• Sonuç bulunamadı

Şefik Bursalı 35 yıl resim öğretti, 70 yıldır resim yapıyor:renk ve izlenim dolu yıllar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şefik Bursalı 35 yıl resim öğretti, 70 yıldır resim yapıyor:renk ve izlenim dolu yıllar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet

Sahibs. ( umhur iyeı Matbaacılık ve Gazetecilik f'urk Anonim ?ÿirhc*ıı aılm.ı Nadir Nadı f ( lend Yayın M uduru Masan C em al, Müessese Muduru I mine t şutdıgil. Ya/ı İşleri M uduru: Oka> (»onensin, 0 Haber Merke/ı Muduru \ ulvin Bayer, Sayfa D u/eni Yönetmeni: Ali

Atur, 0 Temsilciler.ANKARA Ahmet lan. I/M İR Hikmet Çetinkuyu.

İV Politika: O i a İ H ttşiu ıtf t iı,. Dış Haberler t-igun Bakı, Ekonomi: ( « n g i / lurtıan, İş Sendika !>ukran Kele i m i, KUltur: Celal İsler, Eğilim: C»emay Şayian, Haber Araştırma Ismei Berkun, Yurt Haberleri: Necdet Doğun. Spor Danışmanı Abdulkadir Vutelııun, Dı/i Ya/ılar Ken*m i,*ltşk»n. Araştırma: Şahin Alpay. Du/dürie AlnJullah Ya/jo. 0Koordinatör: Ahmet Kurulsan, 0Malı İşler:

f/o l E/kut. 0Muhasebe: Bülent Yenet 0BUtye Planlama Sevgi Osnuuıbeşeoftlu 0Reklam: Ay*e Torun, 0Ek Yayınlar: Hülya

Akyol 0 İdare Hüseyin (.u m , 0 İşletme: Önder Çelik, 0 Bilgi-İşlem: Nail İnal. 0 Personel: Sevgi Bostumıo^iu.

/town ve Yuyun ( unıhurıyct Matbaacılık ve ( .a/rienlık I A Ş i ur k Ocağı ( a d 39/41 < agajogju 34334 Isı PK: 2AKIstanbul lei 512 «5 05 (20 hat). lelex. 22246 lax (I) 526 60 72 0

Humiuf Ankara: /.ıya (ıbkaJp Blv İnkılap S. No: 19/4. fei 133 II 41 47, Telex. 42344 Fax. (4) 133

05 65 0 Irm ir M Zıya Blv. 1352 S.2/3, Tel: 13 12 30, Ielex: 523^9 Fax: (51) 19 53 60

0 Adana: İnönü Cad 119 S No: l Kai I. Tel 19 37 52 (4 bal), lelex 62155, Fax: (71) 19 37 52

TAKVİM: 23 EKİM 1989 İmsak: 4.52 Güneş: 6.17 Öğle: 11.53 İkindi: 14.50 Akşam: 17.20 Yatsı: 18.40

Kâmran İnan’la GAP söyleşisi

6Türkiye,

bölgede

yine

ön?

Devlet Bakanı İnan, Türkiye’nin Ortadoğu’da

yalnızca stratejik öneminin bulunduğu

yönündeki çözümlemelerin soğuk savaş

yıllarından kaldığını, bugün yumuşama

yönündeki gelişmelerin, o dönemden kalma

kafalarda ‘Türkiye önemini yitiriyor’ imajını

yarattığını söyledi.

TUNCAY ÖZKAN

ANKARA — Devlet Bakanı Kâmran İnan, Suriye ya da diğer ülkelerle Türkiye’nin dostluğu­ nun iki taraflı olması gerektiğini belirterek, “ Bizden onlara hayat akarken, onlardan bize zehirli bazı hareketlerin akm am ası gerek” dedi. Barış suyu projesi üzerinde Ortadoğu ülkeleriyle Türkiye’nin temaslarının devam ettiğini, konuyla ilgili olarak Amerikalı bir şirketin de çalışma­ lar yaptığım söyleyen İnan, Türk­ iye’nin Mısır, Ürdün, Irak ve Su­ riye’ye elektrik satması için giri­ şimlerinin sürdürüldüğünü bil­ dirdi. İnan, Türkiye’nin bölgede­ ki öneminin değişmediğini söyle­ di.

GAP’tan sorumlu Devlet Ba­ kam Kâmran İnan, Cumhuriyet muhabirinin “GAP ve etkileri” konusunda yönelttiği sorulara şu karşılıkları verdi:

— GAP özel kalkınma idare­ sinin işlevi ne olacak? Bölgeye özel bir statü mü gelecek?

