• Sonuç bulunamadı

Şairlere ölüm yok:Oktay Akbal'dan anılar ve gözlemler yumağı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şairlere ölüm yok:Oktay Akbal'dan anılar ve gözlemler yumağı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

O k ta y Akbal, kitabında, on

üç şairi, özellikleriyle

anlatıyor. Tevfik Fikret’ten,

Özdemir A saf a, Nâzım

Hikmet’ten, Necip Fazıl

Kısakürek’e uzanan çizgide,

Rıfat İlgaz’dan, Flasan

İzzettin Dinamo’ya,

Hüseyin Siyret’ten, Ziya

Osman Saba’ya, Celal

Sılay’dan, Behçet

Necatigil’e, Ruhi Su’dan,

Orhon M. Arıburnu’na.

Behçet Necatfgll (Üstte), Ruhi Su ( Ortada), özdemir Asaf (Altta)

Oktay Akbal'dan anılar ve gözlemler yumağı

...

Sairlere Ölüm Yok

R E C E P BİLG İNER

D

u adı vermiş Oktay Akbal yeni kitabına: Şairlere ölüm yok! Elbette, ölümsüzlük, şairin bedeninde değil, di- zelerindedir.

Akbal, kitabın önsözünde, şairlerin, sanatçıların, neden ölmediklerini usta kalemiyle anlattıktan sonra “Bu yüz­ den, gerçek anlamda ölüm yoktur şair­ lere, tüm sanatçılara” diyor.

“Şairler ölmez, şairlere ölüm yok­ tur” demek, bir avuntu mudur? Kimi şairlerin, kimi değerli sanatçı­ ların ölümlerinde yazılır, söy­ lenir bu sözler. O anların üzüntüleri içinde de hep dü­ şünmüşümdür bu sözleri, inandığım olmuştur, isyan edesim olmuştur. Önümde bir tabut, tabutun içinde, biraz sonra toprağa gömülecek o kimseyi “Hayır, O ölmedi, ya­ şıyor” diye nasıl algılayabili­

rim? Ama, şu elimdeki kitap, başlığın­ da Şairler Ölmez yazılı kitap, sayfala­ rında gezindikçe, yeniden inandırdı beni şairlerin ölmeyeceğine.

Şairlerin sevenleri çoktur, bilirim. Ama, düşmanları da vardır. Bu düş­ manlar şiiri sevmeyenlerden oluşmaz, şiirin o büyülü etkisinden korkanlar­ dan oluşur, işte bu korkulardır, şairle­ ri, sanatçıları öldüren, diri diri yaktı­ ran. Çünkü, bu korkular onlara, za­ man zaman, insan olduklarını da unutturur. Mademki şairler ölmez, sa­ natçılar ölmez, biz öldürelim onları diye saldırırlar.

Sivas’ta, 37 şair ve sanatçıyı, bu yüzden diri diri yakmadı­ lar mı? Öldürmek, yani yok etmekti amaçları. Ama, o otuz yedi insanın, sadece be­ denleri yandı, yani bedenleri öldü, duyguları, düşünceleri ölmedi. İnsanı insan yapan, duyguları ve düşünceleri de­ ğil mi? O duygular, o düşün­ celer, bir bedenden çıkar,

başka bir bedene ya da bedenlere gi­ rer. Yani, bir bayrak yarışı gibi, insan­ dan insana ulanır gider.

Ne güzel söylüyorsun Oktay Akbal; şairler, sanatçılar ölmez. Ölmeyecek de. Yaksalar, kurşunlasalar, boğsalar da öldüremeyecekler. Bu bir insanca inanıştır; bu inançla değil mi, bugüne de yarma da umutla bakıyoruz.

Oktay Akbal ve onüç şa ir

Oktay Akbal, kitabında, on üç şairi, özellikleriyle anlatıyor. Tevfik Fik­ ret’ten, Özdemir A saf a, Nâzım Hik­ met’ten, Necip Fazıl Kısakürek’e uza­ nan çizgide, Rıfat İlgaz'dan, Haşan iz ­ zettin Dinamo’ya, Hüseyin Siyret’ten, Ziya Osman Saba’ya, Celal Sılay’dan, Behçet Necatigil’e, Ruhi Su’dan, Or­ hon M. Arıburnu’na.

