• Sonuç bulunamadı

İçi dışı bir insan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İçi dışı bir insan"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ K İ

/

i

í>0

û

lC

y

(^y

*

| ı , * -—5 l- tü ■ ^

O L A Y I .A R V E

G Ö R Ü *

» v J u a x x i n i l - *

. û

W / X l v / >

: ■: v:

İÇİ DİŞİ BİR İNSAN

Vedat G Ü N YO L

Y

aşam güzel şeydir» diyor Goethe. Güzel­ dir, evet, özellikle Goethe gibi bütün ömrünü çevresinin hayranlığı içinde, Weı- .mar dukalığının en yüksek görev aşomasından dünyaya yayılan ününün esrikliğini tatmış bir İnsan için. Peki, sıradan bir insan için, hele yüzü gülmemiş, gülemerriş, iki yakası bir ara­ ya gelememiş, geçim sıkıntısından yakasını kurtaramamış bir insan İçin, güzel değil mİ ya­ şam? Hiç kuşkunuz olmasın, güzel. Çünkü ya­ şamın karşıtı yaşamsızlıktır, yani ölüm. Nedir ölüm? Yokluk. Hiçlik. Öbür dünya masalları­ na inananlar, Inancbllenler için ölüm , korkunç olmayabilir belki. Ama, belki. Ne var ki, inan­ mayanlar için öyle mi? Melih Cevdet Anday, bir yazısında, ölüm doğanın insanlara en bü­ yük armağanıdır, diyor. Öbür dünya masalla­ rına inanmayan bir insanın, yokluğa filozofça (yani korkusuzca) bakabilen bir sanatçının gerçekçi bir yaklaşımı bu. Ama. yine de çare­ siz yaklaşımı bence.

Ölümden korkmayan insan var mı dünya­ da acaba? Öbür dünya masalına inansın inan­ masın, hiç bir insan düşünemiyorum kİ. ölüm­ den korkmasın. Çünkü, dünyadan göçenlerden, bugüne değin hiç bir haber gelmemiştir. Ne ve­ lisinden, ne peygamberinden, ne hacısından ne de hocasından. Bir ürkünç karanlık karşısın­ dayız

Bu ürkünç karanlığın karşısında bir tek aydınlık var: Dünya gerçeği. Üstünde yaşadığı­ mız, acısı tatlısıyla (Kİ acısı daha ağır basıyor) sürdüregeldiğimiz, sürdürmekte direndiğimiz dünya gerçeği, görüp göreceğimiz tek nimet.

Yaş yetmiş işi bitmiş derler ya, inanma­ yın ona. Yetmiş yaş, seksen yaşın, seksen yaş doksan yaşın, doksan yaz yüz yaşın... özlemi­ ni taşır içinde, içinin derinlerinde, dile gelse de gelmese de, açığa vurulsa da vurulmasa da.

Cennetin de cehennemin de, yalnız ve yal­ nız dünya yüzünde olduğunu bilen, bilmesi ge­ reken nice genç var kİ bugün Türkiye'de ve baş­ ka ülkelerde (örneğin bugün İran'da, daha ön­ celeri Vietnam'da, Kore’de vb. yerlerde) ölüme kafa tutmuş, tutmakta direnmişler ve direnmek­ tedirler. Bir ülkü (bu sözcük yirmi yıldır Türki­ ye'de çok kötü bir anlam kazandığı için, onun yerine, henüz kirlenmemiş, rezili çıkmamış bir sözcüğü İstemeye istemeye kullanarak diyelim ki) bir İdeal uğruna ölümü, yani yok olmayı, hiçliğe atılmayı göze alan gencecik İnsanlar sarmış sarmolamış ortalığı.

Bir ideal uğrunda ölen ölene, öldüren öl­

dürene. Yirminci yüzyıl dünyasının yeni bir ni tel iği bu: Ölümü, yokolmayt hiçe saymak, geri­ de kalanlara güzel günler sağlamak umuduyla. Bütün bunları. Sabahattin Eyuboğlu’nun al­ tıncı ölüm yıldönümü dolay isiyle düşündüm Sabahattin Eyuboğlu da, bir bakıma, ölümü hi­ çe saymıştı. 1960 yıllarında geçirdiği bîr yü­ rek bunalımından (kalp krizinden) sonra, uzun süre yaşayamayacağını iyiden iyiye biliyordu. Doktorların uyarılarına yan çizerek, yaşadığı sürece, şunu içme ölürsün, bunu yeme ölürsün yollu doktorlukça buyruklar dışında «ne kadar yaşarsam dilediğimce, gönlümce yaşayayım» diyerek, içkisini sigarasını kısıtlamadan sür­ dürdü günlerini, «altmıştan sonra, insan Türki­ ye'de bedava yaşıyordum diyerek.

