• Sonuç bulunamadı

Kamu bankalaının Türkiye ekonomisinde yeri ve önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kamu bankalaının Türkiye ekonomisinde yeri ve önemi"

Copied!
280
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

BANKACILIK ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAMU BANKALARININ TÜRKİYE

EKONOMİSİNDE YERİ VE ÖNEMİ

BAŞAK OKTAY AKIN

TEZ DANIŞMANI

DR. ÖĞR. ÜYESİ E. ERDİNÇ DİNÇSOY

(2)

Tezin Adı: Kamu Bankalarının Türkiye Ekonomisinde Yeri ve Önemi Hazırlayan: Başak OKTAY AKIN

ÖZET

Finansal sistemin temel unsurunu oluşturan bankacılık sektörü M.Ö. 3500 yılından günümüze kadar gelişim göstererek varlığını sürdürmüştür. Bankacılığın gelişiminin ekonomi üzerindeki etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. Ekonomiyi bu denli etkileyen bankacılık sektörünün finansal durumu ise son derece önemli bir konudur.

1929 buhranıyla ekonomideki düzeni sağlamak, denetimi etkin hale getirmek ve ticari anlamda yapılan işlemlerden karlılık elde etmek amacıyla kamu bankalarının kuruluşuna ihtiyaç duyulmuştur.

Ekonomide son derece önemli rol oynayan bankaların zaman içinde ürünlerde çeşitliliğe yönelmesi ve bununla birlikte risk faktörünün oluşması, bir önlem alınması ihtiyacını meydana getirmiştir. Bu doğrultuda 1988 yılında Basel I Kriterleri yayımlanarak, bankacılık sektöründeki risklerin en aza indirilerek finansal istikrarın sağlanması amaçlanmıştır. Ancak bu kriterlerin yetersiz kalması sonucu 2004 yılında Basel II Kriterleri yayımlanmıştır. Basel II Kriterlerinin; risk yönetiminin daha etkin uygulanması, piyasadaki kurallara uyulmasının sağlaması ve sermaye yeterliliğinin ölçülmesi ve geliştirilmesi gibi hedefleri bulunmaktadır. Bu süreçte yaşanan 2008 küresel krizi nedeniyle sektörde bir çöküş yaşanmış ve gelecekte yaşanabilecek krizlerin daha az hasarla atlatılması adına Basel III Kriterleri gündeme gelmiştir. Bu kriterlerle Basel II Kriterlerindeki eksikliklerin giderilmesi amaçlanmıştır. Tüm Basel Kriterleri bankacılık sektörünü daha güçlü ve dayanıklı kılmak için oluşturulmuştur.

(3)

Bankaların performanslarını analiz ederken mali tabloları olan finansal durum tablosu ve gelir tablolarından yararlanılmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’deki kamu bankalarının finansal durum tablosu ve gelir tablolarından yararlanarak finansal analizlerinin yapılmasını amaçlamaktadır. Kamu bankalarının finansal performansı incelenirken, hangi etkenlerin karlılıklarını etkilediği ve bu bankaların zaman içindeki durumları irdelenmiştir. Çalışmada kullanılan yatay analiz, dikey analiz, trend analizi ve oran analizi teknikleriyle kamu bankalarının performansları finansal tablolar üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır.

(4)

Name of Thesis: Role and Importance of Public Banks in Turkey’s Economy Prepared by: Başak OKTAY AKIN

ABSTRACT

The banking sector, which forms the basic element of the financial system, continued its existence by developing from 3500 B.C. to the present day. The effects of the development of banking on the economy are indisputable. The financial situation of the banking sector, which affects extremely the economy, is an extremely important issue.

The 1929 crisis required the establishment of public banks in order to provide regulation in the economy, to make the control effective and to obtain profitability from commercial transactions.

The fact that the banks, which play an important role in the economy, tend to diversify in products over time and the risk factor together with them has brought the need for taking measures. In this direction, the Basel I Criteria was published in 1988, aiming to minimize financial risks in the banking sector and to achieve financial stability. However, as a result of these criteria being inadequate, Basel II Criteria were published in 2004. Basel II Criteria have targets such as more effective application of risk management, compliance with the rules in the market and measurement and development of capital adequacy. Due to the 2008 global crisis experienced in this process, there has been a collapse in the banking sector and the Basel III Criteria have come to the fore in order to avoid the future crises with less damage. These criteria aimed to overcome the deficiencies in the Basel II Criteria. All Basel Criteria are designed to make the banking sector stronger and more durable.

(5)

When analyzing the performances of the banks, the financial statements of the banks such as balance sheet and income statement are used. This study aims to make financial analysis of public banks in Turkey by making use of balance sheet and income statements. While examining the financial performance of public banks, the factors that affect the profitability of these banks and their status over time have been examined. Public banks' performances were evaluated with the horizontal analysis, vertical analysis, trend analysis and ratio analysis techniques in the study and the results were tried to be explained on the financial statements together with the reasons.

(6)

ÖNSÖZ

Bankacılık sektörüyle ilgili bu zamana kadar çok fazla çalışma yapılmıştır. Ancak bunların içinde bankaların finansal durumlarını ve performanslarını inceleyen çok az çalışma bulunmaktadır. Bu sebeple, bu çalışmamda kamu bankalarının finansal tablolarını çeşitli analiz teknikleriyle inceleyerek yıllar itibariyle performanslarını daha anlaşılabilir hale getirerek bu konuda çalışma yapacak insanlara kaynak oluşturması amaçlanmıştır

Çalışmamın hazırlanma aşamasında Türkiye Bankalar Birliği tarafından yayınlanan çalışmalardan ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından yayınlanan çalışmalardan yararlandım. Bu konuda çok fazla yabancı kaynak bulunmaması ise çalışmanın zorlayıcı taraflarından olmuştur.

Kamu bankalarından Halkbank ve Ziraat Bankası’nın Türkiye Varlık Fonu’na devriyle ilerleyen yıllarda bu bankalarının karlılıklarında artış ya da azalış olup olamayacağı merak konusudur. Yine ilerleyen yıllarda Vakıflar Bankası’nın da Türkiye Varlık Fonu’na devri söz konusu olabileceğinden; yapılan bu çalışma üç kamu bankasının devir öncesi ve sonrası finansal durumlarının karşılaştırılabilmesi açısından ışık tutabilecektir.

Tez çalışmamın yazılması aşamasında beni yönlendiren, tüm bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşan başta danışman hocam Dr. Öğr. Üyesi E. Erdinç Dinçsoy’a ve değerli Bankacılık Bölümü hocalarım Doç. Dr. Gökhan Sönmezler’e ve Doç. Dr. İ. Orçun Gündüz’e teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Ayrıca yüksek lisansımın başlangıcından itibaren manevi desteğini benden esirgemeyen aileme, son olarak da göstermiş olduğu sabır ve desteklerinden dolayı eşim Arş. Gör. M. Türkşad Akın’a sonsuz teşekkür ederim.

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... I ABSTRACT ... III ÖNSÖZ ... V İÇİNDEKİLER ... VI TABLO LİSTESİ ... IX GRAFİK LİSTESİ ... X KISALTMALAR LİSTESİ ... XI GİRİŞ ... 1 I. BÖLÜM ... 2 1. TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ ... 2

1.1. Bankacılıkta Tarihsel Süreç ... 2

1.2. Türk Bankacılığının Tarihsel Gelişimi ... 4

1.2.1. Cumhuriyetten Önce Ülkemizde Bankacılık ... 4

1.2.2. Cumhuriyet Döneminde Türk Bankacılığı ... 10

1.3. Bankaların Faaliyet Alanları ... 24

1.3.1. Mevduat İşlemleri ... 24

1.3.2. Kredi İşlemleri ... 25

1.3.3. Bankacılık Hizmetleri ... 26

1.4. Bankaların Sınıflandırılması ... 28

1.4.1. Sermaye Kaynaklarına Göre Bankalar ... 29

1.4.1.1. Milli Sermayeli Bankalar ... 29

1.4.1.2. Yabancı Sermayeli Bankalar ... 29

1.4.2. Yaptıkları İşlere Göre Bankalar ... 30

1.4.2.1. Emisyon (Merkez) Bankaları ... 30

1.4.2.2. Ticaret Bankaları... 30

1.4.2.3. Tasarruf Bankaları ... 30

1.4.2.4. Ziraat ve Sanayi Bankaları ... 30

1.4.2.5. Yatırım ve Kalkınma Bankaları ... 31

(8)

2. KAMU SERMAYELİ BANKALARININ FİNANSAL SİSTEMDEKİ YERİ

VE MAKROEKONOMİK UNSURLARLA İLİŞKİSİ ... 32

2.1. Kamu Sermayeli Bankaların Kuruluşu ... 32

2.2. Kamu Sermayeli Bankaların Sektördeki Yeri ... 33

2.3. Kamu Sermayeli Bankalar, Ekonomi ve Finansal Sistem İlişkisi ... 37

2.3.1.Kamu Sermayeli Bankalar ve Bütçe İlişkisi ... 38

2.3.2. Kamu Sermayeli Bankalar, Büyüme ve Finansal Sistem İlişkisi ... 39

2.4. Kamu Sermayeli Bankalar, Ödemeler Dengesi ve Borçlanma İlişkisi... 42

2.5.Kamu Sermayeli Bankalar, Faiz Oranları ve Finansal Piyasa İlişkisi ... 43

2.6.Kamu Sermayeli Bankalar ve İstihdam İlişkisi ... 45

III. BÖLÜM ... 48

3.VARLIK FONU’NUN İŞLEYİŞİ VE TÜRKİYE VARLIK FONU’NA DEVREDİLEN BANKALARIN PERFORMANSLARI ... 48

3.1.Varlık Fonunun Kuruluşu ... 48

3.1.1.Dünyada Varlık Fonu... 48

3.1.2.Türkiye’de Varlık Fonu ... 51

3.2.Türkiye Varlık Fonu’nun Bankacılık Sektörü Açısından Değerlendirilmesi . 53 IV. BÖLÜM ... 56

