• Sonuç bulunamadı

Mavi yol:Mavi yolculuk

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mavi yol:Mavi yolculuk"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

avî

Y

olculuk

s / )

\4 S J sJ - '

'

> 'J r j / s * < 's s > * \ tjr y j j

y

Türk ve dünya edebiyatında "H alikam as Balıkçısı” tak­ ma adıyla anılan Cevat Şakir Kabaagaçlı Birinci Dünya Sa- ■ ■ - vaşı sonraları İstanbul’da bir gazeteye yazdığı öykü nedeniyle ‘ . i \ İstiklal Mahkemesince Halikam as’a (Bodrum) sürgüne yol- 3 ’ lanıyordu. Ve Balıkçı mutlu bir sürgün saydığı Halikamas’tan

_ 1 dönmemeye karar vermişti. Sevdalandığı Arşipel denilen Ege b kıyı ve adalarını doyasıya yaşamaya, yaşatmaya and içmişti \

. ■

bir kez. İngiliz haritalarında "G ulf of Cos” diye gösterilen •' Halikamas (Bodrum) ile Knidos (Tekir Burnu) arasındaki s L ” , 6 0 mili geçkin Kerme Körfezi ya da Gökova yani mavi ova

N* ,-> . ;Balıkçı’da vazgeçilmez bir tutkuya dönüşm üştü1. \ Yatağan adlı motorsuz kayığı ile gezdiği girintili çıkıntılı 3 ' binbif koyda, yöresel deyimle büklerde durm adan tek başı­

na dolaşıyor ve daha adı konmamış olmakla birlikte ilk mavi yolculukları gerçekleştiriyordu. Öykülerinde anlatmakla bi­ tiremediği deniz ve kıyı güzelliklerini dostlarıyla yaşamanın, paylaşmanın özlemi Balıkçı'nın benliğini iyiden iyiye sar­ mıştı. 1957 yazında önce bir küme arkadaşı, Türkiye nin seçkin yazar ve sanatçılarından birkaç kişi ile birlikte tekne kiralayarak G ökova'ya çıkıldı. Asya’dan gelip Avrupa ya bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu Yarımadası nın mavili­ ğe, mavinin binlerce tonuna doygun denizlerinde, koyla­ rında yaşanan bu tatlı serüvene grupta bulunan Sabahattin Eyüboglu edipligine yakışan bir de ad koyuyordu; Mavi Yolculuk.

6 Eylül 1 9 8 2 ’de yitirdiğimiz Balıkçı’nın yakın dostu ve

eski mavi yolculardan Azra Erhat, "M avi yolculuğu^ an­ latmak zordur, mavi yolculuğu yaşamak gerek'diye söze gir­ diği kitabında defalarca bu yola çıkmış bir doğa sevdalısı olarak bu serüveni şöyle anlatıyor.

“Tam 2 0 yıldır dünyanın birçok ülkesinden gelme in­ sanlarla mavi yolculuk yaparız. Mavi yolcu olmak ne de­ mektir diye sorarsanız bu bir bilinç işidir derim .,,

Kıyı kesimi makasla ince ince oyulmuş bir danteleya ben­ zeyen Batı Anadolu nun Ege’den Akdeniz'e uzanan bu mavi yolunda koylar girer, burunlar çıkar ve kara çamlar kıyıda sulanıp serinlemeye hasret gibi hiç yorulm adan yamaçları tırmanıp inerler. Ve bu doğa zenginliğine, tonlarca maviye hasret, kış aylarından sarar mavi yolcuların gönüllerim. Bakın

(2)

E u ro c o lo r

_V_

Azra Erhat bu duyguyu nasıl da tatlı anlatıyor; "Aslında mavi geziye çıkmadan hazırlık aşamaları neredeyse bir yılı kap­ lar. Mart, Nisan aylarıyla ilkyaz yüzünü gösterdi mi, eski yeni mavi yolcular geziyi düşünm eye, planlamaya başlar­ lar. Mavi yolun birbirinden güzel beldeleri Kedrai Adası’- nın İngiliz Koyu nun, Çatı nın Hisarönü Körfezi Balıkaşıran K o y u n u n , Logöz un, Yedi Adalar'ın, Kekova’nın mavinin yüzlerce rengini yaşatan sularında yıkanmanın telaşı sarmıştır artık bedenleri.

