• Sonuç bulunamadı

Çağdaş Türk Müziği'nin peşinde bir araştırmacı:Evin İlyasoğlu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çağdaş Türk Müziği'nin peşinde bir araştırmacı:Evin İlyasoğlu"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

8 E K İ M 1 9 9 8

□ Nefis bir sergi ve nefis bir katalog: “ Cum ­ huriyet A ile A lb ü m le ri...3. sayfada

□ Dr. Alev Coşkun, Bergama Belediye Başka­ nı Sefa Taşkın’ın üç kitabını tanıtıyor...8. sayfada □ Vahap Dikerdem , gazeteci-yazar’ı Sevin Okyay’ın son denem elerini topladığı kitabı “ Ç i­ çek Düıt>ünü” nü değerlendirdi...U.sayfada □ Sennur Sezer, S ir Basil Liddell H art’ın “2. Dünya Savaşı” nı değerlendirdi...14.sayfada

Müziği'nin peşinde bir

araştırmacı

Cumhuriyet

O

TT- 5 1 2 A h 1 f r P A R A S I Z E K

KIT/UP

M ETİN S O L M A Z

'e programına oturup, hepsini arka arkaya seyredebi- ıdar da geniş yürekliyiz. TRT zamanlarında bir de

bü-F

lamenkodan H eavym etal’e kadar çok değişik türlere

alışkın bir m illetin mensubuyuz. Hatta tek bir eğlen­ ce

lecekkaı tün

pilmiş müzikleri de dinleme sı

D evlet Halk D ansları eşliğinde çoksesli Köçekçeler dinleye­ bilirdik.

TRT etkinliğini yitirdiğinden buyana, Türkiye’de icra edi­ len, bestelenen çoksesli m üzikleri dinlem ek için ciddi bir azim gerekir oldu. Gerçekten de bu m üzikleri bulmak için epey çaba sa rf etmek gerekli. İsterseniz bir deneyin, bir mü­ zik markete gidip “A li Doğan Sinangil, Cengiz Tanç ve Be­ tin G üneşin CD’le ri ne tarafta” diye sormayı bir deneyin... LedZeppelin ya da Bach bulmak kadar kolay olmayacağı ke­ sin...

H ele bu m üziklerin D ışişleri Bakanlığı ya da K ültür Ba­ kanlığı tarafından üretilen kısm ının önem li bir bölümü, bi­ rer ikişer kopya halinde ve raflarda sahiden başarıyla “sak­ lanıyor”. D ünya’da da sokaktaki vatandaş akademik müzik­

lere pek m eraklı değil. Am a orada hiç değilse ulaşma şansı var. Bizde, bu müziği saklama konusunda m ünferit örnekler dışında medya da epey ba­ şarılı.

Ulaşılması her açıdan zor olan b ir müziğin gazeteciliğini yapmak, ko­ nuyu incelemek, kitapları yayım lam ak da bir o kadar zor olsa gerek.

Evin îlyasoğlu, bu konuda gerçek bir misyoner. Konuyu müthiş bir ti­ tizlikle incelediği gibi, inanılm az bir çalışkanlıkla sık sayılabilecek aralık­ larla eserler yayımlıyor.

Üstelik, kendisinin de başvurabileceği pek az kaynak varken...

Türkiye gibi kültür hayatı devlet-yoğun gelişmiş, müzik tarih i ya hiç in­ celenmemiş ya da yarım yam alak incelenmiş bir ülkede müzik yazarlığı yapmak gerçekten de akıntıya kürek çekmek gibi bir şey.

Evin îlyasoğlu’nun yeni kitabı, Çağdaş TürkBestecileri/Contem porary Turkish Composers, kısa süre önce yayım landı. Kitabın yayınevi, Pan Ya­ yıncılık üzerine de birkaç cümle kurmadan geçmek haksızlık olur. Pan, yukarıda anlattığım ız m isyonerliği bütün olarak müzik konusunda üst­ lenmiş b ir yayınevi. 10 y ılı aşkın bir zamandır faaliyette olan Pan Yayın­ cılık. kitapları arasında, elektronik müzikten pop müziğe, tangodan rem- betiko’ya kadar her türden ve şartm ış gibi hep az satan “iy i” müzik kitap­ ları yayım landı bugüne kadar.

İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanan Çağdaş Türk Bestecileri, her şey­

den önce, çok kullanışlı bir kitap. Kitapta adı geçen 53 besteciyle ilg ili te­ ferru atlı ve güvenilir bilgiler var. H er bir bestecinin kısa yaşamöyküsü, kendi ağzından ya da kendi onayıyla yazı tekniğinin değerlendirilmesi, ödülleri, nota e l yazısı ve eser listesi var. Bu kadar da değil. Kitabın so­ nunda, bestecilerin uzunçalarlarının ve CD’lerinin listesi ve bestecilere- m irascılarına ulaşabilmek için yazışma adresleri var.

îlyasoğlu, kendi çabalarının müspet sonuçlarını da görmüş. Bu kitabın öncülü sayılabilecek, yine İngilizce ve Türkçe olarak yazılm ış “25 Türk Bestecisi” isim li kitabında, kitabın arkasındaki adreslere değişik ülkeler­ den eser ısmarlanmış.

Vaktinde köylerine opera götürülmüş, çoksesli müziği “devrim le” geti­ rilm iş bir ülkede artık bu işin, “nihayet” gelişmeye başladığını görmek se­ vindirici. A rtık, (İstanbul D evlet Senfoni Orkestrası programına almasa da) Türk bestecilerin konserlerine daha rahat sponsor bulunuyor, konuy­ la ilg ili kitaplar çoğalıyor, daha önem lisi ilgi görüyor. Aşağıda da okuya­ cağınız gibi, Evin îlyasoğlu, artık en az edebiyat, resim kadar bir “Çağdaş Türk M üziği’nin de olduğunu savunuyor.

îlyasoğlu ile Pan Yayıncılık’in müzik kitaplarıyla dolu ofis-dükkânında keyifli bir söyleşi yaptık...

İç sayfalarım ızda da Evin îlyasoğlu’nun kitaplarıyla ilg ili diğer yazılar yer alıyor.

(2)

O K U R L A R A

“İnsanoğlu kendi sesini kullanabilm eyi nes­ neleri birbirine vurup ses yaratabilm eyi ve bir hayvan kemiğine üfleyip sesini

f

üneştırm eyi

apardığında müzik de tarihini yazmaya başlamıştır, tik çalgı in­ sanın kendi sesidir. Son­ ra e l çırparak, ayağını yere vurarark. ezgisini süslemiştir. Çalgıların tarih sırasına bakılırsa, insanın ilk buluşu, ken­ di sesini büyütmek için yaptığı bir alet

olm alıdır: Kamıştan bir düdük gibi. A ynı za­ manda davul, kastanyet gibi vurm alılar da el çırpmanın, ayak, vur­ manın yarattığı ritim gücünü pekiştirm ek için doğmuştur. ” O rtaçağda kilise, müziği yasaklar. Bin yıllık bu yasak sırasında müziğe ilişkin tüm belgeler yok edilir.

