GEÇMİŞ ZAMAN FIKRALARI
K
EYYÂNİYÂN sülâlesinden b ir İra n H üküm darı Vezirine gazab edip azl eylemiş ve yerine başkasını getirm iş. Hü küm dar, ne de olsa eski Vezirinin hizm etinden mem nun olduğu için canına kıym ak istem em iş, ülkesinde çoluk çocu ğuyla ölünceye k adar yaşam ak üzere bir yer seçm esini irade etm iş. Vezir, bu lütuf üzerine:— Efendimiz! demiş, lûtf ü ihsanınızın m innettarıyım . Ma dem ki kulunuzun b ir yerde ikam etim e m üsaade buyuruldu. O halde bu yeri bendeniz intihap etmiyeyim. Efendim izden m ül künüzün harap ve boş b ir m ahallini istirham edeyim ki çoluk çocuğum ve bütün tevabiim le oraya yerleşerek m em leketinizin İhmal edilmiş b ir noktasını da bu vesile ile im ar etm iş olayım.
H üküm dar, derhal adam larına böyle h arap b ir yer bulm a larını em retm iş. Adamlar bütün m em leketi gezmişler, bakm ış la r ki her ta ra fta yollar yapılmış, caddeler açılm ış, binalar yükselmiş, su lar getirilm iş. H er ta ra f m a’m u r ve abadan... H ü küm darın huzuruna çıkm ışlar:
— Efendimiz, dem işler, irade ettiğiniz gibi b ir yer bulama- f dik.
Nasıl bulam adınız? Koskoca ülkem de im ar edilm em iş yer | | yok m u?
— Yok efendim...
Vezir, H üküm darın ayağını öpmüş.
— Şahım! dem iş, idaresi elime verilen m ülkünüzün hiç b ir yerinde im ar edilm em iş b ir şehir, kasaba, köy olmadığını bil diğim için bu istirham da bulunm uştum . İnşallah başka kulu nuz da m em leketin im arına benim kadar hizm et ederler!
★ ■
Saffâri hanedanını kuran Yakubun babası Levs bakırcı ol duğu için (S affar) lâkabı ile tanınm ıştır. Oğlu Yakup silâhşör- lüğe meraklı imiş. Bu yüzden babasının sanatını bırakm ış ve haydutluğa başlam ış. Bir gün Sistan Valisi D irhem ’in hazine duvarını delerek içeri girm iş, karanlıkta el yordam ı ile a ra ştırır ken eli parlak b ir şeye dokunm uş. Bunların m ücevher olduğu nu zannettiği sırada elinde b ir riitubet hissederek parm aklarını ağzına götürm üş, o zaman çuvaldaki parçaların tuz olduğunu anlam ış. Bunun üzerine hiçbir şeye dokunm ıyarak girdiği de likten çıkm ış gitmiş.
E rtesi gün hâzinenin duvarındaki deliği görm üşler. Vali te lâş etm iş fakat hazînesinden hiçbir şeyin eksik olmadığını gö rünce h ayrette kalm ış ve hâdise o kadar garibine gitmiş ki dellâl çağırtarak hâzinesini delen hırsıza hiçbir şey yapmıyaca- ğını ve kendisini görm ek istediğini ilân etmiş.
Yakup, Valinin sözüne itim at ederek D irhem ’in huzuruna çıkm ış. - ' ' ' '
— Hâzinenizi delen hırsız benim.
— Duvarı deldin, kimseye duyurm adan hâzineye girdin. İçeride bu k ad ar m ücevherat ve kıymetli eşya var. Neden hiç birini alm adın?
Yakup:
— Efendim , demiş, duvarı delm ek ve hâzineye girm ek ko- lay değildi. Ben bu güçlükleri yendim, fakat talihiniz varm ış, ' elim orada bulunan b ir tuz çuvalına girdi, evvelâ mücevher p arçalan sandım , tadınca tuz olduğunu anladım... Yâni sizin tuzunuza banm ış olm akla aram ızda bir tuz hakkı oldu. Bu ni m ete karşı hiyanet edemezdim. Geldiğim gibi çıktım , gittim.
Dirhem, Yakubun bu dürüstlüğünü görünce onu maiyetine almış. Yakup kendisine havale edilen işleri muvaffakiyetle ba şarm ış, yavaş yavaş ik tid ar ve nüfuz sahibi olm uş, nihayet | | Saffârîler devletini kurm uş!
★
Yakubun yerine geçen kardeşi Amr, m uhteşem b ir hüküm dar imiş. Sefere çıktığı zaman yalnız m utbak takım larını 300 deve ile naklederlerm iş.
Amr, Abbasi Halifeleriyle harb etm iş ve Halife ordularına kum anda eden İsm ail tarafından mağlûp ve esir edilmiş.
Çadırda m uhafaza edilirken acıkm ış ve yanında bulunan aşcıbaşısına biraz yemek tedarik etm esini söylemiş. Aşçı etrafı araştırm ış, kulplu b ir tencere bulm uş, biraz da et tedarik e t m iş, tencereyi iki taşın arasına koyduğu ateşin üzerine o tu rt m uş, efendisine yemek hazırlam ağa koyulmuş. Yemek pişerken aşçı ekmek bulmak için oradan ayrılm ış, et kokusunu alan bir köpek yavaş yavaş sokularak, eti kapm ak istem iş, tencerenin kul bu boynuna geçmiş, hayvan kendini kurtaram am ış. tence reyi boynunda sallayarak kaçmağa başlamış.
Amr m uhafaza edilm ekte bulunduğu çadırın kapısından bunu görünce kahkahalarla gülmeğe başlamış.
Zabitlerden biri, tacını tahtını, varını yoğunu kaybeden, belki hayatına bile kasdedilecek olan bir hüküm darın kahkaha larla gülm esine hayret etm iş. Neş’esinin sebebini sorm uş.
Amr şu cevabı vermiş:
— Daha bu sabah m utbak levazımımı taşım ak için 300 deve yetişm iyordu, halbuki şimdi, görüyorsunuz ya bütün ziyafet takım ım b ir köpeğe bile ağır gelmiyor!
+
İk tid ara erişm eden çok fakir olan Yakup, saltanata erişince Sistan ahalisinden zengin bir adam ın malını mülkünü zaptede- rek zavallıyı ekmek parasına m uhtaç bir hale getirm iş.
Aradan zaman geçmiş bir gün zulm ettiği adam a sokakta rastlam ış, sorm uş:
— Ne haldesin?
— Senin dünkü halin gibi. — Benim dünkü halim nasıldı ki? — Benim bugünkü halim gibi.
Kişisel Arşivlerde İstan b u l Belleği T a h a Toros Arşivi