılara ayrılmış sa­ lonlar, hatta bazı hallerde müzikli eğ­ lenceler için odalar bulunurdu. B ü t ü n odalar zengin ve rahat ettirecek bir şe­ kilde donatılmıştı. Yerde halı ve k i l i m ­ ler seriliydi. Üzerinde, okuyucular bağ­ daş kurup otururlar, okur, hatta yazar­ lardı. Ana giriş kapısının özfel bir şekil­ de yapılmış, soğuk havanm girmesini engelliyen ağır bir perdesi vardı.

E — TÜRKLERDE KÜTÜPHENELER

1 — Horasan ve Anadolu Selçuklu^ l a n devrinde kurulan, ö s m a n l ı l a r dev­ rinde de gelişerek adları ve kalıntıları günümüze dek erişen yüzlerce medre­ se kütüphanelerinin kitap kolleksiyon-larını kesinlikle tesbit etmek imkânsız­ dır.

Selçukluların devlet kurduktan sonra egemenlikleri altında bulundur­ dukları İslam memleketlerinde kurduk­ ları medrese ve kütüphaneler hakkın­ da oldukça geniş bilgiler vermiştik. Bunları, tamamlayıcı mahiyette olmak üzere ayrıntılara girişmemiz gerekiyor :

Bilindiği üzere, medreselerin i l k kurucuları Selçuklulardır. İlme ve i l i m adamlarına b ü y ü k Önem veren, sultan^ 1ar ve devlet ileri gelenleri, daha baş­ langıçta, şehirlerde medrese ve kütüp-^ haneler kurmaya giriştiler.

a — Her medresenin ve şehrin ayrı ayrı birer kütüphanesinin olduğu anla­ şılmaktadır. Selçuk devletinin kurulu­ şundan beri merkezi olan Merv'de bir­ çok k ü t ü p h a n e vardı. Bunların her b i r i ­ nin kitap kolleksiyonları 12.000 ciltten aşağı değildi. Şehirde, Nizam-el Mülk,

(17)

İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 181 Mustavfi, Şeref-uV Mülk, Vezir Mecd-ul

Mülk, Hatuniyye, Kemaliyye, Anıidiy-ye, Zameriy5'e, Ssmaniyye gibi adları olan oıi kütüphanenin bulunduğu bilin­ mektedir.

b — Türkistan ve Harizm kütüp­ haneleri de zengin kitap kolleksiyonla-rina sahiptiler. Şahabettin Hayraki'nin

( X l i . yy.) Ürgenç'te Şafii Camii yanın­ da k u r d u ğ u k ü t ü p h a n e n i n eskiden oldu-duğu gibi, gelecekte de bir benzerinin görülmeyeceği rivayet edilir. Bu çok j-üksek uygarlık merkezinde, bu şekil­ de nitelendirilen kütüphanenin cidden muazzam bir tesis olması gerekir. Mo­ ğol istilası önünde, kitapların, ancak, en kıymetlilerini götürebilen Şahabed-dih ölünce, onlar da,' zamanın kârgaşa-lığı'nda, sokak takımının eline düşmüş ve yakılmıştır.

H ü l a g u ' n u n Bağdat ve Suriye sefer­ lerinde yanında bulunan büyük filozof ve astronom Nasirüddin Tusi'nin (1201-1274) bu istilalar esnasında yağma edi­ len kitaplardan Meraga'daki büyük ra­ sathane yanında k u r d u ğ u b ü y ü k k ü t ü p ­ hanede, 400.000 kitap bulunuyordu.

c — K i r m a n h ü k ü m d a r ı Mehmed, medrese cami, zavij'e ve kendisi için türbe inşa ettirilen k u r d u ğ u kütüpha­ neye, (Dar-ul-Kütüp) her i l i m dalına ait 5000 kitap vakfedilmişti.

d — Kervşansaraylar'da (Dâru'z-zi-yafe, han, misafirhane), okumak isteyen­ ler bilginler için kütüphaneler kurulma­ sı, diğer yolcunların eğlenebilmesi için de satranç takımları bulundurulması, devrin uygarlık seviyesini belirtmesi ba­ kımından dikkati çekicidir. Örneğin :

Türk bilgin ve tarihçisi Fahreddin Mübarek-şah'ın (1130- 1206), Misafirha­ nesinde bilginlerin okumaları için kü­ tüphane kurulmuş, cahiller için de sat­ ranç takımı konulmuştur.

