SAYFA_____________________________________________________________________________________________ CUMHURİYET 2________________________________________________________________________ 9 AĞUSTOS 1993 PAZARTESİ
2
KÜLTÜR
Ressam Sabri Berkel, çağdaş bir sanatçı olduğu halde gerçek bir klasikti
NE DEDİLER?
*CANAN BEYKAL
Sabri Berkel için biten yalnızca ya şam değildi, 86 yıllık bir yalnızlık bit mişti. Tüm yaşamını sanatıyla sınırla mış bu kişi, ölürken dejıastanenin in sandan ve mikroptan arındırılmış cam bölmesi içinde dostlarının, seven lerinin, sayanlarının onu ancak uzak tan son bir kez selamlayabildikleri ama onun kimseyi görüp tanıyamadı ğı bir uzaklık ve sınırlanmışlık içindey di.
1988 yılında 24 ocak günü Atatürk K ültür Merkezi’ndeki retrospektif sergisinin düzenlenişini denetlemek üzere hasta yatağından kalkıp gelmiş Sabri Berkel’i, büyük salonun ortası na yerleştirilmiş bir koltuğa oturmuş ve karşısındaki resme- sizi ancak ken disini sesli selamladığınızda farkede- cek denli, dalıp gitmişken gördüm. Yanma yaklaştığımda sanki birkaç gün önce ciddi bir rahatsızlık geçiren o değilmiş gibi heyecanla tartışmaya ha zır edasıyla ve büyük bir hayranlıkla bana El Greco ve Titiano’dan söz et meye başladı, sanki konuşuyormuşuz da bir ara vermişiz ve sonra kaldığımız yeden yeniden başlamışız gibi. Karşı mızda Hoca’nın dalıp gittiği, ona El Greco ve Titiano’yu düşündüren so yut bir yapıtı duruyordu.
Sanatçının sakallı portresi, 1933 Çini mürekkebi, 22x16cm.
Sabri Berkel'in gravür atölyesine devam ettiğim sırada onun herhangi bir öğrenciyle yakın bir ilişkisine, ders verişine tanık olmadım. Herşeyle asis tanı Kâni Aksoy ilgilenirdi. Çekindiği miz bir hoca idi. Ancak gençlerin, özellikle mesleğe adım atmaya hazırla nan gençlerin çalışmalarıyla son de
rece ciddiyetle ilgilenirdi. Onda diğer
hocaların iyimser vurdumduymazlı ğından eser yoktu. Öyle ki öğrencilik ten yeni kopmuş ve kendisinden epey ce ürken genç bir sanatçının belirsizlik içindeki yönelimlerini “Siz ampirik bir
yolu denemeyeceksiniz, görülüyor bu”
diyecek denli içten bir ciddiyet ve ilgiy le yaklaşıp ileriyi sezen yargılarda bu lundu.
Öğrenciliğim sonrasında kendisin den ürküp, çekindiğim bu hocanın başka fırsatlarla, başka ortamlarda konuşmalanndan yararlanma olanağı buldum. Sorunlan sürekli yoğunlaştı rıp çıkmaza sürükleyen, karşısındaki ni sürekli sınayan, sorgulayan, sanat konusunda hiçbir soruna üstünkörü yaklaşmayan, yandaş olduğu halde karşıt tezler ileri sürerek ya da bildiği anladığı halde anlamıyor ya da bilmi yormuş gibi yaparak tartışmayı açan ve uzlaşılmaz bir yolda sizi zorlayan bir sanatçı kişiliğinin bütün çözümünün karşıt uçlardan oluşabilecek bir bü tünlük tutkusunda yattığını
gözlemle-• ilJ li iç. ’• j j ’"- **.. m ® ü m
;-¿m ;
\r=v.' > - ,
Tüm yaşamını sanatıyla sınırlayan Sabri Berkel için biten yalnızca yaşam değildi, 86 yıllık bir yalnızlıktı.
