• Sonuç bulunamadı

Başlık: Kitap eleştirisi: Sahanın Sesleri: İletişim Araştırmalarında Etnografik Yöntem Hakan Ergül (Der.)İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013. 362 sayfaYazar(lar):AKYÖN, SinemCilt: 10 Sayı: 1.2 Sayfa: 169-178 DOI: 10.1501/Iltaras_000000014

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Kitap eleştirisi: Sahanın Sesleri: İletişim Araştırmalarında Etnografik Yöntem Hakan Ergül (Der.)İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013. 362 sayfaYazar(lar):AKYÖN, SinemCilt: 10 Sayı: 1.2 Sayfa: 169-178 DOI: 10.1501/Iltaras_000000014"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kitap Eleştirisi

iletiim : arat›rmalar› • © 2012 • 10(1-2): 169-178 Sinem Akyön

1964 yılında Birmingham Üniversitesi Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi’nde kurumsallaşan Kültürel Çalışmalar ile iletişim araştırma-larında yeni bir dönemden bahsetmek mümkündür. Bu döneme kadar hem anaakım hem eleştirel çalışmalar, izleyicinin pasif ve güçsüz olduğu varsayımıyla hareket etmekteydiler. Ancak Kültürel Çalışmalar ile birlikte izleyicinin, kitle iletişim araçları ile aktarılan mesajları oldu-ğu gibi kabul eden, edilgen olduoldu-ğu varsayımı reddedilerek anlamın inşasına odaklanılmaya başlandı. Anlam, artık eskisi gibi üretici güçler

Sahanın Sesleri:

İletişim Araştırmalarında Etnografik Yöntem

Hakan Ergül (Der.) İstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013.

(2)

tarafından metnin içine yerleştirilen ve metin ile alıcıya aktarılan bir şey olarak kavranamazdı. Kültürel Çalışmalar için anlam, metin ve izleyicinin karşılaşma anında etkileşimli bir şekilde inşa edilen bir şeydi. Böylece Kültürel Çalışmalar içinden çıkan iletişim araştırmaları anlamın iletişim süreçlerinde hangi yollarla ve nasıl inşa edildiği, medya metinlerinin bu inşa sürecindeki rolü üzerinde yoğunlaştı. Bu varsayımlarla yola çıkıldığında Stuart Hall’ün “Kodlama-Kodaçımlama” makalesinin alana önemli katkılarıyla öncelikle metne odaklanarak metnin muhalif okumalara izin verip vermediği, müza-kereci okumanın mümkün olup olmadığı gibi sorular üzerinde durul-du. Ancak metne odaklanan bu araştırmalar izleyici bileşenini dışarı-da bıraktığı için sınırlılıklar taşıyordu. 1980’li yıllarla birlikte izleyici-nin anlamlarını açığa çıkarmaya yönelen etnografik çalışmalar önem kazanmaya başladı.

Bu süreç elbette Türkiye’de daha geç olgunlaştı. Ancak 80’li yıllar-la birlikte anyıllar-lamın inşasına ilgi arttı ve metin odaklı çalışmayıllar-lar çoğaldı. Bu araştırmalar, izleyicinin de araştırmacı gibi metni aynı biçimde okuyabileceğini varsaydığından sınırlılıklara sahipti ve farklı günde-lik yaşam pratiklerine sahip izleyicilerin tam da bu farklılıklar dolayı-sıyla metinden başka türlü anlamlar çıkarabileceğini göz ardı ediyor-du. Bu eleştiriler doğrultusunda iletişim alanına etnografinin girişi 2000’li yılları buldu. “Sahanın Sesleri: İletişim Araştırmalarında Etnografik Yöntem” kitabı tam da böyle bir tarihsellik üzerine otur-makta ve Türkiye’de alana önemli katkılar yapan araştırmaları bir araya getirmektedir. Alana gerçek anlamda katkı sağlayabilecek alım-lama çalışmalarının yetersizliğini düşündüğümüzde bu derleme kitap, iletişim alanında çalışacak yeni araştırmacılar için yol gösterici araştırmalar sunuyor. Etnografik yöntemle yapılan önemli makaleleri içermesinin yanı sıra kitap, sadece sahanın seslerine yer vermekle kal-mıyor, araştırmacının, literatürün ve sahibinin seslerine kulak vererek bir ilki gerçekleştirmiş oluyor. Her makale, araştırmacıyı sahaya yönelten nedenler ve konunun belirlenmesinde öne çıkan gerekçeler ile başlayarak araştırmacısının sesine yer veriyor ve yine hepsi maka-lenin sonunda sahada yaşanan zorlukların, hayal kırıklıklarının, kay-gıların aktarıldığı Açık Mikrofon bölümü ile son buluyor. Böylelikle

(3)

araştırmacılar da kendilerini araştırmaya dahil ederek tıpkı sahadaki bireyler gibi onun hem öznesi hem nesnesi haline geliyorlar.