4. KAMU SERMAYELİ BANKALARIN FİNANSAL DURUM VE GELİR TABLOSU ANALİZLERİ ... 56

4.1. Bankalarda Finansal Tablolar ... 56

4.1.1.Finansal Durum Tablosu ve Yapısı ... 58

4.1.2.Gelir Tablosu ve Yapısı ... 60

4.2.Finansal Analiz Teknikleri ... 62

4.2.1.Yatay (Karşılaştırmalı) Analiz Yöntemi ... 63

4.2.3.Trend (Eğilim) Analizi Yöntemi... 63

4.2.4. Oran (Rasyo) Analizi Yöntemi ... 64

4.3. Yatay Analiz Yorumları ... 64

4.3.1. Halkbank Finansal Tablolar ... 65

4.3.2. Vakıflar Bankası Finansal Tablolar ... 70

4.3.3. Ziraat Bankası Finansal Tablolar ... 75

(9)

4.4.1. Halkbank Finansal Tablolar ... 79

4.4.2. Vakıflar Bankası Finansal Tablolar ... 82

4.4.3. Ziraat Bankası Finansal Tablolar ... 84

4.5. Trend Analizi Yorumları ... 86

4.5.1. Halkbank Finansal Tablolar ... 87

4.5.2. Vakıf Bank Finansal Tablolar ... 90

4.5.3. Ziraat Bankası Finansal Tablolar ... 93

4.6. Oran Analizi Yorumları ... 97

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 104

KAYNAKÇA ... 109

(10)

TABLO LİSTESİ

Tablo 1 Yeniden Yapılandırma Planı... 21

Tablo 2 Mevduat Bankaları ... 28

Tablo 3 Banka Sayısı ... 35

Tablo 4 Bankacılık Sektörü Kredi Hacmi ... 36

Tablo 5 Bankacılık Sektörü Mevduat Toplamı ... 37

Tablo 6 Dış Borç ve Kredi Kullanımı ... 43

Tablo 7 Banka, Şube ve Personel Bilgileri ... 46

Tablo 8 Ulusal Varlık Fonlarının Sıralaması ... 50

Tablo 9 Türkiye Varlık Fonu Portföy Yapısı ... 53

Tablo 10 Finansal Durum Tablosu- Aktif Kalemler Örneği ... 59

Tablo 11 Finansal Durum Tablosu- Pasif Kalemler Örneği ... 59

(11)

GRAFİK LİSTESİ

Grafik 1 Türk Bankacılık Sektörü Şube Sayısı ... 35

Grafik 2 Gayri Sayfi Yurtiçi Hasıla Büyüme Oranı ... 38

Grafik 3 Banka Başına Ortalama Çalışan Sayısı ... 46

Grafik 4 Faiz Dışı Gelirler / Faiz Dışı Giderler ... 97

Grafik 5 Takipteki Alacaklar/ Nakit Krediler ... 98

Grafik 6 Türev Finansal Araçlar/Taahhütler ... 98

Grafik 7 Dönem Net Kar(Zarar) / Ortalama Toplam Aktifler ... 99

Grafik 8 Net Faiz Geliri (Gideri) / Ortalama Toplam Aktifler ... 100

Grafik 9 Ücret,Komisyon Ve Bankacılık Hiz. Gelirleri / Toplam Gelirler ... 100

Grafik 10 Nakit Krediler / Toplam Mevduat ... 101

Grafik 11 Yabancı Kaynaklar / Toplam Özkaynaklar ... 102

(12)

KISALTMALAR LİSTESİ

A.Ş. Anonim Şirket

ABD Amerika Birleşik Devletleri

AIG Amerika Merkezli Sigorta ve finansal Hizmetler Şirketi (American International Group)

ATM Otomatik Para Çekme Makinası

BDDK Bankacılık Düzenleme ve Denetim Kurulu

EFT Elektronik Fon Transferi

FED ABD Merkez Bankası (Federal Reserve Bank)

GSYH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

IMF Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund)

KAP Kamuyu Aydınlatma Platformu

MOODY’S Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu (Moody's Investors

Service)

OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü(Organisation for Economic

Co-operation and Development)

OHAL Olağanüstü Hal

S&P Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu (Standard & Poor's)

SGK Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik Kurumu

SWFI Ulusal Varlık Fonları (Sovereign Wealth Fund Institute)

TBB Türkiye Bankalar Birliği

TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

TP Türk Parası

TUIK Türkiye İstatistik Kurumu

TVF Türkiye Varlık Fonu

UVF Ulusal Varlık Fonları

(13)

Kamu sermayeli bankalarının mali durumunu en iyi şekilde inceleyebilmek için literatür taraması yapılmış ve literatür taraması sonucunda uygulanabilecek en uygun analiz türleri olarak; yatay, dikey, trend ve oran analizleri belirlenmiştir. Ayrıca, Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların karşılaştırmalı (hukuki yapısı, sermaye yapısı, kuruluş amacı) çalışmalar ve finansal analizleri üzerine geniş bir literatürün oluşmadığı görülmüştür. Bu doğrultuda ilk olarak, finansal analiz için kamu sermayeli bankaların finansal durum tabloları (bilanço), gelir tabloları ve nazım hesap tabloları KAP, TBB ve Borsa İstanbul A.Ş.’den elde dilmiş ve çok kapsamlı bir şekilde verilerin uyumu ve analiz edilebilirliği araştırılmıştır. Tez çalışmamda ele aldığım 2010-2016 yılları olmak üzere, indirilen 7 yıla ait finansal tablolar, her bir banka için Excel’de tablo oluşturularak hazırlanmıştır. Oluşturulan tablolarda her yıl için Toplam, Türk Parası ve Yabancı Para değerleri işlenmiştir. Her 3 banka için elde edilen finansal tablolar analiz yapılabilmesi açısından hesap kalemlerinin uyumu göz önüne alınarak birbirleriyle uyumlaştırılmıştır. Excel tablolarında hesap birimleri, satır-sütun uyumları yapılmıştır. Elde edilen değerler düzenlenmiş ve 0 (sıfır) olan değerler analizden çıkarılmıştır. Bankaların finansal durum tabloları, gelir tabloları ve nazım hesap tabloları için ayrı ayrı yatay analiz ve dikey analiz tekniği uygulanmıştır. Bankaların 0 (sıfır) ile başlayan değerlerinin ilerleyen dönemlerde arttığı veya tam tersi şekilde varlık gösteren değerlerin zaman içinde 0 (sıfır) olduğu kalemler analizden çıkarılmamıştır. Ancak değerler inceleme açısından yanıltıcı sonuçlar verebileceği için bu değerler “n/a” şeklinde gösterilmiştir. Finansal analiz yöntemlerinden trend analizi yöntemi de uygulanarak 3 bankanın performansı grafik üzerinde incelenmiş ve karşılaştırması yapılmıştır. Elde edilen analiz sonuçları yorumlanarak bankaların finansal olarak performansları incelenmiştir. Her bankanın performansı tüm analizlerde yalnızca kendi içinde değil, diğer bankalarla karşılaştırılarak da değerlendirilmiştir. Son olarak da 3 banka için oran analizi uygulanmış, BDDK’nın bankacılık sektörü interaktif bülteninden alınan Türkiye ortalamaları ile karşılaştırmaları yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar değerlendirilerek kamu bankalarının Türkiye ekonomisindeki yeri ve önemi incelenmiştir. Bu bankaların TVF’ye devredilmeden önceki analizleri yapılabilmiştir. Çalışmanın, kamu sermayeli bankaların TVF’ye devredildikten sonraki performans analizlerine ışık tutması amaçlanmıştır.

(14)

I. BÖLÜM

1. TÜRK BANKACILIK SİSTEMİ

1.1. Bankacılıkta Tarihsel Süreç

Bankalar finansal sistemin ayrılmaz bir bütünüdür. Kişilerin tasarruflarını mevduat olarak kabul ederek ve bu mevduatı ihtiyacı olanlara kredi şeklinde aktararak sistem içerisinde aracılık rolü üstlenir (Duranlar, 2007: 5). Bunun yanında bankalar müşterilerine havale, EFT, döviz işlemleri, hesap işlemleri, portföy yönetimi, fatura ödemeleri, çek ve senet tahsili gibi birçok bankacılık hizmeti vermektedir.

İtalyancada masa, sıra veya tezgâh anlamına gelen ‘banco’ kelimesi daha sonra ‘banka’ olarak kullanılmaya başlamıştır (Parasız, 2005: 101). O dönemde bankacılık işlemlerini yapan ve banker olarak adlandırılan kişiler, vaat ettikleri işleri yerine getirmezlerse bancoları halk tarafından parçalanmaktaydı.

Geçmişten günümüze bakıldığında bankacılık faaliyetlerinin Sümer ve Babil’e kadar uzandığına inanılmaktadır. Sümerlerde “Maket” adındaki ilk banka kuruluşu M.Ö. 3500 yılında kurulmuştur (Sucu, 2010: 75). Maketin rahipleri ilk borç verenler olarak, harman zamanı ödenmek üzere çiftçilere ihtiyaçları için kredi vermişlerdir (Parasız, 2005: 101).Babil’de Hammurabi döneminde de bankacılığa ait ilk kurallar meydana gelmiştir. Döneme ait kil levhalarda kredi işlemlerine dair senetler bulunmuştur. Ayrıca Hammurabi yasalarında maketin, ödünç işlemlerini nasıl yönetmesi gerektiği, borcun vadesi gelmeden tahsil edilebilmesi için yapılması gereken işlemler ve borçlu kişinin hangi mallarının tasfiyede kullanılacağı gibi bilgilere yer verilmiştir (Başar vd., 2006: 22).