2 — Anadolu Selçuklulari ve Osmanlılar

a — 1071 Malazgirt zaferinden son­ ra, Anadolu'yu Türkleştirmeye girişen Selçuklular, 1075 yılında Türkiye (Ana­ dolu) Selçuklu Devletini kurmuşlardır.

13SÜ taiilline kadar varlığını sürdüren Anadolu Selçuklularının başkenti Kon­ ya'da, başlangjç'an itibaren büyük bir ilim hareketi göze çarpmaktadır.

Anadolu'da, ilk özel kütüphanenin kuruluşu Konya'da görüknüştür. Daha X I I L yüzyılın başlarında, Anadolu'daki şehirlerde, birçok medreselerin bulun­ duğu bilinmektedir. Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Mardin, Ankara, Kas­ tamonu, Manisa, Amasya, Tokat gibi. Bu medreselerin, büyük kitaplıklara sahip oldukları anlaşılıyor. Bu devirde, kazalarda, hattâ köylerde bile medrese ve kitaplıklar vardı.

b — Büjmk bilgin ve mutasavvuf Sadrettin Konevi'nin (1210 - 1274) Kon­ ya'da kurduğu kütüphane (256 kitap) günümüze dek kültür hizmetini sürdür­ mektedir. Konya'da ilk kütüphane 1201 yılında Şemseddin Altunaba tarafından İplikçi medresesinde kurulmuştu.

Selçuklular devrinde, Anadolu'da kurulan kütüphanelerin başlıcaları:

1 — Kadı Burhaneddin Ahmed'in (1345 - 1398) Sivas'ta kurduğu kütüpha­ ne,

2 — Bilgin bir kimse olan. Hacı Şadgeldi (? öl. 1381) Paşanın oğlu, Amasya emiri. Emir Ahmed'in Amas­ ya'da kurduğu kütüphane,

3 — Aı-tuk oğulları (Artuklular, 1108 - 1408) Mardin Hakimi, Akkoyunlu Cihangiroğlu Kasım'm (? 1487 - 1502) Kasımiye (Sultan Kasım) medresesin­ de kurduğu kütüphane.

4 — Candaroğlu İsmail Bey'in (1419 -1479) Kastamonu'da kurduğu kütüpha­ ne.

(18)

182 MAHMUT GÜNDÜZ

c — Anadolu Selçuklulannda kuru­ lan genel ve özel küti^haneler şüphe­ siz, sadece bunlar değildir.

İslamlığın — hatta insanlığm — ziy­ net ve kültür hazineleri sayılan bütün bu eserler, zaman zaman İslam alemin­ de başgösteren mezhep kavgaları, iç a-yaklanmalar ve karışıklıklar sırasında t ı ^ p t e n kurtulamamıştır. Netekim 1090 da Karmatilerin Basra şehrini ele geçirip, yağmalamaları sırasında, ilk vakıf kütüphaneyi yakmalarını biliyo­ ruz. Diğer yönden X I I I . yüzyıl başların­ dan itibaren, Asya steplerinden, bîr vahşet sürüsü halinde kopup gelen ve hızını Anadolu'da alan, putperest Mo­ ğolların istilaları sırasında, İç Asya, Türkistan, Harizm, Horasan, Afganis­ tan, Irak, Azerbaycan, Anadolu ve Su­ riye'deki bütün bu uygarlık eserleri ya­ kılıp, yıkılmıştır. Bağdat'ta son kuru­ lan kütüphane, Abbasi Halifesi Al-Mus-tasım Billah'm (1212 - 1258) veziri Mu-ayyad al-Dîn Muhammad İbn Ahmed Al-Algamî*ye (? öl. 1258) aitti. 10.000 citlik kütüphane, Moğol istilâsında yağ­ ma ve tahrip edilmişti. Moğolların istilâ­ sından önce Merv'de en az on kütüpha­ ne vardı.

Çağdaş bir yazar, Moğollar için «Geldiler, söktüler, yaktılar, kestiler ve alıp götürdüler» demiştir.

Moğol vahşetiıün en büyük tahri­ batı, ilim ve kültür kurumlarına olmuş­ tur. Daha sonraları, bu vahşetin diğer bir benzerini, mamur, müreffeh ve kül­ tür kurumlarıyla dolu İspanya'da gör­ mekteyiz.

Hıristiyanlık taassubuyla, Ispanya'-daki İslâm memleketlerine saldıran ve buralardaki küçülen İslâm devletlerini birer birer yıkan, hıristiyanlar, 771 yıl­ lında kurulan ve X V . yüzyıl başlarına kadar süregelen şekizyüz yıllık büyük bir uygarlığın bütün eserlerini ve eşsiz kitaplarını insafsızca imha etmişlerdir. Daha X . yüzyıl başından Burtuba (Cor­ doba)'da yalnız, katoloğu 44 cilt tutan

600.000 elyazması eserle dolu kütüpha­ nelerin kitapları Gırnata'yı ele geçiren hıristiyanlar tarafından şehrin meyda­ nında bir günde 80.000 kitap yakılmak suretiyle, tamîunen imha edilmiştir.

Şu gerçeği de belirtmeden geçmi-yelim: İkiyüz yıl süren Haçlı Seferleri

(1096 - 1272) esnasında, huristiyanlık ta­ assubu ile İslâm memleketlerine saldı­ ran. Haçlı orduları, önlerine gelen her şeyi, yıkıp yaktıkları gibi, kütüphane­ leri de yok etmişlerdir. Trablus'taki kütüphanede üç milyon kitap bulundu­ ğu, bunun ellibininin Kur'ân-ı Kerîm, seksenbininin tefsire ait olduğu, kütüp­ hanede 180 müstensi'hin çalıştığı bildi­ rilmektedir. Bu sayıların abartılmış o-labilecegini hesaba katmamız gerekebi­ lir. Ancak, bu kütüphanenin, çok sayı­ da Kur'ân-ı Kerîm nüshasını gören bir papazın teşvikiyle 'hristiyanlar tarafın­ dan yakıldığı Batılı tarihçilerce de ka­ bul edilmektedir. (Damascus Chronicle of the Crusades, London, 1932, s. 89, J . S. Beddie, «Books In The East During The Crusades», Speculum, VIII, 1933, 240).

d — Osmanlı İmparatoıHiuğu'nda İlk Kütüphaneler

1 — İslâm'ın doğuşundan kısa bir süıe sonra kitaba ve kütüphanelere gös­ terilen büyük ilginin devamı Selçuklu­ larda olduğu gibi, Osmanlılarda da gö­ rülür. Osmanlılar, kuruluşlarından iti­ baren (1299 - 1922) ilme, kitap ve kütüp­ hanelere büyük saygı ve ilgi göstermiş­ lerdir.

Osmanlıların devlet olarak kurulu­ şundan bir süre sonra ilk medrese, 1330 tarihinde Gazi Orhan Bey (1288 1324 -1360) tarafından İznik'te kurulmuştur. Orhan Gazi, Osmanlıların merkezini İz­ nik'ten Bursa'ya naklettikten sonra Bursa'da Aya Elia manastırı mevkiin­ deki meşhur medreseyi inşa ettirdi. 1361 de Edirne'nin fethinden sonra, baş­ kent olan Edirne'de büyük üç şerefeli medrese kuruldu. Fâtih Sultan

Referanslar

Benzer Belgeler

Bütün bunlara rağmen, herkese kapıları açık olduğu - halde, karşılık ­ sız ve maksatsız olduğu için ulaşıl ­ ması, tıpkı insanın kendisiyle dost ­ luk kurabilmesi

dokunaklı, feci, gam gussalı, gamgin, gussalı, hazin,

abır &lt; Farsça ﻭﺭ ﺏﺁ āb “su” ve rū “yüz”  āb-ı rū “yüzsuyu” + la-mak.. abırlamak sözcüğünün

(mec.) Bir devlete siyasi tazyik göstermek maksadı ile onu siyasi ve iktisadi cihetten tecrit etmek için görülen tedbirler sistemi.. abluka sözcüğünün eş

Abonman hakkını ödemekle kütlevi enformasyon vasıtalarına evvelceden yazılma1. Abonmandan istifade

Arapça ﺐﺋﺎﺠﻋ ʿacā’ib &lt; ةبيجﻋ ʿacı̇̄be &lt; “şaşılacak şey” &lt; بجﻋ ʿaceb “şaşırmak”?. acayip sözcüğünün

Telesme, bir işi tez telesik görmeye çalışma, sabırsızlık gösterme1. Telesik, celt,

Arapça يمجع ʿacemı̇̄ “yabancıya ait, yabancıyla ilgili” &lt; مجع ʿacem “Arap olmayan“.. acemi sözcüğünün