• Sonuç bulunamadı

Kabak kantosu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kabak kantosu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

í

"T

t

L.

Bugünden, Dünden

]

Kabak kantosu

* * " * " K * * * * * ® * * B“ * * ® * " * " * B “ * * " * " “ * * * * * " * l* " ® " " * ® * * " * * " * ® ® * * * * * ı * ® * ® M * * ® * ı m * * * * s B i S i i i * ı * 8 S B i i i i i i i i i i g a ı

5 Peruz'un baş kantosu — Kimlerin dilinden düşmezdi — Büyük konaklardaki Çer- 2

■ kez yavrucakların dudu kuşu gibi bellediği hitabe — Saçlı sakallı bir paşaya oda Ş lık olan Minnoş — Hayalî Kâtip Salihin kabaklı rakkasesi — Kantolara çıkan

Sa-2 niye ile Dürdane — Iiacer’iu yakası açılmadık beyitleri — Halep’te Mari Ferha’- 2

* nın Kabak kantosu 2

... .

İstanbul Radyosunun reper-

tuvarmclan hiç eksik olrmyan (İzmirin içine kurulur pazar), (Kâtip), Necini Rızanın mo­ dernleştirdiği ^(Adalar sahilinde) gibi eski halk türküleri temcit pilâvı gibi ortaya kondukça ar­ tık kabak tadı veriyor. Evvelki pazar öğle yayınında galiba ilk defa olarak 55 - 60 yıllık (Ka­ bak kantosu) çalındı. Dinlerken bana geçmiş günleri hatırlattı, bu yazıyı yazdırmağa vesile ol­ du.

Evvelâ Galatadaki Avrapa Ti­ yatrosunun grdmdaıı ko­ mik Abdürrezzak m, Kel Hasan’m, Şevki’nin, tu- lûat sahnelerinde senelerce arzı endam eden meşhur Peruzun baş kantosuydu. Nazenin ve şi~ vekâr başına telli pullu bir tak­ keyi kondurur, boynuna kabak­ çı Arapvaıî kabağı asıp şanoya buyurur, kantoyu tuttururdu: Kabağı da boynuma takarım

Mihneti, gamı atarım Beyler bana bakarsa Uzaklara kaçarım. Han dinga dinga dingaîa Esmededir badi saba Kabak da pişti tuz ister, Anne benim canım kız ister, Kız olmazsa dul olsun, Şeftalisi bol olsun.

Şehre yayıldıkça yayılmıştı. Kâğıthanede, Çırpıcı ve Veii- efendi çayırlarında Çingene ka­ rılarının; kma gecelerinde, lo­ ğusa hamamlarında Ayvansa- rayh çengi kollarının; * sünnet düğünlerinde Yahudi hokka­ bazla yardağının; tuluat tiyat- ! rolarında bütün kantocuların | dilinden düşmezdi. Bayramlarda | sırık arabalarına dolup Beya- . zıttan Fatih ve Cinci meydan-

\

larına seğirten, salıncaklarda sallanan sıbyanlarm hepsinde hep bir ağızdan aynı hava. Ke­ nar mahallelerin sokaklarında ceviz, kaydırak, çelik çomak o- yuniyle haşir neşir oğlan çocuk­ larda; kapı eşiklerinde beş taş oynıyan kız çocuklarda aynı na­ karat:

Kabak da pişti, tuz ister... Baba anneler, haminneler he- ¡men atılırlardı:

— Bak bacaksıza! Daha yaşın ne, başın ne ayol? Bıyıkların terlesin, ondan sonra kız iste, dul iste köftehor!

Kızları derhal haşlarlardı: — Sus, alimallah ağzına biber korum. Başka türkü mü yok? Şöyliyeceksen (Entarisi ala benziyor) u, (Karga da seni tu­ tarım aman) ı, (Eğil dağlar) ı söyle a yumurcak!...

Büyük konakların hanfendile- ri, ya taya çocuğu, yahut küçü­ cük yaşta esirciden satın alın­ mış, evlât yerme komuş Çerkez kızları büyüt ¡illerdi. Konağa ha­ tırlı kimselerin teşrifinde kızı giydirip kuşatıp misafirlerin ya­ nma götürür, etek öptürür; yav­ rucak eteklere vardıktan sonra j el pençe divan durur, dudu ku­

şu gibi bellediğini tekrarlardı: Saikım saikııiı inciyim,

Kibarların harcıyım, Aslımı sorarsanız Bir Çerkezin piçiyim.

Etraftan kahkahalar, maşal- lalılar, (İlâhi sen ölme, bin ya­ şa emi Minnoş!) 1ar yağar; der­ ken efendim, Minnoş dışarı çe­ kilir, boynunda Bonmarşeden alınmış oyuncak bir gitaraeık- la çıkagelir, sesi titriye titriye Kabak kantosunu söyler, seyre­ denler kucaklayıp kucaklayıp öperlerdi:

— İşallah büyürsün de paşa­ lara, beyfendilere kısmet olur­ sun; vezir kanlığına, müşir ka­ rılığına erer; konaklara, yalıla­ ra kurulursun!

[Sermet Muhtar ÂLUS^

t> t

Bu duaların bazan müstecab olduğu vâki idi. Netekim, tanı­ dıklardan yüksek mevkili bir a- ile böyle özene bezene yetiştir­ diği; okuma, yazma, saz, heyhey öğrettiği evlâtlığını saçlı sakal­ lı bir paşaya torba dolusu altına çatır çatır satmış, ayın on dör­ dü gibi civan, pupuldağa odalık; gitmiş, hakikaten kâşanelere kurulmuştu.

Şehzadebaşmdaki Fevziye kı­ raathanesinde Hayalli şehir Kâ­ tip Salih ramazan geceleri, per­ şembe akşamlan hayal oynatır­ dı. Karagözle Hacıvadı muhave­ reye giriştirdikten sonra araya rakıs, kanto filân sokar, Kabak kantosunu hiç unutmaz, bunla­ rı bitirir bitirmez asıl oyuna başlardı. Arap kıyafetli ra ska­ senin göğsünde kabak vardı.

Çocukluk bu ya, birer ikişer derken deve derisinden hayli Karagöz toplamıştım. Her çeşi­ di mevcut, lâkin kabaklı kız noksan. Beyazıtta, Kâğıtçılar sırasında, şişko mücellit ve tez- hipçi bunların aliyyülâlâsım ya­ pardı. Dubaya baş vurduk. A- dam aksinin aksisi, yanından salâvatla geçilen öfkelilerden. Meramımızı söyledik:

— Kabaklı bir kantocu isti­ yoruz!

Herif Peçiç levhası çizmekle meşgul, kaşlarını kaldmyor.

— Kâtip Salih efendininki gi­ bi bir tane de bize yapın, kaç kuruşsa verelim! deyince, yine atlattı:

Onu uğraştırır, pahalıya mal olurmuş. Zira modelini kay­ betmiş; yeniden suretini çıkar- ş ması külfetli imiş. Yalvar yakar | boşuna, yumuşamaz da yumu­

şamaz.

Hülâsa dubayı yola getireme­ miş. kabaklı rakkaseden mah­ rum kalmıştık.

On, on bir yaşında iken er­ kek, kız beş altı akran toplan­ dık mı bir odaya çekilir, tiyat­ ro oynamağa kalkışırdık. Tulû- ıat kumpanyalarında olduğu gi­

bi önce bir perdelik gülünçlü'

komedya, arkasından kantolar, son fasıl olarak da meselâ Ab­ di’nin (Kır kahvecisi), Hasarım

(Horozlu düğün) ü, Şevkinin (Pembe kız) ı, yahut cinai, içeri bir dram.