Haçlı seferlerinin sürdüğü sıralarda bankacılık faaliyetleri de gelişmeye devam etmiştir. Asya ve Afrika’da çok fazla altın, mücevher, ipek ve porselen

(15)

olduğu için Avrupalılar onlar gibi olmaya çalışıyorlardı. Ancak ticaret yollarını ele geçirerek Doğu medeniyetlerinin zenginliklerini elde edebileceklerine inanıyorlardı. Bu doğrultuda Avrupalılar, Doğu medeniyetinden pusula ve barut gibi yenilikleri

öğrenerek coğrafi keşiflere başlamışlardır

(https://bilgibirikimi.net/2012/03/26/cografi-kesifler-ne-zaman-baslamistir-nedenleri-ve-sonuclari-nelerdir/). Yenilik arayışıyla birlikte deniz yollarının keşfedilmesi, ticaretin tüm dünyada yaygınlaşmasına neden olmuştur. Doğu ile batı arasındaki etkileşim sonucu, taraflar ilk kez karşılaştıkları ürünlere büyük ilgi göstermişlerdir. Bunun sonucunda da ticari ilişkinin artmasıyla birlikte para nakil işlemleri de çoğalmış, böylelikle bankacılığın gelişimine katkı sağlanmıştır (Aydemir, 2004: 4). İlk banka işletmesi Venedik’te kurulmuş olup, çek ve banknot sistemi geliştirilmiştir. Bunun yanında Barselona Bankası ve Cenova Bankası da dönemlerinin önemli bankaları arasındadır(Altay, 2006: 32).

Modern anlamda bankacılık faaliyeti gösteren ilk banka Amsterdam Bankası’dır (Takan-Boyacıoğlu, 2015: 3).Ticaretin gelişmesiyle birlikte ülkeler arasındaki para uyumsuzluğunu ortadan kaldırmak amacıyla bankaya, Amsterdam Belediyesi’nin de destek verdiği bilinmektedir. İngiltere’de ise kralın, tüccarlara ait saklanmakta olan altınlara el koyması sonucu tüccarların devlete güveni azalmıştır. Tüccarlar altınlarını başka bir yerde saklama ihtiyacıyla, “goldsmith” adındaki tüccarlara altınlarını vermişler ve karşılığında şahadetname almışlardır (Parasız, 2005: 102). Bir süre sonra goldsmithler, ellerindeki altınların atıl durduğunu fark etmişler ve “goldsmith notes” adındaki kendilerine ait senetleri borç isteyenlere vermişlerdir (Başar vd., 2006: 22). Bu senetlerin piyasada dolaşmaya başlaması da banknot sisteminin gelişmesine katkı sağlamıştır.

Bankacılık çok eski dönemlere dayanan bir uygulamadır. İlk dönemlerde din adamlarının güvenilirliği halk tarafından tercih edilmesine neden olmuştur. Daha sonra yaşanan birtakım olumsuzluklar sonucu bankacılık işlemleri hükümdarlar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemlerde kıymetli senetlerin bulunması, banknotun herkes tarafından geçerlilik kazanması, yeni yerlerin keşfiyle ticaretin ve

(16)

sanayinin gelişmesi, bankacılığın günümüzdeki şeklini oluşturmaya başlamıştır.

1.2. Türk Bankacılığının Tarihsel Gelişimi

Türkiye’de bankacılık finansal sistemin temel unsuru olması nedeniyle son derece önemlidir. Bankalar ekonomik hayatın işleyişi, halkın tasarruflarının toplaması ve bu tasarrufların fon ihtiyacı olanlara dağıtması açısından hayati role sahiptir (Takan vd., 2015: 3). Fon arz edenler ile fon talep edenleri bir araya getirerek finansal aracılık görevi üstlenen bankalar, halkın güvenini kazanarak vazgeçilmez bir kuruluş haline gelmiştir. Bankacılık sektörünün yapısal olarak yenilenmesi ise Cumhuriyet Dönemi’nde meydana gelmiştir (Coşkun vd., 2012: 3).

Ülke ekonomisinde meydana gelen gelişmelerin, ekonominin genel yapısının, bankacılık sektöründeki gelişmelerin ve sektörün genel özelliklerinin Türk Bankacılık Sektörünü doğrudan etkilediği açıkça görülmektedir (Bakan, 2001: 31). Bu gelişmeler Osmanlı Dönemi’nden başlayıp Cumhuriyet Dönemi de dahil olmak üzere günümüze kadar sürmektedir. İlk bankacılık faaliyetlerinden itibaren gelişimini sürdüren bankacılık sektörü halen gelişimine devam etmektedir. Bu süreç içerisinde karşılaşılan çeşitli riskler sonucu yeniden yapılanmaya giden sektör, öncelikli olarak mali yapısını güçlendirmiştir. Tüm bu gelişmeler doğrultusunda Bankalar Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılarak, bankaların faaliyetlerine birtakım düzenlemeler getirilmiş ve denetimine yeni bir yaklaşım kazandırılmıştır (Yıldırım, 2004: 1).

1.2.1. Cumhuriyetten Önce Ülkemizde Bankacılık

Osmanlı Devleti’nde Batı Avrupa’da yaşanan Sanayi Devrimi’nin etkileri çok fazla görülmediği için, bankacılık alanında da büyük bir yenilik ve gelişim meydana gelmemiştir. Osmanlı Devleti’nin Avrupa ekonomisiyle birleşmesi 16. yüzyıldan başlayıp 19. yüzyılın sonuna kadar artarak devam etmiştir (Apak vd., 2012: 64). 19. yüzyılın ortasına kadar Osmanlı Devleti’nde banka oluşumu söz konusu değildir.

(17)

savaşların maliyetleri Osmanlı’nın dış borçlarını arttırmıştır. Buna bağlı olarak; 1840 yılında Osmanlı Devleti’nin kaynak ihtiyacını karşılamak amacıyla ilk kağıt para olarak bilinen Kaime, çıkarılmıştır (Şendoğdu, 2006: 8). Zaman içinde artan dış ticaret açıkları sebebiyle kaimelerin miktarı artırılmıştır. Kaimelerin miktarının artırılması da yabancı paralar karşısında değer kaybetmesine yol açmış ve ithalatın yapılması için dış kaynak bulmak zor hale gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun temel geçim kaynağı tarıma dayanmaktaydı. Sanayileşme, tarımdan sonra geldiği için bu alanda yeterli gelişme sağlanamamış ve devletin sanayileşme çabaları çok fazla sonuç göstermemiştir. Devlet ve bilim adamları, sanayileşme sürecini kaynak israfı olarak görmüş ve kaynakları ellerinde tutmak için önlem almaya çalışmışlardır (Bahar, 2005: 3). Tüm bu olumsuzluklara Osmanlı topraklarındaki siyasi karışıklıklar da eklenince Osmanlı, çareyi İngiltere ile Balta Limanı Anlaşması imzalamakta buldu. Balta Limanı Anlaşması Osmanlı’nın ekonomisini olumsuz etkilemiş ve zaman içinde zayıflamasına neden olmuştur.

İstanbul ve diğer liman kentlerde dış ticarette ödeme güçlüğü oluşması, bununla birlikte dış ticaretin duraksaması üzerine 1847 yılında dönemin ilk bankası olan İstanbul Bankası (Bank-ı Dersaadet) kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu için İstanbul Bankası’nın en büyük özelliği, dış ödemeleri düzenleyecek olmasıdır. Ancak, banka mali yapısını aşan işlemlerde bulunması ve spekülasyon yapması sebebiyle 1852 yılında iflas etmiştir (Akgüç, 1992: 98).

İstanbul Bankası’nın kapanmasıyla birlikte Osmanlı’nın borçlanma ihtiyacı artmış ve yabancı sermayeli bankaların kurulması kaçınılmaz olmuştur. Yabancı sermayeli bankalar, hem dış ticaretin güçlenmesi hem de Osmanlı Hükümeti’ne verilecek borçların faiz gelirleri sebebiyle bu yatırımın yararlı olacağına inanmaktaydı. Bu doğrultuda, 1856 yılında İngiliz sermayesi ile kurulan Osmanlı Bankası’na 1863 yılında Fransız sermayesi, 1875 yılında da Avusturya sermayesi eklenerek dönemin en güçlü bankası olma özelliği kazanılmıştır (TBB, 2008: 20). Sermayeler eklenerek bankanın güçlenmesiyle ismi Bank-ı Osmani-i Şahane adını

(18)

almıştır (Başar vd., 2006: 24).

Osmanlı Devleti ilk kez, Kırım Savaşı’nın (1854) yapıldığı dönemde savaşın giderlerini karşılayabilmek için dış borçlanmaya giderek Fransa ve İngiltere ile anlaşmıştır. İlk zamanlar borçlarını ödemekte zorluk çekmeyen Osmanlı, zaman içerisinde mali sıkıntı içine düşmüş ve tekrar borçlanmaya yönelmiştir. 1854 ve 1879 yılları arasında 17 kez borçlanmış ve aldığı bu borçları yalnızca %7,8’ini yatırım amacı ile kullanabilmiştir (Tabakoğlu, 2003: 40). Bu durum, uzun vadede Osmanlı’yı mali bunalıma sokmuştur.

Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinden sonra Devletin borçlarının artması ve finansman ihtiyacının karşılanması için İstanbul’daki sarraf ve bankerlerden borç alınması Osmanlı’yı mali açıdan daha fazla sıkıntıya sokmuştur. Osmanlı Bankası’nın kuruluşundaki temel etmen; 1856 yılında yapılan Paris Barış Anlaşması ile Osmanlı Hükümeti için dış ülkelerden borç alma imkânının çoğalması olmuştur. Osmanlı Bankası’nın en önemli özelliği ise o dönem kurulan bankalardan ayrıcalığının olmasıdır. Osmanlı Bankası, Avrupa ülkeleri ile Hükümet arasında aracılık görevi üstlenerek dış borçların ödenmesi konusunda destek sağlamıştır. 1963 yılında yapılan anlaşmayla Osmanlı Bankası, banknotların bedelini altın olarak ödemek şartıyla ihraç yetkine sahip olmuştur.

Osmanlı Bankası’nın para basma yetkisine sahip olması ve parasal anlamda istikrar sağlayabilmesi, devlet bankası olarak kabul edilmesinin nedenlerini oluşturmuştur (Eldem vd., 1999: 89). Osmanlı Bankası ayrıca, bir Merkez Bankası gibi devletin bütçelerini denetleme, hazine işlemlerini gerçekleştirme ve tahvil çıkarma görevlerini üstlenmiştir.

Yabancı bankaların ülke topraklarında artarak faaliyet göstermeye başlaması, bu dönemde çalışan nüfusun çoğunluğunu oluşturan çiftçileri büyük bir geçim sıkıntısı içine sokmuştur. Osmanlı Devleti’nin sermaye birikimi yeterli olmadığı için çiftçiler, yüksek faiz oranlarından şahıs kredileri kullanmaya mecbur kalmıştır.

(19)

Kredileri kullandıran kişiler de finansal bir kuruluş olmayıp kredi verme işini meslek olarak yapan kişilerdir. Bu yüksek faizli kredilere verilen isim ise; “Tefeci veya Murabaha Kredileri” dir ( http://www.ziraat.com.tr).

Bu dönemde Niş Kenti Valisi olan Mithat Paşa çiftçilere devlet katkısıyla uygun tarımsal kredi verilmesinin gerekli olacağını düşünmüş ve 1863 yılında Memleket Sandıkları’nı hayata geçirmiştir. Bu sandıklar yardımlaşma ve paylaşma duygularını barındırarak, köylünün devletten beklentisi olmadan, birbirini desteklemesini esas almıştır. Köylerdeki tüm hanelere yarım dönüm arazi hazırlanarak tahıl ekilmiş ve ekilen tahıllar ihtiyar meclislerince toplanıp merkezlerde satılarak sandıkların gelirleri elde edilmiştir. Sermayesiz bir şekilde kurulan Memleket Sandıkları, halkın elindeki küçük tasarrufların ihtiyacı olan kişilere kredi şeklinde verilme vazifesini yerine getirmiştir. Verilen kredilerin faiz gelirlerinin 3/1’i sandıkların sermayesi olarak ayrılmakta, kalanı ise köylerdeki yol, su, köprü gibi çeşitli faaliyetler için kullanılmıştır (Koç, 2002: 33-34).Memleket Sandıkları ulusal bankacılığın ilk örneğini ve günümüz Ziraat Bankası’nın temelini oluşturmuştur (Çil, 2012: 5).

Osmanlı Bankası’nın kurulmasından sonra çok sayıda yabancı sermayeli banka kurulmuştur. Kurulan bu bankaların temel amacı, Osmanlı Devleti’ne yüksek faizle verdikleri borç karşılığında gelir elde etmektir. 1875 yılında Osmanlı Devleti borçlarını ödemede zorlandığını resmen açıkladı. Böyle bir durumda Osmanlı Devleti’nin Avrupalı Devletler açısından değer kaybı yaşayabileceği fikriyle, 1876 yılında Meşrutiyet ilan edilmiştir. Ancak planların dışında yaşanan gelişmeler Osmanlı Devleti’ni istediği konuma götürmeye yetmemiştir.

1877-1878 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesi sonucu Osmanlı, mali gücünü tamamen kaybetmiş ve Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerine borcunu ödeyemeyeceğini bildirmiştir. Bu durum üzerine Osmanlı Bankası ve Galata Bankerleri ile 22 Kasım 1879 yılında 10 yıl süreli bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Rüsum-u Sitte İdaresi adında bir yönetim

(20)

kurulmuş ve iç borçların ödenmesi için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu idareye özel; tuz tekeli gelirleri, tütün tekeli gelirleri, damga resmi-pul- gelirleri, içki üzerinden alınan vergi ve resim gelirleri, balık avı vergi ve resimleri gelirleri, Kararnamede isimleri yazılı vilayetlerin ipek aşırı gelirleri olmak üzere 6 adet gelir düzenlemiştir. Rüsum-u Sitte İdaresi bünyesinde devlet adına toplanan vergiler alacaklıların hesaplarına dağıtılmıştır. İdare’nin kuruluş giderleri de elde edilen gelirlerden karşılanmıştır. Bu kuruluşun en temel özelliği, Bankaya ve Bankerlere olan borçların tek bir kurumun denetimi doğrultusunda ödenmesidir (Gürsoy, 1984: 17).

İdare, 10 yıl boyunca vergi gelirlerini toplayarak önce borçlarını ödeyecek, sonra da kalan parayı da Osmanlı Devleti’ne verecektir. Borçların ödenmesiyle ilgili verilen karar, İngiliz, Fransız, Avusturyalı, Alman ve diğer alacaklıların tepkisini toplamıştır ( Tabakoğlu, 2003: 213; Keskinkılıç, 2003: 374). Avrupalı alacaklıların İdare’nin başına geçmek istemesiyle, 1881 yılında Muharrem Kararnamesi ilan edilmiştir. Bu kararnameye göre Rüsum-u Sitte İdaresi kaldırılmış, yerine Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur.

Düyun-u Umumiye İdaresi; alacaklı devlet temsilcileri olan İngiliz, İtalyan, Alman, Avusturyalı ve Fransız 5 yabancı temsilci, 1 yerli temsilci ve 1 Galata Bankeri olmak üzere toplamda 7 üyeden oluşmaktadır. Düyun-u Umumiye İdaresi ile dış borçlanma kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Yazışma dili olarak Türkçeyi kullanan İdare, IMF (Uluslararası Para Fonu) görevlerinin benzeri görevler yerine getirecektir (Keskinkılıç, 2002: 374). İdarenin kuruluşundan önce 252.131.196 lira olan toplam borç, Muharrem Kararnamesi ile 233.993.066 lira olarak güncellenmiştir. Faizsiz anapara tutarı 141.505.919 lira olarak belirlenmiş ve yapılacak düzenli ödemelerle Osmanlı’nın eski itibarına kavuşması sağlanmaya çalışılmıştır (Bor, http://www.academia.edu). Başlangıçta Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödemeyeceği düşüncesine sahip olan Avrupalılar, zaman içinde ödemelerin düzenli hale gelmesiyle sonraki borçlanma şartlarında iyileştirmeye gitmiştir.

(21)

İdare, devletin mali yapısını düzenlemiş ve alacaklarını garanti altına alarak ekonominin düzenlenmesine katkı sağlamıştır. Zamanla etkinliğini artıran kuruluş, devlet kurumları ile aynı konuma gelerek Osmanlı için bir kurtarıcı durumuna gelmiştir. Bununla birlikte Osmanlı Bankası da ticaret ve yatırım bankacılığına ağırlık vererek müşteri portföyünü genişletmiştir. Çeşitli altyapı yatırımlarıyla geniş bir portföy ağına ulaşan Banka, özellikle 1910 yılından sonra şube sayısının da artmasıyla piyasa üzerinde etkin bir rol oynamıştır.

1881 yılında çok sayıda yabancı sermayeli banka kurulmuştur. Bu bankaların kurulmasının sebebi, iç ve dış borçlanmayı kontrol altına alan uluslararası kuruluşun, yabancı yatırımcılara güvence sağlamasıdır. Kurulan yabancı bankalar, yatırım yapmak isteyen kuruluşlara kredi imkanı sağlamış ve Osmanlı Devleti’nin gerçekleştirdiği işlemlerden spekülatif gelir elde etmiştir (TBB, 2008: 21).

Memleket Sandıkları’nın zaman içinde işleyişle ilgili sorunlar yaşaması ve kredi ödemelerinde geri dönüş alınamaması gibi sorunların merkezi yönetime bağlanarak aşılacağına inanılmıştır. Bu doğrultuda eski etkinliğini kaybeden Memleket Sandıkları devletin kararıyla yeni ve çağdaş bir düzenlemeyle 1883 yılında “Menafi Sandıkları” na dönüştürülmüştür. Menafi Sandıkları da zaman içinde bozulmaya başlayınca bütünüyle çağdaş bir sisteme geçiş kararı alınarak 1888 yılında ilk ulusal banka niteliğindeki Ziraat Bankası kurulmuştur. Menafi Sandıklarına ait alacak ve mevcut hisseler Ziraat Bankası’na devredilmiş, tarımsal kredilendirme ilk kez çağdaş bir finans kuruluşu tarafından yürütülmüştür.

Gayrimüslimlerin bankacılık, ekonomi, ticaret vb. alanlarda üstün konumda olması ve Türklerin bu durumda azınlık olarak kalmasının önüne geçilmesi için milliyetçi duygularla, finans kuruluşu kurularak güçlenilmesi şarttı (Issawi, 1980: 14). Artun’a göre (1983: 39), “Ülke ekonomisi için gerekli olan sermayeyi, yabancıların elinden alarak ülkenin borçlarını kapatmak ve ülke açısından ticareti geliştirmek için ulusal banka düşüncesi ortaya çıkmıştır”. Ancak kurulan kuruluşlarla da ekonomik kalkınma ve ulusal sermaye yeterli düzeyde sağlanamamıştır.

(22)

Osman Dönemi’nde yabancı sermaye ile oluşturulan bankacılık sistemi, 2. Meşrutiyet (1908)’e kadar devam etmiştir. Balkan Savaşları’nda Osmanlı Bankası ülkesini korumadan yabancıların lehine faaliyet gösterince, 2. Meşrutiyetle birlikte milli bir devlet bankası kurulması için çalışmalara başlanmıştır (Sarısır, 2009: 199).

Cumhuriyetten önceki dönem incelendiğinde; yabancı sermayeler veya ortaklıklarla kurulan bankaların bu dönemde etkin rol oynadığı ve ulusal bilincin çok fazla oluşmaması sebebiyle Osmanlı ekonomisinin istenen konuma gelmediğini söylemek mümkündür.

1.2.2. Cumhuriyet Döneminde Türk Bankacılığı

Cumhuriyet döneminde yapılan İzmir İktisat Kongresi, ulusal bankacılığın temellerinin atılmasındaki en önemli yapı taşıdır. Kongrede; sanayi, tarım ve inşaat sektörüne öncelik verilmesi, üretimde hammadde bağımsızlığını sağlanması, özel teşebbüslerin ekonomi içindeki payını arttırmak için devlet bankalarının kurulması gibi ekonomi açısından önemli kararlar alınmıştır. Türk Devleti’nin çok fazla savaşta bulunmasına rağmen, yabancı sermaye ile mücadele edebilmek için bu kararları alabilmesi Türk bankacılığının yanı sıra devletin mali yapısının güçlenmesinde de büyük rol oynamıştır.

Bankacılık sektörünün tarihsel gelişimi incelendiğinde, Cumhuriyetten günümüze kadar çeşitli olayların sektöre olumsuz etkileri gözlemlenmektedir. Bu dönemleri Cumhuriyetten İkinci Dünya Savaşı’na (1923-1939), İkinci Dünya Savaşı’ndan Planlı Döneme (1939-1980), Planlı Dönemden ise günümüze kadar (1980-2017) olan süreç incelenecektir.

1923-1939 Dönemi:

Cumhuriyet döneminde bağımsız bir devlet olma amacıyla 1924 yılında kurulan ilk banka İş Bankası’dır. Bu dönemde İş Bankası A.Ş.’nin ilk özel sermayeli mali kuruluş olarak görevi; gayrimenkul alım satımını sağlamak, tüm sınai, ticari

(23)

işlerle uğraşmak ve bu alanda çalışan kuruluşlara kredi imkânı sağlamaktır (Şahin, 2009: 35).

İzmir İktisat Kongresi’ndeki kararlar doğrultusunda 1925 yılında ilk kalkınma bankası olarak kabul edilen Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Bankanın kuruluş amaçları sanayi ve madencilik alanında faaliyet gösterecek girişimcilere kredi sağlamak, bu kişiler ile ortaklık kurmak ve devlete ait olan kuruluşları geçici süreyle işletmektir. Sanayi ve Maadin Bankası’nın 1932 yılında işletmecilik işlevi Devlet Sanayi Ofisine, bankacılık işlevi de Sanayi Kredi Bankası’na devredilmiştir. Ancak, Sanayi Kredi Bankası da uzun süre faaliyet gösterememiş ve 1933 yılında tamamıyla Sümerbank'a devredilmiştir (Zarakolu, 1993: 25).

1924 yılında Ziraat Bankası için bir iyileştirme yapılarak anonim şirket konumuna getirilmiş ve tarımla uğraşan kesimin kredi ihtiyacının sağlanması amaçlanmıştır.

Cumhuriyet döneminde bankacılık sektörünün gelişimine katkı sağlayan bir diğer banka ise 1926 yılında kurulan Emlak ve Eytam Bankası’dır. Bankanın kuruluş amacı savaştan çıkmış ülkenin yeniden oluşumu için konut yapımında gerekli krediyi finanse etmektir. Ancak banka 1946 yılında tamamen Emlak ve Kredi Bankası’na devredilmiştir (Yaşa, 1980: 468).

1929 yılında yaşanan Büyük Buhran ile birlikte dünya ekonomisi olumsuz etkilenmiştir. Büyük Buhran’dan sonra dünyada tarım ve hammadde ile ilgili çok fazla üretim yapılması Türk çiftçilerin gelirlerini azaltmıştır. Bunun sonucunda Türkiye ekonomisiyle ilgili şu sonuçları söylemek mümkündür (Koçtürk vd., 2010: 56);

 Dış borçlar ödeme sıkıntısı yüzünden ertelenmiş, bununla birlikte ithalat da azalmıştır.

(24)

ve ihracatın azalmasına sebep olmuştur.

 Türkiye, ithalat vb. ihtiyaçlarının finansmanını sağlamakta zorlanmaya başlamıştır.

 Türkiye’nin dış ticaret açığında artış meydana gelmiştir.

Buhran, tüm dünyada, özellikle de bankacılık alanında çok büyük kaygı yaşanmasına sebep olmuştur (İnce, 2008: 293).Bankaların, müşterileri yatırımlarını kendi imkânlarıyla korumaya çalıştığı ve bankacılık işlemlerinde çok fazla azalma görülmüştür. Türk Hükümeti, konuyla ilgili çeşitli incelemeler yaparak yasal düzenlemelerde bulunmuş ve bu alandaki sorunların çözümlenmesi için 1930 yılında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kurulmuştur. Devlete ait ulusal bir banka kurulması fikrinin temelleri İktisat Kongresi’nde atılmış ancak bu fikir 1930 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Merkez Bankası’nın asıl amacı ekonomik kalkınmanın sağlanması ve bununla birlikte birtakım görevleri yerine getirmektir. Merkez Bankası’na tanınan yetkiler ise; reeskont oranlarını belirlemek, para piyasasını düzenleyici kararlar almak, hazinenin işlemlerini gerçekleştirmek ve Türk parasının istikrarını sağlayacak gerekli tedbirler almaktır (Cesur, 2013: 142-143).

Bu dönemde bankacılık sektöründe de önemli gelişmeler yaşanmış ve tek şubeli yerel bankaların kapatılması kararı alınmış veya şube bankacılığının yaygınlaştırılması amacıyla bu bankalar, ulusal bankaların şubeleri haline dönüştürülmüştür (Paçacı, 1998: 3398).

1933 tarihinde Belediyeler Bankası kurulmuştur. Yerel altyapı yatırımlarında kullanılacak kredilerin yüksek maliyetli olması kamu kaynaklarından oluşan bir banka kurulmasını mecburi hale getirmiştir. Belediyeler Bankası’nın kuruluşunun iki yıl sonrasında, bu altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek mali ve teknik imkâna sahip olmayan belediyelerin sorunlarını çözmek için amacıyla Belediye İmar Heyeti kurulmuştur. Belediyeler Bankası ve İmar Heyeti’nin birleştirilmesiyle 1949 yılında İller Bankası kurulmuştur. İller Bankası’nın kuruluş amacı; sadece belediyelere kredi sağlamak değil, İl Özel İdareleriyle belediye ve köy idarelerinin ve bunların

(25)

kuracakları tüm bağlı kurumların mali ve imar işlerini yerine getirerek yatırım açısından ön plana çıkmaktadır.

Halkbank, dönemdeki bir diğer önemli kamu bankasıdır. Esnaf ve sanayi kuruluşlarının finansal anlamdaki sıkıntılarını gidermek ve uygun fiyatlı kredi imkanları sağlamak amacıyla 1933 yılında kurulmuştur.

Cumhuriyetin ilanından itibaren 10 yıl boyunca özel sektörün geliştirilmesi için teşviklerde bulunulmuş ve sanayileşmede özel sektöre öncelik verilmiştir. Devlet bu dönemde, 1934 yılında Birinci Yıllık Sanayi Planı’nı uygulayarak sanayi alanındaki yatırımlarını planlamıştır (Zarakolu, 1993: 38, Akgüç, 1989: 28).

1934 Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Türkiye ekonomisinin gelişmesi için bir fırsat niteliğinde görülmüş ancak sadece sanayi sektörünü içermesi ekonomi sektörünün büyük bir kısmını planın dışında bırakmıştır.

Etibank; maden yataklarını ve enerji kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek, işletenlerin finansman ihtiyacını karşılamak, enerji üretmek ve ihtiyaç duyulan sermayenin sağlanacağı tüm bankacılık işlemlerini yerine getirmek amacıyla 1935 tarihinde kurulmuştur. Bu dönemde kurulan Denizbank ise; gelişen denizcilik sektörünün finansman ihtiyacını sağlamak üzere kurulan 1938 yılında bir devlet bankasıdır.

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın uygulanması ve yönetilmesi başarılı olduğundan, planın kapsamadığı alanları içeren İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı 1936 yılında uygulamaya konmuştur. Dış ticaret açığının yüksek oluşu, dışsatımın arttırılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın sinyallerinin alındığı bu dönemde İkinci Plan uygulanmayıp, yerine İktisadi Savunma Planı (1939) hazırlanmıştır.

(26)

Birinci Plan’ın uygulanmasıyla birlikte sanayi alanına büyük yenilikler getirilmiş ve geleceğe yönelik sanayi, demiryolu, madencilik gibi birçok alanın temelleri bu dönemde atılmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde tüm dünya gibi Türkiye’de ekonomide olumsuzluklar yaşamıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kapalı ekonomi politikası terk edilerek, dışa açık politikalar uygulanmış ve liberalizm ön plana çıkmıştır.

1940-1980 Dönemi:

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle, 1945 yılından sonra ekonomi toparlanma sürecine girmiştir. Artan nüfus, yeni yatırımlar, işletmelerin artması ve sanayi sektörünün tekrar güçlendirilmeye başlamasıyla finansal anlamda bankalara olan ihtiyaç artmıştır. Dönemin en fazla dikkat çeken özelliği ise özel sektöre desteğin artması ve ekonomik refahın sağlanması olmuştur. Bununla birlikte sanayileşme stratejisinde, devletçiliğin yerini kalkınma politikasının almıştır.

Bu dönemde kurulan özel bankalardan bazıları şunlardır:1944 yılında Yapı ve Kredi Bankası, 1946 yılında Garanti Bankası, 1948 yılında Akbank, 1950 yılında Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, 1954 yılında Vakıflar Bankası ve 1955 yılında Pamukbank kurulmuştur.