1973 yılının 13 ocakında ayrıldı Sabahattin Eyuboğlu dünyamızdan, yakınıp sızlanmadan, ölüme hazırlıklı, yaşamdan kıl payı ödün ver­ meden.

Dünyamıza renk, ruh katmış insanları, sa­ dece ölüm yıldönümlerinde anmak bir gelenek olmuş. Ama, bu geleneği kırıp, içinde yüreğin­ de yer etmiş insanları olur olmaz anlarda an­ manın güzelliğine ermiş kimselerin varlığını min­ netle. .şükranla anmamız gerek.

Kadıköy Maarif Koleji'nin 2 mart 1976 tari­ hinde, Sabahattin Eyüboğlu adına düzenlediği bir anı toplantısındaki konuşmamı buraya ak­ tarmak istiyorum.

O toplantıda şunları söylemiştim gencecik dinleyiciler karşısında'

«Sabahattin Eyuboğlu gibi bir insanı an­ mak için bir araya gelmek, hele çoğunluğu gen­ cecik kafalardan oluşan bir toplulukta, bir öğ­ renci, bir aydın öğrenci topluluğunda, yakın ıı- zak dostları, hısım akrabaları ile bir araya gel­

mek, gelebilmek, başlı başına kıvandırıcı bir olaydır. Hele, bu anma toplantısı, bir ölüm yıl­ dönümünün günü gününe hesaplanmış, kılı kırk yaran titizliğinden uzak, beylik anma törenleri­ nin çok ötesinde, zamanı hesaba katmayan, İç­ ten yürekten gelme bir toplantı olursa —bugün­ kü toplantı gibi— daha bir kıvanç vericidir. O- kutunuzun değerbilir yöneticilerini, eğitimcileri­ ni ve onlara yürekten katılan aydın öğrencileri­ ni, bu güzel girişimlerinden dolayı saygıyla sev­ giyle kutlarım.

Sabahattin Eyuboğlu'nu bize anlat dese­ ler,, ne yaparım diye düşündüm bu toplantıya çağrıldığım.günden bu yana, sonunda şöyle bir sonuca vardım ve dedim ki kendi kendime, onu anlatmanın en etkin, en kestirme yolu, onu ken­ di ağzından konuşturmaktır. Onun için, şimdi sîzlere, Sabahattin Eyuboğlu'nun Softalık adlı bir denemesini okuyacağım, İzin verirseniz tabii

Ama bu ara yine düşündüm, «Peki, onu ken dı ağzından konuştur, ama yine de birkaç söz et» diye zoılasalar, diretsoler —ki direteceğe benziyorsunuz— ne yaparım, onu birkaç söz­ cükle nasıl özetlerim diye kafa yordum. Sonun­ da, ağzından düşürmediği ve düşüncesiyle dav­ ranışıyla yaşamına egemen olan ilkeyi anımsa­ dım. Bu hepinizin bildiği, Mevlâna türbesinin baş köşesinde yer alan bir özdeyiştir.

Ya olduğun gibi görün

Ya göründüğün gibi ol.

Sabahattin Eyuboğlu, gerçekten bu özde­ yişin adamıydı, yani içi dfşı bir adamdı. Yaşa­ mı düşüncesine, düşüncesi yaşamına ters düş­ memiş. az rastlanır bir insandı, gösterişten u- zak, özentısiz bir insan.