Pertür, 1953 Tuval üzerine yağlıboya, 73x91 cm. İzmir Resim Heykel Müzesi.
Balkon, 1948 Duralit üzerine yağlıboya, 89x116 cm., İzmir Resim Heykel Müzesi.
dim. Figüratif ve soyut gibi iki farklı disiplinin en aşın uçlannda çalışıp üretmiş olan Sabri Berkel’in her za man aynı tavn, aynı temel düşünceyi koruduğunu saptadım. Onun bu te mel inancı doğruculuk, geometrik alt yapı (klasik düzen) ve her şeyin biçim
uğruna birliğe vanşıydı. Bu inanç ve düşünceydi ki, Berkel’i bir insan figü rüne ya da bir natürmort nesnesine yani bir canlıya ve de bir cansıza yaklaşı rken gösterdiği soğukkanlı gözlemci nesnelliğine hapsetmişti. Berkel sıra dan bir testiye, bir bardağa nasıl bakı
yorsa, onlardan ne anlamak ve onlarla ne anlatmak istiyorsa bir insana, bir kadına, bir çocuğa bile eşdeğer tutum la, aynı nesnel, gözlemci ruhuyla yak laşmıştır. Berkel’in gözü her şeyi biçim güzelliği ve doğruluğu uğruna görmek üzere eğitilmiştir.
Berkel nedense bana hep Kan-
dinsky’nin tipi ve Van Doesburg’un an
layışını anımsatmıştır. Buna neden sanınm Kandinsky’i tertemiz, düzenli atölyesinde bir bilim adamı pozunda dimdik otururken gösteren bir resim di. Van Doesburg ile yakınlığı ise ikisi nin de sanatı “soru olan doğaya verilen
bir yanıt” olarak algılamalanndandı.
Sabri Berkel “ressam” denilince aklı mızda oluşan imajdan çok farklı bir görüntü sergiler. Kravatından çorabı na vanncaya dek kontrast renklerin uyumunu kuran özenli giyimiyle, bir aksesuar olarak elinden düşürmediği şemsiyesiyle gerçek bir Avrupalıya soyut sanatın ciddi, düşünen, akıla ressamı Kandinsky’e benzeyen
Ber-Simitçi ve Şerbetçi, 1984 tuval üzerine yağlıboya,200xl60cm.
kel’in yapıtlarının Van Doesburg’un ülkesi Hollanda’da bizde olduğundan daha çok beğenilmesinin şaşılacak bir yanı yoktur.
Berkel için biçim/form sanatının hem amacı, hem aracı olmuştur. O do- ğaçtanlığa karşı programcılığı, coşku- sallığa karşı akılcılığı, içgüdüsel dina mizme karşı optik kinetizmi, aşırılığa karşı ölçülüğü, duygusallığa karşı mantığı önermiştir. Biçim sanatta öne çıkmaya başladığnda düzeni, dengeyi, çizgi kararlılığını, sertliği, soğukluğu beraberinde getirir. Berkel, bu neden lerle bizim duygulanmızla sevip, haz- larımızla beğeneceğimiz bir ressam ol mamıştır.
Berkel’in klasik ustalara gerçekten büyük bir hayranlıkla yaklaşmasının, sürekli onlarla kıyaslamasının asıl ne deni onun bu resimlere dalıp gittiğinde sarfettiği şu sözlerde yanıtını bulur;
“Bu resimlerin bir taşım bile oynatamaz- sınız, oynatırsanız kompozisyonun tümü yıkılır.” İtalya’daki öğrenimden
son dönemine kadar Berkel klasik ge ometrik düzen fikrine temellenmiştir. Her resminde bir figüre, bir nesneye kendi içinde bir varlık olarak değil, kompozisyonun yapısal elemanı, di key, yatay ve kurplardan oluşan bir düzen tasarımıyla yaklaşmış, her çizgi si, her yüzeyi, her rengi, her ışık-gölge, model tasası biçimin geometrik kuru luşunu, düzenini duyurmak isteğiyle bütünleşmiştir.
