• Sonuç bulunamadı

Selçuklular zamanında Kayseri'de ilmi ve kültürel faaliyetler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Selçuklular zamanında Kayseri'de ilmi ve kültürel faaliyetler"

Copied!
180
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI ORTA ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’DE

İLMİ VE KÜLTÜREL FAALİYETLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. MİKAİL BAYRAM

HAZIRLAYAN DİLBER İLİMLİ USUL

(2)
(3)

I. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’DE İLMİ VE KÜLTÜREL FAALİYETLER İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...ii ÖNSÖZ...viii KISALTMALAR...xi GİRİŞ ...1 ÇALIŞMANIN KAYNAKLARI ...6 BİRİNCİ BÖLÜM I. I. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’NİN SİYASİ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI ...18

I. I. I. KAYSERİ’NİN FETHİ ...18

I. I. II. KAYSERİ’DE SİYASİ ORTAM ...22

I. I. II. I. KAYSERİ NÜFUSU ...28

I. I. III. KAYSERİ’DE İKTİSADİ ORTAM...32

I. I. III. I. SELÇUKLULAR DÖNEMİ’NDE KAYSERİ’NİN ÇARŞI VE PAZARLARI...35

I. I. III. II. SELÇUKLULAR DÖNEMİ’NDE KAYSERİ VE CİVARINDAKİ KERVANSARAYLAR VE HANLAR ...39

I. I. III. III. SELÇUKLU SİKKELERİ ...41

I. I. III. IV. TARIM ...43

(4)

I. I. IV. KAYSERİ’DE SOSYAL ORTAM...46

I. I. IV. I. KALE ...48

I. I. IV. II. MAHALLELER ...51

I. I. IV. III. ZANAAT VE TİCARET YERLERİ ...52

İKİNCİ BÖLÜM I. II. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’DE BİLİMSEL VE KÜLTÜREL ORTAM ...53

I.II. I. KAYSERİ’DE DİNİ, TASAVVUFİ VE İLMİ YAPILANMA ...53

I.II. I. I. DİNİ YAPILANMA ...56

I.II. I. I. A. BATTAL MESCİDİ ...58

I.II. I. II. TASAVVUFİ YAPILANMA ...59

I.II. I. II. A. YESEVİYYE...61

I.II. I. II. B. KÜBREVİYYE ...62

I.II. I. II. C. SUHREVERDİYYE ...63

I.II. I. II. Ç. EKBERİYYE...63

I.II. I. II. D. CAVLAKİYYE ...64

I.II. I. II. E. MEVLEYİYYE ...64

I.II. I. II. F. BEKTAŞİYYE ...66

I.II. I. III. İLMİ YAPILANMA ...67

I.II. I.III. A. ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ EĞİTİM.70 I.II. I.III. B. KAYSERİ’DE KÜTÜPHANELER...73

I.II. II. KÜLTÜREL YOLLAR...74

(5)

I. II. III. I. KADILAR VE DEVLET ADAMLARI ...77

I. II. III. I. A. Yakub Kabakulak ...78

I. II. III. I. B. Seyfü’d-din Ebu Bekir...79

I. II. III. I. C. Celalü’d-din Karatay...79

I. II. III. I. Ç. Kemalü’d-din Kamyar ...80

I. II. III. I. D. Saadü’d-din Köpek...81

I. II. III. I. E. Mecdü’d-din İsmail...81

I. II. III. I. F. Şemsü’d-din el-İsfehani ...81

I. II. III. I. G. Şemsü’d-din Hasoğuz...82

I. II. III. I. H. Şemsü’d-din Yavtaş ...82

I. II. III. I. I. Fahrü’d-din Ayaz...83

I. II. III. I.İ. Hüsamü’d-din Kaymeri...83

I. II. III. I.J. Hüsamü’d-din Kayırhan...83

I. II. III. I. K. Celalü’d-din Kayser ...84

I. II. III. I. L. Fahrü’d-din Ali ...84

I. II. III. I. M. Samsamü’d-din Kaymaz...85

I. II. III. I. N İzzü’d-din Muhammed Şah-ı Razi. ...85

I. II. III. I. O. Sinanü’d-din Kaymaz ...86

I. II. III. I. Ö. Seyfü’d-din Türkeri ...86

I. II. III. I. P. Şeyh Zahirü’d-din Yusuf bin Ebi’l-Mecd el-Kayseri ...86

I. II. III. I. R. Celalü’d-din Habib...87

I.II. III. II. TABİAT BİLİMCİLERİ...87

I.II. III. II. A. İbnü’l-Kemal İlyas bin Ahmed...87

(6)

I.II. III. II. C. Hubeyş bin İbrahim et-Tiflisi ...89

I.II. III. II. Ç. Ebu Ali bin Ebi’l Hasan el-Sufi...89

I.II. III. II. D. Ahi Evren ...90

I.II. III. II. E. Kutbu’d-din Şirazi ...91

I.II. III. II. F. Muzaffer el-Kureyşi...93

I.II. III. II. G. Rıdvan bin Ali...93

I.II. III. III. TASAVVUF ÖNDERLERİ VE TARİKATLARI ...93

I.II. III. III. A. Evhadü’d-din Kirmani ...94

I.II. III. III. B. Seyyid Burhanü’d-din ...94

I.II. III. III. C. Necmü’d-din Daye ...95

I.II. III. III. Ç. Kamil-i Tebrizi (Şems-i Tebrizi/Kamil-i Tebrizi)...97

I.II. III. III. D. Hacı Bektaş-ı Veli...97

I.II. III. III. E. Taptuk Emre ...99

I.II. III. III. F. İbrahim Hacılı...99

I.II. III. III. G. Yunus Emre...99

I.II. III. IV. DİN ÂLİMLERİ...100

I.II. III. IV. A. Ömer bin Muhammed bin Ali es-Savi...100

I.II. III. IV. B. Abdülmecid Herevi...100

I.II. III. IV. C. Mueyyedü’d-din el-Cendi...101

I.II. III. IV. Ç. Şeyh Safiyü’d-din Muhammed bin Abdurrahim...101

(7)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

I. III. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’DE

BİLİMSEL VE KÜLTÜREL KURUM VE KURULUŞLAR ...102

I. III. I. GEVHER NESİBE DARÜ’Ş-ŞİFASI VE MEDRESESİ...102

I. III. I. I. SELÇUKLU HASTANELERİNDE TIP İLMİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR ...105

I. III. II. AHİLİK VE BACI TEŞKİLATI ...108

I. III. II. I. AHİLİK ...108

I. III. II. II. BACI TEŞKİLATI ...112

I. III. III. EVHADİYYE HAREKETİ...113

I. III. IV. KAYSERİ’DEKİ DİĞER MEDRESELER...117

I.III. IV. I. MELİK GAZİ MEDRESESİ...121

I.III. IV. I.A. ULU CAMİİ ...122

I.III. IV. II. KÜLÜK (GÜLÜK) MEDRESESİ ...123

I.III. IV. III. HOCA HASAN MEDRESESİ ...124

I.III. IV. IV. HUNAD (HUAND) HATUN MEDRESESİ...126

I.III. IV. V. ZİYAİYE MEDRESESİ ...127

I.III. IV. VI. SİRACÜ’D-DİN MEDRESESİ...127

I.III. IV. VII. HACIKILIÇ MEDRESESİ ...128

I.III. IV. VIII. SAHİBİYE MEDRESESİ...129

I.III. IV. IX. LALA VEYA ATABEG MEDRESESİ ...131

I.III. IV. X. PERVANEBEY MEDRESESİ ...131

I.III. IV. XI. AVGUNLU MEDRESESİ ...132

(8)

SONUÇ ...134 BİBLİYOGRAFYA...137 Arşiv Vesikaları...137 Ana Kaynaklar...137 Araştırmalar...141 Ekler ...152

(9)

ÖNSÖZ

Büyük Türk boylarının çok çeşitli sebeplerle Asya’da yerleştikleri toprakları terk ederek, kendilerini nelerin beklediğini bilmeden ve bir şeyler umarak Anadolu’ya geldikleri görülmektedir. Sebep ne olursa olsun Türkler, çok kısa zamanda Dandanakan Zaferi(M.1040)’nin hemen ardından Roma (Rum) hudutlarına dayanmışlardı ve bu uzun bir süre devam etmişti.

Anadolu’yu Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın sayesinde bir Türk yurdu haline getirmek meşakkatli bir hal alacaktı. Roma İmparatorluğu’nun Doğu sınırlarını guruplar halinde zorlayan savaşçı Türk boyları, önü alınamaz bir şekilde Anadolu içlerine doğru yürüyüşlerine devam ettiler. Alparslan ölümünden bir müddet önce, fetih ve istila için emirlerini belli yerlere tayin etmişti. Danişmendli Ahmed Gazi’ye de; Tokat, Amasya, Sivas, Malatya, Kayseri ve çevresi düşmüştü.

Bu dönemde Anadolu’da kurulan beyliklerin en önemlisi Danişmendlilerdi. Başlangıçta Danişmend ili olarak bilinen bu bölge, ilmin ve irfanın merkezi olarak Roma ile tam sınırda yer alıyordu. XII. yy.da Anadolu’nun büyük merkezlerinde İslam kültürünün güçlendiği, medreseler açıldığı, hükümdarlar adına Arapça ve Farsça eserlerin yazıldığı, bu ürünlerin XIII. yy.da altın devrine ulaştığı bilinmektedir. Hatta Danişmend Gazi destanında dahi kullanılan Arapça ve Farsça unsurların yanında Yunanca bazı isim ve terimlerin mevcudiyeti bize çok kültürlü bir toplumun varlığını işaret etmektedir.

O dönemde, daha çok astrolojiye dayanan ilmin pek revaçta olduğu Danişmend Gazi Destanında şu şekilde ifade edilir: “…felek ve yıldız ilminde pek becerikliydi. Usturlap getirdi. Felek ve dakayıktan, yirmi sekiz duraktan, on iki burçtan, yedi yıldızdan hesap yapardı. Gördü ki bunların kısmeti pek kuvvetlidir.” Tabii bu mirasa sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin sultanları sahip çıkacaklar; ilimleri bir adım daha ileri götürmek için var güçleri ile çalışacaklardı.