Ekonominin durgunlaştığı 1950’den sonraki yıllarda uygulanan bankacılığın gelişimi, bir sistem içerisinde yürütülmesi, bankalara arasındaki adaleti sağlamak amacıyla Türkiye Bankalar Birliği 1958 yılında kurulmuştur. Yine aynı dönemde Bankalar Kanunu çıkarılmış böylece tüm bankaların uymak zorunda olduğu bir düzenleme getirilmiştir. Özel bankaların sayısının arttığı bu dönemde, 1950-1960 yıllarında 3 tanesi özel kanunlarla olmak üzere 24 tane yeni banka kurulmuştur (Başar ve Coşkun, 2006: 28).

1958 yılı istikrar programında ekonominin düzeltilebilmesi için devalüasyon yapılmıştır. İthal malların fiyatı arttırılmış, yabancı para karşısında değer kaybeden

(27)

ulusal para ile ihracatın arttırılması istenmiştir. Ancak artan ithal malların fiyatları, ülke içindeki fiyatları da arttırmış ve ekonomik denge bozulmuştur.

1960’lı yıllarda planlı döneme geçilmiş ve kamu işletmelerinin kuruluşuna bir sınırlama getirilmiştir. Yeni bankaların kurulmasına sınırlama getirilmesine karşın bankaların şube sayıları artırılmasıyla beraber, kalkınma ve yatırım bankalarının kuruluşu desteklenmiştir. Aynı dönemde holdingleşme, özel sektöre yatırım amaçlı katkı sağlayacağı için holding bankacılığı artmış, holdinglerin denetim işlevi de kendileri tarafından yapılmıştır.1970’lerin sonuna gelindiğinde içe dönük büyüme sonucu ortaya çıkan döviz kriziyle ekonominin durma noktasına gelmesine sebep olmuş ve yeni bir sermaye birikimi benimsenmeye çalışılmıştır. Ekonomik istikrarın sağlanması için uygulanan Kalkınma Planı 1963 yılında uygulanmaya başlamıştır. Planında yer alan yatırımlar gerçekleştirilmesi ve ithal edilen malların yurt içinde üretilmesi amaçlanmıştır.

Bu dönemde kurulan kalkınma ve yatırım bankaları sırasıyla şu şekildedir (Altay, 2010: 343). 1962 yılında T.C. Turizm Bankası, 1963 yılında Sınai Yatırım ve Kredi Bankası, 1964 yılında Devlet Yatırım Bankası, 1968 yılında Türkiye Maden Bankası, 1976 yılında Devlet Sanayi ve İsçi Yatırım Bankası’dır.

Bankacılık faaliyetlerinin kapsamı ve doğası zamanla gelişmiştir. 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında, hızla gelişmekte olan finansal piyasalarda, dalgalı faiz oranları nedeniyle oynaklık, bankaları belirsizliğe karşı tedbir almaya zorladı. 1970’lerdeki ekonomik krizlerin bir sonucu olarak, sonraki yıllarda, piyasada fiyatlarda görülen dalgalanma arttı.

1980 Sonrası Dönemi:

1980 yıllarına gelindiğinde ise ithal ikameci politikası bırakılarak, dışa açılma politikası uygulanmıştır. 1980 öncesi ağırlıklı şekilde finansal anlamda kısıtlama uygulanırken 1982 yılından sonra daha serbest bir uygulama söz konusu olmuştur (Kopits, 1987: 2). Uygulanan serbest piyasa koşulları ve serbestleşen mali piyasalar

(28)

bankacılık sektöründe önemli gelişmelere neden olmuştur. Faiz hadlerinin serbestleşmesi ve ülkeye giren yerli ve yabancı bankalar sektörde rekabet artışına ve canlılığa sebep olmuştur. Aşırı rekabet artışı sektörde kırılganlığa neden olabilir; bu sebeple de rekabet üzerinde kısıtlama yapılması bankacılık sistemindeki istikrarı korumak açısından gereklidir (Beck, 2008: 3).Denetimsiz rekabetle sonuçlanan 1970 ve 1980’li yıllardaki finansal serbestleşme, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde oldukça fazla kırılganlıkla sonuçlanmıştır. Ortaya çıkan denetimsiz rekabet artışı 1982 yılında bir döviz krizine neden olmuş ve bankaların iflasıyla sonuçlanmıştır. Bu kriz sonucunda yatırımcıları güvence altına almak ve menfaatlerini korumak üzere Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kurulmuştur. Aynı dönemde bankacılık sektöründeki döviz alış verişini arttırmak ve yatırımcıların fonlarını yurtdışına aktarmasına engel olmak amacıyla ticari bankalarda döviz bulundurulmasına karar verilmiştir. 1983 yılında ise faiz oranlarının kontrolü Merkez Bankası’na geçerek bir sınırlama getirilmiş ancak 1988 yılında faiz oranları tekrar serbest bırakılmıştır. 1994 yılında yaşanan ve devalüasyon ile sonuçlanan ekonomik krizde Merkez Bankası faiz oranlarını tekrar kontrol altına almıştır.

1980 yılında Türkiye’de faaliyette olan bankaların sayısı 44 iken, 1992 yılının sonunda bu sayı 71’e çıkmış, 16 yabancı sermayeli banka ise ülkemizde şube açmıştır (Sönmez, 2014: 22).

1990’lı yıllarda bütçe açıklarının ticari bankaların kaynaklarıyla kapatılmaya çalışılması ilerleyen yıllarda yaşanacak krizin temel noktası niteliğindedir. 1994 yılında bütçe açıklarının artmasına rağmen genişleyici para politikasının uygulanmak istenmesi ve faiz oranlarının düşürülmek istenmesi kaçınılmaz bir kriz ortamı yaratmıştır. Yatırımcıların, yatırım aracı olarak TL’yi kullanmak istememesi sonucu faiz oranları artmış ve TL devalüe edilmiştir. 1995 yılından itibaren başlayan piyasalardaki büyüme etkisini bankacılık sektöründe de göstermiş, TL cinsinden yatırımlar artmıştır.

(29)

1998 yılında ise Uluslararası Para Fonu (IMF) ile bir Yakın İzleme Anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşma ile Türkiye herhangi bir kredi alma sürecine girmemiş, yalnızca Türkiye’nin uyguladığı ekonomik programa destek verilmiştir. Hemen sonrasında bankalara vadeli işlem ve açık pozisyon sınırlaması getirilmiş, dolayısıyla bankalar da açık pozisyonlarını kapatma çabasında bulunmuştur (Yetiz, 2016: 9). IMF ile imzalanan anlaşmadan sonra ise 1999 yılında 18. stand-by anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmanın ile enflasyonu uygun seviyelere gelmesi, oluşturulacak kamu maliye sisteminin devamlılığının sağlanması ve ekonomik büyümenin kalkınma düzeyini arttırması amaçlanmıştır.

Bankaların işleyişindeki aksaklıklar, kamu bankalarındaki mali sorunlar, özkaynak yetersizliği ve kamu açıklarının mali sistemin işleyişine olumsuz etkisi gibi sebepler bankacılık sisteminde bir denetim ve disiplin ihtiyacını ortaya çıkarmış ve BDDK 19 Aralık 1999 yılında kurulmuştur (Gediz, 2002: 55). Bağımsız bir kuruluş olan BDDK bankaların kuruluşundan tasfiyesine kadar tüm kararların alınmasında yetkili kılınmıştır. Bununla birlikte BDDK’nın mali piyasaların etkinliği, kredilendirme sürecinin ve fon sahiplerinin finansal anlamdaki haklarının korunması gibi hususlarda önemli görevleri bulunmaktadır.

2000 yılında bankacılık sektörü büyük bir çöküş yaşamıştır. Merkez Bankası’nın uyguladığı politikanın sonuç vermemesiyle ekonomide oluşan olumsuzluk sektörü derinden etkilemiştir. Yerli ve yabancı bankaların dövize yönelmesiyle birlikte, Şubat 2001’de döviz kuruna dayalı istikrar programı bırakılmış ve dalgalı kur rejimine geçilmiştir (TCMB, 2008: 12).Bu krizin temelinde kamu sektöründe artan borçlanma, bankacılık sektörünün denetim açısından zayıf olması ve cari açığın sürekli olarak artması gibi sebepler mevcuttur.

2000 yılında IMF ve Dünya Bankası’nın desteğiyle Enflasyonu Düşürme programı uygulanmıştır. Enflasyonun artış sebebinin, kamu açıkları olduğu belirlenmiş ve bu açıkların finansmanı konusunda önlemler alınmıştır. İlk olarak kamu harcamalarının azaltılması hedeflenmiş ve iç borç miktarını azaltmak için IMF

(30)

ve Dünya Bankası’ndan düşük faizlerle kredi kullanılmıştır. Ayrıca program ile, ekonomik büyüme, reel faiz oranlarında istikrar ve kaynak dağılımındaki eşitlik ön plana çıkarılmıştır.

2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizle birlikte piyasalardaki denge bozulmuştur. Ekonominin temelleri kötüleşmeye başladıkça, gelişmekte olan ekonomilerde yabancı yatırımcıların risk algıları artmıştır. Böylelikle yabancı sermayenin büyük miktarda dışarı çıkması sorunu ortaya çıkmıştır. Bu durumda dövize yapılan müdahale, yerel para birimlerinin ani ve keskin bir şekilde değerinin düşmesine neden olmaktadır.

2000 yılında Türkiye'nin likidite krizinde istisna bulunmuyordu. Bazı ekonomistler, likidite krizini 2000 yılında dünya ekonomisindeki olumsuz koşullara bağladı. Likidite krizine yol açacak programda, özel istikrar programına önem verilmekte ve doğal iletişim yöntemleri olup olmadığını araştırılmaktadır. 2000 yılında likidite krizine yol açan 3 nedenden bahsetmek gerekirse (Alper, 2001: 59):

 Doğru haber akışını sürdürmede ve sermaye girişlerini desteklemede uygulanan başarısız hükümet politikaları,

 Döviz kuru riskine karşı yeterli sigorta sağlanması bakımından programın IMF tarafından desteklenmemesi,

 Başlangıçtaki faiz oranının altına düşmesinin yol açtığı programda tasarım hatası olarak sayılacak “sterilizasyon yok” kuralı uygulanmasıdır.

Bu faktörler, kırılgan bankacılık yapısı ve olumsuz dış koşullar birleşince krize yol açmıştır. Faiz oranlarının çok fazla yükselmesiyle de bankaların portföylerindeki kıymetler değer kaybetmiş ve vadede oluşan uyumsuzlukla fonlama zararı artmıştır (Bektaş, 2010: 34).Bankacılık sektörünün, yapısal olarak sorun yaşaması ve bu dönemdeki ulusal ve özel bankaların mali yapılarında meydana gelen bozulmanın sebebi olarak faiz oranlarındaki artış gösterilebilir. Bu güvensiz ortamda

(31)

ellerinde döviz bulunan yatırımcılar dövizlerini piyasaya aktarmamış böylece döviz piyasası da sıkışıklık yaşamıştır. Kamu bankalarının likidite ihtiyacı karşılanamadığı için ödemeler sisteminde aksaklıklar meydana gelmiştir. Ayrıca finansal anlamda sıkışıklık yaşanan sektörde yeni kredi imkanı da azalmış ve geri ödemelerde sorunlar meydana gelmiştir. Yalnızca banka çalışanları değil, bankalar da sermayelerinin büyük çoğunluğunu kaybetti ve yargılanmak zorunda kaldı. Şubat 2001 krizinin temel nedeni; bankacılık sektöründeki malpraktis vakaları ve toplu olarak büyük bir likidite sıkışıklığına neden olmasıdır (Vainu, 2005: 218).

Banka likiditesinin tanımı; likit varlıklar karşısında, ihtiyaç halinde fon toplama yeteneğine doğru yön değiştirdi. Bu kesişme, faiz oranlarında yüksek seviye ve dalgalanmalar meydana getirmekte dolayısıyla da faiz riski artmaktadır. Fon kaynaklarının daha uzun vadeli krediler ile birleşmesi durumunda bankaların gelir tablolarında kayıplar meydana gelmiştir. Buna önlem olarak, bankalar kredilerde değişken faiz uygulama yoluna gitmiştir. Bu faiz oranı riskini, kredi müşterilerine aktararak kredi riskini arttırmıştır. Aynı zamanda uluslararası bankacılık da hız kazanmıştır. Bankalar hem uluslararası pazardan fon toplamış hem de dış pazarlara yatırım yapmıştır. Bu ise döviz riskine sebep olmuştur.

Kalıcı makroekonomik, özellikle de enflasyonist gerginlikler, çözülmemiş yapısal ve kurumsal sorunlar ve kötü kredilerin toplanması, yeni bir durgunluğa neden olan açık veya gizli bankacılık krizinin başlangıcı olmuştur (Barisitz, 2008: 8). Bu dönemde döviz kuru şokları artmıştır. Krizden ilk etkilenenler küçük ve orta büyüklükteki bankalardı. Krizin büyümesiyle birlikte yetkililer harekete geçmiş ve Merkez Bankası ile birlikte deneyimleriyle müdahalede bulunmuştur.

2001 krizinden sonra uygulamaya konulan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (GEGP)ile artan döviz kuru, kredi işlemlerindeki düşüşler, harcamalardaki azalışlar ve dış ticaretteki duraksama gibi ekonomiyi etkileyen olaylara engel olunmak istenmiştir. Program ile ilk olarak Türkiye’nin kamu borçları kapatılıp, ekonomik borçlanma anlamında dışa bağımlı bir ülke olmasının önüne geçilmesi istenmiştir.

(32)

Kriz ortamından kurtulmak, bankacılık sektöründe büyüme, karlılık ve canlılık sağlamak amacıyla “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı” uygulamaya konmuştur. Bu süreçte yabancı bankaların tecrübelerinden yararlanılarak onların teknik ve mali olarak desteğinin sağlanması hedeflenmiştir. Bu sayede yabancı bankalar da sistemde yerini almış olacaktır. Ayrıca mali sistem üzerinde oluşan sorunların da ortadan kaldırılabilmesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Programın tüm finans sektörü tarafından uygulandığı takdirde sonuç vereceği bilinci oluşturulmuş ve program başlatılmıştır. Bu program ile krizden olumsuz etkilenen finans kuruluşlarına ödeme güçlerini tekrar kazandırmak ve özel sermayeli bankalara sermaye konusunda destek sağlamak amaçlanmıştır.

Bu programla birlikte daha çok gündeme gelen bankacılık sektöründeki yapısal sorunları değerlendirmek ve çözümlemek amacıyla 12 Mayıs 2001 yılında Bankacılık Kanunu’nda önemli değişikliklere gidilmiştir. Bu değişiklikler kısaca; bütünüyle bağımsız olacak bir denetim ve gözetim otoritesi, yönetim anlayışının değiştirilmesi ve risk izleme sisteminin düzenlenmesi, bankacılık sektöründe süregelen mali sorunların oluşmaması için çeşitli önlemlerin alınacağı bir sistem oluşturulmasıdır (Güçlü, 2004: 8). 2001 yılında uygulamaya geçirilen program 2002-2004 yılları arasında güncellenerek uygulanmış, ekonominin şoklara karşı kendini koruması, enflasyonun düşürülmesi, borçların azaltılması, ekonomik durumun iyileştirilmesi ve istikrarın sağlanması belirlenen hedefler arasındadır. Bu hedeflerin büyük çoğunluğunun gerçekleştirilmiş olması ve uygulamanın 2007 yılına kadar devam etmesi bankacılık sektörünü olumlu yönde etkilemiştir. Bu hedeflerin büyük çoğunluğunun gerçekleştirilmiş olması ve uygulamanın 2007 yılına kadar devam etmesi bankacılık sektörünü olumlu yönde etkilemiştir.

Bu dönemde yaşanan cari açıklar da programla birlikte özel kesim net tasarruflarında bir gerileme olması sebebiyle artmıştır. Kamu kesimi net tasarrufları artsa bile cari açığı kapatmak için yeterli olamamıştır.

(33)

Yeniden yapılandırma süreci, bankacılık sektörünün sağlamlaştırılması ve oluşacak herhangi bir kriz ortamının en az hasarla atlatılabilmesi için düzenlemiş aynı zamanda yeni bir soluk getirerek, bankalar arası devir ve birleşmelere yol açmıştır. Yapılandırma süreciyle beraber Kamu bankaları, TMSF’ye devredilen bankalar ve özel bankalarla ilgili yeni düzenlemeler yapılmış ve denetim etkinliği arttırılmıştır. Özel bankalar sermayelerini güçlendirmiş, gelişme gösteremeyen bankalar ise birleşme veya devir yoluna gitmiştir. Kamu bankaları ise yeniden yapılandırılmış, zararları devlet iç borçlanma senetleri karşılığı ödenmiştir.

Tablo 1 Yeniden Yapılandırma Planı

Finansal Önlemler / Araçlar Operasyonel Önlemler / Araçlar Yapısal Önlemler / Araçlar

Merkez Bankası tarafından

likidite sağlanması Sermayenin arttırılması

Bankanın kamu yönetimine alınması Mevduat ve diğer

kaynaklara garanti getirilmesi

Yeni yönetim Bankanın kapatılması Kamu desteği sağlanması Çalışanların kalitesinin arttırılması Birleşme, bölünme, küçülme Ortakların sermaye

arttırımı

Yabancı banka veya danışmanların kullanılması Aktif Yönetimi Yabancı bankaların sisteme girmesinin özendirilmesi Alacakların yeniden yapılandırılması ve yönetimi Özelleştirme

Kaynak: TBB 50. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi “1958-2007”

Bankacılık sektörüne getirilen yeni düzenlemelerle sektör hızla gelişmeye devam etmiştir. Bu gelişmeye teknolojinin de eklenmesiyle sisteme yeni finansal ürünler getirilmiş ve bankacılık sisteminde karşılaşılan risk faktörleri de ön plana çıkarılmıştır.

Yabancı Sermaye girişinin artışıyla birlikte bankacılık sektörü gelişmeye başlamıştır. Bununla birlikte bankacılık sektörünün uluslararası özellik kazanması da söz konusu olmuştur. Bankacılık sektörünün uluslararası konumu için yeni kuralların

(34)

oluşturulması ve uygulanması gerekmekteydi. İlk olarak 1988 Yılında yayımlanan Basel I Kriterleriyle bankacılık sektöründeki gereksinimler belirlenerek giderilmeye çalışılmış ve bankaların üstlendikleri risk faktörleri göz önüne alınmıştır. İstenen bankacılık gelişimi sağlanamadığı için ve aksaklıkların devam etmesi sebebiyle 2004 yılında Basel II Kriterleri getirilmiştir. Basel II’nin temel özelliği her bankanın kendi içindeki risk profillerinin belirlenmesi, her müşteri grubu için ayrıca risk dağılımının yapılması, finansal tabloların detaylı ve net bir şekilde açıklanıp sektöre yön verilmesidir.

Makroekonomik istikrarsızlıklar ve finansal yapıdaki zayıflıklar ekonomiyi kırılgan hale getirebilmektedir ve hatta ekonomik riskler bankacılık sisteminin işleyişinden ve sektörel verilerinden anlaşılabilmektedir (Çan ve Okur Dinçsoy, 2016: 200-209). 2007 yılında ABD’de başlayan krizin etkileri bir sonraki yıl tüm dünyada hissedilmeye başlamıştır. Mortgage krizinin ortaya çıkmasına ise piyasa yapısındaki düzensizlik, piyasa denetimlerindeki eksiklik ve sürdürülen politikalardaki uygulanan yöntemler sebep olmuştur. (Tong and Wei, 2008). Mortgage sisteminde kişilerin kira öder gibi ev sahibi olması amaçlanmış ancak çok fazla kişinin tercih etmesi nedeniyle konut fiyatları artmıştır. Kredinin ödenip ödenmeyeceği araştırılmadan riskli müşteri gruplarına da kredi verilmiştir. Bankalar, bu kredilerin ne kadar riskli olduklarını umursamadılar çünkü bu kredilerin bir kaç hafta sonra sahibi oldukları, Wall Street zincirine satılacağı ve Wall Street’in ise onları "global para havuzuna" satacağı belirtilmiştir (Reavis, 2012: 10).