“O rtaçağdan önceki müziğin, çalgıların ve dansların varlığım diğer sanat dallarının

tanıklığı ile öğreniriz: B ir mağara duvarındaki kurban töreninde halka halinde dans eden in­ sanlar, bir vazo üstünde­ k i kabartmada lir çalan kadın, bir başka freskte tefler, flü tle r ve

davullarla kutlanan tanrısal şölen, bize çağlar öncesindeki müziğin varlığını bildirir.” diyen Evin Uyasoğlu, Çağdaş Türk Müziğinin arkeolojik kazısını yapar kitaplarında. Çağdaş Türk Müziği, bu araştırm alarından dolayı Evin Uyasoğlu na çok şey borçludur. M üzik okur ve dinleyi­ cileri de bu müziği Evin Uyasoğlu nun kitaplarından öğreneceklerdir. Teşekkürler Evin... TURHAN GÜN A Y

K i m p

im tiyaz Sahibi: Berin Nadi C B a sa n ve Y ayan. Yeni Cün H ab er Ajansı Basın ve Yayıncılık A.$. c Genel Yayın Yönetm eni: Orhan

Erin ç o Genel Yayın k oordin atörü : H ikm et C etinkaya >Yazıisleri M ü d ü rü İbrahim Yıldız o Sorum lu M üdür: Fikret İlkiz o Yayın Yönetm eni: T urhan G ü n a y o C rafik Yönetm en: Dilek N koru ro

Reklam : M e d y a c

Osmarıtidan Cumhuriyet Türkiyesi’ne aramızdan 17 aile..._____

Cumhuriyet in Aile Albümleri

Tarih Vakfı’nın 75. Yıl Projeleri kutlama

etkinlikleri kapsamında gerçekleştirdiği ilk geniş

kapsamlı projesi “Uç Kuşak Cumhuriyet”

sergisinin önemli bir bölümü olan “Cumhuriyet

Aile Albümleri” sergisi Topkapı Sarayı’ndaki

Tarihi Darphane Binaları’nda açıldı. Sergi

dolayısıyla Iş Bankası’nm katkısıyla, sergiden daha

kapsamlı olarak hazırlanan kitap farklı yörelerden,

farklı mesleklerden, farklı inanç ve dillerden 17

ailenin hikâyesini aktarıyor bizlere. Yollarının

yıllar önce bir yerlerde kesiştiğini bilmeyen 17 aile

ilk kez bu sergi ve elimizdeki kitapta biraraya geliyorlar.

OYA BA Y D A R -FER İD E Ç İÇ E K O Ğ LU

O

srnanlı coğrafyasından Cum huriyet T ürkiyesi’ne aram ızdan on yedi ai­ le: K aradağ’dan A m asra’ya, Kafkas­ ya’dan İstanbul’a, Tebriz’den A dıyam an’a, Rusçuk’tan Eskişehir’e, H orasan’dan Hacı- mirza köyüne, Tuna boylarından Söke’ye... Savaşlarla savrulan yüzyılın ilk kuşağı ve ar­ dından üç kuşak Cumhuriyet.

Farklı yöreler, farklı sınıflar, farklı m es­ lekler, farklı inançlar, farklı diller... F arklılık­ lara rağmen, benzer sevinçler, benzer keder­ ler. İster vaftiz edilm iş olsun, ister sünnet; bebekler ve bebeklerle gülen yüzler. U m ut­ lu nikâh fotoğrafları, objektiflere gülüm se­ yen gelinler, dam atlar; siyah önlüklü, beyaz yakalı ya da özel okul üniform alı fotoğraf­

lar; yılların bıraktığı izler, çizgiler ve yitiri­ lenler. .. Başka aileler seçilmiş olsaydı da pek değişm eyecek olan sevinçler ve üzüntüler.

Aram ızdan on yedi aile, albüm lerini ve anılarını, C um huriyet’in 75. yılında bizlerle paylaşıyorlar. H er biri T ürkiye’den b ir k e­ sit; mem leketim izden insan m anzaraları...

H er biri özel ve her biri kuşaklar boyun­ ca sürmüş büyük b ir m aceranın; bizim m a­ ceramızın b ir satırbaşı...

O nlar yüzyıllık b ir tarihin içinden çıkıp, C um huriyet’in 75. yılında, 1998’de, bu al­ büm de birbirleriyle ve bizlerle buluşuyorlar.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün proje m ü­ ellifi m imar Adnan Kuruyazıcı ile H asanoğ­ lan Köy E nstitüsünün ilk mezunlarını veren H acım irzaoğlu ailesi ilk kez bu kitapta yan yana geliyor. 193 3 ’te K uleli Askeri Lise- si’nde bando şefi iken, o sırada İstanbul Ku­

mandam olan Şükrü Naili Paşa’nın önünden okul bandosunun başında geçen Reşat Ku- tat’ın fotoğrafları, Şükrü N aili Paşa’mn oğ­ lu Profesör M acit G ökberk ve ailesiyle bu albümde tanışıyor. Zeytinburunu’nda ilk ge­ cekonduyu yapan ve m ahallenin ilk radyo­ suna sahip Punlular ailesinin tiryakisi oldu­ ğu “Ipana 11 Soru Bilgi Y anşm ası”nı sunan Orhan Boran, Şakir Eczacıbaşı ile yan yana poz verdiği 1966 yılına geri dönüyor ve Pun- İular ailesine ilk kez yüzyüze “m erhaba” d i­ yor.

1925 ’te fesler çıkarılıp şapkalar giyildiğin­ de, herkesin yüzünde neredeyse aynı mutlu şaşkınlık; işçi ya da eşraf, köylü ya da kentli 1940’larda kadınlar Süm erbank basm asın­ dan benzer desende entariler giyiyorlar. Ç o­ cuklar 23 N isan lard a, 29 M ayıslard a ben­ zer süsler, benzer yazılar taşıyor, aynı şiirle­ ri okuyorlar.

Y ıllar önce yollarının b ir yerlerde kesişti­ ğini belki bilmeyen on yedi aile, C um huri­ yet T ürkiyesi’nde küçük, kuşkusuz eksik, ama renkli b ir kesit olarak bu albüm de b u ­ luşuyor.

A nılarını ve fotoğraflarını bizlere emanet eden on yedi aileye ve katkıda bulunan her­ kese teşekkürlerle, sîzleri ülkem izin yakın tarihinde, biraz hüzünlü, ama yeni kuşaklar­ la bir o kadar da um utlu bir geziye davet edi­ yoruz. ■

Cumhuriyet’in Aile Albümleri / Editörler: Oya haydar, F eride Çiçekoğlu / Tarih Vakfı Yayınları / 295 s.

Osmanlı coğrafyasından Cumhuriyet Türkiyesi'ne aramızdan onyedi aile: Karadağ'dan Amasra'ya, Kafkasya'dan İstanbul'a, Tebriz'den Adıyaman'a. Rusçuk tan Eskişehir'e, Horasan dan Hacımirza köyüne, Tunaboytanndan Söke ye... savaşlarla savrulan yüzyılın ilk kuşağı ve ardından üç kuşak Cumhuriyet.

(3)

K a p a k k o n u s u n u n d e v a m ı...

T

ürk iye’d e çok az icra edilen, üze­ rin d e çok az yazılan, araştırılan hatta d in ley icisi olu p olm a d ığı tartışılan bir müzik türü üzerine bir kitap yazdınız, ağır bir sorum luluk du ygusu o l­ malı...

- Kitabı yazarken ağır bir sorumluluk al­ dığınım farkındaydım. Türkiye’de

dinle-E

'ci dar bir kide. Ama bütün dünyada böy- bu. Akadem ik kurallara bağlı yazılan bir müziğin her gün dinlenmeyeceğini bi­ liyorum. Kaldı ki arasanız da bulamazsı­ nız çoğunu zaten. Ama bu insanlar beste yapıyor. Üstelik belirli bir standardın üze­ rinde besteler yapıyor, dünyadaki meslek­ taşlarına koşut müzik yapmak için

çabalı-E

orlar. İnsanların bundan haberdar ola- ilm esi için birisinin bu işin tanıtımım “misyon” edinmesi gerekiyordu, o “biri­ si de ben oldum herhalde.

