• Sonuç bulunamadı

Hep başrolde yaşadı, bir yıldız gibi parladı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hep başrolde yaşadı, bir yıldız gibi parladı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H ep başrolde yaşadı, bir yıldız gibi parladı

D İK M E N G Ü R Ü N U Ç A R E R

Küçük Sahne’nin yeniden perdele­ rini açtığı gün Türk tiyatro tarihinin değerli isimlerinden biri son yolculu­ ğuna çıktı.

“ Bedia Muvahhit Atatürk'ün emriy­ le sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadım olmanın ötesinde çağdaş Türk kadının da simgesiydi, simgesi olarak da kalacak.

İlk kez sahneye çıkışından dört yıl sonra, 1927'de kendisiyle yapılan bir konuşmada şöyle diyordu Bedia Hanım:

“ Evleninceve kadar artist olacağım aklıma gelmezdi.

Bir gün Muvahhit bir ziyarette sah­ neyi bırakıp giden Rozalar, Elizeler ye­ rine sanatkar bulmak meselesi konuşu­ lurken ‘Bedia'yı sahneye çıkaracağım’ demiş.

B,

çok sevilen bir çiçektir. Türk hanı­ mlarının iştiraki ile bu çiçek daha serpi­ lecek, daha sevimli bir hale gelecektir.” (2) Bugün, Bedia Muvahhit'in ilk kez sahneye çıkışından 70 küsur yıl sonra

bazı kesimlerde “kadınsız” tiyatro yapmaktan söz edilirken Ahmet Mu- vahhid Bey’in 1924’te anlattıkları, dik­ kat çekicidir:

“Gazi Paşa Ateşten Gömlek'i gör­

müşler; ‘Bedia Hanım niçin sahneye çıkmıyor' diye sordular. Bu sual mem­ leket ve istikbal hesabına iyi bir garanti olduğu için Bedia, ilk İzmir'de İbn-ür Refik Ahmet Nureddin Bey’in ‘Ceza

>edia Hanım hep

başrolde yaşadı, hep bir

yıldız gibi parladı. Tiyatro

sanatına tutkusu, tiyatro

sanatına saygısı onu cumhu­

riyetimizin çığır açan

kadınlan arasında ön sıralara

îjiuccf*

yerleştirdi.

Hakikaten bir hafta sonra ben de kendimi evvela kulisler arasında, sonra tiyatro sahnesinde buldum; fakat aile­ lerimizden gizlemek şartıyla... Lâkin aksi gibi Muvahhit, benim resmim olan bir gazeteyi masanın üzerinde unutmuş, bunu da dadımız Hafıze Hanım gör­ müş, anneme göstermiş; aile arasında yayddı. Bir daha gerek benim gerekse Muvahhit'in annesi tiyatroya gelmedi­ ler. ilk rolüm Ibn-ür Refik Ahmet Nuri Bey’in ‘Ceza Kanunu’ piyesinde, Sacide idi; rolümün zamanı gelmiş ge­ çiyordu. Ben hala nefsimle mücadele etmeye uğraşıyordum; fakat Muvah- hit’in Haydi Bedia!' diyerek beni sah­ neye itmesini hiç unutmam. Bu amirane sesi her sahneve çıkışımda hatırlarım.”

( D

Bedia Muvahhit’ten sonra pek çok aydın Müslüman kadın Atatürk’ün İzmir'de söylediği şu sözlere kulak ve­ recek ve tiyatro dünyamıza imzalarını atacaklardı: “Dar-ül Bedayi bu mem­ leketin hayat-ı sanatında çok sevimli ve

Yaşanarak kazanılmış devlet sanatçılığı...

Türk tiyatrosunun ilk kadın sanatçılarından olan Be­ dia Muvahhit bilindiği gibi bir “devlet sanatçısı”dır. Bu sıfatı taşıyan bir çok sanatçımız var ve eminim k i bun­ ların büyük çoğunluğu da yaptıkları işlerle, bu namı taşı­ maya hak kazanmışlardır.

Am a bence Bedia Muvahhit 'in devlet sanatçılığı son­ radan verilmiş bir sıfat değil, çok önceden kazanılmış bir

“özellik"tir. Bu özellik Bedia Muvahhit'in bizzat kendi varoluşuyla ilgilidir. Bu devlet sanatçılığı yaşanarak ka­ zanılmıştır: ikinci Meşrutiyet sonrasında Türk kadının çalışma yaşamına girişindeki rolünden, sinemada görev alan ilk Türk kadınlarından biri oluşuna: Cumhuriyetin kuruluşu öncesi İzmir'de Mustafa Kemal’in önünde sah­ neye çıkmasından, Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra İstanbul'da Desdemona’yı oynayışına kadar...

Hatta öğretmen olarak çalıştığı dönemde çarşafa karşı çıkışıyla bile bir düşüncenin öncülüğünü yapmıştır.