Bu sistemle kredi kullandıran bankalar alınan gayrimenkule ipotek konulduğu için geri ödenmeme durumunda evi satabilecekti. Subprime Mortgage krediler, risk faktörlerinden veya düşük kredi kalitesi nedeniyle geri ödeyememe olasılığı yüksek olan, ABD’deki alt gelire sahip kişilerin de ev sahibi olabileceği bir yenilik olarak kabul edilmiştir (Bajari, Chuve Park, 2008). Subprime krediler çok fazla kullandırıldığından menkul kıymetleştirme ve riski dağıtma yoluna gidilerek zarar giderilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte türev ürünler olarak adlandırılan, kredi kullandıran bankaların geri ödenmeme riskini bir başka kuruluşa devretmesiyle zincirleme bir kriz ortamını hazırlamıştır.

(35)

Kredilerin geri ödenmemesi ve konut fiyatlarındaki düşüş likidite sıkışıklığına yol açmıştır. Bu likidite sıkışıklığına sebep olan krizin etkileri ilk olarak fazla likiditeye sahip firmalarda hissedilmektedir. Ancak reel ekonomiye zarar veren likidite sıkışıklığı sadece kriz ile meydana gelmemektedir; firmaların üretim talebi, tüketici güveninin kırılması ve bununla birlikte cari ve gelecekteki tüketici harcamalarının azalması da likidite sıkışıklığına neden olabilmektedir.

Mortgage krizi finans piyasalarını olumsuz etkilemiştir. Krizin etkisiyle birçok şirket iflas etmiş, kredi işlemleri durmuş ve sektördeki tüm ekonomik faaliyetlere ara verilmiştir. Krizin etkilerinin ekonomi üzerindeki olumsuzluğu artmaya devam etmiş ve piyasada finansal kısıtlama meydana gelmiştir. Bu kısıtlama yalnızca bankaların borçlanmasından değil aynı zamanda her türlü dış finansman artışından da anlaşılmaktadır.

ABD’deki büyük sigorta şirketi AIG’nin çöküşü üzerine FED bir takım önlemler alma yoluna gitmiş ve şirkete 85 milyar dolar aktararak yüzde 80’lik kısmını kendi bünyesine geçirmiştir. İflas eden bankalar gibi AIG’nin de batması küresel krizin etkilerini arttıracağından FED öncelikli olarak devreye girmiştir. ABD’de ilk olarak krizin etkisiyle Bear Stearns iflas etmiştir. Sonrasında büyük yatırım bankalarından biri olan Lehman Brothers, 4 milyar dolar zarar ettiğini açıklayarak iflasını açıklamıştır. Merrill Lynch ise Bank of America tarafından 50 milyar dolara satın alınarak krize karşı koyamayan bankalar arasında yerini almıştır.

Türkiye ekonomisi 2010 yılında %8,9 oranında çok hızlı bir büyüme göstermiş, 2011 yılında da %8,5 oranında artış gözlemlenmiştir. Kriz sonrası ülke toparlanma sürecine girmiş ve faiz oranlarında düşüşler meydana gelmiştir. Yaşanan likidite sıkışıklığı azalmış ve reel sektörde kredi verilmesi durumu artmıştır. Bankaların toplam aktifleri artış göstermiştir. İthalat ve ihracat 2009 yılına göre artmıştır. Azalan cari açık 2010 ve 2011 yıllarında ithalatın ihracattan daha fazla olması sebebiyle büyük bir artış göstermiştir. İhracat 2007 yılında 107,3 milyar dolar, 2011 yılında ise 135 milyar dolar civarındadır. Bu artış siyasi istikrarın da

(36)

sağlanmasıyla ekonominin düzelmesine katkı sağlamıştır.

Küreselleşme süreci ve uluslararası düzeyde yaşanan krizler bankacılık sektörünün finansal sistem içerisindeki önemini giderek artmıştır (Duğru ve Dinçsoy 2014: 48).Günümüzde bankacılık sektöründe 2017 yılı verilerine göre toplam 33 tane mevduat, 13 tane kalkınma ve yatırım, 5 adet katılım bankası ve 3 adet kamu bankası bulunmaktadır.

1.3. Bankaların Faaliyet Alanları

1.3.1. Mevduat İşlemleri

Arapça kökene dayanan mevduat kelimesi, tevdi kelimesinden doğmakta ve bir şeyi bir yere emanet etmek anlamına gelmektedir (Kaya,2012: 26). Bankacılığa uyarlandığında ise “bir şey” kavramı yerine yalnızca “para” kullanılmaktadır. Para dışında hiçbir araç bankalara emanet edilememektedir.

Gerçek veya tüzel kişilerin bankaya yatırdıkları para karşılığında faiz elde ettikleri, belirli bir çerçeveye uygun olarak düzenlenen işlemlerdir. Bankalar için mevduat çok önemlidir. Mevduat hesaplarının birden çok türü olmakla birlikte, belirli kuralları bulunmaktadır.

Mevduat işleminin asıl amacı kişilerin birikimlerini bir kenarda tutarak bu birikimlerden faiz geliri sağlamasıdır. Bankalar da bu paralarla fon akışı sağladığı için mevduat işlemleri önemli bir fon kaynağı oluşturmaktadır.

Bankalar mevduat hesaplarının birbirinden ayrılabilmesi açısından MB’nin belirlediği vade ve tür sınıflandırmasını uygulamak zorundadır (MEB, 2007: 6). Vadesine göre sınıflandırıldığında vadeli mevduat, vadesiz mevduat, ihbarlı mevduat ve birikimli mevduat olarak ayırmak mümkündür. Vadeli mevduatta mevduat sahibi

(37)

bankadan faiz elde ederken, vadesiz mevduatta çok fazla faiz geliri elde etmez. Vadeli mevduatta belirli bir tarih baz alınırken, vadesiz mevduatta herhangi bir tarih yoktur. İhbarlı mevduat; paranın çekileceği tarihin önceden ihbar edilmesi koşuluyla çekilebilen mevduattır. Birikimli mevduat ise; en az 5 yıl vadeli olan, aylık ya da üç aylık sürelerde hesaba para yatırılabilen mevduattır.

1.3.2. Kredi İşlemleri

Latince’de inanma anlamına gelen “credere” kelimesi itibar ve saygınlık anlamına gelmektedir. Kredi, belirlenen süre sonra ödenmek koşuluyla ödünç verme işlemidir.

Kredi işlemleri bankacılık işlemlerinin temelini oluşturan unsurlardandır. Bankalar ellerindeki kaynakları kredi olarak kullandırarak daha fazla gelir elde etmektedir.

Bankalarda kredi; başvuru yapan gerçek ya da tüzel kişi hakkında gerekli bilgiler edinildikten sonra, bankanın teminat karşılığı veya teminatsız olarak müşteriye sağladığı limit olarak tanımlanır. Bankalar kredi vermeyi düşündükleri müşteriler hakkında müthiş bir bilgi toplama özelliğine sahiptir (Mishkin, 2003: 95). Bu özellik ile bankalar uzun süreli müşteri ilişkileri ve kredi sınırıyla ilgili düzenlemeleri daha verimli bir şekilde gerçekleştirebilmektedir. Ayrıca bankalar müşterilerin çek hesap bakiyeleri vb. inceleme imkanına sahip olduğundan borç verme durumunda alacağı risklere karşı avantajlıdır. Kredi işlemi BDDK’nın belirlediği tüm kurallar dikkate alınarak, mevzuatın gereklilikleri yerine getirilerek ve banka politikalarına uygun olarak dikkatle gerçekleştirilmedir. Bununla birlikte kredi bir risk içerdiğinden, bankanın performansını göz önüne alınmalı ve her zaman verimlilik artışı sağlanmalıdır.

Krediler birçok gruba ayrılabileceği gibi genel olarak nakit ve gayrinakit krediler olmak üzere iki grupta incelenebilmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Y kuşağı algısı ve alt boyutlarının kariyer eğilimi “özel yaşam” alt boyutuna olan etkisi değerlendirildiğinde; istatistiksel olarak anlamlı bir etki söz

li sanatçımız Hakkı Anlı nın çeşitli. dönemlerinde yaptığı sovut

İpsala Bölgesine ait örneklerin Uranyum, Toryum ve Potasyum Radyoizotoplarının gama radyoaktivite değerleri (Bq/kg).. Enez Bölgesine ait örneklerin Uranyum, Toryum ve Potasyum

Bu çalışmada başlangıç maddesi olan isatoik anhidridin, R, S, ve rasemat metil benzilamin reaksiyonu ile elde edilen kiral maddelere miristoil klorür, palmitoil klorür,

Bununla birlikte birinci ve dördüncü sınıftaki öğretmen adaylarının bağımsız çalıĢabilme-sorumluluk alabilme, alana özgü, öğrenme ve iletiĢim-sosyal yetkinlik

The phenogram obtained from measurements of fresh pollen grains is much more suitable for separating the taxa regarding their morphological pollen features in the genus

İl jandarma komutanları ve il emniyet müdürleri ise genel olarak iç güvenlik yönetiminde halka hesap verebilirliğin tam anlamıyla sağlanmasının

Sosyal Bilgiler dersinde Toulmin Tartışma Modeli’ne dayalı yürütülen uygulamalara ilişkin öğrencilerin tartışma seviyeleri okulların sosyo-ekonomik düzeylerine