• Sonuç bulunamadı

Hiç solmayan yetenek:Leyla Gamsız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hiç solmayan yetenek:Leyla Gamsız"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Röportaj: Ar tun UNSAL. Fotoğraflar: Mahir ÇERÇİ

P

EDER, Sâfi Bey, askeri tabip. Bahriyeli de üste­ lik. Kıvırcık saçları orta­ dan ayrılmış. Bıyığı kâfi. Üniformasıyla zıpkın gibi, Rumelili. Valide hanım İstanbul'a yer­ leşmiş Romen bir ailenin tasvir güzeli kızı. Nam-ı âlisi Liza. La Comparcita da çalınmış mıdır düğünlerinde? Bayılırım bu eski fotoğraflara. Gümüş çerçevesi­ ne girene dek, kaç ev göçüne, kaç al­ büm sevdasına dayanmışına... İstanbul, 1921. İlk ve tek çocuktur Leyla. Tepeba- şı'nda Gamsız Apartmanı'nda renga­ renk günler. İlkokul Feyzi Ati, ortaokul Erenköy Kız Lisesi, hep yatılı. Safi Bey asker değil artık. Demiryollarında dok­ tor. Leyla liseyi Sivas'ta okur. Yatılı. Etütlerde hem ders çalışır, hem de giz­ liden resim yapar. İçinden geliyor çün­ kü, birşeyter karalamak beyaz üstüne, “Ressam olacağım...” Aç kalmaya bile razı. Resim öğretmeni Eşref Üren değil mi? Rastlantıya bakın, yıllar sonra An­

kara Koleji'nde Eşref Üren benim de re­ sim hocam olacaktı. Nur içinde yata. “Kızım sen İstanbul'da akademiye git­

melisin. Burada vakit kaybediyorsun boşuna...” Safi Bey İstanbul'a akademi­ ye sordurtur, kızımız ressam olmak isti- yor.Ne yapalım? Müdür beyden el ce­ vap: “Kızınıza yazık olur. Ressamlık ka­ rın doyurmaz; mimariye girsin...” Leyla Hanım bu sözleri hiç unutmamış; öyle­ sine ağrına gitmiş ki. Tarifsiz kederler... Neyse, annesi ve babası, madem aka­ demiye değmez, kızı Paris'e göndere­ lim derler. Maddi durum ları müsait. Leyla henüz 18'inde. 0 dönem için, ba­ yağı cesur bir karar. Gelgelelim, 1939 sonbaharında II. Dünya Savaşı patla­ maz mı? Paris'te eğitim yatar. Ne şans­ sızlık! Akademiden soğumuş bir kere, Edebiyat Fakültesinde coğrafya okur. Kısmet bu ya, akademide yüksek resim bölümü açılır. Ve Leyla, Fındıklı'nın yo­ lunu tutar sonunda. Fransız hoca Le- opold Levy fark eder yeteneğini hemen. Bedri Rabrrii'nin atölyesinde başlar, yepyeni bir macera. Bedri Hoca, özgür­ lüktür, yaratıcıl.ktır, sevgidir öğrencileri

Beyoğlu, Beyoğk/yken

yudum lam ış İstanbul'u.

Tepebaşı Balyoz Sıkak,

Asm alım esdflen uzak

değil la ... Resimle

doğm uş, resim le

yaşıyo r. Resimden

yaşam ak önem siz.

Dürüst. Taviz verm em iş

ömrünce sanat

anlayışından. Sim avi

ödülü bosuna m ı?

t

Ruhen ve bedenen her

daim genç. Tuai, boya

ve h ırala ra sorun onu».

I

için. Mezuniyet 1947'de. Atölye arkadaşı Hulusi Sarptürk. Hoşlaşırlar, anlaşırlar, feu evlenirler; ömür boyu sürmecesine. Eşi ^ HendeKe resim öğretmeni atanır. Leyla ^ Hanım'sa hiç öğretmenlik yapmaz. “Öğ- ^ retmen olsaydım, bu kadar çok resim ^ çalışamazdım.” Ehh, babasının

(2)