- Dünyada Türk çağdaş m üziğine ilg i na­ sıl?

_ - Götürebildiğim iz sürece iyi elbette. Özellikle yeni kuşak, çok ilginç ve umut verici. Aynca kitaptaki isim lerin 1/4’ü yurtdışında yaşayan besteciler. Çoğu aynı zamanda icracı da olduklan için icracı ara­ m ak zorunda da kalmıyorlar. D ışanda edindikleri çevrede kendilerini sunabildi­ ler. Buna en güzel örnek Kâmran İnce. Si­ pariş edilen eserleri yetiştiremiyor. Buna paralel olarak Türkiye’de ilk kez ITÜ’nün kuruluşunun 225. yılı için b ir senfonik eser ısmarlandı. O da bir senfonik şiir bes­ teledi ve geçen Pazartesi icra edildi. Yine Kâmran ince yönetti.

Fazıl (Say) da hem yurtiçinde hem de dünyada ciddi başarıları, olan çok iyi bir piyanist. Bir yandan da eserlerini nasıl su­ nacağım çok iyi biliyor. Bir konsere başla­ dığında başından sonuna kendi eserlerini ya da başkalarının eserlerini çalmıyor. “H arm anlam a”, “iyi sunm a”yı en başarı­ lı bir şekilde yapan müzisyenlerimizden birisi o. Mesela, Brahms’ın Paganini çeşit­ lemelerini nemen arkasından kendi Paga­

nini çeşitlemelerini sunuyor. Bence d u, çok iyi bir rol.

- T ürkiye’d e d e ilg iy i artırm ak na sıl m üm kün olabilir?

- Dinleyicinin ilgisini elbette çekebilir. Bu, ancak ivi bir sunuşla mümkün olabi­ lir. Bütün dünyada yapıldığı gibi, değişik eserlerden iyi bir kompozisyon oluştur­ mak gerekli. K arşılaştırm alı b ir sunum oluştuğunda daha ılımlı olacak. Dünyada ve bizaeki çağdaş müzikler arasında. Bir ortak payda bulunarak sunulmalı. Bizden

Yirmibeş Türk Bestecisi/ Evin îlyasoğlu/ Tan Yay m alık /176 s. GalatasaraylI Besteciler/ Evin îlyasoğlu/ İ yi Ş eyler Yayıncılık / 60 s. Müziğin Kanatlarında / Evin Îlyasoğlu/Pan Yayıncılık / 224 s. Zaman içinde Müzik / Evin Îlyasoğlu/Yapı K redi Yayınları / 319 s.

Çağdaş Türk M üziğinin peşinde bir araştırmacı

ve tanıdık, bildik b ir eser, dünyadan bir benzeriyle beraber sunulursa sonuç, çok daha başarılı olacaktır.

- TRT, özellik le yayın tekeliyken, büyük bir gü çtü v e çağdaş Türk b estecilerin e y e r d e veriyordu. Ama y in e d e sonuçlarına bak­ tığımızda, başarılı bir tanıtım old u ğu söy­ lenem ez.

- TBT, bu eserlerin tanıtımında büyük bir şans gibi görünse de işlerini devlet da­ iresi mantığıyla yaptığı için olmadı. Hep­ si gri-siyah, sıkıcı programlardı.

Ama onların da elindeki kayıtlann hep­ si kötü icralar. Fark, aynı eserleri bir ya­ bancı yönetmen sunduğunda çok net an­ laşılıyor. Aynca burada yine sunuş prob­

lemi çıkıyor. TRT, dünyadaki çağdaş m ü­ ziği çok güzel sunan programlar yapabi­ lirken, Türkiye’dekini aynı güzellikte su­ namıyor. TRT radyolarından, Haziran ayında Avustralya’da bestelenen bir yapı­ tı dinlemek mümkün. Yine de bir tek TRT var...

- Îlhan M im aroğlu konseri, tıklım tik­ limmiş. Bu, acaba, sa dece meraktan m ıyok - sa gerçek ten d e elek tronik müzik g ib i Tür­ k iyeli d in leyicin in kulağına pek tanıdık o l­ m ayan müziklerin d e d in leyici bu la bilece­ ğin in bir işareti m i?

- Yeni müziğin tuhaf bir dinleyicisi var. Kâmran Ince’nin verdiği konser de tıklım tıklımdı. Üstelik, hayatından gayet mem­

nun bir di- neliyci vardı. Mesele, bu müziği dev­ let memuru görüntüsün­ den kurtar­ makta, yok­ sa dinleyici, hem var hem de me­ raldi. - isim leri seçerk en n e­ ler e dikkat ettiniz? Kita­ bı sunuşunuzda g e çe n “Sağduyunun kurta­ rıcı pusulası” tanım lam asını “öz n el seçim ” olarak değerlen d irebilir miyiz? Erkan Ö ğür ya da B ülent O rtaçgil g ib i isim ler yok, ama m esela A ydın Esen ya da îlhan M im aroğ­ lu var.

- Aydın Esen, caz müziğinde de kendi­ sini kamdamış bir insan, ancak, klasik ka­ lıplarda yazılmış eserleri olduğu için girdi bu kitaba. Ve sadece klasik kalıplarda eserlerine yer verildi. Çağdaş Türk beste­ cileri, 1900’lerin başından bugüne kadar çok geniş bir zamanı kapsıyor. Bunları bir araya getirecek kıstaslar da içinde bulun­ dukları zaman diliminin özellikleriyle, de­ ğer ve olanaklarıyla doğru orantılıdır. Za­ man, bu kadar geniş olunca, bu kıstaslar da ister istemez değişiyor. Dolayısıyla, bir önceki benzer çalışmam 25 Türk Besteci- si’nde uyguladığım kıstaslar bu kitabım için geçerli değil. Kitaba girecek isimleri seçerken katı kurallara bağlı kalmadım. Eserlerinde çağdaş sesi yakaladığım, bes­ teciliğine kendini adadığına inandığım isimler yer aldı bu kitapta. Bu anlamda “sağduyunun kurtarıcı pusulası”na gü­ vendim. Silkelensek elbette bir bu kadar besteci daha çıkar. Üzgünüm, onlar da umarım yeni baskıya...

- Silkelensek, 100’ün üzerinde b esteci­ miz var yani.

- Kıstas, “bu misyonu tamam layacak” müzisyenler olmalı. 75 yıldan hesaplarsak, ortalama yılda iki müzisyen eder. Bu, hiç fena değil. Atatürk’ün müzik devrimi için öngördüğü şey, bugün gerçekleşiyor. Res­ min bir öncesi vardı. 19. yy sonu ve 20. yy ortalarına kadar, Cumhuriyet’e kadar ele alman, büyük bir resim kültürümüz var. Edebiyat, aynı şekilde, yüzyıllara dayanan bir geçmişi var. Çoksesli, evrensel müzik, tamamen Atatürk’ün devrimiyle gerçek­ leşmeye başlayan bir şey. Bu, 75 yıl içinde işlevine ulaştı. En büyük kanın da yeni ku­ şaklar yetiştirebildiği için görebiliyoruz.

-Ama, bu kayda d e ğ e r y e n i m üz isyenle­ rin h ep si yurtdışında, Atatürk’ün başarısı n ered e kaldı?

- Bunların arasında bir tek kişi bile yok

EVİN İLYASOĞLU

İ

stanbul’da doğdu. Yedi ya­ şında Marie Çobangil ile piyano derslerine başladı. 1957-1963 yılları arasında İs­ tanbul Belediye Konşervatuvarı piyano bölümünde Özen Vezi- roğlu, Şerif Yüzbaşıoğlu ve Ra- şit Abet’in öğrencileri oldu. Öğrenciliği boyunca ve konser - vatuvardan ayrıldıktan sonra da özel olarak Ferdi*Ştatzer ile pi­ yano çalışmalarını sürdürdü. 1966’da Ârnavutköy Amerikan Kız (Robert) Koleji’nden H ali­ de Edip Adıvar Edebiyat Ödü­ lü ile mezun oldu.

