• Sonuç bulunamadı

Türkan Şoray 86 'Sultan' dönüm noktasında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkan Şoray 86 'Sultan' dönüm noktasında"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

/

¿g . g '

,

^.

g f

CUMHURİYET/11

RÖPORTAJ YAPMAKŞoray'ların evine daha önce de gitmiştim. Sonra oir gün "röportaj için" yine aynı eve geldim. Röportajı Türkân Şoray ile yapmak istemiştim, Şoray-Ünal çiftiyle değil. Ci­ han Ünal anlayışlı davrandı, ben açıkça söylemediysem de, konuşmayı yalnızca Şoray’la yapmak istediğimi kavradı. O gün kapıyı çaldığımızda Cihan Ünal çoktan evden çıkmıştı.

Sultan1 dönüm

noktasında

Atillâ Dorsay

Ö n c e le r i h er şe y

ken diliğin den oldu. B ir ,

çarktı, dö n ü yo rd u .

Ş a rtla r vardı

,

b iz o

şartlara u yu yordu k. U zun

süre b ö yle d ev a m etti.

Sonra ben şartları

ya ra tm a ya , şartları

d eğ iştirm e ye çalıştım .

Efsane bitti mi?

— ı —

• •

^ ^ ^ n c e , bir akşam, yemeğe gittik. Bunca yıl­ dır tanışırız, ama Türkân Şoray’m evinde ilk kez yemek yiyecektim. Cihan Ünal’la birlikte yeni taşındıkları Ulus’taki geniş dairelerinin döşemesi henüz bitmemişti. Her yeni evli çift gibi, anlaşı­ lan bu daireyi özenle, dikkatle döşemeye çalışı­ yorlardı. İnşaat aşamasından girdikleri evde ne tür değişiklikler yaptırdıklarını anlatıyordu Ci­ han Ünal... Ortalığa tatlı bir krem rengi egemen­ di. Duvarlar, yerdeki halı, tüm eşya bu renktey- di. Mutfaktan yemek kokuları geliyordu. Şoray heyecanlıydı: Acaba yemekler iyi olmuş muydu? Bundan yemekleri onun yaptığı sonucunu çıkar­ dım. En azından beyendili kebabın onun eseri olduğu belliydi: Acaba tuzu fazla mı kaçırmış­ tı, kekik koymakla iyi etmiş miydi, peynir koy­ sa mıydı? Onu rahatlattık: Beyendili kebap ger­ çekten de çok lezzetliydi. Bu arada ortalığa Yağ­ mur çıktı: Bir yaşını henüz aşmıştı. Yürümeye yeni başlamıştı:-Badi badi bir yürümeydi bu, her an düşecekmiş duygusu veren... Cıvıl cıvıl bir kız çocuğuydu Yağmur, gözleri hep gülen, annesi­ nin gözlerini, çenesini almış... Şoray, yemek te­ lâşı dışında alabildiğine rahat, mutlu, sâkin göz­ üküyordu. Eskiden hep gizli bir tedirginliği sak­ layan, bir türlü mutlu bir gülümsemeyle etrafa açılamayan, ‘ellerinin titrediği’ söylenen Türk­ ân Sultan değildi sanki... Annelik mi? Evlilik mi? Büyük kararlar almış, büyük dönemeçler dönmüş, hayatında yeni bir döneme başlamış ol­ manın rahatlığı mı? Hepsi birden mi?

İ

E f s a ne’ soluk mu alıyor?

Sonra bir gün ‘röportaj için’ yine aynı eve gel­ dim. Röportajı Türkân Şoray’la yapmak istemiş­ tim, Şoray - Ünal çiftiyle değil. Evliliklerine, bir­ likteliklerine elbette çok saygım vardı. Ama be­ ni ilgilendiren Türkân Şoray’dı: 40 yaşına gel­ miş, 20 yıldır doruklarda olmuş, sinemamızın gerçek Sultan’ı, gelmiş - geçmiş belki de tek

‘stâr’ı, hayatında bir sayfayı (ne güçlükler, ne

duraksamalar, ne engeller pahasına) kapayıp bir yenisini açmış, yıldız, büyük oyuncu, kadın ve şimdi de anne Türkân Şoray... Tam bir yıldır film setlerinden uzak kalmış, son filmlerinin iş yapmaması üzerine şimdilik sinemadan uzaklaş­ mış gözüken, bir aralar, evlilik ve meslek sorun­ ları nedeniyle hem basının, hem de Yeşilçam’ın bir bölümüyle “ kötü kişi’ olan Türkân Şoray... Bu yeni Türkân Şoray ilgilendiriyordu beni: Bunca dönemeçten sonra acaba yeni dönemeç­ ler mi bekliyordu Şoray’ı? Sinemaya dönecek miydi? (Elbette dönecekti de, nasıl, ne zaman?) Seyirciyi, setleri, spot ışıklarını özlemiş miydi? Kimi gazeteler Şoray - Ünal çiftine eleştiriler, gi­ derek saldırılar yöneltirken, ‘efsanenin sonu’ di­ ye yazılar, yorumlar döktürülürken, Şoray ne düşünüyordu? ‘Efsanenin sonu’ mu gelmişti ger­ çekten? Yoksa ‘efsane’, yeni atılımların eşiğin­ de bir soluk mu alıyordu? Yeni planlar, proje­ ler, çıkışlar mı vardı ufukta gözüken? Yoksa (hiç ummam ve dilemem ama), acaba Greta Garbo örneği, mesleğin doruğundayken bir ayrılma,

‘sahne ışıklan’na veda, ardında starlık efsane­

sinin eteklerini sürüyerek kişisel yaşamına ka­ panma mı söz konusuydu?

İşte tüm bunları ve başka şeyleri konuşmak istiyordum Türkân Şoray’la.. Cihan Ünal anla­ yışlı davrandı, ben açıkça söylemediysem de, ko­ nuşmayı yalmzca Şoray’la yapmak istediğimi kavradı. O gün fotoğrafçı arkadaşımla birlikte kapıyı çaldığımızda o, çoktan evden çıkmış, Ulus semtinin bâkir çayırlarında koşmaya gitmişti.

Y ağm ur ve ‘politika’______

Türkân Şoray, yıllar boyu özlenmiş bir anne­ liğin keyfini yaşıyordu en çok.. Başlıca ilgi odağı belli ki Yağmur’du. İlk aylarında bol bol resmi çekilmişti Yağmur’un, istek üzerine bir TV prog­ ramına bile çıkmıştı. Şoray, Yağmur’un ‘flaş’- lara şimdiden çok alışık olduğunu söylüyordu. Ama işte en çok bu konuda basına kırılmışlar­ dı. Çünkü bir bölüm basın, özellikle TV prog­ ramı nedeniyle, ünlü çiftin Yağmur’u ‘reklam

için’ kullandığını yazmışlardı. Bu, çifti çok üz­

müştü. Şimdi Yağmur’un üzerinde ‘ambargo’ vardı: Basının Yağmur’u görmesi, resmini çek­ mesi vs. ‘yasak’tı.

— Yağmur'un ilerde oyuncu olmasını ister miydiniz?

— İsterim. Sinema çok güzel bir şey. Ben çok zor şartlarda geldim. Hiçbir şey bilmiyordum. Eğer Yağmur bu mesleği seçerse, ben ona her şeyi, bütün inceliklerini öğretirim. Politikasını öğretirim.

— Sinemanın bir politikası var değil mi? Kaç yıldır, kaç yıldan beri böyle bir ‘politika’ uygu­ luyorum diyebilirsiniz?

— önceleri her şey kendiliğinden oldu. Bir çarktı, dönüyordu. Şartlar vardı, biz o şartlara uyuyorduk. Uzun süre böyle devam etti. Sonra ben şartları yaratmaya, şartları değiştirmeye ça­ lıştım.

Bu ‘değişim’in ne zamanlara denk düştüğü­ nü bulmaya çalışıyoruz. Ben 1960 sonlarında özellikle Lütfi Akad ustanın “ Ana” , “ Vesikalı

Yarim” gibi filmlerini anımsatıyorum. Benim

kuşağım için Şoray efsanesinin doğmaya başla­

dığı, Şoray’m “ciddiye alınmaya' başlandığı yıl­ lardı bunlar.. “ Ana”yı Şoray da özlemle anıyor, önemsiyor: “ İlk köy filmimdi o benim” .. Ama yine de o yıllarda yapılanı tam anlamıyla

‘bilinçli’ bulmuyor. ‘Bilinç’ (bu sözü oldukça sık

kullanıyor) daha sonraları, 70’lerde gelmiş. Daha önceleri senaryoyu bilmez, sormazmış. 70’lerden sonra yalnız senaryoyu görmeden filmi kabul et­ memekle kalmamış, kendisi senaryonun oluşma­ sına katkıda bulunmaya, hikâye aramaya, ko­ nu seçmeye başlamış.

Bitm eyen konu: Şarkıcılık

Şoray, ilk döneminin filmlerinden yakmıyor, onları TV’den izlerken çok rahatsız olduğunu be­ lirtiyor: “ Hep birbirine benzeyen hikâyelerdi.

Bana da hep şarkıcı rolü düşüyordu. Ama bu tür filmler iş yapıyor deniyordu, halk bunları is­ tiyor deniyordu. Biz de inanıyorduk. Sonra biı gün Lüks sinemasında Lütfi beyin bir filmini iz­ ledim. Bir köy filmiydi. (Şoray anımsamıyor,

ama bunun ya ‘Hudutların Kanunu’, ya da ‘Kı­

zılırmak Karakoyun’ olması gerekir). Film beni çok etkiledi, ‘neden ben de böyle filmler yap­

m ıyorum?’ dedim. Ve bu, birçok şeyin başlan­

gıcı oldu.”

Şoray’ın ‘şarkılı filmler’ dönemi, bir açıdan da Acar Film dönemi diye isimlendirilebilir. Hep bu firmaya birbirinin aynı filmler yapmış, yıl­ lar boyu. O yıllarda dilden dile dolaşan bir söy­ lenti de, Şoray’m filmlerdeki rollerine uygun ola­ rak ‘sahneye çıkacağı’..

— Sesiniz var mı? Hiç kendi sesinizle filmler­ de şarkı söylediğiniz oldu mu?

BİR KÖY FİLMİ — Türkân Şoray’ın gözünde "Ana” filminin ayrı bir yeri var. “İlk köy filmim­ di o benim" diyor. Şoray, bundan sonra birçok köy filminde oynadı. Yukarıda onlardan biri.

— Sesim var, evet. Sesim olduğuna inanıyo­ rum. O yıllarda öylesine büyük teklifler geliyor, öylesine büyük paralar öneriliyordu ki.. Gaze­ telere de hep haber gerekti. ‘Çıktım, çıkıyorum’ diye haberler çıkıyordu, ben de yalanlamıyor­ dum. (Galiba bu, Şoray’m sözünü ettiği

‘politika’ gereğiydi). Artık sahneye çıkmam söz

konusu değil, zaten hiç değildi. Ama plak dol­ durmayı gerçekten istiyorum.

Şoray plak doldurmayı istiyor, ama hangi tür­ de şarkı söylemek istediğine değgin soruma şöyle yamt veriyor: “Bilmem ki.. Hepsi olabilir” (!)... Bu arada, sesi de olmasına karşın, hiçbir filmin­ de kendi şarkılarını söylememiş...

oda ve mutfak üzerine...

Şoray’a bir soru. Kadın okurlarımızı düşüne­

rek: • *

— Modayı izliyor musunuz? Nerelerden giyi­ niyorsunuz?

— Modayı günü gününe izlemek çok zor. Her an değişiyor, hep yeni bir şeyler çıkıyor. Ben baş edemiyorum. Kendime yakışan bir - iki kıyafet­ le idare etmeye çalışıyorum. Çantası, ayakkabısı, aksesuarı derken, modayı yakından izleyen bir hanımın sabah - akşam dolaşıp ahşveriş etmesi gerekli. Osmanbey, Nişantaşı semtlerine zaman zaman alışverişe çıkıyorum. O saatlerde hep ha­ nımlar oluyor, hem mal bakıyor, hem de soh­ bet ediyoruz. Çok keyifli oluyor, bayılıyorum!.. Mutfakla arası nasıl? Artık tüm yemekleri kendisi mi yapıyor?

“Yemek pişirmeyi seviyorum. Ama daha çok Cihan ve Yağmur için.. Kendim yememeğe ça­ lışıyorum. Sürekli perhizdeyim çünkü.. Hami­ lelikte aldığım 15 kiloyu yeni verebildim. Eski formumu şimdi buldum sanırım. “ Körebe” fil­

mindeki o korkunç halim, Allaha şükür kalma­ d ı.”

(2)

16 A R ALIK 1985

*Sultan’ dönüm

noktasında

A tillâ D orsay

inanın, sanılanın tersine köy

filmlerinde oynamayı daha

çok seviyorum. Köy

filmlerinde, biz hanım

oyuncular için büyük

sorunlar olan makyaj derdi

yok, kuaför derdi yok.

Başına yemeniyi bağladın mı,

öyle gidiyor. Ben, köy

filminde çok rahat ediyorum.