Tepeba-şı'nda apartmanı var; biraz da oradan gelir. İstanbul'da Orhan Peker, Turhan Erol, Fikret Otyam, Osman Orel'le birlikte 10'iar Gru­ bu; Adapazarı Hendek'te resme devam . İlk s e rg is i İsanbul'da Fransız Konsolosluğumda. O za­ man kentte galeri maleri yok ki. 1949 olmalı. Çok tablo satılmaz, ama dikkati çeker. Paris için burs verirler Fransızlar ona. Eşiyle bir­ likte 1.5 yıl, ‘ ışıklar kenti” bambaş­ kadır. Otel odası saray olur onla­ ra. Montparnasse'da Vavin Soka­ ğımda resim atölyesinde André Lhote'un öğrencisi. Lhote, Bedri Rahmi'nin de hocalığını yapmış yıllar önce. Mutianır, öğrencisinin öğrencisiyle çalışmaya. Dönüşte İstanbul. Baba ocağına. Galata Kulesi, Gamsız Apartmanımın ça­ tısından ne güzel görünür... Hulu­ si Bey de Haydarpaşa Lisesi'nde resim öğretm eni artık. Gamsız Apartmanı'nın alt katında Bedri Rahmi'nin atölyesi. Bohem gün­ ler. Dostlan Fikret Adil, “Aynalı Mescit”i yazadursun. Bedri Hoca­ nın atölyesi uğrak yeri.

Tek çocukları Sami, önce Sa­ int Benoit Lisesi'ni, sonra da Tek­ nik Üniversite'yi bitirir. Elektronik mühendisi. Hulusi Bey, profesyo­ nel ressamlığı seçmedi. Leyla Hanım kadar sebatkâr d eğildi belki. ‘Çok iyi bir insandı, anlayış­ lıydı. Resim sergilerime hazırlan­ mama canla başla yardım eder­

di. Onla hep rahat ettim...” Leyla Hamm'ın gözleri bulutlanıyor. Çünkü 1969'da onu kaybetti. Topu topu 20 yıl evlilik. Ama değmiş. Leyla Hanım 3 yıl boyu ilaç içe­ cekti; alışamaz hayat arkadaşını yitirmeye. Sonra gene resim, re­ sim. 1987 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü. Gurur duyar. Al­ çakgönüllülüğü hiçbir zaman da elinden bırakmaz... Tepebaşı'nda oturmuyor artık. Şimdi Kızıltop- rak'ta. Karşıda yaşam daha ko­ lay. Migros yanıbaşında. Yazın, Yakacık'ta sayfiyeye çıkar, yıllar­ dan beri. Bir başına. Huzurlu. Oğ­ lu Sami ve eşi Avustralya'da. Ge­ çenlerde onları ziyarete gitti Mei- bourne'a. “Gel anne, sen de bura­ ya yerleş." Zor... Onun muhiti İs­ tanbul. Dostları var, yıllardan sü­ zülme: Ressam Mehmet Pesen, Nedim Günsur. “Sık sık görüşü­ rüz.” Heykeltıraş Zerrin Bölükbaşı İstanbul yakasında kaldı, ama unutmazlar birbirlerini, Ressam Kristin Seleri de öyle. “Genç ku­ şaklarla pek temasımız yok" ves­ selam. Bence, kaybeden her iki taraf... Gurbetteki tek oğluna si­ tem etmez: ‘Biliyorum ki, o orada m esut. Bu, bana ye te r.” Am a Avustralya'nın temiz havasına, güneşine hayran. Pırıl pırıl bir gök. Toz yok. Parklar, ağaçlar. Büyük binalar yok gibi, herkes bahçeli villalarda oturur. İstanbul öyle mi? Her gün kararıyor, her

gün betonlaşıyor...

Orta halli bir mekân. Detayda güngörmüşlük. Sine kilimi koltuk üzerine döşeme. Cicimler de öy­ le, kimbilir kaç yıllık, renkleri dip­ diri. Kütahya çini tabaklar mavi mavi. “Belle Epoque” çerçeveler­ de fotoğraflar. Leyla Hanım genç kız çevikliğinde. Upuzun bir boy, 1 m 73 cm. Eskiden, mankenlik yok ki, uzun boylu kız yadırganır. “Vapura binerken, herkes bakar­ dı.” Hâlâ incecik. Yıllara meydan okuyor. Saçları tuz, biber rengi. Doğal; boyayı o sadece tuvalde sever, saçında değil. Şimdi göz­ lük takıyor. Ayağında jean panto­ lon, siyahından. Bol bir beyaz ka­ zak. Siyah çoraplar, topuksuz si­ yah pabuçlar. Tepeden tırnağa sadelik. Öylesine zarif, öylesine hanımefendi. Sakin, ölçülü. Ço­ cukluğundan beri öyle. Şımarma­ sını bilmedi, tek çocuk olsa da. Hep yatılı okudu. Kendi başının çaresini bakmayı öğrendi. Aşık olmadı, ama sevdi. Daha çok se­ vildi. Acılar çekmedi, gene de sa­ natçı oldu. Bunca yıllık dostu hey­ keltıraş Zerrin Bölükbaşı da ona hayran: “Mükemmel bir insan.” Duvarlarda resimler. Eski Mısır'a tutkun. Eskiden yaptığı bir Mısır resmi kopyesi: Ramses m'ola? Bir başka duvarda kapkara saçlı beyazlı kız, elinde elma tutar. Bü­ yük tuval sevmez. Zaten atölyesi yok. Bir odasında çalışır, evinin

işini bitirdikten sonra. Gece yarı­ larını geceye. Tertipli iyi aşçıdır. Sırtını sanatçı mazeretine daya­ yıp ev işine paso demez. Kek, pasta iyi yapar, yemeklerden de tavuk “mijoté.” Kendi suyuyla, ha­ fif ateşte; üzerine de biraz da ket­ çapla. Pişirir işte...

Resimlerine bakıyorum. Ka­ dınlar... Birkaçı portre; gizemli bakışlar, bilinmedik renkler... Ço­ ğu nü... İnsan vücudu onu hep il­ gilendiriyor. “Beyaz vücutlar” bit­ miyor. Renk kesilmiyor kıvrımlar­ la. Forma sadakat. Burun, meme­ ler, göbek çukuru; bunların hepsi birer “m otif onun için. Resimleri­ ne ad koymuyor, sergilerine de. Siz nasıl görürseniz öyle. Sanatçı özgür, izleyicisi de özgür olmalı... Arada resim satar. “Aman bizden fazla isteme" diyorlar ya, sıkılıyor; veriyor 10 milyona filan bir tablo­ sunu. Leyla Hamm'ın gözü tok. Satılırsa, evde bir eksik kapatılır. Satılmazsa, satılmaz. Önemli de­ ğil. Aileden geliri ona yetiyor; ki­ rada da oturmuyor. Klasik müzik dinlemeyi sever, arada TV'ye de bakmayı. Şimdilerde yeni bir re­ sim sergisine çalışıyor, “Aile Al­ bümü” gibisine. Eski fotoğraflara duygularını resimliyor; yağlıboya siyah-beyaz. M elankoli? Yoo, sanmam. Coşku dolu. Belli etme­ se de, içinde fırtınalar eser. Baş­ ka tü rlü y a p ıla b ilir m iyd i re ­ sim?..■

(3)

Referanslar

Benzer Belgeler

Yerli literatüre bakıldı- ğında açık kavite uygulanmış ve daha sonra ses resto- rasyonu için arka duvar rekonstrüksiyonu ve mastoid obliterasyonu yanılmış olgularda

Ne partiler­ denim, ne devlettenim, kendi başı­ ma sîzleri dinlemek için dolaşıyo­ rum.» Arkadaşım da hakkımda te­ minat verinae derdini açıkladı: «—

Türk folklor ve halk edebiyatının birçok alanında sistemli araştırma, derleme ve değer­ lendirme çalışmalarına ön­ cülük eden Boratav, İstanbul Erkek

O’nun zevceleri olan mü’minlerin anneler- ine de olsun.” (Eş’arî, tsz., 6) Burada ilk üç asırda meydana gelen siyâsî hadiseler net- icesinde oluşan mezhebî

Türkiye İçin Bir Çocuk Müzesi Modeli Oluşturulması. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müze Eğitimi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Evet, besindir çünkü… (mümkün olduğunca açıklayınız) / Hayır bir besin değildir çünkü… (mümkün olduğunca açıklayınız)” sorusuna verilen cevaplara göre

Başbakan Turgut Özal’ın küçük kardeşi ve DPT Müsteşarı Yusuf Bozkurt Özal, sıcakların da etkisiyle dün Başbakan Özal’ın tabiriyle “ motoru­ nu

Yani küçük atomlar ya da moleküller (örneğin hidrojen ve helyum) daha büyük olanlara göre (örneğin CO 2 ve su) daha hızlı hareket eder ve bu nedenle atmosferden daha