1968 yılında, seçici kurul üyele­ rini Asım Bezirci, Berna Moran ve Memet Fuat’ın oluşturduğu Yeni Dergi Eleştiiri Yarışma- sı’nda, Nâzım Hikmet’in şiirini müziksel yönden incelediği Sal- kımsöğütün Türküsü başlıklı denemesi ile birincilik aldı. 1969 ile 1971 arasında ABD

Michigan Devlet Üniversite- si’nde Müzik Eleştirisi ve Karşı­ laştırmalı Müzik Tarihi Semi­ nerlerine katıldı.

1973 ile 1993 arasında İstanbul Radyosu’nda açıklamalı Klasik Batı Müziği programları hazır­ layıp sundu. Bu haftalık prog­ ramlardan bazıları, Çağdaş Mü­ ziğin Öncüleri, Yeni Tını Yeni Müzik, Mitolojiden Müziğe, Müzikte Etkileşim ve Bestecile­ rimizle Söyleşiler başlıklarını taşır.

Çağdaş Müzikte Folklor adlı radyo programları dizisi ile 1978 yılının Türk Dil Kurumu Radyo ve TV Dil Ödülü’nü ka­ zandı.

1982 ile 1992 arasında TRT te­ levizyonunda Müzikte Arayış­ lar, Müzik Söyleşüeri, Müzik Dünyamızdan, Dünden Yarma Müzik gibi televizyon dizilerini hazırlayıp sundu.

1997 Habitat II kapsamında “İstanbul’un Müziği” sergisini hazırladı.

1968’den bu yana Milliyet Sa­ nat, Soyut, Somut, Türk Dili, Yeni Gündem, Sanat Dünya­ mız, Söz, Güneş, Cumhuriyet, Skvİife, Vizyon, Kapris, Çalıntı, Albüm gibi birçok dergi ve ga­ zetede eleştiri, inceleme ve söy­ leşi yazıları yer aldı.

Halen Boğaziçi Üniversitesi öğ­ retim görevlisi ve Cumhuriyet gazetesinin sürekli müzik yaza­ rıdır. Prof. Dr. Eyüp îlyasoğlu ile evlidir ve Ekin adında bir kı­ zı vardır.

Diğer Kitapları:

- Yirmibeş Türk Bestecisi - Tvventyfive Turkish Composers (Pan Yayıncılık, 1989);

- Müziğin Kanatlarında Söyleşi­ ler (Pan Yayıncılık, 1992, ikinci

baskı 1998);

- Ilhan Usmanbaş’a Armağan (Sevda Cenap And Vakfı Yayın­ ları, 1994);

- Zaman içinde Müzik -kitaba ekli 10 adet kompakt disk ve kaset örnekleriyle- (Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık 1994, beşinci baskı 1998);

- Cemal Reşit Rey “Müzikten İbaret Bir Dünyada Gezintiler” -kitaba ekli iki kompakt disk- (Yapı ve Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 1997);

- GalatasaraylI Besteciler -kom­ pakt disk ile- (iyi Şeyler/ Müzi- kotek, 1997);

- Necil Kazım Akses “Minya­ türden Destana Bir Yolculuk” kitaba ekli iki kompakt disk- (Yapı Kredi Kültür Sanat Ya­ yıncılık, 1998).

- Çağdaş Türk Bestecileri- Con- temparary Türkish Composers, (Pan Yayıncılık, 1998) ■

(4)

ki, müzik eğitimine yurtdışında başlamış olsun. Hepsi, burada konservatuvarda okudu. A tatürk’ün sayesinde kurulan konservatuvarlar olmasaydı, bu isimler na­ sıl yetişecekti? Bugün, çağdaş Türk mi­ marisi, çağdaş Türk edebiyatı, çağdaş Türk resmi ne kadar varsa, çağdaş Türk müziği de o kadar vardır.

- N eden müzik eğitim in e burada başla­ yan m üzisyenler, başarılı olm ak için yurt- dtştna gidiyorlar?

- Orada çalışma ortamı buluyorlar. Esin klan çok. Diğer müzisyenler ne ya-kaynakla;

|3iyor, ona

:. Bütün bunlar çok önemli şeyler. Bu ko­ kabiliyor, takip edebiliyor-

ır çok önemli şeyi

nuda bir tek örnek var o da Ilhan Usman- baş. Usmanbaş, İstanbul’da oturmasına rağmen yıl be yıl dünyanın nabzını izleye­ bilmiş bir bestecimiz. 1950’lerdeniubaren kimler dünyada ne yapmışsa o da buradan yapmış. H er konuda başarılı bir müzis­ yen. Örneğin, Ilhan Usmanbaş, bir konu­ da bir ödül almışsa, bu, onu bulup bu ödü­ lü vermişler demektir. Hiçbir zaman aday olmamıştır. Ama, en çok ödül alan müzis­ yenimiz de o.

- İstanbul D evlet S en fon i Orkestrası baş­ ta olm ak üzere pek Türk b estecilerim icra­ ya yanaşm ıyorlar galiba.

- Bu konuda bir imza kampanyası açtl- dunım da. İstanbul Devlet Senfoni rkestrası (tDSO) bir tek Türk bestecisi almamış programına. İDSO, hasılat kay­ gısı olmayan, ödenekli bir kurum. Ona rağmen bir tek Türk besteci almamış ol­ ması tuhaf. Üstelik, Cumhuriyetin 75. ku­ ruluş yıldönümünde. Bu kadar da değil. Adnan Saygun’un ölümünün 10. yılında, Kâzım Akses’in 90. yaş gününde, hiçbirin­ de hiçbir biçimde konser düzenlenmedi.

Batı’da bütün bu kurumlar, genç beste­ cilerini zaten sundukları gibi, öncü beste­ cileri için yaptıkları anma ya da kutlama programlan, bastırdıklan kitaplar ve no­ talarla övünüyorlar.

- Bu işin bir d e tanıtılması gerek li muhak­ kak. B enim takip ed eb ild iğim kadarıyla, si­ zin kadar sistem li v e sürek li olarak bu m ü ­ zik üzerine yazan, konuşan, dü şü n en ya da programlar, fa a liy etler yapan k im se yok.

- Galiba belirli bir güven sağladım. Bu güveni sağlayabildiğim için de çok şanslı­ yım. Genç besteciler, eserlerini sürekli ola­ rak gönderiyorlar. Böylelikle hem yakın­ dan takip edebiliyorum hem de iyi bir ar­ şivim oluyor.

- Kitabınızdaki isim lerd en b ir tek Fazıl Say 'a karşı gerçek bir m ed ya ilgisin d en söz edilebilir.

- FazıTın cep telefonu hikâyesi kendi eserlerinden daha çok medyatik olmasına yol açtı.

- Kitabınızdaki isim lerin bir bölüm ü nü b en d e kitabınızdan tanıdım. Ortalama bir müzik din leyicisin in d e bu isim lerin tama­ m ını b ilim esin e olanak oldu ğu n u zannet­ m iyorum . insanların müzik m ark etlere g i­ dip “bana bir Sezen Aksu, bir d e M uhiddin D ürrüoğlu-D emiriz” d em eleri zor olacağı­ na g ö r e kitabınızı okusalar da m u h tem elen b irçoğu nun m üziğini h iç duym am ış olacak­ lar.