İNAN — GAP bölgesi kalkın­ ma idaresinin kurulması fikri ek­ sik veya yanlış anlaşıldı. Bunun olağanüstü hiçbir yönü yok. Hu­ susi özel bir anlamı da yok. Bir­ çok çevreler zaman zaman bir GAP başkanlığına ihtiyaç duyul­ duğunu ifade etmişlerdir. Bir GAP başkanlığı değil, ama GAP bölgesindeki illerin projeden en iyi şekilde yararlanmalarını sağ­ layacak bir yapıya ihtiyaç vardı. Kalkınma idaresi bu ünite ola­ caktır. 6 ilimiz var, ilçeler var, ka­ sabalar var. Çok süratli artan nü­ fus var. Bunun koordinasyonunu çok iyi yapmak lazım. Çalışma­ larımızı Bakanlar Kurulu’na su­ nacağız. Uygun görülürse bir ka­ nun hükmünde kararnameyle teşkilat meydana getirilecektir.

Bunun bir de üç bakandan olu­ şan bir koordinasyon kurulu ola­ cak. Birisi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, diğeri DPT’nin kendi­ sine bağlı bulunduğu İşın Çelebi ve üçüncüsü de projenin genel koordinatörü durum unda bulu­ nan ben olacağım.

— GAP neler kazandıracak? İNAN — Projeye bir enerji ve tarım projesi diye bakmak eksik­ liktir. Proje aslında bir sanayileş­ menin de kaynağı olacaktır. Bun­ dan dolayıdır ki Türkiye özel sek­ töründen daha ekonomik bir şe­ kilde yabancı sermaye ilgi göster­ mekte. İnceleme gezileri, ziyaret­ ler her hafta birbirini takip et­

m ektedir. A rtık program ı

yetiştiremez hale geldik. Gruplan sıraya koymak zorunda kaldık. Proje bölgesinin topyekûn bir alt­ yapı meselesi vardı. Yumurtalık: ta 50 milyon ton kapasiteli bir li­ man öngörülmektedir. Bir hava­ alanına ilaveten büyük bir kargc havaalanı öngörülmektedir. Har­ ran Üniversitesi’yle ilgili çalışma­ lar tamamlandı. Bunu yakında hükümete sunacağız.

Stratejik övünme

Türkiye’nin hep stratejik öne­ mi üzerinde durulmuştur. Bu pek övünülecek bir katsayı değil. Stratejik katsayı genellikle soğuk savaş döneminin katsayısıdır. Geçmişte Doğu - Batı ilişkilerin­ de gerginliğin yoğun olduğu dö­ nemlerde Türkiye çok dış yardım almıştır. Yumuşama olduğu dö­ nemlerde bu 125 milyon dolarla­ ra kadar inebilmiştir. Türkiye’nin bunun üzerine çıkması lazım. Ekonomik katsayı meselesi; şim­ di yapılmakta olan hadise budur. Bu proje Türkiye’nin ekonomik katsayısının en önemli

unsurla-(Arkası 15. Sayfada)

Yılmaz’dan P ravda’y a demeç:

Moskova’ yla

ilişkimiz

örnek düzeyde

Sovyet Komünist Partisi’nrn yayın organı

Pravda gazetesi, Türkler için kullanılan

“sabırlı” sıfatının, futbol ve politika söz

konusu olunca geçerliliğini yitirdiğini yazdı.

MOSKOVA (AA) — Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin, farklı siya­ si rejimlere sahip iki ülke arasın­ da kurulabilecek en iyi ilişkilere örnek olabilecek bir işbirliği için­ de olduklarını söyledi.

Yılmaz, Sovyet Komünist Par- tisi’nin yayın organı Pravda’ya verdiği demeçte, Türkiye’de, 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği1 nin desteğiyle sanayileşme ala­ nında önemli adımlar atıldığını hatırlatarak yaklaşık 50 yıllık durgunluktan sonra, karşılıklı iş­ birliğinde başlayan hareketliliğin memnuniyet verici olduğunu bildirdi.

1984 yılında Türkiye ile Sovyet­ ler Birliği arasında doğalgaz an­ laşması imzalanmasının ardın­ dan, Karadeniz’de ‘FIR’ konu­ sunda anlaşmaya varıldığını ve iki ülke arasındaki ticaretin önemli ölçüde arttığını vurgula­ yan Yılmaz, yine de iki ülkenin, işbirliğinde potansiyellerini tam olarak seferber etmediklerini be­ lirtti.

Türkiye’de yeni ekonomik mo­ delin benimsenmesiyle Sovyetler

Birliği’ndeki “perestroyka” hare­ ketinin aynı döneme rastladığına dikkati çeken Mesut Yılmaz, Sov­ yetler Birliği’nin dış politikada­ ki “yeni siyasi düşünce”siyle Türkiye’nin “güvenlik kuşağı” politikalarının da çakıştığını bildirdi.