Kitap, farklı üniversitelerden toplam on dört araştırmacının yaz-dığı on bir makaleden oluşuyor ve makaleler konularına göre dört ana bölüme ayrılmış. İlk bölüm “Ekranın, Perdenin, Haberin Etnografisi” başlığı altında medya metinlerinin üretim ve alımlaması üzerine üç makaleden oluşuyor. İlk makale Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Emek Çaylı Rahte’nin “Gündüz Kuşağı Televizyonunun Etnografik Analizi: Bir İntrospektif Çalışması” başlıklı, doktora tezinden yola çıkarak kaleme aldığı araştırması. Emek Çaylı Rahte televizyon dolayımıyla oluşan kolektiviteleri “tele-vizyon cemaatleri” olarak adlandırarak bu cemaatin bileşenleri olan medya metinlerinin üreticileri ve tüketicilerinin, onlara giydirilen bu kimlikleri ile nerelerde özdeşleşip nerelerde çatışma içine girdiklerinin izini sürüyor. Bunu yaparken de çok-yöntemliliği kullanarak araştır-masının gücünü arttırıyor. Hem metin analizi hem de görüşme, katı-lımcı gözlem verileri arasındaki birbirini destekleyici ilişki, metin analizi yönteminin salt spekülasyona dayanmadığını göstermesi açı-sından dikkat çekici bir noktayı oluşturuyor. Aynı şekilde makalenin kadın katılımcıların gündüz kuşağı programlarını kayıtsız bir şekilde izleyip, bu programlarda yaşanan her şeyi kabul ettikleri varsayımını yıkan verilere yer vermesi, kadınların gündüz kuşağı programları ile etkileşimleri üzerine yanıtlanmayı bekleyen pek çok soru olduğunu yeniden hatırlatıyor. Buna ek olarak gündüz kuşağı televizyon prog-ramlarının üreticileri için de geçerli olan aynı kabullerin, yapılan görüşmelerdeki eleştirel söylemler ile yıkıldığını görüyoruz. Araştırma, programların katılımcıları ve üreticileri ile yapılan görüşmelerin yanı sıra konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin de görüşlerine yer veriyor ve mevcut şekli ile bu programların kadınların özgürleşmesi için yeterli olamadığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda Rahte, televizyon kuruluşlarında bir araştırma yürütmenin zorlukları-na değinerek, Açık Mikrofon bölümünde bu zorlukların üstesinden gelmek için hangi stratejilere başvurduğunu anlatıyor. Böylelikle bu alanda çalışma yapmak isteyen araştırmacılar için yol gösterici oluyor.

(4)

Bu araştırmadan sonra ise yine Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi Çağla Karabağ’ın yazdığı “Muhalif Anlamlardan Söylemlerdeki Çatlaklara: 12 Eylül Filmlerinin Alımlanması” başlıklı çalışma yer alıyor. “12 Eylül filmi” ifadesinin tartışmalı niteliği gereği Karabağ, bu ifadeyi tırnak içinde kullanıyor ve ölçüt olarak 12 Eylül askeri darbesinin film karakterlerinin hayatın-da bir kırılma noktası olmasını belirliyor. Bu bağlamhayatın-da Ankara’hayatın-daki devlet üniversitelerindeki öğrenciler ile, seçilen Vizontele Tuuba (Yılmaz Erdoğan, 2004), Babam ve Oğlum (Çağan Irmak, 2005), Eve Dönüş (Ömer Uğur, 2006) filmleri üzerine görüşmeler yapılıyor ve filmin izleyici ile karşılaştığı anda neler olduğunu ortaya koymaya çalışıyor. Karabağ, sahanın sesine kulak vererek popüler kültür anlatılarının izleyicinin algısında derin yarıklar açmasa da ufak çatlaklar yaratarak bir direniş alanı olabileceğini ortaya koyuyor. Böylelikle popüler kül-tür ürünleri üzerine yapılacak araştırmaların gerekliliği ortaya çıkıyor. Araştırmanın ortaya koyduğu önemli ve belki de başka bir araştırma-ya yön verebilecek veri ise kendilerini apolitik olarak tanımlaaraştırma-yan görüşmecilerin ordudan yana olan ulusalcı bir bakış açısına sahip olmalarıdır. Bu da Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal yapısının gelişimi ile açıklanabilecek başka bir makalelerin konusunu oluşturabilmekte-dir. Açık Mikrofon bölümünde ise Çağla Karabağ tekrarlanan görüşme-lerin, deşifrelerinin araştırmacının bizzat kendisi tarafından yapılma-sının önemini vurguluyor ve etnografik yöntemle yapılan çalışmaların ortak kaygısına, gözlemlenene müdahale edilmesi meselesine değine-rek deneyimlerini paylaşıyor.

