• Sonuç bulunamadı

Ubeydullah Efendi, hayatı renkli olaylarla dolu bir fikir adamımızdı:Kahve peykesinde uyuyan Türk Büyükelçisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ubeydullah Efendi, hayatı renkli olaylarla dolu bir fikir adamımızdı:Kahve peykesinde uyuyan Türk Büyükelçisi"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Y

AZILARIYLA olduğu kadar, başından geçmiş mace­ ralarıyla ün yapmış, yazar ve fikir adamlarımızdan Ubeydullah Efendi, 1857 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Hatipoğlu ailesindendi. Medreselerde okuduktan sonra Tıb- biye've girmiş, orada üç yıl okuduktan sonra, siyasi suçlu olarak sürüldüğü için önce Avrupa'ya, sonra Amerika'ya kaçmıştı. Bulunduğu memleketlerde, bir yandan Fransızca ve İngilizce'yi öğrendi, öte yandan da hayatını kazanmak için ketenhelvacılık gibi akla gelmeyen işler yaptı. Bu arada Chicago Sergisi boyunca, orada sergi gazetesi yayınladı.

Islamiyeti taassup ve cehaletin pençesinden kurtarm ak için dini ve sosyal konularda pek çok makale kaleme alan Ubeydullah Efendi. 1908 devriminden sonra, İstanbul Mec- lisi’ne Aydın milletvekili olarak katıldı.Talat Paşa ile Lon­ dra'ya giden kişiler arasında o da bulunuyordu. Mütareke yıllarında, Ingilizler tarafından M alta’ya sürüldüyse de, serbest bırakıldıktan sonra. Birinci Büyük Millet Meclisi’ne milletvekili seçildi.

Ubeydullah Efendi’yi Cumhuriyet yıllarında Beyoğlu Evlendirme memuru olarak görüyoruz. Dördüncü ve Beşinci devrelerde yine milletvekili seçilen Ubeydullah Efendi . yıl­ larca İstanbul'da pek çok çiftin nikâhını kıydı. Ama kendi müzmin bir bekârdı. Renkli kişiliği, hoş sohbet karakteri nedeniyle her yerde sevilir, saygı görürdü. Zekiydi, kalender mizaçlıydı, her türlü yeniliğe açıktı. 1937’de 80 yaşında öldüğü zaman, İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’na çok sevdiği arkadaşı şair Abdülhak Hamit T arhan'm yanma defnedildi.

Yıllarca İstanbullular'ı

o evlendirdi!

Ama ben yine de, kendisinden daima "Fazıl-ı muhterem” diye bahsedilen Ubeydullah Efendi’den başlamak istiyorum. Neden mi Ubeydullah Efendi?.. Evvela iki bayram arası olu­ şu, yani çöpçatanın tatil yaptığı aylar... Çünkü, Ubeydullah Efendi, değil Türkiye’nin, tüm dünyanın en meşhur çöpçatanı idi. Evlendirdiği çiftlerle dünya rekorunu kırmıştı. Bu aylar onun tatil ayları idi.

Ve o pırıl pırıl renkli Ubeydullah Efendi ki, bir gün bakarsı­ nız açık bir saltanat arabası içinde, zamanın sadrazamı ile, diz dize oturmuş geçiyor!..Ve yine bakarsınız aynı Ubeydul­ lah Efendi,Chicago sergisinde,bağıra bağıra keten helva satı­ yor... Bakarsıntz bir gece, New York’ta Central Park’ta bir tahta sıra üstünde uyurken polis tarafından kovuluyor. Ba­ karsınız, aynı adam, Londra’nın Dorchester Otell’nde, krallar dairesinde!.. Bakarsınız, Malta’da sürgün, bakarsınız

padişa-SARARMIŞ KÂĞITLARDAN BÎR T O M A R... Ubeydullah Efendl’nln el yazısıyla kaleme alıp, yazanınıza saklaması için verdiği anılarından bir bölüm. Baş tarafında “ Sefaretname” yahut “Afganistan Seyahatnamesinin Birinci Faslı” yazıyor.

hin hediyeleri ile birlikte, Efgan’a büyükelçi olarak gidiyor. Bakarsınız, bir gün sarayda, ertesi günü Bekirağa Bölüğü zindanlarında... Bakarsınız B.M.M .’inde mebus... Bakarsınız Beyoğlu Evlendirme Dairesinde nikâh memuru!.. Onblnlerce çifte nikâh kıymış, ama kendisi inatçı bekâr... Ve Basra Körfezi emirlerine elini öptüren Ubeydullah, Beşiktaş’ta ha­ yırsever bir kadın hayranının konağında son nefesini veriyor.

Kahve peyke? nde uyuyan

••

••

Birçok dönem milletvekilliği yapat Ubeydullah Efendi,

gençliğinde gittiği Chicagı Sergisi'nde

keten helvası da satmıştı

.

Son resmi görevi ise

,

Beyoğlu Evlendirme Minurluğu 'ydu

Hikmet Feridun ES

A Z E T E C İL İK hayatında tanıdığın en renkli insan­ ları say!., deseler, başlardım:

Ubeydullah Efendi... Marlene Dietrich...

166 yaşında öldüğü gün kızı Güllü Hanım’ın başucunda: "Ah dünyalarına doyamadan giden babacığım!..’’ diye ağladığı Zaro Ağa...

Evine gelen gazetecilere, fotoğrafçılara/’Çeker misiniz?..” diye çıkarıp, meşhur memelerini gösteren Mae West...

Bir limon almak için gittiği bakkaldan, evine tam 25 yıl sonra dönen Neyzen Tevfik...

Dünyanın en zampara devlet başkanı Sokarno...

Daha kimler de kimler... Tanıdığım Nehru’dan Greta Gar- bo’ya, Roosevelt’ten Betty Grable’e, Tahsin Yazıcı’nın karar­ gâhına gelen General Mc ArthuTdan, Fatih pazarındaki koca kafalı “ Pazarola Hasan Bey”e, Perapalas Oteli’ndeki Troçki’- den, Garden Bar’daki Ispanya Kralı Alphonso’ya kadar!..

NİÇİN BİR UBEYDULLAH EFENDİ?

Bakınız, onun hayatından birçok sahne daha var... Mesela: Bir gün Amerika’da bir^enci kadının doğumunu başaran bir doktor!.. Bir gün Londra Sefareti’nde İmam!.. Eğer “ Renkli adam...” diye Ubeydullah Efendi de anlatılmazsa, kimseye sıra gelmez...

Ubeydullah Efendi’yi özellikle ele almanın bir başka nede­ ni daha var: Vasiyet gibi bir şey... Kendisini Beşiktaş’taki konakta son ziyaretim sırasında idi. O zamanki “ Akşam” ga­ zetesinde “Tanımadığımız Ubeydullah Efendi” başlığı ile, uzun bir yazı dizisi yayınlıyordum. Benim aracılığım ile ilk kez» yaşamının en mahrem köşelerini kalabalığa açıklıyordu. Bü­ yük tepki yaptı... Kendisi ve yazının muharriri olarak ben, büyük hücumlara uğradık. Özellikle Efgan seyahati, Efgan Hükümdarca götürdüğü hediyeler faslı yüzünden çatan çata­ na idi, hem bana, hem ona!., ölüm döşeğinde Ubeydullah Efendi üzülüyor:

-“ Benim yüzümden hücumlara maruz kalıyorsun. Ama ben yazdıklarının hepsinin altına imzamı atabilirim. Hepsi bir ha­ kikatin ifadesidir. Ah bir kalkabilsem...”

Ama gittikçe kötüleşiyordu. Kendisinin çağırdığı, son gö­ rüşümde bitkindi:

-“ Geldin mi evlat?” dedi. Ve 20 odalı konakta âdeta bir si­ nema sahnesi geçti... Ubeydullah Efendi:

-"Şuraoa, masanın üzerinde 2 büyük kâğıt tomarı var... Kendi elimle yazdım ve elimle diktim müsveddeleri... Al onları... Oku...”

Kalktım, aldım. Pembe kâğıtlar üzerine kurşun kalemle ya­ zılmış iki tomar...

Ve üzerinde şu başlıklar: Sefaretname, yahut Efganistar Seyahatnamesi... Aziz Nesin’in değil, Ubeydullah Efendi’nir, Seyyahatnamesi... Fasıl: 1... Fasıl: 2...

Sefaretnamenln kalem oynatılmamış, kısaltılmamış şekli. Ubeydullah Efendi:

-“ Bunları sana hediye ediyorum... Türk seyahat edebiya­ tında son sefaretname...”

-“ Beni mazur görmenizi rica ederim ama almam. Sizin eseriniz...” dedim.

-“ Daha bitirmedim bile... Bitireceğim de yok.Bence 5 para etmez!'.. Ama sen onu kıymetlendirebilirsin. Zaten bunlardan yararlanan yararlanana. Üstelik maceralı Efgan seyahati yü­ zünden, benimle beraber hücuma uğrayan da sensin... Bu işin tek şahidi de ben!.. Cartayı çekersem ne halt edersin?.. Bu benim sefaretnamem değil, benim imzam ile senin mü­ dafaan be çocuk!.. Al şunları be!..”

Ev sahibesinin uzattığı tomarları alıp evimin yolunu tu t­ tum. Yine romanlarda olduğu gibi, gecenin ilerlemiş saatine rağmen açıp okumağa başladım. Ubeydullah Efendi’nin kendi el yazısı ile: Dünya Savaşı başlarında, OsmanlI İmparator­ luğunun, sarayın, padişahın Rus ordusu karşısında kurmak istedikleri Efgan barajı!.. Saraydan Kâbil’e gönderilen hedi­ yeler... Babıali hâriciyesinin komik iç yüzü...İlk defa gün ışı­ ğında... Sefaretname şöyle başlıyor:

“ 1915 sene-i miladisi Nisan’ının 8. Perşembe günü. İstan­ bul’dan Efganistan’a müteveccihen hareket eden sefaret he­ yetinin başkanıyım. Sefaret heyeti bir sefir, bir askeri temsil­ ci, başkâtip, ikinci üçüncü kâtipler, bir imam, bir de yave­ rim !.. Ve 2 kavas... Heyet başkanı, adam kıtlığında, ben fa­ kir!.. Askeri temsilci, eski Basra Valisi Süleyman Şefik Pa­ şa...”

54 YILLIK BİR ANI

Meşhur Süleyman Şefik Paşa, Ubeydullah Efendi’nin em­ rinde... Üstat başkanlığını yaptığı heyeti böylece okuyucula­ rına takdim ettikten sonra, serüvenlerini şöyle anlatıyor. 74

23 DO

(2)

Kahve peykesinde nynyao

Türk Büyükelçisi

yıl önce İstanbul’dan Kâbil’e... Kara yolu ile ve trenle:

* “ Sabahleyin saat 8 buçukta trenimiz hareket etti. Sefaret heyeti, özel ve salonlu bir vagonda İdi. Öğle vakti İzmit'te, Mutassarrıf tarafından selamlandık.

"Akşamdan sonra Eskişehir’e vasıl olduk. Otellerde yemek aradık. Bulamadık... Ama aç da kalmadık. Geceyi vagonda geçirdik. Ertesi gün şafakla hareket ettik. Konya istasyonun­ da askeri törenle ve mızıka ile karşılandık. Reesülayn’da 3 gece kaldıktan sonra yola çıkacağımı Süleyman Paşa’ya söy­ ledim. Benimle gelmek istemiyordu. Hepimiz Vali Azmi Bey' İn evine indik... Halep'te Vali Celâl Bey tarafından karşılan­ dık. Bir otele indik. Halep’te ufak tefek alacağımız İçin 10 gün kaldım. Ben 2 çadır satın aldım.

“Süleyman Şefik Paşa, Arap şeyhlerine at ısmarlamak bahanesi ile oturmak ve İstanbul’a aleyhimde telgraflar çek­ mek istiyordu. Paşayı, Harbiye Nazırı Enver Paşa düşünmüş ve yanıma verilmesini benden sormuştu. Süleyman Paşa’yı kâtipleri ile bırakarak, arabalarla yola çıktım. Nisan’ın 22. gü­ nü Musul’a vardık. Musul’da Halil Bey'i bulacaktık. Bizi Tah- ran’a o götürecekti. Ama Halil Bey Van taraflarına gitm işti. Telgraf çektik, cevap gelmedi. Ruslar hücum etmiş ve Van sukut etmişti. Kerkük’te bizi Vali Süleyman Nazif Bey karşıla­ dı. (Meşhur yazar Süleyman Nazif) Benim İran’a gitmekliğimi tehlikeli sayıyor ve hiç de onaylamıyordu.

“ 7 Eylül’de Hemedan’a varıldı. Karşılama fevkalade İdi. Atlı, arabalı, yaya 2000 karşılayıcı arasında şehre girdik. Bize tazimen, bütün dükkânlar kapatılmıştı. Yolumuz üzerinde 12 kurban kestiler. Bu kurbanların çoğu OsmanlI tebâası Bağdat Yahudileri tarafından kesilmişti.Hemedan’ın tüm ticareti on­ ların elinde..."

BİR ÜLKEYE İKİ A YRI SEFİR

Ubeydullah Efendi “ Sefaretname” sinde OsmanlI hâriciye­ sine ait çok garip bir şey açıklıyordu: Aynı zaman içinde bir yere, iki sefir göndermek! Hem de birbirine haber vermeden!. Ve padişaha ait aynı tür hediyeler ile!.. İşte bu Efgan elçili­ ği... İki ayrı yoldan, iki ayrı Türk elçisi gönderiliyor.