En Eski Mavi Yolcu

Bugün aramızda olmayan en eski mavi yolcu Azra Er­ hat bu mutlu hazırlık telaşını ve sonrasını satırlarında ne güzel vurgulamış.

“ Mavijgeziye çıkılacağı gün yaklaşınca, mavi yolcular Bod­ rum ya da Marmaris'e gitmek üzere hazırlanırlar. Eskiden gemiye Kuşadası’nda da bindirdi ama Kuşadası bugün epey epey turistik bir yer olduğu halde, deniz gezilerine elverişli biçimde gelişmedi, bu da bir bakıma iyi oldu. Çünkü Kuşa- dası'ndan güneye giderken S am sonP agları ile Sisam Adası arasındaki darboğazda çekilen fırtınalardan dolayı altımız üs­ tümüze gelirdi her seferinde.

Buluşma günü kum anya düzme işine girişilir ilk ve en önemli iş olarak.

Elemen şunu söyleyeyim ki, mavi yolculuğun bayrağı da vardır. Mavi yolcuların forsu açık mavi zemin üzerine beyaz boya ile çizilmiş bir kupa ve iki küçük amforadır. Bu simge Keramos’ta (bugünkü adı Ören dir) bulunmuş bir “taş stel" den esinlenerek alınmıştır. Ayrıca koyu mavi veya la­ civert uzunluğuna bir bayrak üzerine büyük beyaz harflerle "m erhaba” yazılır. Bu iki mavi yolculuk forsu törenle iske­ ledeki bayrak direğine çekilir.

Giysi konusunda her Mavi Yolcu | hayal gücünü işleterek bir hoşluk, bir yenilik yapmaya çalışır. Çünkü akşamları iyice yüzdükten, gezdikten, yorulduktan sonra mavi yolcular şö­ lene oturmak için elden geldiğince giyinip süslenirler. Bir mavi yolculuk modası vardır, o hem klasik ve sade, hem de her türlü yeniliğe açıktır. Giyim kuşama bu denli özen gösterilmesinin nedeni mavi yolculuğun topluca bir şölen, bir bayram sayılmasından ileri gelir.

Mavi yolculukta dışarda yatılır. Güverteye bir şişirilen yatak ya da sünger şiltler serilir ve yıldızlara bakabaka, ko­ nuşa tartışa uykuya dalınır. Çoğu geceler sabaha dek öyle bir gürültü vardır ki güvertede, aşağıda kamarada yatanın vay haline ! Ama kendini mavi yolcu bilen kişi kamaraları daha çok eşyalarını koym ak, giyinmek soyunm ak için kul­ lanmayı, kendisi de güvertede açık havada yatmayı yeğler. Ama dışarda yatmak için en lüzumlu eşya bir uyku tulu­ mudur. Hele en güzelinden, yani kuş tüyünden bir uyku tulumu edinmeye can atar mavi yolcular. Mavi yolculu­ ğun demirbaşıdır uyku tulumu.

Fotoğraf çekmenin anlam ve değerini ancak mavi yol­ culukta algılar ve anlarsınız. Gördüğünüz yerler o kadar şa­ şırtıcı güzelliktedir ki, görmeye gözleriniz yetmez, her görüntüyü her anı içinize iyice sindirmek, geçip gittikten sonra bir daha görebilmek, yaşamak ve yaşatmak için deliye dö­ nersiniz.

Mavi Yolculuk Güzergâhları

Ege kıyılarında mavi yolculuğa en elverişli iki bölge var­ dır: Biri önceden belirtildiği gibi G ökova Körfezi, öteki çok daha uzun bir yolculuk gerektiren Marmaris ile Antalya ara­ sındaki kıyılar. Biri eski Karya, öteki eski Likya yöresini kap­ lar. Bu iki bölge doğal zenginlikleri ve tarihi anıtları, kalıntıları ile Türkiye'nin en ilginç yörelerindendir. Arkeoloji bakımın­ dan ikisi de daha büsbütün gün ışığına çıkarılmamış hazi­ neler saklar, fakat açıkta görülen buluntular ve anıtlar bile baş döndürücü güzellikte ve değerdedir. Bu yüzdendir ki mavi yolculuk boyunca bu iki bölgenin deniz kıyılarını ol­ duğu kadar içlerini de gezmeye ve arkeolojik kalıntıları ge­ reğince görüp değerlendirmeye çalışılır. Mavi yolcular birer arkeolog değildir, fakat çok defa arkeologların görmedikle­ ri, bilmedikleri yerleri keşfetmiş ve birçok konularda bilim adamlarına öncü olmuşlardır. Bunun da nedeni denizden varılan kimi yerlerin karadan ulaşıma kapalı bulunmasıdır. Örneğin Kerme Körfez’inde Cedrae (bugünkü adıyla Şehir ya da Şehiroglu) Adası nı ilk keşfeden mavi yolcular olmuş­ tur. Sonradan Mükerrem Usman Anabolu bu son derece değerli yerleşme yeri üstüne bir etüt yazmıştır. Mavi yol­

cuların keşfettikleri ya da üstünde ısrarla durdukları bir yer daha Kaş ile Demre arasında bulunan Kekova Adası ve onun şaşırtıcı güzellikte bir köyü olan “ Kale”dir. Kale Köyünün eski adının ne olduğu bile kesinlikle saptanamaz. Oysa orası hem bir doğa cennetidir, hem de tarihle bugünün hiçbir yerde eşine rastlanmadık biçimde karışımıdır.

İlk demir alma olayı büyük bir olaydır, kaptan düm eni­ nin başına geçer, yardımcılarına emirler yağdırır, yolcular­ dan erkekler ve özellikle delikanlılar demir alm aya yardım ederler. Herkes heyecan içindedir, deniz masmavi parlar,

(3)

bir dünya açılmaktadır gözlerinizin önünde, bir mutluluk de­ nizi pırıl pırıl bir güneşin altında ufuklara dek uzanır, neler görülecek yaşanacak merakı yeni yeni göz önüne serilen güzel görüntülerden bir şey kaçırmamak çabasına karışarak yolçuların gemide koşuşmasına, fır dolanmasına yol açar.

Akşam yemekleri şölene dönüşür her zaman. Tutulan ba­ lıklar akşam yemeğine meze olarak hazırlanır. Mangal üs­ tünde kızartılır ve sıra ile bir bir tabaklara verilir. Balık konusunda komanterler, şakalar, espriler gırla gider. Hoş sohbetler arasında yenilir, içilir, Mavi gezide iyi şarkı

şöyle-yen varsa, gece ıssız koylar, mehtap ve yıldızlı gök aydın­ lanır adeta, insanlaşır, ıssızlık, yalnızlık duyulmaz, insan sesi tabiatın sesine karışır, doğa ile insan birleşir, gece günün bir bölüm ü olmaktan çıkar, bir tören, bir bayram hdvasına bürünür.

Sonuçta Bodrum limanından deniz teknesiyle açılmak bir cennet yolculuğuna çıkmak gibi birşeydir. Birden sonsuz bir özgürlüğe kavuşmuş duyarsınız kendinizi. Limanda bir tekne demir alınca, öbür teknelerin hepsinde bir kımıldama olur, dikkatli denizci gözlen size dikilir, limanda sıra olmuş

tanı-Mavi yolun maviye

hasret yolcuları tüm

Kışı süsleyen özlemlerine

kavuşmuş olmanın

huzuruyla, Ege’nin

turkuvaz sularına uzanan

Çamların gölgesindeki

İngiliz Limanı’na

demirlemişler teknelerini.

dik, tanımadık birçok insan size el sallar. Gemi kaptanları bir yandan çıkış manevrası yaparken, yolcular da fotoğraf makinelerine sarılarak gözlerine serilen güzellikleri kaçırma­ m a y a bakarlar.M anzara öyle güzel, öyle renkli, öyle de­ ğişkendir ki, herkes heyecana kapılır. Bodrum Kalesi uzaklaştıkça daha sevimli bir görüntüye bürünür. Kuleleri­ nin gümüşi taşları pembeleşir, bu yapı artık Rodos şövalya- lerinin din kavgaları için kurdukları bir kale olmaktan çıkar, B odrum 'un binlerce yıllık tarihi, taşında toprağında taşıyan bir anıt gibi uğurlar sizi açık denize. Artemisa, Mausolos, Turgut Reis ve on u n korsanlıkta usta leventleri hep birden dikilmiş size el sallar gibidirler. Sizin yapacağınız yolculuk da onların ki gibi serüven dolu olacağa benzer,.

Sonsuz, mavi enginlere doğru yola çıkılmıştır artık. H e­ def öncelikle maviliklerdir. Ama hangi koyun, mavinin hangi tonuna doygun sularına doğru yol alınmaktadır. O meç­ hule cevap yine 1 9 8 2 ’de yitirdiğimiz en eski mavi yolcu Azra Erhat'ın satırlarında gizli...

"B odrum ’dan çıkınca ilk durağınız Karaada, eski adıyla Arkonessos olabilir. Bu çıplak görünen adanın kuzey kıyı­ sında bir mağaranın içinde kaynayan bir ılıca vardır, suyu denize akar ve birçok hastalıklara şifa sayılır. Limandan Ker- me (Gökova) Körfezi’ne açılınca birkaç mil öteden Tavşan Bum u’nu çevirdikten sonra güzel bir plaj, İnce Burnun öte­ sinde Yalıçiftligi diye anılan güzel bir köy vardır. Bodrum ’­ da bahçe yapanlar gelip renkli çakıl taşları toplarlar.

Kıran Dağları ve Kerme

Yol boyunca O rak Adaları, Kargı Bükü, Çökertme Kö­ yü, Çakal ve Akbük koyları gerekirse barınılabilecek yer­ lerdir. Kerme B um u'ndan sonra başlayan Kıran Dağları

1000 metre yükseklikten denize dikine inerler. Körfeze adını veren Keramos eski Y unanca pişmiş topraktan yapılmış ça­ nak çömleğe verilen addır.

KıranjDagları’nı kıyı kıyı izleyerek Gökova iskelesine kadar uzanm aya, körfezin burada sıg oluşu nedeniyle denizciler pek ragmet etmezler. O ysa G ökova iskelesi her bakımdan ilginç ve güzeldir. Gökova Körfezi'ne ve Şehiroglu Adası'- na açılan görüntü göz kamaştırıcı güzelliktedir.

G ökova’nın güney kıyılarında mavi gezi asıl doruğuna varmaktadır. Datça Yarımadası’nın kıyıları, yerli dilde "bük" diye anılan, iç içe açılmış binbir koyu ve bu koyları örten yeşillikle, çamları, günlük ağaçları ve çeşit çeşit çalılıklarıy­ la deniz yolculuğuna doyulmaz bir tat vermektedir. Bükle­ rin her birine girmeye değer, am a bu ancak on günlük bir yolculukta gerçekleşebilir. Ama asıl hedef ve uğrak ilkçağ­ da Kedrai diye bilinen, bugün de Kerme Körfezi nin en gü­ zel, görülmeye gezilmeye değer Şehir ya da Şehiroglu (Sedir) Adası'dır. Antik çağlarda Rodos Pereia’sı, yani Karşıyakası adı ile Rodos'un hegemonyası altında bulunan bu ada şa­ şırtıcı kalıntılar taşımaktadır. Küçücük olduğu halde bir ti­ yatrosu bir tapınağı, sur ve kule kalıntıları görülür. Adanın iki koyu da güzeldir, ama Kıran D ağlarına karşı yemyeşil bir denizle açılan ve yusyuvarlak, bembeyaz bir kumla ö r­ tülü plajı dünyada herhalde biriciktir. Buraya Kleopatra kum­ salı diyenler vardır.- güya Mısır kraliçesi Romalı Antonius'u ziyaret etmek için Tarsus'a geldiğinde, buraya kadar uzan­ mış da, Kedrai A dasına çıkmış. Kıran D ağlarının karşısı­ na eşsiz bir manzara ile açılan bu koyda kum bulunmadığına yakınmış da, Antonius sevgilisine hoş görünmek için Mı­ sır'dan gemiler dolusıj kum getirtmiş, plajdaki kum da o kum­ muş. Elbette doğru değil, doğa burada yapıyor bu kumu.

(4)

.vi

İ H M I

Datça Yarımadası’nın Kuzey Kıyıları

Söğüt, Şehir A dasından sonra ilk uğraktır. Burası çam, def­ ne, pembe zakkum ve günlük ağaçları ile çevrili güzel bir koydur.

Bundan sonra İngiliz limanı denilen ve tıpkı bir papatya gibi açılan koyları ile G ökova'nın en güzel büküne girilir. Buraya İngiliz limanı denmesi Birinci D ünya Savaşı sırasın­ da İngiliz filosunun burada saklanmasındanmış. İngiliz li­ m anında gezmek ve denize girmekle bütün bir gün ve gece geçirilebilir.

İnce, uzun, dibi sıg, fakat günlük ağaçları ile kokular sa­ çan Löngöz büküne girmeyi pek az denizci göze alır. Ama Ballısu K o y u n a su almak için girilir. Ne var ki bu su temiz değildir, ayrıca yörede arıdan durulmaz.

İngiliz limanı ile Yedi Adalar arasında geçilmesi zor, ya­ rımada biçiminde bir burun vardır ki, onu geçtikten sonra Tuzlalimanına, Yedi A daların bulunduğu koya ve Bördü- bet limanına varılır. Bu limanın Gökçeler bükünde Balıka- şıran ve Kayıkaşıran denilen karşılıklı koylar Datça Yarımadası’nın en dar geçididir.

Mermer Kayalıklar

Bördübet limanından Mersincik’e kadar seyredildiğinde, bir yeşilliğin örttüğü yusyuvarlak tepeler ve yarların dibin­ de küçücük bembeyaz kumsallar gözükür. Sanki havanda mermer dövülmüş de bu kumsallara serpilmiştir. Koyların ucunda denizden heykel gibi yontulmuş kayalar yükselir.

Deniz bu ak kumsallar ile geminiz arasında keskin bir laci­ vert şerit gibi uzanır, üstünde yer yer ışık parıltıları alev alev çakar ve söner.Deniz in mavisi en usta ressamları bile deli

edecek yoğunluktadır. Hom eros'un “şarap rengi deniz” de meşinin anlam ve nedenini anlarsınız burada.

Meısincik Umanı, geminin Tekir B urnunu geçmeden ön­ ce demir atıp gecelemesi gereken bir koydur. Ertesi sabah şafak sökmeden demir alınır ve yavaş yavaş, kıyı kıyı iler­

leyerek, Knidos’u bir duvar gibi kaplayan üç görkemli b u ­ runa doğru seyredilir. Antik dönemlerde Triopium, sonraları Capo Crio, bugün de Tekir diye anılan bu burunlar yollu mermerden bıçakla kesilmiş dev birer direk gibi dalar deni­ ze. Doğmakta olan güneşin altında pembeleşen bu kayalar denize öyle dik bir duvar gibi inerler ki, dalgalara kara­ ya çarpıp köpüklenmek fırsatını bile vermezler. Deniz Dat­ ça Y arım adasının bu en uç noktasında sinmiş, pusmuş ve yamyassı olmuş gibidir. Gemi, iskandil, Tekir ve Deveboynu diye anılan bu korkunç burunların nispeten yakınından ge- çEr. Yalnız pruva direğine dayalı bir tayfa, durm adan deni­ zin dibini tarayarak işaret verir dümendeki kaptana.Herkes "soluğunu tutarak geçer Küçük Asya’nın bu en batı çıkıntı­

sının önünden.

Knidos, Afrodit’in Kenti

Knidos’un önünde dikdörtgen biçiminde kocaman bir bu­ run olarak dikilen D eveboynu’na gelmeden, şehrin kuzey limanı görülür. Deveboynu eskiden bir adaymış, Knidos’- lular bu adayı dar bir şose ile karaya bağlayarak birbi­ rinden ayrı, savunm a için elverişli iki liman meydana getirmişler.

G üney limanına girildiğinde, iki yanda antik mendirek­ lerin kalıntıları görülür. Bunların üstünde bir zamanlar iki dev aslan heykeli dururm uş. 185 7 -5 8 yıllarında Sir Char­ les N ew ton adlı bir İngiliz, Knidos’u ilk kez yağma ederek, yüzlerce heykel ve kabartma ile birlikte bu aslanları da İn­ giltere’den getirttiği gemilere yüklemiş ve British M useum ’a taşımış. Ne var ki tonlar ağırlığındaki mendirek aslanların­ dan biri taşıma sırasında denize düşerek parçalanmış. Bu­ gün Knidos Harabeleri çok yaygın bir alanı kaplar. Antik kentin ne görkemli bir yerleşme olduğunu göz ö n üne getir­ mek için bir yandan yerinde kalmış mermerlere bakmak, bir yandan da British M uséum 'da başlı başına bir salonda sergilenmiş bulunan eserleri anımsamak gerekir£n güzelle­ rinden biri Demeter heykelidir. Ama K nidos'un asıl başese­ ri Praksiteles’in yonttuğu çıplak Afroditi idi. Dillere destan olmuş bu ünlü heykelin birçok kopyalarından biri bugün Vatikan Müzesindedir am a, aslı bulunamamıştır. Denebilir ki; Knidos’un antik çağlardaki tarihi de, bugünkü yazgısı da bu ünlü Afrodit heykeli üstünde odaklanmaktadır.

Knidos'un güzel limanından çıkıp yola devam edildi mi, ilk durak Palamut büküdür. Çevresinde daha araştırılma­ mış birçok kalıntıları bulunan bu geniş koyda bugün de yer­ leşm e y e rle ri v a rd ır. P a la m u t b ü k ü n ü n D or konfederasyonunun dinsel merkezi olan T riopium ’un lima­ nı olabileceğini ileri sürenler vardır.

Hisarönü Körfezi

Hisarönü Körfezinin kuzey kıyısı girintili çıkıntılıdır. Çiftlik limanı,Kuruca bükü gibi birçok koylara girip gecelemek olası, ama asıl uğranacak yer Kayıkaşıran’dır. Karşıki Baiıkaşı- ran ile Datça Y arım adasının en dar yeri olan burada gemi­ yi açıkta bırakarak botla karaya çıkılır ve bir saatlik yol ile dag tepe aşarak G ökova ile Hisarönü körfezleri arasında bu­ lunan bir doruğa varılır. O radan her iki körfeze bakılınca dünyanın en şaşırtıcı manzarası görülür: masmavi bir düz­ lükte dentela gibi serilen binbir koy. Akşam G ökova’da gü­ neş batarken, sabah Hisarönü’nde gün doğarken insan böyle bir güzelliğin yeryüzünde var olabileceğine inanamaz!. Hi­ sarönü K örfezinden sonra Sömbeki Körfezine girilir. Ada­ cıkları, koyları bol olan bu körfeze büyük teknelerle pek girilmez. Bozburun’dan sonra mavi gezide asıl uğrak yeri Bozukkale'dir.

Bozukkale diye anılan kocam an hisarın ne zaman ve ki­ min tarafından yapıldığı konusunda hiçbir kitapta yeterince bilgi bulunamaz. Ege’de seyreden bütün yatlar Bozukkale'- yi durak yeri olarak kullanmaktadırlar. Arkeolojik ve tarih­ sel bilgileri de tam am lanınca Bozukkale'nin önemli turistik bir merkez olarak degerlendirilebilcegine kuşku yoktur.

Bozukkale'de sonra, Çatal Adaları’nı aşarak kuytu bir koy olan Serçe limanına girilebilir. Rüzgarlı gecelerde orası iyi bir sığınak o lu r.”

Artık sırları çözülmemiş bölge Likya'ya, Marmaris'e doğru yola çıkılacaktır. Ve mavi yolculuk Akdeniz’in bir diğer ucu­ na A ntalya’ya dek sürecektir.

Ne diyelim iyi yolculuklar...

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Odamız, meslektaşlarımızın araştırma makalelerini Jeoloji Mühendisliği Dergisi ve Türkiye Jeoloji Bülten’i gibi süreli yayınlarıyla meslek camiamıza

Jeoloji ve yerbilimleri ile yakın ilişkili diğer bilim dallarına ait ilginç bilgileri ve araştırmaları okuyucuya sunan popüler bir dergimiz olan Mavi Gezegen de yayın

Leonardonun Milano'da çalıştığı sırada köylülerin Parma ve Piacenza dağlarının çevresinden toplayıp, Leonardo'ya getirmiş oldukları fosillerin hangi

Örgüt iklimi açısından tanımlanan boyutlar örgütün eğilimini gösterebilmektedir.” 1 Çalışanları zorlayan ve kötü olan çalışma alanlarında mevcut olan

“Eski Haliç ve Çamuru ”, “Taşı Sanata Dönüştürenler”, “Noosferde Sismik Olaylar” başlıklı yazılara ek olarak günümüzde çok önemli bir hale gelen su konusuna

Akciğerleri olduğu için nefes almak üzere su yüzeyine yakın yerlerde yaşarlar ve belirli aralıklarla atmosferden soluk alıp verirler. Al- dıkları nefesle uzun süre

We aimed to assess the oxidative stress levels in patients with and without DM who under- went knee replacement surgery using a pneumatic tourniquet and investigate whether

Konaklamalı deniz turizmi araçları için; hastalık şüphesi gösteren misafir veya personel belirlenmesi halinde, yetkililere haber verilir, sağlık kuruluşu tarafından