Berkel bu tutumuyla bir klasik res sam özleminin çağdaşlık karşısındaki idealist tavrını yansıtır. Bu nedenle resmimizin en çağdaş görünen res samının en klasik ressamı olmasına engel oluşturmaz bu tavır.
Denebilir ki Berkel çağdaş bir sanat çı olduğu halde gerçek bir klasikti, res mi deneyötesi bir uğraş olarak gördü ğü halde sürekli deneyendi, kişisel ola rak seçtiği yalnızlığında etrafı en kala balık olandı ama çevresi en kalabalık olup, yine de en yalnız olamydı.
S anat onurunun
•
sem bollerinden biriydi
DEVRİM ERBİL: Sabri Bey, Türk sanatında hocalığıyla, sa natçılığıyla üst düzeyde kişiliktir. Onun Türk sanatındaki varlığı, hem eğitime, hem de sanata yeni ufuklar açması bakımı ndan gerçekten büyük katkılar getirmiştir. Bir Batılı eğitimci ör neği olarak, gerek yaşantısıyla, gerek davranış biçimleriyle ve de bunlann ötesinde yeniyi çağdaşı yakalama yolunda inançlı tavnyla, yetiştirdiği öğrencilerle, Türk resim sanatının çok de;- ğerli bir sanatçısıdır.
M EH M ET GÜLER YÜZ: Sabri Hoca’nın Türk resmindeki yerinin zaman içinde çok daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Berkel’in öğrencileri olan biz sanatçılar, onun yerini çok iyi bili yoruz. Sabri Bey, bizim için her yönüyle örnek bir sanatçıydı. Sanat onurunun sembollerinden biriydi. Bu yüzden, yalnız sa nat öğretisinin ötesinde, sanatçı kişiliğiyle de önemliydi. Onur sanata başladığı yıllarda, Türkiye’de sanat sorunlanna hani gözlerle bakıldığını hatırlamak zor değil. Bunlann mücadelesi yapan ve bunu uzun yıllar bir inançla götüren, yaptığı sana' anlaşılıp anlaşılmamasına önem vermeksizin, inancından ödün vermeyen bir sanatçıydı. Hiçbir zaman ticari bir amacı mayan ve yalnız bir kişilikti. Yalnızlık, sanatçının gerçek mecbur olduğu yalnızlıktı ve bundan da hiç bir zaman ödün ’ medi. Tepeden tırnağa bir sanat adamı oluşu, bütün sanatçı rencilerine örnek oluşturmasını sağlıyordu. Öğrencilerinin kısmı, direkt öğrencileri değildi, ama onun meslek ve sanatç şamındaki tavırlarını örnek alan birçok sanatçıyı da onun. ^ rencileri olarak kabul edebiliriz. i
V AHŞİ BAR AZ: Sabri Berkel, 1964 yılında Akademiye girdi ğim zaman büyük bir şans eseri, benim hocam oldu. Bir resme nasıl bakılır, müze nasıl gezilir, galeri nedir, ressamlarla nasıl di yalog kurulur, resim ekolleri nelerdir? Bunlan, ilk ondan Öğren dim. Çok iyi bir eğiticiydi. Aynı zamanda 1949 yılından itibaren de çağdaş resim sanatının Türkiye’deki en önde gelen isimlerden biriydi. Fransa’da soyut resim ekolünün başladığı yıllarda, Sab- ri Berkel de aynı şekilde çalışmalar yapıyordu. Bu aynı zamanda dünya sanatıyla Türk resmini, aynı paralele getirmek anlamını da taşıyordu. Kendisi, daima eğitimi ve sanatı sevdirmeye çalı şan bir kişilikti. Türkiye, çok önemli bir sanatçısını kaybetti.