Usta bir denemeci, yalın bir düşünce adamı,

yaman bir sanat tarihçisi olan Eyuboğlu, ayrı­ ca bir usta çevirmendi. Fransızcayı onun ka­ dar kusursuz bilen insana pek az rastlardınız. Ama bu dili, bu çok İyi bildiği dili hiç de bir Fransız gibi, gırtlaktan sesler çıkarmaya özen­ meden, düpedüz bir Türk gibi, ama dilin bütün inceliklerinin hakkını vere vere, konuşurdu. Ne­ den? Çünkü, Fransızcayı bir Fransız gibi, Fron sız ağzıyla, afrası tafrası, şivesi edasıyla ko­ nuşmak. düpedüz bir yapmacık olurdu. «Sız uk- lı başında hiçbir Amerikalı, bir İngiliz, bir Fran­ sız gördünüz mü ki, Türkçeyi bir Türk gibi ko­ nuşmak için, gülünç olma pahasına, kendini zorlamaya kalksın» derdi. Doğruydu.

Niye yalan söyliyeyim. ben Sabahattin E- yuboğlu’nu yakından tanımadan önce, Fransız- cayı bir Fransız gibi konuşmaya özen gösterir­ dim, bunda bir ölçüde başarıya ulaştığımı da sanıyorum. Ama, onunla bir arada çeviri yap­ maya başlayınca, gördüm ki, Fransızcayı Fran­ sız gibi konuşmaya metelik vermeyen bir in­ san, Fransızcayı benden on kat daha iyi bili­ yordu. O zaman, hizaya geldim. Şimdi, yabanc.ı bir dili, bir yabancı gibi konuşmaya kendini zor( layanları gördükçe, için ıcin gülmekten kendimi alamam.

Diyeceğim şu: Sabahattin Eyüboğlu, gös­ terişe değil, öze değer veren bir adamdı. Yani olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, ol­ muş olan bir insandı, ve bu haliyle, dostlarına, yakınlarına örnek olurdu

Şimdi okuyacağım yazısının başlığı Softalık’ tır Sabahattin Eyüboğlu, softalığı yererken, as lında, adına hoşgörü denen, ne yazık ki, bugün toplum yaşamımızda pek az rastlanan, rastlanır olan bir erdemi, insanı insan yapan erdemi sa­ vunuyor. Bu erdem, onun bütün düşünce ve ey­ lem yaşantını da özetler aym zamanda...

Sabahattin Eyüboğlu. bir cömert, bir içten yürekti. Bu koca yürek durdu günlerden bir gün, tam üç yılı aşkın bir süre önce. Ama, ba­ kıyorum, bunca güzel insan değil mi ki bugün onu anmak İçin bir araya gelmiş, öyleyse diyo­ rum kendi kendime: Durmamış bu yürek; çar­ pıntıları sürüp gidiyor, eserlerinden, anısından siz gençlere doğru titreşimler sala solo.».

A ★★

Yer darlığı nedeniyle veremediğim Sabahat­ tin Eyüboğlu'nun Softalık adı yazısını Mavi ile

Kara adlı yapıtından okumanızı dileyerek yazı­ ma son veriyorum.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Küresel ›s›nma ve iklim de¤ifliminin en güçlü tetikleyicilerinden olan sera gazlar› içinde, su buhar›ndan sonra en yayg›n olan üç tanesi karbon dioksit, metan ve

Bilgisayar aracılı iletişimle gelen ve mevcut gerçeklik tanımına alternatif olarak gelişen sanal yaşam alanlarında Facebook, Instagram, Twitter, LinkedIn, MySpace gibi

Bu raporda, Hatay’dan Türkmenistan, Suriye, Suudi Arabistan, İran ve Gürcistan, Özbekistan Azerbaycan ülkelerine taşımacılık yapan beş tır şoföründe saptanan

Hopfield, sinir ağları- nı çağrışımlı bellek veya içerik adres- lenebilir hafıza olarak tanımlamıştır.. Ağın faz uzayındaki kararlı noktalara, temel hafıza veya

Hayati Boztaş isminde müteafr.bîd bir vatandaş, Naşidin me­ zarının daha .Varılmadığı zamanki haline dönmek üzere butondıığumı lıa ber alınca, derhal

Aktif akci¤er tüberküloz tan›s› alan hastan›n kolonoskopik biyopsi preperatlar› tekrar de¤erlendirildi ve intestinal tüberküloz ile uyumlu bulundu (Resim 2 ve

- Tarih Felsefesi (Seçme Metinler) içinden Kant’ın “Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi” makalesi, Ed: Doğan Özlem, Doğu Batı

Bu anlamıyla toplumsal ilişki kavramı toplumsal bütün ve toplumsal sistemi oluşturan araçlar yada alt sistemlerle toplumsal sistemleri meydana getirir... Küçük