- Gönül isterdi ki bu kitabımın da arka­ sına kitaptaki müzisyenlerin eserlerinden örnekler bulunan bir CD grubu eklenmiş olsaydı.

Besteciler bile birbirlerini çok fazla ta­ nımıyorlar. Fazıl, eline kitabı aldıktan son­ ra şöyle bir saydı ve “Bunların 30 tanesi­ ni ben tanımıyorum” dedi.

- Daha ö n cek i kitaplarınızın b ir b ölü ­ m ü n d e benzer bir şey yaptınız v e başarılı o l­ du sanırım.

- Önce, Zaman içinde M üzik’te CD’ler- de müzik vardı. Eski Yunan’dan postmo- dem izm e kadar ça ğ a r boyu müzik tarihi­ ni kapsayan bir dinleti panoramasıydı. Fa­ kat daha sonraki Rey ve Akses kitapların­ da bestecilerin kendi seslerini de ekleme­ ye özen gösterdim.

Bu CD’lerin hepsinde, eski eserler oldu­ ğu gibi hiç seslendirilmemiş eserler de var. En büyük özlemim, Usmanbaş’ın senfo­

nik eserlerini de kullanmak.

Kitaplarımda bir de bol resim kullan­ maya önem veririm. Çünkü bu resimler de yok olup gidiyorlar. Öysa hepsi bir döne­ min tanığı olan kıymetli malzemeler.

- Kitaplarınızdaki isim len n e y e g ö r e s e ç­ tiniz? B en ce en dikkat çek ici olanı, C em al R eşit R ey'in ya da Akses’in olm ası ama Ad­ nan Saygun’un olmaması...

- Cemal Reşit Rey’i Osmanlı’dan Cum­ huriyet’e geçişin bir simgesi olarak değer

dırmeli. Reşiı " nü bir disipiır

dir. Akses, tamamen b ir halk çocuğu ve Reşit, ilk kez İstanbul’un mü-len

zik kültürünü b ir disiplin altına alan kişi-Ankara’da Cumhuriyet’le başlayan müzik devrim inin simgesi. Konservatuvarda, operada vs. genel m üdürlükler filan da yapmış b ir isim. Akses de, Rey de Türki­ ye’de evrensel müziğin çok önemli isimle­ ri, sadece besteci değiller yani...

Akses, ilk kez opera geleneğini getiriyor bu ülkeye, onun sayesinde insanlar smo­ kinlerini giyip operaya gidiyorlar. Cemal Reşit, kantoları ve tangolan saymazsak ilk çok seslendirmeyi San Zevbek’le yapıyor.

Bu isimlerin devamı olarak Ilhan Us- manbaş’ın da monografisini hazırlıyorum. Aynı şablonun üçüncüsüyılarak bu sefer

smanbaş’ı Türkiye’nin Dünya bestecisi olarak ele alıyorum. Sonuçta, İstanbul, Ankara ve Dünya oluyor. Saygun veAl- nar’a da sıra gelir elbet. Tümü de Yapı Kredi Yayınları arasında çıkmış olacak.

- Son olarak ep ey ö n em verdiğiniz “su­ n u m ” konusuna dön m ek istiyorum . Gala­ tasaraylI B esteciler kitabınızın/CD’nizin su nu şu y a da Akses v e R ey kitaplarınızın su n u şu ,"iy i su nu m ’’a birer örnek teşkil ed e­ bilir m i?

GalatasaraylI Besteciler’de dokuz G ala­ tasaraylI besteciyi bulup onların klasik üs­ lupta besteledikleri yapıdan bir araya ge­ tirip bir kitapçıkla beraber sunduk. Sunu­ şu, bir konserle gerçekleştirdik, ilk kez, dokuz çağdaş Türk bestecisi bir konser­ de bir aradaydı. Onların tesadüfen G ala­ tasaraylI olmasının da etkisiyle Lütfü Kır- dar’da 2000 kişi önünde fevkalade kalite­ li bir icrayla gerçekleşti konser. Dinleyici­ ler belki, besteciler GalatasaraylI diye gel­ mişlerdi ama neticede hoşnut ayrıldılar.

Rey ve Akses kitaplarının da birer şerç' ya da gece düzenlenerek sunulması ço önemliydi bence. Rey’i özel eşyalanndan oluşan bir sergi, Akses’i de bir “Akses Ge­ cesi” he sunduk.

Önemli Not: K ü reselleşm e, evren sel, çağdaş.. Bu kaypak k elim eleri ilk du yd u ­ ğ u m andan itibaren pek sıcak bakamadım. Ancak, bu k elim elerin y erin e bir şe y bula­ m adığım dan, sürek li B a tıyı gösterm elerin ­ d en oluşan rahatsız ed iciliği v e durum un tartışm alı ev ren selliğin i bir kenara bırak­ tım.

Contempo- ;ish Composers / Evin llya soğlu / Ran Yayıncılık / 319 s.

Çağdaş Türk Bestecileri- rary Türkis

’Minyatürden destana

bir yolculuk' üstüne

Müzik dünyamızın çalışkan yazarı Evin Ilyasoğlu’nu ilk kez

“Çağdaş Müzikte Folklor” başlıklı radyo programlarıyla

tanımıştım. 1978 sıralarında yayımlanan dizi, eski Türk Dil

Kurumu’nun ödülünü almıştı. Aslında llyasoğlu, açıklamalı

program dizilerine 1973 yılında İstanbul Radyosu’nda başladı

ve 1993’e dek sürdürdü. 19 82 ’den sonra da aynı yoldaki

çalışmalarını televizyona taşıdı. Müziğin genel konularına ek

olarak çağdaş müzik, çağdaş Türk bestecileri ve Türk

yorumcuları, yaptığı programların özünü oluşturmuştu.

Ö N D E R KUTAHYALI

I

stanbul doğumlu olup 1957-63 ara­ sında İstanbul Belediye Konservatu- varı’nda piyano eğtiimi gören, 1966’da Amavutköy Amerikan Kız Ro- bert Koleji’ni “H alide Edip Adıvar Ede­ biyat Ö dülü” ile bitiren llyasoğlu, 196?’dan 197 l ’e dek ABD Michigan Dev­ let Üniversitesi’nde “Müzik Eleştirisi” ve “Karşılaştırmalı Müzik Tarihi” seminerle­ rini izledi. Yurda döndüğü yıllardan baş­ layarak da çalışmalarını müzik araştırma- cıiığ üzerindeyoğunlaştırdı. Boğaziçi Üni­ versitesi’nde Öğretim Görevlisi olan yaza­ rın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış müzik eleştirileri ve söyleşileri bulunmak­ tadır. Aşağıda sıralanan kitapları ise mü­ zik kültürümüze yapılmış değerli katkılar­ dır:

“25 Türk Bestecisi” (1989): Rey’den Okan Demiriş'e dek çeşitli dönemlerin 25 Türk bestecisi hakkında özlü bilgiler ver­ mektedir.

“Müziğin Kanatlarında Söyleşiler” (1992): Yazarın, bestecilerimizle ve müzik adamlarımızla yaptığı radyo ve televizyon konuşmalarım içeren güzel bir belge.

“Ilhan Usmanbaş’a Armağan” (1994): Sevda-Cenap And Müzik VakA’mn beste­ cimize armağan ettiği kitabın ana metni.

“Zaman içinde M üzik” (Kitaba ekli on adet CD ve kaset örnekleriyle, 1994); Beşinci basımı da hazırlanmama olan ki­ tap, müzik sanatının gelişimini, en eski çağlardan günümüze dek izlemektedir. Verilen bilgiler, müzik örnekleriyle de des­ teklenmektedir.

“Cemal Reşit Rey: Müzikten ibaret Bir Dünyada Gezintiler” (Kitaba ekli iki CD ile birlikte, 1997)

“Galatasaray’lı Besteciler” (1997): G a­ latasaray Lisesinden mezun olan besteci­ lerimize ilişkin bir kitap.

“Necil Kazım Akses: Minyatürden

Des-Evin llyasoğlu, Cenan Akın ile bir radyo söyleşisinde. 1981.

tana Bir Yol­ culuk” (Ki­ taba ekli iki CD ile birlik­ te, 1998). Y a z a r ı n , henüz mü­ rekkebi ku- r u m a m ı ş olan son ça­ lışması ise “ Ç a ğ d a ş Türk Beste­ c i l e r i ” d i r (1998). Bu kitap “25 Türk Bestecisi ”nin genişletilmiş biçimidir ve bestecilerimizle ilgili son bilgileri içeren değerli bir hazinedir.

Ilyasoğlu’nun kitapları, cumhuriyet dö­ neminde müzikte yapm aya çalıştığımız kalkınmanın aşamalarım ve yetiştirdiğimiz sanatçıları gün ışığına çıkarmaktadır; ama bunlardan ikisi, kültür tarihimizde ayrı bir yer tutar. Şöyle ki:

Evrensel müzik besteciliği, cumhuriye­ tin ülkemize kazandırdığı çağdaş görünü­ mün en somut belirtileri arasındadır. Ya­ zında, resimde, yontuda yetişen değerli sa­ natçılarımızın yarımda çağdaş Türk beste­ cileri, dünya müziğine yepyeni bir ses ge­ tiren yapıtlar yazdılar.

Bestecilerimizin elden geldiğince sık ses- lendirilmesi, biz müzik düşünürlerinin hiç eksilmeyen beklentisidir; ama özlemini çektiğimiz başka bir gelişme de birinci ku­ şaktan başlayarak Türk bestecileri üzeri­ ne yapılması gereken kapsamlı eleştiri ve incelemelerdir.

Bunların son iki örneğini Evin llyasoğ­ lu ortaya koydu. Yazarın, Cemal Reşit Rey’i ele aldığı “Müzikten İbaret Bir Dün­ yada G ezintiler” alt başlığım taşıyan ki­ tap, 1997’de Yapı ve Kredi Kültür-Sanat yayımlan arasında çıkmıştı. Anılan çalış­ mayı henüz göremedim; ama aynı yayım kuşağından hu yıl çıkan ve alt başlığı “Minyatürden Destana Bir Yolculuk” olan kitapta yine birinci kuşak bestecilerimiz­ den Necil Kazım Akses İncelenmektedir. Yazarın bu son çalışması, ülkemize değer­ li hizmetler veren ve içinde bulunduğu­ muz günlerde doksamncı doğum yılım kutlayan bir sanatçıya armağan olmanın ötesine geçmekte, kültür ve sanat yaşantı­ mıza yeni bir soluk getirecek niteli er ta­ şımaktadır.

Kitabın “Sunuş”la başlayan, “Coda” ile sona eren ve on bölüme ayrılmış bulunan 244 sayfalık metninde, besteci Necil Ka­ zım Akses her yönüyle İncelenmektedir; yan kutularda da tamamlayıcı açıklamalar yer alıyor. Notlar, metnin sonuna eklen­ miş. Bu yaklaşımın, okumayı biraz güçleş­ tirdiğini, dipnot koymanın daha rahat okutacağını söylemek isterim. Öte yandan “Yapıtların zaman dizinine göre” sıralanı­ şı, aynı yapıtların “Ortamlara göre sınıflan­ dırılması”, bestecinin “ Yurtdışında seslen­ dirilen bazı yapıdan”, Diskografi, “Yaşa­ mından Çizgiler”i veren “Zaman Dizini”, *

(5)

Evin llyasoğlu'nun 1997’de Yapı ve Kredi Kültür-sanat Yayınlan arasında çıkan “Minyatürden Destana Bir Yolculuk" adlı kitabı birinci ku$ak bestecilerimiz den Necil Kazım Akses'i inceliyor. rm Ankara’sını, bes­ tecinin aile yaşamını ve 1950 öncesindeki müzik adamlarımızı okurlara tanıtıyor. Ayrıca tarihsel niteli­ ği olan gazete kupür­ leri, besteciye verilen nişan ve madalyalar sergilenmiş. Bunla­ rın arasmda, ana­ okulunu bitirdiği gün, küçük N ecil’e takılan madalyayı da görmek heyecan ve­ riyor. Yazarın bu görsel belgeleri derleyip yerli yerine koy­ mak için harcadığı çaba takdire dçğer.

Kitaba eklenen iki CD’de, bestecinin “M inyatürler” başlıklı piyano parçalan, “Portreler I” başlığını taşıyan şarkı dizisi, viyolonsel ve orkestra için Idil’i, Tenor ve büyük orkestra için “Bir Divandan Ga- zel”i, Viyalo Konçertosu ve bazı yapıtların­ dan kesitler yer alıyor. CD’lerin birincisin­ de ilyasoğlu, kendi açıklamalarının arası­ na Akses’in sesinden bazı tümceler serpiş­ tirmiş.

Kitap, bütün özellikleriyle eksiksiz bir Akses kim liğini ortaya çıkarmaktadır. Genç kuşaklatın yararına sunulan bu kap­ samlı çalışmanın, önümüzdeki yıllarda ye­ niden basılacağı kesindir. Böyle olunca, sonraki basımlarda değerlendirilmek üze­ re bazı önerilerimi aşağıya alıyorum:

Akses’in Viyana ve Prag yıllarını ele alan Bölüm 2 ’de, çağdaş müziğin 1930 sırala­ rında geldiği nokta ayrıntılarıyla verilmek­ te, çağdaş akımların tümü özetlenmekte- dir; ancak bu özet uzundur ve konu, bes­ tecinin yaşam öyküsünden epey uzaklaş­ maktadır. Yazarın sık sık Akses temasına dönmesi, bu uzaklaşmayı önleyememek- tedir.

Bayönder

Bölüm 3 ’te ise bestecinin Ankara yıllan koni ele alınıyor. Yazar, pek haklı olarak konu­ ya girerken Ankara'nın kültürel panora­ masını çizme gereğini duymuş. Anka­ ra’run gelişmesi ve güzelsanadarla ilişkisi, geniş bir bakış açısıyla işlenmiş; ama bu­ rada da ana konudan epey uzaklaşılmış. Yeni basımda bu gibi kesimlerin kısaltıl­ ması, kanımca yararlı olur.

Akses’in, 27 Aralık 1934’te, Saygun’un “Taşbebek”iyle birlikte oynanan “Bayön­ der” operasının konusu, o zamanki prog­ ram notundan kitaba alınmış. Notun he­ men ardından şu tümceyi okuyoruz:

“Atatürk adının henüz verilmediği,

onun Gazi olarak anıldığı dönemde Ba- aışkusuz Atatürk’ü simge (sayfa 64). Konuya açıklık

getıre-

simgelemek-yönder, kuşkusuz Atatürk

tedir” lim:

21 Haziran 1934 tarihli “Soyadı Kanu­ n um dan sonra 24 Kasım 1934’te TBM M ’nin kabul ettiği 2587 sayılı yasay­ la Büyük ön d ere Atatürk soyadı verildi. “Bayönder”in libretto yazarı, metni kale­ me aldığı sırada öyküdeki kahramanın adı­ nı bu değerli insana soyadı olarak düşün­ müş olabilir; ama operanın bestelendiği Ünlerde bu düşünce geçerliliğini yitirmiş

ulunuyordu.