Kimileriyle dost arkadaş, kimileri­ nin düşünceleriyle, sanat güçleriyle ta­ nışık. Kimileri hakkında izlenimleri, kimileri hakkında gözlemleri var. Hiç­ birinin sanat anlayışlarını, ötekinden üstün tutmuyor, sadece, duygu ve dü­ şünce dünyalarının altını çiziyor, şiirle­ rinden birkaç örnek vererek.

Akbal, kitabının adında özetlediği Şairler Ölmez gerçeğini kısaca, şöyle tanımlıyor:

- “Şiirin yaşı yoktur. Ha bin yıl önce yazılmış olsun ha bugün, şiir eskimez. Eskimişse şiir değildir. Geçmişin, çağı­ mızın, hatta geleceğin şairleri bizim­ dir...”

Oktay Akbal’ı ta “Önce Ekmekler Bozuldu” kitabını yayımladığı günler­ de tanışmıştım. Bilirim dost canlısıdır. Yazarlan, sanatçıları destekler. Hele şairleri çok sever. Çünkü kendisi de, şairdir, şair ruhludur. Şu yukardaki sa­ tırlar, şiirsel değil mi? Sadece, vezin bir kafiye mi, söz dizinini şiir yapan, yoksa dil ustalığı ve iç ahenk mi? Gençliğin­ de şiir yazar Oktay Akbal, sade diliyle, anlatım gücüyle, Türkçe’yi Türkçe gi­ bi yazan ustalığıyla, sürdürmüyor mu şairliğini?

Yeni çıkan kitapları, hemen, gazete­ deki köşe yazısında değerlendiren, öv­ güsünü, dostluğunu bol bol gösteren, Akbal’ın, bu son kitabı da, umarım, dergilerde, gazetelerde gereği gibi, de­ ğerlendirilir.

Şairlerin kimi, daha yaşarken unutu­ lur, kimi öldükten sonra hiç anılmaz olur.

Toplumun vefasızlığıdır bu. Hele şi­ irin, dünya ve ülke koşullarının, insana insanlığını unutturacak kadar gürültü­ lü ortamında, kimbilir kaçıncı sıraya düştüğü günümüzde. Arada bir, ki­ minden bir dize, kiminden bir dörtlük dökülse gazete, ya da dergi sütunları­ na, zamanın koynunda sanki ebedi uy- , kularına dalmış şairlerimizin, hiç adı geçmeyecek yaşamımızda.

Şairin geleceği

Şairlerin dizeleri kitaplarda da kalsa, o kitaplar raflarda toplanıp dursa da, .

(2)

dilimizin tadını, hep, onlarda bulu­ ruz. Radyolar, televizyonlar, kimi Türk diline karşı duyarsız sözde yazar­ lar, Türk dili alanında toz dumana ka­ tarken ortalığı, Oktay Akbal’m dili, şi­ fa gibi geldi bana. Hem dilinin edebi- yatsız akıcılığı, hem de vefalı bir ede­ biyatçı oluşu ile. Şu satırları okuyun­ ca, şiirin geleceği adına da, kitapta adı geçen şairler adına da kıvanç duydum.

“Bakarsınız, bir zamanlar, dizeleri dillerde dolaşan bir şair zaman içinde unutulur, yıllar geçer adı bile anılmaz, seçkilerde bile rastlanmaz. Ama, gele­ cekte, bir gün, bir genç çıkar, bir yeni kuşak belirir, o unutulmuş şairi, yeni­ den keşfeder, önemiyle, büyüklüğüy­ le, gün ışığına çıkarır.” Akbal’da, bu söylediğini yapıyor zaten.