“Ekranın, Perdenin, Haberin Etnografisi” bölümündeki son araş-tırma ise Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde araştır-ma görevlisi Çağdaş Ceyhan tarafından kaleme alınan “Alternatif Değil, Anarşist: Ahali Gazetesi ve Haber Odasında Etnografi” başlıklı makale. Ceyhan, kendilerini anarşist olarak tanımlayan bir grup tara-fından, aylık olarak çıkarılan Ahali gazetesinin Ankara’daki bürosun-da yedi gün boyunca katılımcı gözlem ve derinlemesine görüşmeler yapmış. Yüksek lisans tezinin verilerine yer verdiği makalesinde, tez yönergesine bağlı kalmanın alanda yarattığı sorunları dile getiriyor. Makalenin başlığına yansıyan, araştırmanın özgünlüğü de tam bu

(5)

noktada ortaya çıkıyor. Ceyhan, alternatif medyayı tanımlarken litera-türden yararlanarak belirli kriterler ortaya koyuyor. Ancak alana çıka-rak veri toplama aşamasına gelindiğinde alternatif bir medya olaçıka-rak değerlendirip araştırma nesnesi olarak belirlediği Ahali gazetesi gönüllülerinin kendilerini hiç de öyle tanımlamadıklarını görüyor. Burada yazar, teori ile sahanın gerçekliği arasındaki uyuşmazlığa dik-kat çekerek araştırmasını teori lehine sınırlandırmak yerine teorinin sınırlarını genişletmeyi seçiyor. Ceyhan’ın yaşadığı bu deneyim, saha-nın sesine kulak vermeden yapılan kavramsallaştırmaların sınırlılıkla-rını da gözler önüne seriyor.

“Fotoğrafın Etnografisi, Etnografinin Fotoğrafı” başlıklı ikinci bölümde ise fotoğraf hem bir etnografik yöntem hem de etnografik araştırmanın bir nesnesi oluyor. Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Gülsüm Depeli ve yine aynı fakülte-de araştırma görevlisi olan Emel Uzun’un birlikte yazdıkları “Asker Fotoğrafları: Aileden Ulus’a Bir İmgenin Yolculuğu” adlı bölümün ilk makalesi, asker fotoğraflarının kişisel biyografiden toplumsalın sosyo-kültürel tarihine doğru genişleyebilecek bir iletişim kapasitesine sahip olduğu varsayımıyla yola çıkıyor. Fotoğrafı “bireysel bellekten sosyal belleğe içerik aktaran bir materyal” olarak tanımlayan araştırmacılar, Ankara’daki asker çarşısı olarak bilinen Tandoğan Çarşı’sında katılım-cı gözlem; iki fotoğrafçı, iki esnaf ve yirmi üç er-erbaş ile görüşmeler yaparak verilerini topluyorlar. Araştırmanın özgünlüğü ise iki kadın olarak, erkeklere açık eril bir yapıyı incelemelerinde yatıyor. Araştırmacılar makalede ve Açık Mikrofon bölümünde bizzat bu eril yapıya kadın olarak, dışarıdan bir bakışın ortaya koyacağı bilginin niteliğini merak ettiklerini vurguluyorlar. Bu noktada dışarıdan bir bakışın zorluklarının yanı sıra, askerlerle yapılan görüşmelerde avan-taj sağlayarak, bir erkek araştırmacı ile yapılsaydı “erkeklik yarışı” nedeniyle ortaya çıkamayacak veriler sağladığını düşünüyorum. Makale askerlik fotoğraflarının, kendilerinin gerçek askerlik değil angarya işler yaptıklarını düşünen, alt sınıf beğeni ve estetiğine sahip askerler tarafından, askerliklerini bir anı olarak belgelemek için değil, “gerçek askerlik” yapamadıkları için bu boşluğu doldurmak amacıyla çekildiğini ortaya koyuyor. Böylece asker fotoğraflarının geçmişe