Mesut Yılmaz’ın demeci, Prav­ da gazetesinin Türkiye’deki son siyasi gelişmelere ayırdığı “Türk siyasetinde sabit ve değişken etkenler” başlıklı yazı içinde ya­ yımlandı.

T ü rk le r için kullanılan

“sabırlı” sıfatının, futbol ve po­ litika söz konusu olunca geçerli­ liğini yitirdiğini yazan gazete, Türkiye’de m art ayından bu ya­ na geçen önemli siyasi olaylan özetleyerek cuma günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ilk tur oylamasının sonucunu okurları­ na duyurdu.

Gazete, bütün bu hareketli si­ yasal gelişmelere karşın, Türki­ ye’de Sovyetler Birliği ile ilişkile­ rin geliştirilmesi konusunda her­ kesin görüşbirliği içinde olduğu­ nu belirtti.

Şefik Bursalı 35 y ıl resim öğretti, 70 yıldır resim yapıyor

R en k ve izlen im d olu

T

Çağdaş Türk resminin

üçüncü kuşağından

Prof. Bmpalı, kendini

“izlenimci” olarak

niteliyor. “Gerçek

sanat eseri eskimez.

Değerli bir eser her

zaman yeni kalır”

diyor.

ALPAY KABACALI

Osmanlı devletinin Batıya açıl­ masından sonra, 19. yüzyılın ikin­ ci yarısında Batı anlayışına yöne­ lik resim sanatında varlık göste­ rebilen ilk ressamlar kuşağında Osman Hamdi Bey ile “asker ressamlar” olarak adlandırılan Şe­ ker Ahmet Paşa’lar, Halil Paşa1 lar, Hüseyin Zekâi Paşa’lar yer alı­ yor. İkinci kuşak, “ Çallı kuşağı” diye adlandırılıyor: İbrahim Çal­ lı, Avni Lifij, Namık İsmail, Naz- mi Ziya, Hikmet Onat, Feyhaman Duran vb... Avrupa’da eğitim gö­ ren bu ressamlar, Batı sanatından etkilenmekle birlikte, doğayı ken­ dilerine özgü bir üslupla yorum­ lamayı da başarıyor ve “Türk res­ minde kesin bir dönüm noktası” oluyorlar. Akademide hocalık ederek Türk resminin -daha deği­ şik eğilimlere yönelecek- üçüncü kuşağını da yetiştiriyorlar: Zeki Kocamemi, Refik Epikman, Eşref Üren, Nurullah Berk, Mahmut Cüda, Şefik Bursalı...

Osman Hamdi Bey ile ressam paşalar, rahat, gönençli yaşamış olmalılar. Toplumun elit

kesimin-Şefik

Bursalı — Sonsuz resim tutkusu

PORTRE

P rof. ŞEFİK BURSALI

Kültür ve Sanat

Büyük Ödülü

1903’te Bursa’da doğdu. Ortaokulu Bursa’da bitirdikten sonra İstanbul’a gelerek Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ne (sonra Güzel Sanatlar Akademisi) girdi (1921). Akademiyi bitirdiği yıl (1930) açılan yarışmada birinci olarak devlet hesabına Avrupa’ya gönderilmeye hak kazandıysa da, ödenek yokluğundan gidemedi. İzmir, İstanbul Erkek, Konya liselerinde resim öğretmenliği yaptı. 1938’de atandığı Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyeliğinden otuz yıl sonra, 1968’de emekliye ayrıldı. Devlet Resim ve Heykel sergilerinde dört kez (1966, 1975, 1980, 1982) ödül kazanan, resimleri Sovyetler Birliği’nde ve Balkan ülkelerinde sergilenen, bir yapıtıyla 1946 Paris Uluslararası UNESCO Sergisi’ne katılan Bursalı, 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu’nun kararıyla “ profesör” unvanını aldı. 1986’da Kültür Bakanlığı’nın “ Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne değer görüldü. Doğduğu sokağa 1987’de “ Ressam Şefik Bursalı Caddesi” adı verildi ve Bursa Kültür Park’a büstü dikildi.

den geliyorlar ve ille ressam ola­ cağız diye bir kaygıları yok... İkin­ ci kuşak, ressam olarak yetişmekle görevlendirilmiş. Bir işlev yüküm­ lenmişler. Resmin yerleşmediği bir toplumda işleri zor...

Üçüncü kuşak, 1900’lerde dün­ yaya gelenler, nice acılardan, yok­ sunluklardan, yoksulluklardan geçmiş... Balkan, Trablusgarp, Bi­ rinci Dünya, Kurtuluş Savaşları­ nı yaşamışlar... Yıllarca “vesika ekmeği” yemiş, üç ayda bir 250

gram şeker alabilmişler “vesika” ile... Resmin toplumda hâlâ yeri yok; ressamlık para kazandıran bir meslek değil...