Başka bir düzeltmenin de Bölüm 7’de yapılması gerekiyor. Akses’in Devlet Ope­ rası Genel M üdürü olarak görev almasın­ dan sonra 1958-59 sanat mevsiminden başlayarak bu kurumda oynanan operalar­ la İlgili tümceyi okuyalım:

“Necil Kazım, 1958-59 yıllarında An­ kara Devlet Operası’nda Salome, Mada- me Butterfly, Otello ve Turandot’u sahne­ ye koydurur. Ayrıca Cari OrfPun die Mü­

ge (Akıllı Kız) ve Menotti’nin Konsolos gi­

bi çağdaş yapıtları da ilk kez Türkiye’de gösterime girmiştir” (Sayfa 146).

Bilindiği gibi Ruhi Su, 1952 yılının son­ larına doğru tutuklanmıştı. Sanatçının eşi Sayın Sıcuka Su, 1995’te yaptığımız bir gö­ rüşmede kocasının Konsolos operasına hazırlanırken tutuklandığını anlatmıştı. Ruhi Su, “Gizli Polis Memuru” ya da “Mr. Dünyanın nabzını tutm uş tek bestecimiz Ilhan Usmanbaş. Usmanbaş, İstanbul'da oturmasına ra ğ ­

men yıl be yıl dünyayı izlemiş bir bestecimiz. 1950'lerden itibaren kimler dünyada ne yapmışsa o da Türkiye'de yapmış.

“Kaynaklar”, “Soyadı ve yapıt adlarına gö­ re dizin” gibi ekler, kitabı tamamlamakta ve incelemeyi bilimsel çerçeveye sokmak­ tadır.

Sözün bu noktasında kitabın yazılışına ilişkin bir gerçeği de saptamak gerek. Geç­ mişi bir yana bırakın; günümüzün bir bes­ tecisini, örneğin Bartok’u yazmak istese­ niz, sonsuz olanaklarla karşılaşırsınız: O n­ larca kitap, binlerce yazı ve her yapıtın en az on değişik yorumunu içeren kayıdar. Zamanımıza daha yakın besteciler açısın­ dan da olanaklar fazladır; ama çağdaş Türk bestecilerinden biri üzerinde d ur­ mak isteyen yazarın karşısına büyük engel­ ler çıkar. Önünde örnek yoktur. Arşiv söz konusu değildir. Yazılı belgeler dağınıktır. Bu bakımdan, Akses kitabını gören bir dostum, ilyasoğlu için “İğneyle kuyu kaz­ m ış” deyimini kullanmakta haklıydı.

Gerçekten de yazar, Akses’le ve ailesiy­ le uzun görüşmeler yapmış, dağınık kay­ naklan bir araya getirmiş, almtılan özenle seçmiş, bestecinin öğrencileriyle ve dost­ larıyla görüşmüş, kitaba eklediği CD’lerin kayıtlarıyla ilgilenmiş, böylece ortaya kap­ samlı bir Akses belgeseli akmıştır.

Akses’in kitapta anlaman yaşam serü­ veni, yaklaşık olarak 1912’de başlar ve ya­ zarın kendisiyle son kez görüştüğü 1996 yı­ lında kesilir. Dileğimiz, hocamızın daha nice yıllar aramızda olmasıdır. Serüvenin en mutlu sonucu, bestecinin ortaya koydu­ ğu 58 dolayındaki yapıttır. Bunların çoğu geniş boyutludur. Akses’in çocukluk ve gençlik yılları, uzun öğrenim dönemi (1926-34), öğretmenlikle geçirdiği yıllar, sanat kurumlarımızda yaptığı yöneticilik

E

" revleri, mudu aile yaşamı ve sıcak dost- dar, kitabın başlıca konulandır. Yazar, ele aldığı her konuyu akıcı bir dille aktar­ makta, besteciden, aile üyelerinden müzik yetkililerinden ve öğrencilerden yaptığı alıntılarla anlatıma renk katmaktadır.

Hocamız Mahmut Ragıp Gazunihal’in alaycı bir dille anlattığı 19’uncu yüzyıl İs­ tanbul’una özgü kemancı tipi, hem Türk müziğini hem de evrensel müziği bir ara­ da yürütme iddiasındadır. Necil Bey’i m ü­ ziğe başlatan kişi, bu garip müzikçi türü­ nün son tem silalerinden biridir: Kemani Kevser Hanım. Sonraki yıllarda onun m ü­ zik öğrenimini yönlendiren değişik sanat­ çılarla karşılaşıyoruz: Mesut Cemil, Asal Kardeşler, Cemal Reşit Rey, Joseph Marx, Josef Suk ve Alois Haba.

Akses, Viyana ve Prag’da eğitimini ta­ mamladıktan sonra Ankara’ya gelerek m ü­ zik kalkınmamıza yön veren kişilerin arası­ na girer. Böylece kitapta bir yandan Atatürk coşkusuyla başlayan müzik atılımlanna ta­ nık oluyoruz, bir yandan da bu atılımın ta- m am layıa öğesi olan ilk kuşak bestecileri­ mizle karşılaşıyoruz. Kendisi de aynı kuşak­ tan olan Akses, söz konusu bestecilerin ya­ kın dostudur. Erkin, Alnar ve Saygun, Ak­

ses ailesinin en önemli konuklandır.

Kitaptaki bölümlerden ikisi, Akses kim­ liğine canlılık getiren ve yazarın anlatımı­ nı inandırıcı kılan metinlerdir.

Bunlardan bölüm 4, (“Bebek’li Saadet H anım ”), bestecinin eşini tanıtıyor, A k­ ses, Viyana’da bulunduğu sırada Hüseyin Sadettin Arel’in kızı Naciye Hanım’la ya­ şamım birleştirir; fakat bestecinin Anka­ ra’ya yerleşmesinden sonra bu evillik ak­ samaya başlar ve ayrılırlar. Akses bir süre sonra 1941 ’de, Yaşar Nabi Nayır’ın eski eşi Saadet Hanım ile evlenir. Ilvasoğlu, Sa­ adet H anım ’dan ve onun dostlarından

E

aptığı alıntılarla, sıcak ve içtenlik taşıyan ir anlatım dile getirmektedir. Böylece ya­ şamının her günü dolu geçen bir sanat ada­ mının, eşinden gördüğü yalan desteği ve bu saygıdeğer Türk kadınının, mudu bir aile ortamım yaratma çabalarım

öğreniyo-ruz-

"Bon Vtveur"

“Aslında O Bir Bon Viveur” başlığım ta­ şıyan Bölüm 6 ise Akses’in dillere destan oían ve belki biraz abartılarak ağızdan ağı- za dolaşan yeme içme ve yemek pişirme merakım gündeme getirmektedir. Besteci, harika bir yemek doğaçlam aasıdır. Evine gelen konuklara her yemekte yeni bir do­ ğaçlama sunar. Aslında “Ehlikeyif” anla­ mına gelen “Bon Vîveur” deyimi, kavram olarak Akses’in “Mutfak sanatları ve Ak­ ses’in yaşamdan keyif alma ustalığı” üze­ rine çizilmiş canlı bir resimdir.

Öte yandan duyguyla okunan Bölüm 9, (“Kendi Yazı Stilimi delkin Edecek Deği­ lim Ya”), bestecinin öğrencilerine yaklaşı­ mını, onlara verdiği eğitimi, bir bestecilik öğretmeni olarak dünyaya ne ölçüde açık olduğunu ve dostlarıyla ilişkilerini anlat­ maktadır. Nevit Kodalh’dan başlayarak yetiştirdiği her öğrenci, hocaya bağlılık duygulan içindedir. Akses onlara karşı bir baba ya da arkadaş gibidir. H er birini sü­ rekli olarak yazmaya özendirir ve her fır­ satta onlara çağdaş müziğin son gelişme­ lerini tanıtır. Konservatuvann opera öğ­ rencilerine verdiği “Türkçe Müzikli Dik­ siyon” dersleri de belleklerdedir.

Akses öyküsü, sayısız resimle süslenmiş­ tir. Bunlar, cumhuriyet öncesi İstan­ bul’unu, Akses ailesini, Avrupa’yı,

1930’la-S A Y F A 6

Kofner” rolüne çalışıyor olmalıydı. Ger­ çekten de 1952-53 sanat mevsiminde, M e­ notti’nin bu ilginç operası Ankara’yı aya­ ğa kaldırmıştı.

Bölüm 7 ’nin ikinci yansında, Bölüm 8’de ve bir ölçüde Bölüm 9’da, Akses’in bazı yapıtlarıyla ilgili çözümleme notlan yer almaktadır. Bunlar, müzikçi ve müzik­ severlerimiz için yararlı ve aydınlatıcıdır. “Portreler F in ve “Itri’nin Neva Kârı Üze­ rine Scherzo”nun çözümlemelerine nota örnekleri de eşlik etmektedir.

Yazar, söz konusu çözümlemeleri çeşit­ li kaynaklardan ve kalemlerden derleyerek kitabına almış; ama metni okurken Ilya- soğlu’nun, o yapıtla ilgili kendi değer yar­ gılarına da gereksinme duyulmaktadır. Ya­ zar bu konudaki kişisel görüşlerini, daha çok Bölüm 8’in sonlarıyla Bölüm 9’da or­ taya koymaktadır. Bunlar Akses biçemine genel bakış niteliğindedir.

Yazan çözümleme alanında kısıtlayan şey, bazı CD örneklerine karşın bestecile­ rimizin yapıtlarıyla ilgili kayıüar bakımın­ dan yaşadığımız boşluktur. H er yapıtı din­ leme olanağımız yok; nota yönünden de sı­ kıntıdayız. Bestecilerimizle ilgili sağlıklı ve herkese açık bir arşiv ise söz konusu bile değildir.

Eksik olan başka b ir nokta da Akses bi- çeminin ilk kuşaktaki öbür bestecilerin bi- çemleriyle kıyaslanmamış olmasıdır. Baş­ ka bir açıklamayla Rey, Alnar, Erkin ve Saygun gibi yaratıcıların Akses’e göre iz­ ledikleri değişikyollar fazla irdelenmemiş- tir. Eğer bu yapılsaydı, “Türk Beşleri” tar­ tışmasına açıklık getirilmiş ve Akses’in, “Çalışm alarım ız ve tuttuğumuz yollar bambaşkaydı; manada ve ruhta birleşiyor- d u k” yolundaki açıklaması (sayfa 181), yerli yerine oturmuş olacaktı.

Yazar, Akses’in yapıdan üzerine yazılmış eleştirilere de yer vererek, hocamızın bes­ tecilik yönüne ilişkin bilgileri bütünlüğe kavuşturmaktadır. Burada bana ilginç ge­ len konu, rahmetli Faruk Güvenç’in eleş­ tirileridir.

Güvenç, 1970’lerin hemen başında yaz­ dığı eleştirilerde Akses’in dile getirdiği bi- çemi a la y a ve abartılı bir tavırla betimli­ yor. “Itrin in Neva Kârı Üzerine Scher- zo”yu ise yerin dibine batırıyor. Buna kar­ şılık 1 977-78 sıralarında kaleme aldığı eleş­ tirilerinde bestecinin Viyola Konçerto­ sunla Orkestra Konçertosu’nu göklere çı­ karıyor. Oysa ki Scherzo, en azından adı geçen yapıtlar kadar renkli, canlı ve ilginç­ tir. Nitekim ilyasoğlu da yapıtın son yular­ da sık sık seslendimdiğini ve keyifle dillen­ diğini, hiç duraksamadan belirtmektedir.

Son çözümlemede diyebiliriz ki dünya­ da ve bizde tanık olunan çevresel ve ahlak­ sal kirlenmeler, doğal felaketler, ekonomik çöküntüler, savaşlar ve terör olayları, bire­ yi gerçek bir umutsuzluğa düşürmüştür. Ülkemiz, bu umutsuzluğu doğuran olgu­ ların tam ortasındadır. Gericilik almış yü­ rümüştür. Aydınlanma uğrunda harcadı­ ğımız çabalar, istenen hıza ulaşabilmiş de­ ğildir. Halkı uyarması gereken gazeteleri­ miz, tabak-tencere satışıyla uğraşmakta­ dır.

Müzikçilerimizin durumu ise daha da üzücüdür. Müzikle ilgili kitapları ve yazı­ ları, genellikle bu sanatın meraklıları okur. Sanatçılarımız arasmda müzik kalkınma­ sının geleceğine ve devletin izlediği müzik siyasasına ilişkin olarak düşünce üretenler azınlıktadır. Bu karamsar tablo içinde bel- geleştirilen Necil Kazım Akses kimliği, nerkesi yüreklendirmelidir; çünkü O, bu­ gün kıyasıya eleştirdiğimiz Türk toplumuntopll içinden gelmiştir; sağduyunun, tükenmek

çalışkanlığın, yaratı- miliğin ve yüksek bir bilmeyen bir gücün, çalışkanlığın, yaratı­ cılık alanındaki verimi:

akim sahibidir.

Yine bu olumsuz ortamda Sayın Ilya- soğlu’nun, değerli bestecimizi bütün yön­ leriyle tanıtabilme uğrunda harcadığı ça­ ba ve kılı kırk yararak yaptığı çalışma, en azından Akses’i tanımış olmak kadar yü­ reklendiricidir. Yazarımızı candan kutlar, müzik dünyamız adma kendisine içtenlik dolu teşekkürlerimi sunarım. ■ 1 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 5 1

Referanslar

Benzer Belgeler

Yetmiş, yetmiş beş yıllık cefakâr bir hizmet döneminden sonra Şehir Hatları’ ndan törenle ayrılan tek Şirketi Hayriye vapuru “ 68 Güzelhisar” , son selamını

Muhlis Sabahattin esaslı ir şekilde bilmediği garp musi- isine hiç sokulmamış ve eski mu »ikimizde biıgiıl ve ona meftun bir baba evinde o musikinin ahen­ gi

Konser­ den sonra bizi sahneye getirmeleri ve kırmızı kur- delâlarla sarılı armağanlarımızı almamız ve hediyeyi aldıktan sonra da çarçabuk sahneden koşarak

Ümidini usanmadan ko­ ru, felekten, yani bize çizilmiş yol karşısında felekten ya da ka­ derden alacağımız en güzel in­ tikam, ümidi son ana kadar

Eğer romanda bir dâva varsa o da şudur : İnsan, tahteşşuurundaki bir tipe âşık olur, bu gayri mevcu­ da şiddetle sadık kalır ve bir gün onunla

Ancak, onun saray tarafından ne kadar tutulduğunu bilmediğinden kendi azledilerek yerine Cevat Paşa tayin olundu ve bir süre sonra da mareşallik rütbesi

Necip Fazıl ’ın eserleri, oğullan Mehmed ve Osman Kısakürek tarafından devam ettirilen Büyük Doğu tara­ fından yayınlanıyor. Hitabeleri, makaleleri, sohbetleri,

Ancak ne yazık ki Schumacher’in erken takipçilerinden pek çoğunun gayreti, teknik açıdan yetersiz veya deneyimden yoksun kalmıştır: gelişmekte olan neredeyse