Moğolların Anadolu’yu istilâsından sonra halk, büyük oranda derin bir buhranın ve ümitsizliğin içinde Anadolu’ya akın etti. Bu sırada meydana gelen Haçlı seferleri, ardından gelen I.Alâü’d-din Keykubad’ın ölümü ve bunun sonucunda çıkan siyasi istikrarsızlık ve iktisadi yapının halkların aleyhine değişmesi, insanların manevi bir tatminle bu gailelerin üstesinden gelebilmeleri için tasavvufi öğretiler, zemin bularak kuvvetli bir tasavvufi yapı oluştu. Tasavvuf ehli, insanlara belki de huzurlu bir yaşam sunuyorlardı. Sultanlar dahi, tarikatlara intisap edip, tekkeler, zaviyeler ve hanikâhlar

(10)

yaptırarak vakıf yoluyla destek oluyorlardı. Bütün bu olumsuzlukların sonucunda Anadolu tarikatlar ve şeyhler diyarı haline gelirken güzel şeyler de olmuyor değildi. Anadolu’ya gelen Muhyü’d-din İbnü’l-Arabî, Evhadü’d-din Kirmani, Şeyh Nasırü’d-din Mahmud el-Hoyi yani Ahi Evren, hadis âlimi Ebu’l Hasan el-İskenderani, Şeyh Hasan Onar, Cemalü’d-din Vasıti Anadolu’ya gelen âlimlerdi. Sadece âlimlerin kendisi gelmemiş onların kütüphaneleri de yanlarında getirilmiş; bunun yanında diğer âlimlerin kitapları da getirtilerek, ilim adamlarının istifadesine sunulmuştur.

Anadolu toprakları bu kez Türklerin elinde ilmi, ahlaki, dini, tasavvufi, iktisadi ve kültürel olarak bir kez daha yeşeriyordu. “Bolluk ve bereket Şam diyarında, sevgi ve merhamet ise Rum’da” diyen İbni Battuta tam olarak da bunu ifade etmekteydi. Kayseri’de bu durumdan nasibini alan iller arasında bulunmaktaydı.

Selçuklular Zamanında Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bilimsel çalışmalar ve kültürel yapılanmalar dikkat çekmektedir. O dönemde Kayseri’de bir başkent aynı zamanda önemli bir kültürel ve bilimsel merkez konumundadır. Türklerin Anadolu’yu fethetmelerinden kısa bir süre sonra Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, Kayseri’de de eserler telif edilerek; kültürel bir yapılanmaya gidildiği görülmektedir. Burada Danişmendoğulları’nın önemli rolü bulunmaktadır. Bu çalışmada Kayseri ve yöresindeki bilimsel ve kültürel faaliyetler müstakil olarak ele alınıp; bilim adamları, kültürel kimliği ile tanıdığımız şahsiyetler, eserleri ile birlikte tanıtılıp; o dönem hakkında detaylı bilgi verilmesi amaç edinilmiştir.

Türkiye Selçukluları Dönemi, Anadolu’da Türk-İslâm Medeniyeti’nin temellerinin atıldığı ve kültürel mayanın çalındığı bir dönemdir. Bu kültürel yapılanma içinde Kayseri’deki bilimsel faaliyetler önemli bir yer tutmaktadır. Bu düşünce ile Kayseri ve yöresindeki bilimsel ve kültürel faaliyetleri müstakil olarak ele almamız gerekmektedir. Bu çalışmaları gerçekleştiren bilim adamları ve kültürel kimliği ile tanıdığımız Kayseri’de yaşamış şahsiyetler ve eserleri tanıtılmış olacaktır. Yine bu çalışma ile o dönem Anadolu’sunu kültürel derinliğiyle tanıma imkânı sağlanacaktır.

Selçuklular zamanından başlayarak Kayseri ve yakın çevresindeki bilimsel ve kültürel faaliyetleri anlatan eserler tespit edilerek, konumuzla ilgili olan bilgiler devşirilmek suretiyle çalışmamıza açıklık getirilmeye gayret gösterilecektir. Ayrıca Selçuklular zamanında Kayseri’de telif edilmiş olan eserlerin bilimsel değerlendirilmesi, tezin konumuna açılım verilmesi gayesiyle izlenecek yöntemdir.

(11)

Tezin projesi 3 bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Selçuklular Zamanında Kayseri’nin Siyasi ve Sosyo-Ekonomik Yapısı başlığı altında Kayseri’nin Danişmendliler tarafından fethi, daha sonra Danişmendliler ve Selçuklular dönemlerindeki siyasi, ticari, sosyal ortam açıklanacaktır.

Selçuklular Zamanında Kayseri’de Bilimsel ve Kültürel Ortam başlıklı ikinci bölümde Kayseri’de Dini, Tasavvufi ve İlmi Yapılanma, Kültürel Yollar ve Kültürel Şahsiyetler tanıtılacaktır.

Selçuklular Zamanında Kayseri’de Bilimsel ve Kültürel Kurum ve Kuruluşların anlatıldığı üçüncü bölümde ise Gevher Nesibe Darü’ş-şifası ve Medresesi, Ahilik ve Bacı Teşkilâtı, Evhadiyye Hareketi ve son olarak da diğer medreseler hakkında bilgi verilecektir.

Kayseri, geçmişten günümüze kadar büyük dönüşümler geçirmiştir. Özellikle XX. yy.ın başlarında modernizmin etkisi ile şehir kendi yaptığının doğru olduğunu düşünen ve tarih şuuru olmayan ehliyetsiz yöneticilerin elinde bir hayli zarar görmüştür. Ama bu yapılanlara rağmen şehir tarihi, kültürel, iktisadi ve ilmi olarak her dem varlığını koruyan ender şehirlerden biridir.

Bu çalışmamızda Kayseri’nin Selçuklu devrinin mirasına konmuş bir şehir olduğunun idrakine varmış olmanın mutluluğunu bir kez daha yaşadık. Yararlandığım tüm kaynaklar ve fikrini aldığım şahıslar, konuya olan hâkimiyetimi artırdılar. Böyle bir konu üzerinde bana çalışma imkânı vererek; beni yönlendiren, değerli bilgileri ile aydınlatan ve desteğini esirgemeyen değerli ve mümtaz hocam sayın Prof. Dr. Mikail BAYRAM Beyefendi’ye en derin saygılarımla teşekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca çalışmam süresince benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen eşim Zafer USUL beyefendiye, aileme ve özellikle de kızlarım Benan USUL ve Efran USUL’a göstermiş oldukları sonsuz sabır ve sevgiden dolayı teşekkür ederim.

Dilber İLİMLİ USUL

(12)
(13)

KISALTMALAR:

age. Adı geçen eser agm. Adı geçen makale agt. Adı geçen tez Ansk. Ansiklopedi

AÜDTCF Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi A.Ü.İ.F. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Bkz. Bakınız

B.O.A. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri

çev. Çeviren

Der. Dergisi

der. Derleyen

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

dn. Dipnot

DT Doktora Tezi

Ens. Enstitü

EÜ Erciyes Üniversitesi haz. Hazırlayan

İA İslam Ansiklopedisi

İ.Ü.İ.F. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi KKT Kamil Kepeci Tasnifi

km. kilometre

ktp. Kütüphane

LT Lisans Tezi

(14)

nşr. Neşreden nr. numara ö. ölümü s. sayfa S. Sayı sad. sadeleştiren

SBE Sosyal Bilimler Enstitüsü

STAD Selçuk Üni. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi

TAD Tarih Araştırmaları Dergisi TD Tahrir Defterleri

TDAD Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi TDAV Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı TDTD Türk Dünyası Tarih Dergisi TED Türk Etnografya Dergisi

TK Türk Kültürü TM Türkiyat Mecmuası trc. Tercüme TTK. Türk Tarih Kurumu TY Türk Yurdu Üni. Üniversitesi v varak vd. ve diğerleri VD Vakıflar Dergisi y. yazımı

(15)

yay. Yayınevi

YLT Yüksek Lisans Tezi

yp. yaprak

yy. yüzyıl

a. El yazma eserlerde yaprağın ilk sayfası b. El yazma eserlerde yaprağın ikinci sayfası

(16)
(17)

GİRİŞ

“Bir şehir, farklı tür insanlardan oluşur; benzer insanlar bir şehri meydana getiremezler” diyordu, Politika adlı eserinde Aristotales.1 Geçmişten günümüze kadar birçok uygarlığın merkezinde yer alan Kayseri, şehir olma vasfını farklı tür insanlara borçlu olsa gerektir. Selçuklu’ların şehrin dokusuna yerleştirmiş olduğu eserler, birer nakış gibi bugün de olanca haşmetiyle durmaktadır. Kayseri, mevcut kimliği ve ağırlığı ile Selçuklu’yu yansıtır.

Anadolu’nun fethi, Türkleşmesi ve İslamlaşması dünya tarihinin en önemli olaylarından birisidir.2 Yurt bulmak ve sürüleri beslemek zorunda kalan Türkmen boyları, Anadolu’nun fethini gerçekleştirmiş ve bu sayede Anadolu’nun Türkleşmesine zemin hazırlamışlardır.3 M.1071 Malazgirt Zaferi’ne kadar ve sonrasında Anadolu’ya yerleşen bu Türkmenler, şehirleri şenlendiriyorlar; öncelikle savaşlardan elde edilen ganimet4 daha sonra da yerleşik hale geçince ticaret, tarım ve hayvancılık sayesinde zenginleşiyorlardı. Zenginlik, ilim erbabının ve din adamlarının akın akın Anadolu’ya göç etmesini sağlamış; buna bağlı olarak da medeni ve kültürel bir ortam oluşmuştur.

Kayseri’nin mamur ve görkemli hale getirilmesinde bir Selçuklu olan Danişmendli Melik Ahmed Gazi(ö.M.1105)’nin çok büyük bir hissesi vardır. Süryani Mihail, “1085 yılında Tanuşman adlı bir Türk emiri Kapadokya’ya taaruz edip Sivas’a, Kayseri’ye ve diğer şimal mıntıkalarına hâkim oldu. Beni Tanuşman ailesinin nüfuz ve kuvveti böyle başlamıştır”5 der. Osman Turan da bu kaydın “Onun Anadolu’ya geliş yılını değil, artık buraları idaresine geçirip devlet kurduğunun ifadesi olduğunu” yazar.6 Anadolu’ya Avrupalılar bu tarihten itibaren “Turquie” demeye başlamışlardı.7 Tabii bunu sağlayan Melik Ahmed Gazi idi.

1 Aristotales, Politika, çev. Mete Tuncay, İstanbul 2000, s.35

2 Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, II, İstanbul 1994, s.162 3 Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul 1971, s.281

4 Carl Brokelmann, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, çev. Neşet Çağatay, Ankara 1992, s.213

5 Süryani Mikhail, Khronik, nşr ve trc. J.-BChabot, Chronique de Michel le Syrien, Patriarche Jacobite

d’Antioche (1166–1199), III, Paris, 1905; trc. H.D.Andreasyan, Süryani Keşiş Mihail’in Vekayi-namesi, II, TTK Ktp.’nde 44–2 no’lu basılmamış nüsha, s.30

6 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s.113

7 Gregory Bar Habreus, Chronicun Syriacum, nşr. P.Bedyan, Paris, 1980; (Abu’l-Farac Tarihi,

(18)

Danişmendliler, öncelikle askeri ve siyasi fetihlerle bulundukları topraklarda iskânı güvenceye almış, ardından yaptırmış oldukları tekke, zaviye, camii ve imaretlerle Horasan erenlerinin de Anadolu’ya gelmesiyle Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli bir hizmet ifa etmişlerdir. Anadolu’da İslamiyetin yayılması için olağanüstü bir gayret sarfeden Danişmendlilerin8 kurucusu Danişmend Gazi’nin bilimsel düşünceye önem vererek bilim adamlarına destek olması ve onları himaye etmesi sayesinde Anadolu’daki ilk ilmi faaliyetler Danişmend İli’nde başlamış ve ilk ilmi eser bu bölgede yazılmıştır.9 Ayrıca ilk medreselerin de Danişmendliler tarafından kurulması,10 onların ilme ne kadar değer verdiğini göstermektedir. Öyle ki oluşturmuş oldukları düşünce sistemi ve bu düşünceyi sistemli hale getirmek için inşa ettikleri medreseler, tam bir ilim yuvasıydılar.

II. İzzü’d-din Kılıçarslan(M.1156–1192) tarafından Danişmendliler’in Kayseri Kolu’nun M.1169 yılında ortadan kaldırılmasına rağmen bu mirasa sahip çıkan Anadolu Selçuklu Sultanları, onlardan geri kalmayarak Anadolu’yu bilhassa da Kayseri’yi daha da mamur hale getirip, kültürel ve medeniyet olarak da geliştirdiler.

Danişmendli hükümdarlar, Danişmend Ahmet Gazi, oğlu Emir Melik Gazi(M.1105–1134) ve onun da oğlu Mehmed Melik Gazi(M.1134–1143); Anadolu Selçuklu Sultanları’ndan I.Alaü’d-din Keykubad(M.1219–1236)’a kadar olanlar yüksek İslam ve Türk terbiyesi ile yetişmiş, hoşgörülü, münevver insanlardı. Mesela Sultan II. İzzü’d-din Kılıçarslan’ın huzurunda çeşitli dinlere mensup ilim adamları, serbest fikri tartışmalar yapabiliyordu.11 Sultanlardan bazıları Arapça, çoğu ise Farsça bilip, bu dilde şiirler yazabiliyorlardı.12

I. Alâü’d-din Keykubad dönemi her açıdan çok önemlidir. Sultan I. Alâü’d-din Keykubad’ın Selçuklu tahtına geçtikten sonra Sivas’tan başkent Konya’ya gelirken, Kayseri şehrinin bütün ordu komutanları ve itibarlı kişileri, kendisini “süslü arabalar ve seyyar köşkler, musiki mehter (nevbetiyan) takımları, şarkıcılar, meddahlar (kavval) ve

8 Stanley Lane Poole, Düvel-i İslamiyye, trc. Halil Edhem, İstanbul 1927, s.221

9 İbnü’l-Kemal İlyas bin Ahmed, Keşf ü’l Akabe, Fatih (Süleymaniye) Ktp. nr.5426, vr.244b-261a (nşr.

Mikail Bayram, Konya 1981, s.14)

10Mikail Bayram, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Bazı Yöreler Arasındaki Farklı Kültürel

Yapılanma ve Siyasi Boyutları”, TAD, I, Konya 1994, s.79–92

11 Turan, İslamiyet, s.32

12 Aydın Taneri, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Döneminde Hükümranlık Kurumunun Gelişmesi, Ankara

(19)

dolu arabalarla”13 karşılamaları şehrin sosyal hayatının oldukça hareketli olduğunu göstermektedir.

I.Alâü’d-din Keykubad’ın, bilgili ve kültürlü bir sultan olduğu gibi aynı zamanda mimarlık, marangozluk, oymacılık, saraçlık ve ressamlık sanatlarında da son derece maharetli olduğunu İbn-i Bibi eserinde belirtmektedir.14 Sultanların ince bir zevk ve estetik anlayışı ile yetiştirilmiş olması, bütün kültürleri kendi bünyesinde barındırıyor olması devletin bekası, halkın saadeti için önemli bir unsurdu. Dinin emirlerine bağlılık ve ilmin gerektirdiği düşünce haraketlerine son derece hoşgörü ile bakan sultanlar, yaşadıkları yerleri birer ilim merkezi haline getiriyorlardı. Ünlü patrik Suriyeli Mihail; “Türklerin kutsal törenler hakkında herhangi bir fikirleri yoktur... Rezil ve sapkın bir halk olan Rumların aksine kişilerin inançlarını sorgulama adetleri olmadığı gibi, bu sebeple de kimseyi cezalandırmazlar”15 diyordu.

Selçuklular, etrafında var olan ve ilişki kurdukları tüm kültürlerden hem etkileniyorlar hem de etkiliyorlardı. Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılan ziyaretler ve elçilikler, iki kültürü bir araya getiriyordu. Hatta Bizans İmparatorluğu’nun simgesi olan çift başlı kartal, Selçuklular tarafından da kullanılan bir imparatorluk simgesi idi.16 Belki de bu şekilde benzer simgeler kullanılıyordu. Başka bir yenilik de Selçukluların İran üzerinden getirmiş olduğu mimari anlayışın ve süsleme sanatlarının İstanbul’da, Bizans saraylarında bulunuyor olmasıydı. İki saray arasında gidip gelen karşılıklı kültürel zevk ve etkileşimler, bu şekilde kendini gösteriyordu. İlginç olan şu ki Sultan I.Mesud(M.1116–1156)’un oğlu II. İzzü’d-din Kılıçarslan’ın Roma/Bizans unvanı Caesar ile Pers/Türk unvanı şah17’tan oluşan bir toplama ad kullanarak 11 oğlundan birine Kayserşah adını vermiş olmasıdır. Bu oğlunun adı Muizzü’d-din Kayserşah idi.

Anadolu Selçuklu Sultanları ve devlet adamlarının destek ve himayesini gören bu topraklarda kıymetli ilim adamları, edip ve şairler yetişmiş, çok güzel eserler meydana getirmişlerdir. “Selçuklular zamanında (Anadolu’da) teşekkül eden

13 İbni Bibi, el-Evamirü’l-Alai’ye fi’l-Umuri’l-Alai’ye, çev. Mürsel Öztürk, I, Ankara 1996, s.230 (Bu

çeviri tez boyunca kullanılacaktır. Diğerleri kullanılırsa trc. eden şeklinde verilecektir.)

14 İbn-i Bibi, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, trc. M. Nuri Gençosman, Ankara 1941, s.91 15 Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. Erol Mütercimler, İstanbul 2000, s.171

16 Bkz. Gönül Öney, “Anadolu Selçuklu Mimarisinde Avcı Kuşlar”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972,

s.157–165

(20)

İslam medeniyeti’nin ilk bir buçuk asrında felsefe ve pozitif ilimlere büyük bir ilgi duyulduğu dikkati çekmektedir. Bunun da en önemli sebebi, Anadolu’da kurulan ilk Türk Devletleri yöneticilerinin ilim ve fikir adamlarını bu alan yönlendirmeleri ve müspet ilimlerle mücehhez ilim adamlarını himaye edip, onların çalışmalarına imkân vermeleridir”18

Selçuklular döneminde genelde dil olarak sarayda Farsça, medrese çevresinde Arapça, sarayda ve Türkmenler arasında Türkçe konuşulmuş ve yazılmıştır. İlk Türkçe eser, Danişmendliler döneminde Hekim Bereket tarafından Arapça Lubabü’n-Nuhab adıyla kaleme alınmış; daha sonra da Farsça Tuhfe-i Mübarizi19 adıyla Emir Mübarizü’d-din Halifet Gazi’ye sunulmuştur. Emirin tıp ilmine dair bu eserin20 Türkçe yazılması halinde daha değerli olacağını söylemesiyle ilk Türkçe eser ortaya çıkmıştır.

Her fırkadan insana ve topluma eşit seviyede durmaya gayret gösteren sultanlar, ilmi hayatın ve ilim adamlarının koruyucuları idiler. Kayseri, Danişmendliler döneminde ilim, eğitim ve ticaret merkezi olarak başşehirlik yapmıştır. Selçuklular döneminde ise Konya gibi ilim, eğitim ve ticaret merkezi olmasının yanında önemli siyasi ve dini merkez idi. “Dördüncü asırda Başpiskoposun bölgesi o kadar büyüktü ki kendine yardım etmek için elli yardımcı piskoposu vardı”21 demektedir Ramsay.

John of Salisbury M.1159’da “Devlet bir bedendir” diyerek; tüccarları toplumun midesi, askerleri elleri, köylüleri ve kol işçilerini de ayakları olarak nitelendirir.22 Tabii herhalde bizde olsaydı aynı tanımlamalara ek olarak beyni hükümdar, kalbi de tarikat şeyhi olurdu. Tarikat şeyhi denilince akla gelen ilk isim Evhadü’d-din Hamid El-Kirmani (ö.M.1235) olmalıdır. Özellikle Kayseri’de temelini attığı Evhadiyye hareketi Anadolu’nun bilhassa da Kayseri’nin ilim ve tasavvuf hayatında çok önemli bir yer işgal eder. O’nun ve müridlerinin Kayseri merkezli ve ardından Anadolu’da gerçekleştirmiş olduğu yapısal dönüşüm Türkmenler arasında

18 Mikail Bayram, “Anadolu Selçukluları Zamanında Bilimsel Zihniyet ve Bilimin İşe (Üretime)

Dönüştürülmesi Anlayışı ve Uygulaması”, Ahilik Kültürü Haftası 1995 Yılı İstanbul Paneli Bildirileri, İstanbul 1996, s.14–15

19 Hekim Bereket, Tuhfe-i Mübarizi, Konya İzzet Koyunoğlu Ktp. nr.12049, vr.1b-61a Şehabeddin

Tekindağ “İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’nde Bulunan Türkçe Yazmalar Üzerine Çalışmalar I”, TM, XVI, İstanbul 1971, s.133–139

20 Mikail Bayram, “Anadolu’da İlk Telif Edilen Türkçe Eser Meselesi”, V. Milli Selçuklu Kültür ve

Medeniyeti Bildirileri, Konya 1996, s.95–100

21 W.M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. M.Pektaş, İstanbul 1960, s.311 22 Richard Sennett, Ten ve Taş, İstanbul 2002, s.18–19

(21)

güçlü bir sosyal, iktisadi, askeri, siyasi ve kültürel birlik Anadolu insanının temel yapısını teşkil etmiştir.

Özellikle I.Alâü’d-din Keykubad, döneminde zirveye çıkan Anadolu Selçuklu Devleti’nde, hükümdar bunu tek başına gerçekleştirmemişti. Evhadü’d-din Kirmani’nin kurmuş olduğu Evhadiyye hareketinin ve ahilerin sultana çok büyük desteği oldu. Ahilerin ve Türkmenlerin tamamen bu hareketin içinde olmaları, sosyal, siyasi ve askeri mücadelelerin temelini büyük ölçüde etkilemiştir.

Ayrıca günümüze ulaşmamış veya ulaşsa dahi kadri bilinmemiş olan Şeyh Nasırü’d-din Hoyi’nin bir diğer bilinen adı ile Ahi Evren’in etkisi ve önemi inkâr edilemez. Fütüvvet düşüncesini sistemli hale getirerek bir ekol kurmuş olan Ahi Evren’in Kayseri’de kurmuş olduğu Ahilik Teşkilatı, en önemli eseriydi. Şehirde tam 20 yıl ikamet etmiş; bu esnada ilmi, kültürel ve iktisadi olarak etrafına ve bağlılarına çok fazla yararlılıkları olmuştur.

Selçuklular zamanında Anadolu’da şu an Pınarbaşı ilçesi yakınlarında olan ve bugün bile Pazarören diye anılan bölgede “Yabanlu Pazarı” kurulurdu. XIII. yy.’ın birçok yerli ve yabancı yazarları öneminden ve ününden dolayı bu pazaryeri hakkında eserlerinde bilgi vermişlerdir. Bugün dahi İran’da çok geniş ve çeşitli olan Pazaryerlerine “Kayseriyye” denmektedir.23 Yaz aylarında kurulan bu pazara Anadolu içinden ve çevre ülkelerden ticaret yapmak amacıyla tacirler geliyordu.

Kayseri, doğudan ve güneyden gelen kervan yollarının merkezinde yer alarak; Akdeniz ve Karadeniz limanlarına bağlanmaktadır. Anadolu’daki yoğun ticari faaliyetlerin emniyetli şekilde yürütülmesi için kervansaraylar inşa edilmiştir. Zekeriya Kazvini, “Diyar- Rum’un (Anadolu) ağır kış şartlarına rağmen kış mevsimlerinde de bu kervan yolları çalışmaktadır. Bu kervansarayları çoğunlukla sultanların hanımları ve kızları inşa etmektedir”24 diyor. Bugün dahi mevcudiyetini sürdüren Kayseri’deki eserlerde kadın isimlerine rastlamaktayız. Ahi Evren’in Kayseri’de kurdurmuş olduğu Bacı Teşkilatı, gözönüne alındığında kadınların sosyal hayatta aktif rol aldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bacı teşkilatı, sanat ve meslekte intisab, örgücülük ve

23 Mikail Bayram, Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar, Konya 2003, s.51 24 Zekeriya Kazvini, Asaru’l-Bilad Ahbaru’l-İbad, Beyrut 1389/1956, s.531–532

(22)

dokumacılık, dini ve tasavvufi faaliyetler, askeri faaliyetler, misafir ağırlama yanında, ticaretinde içinde önemli bir yer alıyorlardı.

ÇALIŞMANIN KAYNAKLARI

Şehir tarihleriyle ilgili çalışmalarda başvurulmak durumunda bulunan kaynakların çeşitlilik arz etmesi tabiîdir. Bu çalışmamızın da kaynakları çok detaylı ve çeşitlidir. Fakat burada bu kaynaklar, tasnif edilerek ve konumuz bakımından önemi yönüyle üzerinde durulacaktır. Kaynaklar Ramazan Şeşen tarafından bir arada toplu bir şekilde daha önce kısaca özetlenmiştir.25 Başvurduğumuz belli-başlı ana kaynaklar ise şunlardır:

A) SELÇUKLU DEVRİNİN YERLİ KAYNAKLARI

1. İBNİ BİBİ (ö.H.680 / M.1282) EL EVAMİRÜ’L-ALAİ’YE

Fİ’L-UMURİ’L-ALAİ’YE

İbni Bibi olarak bilinen şahsın künyesi El-Hüseyin bin Muhammed bin Ali el-Cafer er-Rugadi’dir. Annesi Bibi Hatun Nişabur Şafiilerinden Kamalü’d-din Simnani’nin kızı, babası Necmü’d-din Muhammed Tercüman ise İran’da bulunan Curcan’dandır. İbni Bibi, annesi ve babasıyla beraber, M.1231 yılında Konya’ya gelmiştir. Babası, M.1236’da II. Gıyasü’d-din Keyhüsrev(M.1236–1246) tarafından tercümanlık görevine getirilmiş ve M.1272 yılında ölümüne kadar bu görevde bulunmuştur.

El Evamirü’l-Alai’ye fi’l-Umuri’l-Alai’ye adlı eser İbni Bibi tarafından Farsça

olarak kaleme alınmıştır. I.Gıyasü’d-din Keyhüsrev(ilki M.1192–1196/ ikincisi M.1204–1210) döneminden başlayan eserde bu dönem hakkında detaylı bir bilgi olmamasına rağmen I.Alâü’d-din Keykubad dönemi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. İbni Bibi eseri, III. Gıyasü’din Keyhüsrev (M.1264–1283) döneminde yaklaşık M.1279 yılında bitirmiştir. İbni Bibi, M.1282 yılında vefat etmiştir. Eser, M.1192–1281 yılları arasındaki Anadolu Selçuklu Devlet Tarihi’nden; özellikle de Kayseri şehrinde geçen

(23)

olaylardan bol bol bahsetmesi dolayısıyla tezimizde en çok yararlanılan kaynaklardan biri olmuştur.

Osmanlı Devleti padişahı II. Murad zamanında Yazıcızade tarafından muhtasar olarak Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Yurtdışında ise ilk defa Houtsma tarafından M.1902 yılında Leiden’de yayınlanmıştır.26 Türkiye’de A.Sadık Erzi, Selçuklu döneminin en önemli yerli kaynağı olarak belirttiği bu eseri, M.1956 yılında TTK yayınları arasında faksimile olarak yayınlamıştır.27 Eserin Türkçe’ye tam tercümesi ise Mürsel Öztürk tarafından M.1996 yılında Ankara’da yayınlanmıştır.28

El Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alai’ye adlı eser, Selçuklu Sultanı III.

Gıyasü’d-din Keyhüsrev’in (M.1266–1283) hazinesi için H.679 / M.1280 yılında İbrahim b. İsmail b. Ebi Bekr el-Kayseri tarafından istinsah edilmiştir. Esas metin Ayasofya Kütüphanesinde 2985 numarada kayıtlıdır.29

2. KERİMÜ’D-DİN MAHMUD AKSARAYİ (ö. M.1323) MUSÂMERETÜ’L

AHBÂR VE MÜSAYERETÜ’L AHYAR

Anadolu Selçuklu Tarihinin ikinci en önemli kaynağıdır. İbni Bibi’nin eserinin sona erdiği M.1280’den Selçuklu Devleti’nin yıkılışına kadar olan zaman dilimi için tek vekayi-namedir. M.1256’dan başlayarak M.1323 yılına kadarki zamanı içine alan eser Emir Çoban’ın oğlu ve İlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtaş Noyan’a ithafen yazılmıştır. Dört kısımdan oluşan eser günümüze kadar gelmiştir.

Eserin III. Bölümünde Büyük Selçuklular’ın kuruluşundan yıkılışına kadar ki olaylardan, II. Gıyasü’d-din Keyhüsrev zamanına kadar olan Anadolu Selçuklu tarihinden bahsedilir. IV. Bölümde ise H.VII. / M.XIII. yy.’ın ikinci yarısıyla H.VIII / M.XIV yy.’ın ikinci yarısındaki Anadolu Selçukluları tarihiyle ilgili bilgiler anlatılır.

Bu eserin yazarının Aksaraylı olması cihetiyle Kayseri’yi de yakınen bilmektedir. Selçuklular zamanında Kayseri’de görevli bulunan kişileri ve olayları yeri geldikçe vermektedir.

26 İbni Bibi, Histoire des Seldjoucides D’asie Mineure yay. M.Th. Houtsma, Leiden 1902 27 İbni Bibi, el-Evamirü’l-Alai’ye Fi’l Umuri’l-Alai’ye, yay. A.Sadık Erzi, Ankara 1956 28 İbni Bibi, el-Evamirü’l-Alai’ye fi’l-Umuri’l-Alai’ye, çev. Mürsel Öztürk, I-II, Ankara 1996 29 İbni Bibi, el-Evamirü’l-Alai’ye, I, s.9

(24)

Eserin bilinen ilk nüshası Ayasofya Ktp. nr.3143 ve Yeni Camii Ktp. D.827 numaralarda kayıtlı olup Osman Turan eser tenkidli neşrini yapmıştır. Türkçe’ye çevirisini ise Mürsel Öztürk yapmıştır.30

3. NİĞDELİ KADI AHMED (ö. M.1334?) EL-VELEDÜ’Ş-ŞEFİK VE

HAFİDÜ’L HALİK

Bu eserin yazarı da Niğde kadısı Ahmed (ö.H.735/M.1334?)’dir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi olmamasına rağmen M.1332’de İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han adına yazmış olduğu eserinden bu tarihlerde yaşamış olduğunu anlıyoruz. Anadolu Selçukluları hakkında önemli bilgiler içeren Niğdeli Kadı Ahmed tarafından H.733/M.1333 yılında telif edilen el-Veledü'ş-Şefik ve'l-Hâfidü'l-Halîk isimli eserin bugün bilinen tek ve neşredilmeyen nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Bölümü No: 4518 (eski kayıtlarda 4519)'de bulunmaktadır. Eser 298 varaktan ibarettir. El-Veledü'ş-Şefikle ilgili M. Fuad Köprülü ve M. Altay Köymen'in makaleleri vardır. Bunlardan daha detaylı bilgilere ulaşılabilir.31

Eserin mukaddemesinden anlaşıldığı kadarıyla İlhanlı sultanı Ebu Sa'id Bahadır Han'a ve veziri Gıyasüddin'e takdim edilen bu eser, genel olarak muhtasar bir İslâm tarihi hüviyetindedir.

Müellif eserini beş bölüme ayırmıştır. Birinci bölüm, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed'e kadarki peygamberler tarihine ve Yunan filozofları, islâm arif ve hekimleri ile Acem şahlarına ayrılmıştır. İkinci bölümde ise Hz. Muhammed'in hicretinden itibaren yıl yıl meydana gelen önemli hadiseler zikredilmiş, Raşid halifeler ile Emevî ve Abbasî halifelerinden bahsedilmiştir. Abbasî halifeleri zikredilirken ayrı bir bahis açılarak Büveyhîler, Hamdanîler, Ihşidîler, Fatımîler ve Mirdasîlere de değinilmiştir. Abbasî halifeleri hilafet sırasına göre tek tek sayıldıktan sonra, Cengiz sülalesi, Samanîler, Gaznelîler, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları’na da özet olarak yer verilmiştir. Fizikî ve felekî coğrafyaya dair bir bahisle başlayan üçüncü bölümün ortalarında ise konu birden bire değişerek ölüm ve kabir hayatına

30 Kerimü’d-din Mahmud Aksarayi, Müsâmeretü’l-Ahbâr, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 2000

31 Mehmed Fuad Köprülü, "Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları", Belleten, VII/1, s.25–27,

Ankara 1943, s. 391–392; M.Altay Köymen “Türkiye Selçukluları Tarihine Dair Bir Kaynak: el- Veledü’ş-Şefik” TTK Belgeler, XV/29, 1993, s.1–23

(25)

gelmekte, kıyametin kopması ve ahiret hayatı ile de devam etmektedir. Dördüncü bölüm ise Hz. Muhammed'in hayatı, fizikî ve ahlakî vasıfları ile ilgilidir. Beşinci bölüm de itikadî bahislerin ele alındığı Kelam konularıyla alakalıdır.32

Bu zat Niğde’nin Kayseri’ye yakınlığı dolayısıyla Kayseri’yi iyi bilmektedir. Kayseri’den birçok ilim ve fikir adamlarını eserinde tanıtmakta; onlar, hakkında bilgiler vermektedir. Bu itibarla da çalışmamız için mühim bir kaynaktır.

4. ANONİM SELÇUK-NAME (M.1363)

Yazarı bilinmeyen bu eser, H.765 M.1363 yılında Eretnalılar zamanında Selçuklu şehzadelerinden biri adına kaleme alınmıştır. Büyük Selçuklular’dan Anadolu Selçukluları sonuna kadar olan bilgileri içine alan Farsça 47 varaktan ibaret küçük eserin bilinen tek nüshası Paris’te Bibliotheque Nationale yazmaları arasında (Collect. Schefer, 1553)’de kayıtlı bulunmaktadır. Devrin siyasi olaylarına yer verilen eserde Kayseri’de cereyan eden bazı olaylara da değinilmiştir.

Eser hakkında ilk bilgileri T.Houtsma verirken F.Nafiz Uzluk da M.1952 yılında Ankara’da Türkçe tercümesi ile birlikte yayınlamıştır.33

5. AZİZ B. ERDEŞİR-İ ESTERABADİ (ö. 1398?) BEZM Ü REZM

Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi, Sivas Sultanı, şair ve âlim olan Seyyid Kadı Burhanü’d-din Devleti’(M.1344–1398)nin özel tarihçisidir. M.XIV yy’ın son yarısında Anadolu'da meydana gelen siyasi ve askeri olaylar hakkında çok önemli bilgiler verdiği gibi, o devirdeki Anadolu'nun tarihi haritası, medeni tarihi ve etnolojisi hakkında da bir yığın malzeme ihtiva etmektedir. Bu itibarla Kayseri şehir tarihi için önemli bir kaynaktır.

32 Ali Ertuğrul, “el-Veledü’ş-Şefik: Eseri Erzişmend ez Evâhir-i Deverân-ı Selçûkiyyân-ı Anatolî (Telif

733 Kamerî)”, Farsça’ya tercüme eden: Nasrullah Sâlihî, Kitâb-ı Mâh Târîh ve Coğrafya, VIII/6–7 (S.90– 91), Tahran, 1384 / 2005, s. 19–25.

(26)

Bu eserin metni Kilisli Rıfat tarafından M.1928 yılında istinsah edilmiş; Fuat Köprülü’de eseri neşretmiştir. Eser Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle M.1990 yılında Mürsel Öztürk tarafından da günümüz Türkçe’siyle çevrilerek yayınlanmıştır.34

6. URFALI MATEOS GREGORY VEKAYİ-NAMESİ (M.952–1136)

Urfa’da doğduğu ve eserini Urfa’da kaleme aldığı için bu isimle anılmaktadır. Hayatı hakkında bilgi olmamasına rağmen eserinden manastır başrahibi olarak görev aldığı anlaşılmaktadır. Yazdığı vekayi-name M.952’den M.1136 yılına kadar gelen olayları içerir. Eser, müellifin talebesi olduğu sanılan Grigor adlı bir papaz tarafından M.1137 yılından M.1163 yılına kadar devam ettirilmiştir. Sekiz bölümden oluşan eserinde dördüncü bölümden itibaren Selçulular hakkında bilgiler vermektedir.

Eserin, Ermenice metni üç yazma üzerinden M.1869’da Kudüs’te basılmıştır. Türkçe’ye çevirisi Hrant D.Andreasyan tarafından yayınlanmıştır.35

7. SÜRYANİ MİHAİL VEKAYİ-NAMESİ (M.1126–1199)

Malatya’da M.1126 yılında doğan Mihail, M.1166–1199 yılları arasında Antakya Yakubi Patrikliği36 yaptı. Süryani kilisesi tarihi etrafında bir dünya tarihi yazmış; bu eserinde M.1196 yılına kadarki olaylara yer vermiştir. Özellikle Selçuklular’ın Anadolu, Suriye ve Kilikya(Çukurova)’daki yapmış oldukları faaliyetlerinin aydınlatılmasının yanında Haçlı ve İslam tarihi açısından oldukça önemlidir. Eser M.1248 yılında Ermenice’ye çevrilmiştir.37

Danişmendoğulları Devri’nin siyasi, sosyal ve özellikle de ilmi yapılanmasını ortaya koymak için bu eserden yararlanılmıştır. Bu eser sadece Danişmendli tarihi için değil Anadolu Türk Tarihini bilme açısından da oldukça önemlidir. Eser, Süryanice aslından J.B.Chabot tarafından Fransızca’ya tercüme edilerek M.1905 yılında

34 Aziz bin Erdeşir-i Esterabadi, Bezm ü Rezm, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 1990

35Urfalı Mateos Vekayi-name, nşr. ve trc E.Dulaurer, Choronique de Matthieu d’edesse, Paris 1858;

Urfalı Mateos Vekayi-namesi (952–1136) ve Keşiş Grigor Zeyli (1136–1162), trc. H.D.Andreasyan, notlar Edouard Dulaurer-M.Halil Yınanç, Ankara 1987

36 Hanna Dolabani, Antakya Süryani Kadim(Ortodoks) Kilisesi Patriklerinin Özgeçmişi, çev. Gabriel

Akyüz, İstanbul 2006, s.79–89

(27)

neşredilmiş; Türkçe çevirisini ise H.D.Andreasyan, İstanbul, M.1944’de yapmış ancak basılmamıştır.38

8. ABU’L FARAC TARİHİ (BAR HEBREAUS-İBNÜ’L İBRİ) (M.1225/6– 1286)

Süryani tarihçi İbnü’l İbri Abu’l Farac Gregorius bin Erhun Bar Hebreaus, M.1225 yılında Malatya’da doğmuştur. Süryani’ce olarak “Tarih-i Muhtasarü’d-Düvel

ve Tarih el-Düvel el-Kebir” adlı genel bir tarih yazmıştır.39 Üç kısımdan oluşan eserin birinci kısmı, M.1284 yılına kadar olan siyasi tarihi içerir. Eser, İslam kaynaklarını kullandığı için güvenilir bir kaynaktır.

Türklerden ve özel olarak Selçuklulardan 9. ve 10. Devletler bölümünde bahseden eser, özellikle Selçuklular devri olaylarıyla ilgili bilgiler vermesinin yanında Moğol istilası döneminde Kayseri’de meydana gelen olaylar hakkında da detaylı bilgiler vermektedir.

Abu’l Farac Tarihinin E.A.W.Budge tarafından yapılan İngilizce’ye tercümesini Türkçe’ye çeviren Ömer Rıza Doğrul, TTK, 1945–1950, Ankara’da iki cilt halinde yayınlamıştır.

B) MENAKIB-NAMELER

1.MENAKIB-I EVHADÜ’D-DİN KİRMANİ

Anadolu Selçuklu topraklarına (H.601/M.1204) yılında yanında arkadaşlarıyla ayak basan Evhadü’d-din el-Kirmani, yaşamının uzun bir süresini Kayseri’de geçirmiş olması sebebiyle çalışmamız için en önemli kaynak hüviyetindedir. Bu menakıb-nameyi kaleme alan Muhammed es-Sivasî, hayatının bir bölümünü Kayseri’de geçirmiştir. Bu bakımdan Kayseri hakkında orijinal bilgiler vermiştir. Ayrıca mensub olduğu Şeyh Evhadü’d-din Hamid el-Kirmanî, Kayseri’de bulunması cihetiyle Muhammed es-Sivasî,

38 Süryani Mihail, age. 39 Abu’l-Farac age.,

(28)

Evhadü’d-din’den bahsederken onun çevresindeki kişiler hakkında da orijinal bilgiler sunmaktadır. Bu bakımdan çalışmamızın en önemli kaynağı olmuştur.

Bu eser ilk defa İran’lı Bediü’z-zaman Fruzanfer tarafından M.1969’da Tahran’da basılmıştır.40 Bu basımda bazı eksiklikler bulunmaktadır. Prof.Dr. Mikail Bayram, menakıb-namenin neşrindeki eksiklikleri de tamamlayarak; Türkçe’ye tercüme etmiştir.41

2. MENAKIB-I HACI BEKTAŞ-İ VELİ (VİLAYET-NAME)

Aslen Horasan’ın Nişabur şehrinden olan Hacı Bektaş M.XIII. yy. Anadolu’sunda yaşamıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında temel taşlardan biri olarak kabul edilir.

Hacı Bektaş’ın menakıb-namesi, Anadolu Yeseviyyeliği hakkında kültür tarihimiz için en önemli bir kaynaktır. Eserde özellikle Baba İshak ayaklanması ve devrin Moğol baskısı altındaki siyasi ve sosyal yapısı hakkında da bilgiler bulmak mümkündür. Hacı Bektaş, yaşadığı dönemde çeşitli vesilelerle Kayseri ile de ilgisi bulunmuştur. Bazı tanınmış müridleri Kayseri ve çevresinde yaşamışlardır.

Bu eserin orijinal metni Hacı Bektaş İlçe Halk Ktp. 190 numarada kayıtlıdır. Adı bilinmeyen bir zat, bu eseri özetleyerek ve polemik sürnaturel unsurlar da ekleyerek yeniden telif etmiştir. Abdülbaki Gölpınarlı, bu eseri bugünkü Türkçe’ye aktararak yayınlamıştır.42

3. MENAKIB-I SİPEH-SALAR

Bu eserin yazarı Ahmed Feridun Sipeh-salar, Mevlana’nın yakınlarındandır. Eserini yazarken Mevlana’nın oğlu Sultan Veled43’in anlatımlarını ve onun eserlerini kullanmıştır. Sipehsalar’ın yaptığı nakillerin büyük bir kısmını Eflâki Dede eserine almıştır. Bu bakımdan çalışmamız için önemli bir kaynak oluşturmuştur.

40 Bediü’z-Zaman Fruzanfer, Menakıb-i Şeyh Evhadü’d-din Kirmani, Tahran 1969 41 Mikail Bayram, Şeyh Evhadü’d-din Hamid el-Kirmani ve Menakıb-namesi, Konya 2005 42 Vilayetnâme (Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli), haz. Abdülbâki Gölpınarlı, İstanbul 1958 43 Feridun bin Ahmed-i Sipeh-salar, Mevlana ve Etrafındakiler, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1977, önsöz

(29)

Risale, önce Hindistan’da, Cawnpore’da H.1319 M. 1901 yılında, sonra Sa’id Nefisi tarfından H.1325 M. 1947’de Tahran’da basılmıştır. Ancak her iki baskı da ilmi baskı olmaktan uzaktır. Eser Türkiye’de ilki Ahmed Avni Konuk tarafından “Menakıb-ı Hazret-i Mevlana Celalü’d-din-i Rumi” adıyla H.1331 M.1912, diğeri Midhat Buhari Hüsami tarafından “Tercime-i Sipehsalar be Menakıb-ı Hüdevendigar” adıyla Osmanlı Türkçesi’nde yayınlanmıştır. Ancak her iki çeviri de, eserin sağlam el yazmalarına dayanmamaktadır. Tahsin Yazıcı da bu eseri Konya’da bulunan güvenilir eski bir nüshası ile karşılaştırıp, matbu hataları düzeltmek suretiyle yayınlamıştır.44

4. MENAKİBÜ’L ARİFİN

Mevlevi yazar Eflâki’nin bu eseri Türkiye Selçukluları devri için önemli bir kaynak olduğu gibi Mevlana’nın hocası Seyyid Burhanü’d-din’in45 Kayseri’de bulunmasından dolayı sık sık bu şeyhden bahsetmek ihtiyacı duymuştur. Bu vesileyle Seyyid Burhanü’d-din ve onun çevresi hakkında da bilgiler vermektedir.

Menakibü’l-Arifin devrin sosyal, siyasi, kültürel ve iktisadi birçok hadisesine ışık tutmaktadır. Özellikle Pervane Bey Medresesi’nde geçen olaylardan o günkü durum hakkında çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Anadolu Selçukluları hakkında önemli bilgiler içeren bu eser Tahsin Yazıcı tarafından M.1953 ve sonrasında TTK yayınları arasında M.1959–1961 yılında neşretmiş; aynı zat bu eseri Türkçe’ye de M.1964–1966 tercüme etmiştir.46

5. MENÂKİBU’L KUDSİYYE Fİ MENÂSIBİ’L-ÜNSİYYE

Aşıkpaşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin yarı menkıbevi yarı biyografik tarzda yazdığı bu eser, bir bakıma Elvan Çelebi’nin dedeleri olan şeyhlerin maceralarını ihtiva etmektedir. Bu eser Selçuklular zamanında Babaîler denilen Türkmen isyanlarını ve hareketin kahramanlarını anlatması bakımından çalışmamız için çok yararlı olmuştur.

44 Feridun bin Ahmed-i Sipeh-salar, age

45 Seyyid Burhanü’d-din Muhakkak-ı Tirmizi, Maarif, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, Ankara Tarihsiz 46 Ahmed Eflaki, Menakibü’l Arifin, haz. Tahsin Yazıcı, İstanbul 2006

(30)

Menakıbü’l-Kudsiyye’nin bilinen tek nüshası Konya Mevlana Müzesi Ktp.’nde

bulunmaktadır.47 Ahmet Yaşar Ocak ile İsmail Erünsal eseri yayınlamışlardır.

C) SEYAHATNAMELER

1. EBU’L HASAN ALİ BİN EBİ BEKR EL-HEREVİ

Anadolu’ya Selçuklu Döneminde gelen seyyahların ilki Ebu’l Hasan Ali bin Ebi Bekr el-Herevi’dir (Ö.H.611 M.1215). Yazmış olduğu Kitab el-İşarat ila Marifat

ez-Ziyarat48 adlı eserde Anadolu’dan bahsetmiş ve M.1173–1192 tarihlerinde Filistin, Mısır, Sicilya ve Anadolu’da bulunmuştur. Kayseri’ye ne zaman geldiği ve ne kadar kaldığı bilinmemekle birlikte eski şehirden, surlardan, Battal Mescidi’nden ve hamamlardan bahsetmiştir.

2. WİLLİAM RUBRUCK

William Rubruck Orta Asya’dan ülkesine dönerken M.1255 yılında Kayseri’ye uğramıştır. Şehirde Moğolların işgali sırasında tahrip ettiği kiliselerden bahsetmiş ve tahminen bir hafta kalarak Konya’ya uğramıştır.49 Konya’da Franklar ve Cenevizliler ile karşılaşmış olması oldukça önemlidir.

3. KADI İBN-İ ABDÜ’Z-ZAHİR

Kadı İbnü Abdüzzahir, Mısır’da hüküm süren Memluk Sultanı Baybars’ın Anadolu’ya getirmiş olduğu coğrafyacı, tarihçi bir ilim adamıdır. Kayseri’de bulunmuş

47 Elvan Çelebi, Menakibü’l- Kudsiyye Fi Menasibi’l-Ünsiyye, Konya Müzesi Ktp. nr.4937 (haz. İsmail.

E.Erünsal, Ahmet Yaşar Ocak, Ankara 1995)

48 Kâtip Çelebi, Keşf el-Zünun an-Esami el-Kutup ve el-Fünun, Yeni Camii no.359 nşr. Kilisli Muallim

Rıfat-Şerafettin Yaltkaya, I, İstanbul 1941, s.103

49 William Rubruck, The Journey of William Rubruck the Eastern Part of the World 1253–1255 İngilizce

çev. W.Rockhill, London, 1900(Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253–1255, çev. Ergin Ayan, İstanbul 2001); İlhan Erdem, Türkiye Selçukluları İlhanlı İlişkileri (1258–1308), Ankara 1995, (Basılmamış DT) s.XIX; Tuncer Baykara, Selçuklular Döneminde Konya, Ankara 1985

(31)

olduğu M.1277 yılı bilgilerinden şehrin genel durumu hakkında bilgileri günlük olarak tuttuğu kitabında belirtmiştir.50

Baybars’ın Anadolu seferine katılan ve bu seferin seyrini vakanüvist gibi fakat oldukça edebi tarzda kaleme alan Kadı Muhyü’d-din b. Abdü’z-Zahir, Kayseri’nin o günkü sosyal ve dini hayatı hakkında kıymetli bilgiler verirken, şehrin mimari sanatı hakkında da önemli tespitler aktarmıştır.

Hem gidişte hem de dönüşte konakladıkları Karatay Han’ı hakkında özetle şunları anlatır: Bina genişlik ve boy olarak mevcut binaların en geniş ve büyük olanıdır. Şekil bakımından en güzelidir. Bina kırmızı, düzeltilerek adeta cilalanmış, yontulmuş taşlardan yapılmıştır. Surlarının ve sütunlarının dışı, benzeri kalemle yapılması mümkün olmayan nakışlarla süslenmiştir. Tac kapısı, sanki kale burçları gibidir. İçinde birçok dükkân vardır. Kapı kanatları rahatça kullanılabilecek şekilde demirden yapılmıştır. İçinde yazlık eyvanları, kışlık mekânları, tasvir edilemeyecek güzellikte bu suretlerin üzerinde ahırları; yine içinde hamamı, bimaristanı, ilaçları, yatakları, kapları ve gücü nispetinde her kapıyı çalana ziyafet çekebilecek imkânları vardır.51

Kayseri’de gördüğü medreselerin, dükkânların ve ribatların ihtişamı karşısında hayrete düşmekten de kendini alamaz. Özellikle söz konusu medreselerde dini ve dünyevi ilimlere verilen önemi de hayranlıkla ifade eder. Mezkûr medreselerin sağlam yapılı ve nakışlı, yontulmuş (cilalı) taşlardan yapılmış olduğunu, eyvan ve sınıflarının çok tertipli ve düzenli, aynı zamanda da Gürcü halılarıyla teşrif edildiğini anlata anlata bitiremez.

Netice olarak (H.VII./M. XIII. yy.) Kayseri, Selçuklu Devleti’nin başkentliğini Moğol istilası ve hegemonyası altında sürdürse de ilmi, dini, ticari ve siyasi canlılığını devam ettirmiştir. Medreseleri ilim ve siyaset adamı yetiştirmeye, bedestenleri bölge halkının ihtiyacını gidermeye, padişah ve sultanların iştahlarını kabartmaya devam etmektedir.52 Bu yüzden Kayseri, birçok Memluk kaynaklarında da yer almıştır.

50 Muhyü’d-din İbni Abdü’z-zahir, Risale, Kalkaşandi’nin Subhu’l-Aşâ’sında, Kahire 1338(1919), XIV,

s.139–165; İsimli eserden alınan kısımlar Faruk Sümer tarafından Yabanlu Pazarı eseri ile dilimize çevrilmiştir. Bkz.Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı, İstanbul 1985, s.56–95

51 İbn-i Şeddad, el-Ravz el-Zahir fi siret el-Melik el-Zahir, II, Selimiye Ktp. No.134, Baybars Tarihi çev.

M.Ş. Yaltkaya Ankara 1941, s.92

52 Talat Sakallı, Memluk Sultanı Baybars’ın Üç Günlük Kayseri Hâkimiyeti, XIII. ve XIV. yüzyılarda

(32)

4. İBNİ BATTUTA

Asıl adı Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levati Tanci’dir. İbn Battuta olarak bilinen seyyah Fas’ın Tanca şehrinde doğmuştur. Yazmış olduğu Tuhfetü’n-Nuzzar fi Garâibi’l-Emsar ve Acâibi’l-Esfar adlı eser birçok defa Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmıştır.53 İbni Battuta, Türklerin siyaset, bilim, ticaret ve şehircilikle ilgili üstünlüklerini anlatır; Anadolu’nun o günki durumu hakkında zengin bilgiler verir.

İbni Battuta, M.1330–1340 yıllar arasında Anadolu’yu dolaşmış; M.1332–1333 yılları arasında Kayseri’ye yolu düşmüştür. Anadolu’daki Türkmenleri, Hanefi yapılanmayı ve Eretna Devleti’nin refahını anlatarak; Ahilik hakkında birinci elden bilgiler verir. Onun Anadolu’da olduğu dönemde Kayseri ve civarında Selçuklu geleneğini devam ettiren Eretna Beyliği hüküm sürmekte idi. İbni Battuta, Ahilik geleneğinin güçlü bir siyasi yapı oluşturduğunu eserinde anlatmaktadır. Karşılaşmış olduğu ahiler onu ağırlamış ve gereken ihtimamı göstermişlerdir.54

D) ARAP TARİHÇİLERİNİN ESERLERİ

Selçuklular döneminde Anadolu’da meydana gelen kültür medeniyet olayları hakkında arap tarihçileri, bol miktarda bilgiler sunmuşlardır. İbnü’l Esir55, Ebu’l Fida56, İbnü’l Kesir57, Kalkaşandi58, ez-Zehebi59 ve daha birçok tarihçilerin eserleri, birinci

elden kaynak durumundadır. Çalışmamız süresince bu eserlerin bulabildiğimiz kadarıyla tercümelerinden yararlanılarak; çalışmamıza referansda bulunulmuştur.

53 Ebu Abdullah Muhammed İbni Battuta Tanci, İbni Battuta Seyahatnamesi, Çeviri, İnceleme ve Notlar.

A.Said Aykut, İstanbul 2004, s.XLVI-XLVII, LII-LIII

54 İbni Battuta, age, I, s.414–416, 451; (I, 32. Bölüm Anadolu’ya Açılış başlığı ile 400- 461 sayfalar arası

Anadolu’dan bahsetmektedir.)

55 İbnü’l-Esir, el-Kamil Fi’t-Tarih, X, Beyrut 1386/1966 (çev. Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın,

I-XII, İstanbul 1986)

56 Ebu’l- Fida, Min kitabi’l- Muhtasar fi Ahbari’l-beşer, I-IV, Mısır 1323–1325; Ebu’l- Fida, Takvimü’l

Buldan, nşr. M.Reinaud-Baron Mac Guckin, Paris 1840

57 İbni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, X-XII, Beyrut 1932 (çev. Prof. Dr. Bekir Karlığa/ Bedrettin Çetiner,

1–16, İstanbul 1995)

58 Kalkaşandi, Subhu’l-A’şa, I-XIV, Kahire 1913–1919

59 Şemsü’d-din Muhammed et-Türkmâni ez-Zehebi, Siyer-i A’lâmi’n-Nübelâ, I-XXVIII, Beyrut, 1993;

(33)

E) YENİ ÇALIŞMALAR

Kayseri’nin kültür tarihi hakkında yakın dönemlerde de pek çok çalışmalar yapılmıştır. Bu eserleri ve makaleleri tek tek zikretmek imkânsızdır. Ancak çalışmamız süresince bu çalışmalardan ve konuyla ilgili yayınlanmış olan makalelerden çokça yararlanılmıştır. Bibliyografyamızda atıfta bulunduğumuz çalışmalar zikredilmiştir. Bunlar arasında Amasyalı Hüseyin Hüsameddin Bey’in Amasya Tarihi, en çok kullandığımız eserler arasında yer almıştır. Hüseyin Hüsameddin Bey, eserinde Amasya’dan bahsederken Selçuklu döneminde Kayseri ile Amasya arasındaki siyasi ilişkileri de dillendirmektedir. Bu bakımdan bizim için önemli bir kaynak olmuştur.

Kayseri’de son yıllarda büyük bir değişim sözkonusudur. Bu değişimi anlamlandırabilmek adına son zamanlarda çeşitli fakültelerde Kayseri’nin siyasi, sosyal, kültürel, ilmi ve iktisadi tarihi hakkında Yüksek Lisans ve Doktora seviyesinde çalışmalar yapılmıştır.60

Bu çalışmamızda, Selçuklular Zamanında Kayseri’de İlmi ve Kültürel Faaliyetler ele alınmaktadır. Bu bakımdan diğer çalışmalardan farklılık arz etmektedir. Selçukluklar zamanında Kayseri’de kadılar ve devlet adamları, tabiat bilimcileri, tasavvuf önderleri ve tarikatları, din âlimleri ve bunların telif ettikleri eserler, çalışmamızın ağırlık noktasını teşkil etmektedir. Ayrıca telif eserler, Kayseri şehrinin kültürel kimliğini teşhis etmede ve ortaya çıkarmada önemli katkılarda bulunmuştur.

60 Ahmet Akşit, Türkiye Selçukluları Devrinde Kayseri Erciyes Üniversitesi, SBE Basılmamış DT,

Kayseri 1996; Yasemin Demircan, Tahrir ve Evkaf Defterlerine Göre Kayseri Vakıfları, Kayseri 1992; Osman Eravşar, Ortaçağ’da Kayseri Kent Dokusunun Gelişimi, Selçuk Üniversitesi, SBE Basılmamış DT, Konya 1998; H.Özer, E.Davarcı, Kayseri Vakfiyeleri, Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü LT, Kayseri 1995; Zübeyde Peşter, Vakfiyelere Göre Kayseri Vakıfları H.905–1115 / M.1500–1700, Gazi Üniversitesi, SBE Basılmamış YLT, Ankara 2001

(34)
(35)

BİRİNCİ BÖLÜM

I. I. SELÇUKLULAR ZAMANINDA KAYSERİ’NİN SİYASİ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI

I. I. I. KAYSERİ’NİN FETHİ

Kayseri, Eski Anadolu Tarihi içinde, Kalkolitik Çağdan başlayarak; Erken Hitit Devri, Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski Hitit Krallığı, Hitit İmparatorluğu, Geç Hitit Demir Devri geçirmiş, Mazaka ve Eusebia adları ile anılmış Hititler, Frigler, Medler, Persler, Büyük İskender, Ermeniler, Sasaniler, Romalılar sonra da Bizanslılar tarafından idare olunmuştur.

Kayseri’ye M.S. 17 yılına doğru bir Roma eyaleti haline koyan İmparator Tiberius (M.S.14–37) tarafından, manevi babası Augustus’un hatırasına izafeten, Caesarea ismi verilmiştir. Bu isim daha sonra Arap kaynaklarında Kayseriye ve Kayseri tarzında yazılmıştır.61 Caesarea, bilinmiş olduğu üzere Roma hükümdarlarına verilen bir unvandı.

Kayseri, kısa bir dönem Emeviler (M.647–726 yılları arası aralıklarla)62 aracılığı ile İslam ile tanışmışsa da bu uzun ömürlü olmamıştır.63 Abbasiler, (M.750– 1258) ile Çinliler arasında M.752 yılında yapılan Talas Savaşında Karluk Türkleri, Abbasilere yardım etmiş; Abbasiler savaşı kazanmıştır. Bunun üzerine; Orta Asya'da yaşayan Türklerden bir kısmı, guruplar halinde Müslüman olmaya, Abbasilere katılmaya ve bugünkü Suriye, Irak sınırları içerisindeki topraklara yerleşmeye başlamıştır. Başkenti daha önce Şam sonra Bağdat olan Abbasi Devletinde; Harun Reşid'in oğullarından, annesi Türk olan Mu’tasım,(M. 833–842) babasının politikalarını sürdürmüştür. Türklerden özel bir askeri güç kurmuştur, Abbasîler döneminde başlayan Arap-Türk münasebetleri sonucu, Türkler, Abbasîlerin “Hassa Ordusu”nu oluşturmuştur. Abbasiler, ayrıca Türk komutanlarını yönetimde önemli görevlere de getirmiştir. M. 838 yılında Bizans üzerine bir sefer düzenleyen Mu’tasım, sınırları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerletmiştir. Bilhassa Mu’tasım’dan sonra Irak’taki Türklerin sayısı oldukça artmıştır.

61 Besim Darkot, “Kayseri”, İA, VI, İstanbul 1955, s.484 -491

62 Rıza Savaş, “Emeviler Devrinde Saife Seferleri ve Kayseri”, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu

Bildirileri, Kayseri ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri 2000, s.445–458

(36)

Anadolu’nun savunmasız halde Selçuklu akınlarına açık olması fetihlerin gerçekleşmesini sağlamıştır. Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde güçlü bir direnişle karşılaşmamışlar ve fetih hareketlerini kolaylıkla yürütmüşlerdir.64 Selçuklu fetihlerinin zemini Abbasiler döneminde atılmış olmalıdır.65

İslâm’ı kabul edip cihad aşkına bürünen Mâverâunnehir ve Horasan yöresindeki Türkler, batıya doğru akınlar yaparak, Anadolu içlerine kadar ulaşmayı amaçlamışlardır. XI. yüzyıldan itibaren Anadolu toprakları, siyasî açıdan önemli değişikliklere sahne olmaya başlamış, bölgeye yerleşen Türkler, sürekli olarak Horasan ve Orta Asya’dan gelen yeni kafilelerle desteklenmişlerdir. Önceleri bağımsız Türkmen grupların başlattığı akınlar, sonraları Selçuklular tarafından düzenli bir hale getirilmiştir. Türkler bu seferlerle Anadolu'ya Suriye ve Irak üzerinden girmişlerdir.

Alpaslan'ın M.1071 Malazgirt savaşıyla Anadolu kapılarını açtığında, Anadolu'da birçok Türkmen boyları bulunmaktaydı.66 M.1048 yılında Peçenek Türklerinin Bizansın yanında67 Kayseri ve civarında meskûn olan Türk boyları ile savaşmak üzere kullanılması akla iki önemli bilgiyi getirmektedir.68 İlki demek ki Türkler çok daha önce bu topraklarda bulunmaktaydılar. İkincisi ise savaşçı bir millet olan Türklerin hem geldiğini hem de getirildiğini göstermektedir. XVI. yy.’a ait mahkeme sicillerinden Karakeçili boyuna mensup Hıristiyan Türklerin Bizans zamanında Anadolu’ya getirilen ve burada iskân edilen Peçeneklerin uzantısı69 olduğunu söylemek doğru olur. Bizans yönetimi tarafından “Bulgar, Hazar, Peçenek, Uz ve Kuman” Türkleri Anadolu’ya yerleştirilmişti ve büyük şehirlerde ve çoğunluk Hristiyan Rumlardan oluşuyordu.70 Bu Türklerin, Ortodoks ve Ermeni kiliselerine geçerek Rum ve Ermeni isimlerini aldığını ve günümüze kadar geldiğini tarihçi

64 Turan, Mefkûresi s.138–170; Osman Çetin, Anadolu’da İslamiyetin Yayılışı, İstanbul 1990, s.57–137;

Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Ankara 1991, s.17–18; Âdem Süslü, Sultan I.Süleyman Şah ve Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında Rol Oynayan Unsurlar (Selçuk Üniversitesi SBE Yayınlanmamış YLT,), Konya 1993, s.88–102

65 Mükremin Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul 1944, s.29; Turan, Mefkûresi, I,

s.146; Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara 1988, s. 17; Şeker, Fetihlerle, s.17

66 Claude Cahen, Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi, çev. Y.Yücel, B.Yediyıldız, Ankara 1992 67 Mehmet Altay Köymen, Alparslan ve Zamanı, İstanbul 1972, s.64

68 Çetin, age., s.29–32

69 Oğuz Ünal, Horasan’dan Anadolu’ya, Ankara 1980, s.197

(37)

Mükrimin Halil Yınanç belirtmektedir.71 Anadolu’nun fethinin uzun ve 3 safhada gerçekleşmiş olduğunu tarihçi Mehmet Altay Köymen şu şekilde açıklar:

Oğuz-Türkmen akınları safhası,

Muntazam imparatorluk ordularının yaptıkları fetihler safhası,

Anadolu’da kurulan mahalli vassal (yerel, bağımlı) devletlerin giriştikleri fetihler safhası.72

Oğuz-Türkmen akınları safhasında, Anadolu’ya en etkili akınları, iki Selçuklu kumandanı Gümüştekin ve Afşin gerçekleştirmişti. İki komutanın arasında şahsi rekabet, aralarının açılmasına ve Afşin’inin Gümüştekin’i öldürmesine sebep oldu. Afşin de Alparslan’ın gazabından korkarak batıya doğru kaçtı. Fırat’ı geçerek Suriye’ye vardı. Antep Dülük, Antakya’yı tahrip ettikten sonra Malatya’da bulunan Bizans ordusunu mağlup eden Afşin, Tohma vadisi* üzerinden Kayseri’ye ulaştı.73 Bu sebeple bazı tarihçiler, Kayseri’yi Orta Anadolu’ya yayılan Türklerin fethettiğini söyleyerek, Türk kumandanı Afşin’e maletmektedirler.74 Halil Edhem Bey ise Texier gibi Avrupalı yazarların Kayseri’nin ilk fethinin Tuğrul Bey (M.1040–1063) zamanında Alparslan (M.1063–1072) tarafından yapıldığını belirtir.75 Türklerin bu bölgedeki kesin hâkimiyetinin M.1077 tarihinden sonra olduğunu da yazan Arap kaynakları mevcuttur. Kayseri’nin M.1069 yılına kadar bir iktidar alanı olduğunu ve Bizans ordusunun Kayseri’ye kadar gelerek Selçuklu akıncılarını geri çekilmeye zorlaması, bu tarihlerde Selçukluların bu topraklarda olduğunu göstermektedir. Alparslan, ölümünden bir müddet önce, fetih ve istila için emirlerini, belli yerlere tayin ederek; Anadolu’ya göndermişti.

71 Mükrimin Halil Yınanç, Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s.167–176 72 Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara 1982, s.239

* Tohma Vadisi: Sivas topraklarından iki kol halinde ayrılır ve Fırat vadisine doğru geniş bir oluk oluşturur. Darende yanından bu kollar genişlemeye başlar. İlçenin doğusunda birleşir. Vadilerin birleşme yerinde geniş bir düzlük oluşur. Mığdı düzü adıyla anılan bu yüksek ovadan sonra vadi, biraz daralarak doğu yönünde uzanır. Sonra güneyden gelen Sultansuyu vadisi ile birleşerek birden genişler ve Fırat vadisine açılır. Genişleyen vadi tabanında, ilin en önemli düzlüklerinden Malatya ve Doğanşehir ovaları ile Erhaç düzü ve Yazıhan düzü sıralanmaktadır.

73 Cahen, Türklerin, s.19

74 Osman Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul 1969, s.119; Ünal, age.,. s.102 75 Edhem, Kayseri, s.26,318

(38)

Mengücek’e; Erzincan, Kemah, Divriği ve çevresini, Saltuk’a; Erzurum ve civarını,

Artuk’a; Mardin, Diyarbakır, Malatya ve Elazığ’ı, Çavuldur’a; Maraş ve civarını,

Danişmendli Ahmed Gazi’ye de; Tokat, Amasya, Sivas, Malatya, Kayseri ve çevresini fethetmesini isteyerek ikta olarak vermişti.76 Daha sonra her biri kendi ismiyle anılacak olan bu beyliklerin haricinde küçük olarak nitelendirebileceğimiz beylikler de kurulmuştu. Ama bu beyliklerin en önemlisi Kayseri için tabiî ki Danişmendlilerdi.

Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın vefatından sonra oğlu Melikşah(M.1072– 1092) başa geçti. Bizans’ın Malazgirt savaşını kaybetmesinden sonra, M.1074 yılında Süleyman Şah’ın dayısı ve aynı zamanda Melikşah’ın kızkardeşinin yeğeni olan Danişmendli Melik Ahmed Gazi bilgili ve şöhretli bir kumandan idi. Niğdeli Kadı Ahmed’e göre onun ünü etrafa yayılmaya başlayınca Sultan Melikşah ondan kurtulmak için öldürülmesinin uygun olacağını düşünür. Fakat vezir Nizamü’l-mülk onu ikna ederek Kutalmışoğulları gibi Anadolu’ya gönderilmesini tavsiye ederek Danişmendli Melik Ahmed Gazi’yi H.466 M.1072 tarihinde Darü’l-Cihad olan Sivas, Tokat, Amasya, Çorum bölgelerini içine alan bugünkü Orta Anadolu’ya gönderir. O’da Kızılırmak ve Yeşilırmak havzalarının fethini tamamlayarak Sivas, Amasya, Niksar, Tokat, Çorum ve Kayseri77 yörelerinde hâkimiyet kurmayı başarır.78

Danişmend Melik Ahmed’in oğlu İsmail’den önce Ebu’l Kasım’ın kardeşi Ebu’l Gazi ünvanı ile tanınan Hasan Beyi (Tursan veya Turasan) Danişmendli Melik Ahmed, bu bölgeye vali tayin etmiştir. Kayseri’nin ilk Türk valisi olan Hasan Bey, H.475/M.1082 tarihinden ölümüne kadar valilik yapmıştır. Hüseyin Hüsameddin “Amasya Tarihi” adlı eserinde Kayseri’nin bu zat tarafından fetholunduğunu ve şehadeti üzerine yerine Gümüştekin Ahmed Gazi’nin M.1094 yılında yerine geçtiğini kaydeder.79 Tarihi kaynaklarda Kayseri fatihi Turasan olarak bilinen Hasan Bey,

76 Zahirü’d-din Nişaburi, Selçuk-name, nşr. Ürec Afşar, Tahran 1332,s.25; Reşidü’d-din Fazlullah,

Cami’ü’t-Tevarih, nşr. Ahmet Ateş, Ankara 1960, s.38–39; Aksarayi, age., s.17; Kadı Ahmed, el-Veledü’ş-şefik ve Hafidü’l-Halik, Fatih (Süleymaniye) Ktp. nr.4518, vr.291a

77 Süryani Mihail, age.,30, 33 (Burada sadece Kayseri şehri için kaynak gösterilme gereği hissedilmiştir.) 78 Sevim, Anadolu’nun, s. 101

(39)

Danişmend Ahmed Gazi’nin dayısıdır.80 Bu bölgede H.477 M.1084 yılında Danişmend Ahmed Gazi’nin oğlu İsmail adında bir emir hüküm sürdüğünün81 belirtilmesi M.1085’de Danişmedlilerin bu bölgede Türk-İslam hâkimiyeti kurması82 ile bölgenin Türklerin eline geçtiğini yazan83 Urfalı Mateos’un verdiği tarihten önce buraya Türklerin hâkim olduğunu göstermektedir.

I. I. II. KAYSERİ’DE SİYASİ ORTAM

Anadolu’nun fethi öncesinde Doğu’daki 40.000 Ermeni’yi Sivas ve Kayseri çevresine iskân eden,84 Malazgirt Savaşı sonrası Rumları Balkanlara göçüren85 Bizans Devleti, Rum nüfusun azalmasına sebep olmuştu. Burada Ermeniler ve Rumlar arasında köklü bir düşmanlık vardı. Köpeğine Armen (Ermeni) ismini veren Kayseri Metropoliti Markos, bir süre sonra şehre gelen (M.1066) Ermeni Gagik tarafından köpekle birlikte aynı çuvala konulmak suretiyle feci bir şekilde öldürülmüştü.86 M.1091/92 yılında Kayseri’ye gelen Katolik Barseg, Ermeniler tarafından sevinçle karşılanmıştı.87

Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) Sasaniler ve daha sonra Müslümanlar ile asırlarca devam eden mücadelesi nüfusun azalmasına ve şehirlerin küçülmesine sebep olmuştu.88 Şehir nüfusunun Türklerin, Anadolu’ya girişine ve yerleşmesine kadar Hıristiyan unsurlardan teşekkül etmiş olabileceğinin kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendirilmesi gerekir. Ermeni ve Rumlardan oluşan şehir, zamanla Türk hüviyetini kazanırken gayrimüslim unsurlar, sayılarının azalmasına rağmen din değiştirmeden varlıklarını sürdürdüler.89

Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler, Anadolu’ya boylar halinde gelmişlerdi. Anadolu nüfusunun kalabalık olmaması kendileri açısından oldukça iyiydi. Bizans’ın takip ettiği tehcir siyaseti dolayısıyla halkın, Balkanlara nakledilmesi; bu yerlere

80 Necati Demir, Danişmend Gazi Destanı, Ankara 2006, s.349 81 Abu’l-Farac, age., s.331

82 Müjgan Cumbur, “Ahmed Yesevi’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri”,

Milletlerarası Ahmed Yesevi Sempozyumu Bildirileri, 26–29 Mayıs 1993, Kayseri 1993, s.63–68

83 Urfalı Mateos, age., s.31–32

84 Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara 1983, s.9 85 Turan, Mefkûresi, s.297

86 Urfalı Mateos, age., s.121–132 87 Urfalı Mateos, age., s.177 88 Yınanç, Anadolu’nun, s.164–165

Referanslar

Benzer Belgeler

Pek çok ülkenin içme suyu kalite standartlarında öncelikli kirleticiler olarak sınıflandırılan fenollerin Konya içme suyu kaynaklarında varlığının araştırılması ve

Koagulaz negatif stafilokok- lar (KNS) son yıllarda mastitise sebep olan etkenler olarak daha önemli hale gelmiş ve sığır mastitislerinden sıklıkla izole edilen

İşlenen fiil nedeniyle hükmedilen ceza, nev’i ve süresi bakımından suçlu- nun manevi sorumluluk derecesi ve suçun ağırlığıyla orantılıdır (karşılaştırınız YTCK m.

The exchange barrier, E ex , between a surfactant atom and an adatom of the growing species is less than the diffusion barrier, E diff , for an adatom on top of the surfactant

Yapıtta söz edilen figürler yozlaşmanın bir parçası olmuşlardır ve Selim Balıkçı gibi saf, iyi yürekli olan deniz insanı bozulan toplumsal düzen

Tahsin Yücel’in “Aramak” adlı öyküsünde de gördüğümüz gibi odak figür ile yerleştiği köydeki insanların kültürel etkileşimleri aralarında iletişimsizliğin

İngiliz âlimi William Erskine 1854 yılında Londra’da yayınlanan History of India (Hindistan Tarihi) adlı inceleme kitabında ilk defa Mirza Haydar’ın Tarih-i

Çeşitli hücre tipine farklılaşabilme özellikleri olan kök hücreler rejeneratif tıp ve doku mühendisliği yaklaşımlarında potansiyel hücre kaynağı olarak