Yaşlılık alarm ı

K

-

2

-öy filmleri, kent filmleri.. Bu ayrım, k-öy­ le kent arasında yarı yarıya bölünmüş durumda yaşayan toplumumuz için hâlâ çok geçerli. An­ cak canlandırılan tipler, kişilikler öylesine farklı ki.. Bir filminde en son moda giysiler giyen, uzun ağızlıklarla sigara içen, en son moda gösterişli arabalarda dolaşan bir Şoray, bunu izleyen fil­ minde, bakıyorsunuz sırtında çocuğu tarlada ça­ lışmaya giden Gülsüm kadını oynuyor. Bu çe­ lişki nasıl yürür, hangi tür roller daha zordur, köy filmi çekimleri, o sert doğa koşullarında, o ağır giysiler altında insanı yorar mı?

“ İnanın, sanılanın tersine, köy filmlerinde oy­ namayı daha çok seviyorum. Köy filmlerinde biz hanım oyuncular için büyük sorunlar olan mak­ yaj derdi yok, kuaför derdi yok. Başına yeme­ niyi bağladın mı, öyle gidiyor. Ben köy filmin­ de çok rahat ediyorum.”

Atlar, Şoray’ı neden sevmiyor?

B u n a karşın Şoray’ın en kötü anıları, yine köy filmlerinden.. Sinema yaşamında önemli bir yer tutan Atıf Yılmaz’ın “ Cemo” filminde attan düşmesini veya “ Hazal” ve “Ydanı Öldürseler” in zor çekim koşullarını unutmuyor. “ Cemo” daki kazası filmin son çekim gününde olmuş. Üstelik plân çekilip bittikten sonra, Şoray atla kayaların ardında kayboluyormuş. Ondan son­ ra düşmüş. Öyle ki bir süre kimse farketmemiş bile. Sonra hastane, ağrılar, bitmek tükenmek bilmeyen bir tedavi.. En son bir reklam filmin­ de bu kez bindiği at arabasının atları gemi azı­ ya almışlar. Atlar, nedense, insanların tersine, güzel yıldızımızı sevmiyorlar galiba!..

— Şimdiye dek 4 filmde yönetmenlik yaptı­ nız. “ Dönüş” , “ Azap” , “ Bodrum Hâkimi” ,

“ Yılanı Öldürseler” .. Niye yönetmenlik ve ne­

dir sizce yönetmenlik olayı?

— Bu yıl belki bir film daha yöneterek bunu beşleyeceğim. Asıl zor olan, hem baş rol oyna­ yıp hem yönetm enlik yapm ak. “ Yılanı

Öldürseler” de en son, bunun çok sıkıntısını çek­

tim. Yönetmenliği seviyorum. Sinema sevgimin bir parçası o.. Asıl istediğim, kendi oynamadı­ ğım bir filmi yönetmek.. Ama o da çok iddialı olacak, biliyorum.

Şoray, yönettiği filmlerden istediği sonucu tam alamadığını, en çok beğendiğinin yine de ilk de­ nemesi olan “ Dönüş” olduğunu belirtiyor.

— ‘Azap’ta sırtınızda bir çocuk, İstanbul so­ kaklarında dolaşıyordunuz. Birçok filminizde kalabalıkların, figüran veya gerçek kişilerin ara­ sında dolaştınız. Bu gibi kalabalık çekimlerde na­ sıl hissediyorsunuz kendinizi?

— Ben aslında son derece çekingen bir insa­ nım. Ama sette, çekim esnasında her şey değişi­ yor. En olmadık sahnelerde bile son derece ra­ hat hissediyorum kendimi. Belki kendimi Tür­ kân Şoray gibi değil, tamamen o kişilik gibi his­ settiğim için..

Evet, sette Şoray tümüyle o kişiliğe bürünü­ yor. Sinemanın düşünülebilecek her şeyi verdi­ ği bir insan Şoray: Para, zenginlik, ün.. Bütün bunlara sahip olduğu halde, hâlâ sinemaya son derece bağlı. Bu tutku neye dayanıyor? Onca ki­ şiliğe bürünmenin, onca değişik yaşamı bir film boyunca yaşamanın çekiciliğine mi? Acaba Şo­ ray perdede gerçek yaşamda yaşayamadıklarını yaşamaktan mı mutlu oluyor? Nedir bu tutku­ nun nedeni, kökeni?

Değişik hayatlar yaşamak...

k jin em ay a çok emek verdim. Yıllarımı ver­ dim. Çok etkileyici, toplumu çok etkileyen bir meslek olduğu için sinemayı çok seviyorum. Her filmde yeni bir dünya yaratmak, o dünyayı ser­ gilemek, yeni kişiliklere bürünmek.. Bu da çok önemli” ..

ŞORA Y VE A D LIBenim‘özel sorular’’dan hoşlanmadığımı biliyor Şoray. Ama hoşlansam da hoşlanmasam da sormam gerek. Bir cesaret, soruyorum: “Rüçhan Beyle hiç karşılaştınız mı?” Duraksıyor,hayır” diyor, ama soruyu da hiç sevmediği belli. Konuyu değiştiriyorum.

Şoray, benim yorumum üstüne uzun boylu düşünüyor:

“ Evet, çok ilginç bir yaklaşım sizinki.. Belki de haklısınız. Belki gerçekten de sinemayı bu denli sevmem, bunca değişik kişiliği, dolayısıy­ la değişik hayatı yaşamak özelliğinden geliyor.”

Şoray, bu değişik rollerin “ heyecan verici” ve de yaşama “ tazelik katicı” olduğunu söylüyor. Hep aynı görünümü vermesinin, zamana, yılla­ ra meydan okumasının, adeta yaşlanmamasının bir nedeni de bu mu acaba? Kendinden, güzel­ liğinden emin bir kadın tavrıyla bir kahkaha atı­ yor. “ Yok canım.. Bende alarm başladı bile” diyor...

Kişilikler atılıyor, ama

giysiler saklanıyor... _______

P e k i , o filmlerde canlandırdığı kişiliklerin et­ kisinde kalıyor mu? Bir süre onları birlikte taşı­ yor mu?

“ Hayır.. Bir karakterden ne kadar etkilenir­ sem etkileneyim -ki, genelde etkileniyorum- o et­ kiyi sette bırakıp eve dönebiliyorum Allahtan... Yoksa bunca karakteri taşımak, dayanılmaz bir

yük olabilirdi.”

ŞORA Y VE A TL A RKöy filmlerini çok sev­ diğini söyleyen Türkân Şoray’ın bütün kötü anı­ ları da köy filmlerinden. Cemo 'daki at kazası, çekimin son gününde olmuş. Üstelik plan çeki­ lip bittikten sonra. Şoray atla kayaların ardın­ dan kayboluyormuş. Ondan sonra düşmüş. Bir süre kimse farketmemiş bile.

Karakterleri portmantoya bırakıp gidiyor, am a onca giysiyi, birçok filmde giydiği birbirin­ den gözalıcı o sayısız giysiyi ne yapıyor?

“ Biliyorsunuz, bizim sinemamızda giysiler, oyuncunun kendisi tarafından alınır. Benim için de hep öyle oldu. Ve ben bunları sakladım. Ço­ ğunu sakladım, sandıklarda duruyor.”

Şoray, bu giysileri yeni filmlerde lazım olur diye saklamış. Ama insanın aklına başka şeyler geliyor. Yarın, ilerde belki açılabilecek, açılma­ sı gerekli bir sinema müzesi için bu giysilerin ba­ zıları kimbilir ne ilginç bir malzeme oluşturur?

Şoray ve iyi anılar,

kötü anılar,._______________

T

-M. ürkân Şoray, son yıllarda genç yönetmen­

lerin filmlerine de destecini verdi. Köy filmleri­ nin yam sıra, teâsaba ve büyük kent öykülerin­ de de oynadı. Özellikle ilk filmini yönetecek olan Ali Özgentürk’e güvenip “ HazaP’da oynaması büyük bir kumardı.

A s ı l zor olan, hem

başrol oynayıp, hem

yönetmenlik yapmak.

En son, “Yılanı

Öldürseler”de bunun

çok sıkıntısını

çektim.

“ Konu çok ilgi çekici geldi. Yılların verdiği deneyimle iyi bir projeyi sezinleyebiliyorum bi­ raz.. Rol gerçi tam bir başrol değildi, biraz kı­ sıtlıydı. Ama güzel bir hikâye içinde güzel bir roldü. Sonuçtan da çok memnunum.”

Şoray’a en beğendiği yönetmenlerimizi soru­ yorum. Söylemek istemiyor. “ Politika” gereği olmalı.. Geçmişte yönetiminden rahatsız oldu­ ğu yönetmenleri soruyorum. Onları da anımsa­ mak istemiyor. Çevirmekten pişman olduğu film var mı? “ Çok” diyor, “ Hatırlamak bile isteme­

diğim birçok filmim var. Ama olan olmuş” ..

