• Sonuç bulunamadı

Necatigil'in ardından

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Necatigil'in ardından"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B E Ş

/<f it

4~Q

POLİTİKA VE ÖTESİ

---MEHMED KEMAL______ ,

Necatigil’in

Ardından

Behçet Necatigil, bizi ölümüne alıştıra alıştıra ayrıldı aramızdan. Alıştıra alıştıra diyorum, çünkü onulmaz bir derde tutulduğu, hastaneye kaldırıldı­ ğı, orada ağır ağır bilinen sona doğru yolculuğa çıktığı söyleniyordu. Bunun kendi farkında mıydı, bilmiyorum ama, biz yakın dostlan , biliyorduk.

Nevzat Üstün’ün ölüm haberi geldiğinde

Oktay Akbai'la telefonla görüştüğümüz zaman:

«N e oluyor bize, yahu?» demişti. «Behçet de ölüm­ cül hasta, Cerrahpaşa'da yatıyor. Şimdi Ankara ile konuştum, Londra’ya gönderilebilmesi için bir çare arıyorum. Hükümet de düştü, bilmem hangi yetki­ liyle çözümleyeceğim?»

Oktay Akbal, en yakın dostunun derdi ile uğra­ şırken İstanbul - Bolu yolunda şair Nevzat Üstün’- ün bir trafik kazasında kurban gittiğini Öğrenmişti. Bir şairin ölümü haber vermeden gelmişti, bir şai­ rin öleceğinden haberimiz vardı; elimizden hiç bir şey gelm iyordu

Behçet'in ölüm haberini radyoda duyduğum ak­ şam. elimde Oktay Akbal'ın yeni çıkan «Geçmişin Kuşlan» adlı kitabı vardı. Sıcak, doyulmaz anılan okuyordum. Hemen Behçet’ten söz eden, arasına bir kâğıt sıkıştırdığım sayfalan anımsadım. 1967

yılının 9 kasım, perşembe günü tuttuğu «Necati- g ıl’li Gecelerde» başlıklı notlarda şöyle diyordu:

«Eğitim Enstitüsünde konuştum bu akşam,

(Demek Behçet o yıllarda, orda öğretmen). Edebi­ yat üzerine dağınık söyleşi. Daha çok gençlerin so­ rularım yanıtladım elimden geldiğince. N eler sor­ madılar! Kalabalık karşısında bir ürkme duyuyo­

rum. İyi bir konuşmacı olmak güzel şey. Bense

bildiğimi bile unutuyorum kürsüye çıkınca! Bir

alışma işi bu. Kitaplar imzaladım. Çetin bir sınav­ dan çıkmış gibi oldum. Behçet Necatigil’le Kadı­ köy'de bir yerde oturup şarap içtik sonra... Aylar var başbaşa iki saat geçirmeyeli. Behçet’i yıllar et­ kilemiyor sanki. Hep o on-onbeş yıl öncenin Behçet'i, «Sen siyah gömleğinde ince — Olmuyor kİ ha deyince» günlerinde sandım kendimi yeniden. Y ıl­ lar geçse de bizler, bir yerlerde takılıp kalıyoruz. Bir anı, bir insan, bir düş, bir sevi, bir şiir... Bir şeyler var bizi zamanın içinde tutan, o akıntıda savurup ötelere atamayan...»

Iyl kİ, bu notlan tutmuş Oktay Akbal... Belki zamanın içinde o anlar, o anılar da, Kadıköy’de bir yerlerde oturup şarap içmeler de, selâmlaşmar lar. kızmalar, küsmeler de yitip gidecekti. Bu sa­ tırların arasından belki çıkamayacaktı.

Oktay Akbal’m tuttuğu başka notlar da var. «Mutluay, Tütengil, bir de ben... Levent’ten çıktık, tuttuk Boğaz’m yolunu...» Ardından ekli­ yor: «Sait Faik, Salah Birsel, Behçet Necatigil, Lüt­ fü Özkök 1945’de Şişli’den Baltalimanı'na inmiştik gene böyle. Galiba aynı yoldan geçerek.»

ölm iyecek, ölünmiyecek gibi görünen, akıp gi­ den gençlik yıllan. Şiindi bir daha oralardan inile­ bilir, yürünebilir mi? Gidenler gidiyor, kalanlarla öylesi yürümeler göze alınabilir mi? Y a sıcak diye yakınırız, ya soğuk diye çekiniriz. Olmaz, pek olar sı değildir.

Anılar, artık yerlerine yenileri konsalar bile, eskileri kitapların arasında kalıyor, yenilenmesi ol­ maksızın.

Behçet, İnce bir şairdi. Yaygın, dillerde dola­ nan şiirleri pek olmadı ama, has bir şairdi. Tadını çok sonra verecek, açıklaması ve yorumu çok son­ ra yapılacak şairlerden biriydi. Kendini şiire ada­ mış, kuşkusuz bir şairdi.

Üstünde sonradan çok söylentiler yapılan b ir ödül kazanmıştım. Gerçi hayatımda kazandım diyebile­ ceğim tek ödüldür ya. Bu ödülü veren kurulun İçin­

de ve başında Behçet Necatigil vardı. Onuruma

Perapalas’ta bir şölen verdiler. Saygı duyduğum

şairlerden çoğu ordaydı. Behçet Necatigil, bir ko­ nuşma yaptı. Anımsadığım, benim için «Derviş» de­ mişti. «Şiirin çetin, dikenli, zor yollarında derviş­ lik etti.»