Bu nedenle inanıyorum ki, Bedia Muvahhit 'in damar­ larında Cumhuriyet düşüncesi bir kan gibi dolaşmıştır. O yaşamını bütünüyle bu düşünceye adamış bir insandır. Bu alandaki öncü niteliğini düşünerek Bedia Muvahhit 7 bir cumhuriyet meşalesine benzetebiliriz. Bu meşale 1923’¡erde, Cumhuriyetin kuruluşuna paralel olarak yakılmış, onunla birlikte güçlenmiş ve yeni ateşlerin yakılmasını sağlamıştır. Özellikle sahneye çıkan her Türk kadınının ruhunda yanmaya başlayan ateşte, m ut­ laka bu meşaleden sıçramış bir kıvılcım vardır. Bedia Muvahhit bir devlet sanatçısıdır^Gökhan Akçura’nın "Bir Cumhuriyet Sanatçısı/ Bedia Muvahhit'adlı ki­ tabından)

Kanunu’ piyesinde, küçük bir rol yaptı, sonra yine İzmir’de... Nebile ro­ lünü yaptı, iyi karşdandı; sonra Ana­ dolu’da Akhisar’da, Kırkağaç’ta bera­ ber temsiller verdik. Bu benim derin hayretime mucip olmuştur; biz halkı müteassıp zannederiz, halbuki hiç zan­ nedildiği gibi karşılanmadı.” (3)

Birden aklıma geliyor ve hayli ilerle­ miş yaşına karşın belleği çok kuvvetli olan anneme soruyorum: “O günlerde izlediniz mi Bedia Hanımı?” Hemen yanıtlıyor: “ Evet, ilk kez Giresun’da izledim İbn-ür Refik Ahmet Nuri’nin bir oyununda.” Orada oynadıkları üç gün de gitmiş tiyatroya. Perçemli ve yuvarlak kesilmiş siyah saçlarından başının açık oluşuna giysilerinin ren­ gine, biçimine kadar hemen her şeyi hatırlıyor. “ Pembe tonlarındaydı elbi­ seleri” diyor. “Şık, zarif, güzel, rahat bir oyuncuydu. Şaziye ve Kınar ha­ nımlar da oynuyordu, ama başrol Bedia Hanım’mdı.” Evet, Bedia Hanım hep başrolde yaşadı, hep bir yıldız gibi parladı. Tiyatro sanatına tutkusu, ti­ yatro sanatına saygısı onu cumhuriye­ timizin çığır açan kadınlan arasında ön sıralara yerleştirdi.

1923'ten. emekliye ayrıldığı 1975 yılına dek Şehir Tiyatrolan’nda 500 dolayında oyunda rol aldı. Oynadığı bazı rollerle adeta özdeşleşti. 1993’te sahneye çıkışının 70. yllı onuruna Şe­ hir Tiyatrolan’mn düzenlediği “Bedia Muvahhit’e Saygı Gecesi” bir değerbi­ lirlik örneğiydi. Doksan küsur yıllık anlamlı, onurlu, mutlu, pınltılı, bir ya­ şam noktalara verdi. Keşke Harbiye Şehir Tiyatrolan’ndan ve Bebek’ten son yolculuğuna çıktığı günde de bu değerli sanatçıyı, bu aydın hanımefen­ diyi coşkumuzu, sevgimizi, kıymetbi- lirliğimizi mekanlara taşıyarak uğur- layabileydik... Bedia Muvahhit’in Şehir Tiyatrolan’mn 70. yılında söyle­ dikleri; onun, çalıştığı kuruma ve ti­ yatro sanatına sevgisinin, saygısının bir küçük kanıtı: “... Temenni ederim ki; Darülbedayi’yi kurup yıkılmaması için omuz veren o geçmişteki sanatkar­ lar gibi, onlardan sonra gelenler de bir­ birlerine karşı olan sevgiye dayanarak sonuna kadar bu tarihi Türk tiyatrosu­ nu yaşatıp yürütsünler.” (4)

1 Refik Ahmet Sevengil “Meşrutiyet Tiyat­ rosu'’, 1968. ME Basımevi sayfa 315.

2 aynı eser, s. 315 3 aynı eser. s. 314

4 Şehir Tiyatroları 70. Yıl Özel Sayısı. 1985. sayfa 84.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Şiir gücünü Türkiye'yi Komünist yapmak için kullandığı muhakkak olan fakat, bazılarının elli yıl evvel haksızlı­ ğa uğradığına, mağdur edildiğine

Bunlardan ilki olan bayan , Fransa müzeleri birliği bürosunda dükümantalisttir • İkincisi Bay Veinstein genç bir oryantalisttir ve Türkçe de bilir • Her

SP’li çocukların yaş, annelerin çocuklarının öz bakımlarına izin verme, destekleme/teşvik etme puanları ile öz bakım puanları arasında pozitif yönde, istatistiksel olarak

Bir mesele kendisini alâka­ dar etti mi, artık bu meselenin en küçük teferrüatı dahi gözün­ den kaçmaz.. Tahlilci gözü bi­ nanın çürük taşını

Sonuç olarak; spontan pnömotoraks›n cer- rahi tedavisinde, di¤er yöntemlerle benzer sonuçlar vermesi yan›nda, aksiler torakoto- minin en büyük avantaj› ekstratorasik ade-

eser sayılan genel müdürlük bi- rın sabit varlıkları öz kaynakla- emlak vergisi ödeyecek,.. nasıyla birlikte 3525 metrekare- rıyla

Daha sonra Dönem II’de yapılan cerrahi profilaksi, “uygun” ve “uygun değil” şeklinde ayrılıp incelendi; uygun olmayan kullanım, uzamış profilak- si, uygunsuz dozaj ve

Chronic infection with hepatitis C virus in patients with elevated or persistently normal serum alanine aminotransferase levels: comparison of hepatic histology and response