içinde olduğumu anlarım. Artık yazı bir eğlence olur ve bir
çocuk-‘ oyuncağı ile oynaması kadar tatlı
gelir. Herkes konuşurken, gürül tü ederken ben kolaylıkla yazarım. Nadir olarak ta yayan yürüyüşler yaparken birden bire fikir doğar. Hiç sancı çekmeden ve eve dönün- ciye kadar yolda süje hazırlanmış olur. Bırakırım, yazmam. Ertesi gün masaya otururum. Gayet k o lay, hiç zahmetsiz yazarım.
— Müsvette yapar mısınız ? — Hayır ; aynı kâğıtlar üze- • rinde düzeltme yaparım. Ve oldu ğu gibi matbaaya veririm. Y a z ı larımı yüksek sesle okurum. Ahenk için ve kelime tekrarı olmasın di ye. Üsluba fazla dikkatliyimdir. Yazılarımı basıldıktan sonra oku- mıya tahammül edemem. Başka larına dostlarıma, ahbaplarıma da okumam.
\
Ünlü Türk edibine hayatının en heyecanlı birkaç olayını anlat masını söyledim.
— Benim bütün hayatım ıztı- rap ve heyecanla geçmiştir. Hangi birini anlatayım size ? Dedi.
Bir aralık sordu :
— Başkalarına neler sordunuz? Bu sorusu görüştüklerimden ba zılarına sorduğum bir konuyu ba na hatırlattı. Refik Halid’ e de so ruverdim :
— Aşk üzerine ne düşünüyor sunuz ?
— Maddîyim. Güzel yiyecek, güzel içecek şeyler gibi.
Şaşırdım :
— Aman Refik Halid Bey ; in san güzel yiyeceğe, güzel içeceğe' âşık olur mu ? Dedim.
O söyledi, ben söyledim. Bir anlaşmıya vardık mı, varmadık mı bilmem. Benim söylediklerimin kı sası şu :
— Aşk bir ideal krizidir. İnsan mükemmele mükemmel sandığına âşık olur. Eğer sevdiğine kavuşunca bu mükemmelliği bu lursa aşk sürer ; Bulamazsa aşk söner.
Onun söylediklerinin kısası : — Bu mükemmellik ne kadın da ne de erkekte yoktur. Onun için aşk kendini aldatmadan başka birşey değildir.
Sözün kısası ; aşk nedir tanı mıyor. Bunu nasıl izah ettiğini sordum : Gevap verdi
— irademin kuvveti 1
Ben yirmi yaşından beri her akşam iki kadeh rakı içerim. Üçün cü kadehi içtiğimi bilmem. Ne morfine, ne kokaine müptelâ ol madım. Pek mümkünken olmadım . Hayatımda okadar acı çektim, yi ne de sarsılmadım. İradesi kuv vetli olan insan âşık olamaz. K a dını sevmek, hattâ onun için bazı fedakârlıklar bile yapmak bunları anlarım. Gençliğimizde bunları biz de yapardık. Hissi mektuplar ya zar, resmini taşırdık. Fakat buka- dar !...
Kudretli sanatkâra bir defa da ha hücum etmeyi denedim :
— Sevgilisi için canını bile fe da edenler var. Bu, aşkın
eflâtu-nl mahiyeti olabileceğini göste
• • “ V\!Vr
mıyor mu r ~ y
Verdiği cevap şu :
— İyi ama, insan yalnız sevj lisi için değil, meselâ servetini ka bedince de kendini öldürüyor !
Cevap verdim :
— Fakat bu ölüm para için tr paraya bağlı olan değerler için mi
Bu çekişmeyi nasıl bitirdik bi mem. Yazmamışım da.
Artık son sorular : — Babanızın adı ? — Halid. — Ananızın ? — Ruhsar. — Kaçta doğdunuz ? — 1888’de. — Nerede ? — Beylerbeyi (îstanbul)’nde Biz esasen Mudurnuluyuz. Baban yedi göbek İstanbulTudur.
— Karay soyadını neden aldı
mz ?
— Bizim asıl soyadımız Karâ' kayışoğullar’dır. Uzun oluyor. Ki salttım, Karay yaptım.
Yeni Adam ’¿a. basılmak ü z ı: çini mürekkebiyle bir imzasını r • ca ettim. Mürekkep akmadı, ka i lem yazmadı. Tekrar tekrar den« - di. Sonunda yazabildi.
Görüşmiye üçte başlamıştı! . Altı buçukta bitti. Vakit nekada • çabuk geçti. Kapıdan çıkarken :
— Yine geleceğim, dedi.* Bu sözünden benimle konul ■) maktan sıkılmamış olduğunu anlı H dıra ve sevindim.