(6)

gön-dermede bulunan bir materyal değil, askerlik fantezisine, militarist söyleme eklemlenmeye gönderme yapan bir materyal halini aldığını görüyoruz.

Doğuş Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi İletişim Bilimleri bölü-münde öğretim üyesi İlke Şanlıer Yüksel’in “İletişim Etnografisinde Katılımcı Fotoğraf: Kendine Bakan Saha” başlıklı makalesi ise fotoğra-fı etnogragik bir yöntem olarak kullanıyor ve katılımcının çektiği fotoğraflar yoluyla kendisine bakmasını sağlıyor. Yüksel, 2006 yılında Amerika Birleşik Devletlerine göç edenler ve 2008 yılında Eskişehir’deki kentli yoksullar ile gerçekleştirdiği araştırmalarının bulgularını sunu-yor. Araştırma, araştırmacının çektiği ve katılımcı ile birlikte üzerinde konuştuğu, katılımcının araştırma sırasında çektiği fotoğraflar ve katı-lımcı ile birlikte üzerinde konuştuğu iki tür veriye dayanıyor. Bu yolla Yüksel, katılımcıların kendi gerçekliklerini sunmasına izin veriyor. Katılımcılar, kendilerini nasıl temsil etmek istiyorlarsa öyle fotoğrafla-rını çekiyorlar ve böylece fotoğraf, temsilin temsili halini alıyor.

Bölümün son araştırması ise Osmangazi Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Gülbin Özdamar Akarçay tarafından yürütülen ve kaleme alınan “Kutsalın Foto-Etnografisi: Alevilerde İbadet ve Siyaset” başlıklı makale. Bu araştırmada Akarçay, 2010 ve 2011 yıllarında yapılan Hacıbektaş Veli’yi Anma Kültür ve Sanat Etkinliklerini merkeze alıyor ve fotoğrafı birincil veri elde etme yöntemi olarak belirliyor. Sahaya inme döneminin belirlenmesinde 12 Eylül 2010 yılındaki anayasa değişikliği referandumu temel alınıyor. Bu yolla araştırma referandumun, siyasi iklimin anma etkinliklerini etkilediğini varsayıyor ve alandan katılımcı gözlem yoluyla elde ettiği veriler ile bunu destekliyor. Çalışmanın mekanının, insanların ibadet olarak gördükleri bir yer olması ve insanlar ile kutsalları üzerine konuşulmaya çalışılması araştırmanın özgün yönlerini oluşturuyor ve benzeri çalışmaların azlığı nedeniyle de makaleyi önemli kılıyor.

“Gündelik Hayat, Kültürel Karşılaşmalar ve Mekan” başlıklı üçüncü bölümde ise araştırmacılar, katılımcıların gündelik hayatların-da en çok vakit geçirdiği iki mekana ohayatların-daklanıyor ve bu mekanlar

(7)

tara-fından dolayımlanan gündelik hayat pratiklerinin anlamlarına eğili-yorlar. Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Asker Kartarı'nın “İşyerinde Kültürlerarası İletişim Araştırmaları ve İletişim Etnografisi” başlıklı makalesi, bu mekanlardan işyerine uzanı-yor. Kartarı, makalesinde amacını etnografinin işyerindeki gündelik yaşam pratiklerinin anlaşılmasında yararlanılan bir yöntem olarak nasıl düzenlenebileceği konusunu tartışmaya açmak olarak belirtiyor ve bu bağlamda Türkiye’deki Türk-Alman işletmelerini inceliyor. Açık Mikrofon bölümünde ise Asker Kartarı, iletişimcilerin dilbilimcilerden farklı olarak gündelik hayata bir bütün olarak baktıklarını ortaya koya-rak dilin içinde yer aldığı bağlamı da anlamanın gerekliliğini vurgulu-yor. Aynı zamanda sahaya inen pek çok araştırmacı gibi yöntem kitap-larında yazanlar ile sahadaki pratiklerin farklılığını yineliyor.