Ubeydullah Efendi’nin rakibi, yani öteki sefir zamanının çok büyük isimlerinden Rauf Bey (Rauf Orbay. Meşhur “ Ha- midiyeT’ Kumandanı. Büyükelçi, Vekiller heyet başkanı). Ba­ kınız Ubeydullah Efendi hatıralarında ne diyor:

“ Bu Rauf Bey meselesi de ayrı bir mesele... Bunu burada anlatmalıyım: Kumandan Rauf Bey Balkan Savaşı sırasında Çanakkale’den hareketle Akdeniz’de mucizeler gösteren, Os­ manlılığı göklere çıkaran adam... Talat Bey (Ünlü Talat Paşa, İttihat ve Terakki’nin son sadrazamı) bir gün bana:

-“ Biz seni Rauf Bey’le göndermeyi düşünüyorduk...” de­ mişti.

-“ Hangi Rauf Beyle?" dedim. Sustu.

"Ben de sustum. Ama Rauf Bey’in kim olduğunu pek kav­ rayamadım. Yola çıktım. Musul’a vardığımızda, Rauf Bey’ln sadası işitiliyordu.Ve bize bir rakip bulunduğu Vali Süleyman Paşa ile refiki Nedim Bey arasında konuşuluyordu. Ben kulak vermiyordum. İstanbul’dan hareket ederken Harbiye Nazırı Enver Paşa Bağdat yolundan gitmeyip Musul ve Süleymaniye

24

RENKLİ BİR HAYATI V A R D I...

Ubeydullah Efendi, devrin Sadrazamı Talat Paşa ile otomobilde yanyana... t ttihatçılar’la yakınlığı bilinen Ubeydullah Efendi, Mütareke yıllarında Malta’ya sürgün edilmişti.

yolunu tutmaklığımı emir etmişti. Sebep sordum. Bağdat yo­ lundan gidersem Bahtiyarı aşiretleri içinden geçmem lazım geleceğini, bu aşiretlerin de Ingiliz yanlısı olmak ihtimali bulunduğunu söylemiş ve Rauf Bey’den hiç "bahsetmemişti. Ben de Musul’a gelinceye kadar Rauf Bey’in bu memuriyetin­ den haberdar değildim. Çünkü bu memuriyetler sır tutulduğu için söylenmiyordu. Erbil den Rauf Bey’e bir telgra çektim ..."

Ubeydullah Efendi telgrafına aldığı cevapta Rauf Bey’in de kendisinden habersiz olduğunu anlıyor. Ve anlaşılıyor ki İs­ tanbul Hükümeti ne olur, ne olmaz, belki biri yolda öldürülür diye Kâbil’e iki elçi yollamış. Ama tamamen 2 ayrı yoldan. El­ lerine birer murassa kılıç vererek... Hediyelik!.. Ubeydullah

G ü n l e r d e n M u h a r r e m in

o n u y d u v e b i z , İ r a n m

K u m k e n t i n d e

b u l u n u y o r d u k .

İ r a n l ı

k ı l ı ğ ı n d a

o l d u ğ u m u z a

ğ ö r e b i z i m d e

" H a ş a n ! . .

H ü s e y i n . . .

d i y e

d ö ğ ü n m e m i z

g e r e k i y o r d u . . .

(3)

Efendi, çok iyi Farsça bildiği için, hemen Iranlı kılığına giri­ yor, düşman aşiretleri arasından geçiyor. Böylece, şimdiki Humeyni’nin dini başkenti Kum şehrine varıyor!.. Sefir Haz­ retleri geceyi bir kahvede, peyke üzerinde uyuyarak geçiriyor. Muharrem ayının da dokuzu... Yarın büyük gün... Ya Haşan!.. Ya Hüseyin!.. Ve Türk heyeti Kum şehrinde... Kent Haşan Hüseyin feryatları ile kendinden geçmiş, deste halinde, dö- vünenlerle dolu. Büyükelçi, yine kendisi gibi Irani kılığındaki sefaret doktoru iie birlikte hemen bir desteye karışıp dön­ meye, dövünmeye başlıyorlar. Ubeydullah Efendi bunu da şöyle anlatıyor:

-“ Deste okuyarak ve sine dövüyor görünerek eve daldık. Tam ev sahiplerinin önünden geçeceği zaman deste birdenbi­ re durdu. İki kişi yaklaştı. Bizi oradan çıkardı...”

Ubeydullah Efendi'nin bu nefes kesici serüvenleri kolay kolay bitmeyeceği için burada ve muvakkaten kesiyorum. Çünkü onun çok garip 2 seyahati daha vardır: Biri Chicago...

Chicago sergisinde meşhur keten helva satmak hikâyesi... Bugün Amerika’da pek rağbet gören pembe, mavi, sarı renkli ketenheivası bizim Ubeydullah Efendi’nin buluşudur. Keten- helvayı ilk boyayan odûr... Ve Amerika’ya ilk takdim eden... Chicago sergisinde helvacılık ile beraber doktorluk da etmiş­ tir üstat... Sergiyi gezerken, helvacının önünde, ağrısı tutan bir Zenci kadını kim doğurttu dersiniz?...Ubeydullah Efendi tam kadının helvasını hazırlarken... Kadın yere yatıp kıvran­ maya başlamış!.. Efendi helvayı atıp kadına koşmuş... Sergi doktoruna da haber! Ama o kadar kalabalık ki bekle ki doktor gelsin... Zenci kadın yeri göğü inletiyor... Türkiye’de, Tıbbi- ye-i Şahane’nin son sınıf şakirdanından Ubeydullah Efendi, ezeli bekâr, kolları sıvamış... Doktor geldiği zaman Ubeydul­ lah Efendi’nin kolları arasında nur topu gibi, kara bir bebek!.. Gelen doktor “ Sayın meslektaşım!..” dediği Efendiyi evvela Hintli sanmış:

-“ Maharatavanya usulü değil mi?.. Harika bir doğum!.. Bu kadar çabuk ve bu kadar tahribatsız!” demişti.

Ubeydullah Efendi ise:

-“Çok aceleci bir velet!.. Fırladı çıktı... Koşucu mu ola­ cak?.. Nedir?" diyordu.

Bir başka garip seyahat de Malta sürgünü... Memleketin en önde isimleri ile beraber Ubeydullah Efendi de Malta'ya sürülmüştü. Bir gün kampın aksi komutanı, karşısına dizdir­ diği Türk siyasi sürgünlerini, muavinine göstererek:

-' Bu adamları al götür!" demişti.

Başı sarıklı bir adam ileri atıldı. Diktatör komutana bağır­

dı: v

-“ Sözlerinize dikkat ediniz!.. These men, yani bu adamlar ne demek?.. Bizden böyle bahsedemezsiniz General...”

Aksi Ingiliz komutanı şaşırmıştı:

-“ Bu adamlar dedim ben... Peki ne diyecektim yani?.." -“ Siz İngilizce bilmiyorsunuz galiba?.. These men değil, these gentleman, diyeceksiniz!”

“ Buradaki Türkler’in hepsi centilmendir anlaşıldı mı?..” Ondan sonra Malta’daki tüm Türkler centilmen...

Ubeydullah Efendi’nin Beyoğlu'nda nikâh kıydığı günlerdi. Kıydığı nikâhlar çok sağlam oluyor diye herkes ona koşuyor!. En büyük dostu ve en büyük düşmanı: En ünlü talak (boşan­ ma) hâkimi Kemal Bey!.. Barıştırmak için çok çalıştığı halde, boşadığı çiftlerle o da bir dünya rekoru kırmış, dünya çapında bir hukukçu.. Evlendirme rekortmeni Ubeydullah Efendi’nin tek dostu. Biri evlendiriyor, öteki boşuyor...

Ve iki bayram arasındaki, çöpçatanın tatilini beraber —

geçiriyorlardı. a

Referanslar

Benzer Belgeler

Konuyla ilgili bir örnek verebilirim: “Erzurum’un Tortum ilçe- si dolaylarında 11 m’lik yılan bulundu” ha- beri sanırım Haziran ayı içinde İnternet’te çok hızlı

Tablo 4.6.‟ya göre 36-72 aylık korunmaya muhtaç çocukların geliĢim alanları (biliĢsel geliĢim, dil, sosyal-duygusal, psikomotor, öz bakım becerileri) ile koruyucu ailenin

Dilenci vapuru, adı verilen diğer vapur ise, Vükelâ va­ purunun tamamen aksine olarak Boğaziçi’nin iki yaka­ sındaki bütün iskelelere te­ ker teker

[r]

[r]

Tout en respectant ces inappréciables souvenirs d’un glo­ rieux passé, synthèse de trois civilisations, en les dégageant pour les mettre en relief, la

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1933 yılında bi­ tiren Kudret, Kayseri ve Ankara Atotürk Liselerinde, An­ kara Devlet Konservatuvarında edebiyat

Malumat, Kadın, Kadınlar dünyası, Menekşe gibi dergilerde pek çok şiiri yayımlanmış, 1924 yılında.. Feryatlarım adıyla bir şiir kitabı basılmış Yaşar