• Sonuç bulunamadı

Havasını kaybeden şehir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Havasını kaybeden şehir"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E K İM 1949

. *T

.5

H avasını K a y b e d e n Ş e h ir

Çırağan Saryınııı iki tarafında delikler açılmış şahane kapışı

Portail du Paiais de Tchiragan «— Seneler senesi bir tek hakikî arzum ol­

du: Ölmeden evvel İstanbulu görmek. Gördüm; fakat inanır mısınız ki hayal sukutuna uğradım. Ben İstanbulu o kadar başka türlü tahayyül edi­ yordum ki...»

Bunu bana söyliyen bir müddet evvel şehri­ mize gelip, geçenlerde yurduna dönen bir Fran­ sız seyyahı idi. Fransızların bizi nasıl tahayyül ettikleri, hattâ nasıl görmeyi arzuladıkları, hep malûmumuzdur. Onun için bu sözlere pek fazla ehemmiyet vermedim, lâkin o, şöyle devam e tti:

«— İnanınız ki ben Türkiyeyi, uzaktan bi­ zim Lotinin gözlüklerde temaşa eyleyen vatan­ daşlarımdan değilim. Haremler, peçeler, kafes­ ler, çifter çifter hanım almalar, arabca harfler... Bunların hepsinin çoktan tarihe karışmış oldu­ ğundan elbette ki haberdarım. Siz kendinizin, dünyada tanınmadığınızdan şikâyet ediyorsu­ nuz. Fakat emin olunuz, her Fransız münevveri Atatürk inkılâblarını bilmekte, ileri hamleleri­ nizi takdir etmektedir. Tekrar ediyorum, ben Türkiyeyi Piyer Lotinin gözlüklerde görmü­ yorum.»

O zaman daha ziyade alâkadar oldum ve dos­ tuma, İstanbulu nasıl tahayyül edip, nasıl bul­ duğunu sordum. Bir an düşündü, sonra müte- reddid:

«— Bilmiyorum, dedi, size İstanbulu nasıl tahayyül ettiğimi ifade için kelime bulamıyo­

rum. Çünkü doğrusunu isterseniz, bu elle tutu­ lur bir şey değildir; sadece bir «hava» dır. Ben, işte o havayı bulamadım. Şimdi, nasıl bir hava diye soracaksınız. Bunu misallerle anlatayım: Parisin bir «hava» sı vardır; insan o «hava» nın içine girince, nerede bulunduğunun farkında olmasa bile haykırır: Burası, Paristir!

«Londra için, Viyana için, Berlin için, Roma için, Madrid için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Buralar, benim gördüğüm yerlerdir. Fakat öy­ le zannediyorum ki görmediğim yerlerin, Peşte- lerin, Moskovalarm, Stockholmlerin de buna benzer hususiyetleri vardır.

«İşte ben İstanbulda, böyle bir havayı lâyıkı veçhile teneffüs edemediğime yanıyorum.»

Fransızca, şehrin nerelerini gezdiğini sor­ dum :

«— Hemen her tarafını» diye cevab verdi. Beyoğlunda bir otelde oturuyor.Boğaziçin- de denize giriyor, kayıkla dolaşıyor, camileri, müzeleri geziyor, plâjlara, eğlence yerlerine gi­ diyor. vaktini boş geçirmiyordu. Bir otelin barın­ da tıkılıp kalan ve doğrusu istenilirse «İstanbul onu gördüğü halde» giderken «beıı İstanbulu gördüm» diye övünerek ayrılan ecnebilerden değildi.

«— Peki, dedim, bahsettiğiniz o havayı or­ tadan yokeden, sizce nedir?»

(2)

6 TÜRKİYE TURING ve OTOMOBİL KURUMU

X 9 .C U a s m başında Kalender Kasrı

Villa Impériale de Kalender en 1852

«— Yeni binalarınız, yeni inşaat, diye cevab verdi. İmar hareketlerinizi takdirle karşılama­ mak imkânsızdır. Bana, sergi sarayınızı, maliye binalarınızı, belediye gazinosunu, yeni ilkmek- teblerinizi, stadyumunuzu gösterdiler. Ben de hususî evleri gördüm. Suadiye tarafına, Boğaz- içine, Taksime artık pek yabancı sayılmam. B ü­ tün buralarda, Türk stili diye bir şey göreme­ dim. Öyle zannediyorum ki siz, başkalarının kö­ tü şeylerini — zaten iyi de olsa ne çıkar? — taklid için kendi güzel şeylerinizi feda etmişsi­ niz.

«Meselâ Suadiyede bir o eski «hava» lı köşk­ leri düşününüz, bir de yeni yapılan kübik evleri. Bilmezsiniz Boğaziçinde, İsviçredeki şaleler bi­ çiminde bir yah gördüğüm zaman ne kadar şa­ şırdım. Bana Süleymaniye camiini gösterdiler, tek kelime ile hayran kaldım. Fakat onun he­ men yanında, galiba İstanbul Üniversitesi müş­ temilâtından bir modern bina vardı. Eğer ben bu şehrin belediye reisi olsaydım, oraya kundak koyar, yakardım. M odem bina dünyanın her ye­ rinde vardır, o bir kıymet ifade etmez ki. Asıl marifet, ona bir mahallî renk vermek değil mi­

dir?» , 4® ;1

Fransız dostum, Halicin ve Böğaziçinin hal­ lerini pek garibsemiş. O, Istanbula gelmeyi kur­ duğu bütün uzun seneler zarfında hep Halicin ve Boğazın güzelliklerde haşır neşir olmuş. F a­

kat buraya gelince, öyle bir hayal sukutuna uğ­ ramış ki, demeyiniz gitsin. Hakikaten fabrika ve depo yatağı haline gelmiş olan bu semtlerin «hava» sından bahsetmek artık abes olmaz mı?

Dostum, sözlerine şöyle devam etti: «— Acaba sizin mi zevkleriniz değişti, yok­ sa mimarlarınız mı Türk stilinin ve mahallî ren­ gin bir şehrin havası bakımından ne kadar mü­ him olduğunu kale almıyorlar? Halbuki bu renk, en modern apartımanlara bile pekâlâ verile­ bilir...

«Istanbulda pek hoş vakit geçirdim, iyi dost­ lar, kıymetli arkadaşlar buldum, tabiî bakım­ dan emsalsiz güzelliklerle karşılaştım. A m a ina­ nır mızmız, yüreğimde biraz üzgünlük var. B o­ ğazın kıyısındaki îstanbulu bulmakla, hayalim­ deki îstanbulu kaybettim; ve şimdi şu kanaat­ teyim ki siz de, o güzelim şehri kaybetmek yo­ lundasınız. Eğer minare silüetlerini kaldırarak Istanbula bir bakacak olursamz, bu dostunuzun pek de yanılmış sayılmıyacağını teslim edersi­ niz, sanınm ...»

Fransızm sözleri burada bitiyordu. Bunlar elbette ki bir ecnebinin nihayet kendine mahsus fikirleridir ve «evamir-i-aşere» değildirler. Am a, üzerlerinde biraz durup da, düşünülmeğe değ­ mezler mi acaba? Onları nakletmemedeki sebeb, işte bundan ibarettir.

Metin T O K E R

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Süleyman Paşa Mescidi (Bağdad/Emniyet Genel Müdürlüğü Yanı).

Yaptıkların sana kalsın Dedim azat etsen beni Bizar oldum ben elinden O cefası pek çok güzel Daha değil, demesin mi. Dedi işin, dedim şiir Dedi adın, dedim Aziz Dedi bekâr,

2009 yılında yine Kazda ğlarında çıkan yangınla ilgili hazırladığı raporda, yangının sabotaj olduğunu ileri süren Orman Mühendisleri Odas ı Eski Genel Başkanı

Küçük, Munzur dağlarının öbür taraf ında Ovacıklıların da altın madenine karşı mücadele ettiğine dikkat çeken Küçük, dağın iki yanının direnişi ortakla

Mahalle halk ından Eylem Eroğlu da, daha önce gösterdikleri tepkilerden sonra baz istasyonlarının kaldırılacağı sözünü ald ıklarını, fakat bunun yerine yeni bir tane

Newton yüksekçe bir yere çıkıp elmayı fırlattığında elmanın parabolik bir eğri çizerek yere düşeceğini biliyordu. Peki bu elmayı daha hızlı fırlatırsak

Newton yüksekçe bir yere çıkıp elmayı fırlattığında elmanın.. parabolik bir eğri çizerek yere düşeceğini biliyordu. Peki bu elmayı daha hızlı fırlatırsak

Türkiye açısından bakıldığında bölgeselleşme ve yeni bölgeselleşme politikalarının iktisadi alandan biçimsel olarak bir ayrışıklık gösterse de