• Sonuç bulunamadı

Asri Evliya Çelebi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Asri Evliya Çelebi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MEŞHURLAR SERİSİ:

.. ı ı \mmmmmmmmmmmmmmmmmmmrnmmm \

Asrî Evliya Çelebi

Asrî Evliya Çelebi Ercümend Ekrem ilk çocukluğunda paşa olmağa karar vermiştir. Hem öyle mülâzım, yüzba­ şı, binbaşı olarak sıra ile işe başlamak değil de doğrudan doğruya paşa...

Alaylarda kordonlu, nişanlı paşa­ ları seyrederken küçük Ercümendin ağzının sulan akar dururmuş.

Ercümend Ekremde yazıcılık heve­ si şöyle başlıyor. Ercümend Ekremin babası «Büyük Ekrem» in evinde Tev- fik Fikret, Halid Ziya, İsmail Safa toplanırlar, edebiyattan konuşurlar, yeni yazdıkları eserleri birbirlerine okurlardı. İşte Ercümend bu meclis­ lerde bir köşeye büzülür, onların ko* nuşmalarmı uzun uzun dinlerdi.

Ercümend o zamanlar Sami paşa zade Sezainin «Sergüzeşt» ismindeki romanını okumuştu. İlk defa bu ro­ man için uzun uzun göz yaşı dök­ müştü. Sergüzeşt Ercümend Ekreme o derece tesir etmiştir ki romanın mevzuunu düşündükçe günlerce ağ­ lamıştır.

İşte sergüşetten ilham alan küçük Ercümend ilk romanını on iki yaşın­ da iken yazmıştır. Bu «Ahretlik» âdında bir romandı. 15 sahifelik kü­ çük bir mekteb defterine yazılmıştı.

12 yaşındaki muharririn yazdığı bu romandan yalnız bir kişinin haberi vardı: Annesinin..

Annesi bir gün bu 15 sahifelik ro­ manı babasına vermiş:

— Bak bizim Ercümend neler yaz­ m ış!... demiştir. Ekrem de 12 yaşın­ daki oğlunun yazdığı romanı Tevfik Fikret misafir geldiği bir gece Ercü­ mend Ekreme yüksek sesle okutmuş­ tur. Tevfik Fikret romanı sonuna ka­ dar dinledikten sonra:

— Bu çocukta cevher var... demiş­ tir.

İşte o günden itibaren Ercümend Ekrem muharrirlik peştimalım beli­ ne kuşanmış ve muharrirliği benim­ semiştir. Edebiyat hevesile beraber de paşa olmaktan vazgeçmiştir.

İki sene sonra da çocuklara mah­ sus gazetede «Güvercinler» adında­ ki ilk yazısını neşretmiştir.

Bundan sonr Aasrî Evliya Çelebi için çok seyahatli bir hayat başla­ mıştır. İram baştan başa dolaşmış; Habeşistana gitmiş, aşağı yukarı bü­ tün Balkan memleketlerine, Avrupa- m n birçok kısımlarına gitmiştir. Gez­ diği yerlerde Ercümend Ekrem en çok İranı sevmiştir. İranlIların bilhassa şair ruhlarına bayılmıştır. Orada di­ lencinin bile şair olduğunu görmüş­ tür.

Ercümend Ekrem İranlInın misa­ firperver, kerim bilhassa şair ruhu­ nu göstermek niyetile «Meşhedi Ca­ fer» tipini yaratmıştır. Fakat ne ya­ zıktır ki bazıları meşhedinin tipini yanlış anlamışlardır. İşte bu, Ercü­ mend Ekremi yazıcılık hayatında en müteessir eden şeylerden biridir.

Ercümend Ekremin en çok beğen­ diği eserlerden biri de Evliya Çelebi­ dir. Evliya Çelebinin üslûbuna' ve om­ daki ince espriye meftundur. Ercü­ mend Ekrem Evliya Çelebi seyahat­ namesini bir kaç kere hatmetmiştir. Nereye gitse Evliya Çelebinin oraya dair yazdığı eseri de beraberinde gö­

türür. Evliya Çelebiye bu düşkünlük Ercümend Ekremde o dereceye gel­ miştir M nihayet bir gün bu sahada' bir kalem tecrübesi yapmağa karar vermiştir. İşte «Evliyaı cedid» böyle yazılmıştır. Evliyaı cedid evvelâ Sü­ leyman Nazife okunmuştur. Süley­ man Nazif bu eseri pek beğenmiş, göklere çıkarmıştır.

Ercümend • Ekrem 35 senelik yazı­ cılık hayatında yazılarından dolayı hemen hemen en az mahkeme huzu­ runa çıkan muharrirlerden biridir.

35 senelik uzun yazı hayatında, yazı yüzünden Ercümend Ekrem yal­ nız iki kere mahkeme huzuruna çık­ mıştır. Bunlardan birinde kendisi da­ vacı sıfatile bulunuyordu.

İkincisinde ise bir «Keçi» hikâye­ sinden dolayı dâva ediliyordu. Suçu «Hissiyatı diniyeyi rencide etmek» idi. O vaktin mantığını göstermek itibarile bu «Keçi» hikâyesi oldukça meraklıdır.

Ercümend Ekrem «Keçi» adında bir hikâye yazıyor. Hikâyenin mev­ zuu şu:

Bir adamın tamam 400 keçisi var.

Adam dini bütün adam. Keçileri ne artıyor, ne eksiliyor. Aylar geçiyor, hep 400 keçi, halbuki adamcağız keçilerinin biraz çoğalmasını istiyor. Bir gün evine bir devriş geliyor. Ke­ çilerin sahibi dervişe işi açıyor. Der­ viş:

— Mutlaka, diyor, bir kusurun var­ dır. İyi düşün. Keçi sahibi uzun uzun düşündükten sonra:

— Biraz namaza karşı gevşek dav­ ranırım... diyor. Derviş:

— İşte gördün mü? diyor, bundan sonra vakit buldukça nafile namaz kıl..

Adamcağız kendisini nafile namaz­ lara veriyor. Keçilerini ihmal ediyor. Başlıyor, hayvanlar ölmeğe... Keçiler azala azala nihayet zayıf, uyuz, kup­ kuru bir teke kalıyor. Bu teke evde ne var ne yoksa her şeyi kamçı sa­ pma' çeviriyor. Yemediğini bırakmı­ yor. Ve biçare sahibinin başına bir belâ oluyor. Bir gün herifin karısı komşuya gidecek, kocasına sıkı sıkı tenbih ediyor:

— Aman, diyor, ekmek için hamur yaptım. Köşede duruyor. Mukayyed ol da bu hınzır hayvan yemesin!...

Adam dikkat ediyor, fakat biran dalıyor. Keçi hamura yaklaşıp hep­ sini midesine indiriyor. Adam 7 - 8 günlük ekmeğinin hamurunun git­ tiğini görünce keçiye dönüyor:

— Vallahi hayvan aklını başına al... İki rakatlık canın kaldı. Onu da kılar seni de gebertirim diyor...

Bu hikâye mahkemede okununca reis Ercümend Ekreme:

— Siz diyor, hissiyatı diniyeyi ren­ cide etmişsiniz... Bu hikâye ile ne demek istiyorsunuz?.

Ercümend Ekrem son derece güzel bir müdafaa şekli bularak diyor ki:

— Bu hikâyedeki adam dini men­ faatine âlet etmek istiyor. Namaz kı­ larak keçilerini çoğaltmağa çalışıyor. Ben dinin hususî menfaatlere âlet edilemiyeceğini göstermek için bu hi­ kâyeyi yazdım. Ercümend Ekrem der­ hal beraat ediyor.

Ercümend Ekrem muhakkak ki ayyaş değildir, lâkin:

— Başımın yorgunluğunu dinlen­ dirmek için ispirtodan başka vasıta bulamadım, der. Yorgun zamanların­ da içer. Bu hususta Çallı ile arala­ rında mühim bir fark vardır. Çallı tek başına kafasını kesseler içemez. Ercümnd de daima tek ' başına' içer. Çünkü o içtiği zaman kendi kendi­ sini dinlemek ister. İçince sevdiği bir kaç alaturka parçayı da söyler. Me­ selâ eskiler:

«Telif edebilsem feleği..», «Gül ha­ zin, sünbül perişan»ı, köçekçe fas­ lının güzel parçalarım, «Yemenimin uçları» nı, yeni şarkılardan da «Deli­ sin, deli gönlüm» ü söyler ve bunları çok sever.

Ercümend Ekrem musikide kadın sesinden âdeta nefret eder ve:

— Alaturka musikiyi kurtarmak istiyenler onu evvelâ kadın sesinden kurtarsınlar!., der.

O güzel erkek sesine hayrandır. Türk musikisinin güzel erkek sesi üzerinde durduğuna, kadın sesinin bunu âdileştirdiğine kanidir .

Ercümend Ekrem yazmadığı ve okumadığı zamanlar musiki ile meş­ gul olur. Alaturka musikide bilgisi kuvvetlidir. İyi piyano çalar.

(Portreci)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta ha To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat eski zamanlardaki günlük yaşam- da alan ve hacim birimlerini kare ve küp geometrik şekilleri ile bağlantılı olarak kullanmak daha kolay ol- duğundan bunlar

Örne¤in, ayn› boyda, ayn› kiloda olan ve ayn› antrenman› yapan iki tak›m, dakikada 30 kürek çekerek parkuru tamamlad›¤›nda tak›m- lardan birinin ortalama kol

Selçuklu dönemi Anadolu Türk kentleri, çağdaşı “Batı Kenti” ya da “Ortaçağ Avrupa Kenti” veya “Sana- yi Öncesi Kenti” üzerine üretilmiş “açık kent”

With the characteristics of high sensitivity of this DSS, frontline health workers for TB control may find it useful as a screening tool for anti-TB prescription errors. The

Ve Divan adı konaklamanın yanında ağız tadı oldu, pasta çörekle anılmaya baş­ landı.. İşte geçmişine bağlı Divan 16 Ocak günü

Özellikle doğum yeri olan Bursa ve sonradan hocalık yaptığı Konya, onun bütünüyle doğaya ve yaşadığı çevreye açık olan resimleri üzerin­ de, doğrudan bir etki

Zekâi Dede de, ilk tahsilini müteakip ha­ fız oldu, hüsnühat dersi aldı ve dev­ rin tanınmış musiki üstadlarından Eyüplü Mehmed beye talebelik