HÜSAM ETTİN KOÇAN: Sabri Hoca, sanatçı ve eğitimci olarak çok önemli bir insan. Üzerinde asıl durulması gerekert önemli yam, Sabri Hoca’nın her alanda örnek bir kişilik üretme; siydi. Türkiye’de sanatın en ileri dinamiğini yakalamış, süreklj kendini yenileyen bir sanatçıydı. Yaşamla çağın dinamiği aracı ndaki ilişkiyi hiçbir zaman koparmadı. Onun için, yeri dolduru lamayacak bir kişilik olduğunu düşünüyorum. Gelecek kuşak- lann da onun kişiliğini örnek almalan gerektiğine inanıyorum? Sanatçı kişiliğinin bir kitapta toplanması, Sabri H oca’nın şansl oldu. Zannediyorum ki bu kitapta söylediklerimin, geniş anlam? da dökümü bulunacaktır.
ADNAN ÇÖKER: Sabri Berkel, yalnız Türk soyut resim sâ» natının değil, Türk resminin de temel taşlarından biriydi. Kert- dişinin, 1935 yılından ölümüne kadar olan dönemi, gözlerimizin önünde. Yugoslavya’da ve İtalya’da gördüğü o gerçekçi resim-' den sonra, önce Cezanne’a, sonra da soyut geometriye dayanan resmi, giderek taşist daha sonra da geometrik bir düzleme ulaşti, O, sanatçının sanat çizelgesiydi bizim için. Sabri Berkel, yalnızca sanatıyla değil, yaşamıyla da bizlere örnek olduğu için kaybımız büyüktür. Sabri Berkel’deki soyut sanat bilinci, birçok sanatçı da-yok gibiydi. Bu bakımdan, sanat dünyamız için büyük bir kayıp olduğunu ve yerinin doldurulamayacağım düşünüyorum.
BÜLENT ÖZER: Berkel için, Cumhuriyet gazetesinde Meh met Güleryüz’ün verdiği ilan, onun için söylenebilecek en güzel sözlerdi: “Sanatçı onurunun sembolü.” Türkiye’de etiğin ve tö renin onuru sayılabilecek bir kişilikti. Mesleğe.bağlılık, dürüst lük, değişmezlik açısından tam bir AvrupalIydı. Sanatçı kişiliği de aynı karakteri gibiydi. Fevkalade anlamlı ve mantıklı bir yol izlemişti. Rasyonalizmin sınırları içinde irrasyoneli aramış bir sanatçı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Devamlı aklıyla ve mantığıyla, sanatta irrasyoneli bulmaya çalıştı. Soyut resimde de ön planda mantığını kullandığını söyleyebiliriz, ki bu son de^ rece az görülen bir şey.
Behzat Ay \tı yeni romanı
Kültür Servisi - Behzat Ay’ın yeni romanı “O Uzun
Yalnızlık” Broy yayınlarından çıktı, daha önce aynı yayınevince “ Kuşku ve korku”, “Çanakkale'den laik Cumhuriyete”, Dor Ali” adlı kitapları yayımanan Behzat Ay bu kitabını François Sagan’ın “kadınlar
böyleydi. Her şeyi ister, her şeyi verir gibi gözükürler, sizi ,•
tam bir güvenceye koyarlar, sonra güzel bir gün bir hiç yüzünden çekip giderler” sözünden yola çıkarak yazmış. ' Kitap yazarın özyaşam öyküsüne dayanıyor. Romanda, 12 Eylül faşizminin baskılan altındaki bir öğretmenin toplumsal ve siyasal açmazlarının yanı sıra aile içi dramı, - ■. yalnızlığı anlatılıyor. :
GESAM’ın, Didim resim sergisi
-ANKARA (UBA) -Türkiye Güzel Sanat Eserleri Sahipleri ■
Meslek Birliği (GESAM), yaz dönemi etkinlikleri
kapsamında Didim’de resim sergisi açacak. Didim Sanat ;
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi