zp.
3 v 93
T T - - S - 2- 1 Z 3 3 CUMHURİYET DERGİ Ahmet AğaoğluAhmet Ağaoğlu,
Samet Ağaoğlu ve
Tektaş Ağaoğlu. Türk
siyasi hayatında öne
çıkmış bir aile. Siyasete
dede ve babaya taban
tabana zıt bir yönden
giren oğul Ağaoğlu’nun
bir farklı uğraşı daha var.
Resim ve heykel. Son
sergisi ise İstanbul’da.
Samet Ağaoğlubaba, oğul
Dede,
AYDIN ENGİN
S
iyaseti kemiren çapsız politikacılardan bunaldınız mı? Her akşam ekranlara taşınan siyaset esnafıiçinizi mi karartıyor? İki lafı artar da getirdiklerinde hüner göstermiş sayılan
kalpazanlar sizi siyasetten mi soğutuyor? Buyrun size bir aile portresi: Ağaoğlu ’lar
Bir gazete yazısının sınırlarını çok aşan öir yaşam öykülerinden örülmüş bir portre bu. Bir dönem romanına, bir “ırmak ro- man”akonu olsa yeridir. Yaşamlarının mer kezine siyaseti koymuş; ama siyaseti edebi- yafsanat ve derin birkültür birikimiyle zen ginleştirmiş, inandıkları ilkeleri inatla sa vunmuş, bedel ödemiş, ilkelerinden sapma mış Ağaoğlu’lar. Her biri siyasette ayrı bir iz- lekte yürümüş, siyaset dışı uğraşlarda biri
felsefede yoğunlaşırken, öteki öyküde usta mertebesine ulaşmış, sonuncusu kendini resme ve heykele vermiş. Bir dede, bir baba ve bir oğul: Ağaoğlu’lar.
Dede: Ahmet Ağaoğlu
1869’da Karabağ’da doğdu, bugün Erme ni lerle Azeri 1er arası nda kangöl üne dönmüş Karabağ’da. Batı felsefesi iletamştığı liseyi Rusya’da bitirdikten sonra, dönemin düşün ce ve siyaset dünyasının Kâbesi’ne, Paris’e
gitti. Hukuk, tarih ve siyasal bilimler okudu. Doğu ’n un ve Batı ’nın seçkin düşünce adam ları ya öğretmeni oldu (Ernest Renan), ya ar kadaşı (Cemaleddin Afgani).
1894’de doğduğu topraklara döndü ve Çarlık düzenine karşı legal ve illegal düz lemlerde savaşmaya başladı. Kaderini Ana dolu topraklarına bağlayan zorunlu göç de
bu etkinliklerinden kaynaklandı. Çar poli sinden kurtulamayacağını anlayınca ailesiy le birlikte İstanbul ’a gitti.
Türklükle Islamiyeti bağdaştırmak, Os manlInın kulluk düzenine karşı Batı aydın-
lanmasmın'öVce'Amerkeze alan liberalizmi ni savunmak, Türkçülüğü ırkçı renVtcTden uzakbir ulusal bilinç akımı olarak yorumla mak gibi çok farklı ve zorlu alanlarda düşün ce üretti, tartıştı, savundu.
Sonra siyaset. 1912’de Osmanlı Meclis-i M ebusan’ından başlayan siyaset İttihat Te rakki ’nin yönetim kadrolarında. Malta sür günlerinde, Kurtuluş Savaşının zorlu günle rinde Ankara’da, Serbest Fırka denemesinin ideolojik önderliğinde, İnönü’ye karşı sert bir muhalefette sürüp gitti. Bu yoğun yaşam temposu, Hakimiyet-i Milliye başyazarlığı, Matbuat Umum Müdürlüğü, Ankara
29 MART 1998. SAYI 627
19
versitesi’nde Anayasa Hukuku öğretmenliği gibi “kritik"görevlerle çeşitlendi. Görüşlerine katılınmayabilir, ama Türki ye’nin o dönemde pek cılız olan düşünce ya şamına canlılık getirdiğine, tarafı olduğu tar tışmaların ülke siyasetini zenginleştirdiğine kuşku yok.
Şimdi de baba: Samet Ağaoğiu
Maltepe Askeri Hapishanesinin nizami- yesinde görüş izni beklerken yapılan bir aya küstü sohbette, “Bir siyasetçi olarak değil, bir öykü yazarı olarak anılmak isterdim. K im bilirbelkideöyleolur’dedi.
Hem siyasetçi hem öykü yazarı olarak anımsanıyor. O da Karabağ’da doğdu. 1909’da. İCöklü bir hukuk eğitiminin ardın dan 1946’da Demokrat Parti saflarında siya sete başladı. Demokrat Parti döneminin en sivri (dili, politik çizgisi ve fikirleri en sivri) politikacılarından biriydi. Dostu kadar ve belki dostundan çok siyasi düşmanları oldu. Siyasal çalkantıların göbeğinde, öykü yaza rı Samet Ağaoğluepey silikleşti. Sonuçta ga liba ne siyaset kazandı, ne edebiyat. Oysa Strasbourg Hatıraları (1945), Zürriyet (1950), Öğretmen Gafur (1953), Büyük Ai- le (1957)gibi iz bırakan öykü kitapları, tam da o çalkantılı dönemde yazıya dökülmüş lerdi. Keza deneme ve portre türünde epey cılız olan T ürk edebiyatı için Babamın Arka daşları (1958) ve Aşina Yüzler (1965) bugün de pek eskimemiş kazanımlar.
Ağaoğlu'lardasiyasetyörüngesinde iler lerken, hapishanelerde zorunlu ikamet bir ortak kader. Ahmet Ağaoğlu’nun Malta sür gününe, Samet Ağaoğl u’nun müebbet hapis cezasına çarptırıldığı Yassıada karşılık gelir. Yassıada, Toptaşı, Kayseri cezaevlerinde ge çen beş yılın ardından 1965 affıyla özgürlü ğüne kavuşan Samet Ağaoğiu, siyaseti bıra- kıpbir yazı ve yazın adamı olarak yaşamının
geri kalan yıllarını tamamladı.
...Ve oğul: Tektaş Ağaoğiu
Dede ve babadan farklı olarak Tektaş Ağa- oğlu Ankara’da doğdu (1934). O da hukuk okudu. Gençliğinde hukuk doktorası, hukuk eğitimi derken Avrupa’da fink attı. Londra, Paris, Roma, Milano ve Floransa bu dönem deki duraklarından bazıları. Gençliğinden beri resim yapıyor. İlk sergisini de Floran sa’da açtı. Gençlik yıllarında başat uğraş gibi görünen resim çalışmalarına 1969’dan sonra ara verdi. Tam 30 yıl. Şimdi yeniden resme başladığını söylüyor.
B BC Türkçe bölümünde çalıştığı günler de 27 Mayıs oldu. Baba Samet Ağaoğiu artık hapisteydi ve idamlayargılanıpyaşamboyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Tektaş Ağaoğ- luİTürkiye ’ye 1964’de döndü. Siyasete göre ce uzaktı ve yaşamını çevirmenlik yaparak kazanıyordu. Türkiye okuru, Şolohov’un, “ırmak romanı” Durgun Akardı Don 'u onun çevirisinden okudu. Bu çevirideki yanlışlar üstüne 5 formalık bir kitap bile yayınlandı. Tektaş Ağaoğl u çevirisi ile bugün de öğünü- yor.
Siyasete dede ve babanın taban tabana zıddı biryönden girdi. 1968’de TİP’e üye ol du. O günden sonra sanatta resim ve heykel, siyasette sosyalizm Tektaş Ağaoğlu’nun ya şamının temel uğraşları oldu.
Marx ve Engels çevirileri yüzünden 7,5 yıl hüküm giydi, ama 1974 affı hapse girme sini önledi. Ancak 1974 sonrasında kurucu ları arasında yeraldığı TSİP’teki siyasal et kinlikleri,yazıları ve çevirileri ona dede ve babası gibi hapishanenin yolunu gösterdi. Baba Samet Ağaoğl u’nun on yıl önce yattığı Toptaşı Cezaevi’nden Tektaş Ağaoğiu da geçti.
(Şimdi buraya kendi eliyle yazdığı kısa
RESSAM BEKTAŞİ - HEYKELTRAŞ TEKTAŞI
60’ların sonu, 70’lerin başlarında Rumelihisarı esnafı, o sessiz, çelebi, kalendermeşrep ve sakallı adamı önce yadırgadılar, sonra alıştılar. Adını sorduklannda, aldıklan yanıtı tam kavramadılar. Bektaş, Tektaş, Ektaş gibi birşeyler duymuşlardı. Sakalına bakıp “ Herhalde Bektaşidir” dediler. Resim yaptığını öğrenince, mahallede “Ressam Bektaşi” diye anılır oldu.
Rumelihisar esnafı ne bilsin, Ressam Bektaşi’nin ardında, pek çok ünlü ressamı kıskandıracak bir sergiler dizisi vardı: İlk sergisini 1959’da İstanbul’da,
Çocuğu sırlında uçan İkarus 'tan esinlenme.
Türk-Alman -Kültür Derneği’nde açmıştı.
Aynı yıl Ankara’da bir resim sergisi daha. Gene aynı yıl 1. Paris Bienali’ndeki karma sergide. Gene aynı yıl Floransa Galeri Numero’daki karma sergi. Gene aynı yıl... Yok bu kez bir yıl sonra, 1960’da Milano, Genova, Venedik, Roma, Barselona’da karma sergiler. Gene o yıl Madrit’te Prato Müzesinde bir başka karma sergi. Gene aynı yıl Londra’da Drian Galeri’de ve Bath Fimbarrus Galerisi’nde, Londra Tooth’s Galerisi’nde art arda sergiler.
Avrupa’daki son sergi 1962’de Milano Galeri Numero’daydı. 1966’da
i V
- ■■İstanbul’da ilk serginin açıldığı yerde bir sergi daha ve son resim sergisi Prag’da. 1968 Prag’ında... Ressam Bektaşi o yıldan sonra resme ara verdi. Tam otuz yıl. Şimdilerde kendi deyişine göre yeniden başlamış.
Ressam Bektaşi’nin resim yapmayı bıraktığı yerden, siyasal göçmen Tektaş Ağaoğiu, pişmiş toprakla uğraşmaya başladı. Kendi ağzından bir alıntı:
“ Heykel yapmaya İsviçre’de karım Ezel’den esinlenerek ve herşeyi ondan öğrenerek başladım. Kendime
heykeltraş demeye çekiniyorum. Yaşım hayli ilerledi. Pişmiş toprak kolayıma geliyor...”
Kendine heykeltraş demeye çekiniyormuş. Acaba çekinmese ne yapardı? Heykel sergileri de neredeyse resim sergilerine denk gelecek. 1984’de ilk heykel sergisini açtı. Zürich’de
Produzenten Galeri’de. Ertesi yıl da Lozan’da Galeri Basta’da ikinci heykel sergisi açıldı. Üçüncü heykel sergisi 1987’de, minik devlet Lichtenstein’ın başkenti Vaduz’daydı. (Neredeyse bütün Avrupa sırılsıklamdı. Öğle saatlerinde ani bir karar verildi: “Haydi Tektaş ’ın sergisine gidelim'.”
Yağmurun görüşü çok güçleştirdiği otoyollarda saatler boyu yol alındı. Sırılsıklam bir Orta Avrupa kasabasına (başkent ama kasaba), Vaduz’a akşam karanlığı bastığında girildi. Görmüş geçirmiş belediye binasının zemin katındaki sergi salonunun kapısı açıldı. Sergi mi gezilecek siyasal göçmenler mi sarmaşacak? İkisi birden yapıldı. Güzel oldu. Militarizmin cenderesinde boğulan bir ülkenin göçmen sanatçısı, heykeltraş Tektaşi, bir dizi asker yoğurmuştu pişmiş topraktan. Metal tadı verilmiş askerler bir
de tadı bugün bile anımsanan beyaz şaraplar...)
Siyasal göçmenliğin son heykel sergisi gene Zürich’te Züspa Galerisi’nde açıldı. Ardından ver elini Türkiye...
1991 ’de İstanbul’da Galeri MD’de İstanbul’lu sanatseverler Ressam Bektaşi yerine Heykeltraş Tektaşi ile tanıştılar. AnkaralIlar için bu tanışma
1993’de ve 1995’de ARS Galerisi’nde oldu.
Sonuncu heykel sergisi geçen hafta açıldı. İstanbul’da Nişantaşı Hobi Galerisi’nde. 6 Nisan’a kadar da sürecek.
(“Tektaş’ın yeni sergisi açılmış. Haydi gidelim” . Gittik. Vaduz’daki metal rengi verilmiş askerlerin
yaşam öyküsünden bir alıntı koymak gerek. Aynen aktaralım: “ 1973 yılında Aydın En gin’le tanıştım ve hayatım değişti. Yeni Or tam Gazetesinde köşe yazarlığına başla dım...” )
12 Eylül’ün yerinden yurdundan ettiği sosyalistler kervanında Tektaş Ağaoğiu da vardı. Siyasal göçmenlik yıllarını İsviçre’de geçirdi. Siyasal göçmenliği,heykel çalışma ları, Türkiye ve Avrupa’da yayınlanan çeşitli dergi lere yazı lar yazarak geçti. Koşul 1ar el - verir vermez yurda dönen siyasi göçmenler
arasında o da vardı (1989).
TSİP kendini feshedince Sosyalist Birlik Partisi’nin (SBP), ardından daha geniş bir birliği içeren Birleşik Sosyalist Parti’nin (BSP) ve son olarak da Özgürlük ve Daya nışma Partisi’nin (ÖDP) kurucuları arasında yeraldı. •
Tektaş Ağaoğiu bugün... Haydi burasını da kendi yazdığı kısa yaşam öyküsünden ak taralım:
“...resim ve heykel yapıyor, kitap yazıyor, ÖDP üyesi ve dinozor!”
Ağaoğiu heykellerine isim vermemiş. Bir de Adem ’le Havva var (solda) sergisinde.
yerini tombiş kadınlar, komşu teyzeler almış. “Artık daha naturalist bir biçimi yeğler oldum. Vaduz’un askerleri yerine şu gördüklerini yani...” . Tombul teyzeler bana daha yakın. Ama Vaduz’un tadı da başkaydı. Vaduz’daki beyaz şarap da başkaydı...)-4
Bir aile portresi sunmaya çalıştık. Büyük bir ailenin üç erkeğini “dede-baba-oğul” Ağaoğlu’larım tanıtmaya çabaladık.
Çok derin ve önemli bir nedeni yok. Sade ce alabildiğine sığlaşmış siyaset dünyasında görüşlerine katılsanızda katılmasanız da si yaset arenasında ilkelerinden ödün vermek sizin yürüyen, siyasetin yanısıra düşün ve sa nat yaşamını zenginleştirmekten geri kalma yan, yani koltuklarının altında çok karpuz ta şıyabilen üç Türk aydınını tanıtmak iste dik...-^
Taha Toros Arşivi