Tevfik Fikret öldüğünde Akbal, he­ nüz doğmamıştır bile. Ama, daha on yaşından itibaren sevmiş, yakınlık duymuş Fikret’e. “Nasıl olur da, bu şair ölür? Söyledikleri, dile getirdikle­ ri, bugünlerde de canlıysa, yeni kuşak­ lara güven vericiyse. ”

Fikret, Akbal’a da bu güveni vermiş olacak ki, “Ne zaman şiirlerini oku­ maya kalksam, güç kazanırım” diyor. Kitabına aldığı Fikret’in “Bir gün ya­ pacak fen şu siyah toprağı altın — Her şey olacak kudret-i irfanla, inandım.” dizeler de gelecek hakkında umut ve ışık vermiyor mu. Özellikle, hâlâ, bil­ giye, kültüre, eğitime karşı çıkmayı sürdüren görüşlerin var olduğu ülke­ mizde.

Şahsen tanımak mutluluğuna erişe­ mediğine hayıflanan Akbal, Nâzım Hikmet’i, önce, Taranta Babuya Mek­ tuplar şiiriyle tanınmış, Onu da ilk et­ kileyen bu şiirin “Yaşamak ne güzel şey, —Taranta Babu Yaşamak ne gü­ zel şey” dizeleri olmuş.

Bir başka üzüntüsü de şu Akbal’ın. Yıl 1950. Ankara’daMilli Eğitim Ba­ kanlığı Tercüme Bürosu’unda çalış­ maktadır. Orhan V elinin getirdiği, af dilekçesini imzalar. Ama, sonradan, liste ilan edilince görür ki, her neden­ se, listede adı yok.“ O gün bugün üzü­ lürüm” demesi bundan.

Ben de, O yıllarda İstanbul’da Va­ tan gazetesinde çalışırken, arkadaşlar­ la bu imza kampanyasını birlikte yü­ rütmüştük. Sonra da, kimi grupİar, aleyhimizde toplantılar düzenlemiş­ ler, af kampanyasında adı ve imzaları bulunan bizleri, teker teker yuhala­ malardır. Bursa Hapishanesi’nde iki kez, o zamanki patronum A. Emin Yalman’la ziyaret etmiştim. Vatan, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yayınlaya­ caktı. Nâzım Hikmet, verdiği izni geri almıştı.

Oktay Akbal, yüz yüze tanıyamamış olmasını, şu sözlerle teselliye dönüştü­ rüyor: Hem şairleri, yazarları tanıma­ sak da, bir kez bile görmemiş olsak da, yanımızdadırlar, içimizdedirler. Ölse- ler de....”

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 2 1 3

Necip Fazıl’ı, edebiyatçılığının ilk yıllarında yalandan tanımıştır. 1943 yı­ lında Necip Fazıl, Büyük Doğu dergi­ sini çıkarırken başlayan tanışıklığını şöyle özetliyor:

Sabahlan önce tramvayda, son­ ra Kadıköy’den kalkan vapurda birlik­ te otururduk. Bana “Dünyada sanat ve edebiyat başlıklı bir sütun ayırmıştı. O zamana göre önemli sayılan bir telif üc­ reti -yirmi lira-

verirdi... Öykü­ lerimi de güzel resim lerle.süs­ leyerek, yayım­ lardı... Sait Fa­ ik, Celal Sılay, Tarancı, Saba, Dağlarca bir iki şiiriyle, sürekli Özdemir Asafın, Akdo- ra’nın şiirleri yer alırdı sayfa­ larında. Erol Başar, Fahri Erdinç ilk şiir­ lerini bu dergi­ de yayımladı­ lar. Necip Fa- zıl’ın ilk şiirleri­ ni çok beğenen Akbal zaman­ la, onun Nakşi­ bendi şeyhinin müridi olduk­ tan sonra, şiir­ lerinin içerik ve üslûp değiştir­ diğine değini­ yor. Akbal, onun “Verdim Cüceye onun olsun şairlik-

Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta”, di­ zeleriyle, böylece şairlikten düşünür­ lüğe yöneldiğinin altını çizer.

Rıfat İlgaz

Yarım yüzyıl önceden başlayan tanı­ şıklığını, Rıfat İlgaz hakkındaki ilk iz­ lenimlerini şöyle dile getiriyor Akbal: Yakışıklı bir insan. Ama çok yakışıklı. Sanşın bir sinema sanatçısı sanki. Ak­ lında kalan ilk dizeleri de: Kasnağın­ dan fırlayan kayışa,/ Kaptırdın mı ko­ lunu kolunu Alişim./ Daha dün öğle paydosundan önce/ Zilelinin gitti ayakları/ Yazıldı Onunda raporu: ih ­

malden.-Kitapta sonra sırayla, öteki on şair boy gösterir. Hepsiyle de dosttur, ar­ kadaştır Akbal. Birliktelikleri vardır, şiir konuşmaları, rakı sohbetleri söyle­ şileri. Hepsinde, Akbal’ın kendine gö­ re, ince, insancıl bir anlatım tadı var­ dır. Hem bu şairlerin iç dünyalarında­ ki özellikleri, hem de şiirlerinde duygu ve düşünce vurgusunu çıkarıyor orta­ ya Akbal.

Haşan izzet Dinamo, 1939yılında si­

vil cezaevinden çıkarak İstanbul’a gel­ miştir. Kız kardeşinden başka bir tek tanıdığı yoktur İstanbul’da. Evsiz, barksız ve işsizdir. Zaten on dört yaşı­ na kadar öksüzler yurdunda yaşamış­ tır.

Hapiste yatmasına sebep, hazırladı­ ğı, fakat dağıtamadığı bir bildiri yü- zündendir. Dört yıl yatmıştır bu yüz­ den H. izzettin Dinamo, kendisini

hapse götüren falakalara yatı­ rıp dayak yedi­ ren bildiriyi da­ ğıtamaz ama, o günlerin coş­ kusuyla şu şiiri yazar:

“insan kapı­ sında, insan, kul olmaz. Bu üzel dünyada ul, yoksul ol­ maz... Kul ol­ madım ama, köle sürün­ düm.”

Akbal’ın Di­ namo hakkın- daki yargısı şu:

“Dinamo, Kutsal isyan, Kutsal Barış gi­ bi, belgesel ro­ manları, ciltler dolusu şiirle­ riyle 40 Kuşağı­ nın, toplumcu

f

;erçekçi bir atl­ ım döneminin öncüsüdür.” Ziya Osman Saba’yla ilgili anılarına şöyle başlar Akbal: Hep, o Sultanahmet parkındaki,- Gülhane parkındaki dolaşmalarımızı anımsıyorum. Öğle dinlencesidir. Zi­ ya Osman ya Varlık yayınlarına kadar uzanıp yılların dostu, Yaşar Nabi’yle söyleşecek, ya da tek başına, parklar­ da, alanlarda dolaşacaktır.... Ö şiirleri düşünecek, şiirli anlar yaşayacaktır.

Şiirlerinde ölüm sözünün çok geçti­ ği Saba’nın, şu dizeleri, sanki onun iç dünyasının şüre yansımadır:

Rabbim nihayet sana itaat edeceğiz Artık ne kin ne haset, ne de yaşamak hırsı

Belki bir sabah vakti, belki gece yarı­ sı

Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz Cıvıl cıvıl bir şair, hemen her şeye boşverir gibi görünen, kapının eşiğin­ de dikilip bir şeyler anlatan, sonra da dolu dolu bir kahkaha atarak, konuş­ masının etki ve tepkisine bakmadan çekip giden Celâl Sılay için şöyle diyor Akbal: “Bir şair vardı 1940’larda.

Pe-yami Safa’nın, Celâlettin Ezine’nin, Mustafa Şekip’in, Hilmi Ziya’nın Va- Nu’nun yazılarında övgüyle andıkları bir şairdi bu. ‘...Ben nasıl sokarım bu tembel vücudu/Allahın bahçesine’ di­ yen Celâl Sılay.”

Behçet Necatigil, Akbal onunla ilk kez 1945 yılında, yani Zonguldak’tan yeni geldiği günlerde, Cennet Bahçe- si’nde tanışmış. Son karşılaşması da Cerrahpaşa Hastanesi’nde.

“Şiirine en yakışan şairlerin başında gelir N ecatigil,.. Duyarlıdır, ama bu­ nu göstermekten kaçınır, içinde fırtı­ nalar kopar, ama bunu saklar. Tıpkı şu şiirindeki gibi”

Ölüsünü göstermeyen cins kediler gibi uzağında

Hayalimde ufak bir yuva kuruyo­ rum..

Ruhi Su ve Ezgileri

Ruhi Su, hâlâ, söylediği türkülerin sözleri ve ezgileri kulaklarımızda. O “herkese yeter dünya, Herkese yeter ekmek” demişti. “Türkü söylemek be­ nim için bir aşktır/ En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım” Akbal, “Ru­ hi Su, sadece bir türkücü değil, şairdir de. Çünkü, O, türküleriyle, Türküleri için yazdığı şiirlerle şairliğini kanıtla­ mıştır” diyor. “Ne mutlu bize ki insan doğmuşuz/ insan sevgisini gerçek bil­ mişiz/ dizelerini şair olmayanlar yaza­ bilir, söyleyebilir m i?”

Sabahattin Kudret Aksal da kırk yıl­ lık dostudur Akbal’ın. Yaşamının son günlerinde çok çekti, beyni çalıştı, dili ve bedeni çalışmadı. Hastanede kaldı­ ğı uzun sürede Aksal, dayanılmaz bir acıyla tamamladı ömrünü. Oysa, sağlı­ ğına özen gösterirdi. Yazın bile, yelek­ le dolaşır, açık pencereleri kapatırdı. Belki ölüm korkusuydu onu böyle ya­ pan. Acaba, bunun için mi “Bütün söylediklerim yalan/Yalan yaşamakta olduğum/ "demişti.

Oktay, Aksal’ı şöyle tanımlıyor: Bir düşünür, bir şair, bir felsefeci. Öğret­ men, belediye müfettişi, konservatu- var müdürü.

Ya Özdemir Asaf, bakalım ne demiş onun için: Bir şair gibi yaşadı. Fran­ sa'nın 19. yüzyıl sonu şairlerinin yaşa­ mından bir parçayı yaşar gibi... Bana sorarsanız şair kimdir nasıl bir şeydir diye, sOlize Özdemir Asaf ı gösteri­ rim.

Orhon Arıburnu, esprili bir şairdi. Ölümünden sonra olacaklara bakıp, yakınır:“ Bari trampeder çalmasa/ in ­ san gürültüye gitmese. ”

Bütün anılarını, bütün özelliklerini, buraya aktarsam kitaptaki şairlerin, yeniden bir kitap yazmış olurum. Üs­ telik, benim yazdıklarım, Akbal’ın

E

azdıklarındaki tadı vermez. En iyisi, u anıların, bu değerlendirmelerin, gözlemlerin bütününü okumak! ■

Şairlere Ölüm Yok / Oktay Akbal / Özgür Yayın Darılım /144 s.

S A Y F A 17

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonra, 22 sayısı çift olduğu için 2’ye bölüyoruz, 11 sayısına gönderiyoruz.. Buradan tek- rar 3x11+1=34 sayısına, oradan 17’ye, 17’den 52’ye ve böyle- ce

kara meşin bir ceket gibi taşıyacaksın, Onu bilmem benim. yıldızların uzaklığınca

Kâtip bir fikri bu tarza uyarak ifade etmek için cümleleri birbirine «olduğu, bulun­ duğu, olahğuudan, buiîunüiığ undan» gibi rabıtalarla bağlıyarak

Kumandasının sadece fiber internet hizmeti aboneliğim süresince kullanabilmem amacıyla tarafıma aylık kullanım ücreti alınmak kaydıyla teslim edildiğini bildiğimi,

Rahmetli Kabaklı, Türk Edebiyatı dergisi ve Türk Edebiyatı Vakfının kurucusu “Şeyhülmuharrirîn” lakaplı amcası Ahmet Kabaklı tarafından yetiştirildi..

Başarısız olan kısa hikâye yazarına kalan tek şey ise roman yazmaktır ve böylece ro- man yazarı olur.” “Roman yazarı olmaktan mutluyum ama şair olmak isterdim.. Hatta

HSBC Premier müşterileri, HSBC Premier Banka ve Kredi Kartlarını kullanarak tüm yurt içi ATM’lerden vadesiz hesaptan TL para birimiyle para çekme-para yatırma ve

Büyükşehir Belediyesi’nin Bursa’nın afetlere karşı daha güvenli olması adına oluştur- duğu eğitim tesisleri, Büyük- şehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş