• Sonuç bulunamadı

Hanımların idare ettiği stüdyo

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hanımların idare ettiği stüdyo"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Utle Film stüdyosunun Umum Müdürü Sabahat Filmer’in bundan bir müddet evvel Londradakl Hlın stüdyolarım ziyareti sırasında maruf İngiliz yıldız» Margaret Lockwood İle çekilmiş bir fotoğrafı. Sağdaki Cemil Filmerdir.

C O N Y IL L A R D A yerli film sa- ° nayiimizin hayli inkişaf kay­ dettiği, bugün için henüz tama­ men dört başı mamur hale gel­ memiş olsa dahi ilerisi için bü­ yük ümitler verdiği bir hakikat­ tir. Her sene küçüklü büyüklü muhtelif firmalar zevklerine ve malî kudretlerine göre bir sürü kordelâyı halkımıza arzediyorlar. Bunların her biri çeşitli tenkidle- re uğruyor. Kimisi iflâs ediyor, kimisi tutuluyor. Hülâsa, filmci­ liğimizin arz ve talep ölçülerine göre hayli tatminkâr bir kemiye­ te ulaştığı, dolayısiyle film âle­ mimizin devamlı bir hareket ve canlılık içerisinde bulunduğu mu­ hakkaktır.

Gerek yerli film piyasamıza hâkim olan bu durum; gerekse buna muvazi olarak Türkçeye çevrilmiş, duble edilmiş filmlerin bilhassa Anadolu şehirlerinde karşılaştığı büyük rağbet dol­ gun sermaye sahibi bazı firma­ ları İşi müesseseleştlrme yoluna »evketmiştir. Bunun neticesinde Istanbulun muhtelif semtlerinde, bilhassa Mecidiyeköy ve civarın­ da kurulan küçüklü büyüklü stüdyolar bu müesseseleşme fik ­ rinin ilk örneklerini teşkil edi­ yorlar. Günün birinde Türkiyede de bir sinema şehrinden bahset­ mek imkânı bulunursa bunun nü­ vesini Mecidlyeköy’ün teşkil e- deceği âşikârdır.

Bir film nasıl hazırlanır veya ecnebi lisanla çevrilmiş bir filmin Türkçeleştirilmesi nasıl olur?

-

14

-Eğer bunu merak ediyorsanız gelin sîzlerle birlikte Istanbulun en modern stüdyolarından birini ziyaret edelim.

Mecidiyeköy benzincisinin he­ men karşısında şirin bir villâ görünüşüyle yükselen şu bina Lâle Film stüdyosudur. Şehri­ mizde vücuda getirilen en son film tesislerinden biri. Yakında inşasına başlanacak plâto kısmı hariç herşeyi tamam ve çalışma­ ya başlamış halde. Bizi müessese- nin son derece zarif ve nazik Umum Müdürü Sabahat Filmer’- le oğlu İlham Filmer karşılıyor. Ricamızı büyük bir memnuniyet­ le kabul ederek binayı gezdiri­ yorlar. Her yer pırıl pırıl temiz ve şirin. Daha önceden bildiğim veya tanıdığım bazı stüdyolarla burası arasında yaptığım muka­

yeseyi zikretmekten sarfınazar ediyorum. Yalnız şunu söyliye- yim: Gezmekte olduğumuz bina, cidden, gelecekteki tesislere dahi örnek olabilecek bir mükemme­ liyette.

Dublaj salonuna giriyoruz. I- çeride hummalı bir faaliyet gö­ ze çarpıyor. Dublâj Rejisörü Sa- cide Keskin’in idaresinde şehri­ mizin en tanınmış artistleri öiı lerine konulmuş mikrofondan bir Amerikan filmini seslendirmek­ le meşguller. Bu salon, icabında, en büyük orkestraların bile ça­ lışmalarına imkân verebilecek nisbette geniş tutulmuş. En iyi akustik şartların temini için son buluşlar dikkate alınarak hazır­ lanmış. Tavandan aşağı muayyen bir mesafeye kadar birbirine pa­ ralel olarak sarkan kadife per­

deler, duvarların yumuşak bir maddeyle kaplanmış satıhları, mikrofonun iki yanına yerleşti­ rilmiş müteharrik ses ihtizaz du- varlan seslerin en tabiî şekliyle alınmasına imkân veriyor. Salo­ nun tefrişi sırasında mücellâ sa­ tıhların kullanılmasından tama­ men kaçınılmış o kadar ki, aba­ jurlar bile camdan değil presse edilmiş özel bir kâğıttan mâ- mûl.

Dublaj odasının perdeye yakm bir yerinde ikinci bir mikrofon, bunun etrafında hususî surette yaptırılmış kapı kanatları, pen­ cere sürgüleri, ziller, kum ve çakıl dolu bir sandık göze çarpı­ yor. Mikrofonun önündeki masa­ nın üzeri aktar dükkânı halin­ de. Neler yok neler... Mantar tabancasından, cam kırıkların­ dan tutunuz da anahtarlara, bon­ cuklara kadar yüzlerce ufak te­ fek. Bütün bu malzeme, effekt olarak kullanılıyor. Filmdeki a- yak seslerinden itibaren konuş­ ma dışındaki her türlü sesler bu masa etrafındaki teferruattan is­

tifade suretiyle dublâj asistanı tarafından temin olunmakta.

Salonun nihayetinde camlı böl­ meyle ayrılmış bir kısımda ses kayıt cihazlarının başında ses mühendisi Esat Toroğlu oturu­ yor. Birdenbire ışıklar söndü ve perdede iki ucu rulo halinde bir­ leştirilmiş bir parça film devam­ lı olarak geçmeye başladı. Dub­ lâjı yapılacak kordelâ bunun gi­ bi beş yüzden fazla parçaya bö*

J

t

--- -— —--- — \

UMUM MÜDÜRÜ, TERCÜMANI, DUBLAJ

REJİSÖRÜ, MONTAJ ŞEFİ VE TEMİZLİK

MEMURU KADIN OLAN

BU STÜDYO­

NUN YALNIZ KADINLAR TARAFINDAN

İDARE EDİLDİĞİ HER TARAFIN PIRII-

P1RIL OLMASINDAN VE

ZEVKLE DÖ­

ŞENMİŞ

BULUNMASINDAN

DERHAL

ANLAŞILIYOR.

Yazan: Tank G ÜR C AN ... ■ ... ... ..

(2)

lünüjı numaralanmış. Her biri dublaj rejisörü tarafından daha önceden seyredilip diyaloglar! hazırlanmış. Şimdi, parça geçer­ ken artistler, mikrofonun kargı­ sında, önlerindeki deftere teksif edilmiş bir elektrik lâmbasının ışığı altında Türkçe sözleri per­ dedeki sanatkârların ağzına uy­ durmaya çalışıyorlar. Parça bir­ kaç defa orijinal sesiyle geçiyor. İlk provalar böylece yapıldıktan sonra perdeye akseden ses kesi­ liyor. Film geçmekte berdevam­ dır. Bir daha.. Bir daha... Niha­ yet. rejisörün sesi işitiliyor:

— Alınız.

Kırımızı ışıkların yanmasiyle beraber bulunduğumuz dairede makineler çalışmaya, ibreler oy­ namaya başlıyor. Ses mühendi­ si önündeki düğmelere zaman za­ man yaptığı müdahalelerle sesin en kaliteli şekilde tesbitini sağ­ lamaktadır. Nihayet yeniden 8a- eide Keskin’in sesi duyuluyor:

— 318.

Bu, dublâjı yapılan parçanın numarasıdır. Bunu daha yüzler- cesi takip edecek, bütün parça­ lar ayrı ayrı seslendirildikten i ıtıra ses filmin negatifi, resim filminin negatifine intibak etti­ rilecek, kopyalar basılıp sinema­ lara sevkolunacakür. Sabahat Filmer :

. ~ Gelin, işin safahatını adım adım takip edelim, dedi, bu es­ nada size lüzumlu izahatı veri­ rim.

LâboraUıvara inerken muhata­ bım diyor ki:

~~ Gayemiz burada Avrupai bir çalışma sistemi kurmak,

mun-Ua&m re temiz iş çıkarmak, memurlarımıza, işimizin müsaa­ desi nisbetinde, refah temin ede­ rek uzun yıllar müesseseye bağ­ lamaktır.

— Stüdyonuzu kurmadan ev­ vel bu hususta ne gibi tetkikler yaptınız ?

— Fransa. İngiltere, İsveç ve Mısır’ın bellibaşlı bütün stüdyo­ larım gezdik. Gördüğünüz bina, onların bizim imkânlarımıza gö­ re hazırlanmış küçük bir örneği­ dir. Dublâj ve projeksiyon sa- îonlariyle makine ve projeksiyon dairelerinin plânlan Alman mü­ tehassıslar tarafından hazırlan­ mış ve monte edilmiştir.

Lâboratuvarda bizi servis şefi Fuat Akömer karşıladı. Sağ ta­ rafta beyaz, fayans döşeli bir bölmede koskocaman bir makine çalışıyordu. Bu, developman ma­ kinesiymiş. Bir taraftan maka­ raya takılan bir film, öbür ta­ raftan banyo edilmiş, yıkanmış ve kurumuş olarak insan eli değ- meksizin çıkıyor. Makinenin cam kapaklarından bu safhalan te­ ker teker görmek kabil. Başka bir köşede muttarit bir şekilde işliyen «matipo» namındaki ham film üzerine baskı yapılmakta.

Binanın Üçüncü katma çıkt ığ ı- iere ait çeşitli seslerin yükseldi­ ği odaları göstererek:

— Bunlar montaj ve s. croıı daireleridir, dedi.

Girdiğimiz odada üzeri muhte­ lif makara ve dişlilerle dolu bir masanın orta yerindeki kartpos­ tal kadar bir ekranda film sey­ rediliyordu.

— Bu masada ses ve resimler

Montaj ve senkron dairesinde Suavi Tedü, rejisörlüğünü yap­ tığı «Leylâklar Altında» İsimli filmin montajım yapıyor, ikinci fotoğraf Lâle Film stüdyosunun diğer servislerinden

birini gösteriyor.

Nevin Gürcan, Sabahat Filmer ve Sacide Keskin dublâjı yapılacak bir diyalog tercümesini tetkik ediyorlar.

Tarık Gürcnn, Nevin Gürcan, Esen Gökmen, ve Sacide Keskin

birbirine intibak ettirilir... Bu da montaj masasıdır. Bakın: Son çevirttiğimiz bir yerli filmin muhtelif sahneleri birbirine bağ­ lanıyor.

— Şimdiye kadar stüdyonuz­ da kaç film hazırlandı?

— Salgm, Nasreddin Hoca. Leylâklar Altında ve Nilgün gibi dört yerli filmle 75 dublâj filmi. Biz bu işi yaparken sadece pa­ ra kazanmayı düşünmüyoruz. Dublâjı bir kelime kuytımculuğu telâkki ettiğimiz için sanat saya­ rak, beğenilmesi ve takdir edil­ mesi için uğraşıyoruz.

Film diyaloglarının hazırlandı­ ğı küçük salonu ve diğer müte­ ferrik tesisleri de gözden geçir­ dikten sonra Sabahat Filmer’in odasına döndük. Gezintimiz esna­ sında personelin işine gösterdiği candan bağlılık bilhassa dikkati­ mi çekti. Geniş pencereli mun­ tazam odalardan sadece dinle­ nen filmlerin ve makinelerin ses­ leri geliyordu. Artistlerin dinlen­ me odası döşenirken madenî kol­ tuklardan büfesine kadar buraya samimî bir ev atmosferi veril­ mek istenmiş. Pencereleri süsli- yen tüller, muhtelif köşelere yer­ leştirilmiş saksılar, temiz mobil­ ya la r, insana âdeta bir çalışma

hevesi ve İç huzuru veriyor. Her köşede İnce bir kadın zevkinin neticesi okunmakta. Sayın Sa­ bahat Filmer’e bunu söyleyince:

— Teşekkür ederim, dedi, yal­ nız unutmayınız ki burası ha­ nımların idare ettiği bir mües­ sesedir. Umum Müdürü, tercüma­ nı, dublâj rejisörü, montaj şefi ve nihayet temizlik memuru ka­ dın olan bir işletmede bu kadar - eık fark olmasın mı?

-

15

-Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

Türk Sanatı, gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet sonrasında; motif, malzeme, teknik, kompozisyon açısından oldukça zengindir.. Çini, Seramik, Kalemişi, Hat,

Yakın taraftan merkez-dışı ışıklandırmanın düz etkisi, başın iyi bir görünüm vermesi için yeterli değilken, aynı ışıklandırma uzak taraftan uygulandığında

Finansal Kurumlar Birliği (‘Birlik’) üyesi şirketlerin, gerek birbirleri, gerek müşterileri ve hissedarları gerekse de çalışanları ve diğer kurumlar arasındaki her

Açılmamış orijinal ambalajında, serin ve kuru ortamda, üst üste en fazla 4 kova konulmalıdır. Raf ömrü uygun depolama koşullarında üretim tarihinden itibaren 12

sözlerinde olduğu gibi Santiago Nasar‟ı yakından tanıyor olmasından kaynaklanan taraflı bir tutumla onun suçsuzluğuna dair fikirler ileri sürmesi ile bazı

Tâcuddîn es-Sübkî, babasından (Takıyyüddîn es-Sübkî’den) Dâvûd’un kıyâs-ı celîyi reddetmediğini işittiğini, ancak Müzenî’nin eleştirilerine ce-

Doğumla ilgili olan Hera, Zeus’un kızına bu yetkiyi verdiğine yakınır (Erhat, 2003: 58) Doğada egemen, canlıların ölüm, kalımını elinde tutan güçlü tanrıça