Bütün bunlara katlanarak ve her şeyi göze alarak ressam olma­ ya kalkışmak için tutku gerekiyor - sonsuz tutku...

Şefik Bursalı, bunun somut bir örneği:

Bursa’nın Şeyh Küşteri Mahal­ lesinde, Kara Şeyh Camii’nin bu­ lunduğu, asırlık bir defne ağacı­

nın bir tak gibi yayıldığı sokakta, pencereleri kafesli küçücük bir ev­ de doğdu 86 yıl önce. Babası sa­ raçtı. O altı yedi yaşlarındayken ölüverdi. Anne çalışıp didiniyor, iki kızını ve oğlu Şefik’i yetiştir­ meye çalışıyordu. Çileli günler ya­ şıyorlardı...

İttihat ve Terakki’nin açtığı il­ kokulu bitirdi, rüşdiyeye (ortao­ kul) başladı. Resme büyük ilgi du­ yuyor, suluboya ile doğa görü­ nümleri yapıyordu. Geçimini

sağ-r n ş % m

J * : g i

0

V

J§** t e f ; J J K '

mSSî, ■

*

« §

Övgüyle söz ediliyor — Caetano Veloso (solda) pop müzikçilerin övgüyle söz ettiği adlardan biri. Brezilyalı şarkıcı-bestecinin son albümü büyük beğeni kazandı. Ülkesinde uzun süredir ünlü olan Brezilyalı kadın şarkıcı Mana Bethania, şimdi dünyanın da ilgisini çekmeye başladı.

Popta Brezilya m odası

Dünyanın en büyük pop şarkıcıları, Brezilya

müziğini yeniden keşfetme sevdasındalar.

David Byrne, Paul Simon, Peter Gabriel gibi

yıldızlar sık sık Rio de Janeiro’ya uçuyor,

yapacakları yeni müziklerin ritmleri,

ahenkleriyle yüklü olarak ülkelerine dönüyorlar.

Kültür Servisi — Bundan 25 yılı

aşkın bir süre önce “ Desafinado” ve “ The Girl from Ipanema” gi­ bi parçalar bütün dünyayı “ Bos­ sa nova” rüzgârıyla sallamıştı. Aslında Brezilya kökenli müzik­ ler, poptan caza her türden mü­ ziğe az esin kaynağı olmamıştı.

“ Time” Dergisi’nden Laura Lopez’in yazdıklarına bakılırsa, şimdilerde de aralarında David Byrne, Paul Simon ve Peter Gab- riel’in de bulunduğu dünyanın en büyük pop yıldızları bu eski “ ayartıcı” yı, Brezilya müziğini yeniden keşfetme sevdasında. Sık sık Rio de Janeiro’ya uçuyor, ya­ pacakları yeni yeni müziklerin ritmleri, ahenkleriyle yüklü ola­ rak geri dönüyorlar.

Talking Heads topluluğunun yıldızı David Byrne, 1970’lerin Brezilya popundan bir derlemeyi “ Beleza Tropical” adlı albümün­ de topladı. Bu ay aynı güldeste­ nin devamını “ O Samba” adı al­ tında çıkaracak. Byrne’ün yine bu ay piyasaya çıkacak solo albümü “ Rei Momo” ise esin kaynağını Brezilya ve Latin şarkılarından alacak.

Başka bir pop ünlüsü, Paul Si- mon da Brezilya treninin yolcula­ rından. Simon, 1990 başlarında çıkması tasarlanan yeni albümün­ de Brezilya kökenli öğeleri bolca kullanmak niyetinde. Roberta Flack ise aynı dalgadan daha ön­ ce nasibini alanlardan. Flack’in 1988 so n la rın d a çık ard ığ ı

“ Oasis” adlı albümü Rio gecele­ rinin sıcaklığını taşıyor. Dahası, F lac k ’in “ Ah B rez ily a /A h Brezilya” diye biten parçası Bre­ zilyalı şarkıcı-besteci Djavan’a adanmış.

Aslında şu sıralar Amerikan plak endüstrisini yönetenler de ay­ nı telden çalıyorlar. New York’- taki Polygram Records firmasın­ ca hazırlanmakta olan “ Brezilya Dalgası” serisi, Brezilya’nın ön­ de gelen pop yıldızlarından bir di­ zi antoloji albümünü içeriyor. İlk ağızda akla gelenler Gal Costa, Chico Buarque, Gilberto Gil ve Jorge Ben. New York’tan başka bir firma, Celluloid de sırf bu iş için Braziloid adlı bir yan şirket kurdu. Braziloid yalnızca popü­ ler Brezilya müziği plakları süre­ cek piyasaya.