Sanıyorum ki, beni anlatırken biraz da kendi­ ni anlatıyordu. Gerçekten şiir, pazarım ve abartıl­ masını bilmezseniz bir dervişliktir. Söz dergâhına bağlanır çilesini doldurursunuz. Behçet Necatigil, bu çileyi Beşiktaş’ın kuytularında, bir dergâhta doldurmuştur.

Çok öğrenci yetiştirdiğinin tanığıyım. Edebi­ yatımızda bugün adını duyuranlardan çoğu hoca­ nın öğrencileridir. Nice ünlülere raslamışımdır ki, «Biz Behçet Hocanın öğrencisiyiz.» demişlerdir. Bir yandan kendini, bir yandan çevresindekileri eğite­ rek sürdürdü yaşamını.

Edebiyatımızın bir 1940 kuşağı vardır. Ben bu­ na «A cılı Kuşak» demişimdir. Mingayrihaddin bi­ raz da tuttu bu söz. Behçet de bu kuşaktandır. Bu kuşağın bir özelliği vardır. Toplumumuzun şairler­ den korktuğu dönemde, kimi şairler bu acıyı fizik­ sel olarak duydular, kimi şairler korka korka, çekine çekine psikolojik olarak duydular. İlle de hepsinin hapiste yatması, sürgüne gitmesi, maddi baskı duy­ ması gerekmezdi. Çoğu yerde moral ve psikolojik baskı, fiziksel baskıdan ağır gelir.

Bugünleri anımsayarak bir gün bana Behçet

Necatigil, «Sizin hapislerde yatmanız, sürgünlere git­ meniz, bizi dışarıda kahretti.» demişti. «Keşke bi­ zim de, sizin gibi üstümüze gelselerdi de, bu acı­ dan kurtulsaydık.»

Necatigil’in bıraktığı bir yapıtı vardır.

Bence en önemli yanlarından biri, her yıl bir şiir kitabı çıkaracak kadar dolgun oluşudur. Her yıl bir şiir kitabı çıkarmak, her yıl, «Sıkı durun, ben varım.» demektir. Unutulmamak ve unutturul­ mamak, sadece şairi sevenlerin işi değildir, biraz da şairin kendi çabasıdır. Yaşarken edebiyat tari­ hinden medet ummak, şairin iç güveni ise de, her yıl ortaya bir şiir kitabı koymak da bu güvenin dışa vurulmasıdır.

Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, el kitabı ola- rak bakılacak bir yapıt değildir. Behçet bu kita­ bı ile kendi kuşağının varlığım da ortaya koyma İddiasını ilk gösterenlerdendir. Sonradan onu bir çok izleyenler çıkmışlar ama, ilkini ortaya koymak onun İspatlamasıdır.

Sevenlerinin dost omuzlan üstünde onu da bir

dünyadan, bir başka dünyaya acılarımızı içimize

sindire sindire uğurladık. Sanata ve edebiyata gö- nüldeşlik etmiş kimi düşünürseniz, hepsi vardı. Unutulmaya değil, belleklerde daha yaşamaya doğ­ ru bu yolculuğa çıkmıştı. Kendi sözünü, gene ken­ di dizeleri söylüyordu:

«Bu öğlen bir dostu gömdük — Akşam eğlen­ cedeydik.»

Kuşağımızdan İnsanlar birer, ikişer giderken her yıl azalıyoruz. Ve, «Gittikçe artıyor yalnızlığı­ mız.»

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Onun için kafein denilen madde­ nin bir zehir olduğunu kabul et­ mekle beraber gelin sizinle birlikte bir fincan kahvede ne kadar kafe­ in var, önce onu hesab

Benzer şekilde Almanya’da 2002 yılında, spor yapan ve yapmayan 14-18 yaş aralığındaki 1000 lise öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilen bir çalışmada, spor

Bazal hücreli adenom, tükrük bezlerinde sıklıkla parotis bezinde nadir rastlanan epitelyal bir tümör olup, monomorfik adenomların bir alt tipidir.. Bazal hücreli adenom

Bu çalışmanın amacı ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin okul son- rası fiziksel aktivite öz-yeterlik, personel ve ebeveyn etkisi algılarını okul çevresi ve

Bu v a k ­ tinden evel ergenliği, H am d ul­ lah Suphi, yalnız birkaç kuşaklık intelektuel cetler sayan ailesine, yalnız kendi idealci hamuruna de­ ğil, ayni

E konomimizin gereklerini aşan bu has- mane uygulamaya Hürriyet gazetesi sa­ hibi Erol Simavi karşı çıktı ve gazetesinde kendi imzasıyla sert bir makale yayınladı.. Ama

“ Ağabeylerimiz Ramiz, Cemal Nadir, Ratip Tahir’in bize ema­ net ettiği karikatür meşalesi, bir mum ışığı kadar sönüktü. Biz, Orhan Ural’la birlikte bu

kütleçekimi tarafından daha kolay “yakalanabilmek” için hızını saatte 1950 kilometreye indirdi ve enerjisini Güneş’ten sağlayan. Juno güneş