Odanın ön tarafını gûya per­ de niyetine iki paravana ile ka­ patır, gerisine yatak çarşafım gerer, çarşafın arkasında silin­ dirli fonografla alafranga vals- ler, alaturka şarkılar, kantolar çalarak, çıngırakla paravanaları sağa sola iter perdeyi açardık.

Kanto faslında eski kalfalar­ dan Peyman bacının kızı Sani­ ye, kapı karşımızdaki Gülsüm kadmın torunu Dürdane ortaya çıkar; Saniye Acem kantosunu, Dürdane, boynunda kabak ma­ kamına emektar Osman ağanın curası, Kabak kantosunu başa­ rırdı.

Civar komşularımızdan Lot- çaiı Hacı berberin gelinlik ça­ ğında, parmaklan, avuçları kı­ nalı, evin içinde bile baş örtü- siyle dolaşan, horozdan kaçar, kınamsık Hacer adında bir kızı vardı. Bir gece bizdeler, odaya çağırdık. Dürdane sırasını sav­ mada. Hacer atıldı:

— Bu kanto, çalgısız olur mu? Kendisi az çok ut bilenlerden. Udu getirip eline dayadık. Ma­ hut güfteye yakası açılmadık beyitler katışlar:

Kabağı boynuma takanın Güzelleri gözden çakarım l~ Beyler arzu ederse

Şakır şukur kıvırır,

göbek atarını. Edalı edalı ne göz süzüş, tıpkı Minyon Virjini; ne gerdan kı­ rış, Küçük Amelyanm örneği.

Ertesi yıl Halebe; büyük ba­ bamı ziyarete gitmiştik. Babiil- fereç salaşlarının birinde Ah­ met Fehminin — Meşhur Ah­ met Fehim değil — seyyar : kumpanyası oynardı. O vakit | gayet fakir olan Gemile < son­

raları Kemela diye İstanbulda | şöhret bulan Tatavla’b Fotini) Hacı Hamdolan çileden çıkarır; Mari Ferha (Şehir Tiyatrosun­ da artist Şevkiye’nin annesi) Arap havalariyle halkı coştu­ rur; nihayet kabak kantosunu tuttururdu.

Halep mugannilerinden kaç .kişi Mari’ye âşıktı; hattâ Zen- !ci Hadi rahmetlimiz bile kadi­

fe kalpaklı, eamadanh. kabaklı fotoğrafını cebinde taşırdı.

İ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yine İstanbul milletvekillerinden Ahmet Hamdi Denizmen 1923 yılından 1946 yılına kadar İstanbul’dan milletvekili olarak mecliste yer almıştır.. İstanbul

SAĞLAYACAĞI FAİZ İNDİRİMİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR ? ... 41) RİSKLİ YAPILARDA KİRACI veya SINIRLI AYNİ HAK SAHİBİ OLANLARIN RİSKLİ YAPININ YENİDEN YAPIMI HALİNDE HUKUKİ

sabakalarda, bugüne kadar oynanan müsabakalarda alınan sonuçlar şöyle; Milas Kaymakamlığı: 13 - Sınav Okulları: 3, Milas Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi: 7 -

(Asıl kıyasın sonucun çelişiği K. yapıldı) Hiçbir gümüş altın değildir. Ö.’ü aynen yerinde kaldı) O halde hiçbir maden altın değildir... ise tümel

--temel gösterge sıradan insanlar ve iktidar sahibi insanlar arasındaki mücadeledir --çekişmenin nedeni iktidar ve üstünlük için duyulan şehvettir—bazılarının

--bir şey göründüğünden daha fazladır, göründüğünden daha fazla anlamı vardır --kelimeler şeylere eşit değildir; anlamlar kelimelerle eşanlamlı değildir.. --nesneye

(Geniş bilgi için bk. Bunlar daha çok Bulgaristan’da yaşamakta ve Slav lisanı kullanmaktadırlar. Bunun için Bulgarlar, bunlara Müslüman Bulgar demektedirler. Ancak

[r]