“Bir Tasarım Etnografisi Çalışması: Mutfakta Biri Var” başlıklı Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı'nda uzman olan Şengül İnce’nin makalesi bölümdeki son çalışma. Makale Türkiye’de üzerine çok çalışılmamış olan tasarım etnograsini gündeme getirerek etnografik yöntemin uyarlanabileceği alanların genişliğini gösteriyor. Tarihsel olarak değişim gösteren bir mekan olarak mutfağın günümüzde bir yaşam alanı haline gelerek, insanların ev içinde neredeyse tüm zamanını geçirdiği bir mikro koz-mos olması, bu alanda yapılacak çalışmaları gerekli kılıyor. Üst-orta sınıfa mensup sekiz kadın ve üç iç mimarla yapılan derinlemesine görüşmelerin verilerinin paylaşıldığı makalede İnce, “birer teknoloji marketi” olarak nitelendirdiği mutfakların bu kadınların hayatlarında bir toplumsal statü ve yaşam tarzı göstergesi olduğunu ortaya koyu-yor. Kadınlar seçtikleri mutfak eşyalarının renk uyumu, mutfak dolap-larının tasarımı, kullanılan mobilyalar ile kendi sınıfsal aidiyetlerini ortaya koyuyor. İnce, mutfağı en çok kullanan kadınların görüşlerini almadan yapılan tasarımların işlevsizliği nedeniyle araştırmasının amacını “ürün tasarımcıları için kadınların istediğini bulmak” şeklin-de ortaya koyuyor. Bu noktada araştırmanın bulguları kadınlar için daha kullanışlı mutfak tasarımlarının önünü açarak gündelik hayatta kadınların hayatlarını kolaylaştıran bir işleve sahip olabilir. Ancak bu pratik işlevin yanı sıra, akademik bir makalenin böylesi bir amacı

(8)

taşı-ması, akademi ve piyasa arasındaki ilişkileri yeniden düşünmeye başlamak için iyi bir başlangıç noktası gibi duruyor.

Kitabın dördüncü ve son bölümü ise “Yeni Teknolojiler, Kadim Mücadeleler” başlığını taşıyor ve yeni iletişim teknolojilerin toplum-daki dezavantajlı gruplar tarafından kullanım pratikleri üzerine eğili-yor. Bölümün ilk makalesi Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Burçe Çelik tarafından yazılan “Teknoloji ile Kimlik Mücadelesi: Kürt Gençleri ve Cep Telefonu” başlıklı çalışma. Çelik, cep telefonunun Kürt gençleri tarafından siyasal mücadelelerine nasıl eklemlendiğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda cep telefonunun Kürt gençleri tarafından araçsalcı ve sembolik değer üretme amaçlarıyla kullanılmadığını ortaya koyan Çelik, cep telefonunun bu gençlerin ihtiyaç ve arzularına cevap verebildiği sürece hayatlarında önemli bir yer tuttuğunu söylüyor. Araştırmanın verileri de Kürt gençlerinin, cep telefonunu Kürtçeyi konuşmak, öğrenmek, arka plan resimleri ve zil sesleri ile siyasal mücadelelerini destekleyici şekilde kullandıklarını ortaya koyuyor. Bu noktada bireylerin anlamlarına odaklanan çalış-maların, bireyin toplumsal, kültürel ve ekonomik tüm sınırlılıklardan bağımsız olabildiği yanılgısına düşmemesi gerekliliğini akılda tutmak önemli.

Bu çalışmanın ardından Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Burcu Şimşek'in “Hikaye Anlattıran, Hikayemi Anlatan, Kendi Hikayesini Yaratan Çember: Dijital Hikaye Anlatımı Atölyesinde Birbirine Karışan Sesler/im” başlıklı makalesi geliyor. Makale, ilgiyi dijital hikayenin bir ürün olarak kendisine yüklenen anlamdan, o ürü-nün ortaya çıktığı birlikte üretim sürecine çekiyor. Kavram olarak çok bilinmese de dijital hikaye aslında gündelik hayatta pek çok kişinin kullandığı paylaşımcı, çevirim içi mecralarda üretilen her türlü bilgi olarak tanımlanıyor. Şimşek, araştırmaya konu olan dijital hikaye anlatımını ise “kolaylaştırıcı eğitimi almış yürütücüler tarafından yapılandırılan atölye ortamında belli aşamalar takip edilerek üretilen kişisel anlatılar” olarak tanımlıyor ve dijital hikaye anlatımının femi-nist bir örgütlenme için yeni bir tür bilinç yükseltme grubu misyonuna sahip olduğunu öne sürüyor. Araştırmasında ayırt edici olanın dijital

(9)

hikaye anlatımının bir birlikte üretim halinde ele alınması olduğunu vurguluyor.

Kitabın son makalesi ise kitabın derleyeni Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Hakan Ergül'ün de aralarında bulun-duğu Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi İncilay Cangöz ve yine aynı üniversitenin Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesi olan Emre Gökalp'ten oluşan ekip tarafından kaleme alınmış. “Eski Yoksulluk, Yeni Medya: Yoksullukla Baş Etmede Yeni Medya Kullanılıyor (mu?)” başlıklı çalışma 2008-2010 yılları arasında TÜBİTAK tarafından desteklenen Eskişehir'de gerçekleştirilen alan araştırmasının verilerine dayanıyor. Makalenin hemen başında yazar-lar, yoksulluğu sürekli bir durum hale getiren yapıyı tartışmadan yeni medyanın kişiler için tam bir özgürlük hali yaratacağını söylemenin mümkün olmadığını vurguluyorlar. Araştırmacılar bu vurguyu akılda tutarak medya kullanımının, yoksulluk ile nasıl etkileşime geçtiğini bulmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda teknolojinin yoksulların hayatla-rında yoksulluğun eksik bıraktığı bazı şeyleri tamamladığı öne sürü-lüyor. Çalışmanın verileri 15 ailenin yanında gerçekleştirilen katılımcı gözlemlerden elde ediliyor. Araştırma kentli yoksul hanelerde medya-nın, kadınların yaptıkları ürünleri satarak ailenin ekonomik geçimine katkıda bulunmak, aile üyelerinin sağlıkla ilgili konularda ücretsiz destek almak, cep telefonu ile konuşmadan çaldırarak ücretsiz olarak haberleşmek gibi pek çok işleve sahip olduğunu ve yoksulluğun maddi yükünü bir ölçüde hafifletebildiğini ortaya koyuyor. Bu bağ-lamda araştırmacılar makalede, katılımcı gözlem yoluyla elde ettiği çok sayıdaki birbiriyle örtüşen verilere dayanarak sadece betimleme yapmakla kalmayıp bir açıklama ortaya koyarak alana önemli katkı sunuyorlar.

Yukarıda genel hatları ile değinilen her bir makale içerdikleri ve dışarıda bıraktıkları ile etnografik yöntem kullanımı bakımından ileti-şim çalışmalarına önemli bir katkıdır. İçerdikleri ile çeşitli sorulara cevap olurken, dışarıda bıraktıkları ile yeni araştırmalara zemin hazır-layan sorular ortaya çıkarabilen makalelerin derlemesinden oluşan “Sahanın Sesleri: İletişim Araştırmalarında Etnografik Yöntem” hem

(10)

alana meraklı, yeni başlayanlar için önemli araştırma örnekleri sunu-yor hem de zaten bu alanda çalışmalar yürüten akademisyenlere, farklı deneyimleri yaşama imkanı sunuyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

teurs emploient à ce propos le terme "émergence", représentant l'invention ou synthèse d'un ordre nouveau (C.Lloyd Morgan). Dans l'ensemble, pour ces théories, la création

Negatif enerji dengesi, yeme bozukluğu olmaksızın enerji alımının azaltılması veya enerji harcamasının artırılmasıyla oluşabileceği gibi yeme bozuklukluklarına bağlı

Olaylardaki hızlanma ve dönemde yaşanılan hareketlilik romanın diline zarffiiller yardımıyla, özellikle de –(ı)p zarffiiliyle verilmiştir. Bu özellik, esasında

Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Bilgisayar ve Kontrol Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik

Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Bilgisayar ve Kontrol Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Elektronik

Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği, Matematik Mühendisliği, Bilgisayar ve Kontrol

Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Bilgisayar ve Kontrol Mühendisliği, Elektrik- Elektronik Mühendisliği, Elektronik

Bilgisayar Mühendisliği, Bilişim Sistemleri Mühendisliği, Yazılım Mühendisliği, Bilgisayar ve Kontrol Mühendisliği, Yönetim Bilişim Sistemleri,