CBS plak şirketi ise Djavan ve Milton Nascimentogibi Brezilyalı yıldızları, ABD pop dünyasında yükseltmeye çalışıyor. Bu arada, geçen mevsim ülkemizde de gös­ terilen “ Günaha Son ÇağıT’nın

İsveç basını Camilo José Cela’yı değerlendiriyor:

‘Ö düle aldırm ayan yazar’

YAVUZ B A Y D A R _____

STOCKHOLM — “ Nobel Ede­ biyat Ödülü, bu yıl, onu gerçek­ ten hak eden bir yazara verildi,” Camilo José Cela ile ilgili ola­ rak İsveç basınına yansıyan ortak yorum böyle. Ülkenin en ağırlıklı Sabah gazetesi Dagens Nyheter, ilk sayfadan üç sütun olarak “Ce­ la, ödülün umursamaz sahibi” başlığıyla verdiği haberde, ödülün açıklanması sonrasında doğan kargaşa sırasında Camilo José Ce- la’nın “ Bir an bile yüzündeki po­ kerci ifadesinin değişmediğini” yazıyor.

Gazetenin önceki günkü sayı­ sında kültür sayfasının büyük bö­ lümü de Cela’ya ayrılmış. İsveç’­ in en önde gelen Ispanyol dili uz­ manlarından Kjell a Johansson, “ Cela’nın şiddet dolu ve çapraşık

roman evreni” başlıklı makalesin­ de, yazarın 26 yaşında yayımladı­ ğı “Pascuai Duarte’nin Ailesi” adlı romanıyla, “ Ürkütülmüş ve alar­ ma geçirilmiş bir Ispanya'da eleş­ tirel romancılığa yepyeni bir soluk getirdiğini” kaydediyor. Cela’daıı övgü ile söz etmesine karşın, “ uy­ gun bir aday mıydı?” diye soran Johansson, 1989 Nobel ödülü sa­ hibi ile yaşıt bir başka Ispanyol ya­ zardan, oyunlarıyla tanınan An­ tonio Buero Vallejo’dan söz ede­ rek, yazısını şöyle noktalıyor: “Ce- la ile Buero Vallejo arasında, eğer ben scçebilseydim, İkincisi yönün­ de oy kullanırdım. Böylece, Lor- ca’dan sonra

Ispanya'nın

en nite­ likli oyun yazarı da ödüllendiril­ miş olurdu.”

Ispanya’nın ünlü Diario 16 der­ gisinin eleştirmeni Jesus Pardo, “Ccla, iç savaştan sonra ortaya

çı-kan en önemli yazardır” diyor. “ Dili yenilemiştir. Bu anlamda Garcia Marguez’den çok daha bü­ yük önem taşımaktadır. Cela 1900’ierin klasikleri arasındadır.” Alman eleştirmen - yazar Hans Magnus Enzcnsbergcr ise konuya her zamanki uslubuyla yaklaşıyor: “Sıkıcı bir ödül ve sıkıcı bir yazar, öyle değil mi? Bugün, binlerce ya­ zarın yaş günü, bir yazarın da bay­ ramı oluyor. Tersi olsaydı daha iyi etki yaratırdı. Ödül sadece Mah­ fuz gibi okuyucuların pek tanıma­ dığı yazarlara gidince, kitlesel bir merak uyanıyor.”

İkinci büyük Sabah gazetesi Svenska Dagbladet de Ccİa’ya iki ayrı sayfada yer ayırmış. Kültür sayfasında yer alan bir yazıda “Cela: Kaba, halka yakın, uyum­ suz ve görsel” başlığı altında, ya­ zar hakkında geniş bilgi veriliyor.

M

siuE'i ni

m

ME DEMEK.

AÇIĞIM ?

müziğini hazırlayan Peter Gabri- el’in Brezilya ve Afrika “ sound” - lanndan yola çıktığını unutmaya­ lım.

Milton Nascimento, Caetano Veloso, Gilberto Gil ve Chico Bu- arque, bugün pop dünyasını içer­ den yaşayanların göklere çıkardığı adlar. Brezilyalı kadın şarkıcıla­ ra gelince, dünyanın ilgisi Velo- so’nun kız kardeşi Maria Betha­ nia, Riolu Costa ve Simone Be- tancur da Oliveira’da odaklanmış durumda. Aslında bu adlar Bre­ zilya’da çoktandır ün yapmış yıl­ dızlar, ama ne tuhaftır ki Brezil­ ya radyolarında M adonna’nın parçalan ve Portekizce “ rock’n rolP’lar onlardan çok fazla çalı­ nıyor.

Birçoklarına göre, Brezilya po­ punun başka ülkelerde baştacı edilmesi ritm zenginliğinden kay­ naklanıyor. Bir dönemin köle kül­ türünün merkezi olarak bilinen Bahia eyaleti, Brezilyalı olmayan müzisyenleri mıknatıs gibi çeki­ yor. Avrupa “ sound’Marıyla bü­ tünleştirilen Afrika kabile dans­ larının ürünü sam ba; A fro- Katolik dinsel kökenli “ afoxé” ; Afrika filmleriyle Portekiz folku­ nu karıştıran, akordiyon ağırlık­ lı “ forro” ; hepsi orada.

Brezilyalı şarkıcı - besteci Cae­ tano Veloso’nun son ablümünün yapımcısı Amerikalı gitarcı Arto Lindsay’a bakılırsa, “ Bahia’da ve Kuzeyde en katkısız Afrika film­ lerini bulmak mümkün.” Pop müzik yıldızı David Byrne, işi da­ ha da ileri götürüyor: “ Bahia, Brezilya için, cazın doğduğu yer olan New Orleans gibi bir yer. Sonradan yepyeni tarzlara dönüş­ türülen ınüziksel düşüncelerin kaynak yeri.”

Brezilyalı besteci-şarkıcılar ise bu baharatlı ritm zenginliğine, Avrupa melodilerinden ve benzer­ siz harmonilerden oluşan tadı tu­ zu yerinde bir sos katıyorlar. 43 yaşındaki Maria Bethania, ilk kez 1965’te, Rio’daki bir müzikalin hastalanan yıldızının yerini alarak üne erişmiş. “ Çokçalgılı” Herme- to Pascual ise 50 yaşında;

çaydan-(Arkası IS. Sayfada)

y ılla r

lamak için tabela yazmaya girişti. Ve Ulucami’yi keşfetti! 1399’da yapılan görkemli anıtın mimarisi, mermer şadırvanında şakırdayan su, suda oynaşan balıklar... Hep­ si de yepyeni bir dünyaydı onun için... Derken, cami içinde hat sa­ natının “şaheser” leri: Kazaasker Mustafa İzzet Efendi’nin, Meh­ met Şefik Beyin, Şeyh Hamdul­ lah’ın... Bu İslam sanatını doru­ ğuna ulaştıran levhaları...

Ulucami, onun “müze”siydi ar­ tık. Sık sık gidiyordu. Zamanla kâğıt kalem götürüp hat sanatının bu eşsiz örneklerini kopya etme­ ye başladı.

Ortaokulu bitirmişti. Geçimini tabelacılıkla sağlıyor, ailesinin ge­ çimine katkıda bulunuyordu. Bazı suluboyalarını kentin işlek cadde­ lerinden birindeki kitapçı dükkâ­ nında sergilemeyi akıl etti...

Bursa, Yunanlıların işgaline uğ­ radı. Yunan subayları, kitapçı dükkânındaki resimlerini satın alı­ yorlardı. O, para biriktirip İstan­ bul’a, Sanayi-i Nefise Mektebi’ne gitmek istediğinden, yeni yeni re­ simler yapıyordu.

Günün birinde, İstanbul’a git­ me zamanının geldiğine karar ver­ di. Ancak kentten ayrılabilmek için, işgal kuvvetlerinden izin bel­ gesi almak gerekiyordu. “ Pasa- p o rf’unu vermiyorlar, çeşitli en­ geller çıkarıyorlardı. İki suluboya resmini merkez komutanına götü­ rünce kentin kapıları açıldı...

İstanbul’da ilk işi Sanayi-i Ne­ fise Mekteb-i Âlisi’ne yazılmak ol­ du (1921). Bu yüksekokul Divan- yolu’nda, şimdi Sağlık Müzesi olarak kullanılan binanın bir bö- lümündeydi. (Birkaç yıl sonra Fm- dıklı’ya taşındı ve Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı.) Öğrenim giderlerini karşılamak, geçinebil­ mek için, boş zamanlarında Ba- bıali Caddesi’ndeki tabelacılara tabela, matbaacılara resim ve baş­ lık yapmaya girişti. Kimi zaman emeğinin karşılığım alamıyor, do­ landırılıyordu.

Yaz tatillerinde Bursa’ya giderek peyzajlar yapıyordu. Hocası Çal­ lı İbrahim’le Namık İsmail, Fev- ham an Duran, Hikmet Onat gibi ustalar resimlerini beğeniyorlardı. O yıllarda yılda bir kez sergi açı­ lırdı. Galatasaray Lisesi’nde dü­ zenlenen ve on kuruşa girilen ser­ gide Sanayi-i Nefise hocalarının tabloları yer alırdı. 1924’ten baş­ layarak, öğrencileri Bursalı Şefik1 in (Soyadı Yasası çıkmamıştı) re­ simlerini de sergiye kabul ettiler. 1930’da akademi bitti. Avrupa sınavını o yıl Şefik Bursalı kazan­ mıştı. Ama dünya ekonomik bu­ nalımı ve devletin yeterli ödeneği ayırmayışı yüzünden gidemedi.

Yılda bir tek resim satmak bile bir mutluluktu. Ama, ne yazık ki elde avuçta kalmıyordu o para: Üstbaş alınıyor, bir çift iskarpin alınıyordu; artarsa alacaklılara ve­ riliyordu...

Öğretmenliğe başladı. Önce İz­ mir’de, sonra İstanbul Erkek Li­ sesi’nde öğretmenlik yaptı. 1934’te Konya’ya atandı.

Uzun yıllar Bursa’nm yeşilini ve tarihi özelliklerini aktarmıştı tu­ valine. Bu kez Konya bozkırına, Konya’daki Selçuklu yapılarına yöneldi dikkati, fırçası...

Sovyet Devrimi’nin onuncu yı­ lında (1927) Ankara’da Sovyet res­ samları sergisi açılmıştı. 1937’de A tatürk’ün isteğiyle, Salâh Cim- coz’un komiserliğinde, Moskova, Kiev ve Leningrad’da Türk res­ samları sergisi düzenlendi. Bu ser­ gi daha sonra Bükreş, Belgrad ve Atina’ya götürüldü. Salâh Cim- coz, Ankara Halkevi’nde yaptığı konuşmada sergiye, özellikle Şe­ fik Bursalı’nm resimlerine göste­ rilen ilgiyi dile getirdi.

Milli Eğitim Bakanlığı, bu ba­ şarısını, onu Güzel Sanatlar A ka­ dem isine atayarak ödüllendirdi. Fransa’dan yeni gelmiş Léopold Lévy’ye asistanlıkla başlayan öğ­ retim üyeliği 1968’de yaş haddin­ den emekliye ayrılana kadar, tam otuz yıl sürdü.

Acı tatlı günler yaşadı akademi­ de. En acısı da, 1948’deki yangın­ dı. Hayranlık duyduğu Velasqu- ez’in büyük boyutlu tablolarının kopyaları ve daha nice yapıt kül oldu...

Yalnız Velasquez değil. El Gre- co’yu, Goya’yı, Cezanne’ı, Cour- bet’yi, Delacroix’yi, M anet’yi, Millet’yi, Corot’yu ve klasik res­ samlardan birçoğunu sevdi, sevi­ yor. Kendi olanaklarıyla kaç kez Avrupa’ya gidip Paris, Londra, İtalya, Madrid, Hollanda, İsveç müzelerini gezdi; “ufuk açıldı.”

Resmi bir tutkuya dönüştürdü­ ğünü ve Türkiye’den karakteristik peyzajlar yapmayı sevdiğini söylü­ yor. Resmi sevdiği kadar sevdir­ mek için çalıştığını belirtiyor. Ken­ disini bir çeşit “izlenimci” olarak niteliyor. Artık parayı düşünme­ diğini; canı isterse, alıcıyı gözü tu­ tarsa resim sattığını açıklıyor.

Sıra son dönemlerde açılan "soyut” ve “ modern” resimlerin yer aldığı kimi sergiler üzerine gö­ rüşlerine geliyor. Diyor ki;

“ Bir portre, bir peyzaj, bir fi­ gürlü kompozisyon yapamayan kişiler, işin kolayını seçiyorlar. Pi­ casso gibi büyük sanatçıların kla­ sik ve realist bir sanat temeli ol­ duğunu gözardı ediyorlar. Arayış­ lar içerisinde bocaladıkça resim sanatından uzaklaşıyorlar. Bu tara çalışanlar, daha çok sosyetede kendini tanıtmak, tatmin olmak isteyenler. Ciddiye almamak ge­ rek. Gerçek sanat eseri eskimez. Değerli bir eser her zaman veni kalır.”

Yok olan Kuş

Cenneti________

■ BANDIRM A-BURSA (AA) — 247 türden 2.5 milyon kuşun yaşadığı Kuş C enneti ile M anyas Kuş Gölü, tüm uyanlara, yayınlara karşı “göz göre göre” ölüm e gidiyor. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, H idrobiyoloji A na Bilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Süleyman Balık, araştırm a görevlileri Dr. H atice P arlak, Dr. M elahat Toğulba, Dr. H. Baha Büyükışık ile birlikte toplam 15 kişiden oluşan araştırm a gubu tarafından hazırlanan “ Kuş G ölü ve Kuş C enneti Milli P arkı’nın Kirlenm esinde Rolü O lan Sanayi K uruluşlarına Ait D eşarj Su Analizleri R a p o ru ” açıklandı. Üç yıllık bir çalışm anın ürünü olan raporda, “ Kuş G ölü ve Kuş C enneti’ndeki güncel sorunların çözümlenmesi için, bazı etkin

yaptırım ların

gerçekleştirilmesi veya çok acil önlem lerin alınması kaçınılm az bir zorunluluk haline gelmiş

b u lunm aktadır” denildi.

Umre için

başvuranlar

■ A N K A RA (ANKA) — 1989-90 umre gezisi dönem i başvuruları bugün başlıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan açıklam aya göre um re için karayolundan 2,

havayolundan ise 5 tu r düzenlendi. Karayolu turları için başvurular 16 ocağa kadar devam edecek. Türkiye’den çıkış tarihleri ise 16 A ralık 1989-22 Şubat

1990 olacak. Havayolu turları için başvurular yarın başlayacak 28 Ş ubat 1990’a k adar devam edecek. Çıkış tarihleri ise Aralık 1989 - N isan 1990 olarak saptandı.

Tes-İş yeni

yönetim kurulu

■ A N KA RA (Cum huriyet B ürosu) — Tes-lş Sendikası Genel K urulu’nda yeni yönetim kuruluna seçilen üyeler belli oldu. Tes-İş Genel K urulunda dün yapılan seçimlerde genel başkanlığa Faruk Barut, genel başkan yardımcılığına M ahm ut Ö zonur, genel sekreterliğe Salih Ermanav, genel mali sekreterliğe H aşan Coşar, genel teşkilatlandırm a

sekreterliğine Kenan Tetik ve genel eğitim

sekreterliğine de Cemil Türk yeniden getirildi. Yeni oluşturulan genel araştırm a ve sosyal işler sekreterliğine de M alatya Şube Başkanı Kâm il Ö zbenir seçildi.

Ayaş yeniden

T H K Başkam

■ A N K A R A (A A ) — THK Genel Başkanlığına, yeniden P rof. Dr. İnanç Ayaş getirildi. Milli Eğitim Şûra S alonu’nda üç gündür süren genel kurulda dün yapılan seçimlere, başkan adayı olarak Avukat İbrahim Kısacık ve Prof. Dr. İnanç Ayaş katıldılar. 1053 delegenin oy

kullandığı seçimlerde Prof. Ayaş yeniden TH K Genel Başkanlığına getirildi. Yeni Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu: P rof. Dr. A tilla Taçoy, M. Zekai Güm üşdiş, M ehm et Türkyar, Solm az Uçarkuş, A tilla P arla, Zekai Altay, İsm ail Yılmaz, O kan Erdoğan, Nevzat Ö ztan, E rdoğan Derici, A ta Kıral.

Tuzdaki iyot

eksikliği

■ İZM İR (Cum huriyet Ege Bürosu) — Türkiye’de iyot îksikliğinden kaynaklanan hastalıkların giderek arttığı belirtildi. Türkiye’de üretilen tuzlardaki iyot oranının Dünya Sağlık Ö rgütü’niin belirlediği ve tuzda bulunm ası gereken m iktarının çok altında olduğu saptandı. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü A nalitik Kimya A na Bilim Dalı tarafından yapılan

çalışm ada, Türkiye’de çeşitli firm alar tarafından üretilen tuzlardaki iyot m iktarları ölçüldü. Fen fakültesi kimya bölüm ü analitik kimya ana bilim dalı öğretim üyelerinden Prof. Ü m ran Yüksel, P rof. Gürel Nişli, Dr. Bülent İlknıe ve Saime A kgünlü tarafından gerçekleştirilen araştırm anın sonucunda, Türk

tuzlarındaki iyot m iktarının, standartların 110-350 kat altında olduğu belirlendi.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Alt kattaki resim galerisindeki “ Üç- Şehir” temalı sergide, sanatçının Antibes, İstanbul ve Paris çalışmalarını içeren altmış yapıtı yer alıyon, Bu resimlerin

bir heyelana sebeb olmamak için, dünya’run en güzel manza­ ralı ve «A ltın Boynuz» tesmiye edilen bu güzellik de, diğerleri gibi mahv olacak.. Zâten

Sava~~ tecrübesinin incelenmesi ve Rus Genel Kurmay ~~ Askeri Tarihçileri komisyonunun çal~~malar~~ üzerinde duran yazara göre, 1877-78 Rus - Türk sava ~~~ tarihçilerin

The natural frequency, trans-admittance parameter and quality factor of filter can be tuned by changing values of DC control current sources.. “Filtering in the

50 mL of the model solutions containing certain amounts of corresponding metal ions were passed through the column with rates in the range 1–30 mL min –1 and the flow rate of

[r]

[r]

Sonra, Sabiha ve Zekeriya Sertel’in, eğitimle­ rini tamamlamak üzere Amerika’ya gidişleri ve Lo­ zan Antlaşm asının arifesinde yurda dönüşleri (1919- 1923), ileriki