‘Özel yaşam’ soruları_______

B i r a z özel yaşamına geçmek istiyorum. Ra­ hat, güvenli, mutlu görünümüne değinerek so­

ruyorum: '

“ Eskisinden çok farklı görünüyorsunuz. Mut­ lu musunuz?”

Nedense, birdenbire, dolu dolu ‘evet’ diyemi­ yor. Duraksıyor bir süre.. ‘Evet’ neden sonra ge­ liyor. “Peki, sizi en çok mutlu eden şey ne?..” Bu kez düşünmüyor: “Yağmur” diyor hemen..

— Annelik nasıl bir duygu? Siz ki filmlerinizde sayısız kez anne oldunuz?

Her şeyin üstünde bir duygu. Her şeyin önü­ ne geçip yerleşiyor. Ama gerçek mutluluk için bir tek şey yetmiyor. Bir bütünlük gerekiyor. Ev­ lilik, çocuk, mesleğim.. Bunların hepsinin bir­ den iyi yürümesi gerekli..

Türkân Şoray, burda “ özel sorular” diye gev­ rek bir kahkaha atıyor. Bunca yıldır kimbilir kaç röportajda karşı karşıya gelmişiz. Benim ‘özel

sorular’dan hiç hoşlanmadığımı biliyor, onun

için şaşkın.. Ama hoşlansak da, hoşlanmasak da sorma gereği var. Okur, bir yıldız sözkonusu ol­ duğunda bunları da bilmek istiyor. Yoksa Lou-

ella Parsons’luk oynamak niyetinde değilim..

Onun için, bir cesaret, soruyorum: “ Rüçhan

Beyle hiç karşılaştınız mı?”

Duraksıyor, yüzü kimi gazetecilerin çok iyi bil­ diği, filmleriııdekine benzer bir ‘ıstırap’ ifadesi alıyor. “ Hayır” diyor, ama bu soruyu hiç sev­ mediği belli. Ben de konuyu hemen değiştiriyo­ rum..

Pişmanlıklar..._____________

H i ç pişman olduğunuz bir şey oldu mu? Yap­ mış veya yapmamış olmaktan?

— Mesleki pişmanlıklarım var. Yapmak iste­ diğim kimi filmleri yapamadım. Örneğin ‘Ay- na’da oynamayı çok istiyordum, Erden Kıral’- la konuşmuş, anlaşmıştık. Ama çeşitli nedenler­ den bu gerçekleşmedi.

Yeni oyunculardan beğendikleri var mı? Dü­ şünüyor, yanıt veremiyor. Ve sonra, şöyle diyor:

“ Birçok şeyi izleyemedim son bir - iki yılda.. Ne doğru dürüst film görebildim, ne kitap oku­ yabildim. Yaşantımdaki büyük değişiklikler, ev­ lilik, Yağmur, biliyorsunuz..”

(3)

i

CUMHURİYET/Il

Türkân Şoray 8 6

*Sultan’ dönüm

noktasında

A tillâ D orsay

H a za l9m konusu çok ilgi

çekici geldi. Yılların verdiği

deneyimle, iyi bir projeyi

sezinleyebiliyorum biraz...

Rol gerçi tam bir başrol

değildi, biraz kısıtlıydı. Ama

güzel bir hikâye içinde güzel

bir roldü. Sonuçtan da

memnunum.

Şoray, seyircisine soruyor:

Beni istemiyor musunuz?

ürkân Şoray, tam bir yıldır setlerden uzak.

“ Bir Kadın, Bir Hayat” filminden beri.. Onun

böyle bir dönemi daha olmuştu, onu anımsadık birlikte... 1975 - 76 yılının ‘seks filmleri’ döne­ miydi. Ortalığı inanılmaz bayağılıkta filmler sar­ mış, ‘Sultan’ da setlere veda etmişti. Ama son­ ra görkemli bir dönüş yapmıştı. Şimdiki ayrılık ne kadar sürecekti?

“ Sinemayı çok özledim. Evde oturup öneri beklemiyorum, projeleri kendim oluşturmaya çalışıyorum. İyi bir hikâye bulup senaryocu ar­ kadaşlara vermek ve ortaya iyi bir şeyin çıkma­ sını birlikte sağlamak.. Elimde birkaç hikâye, birkaç konu var. Ama daha çok yeni.. Yakında senaryo çalışmalarına girişeceğiz. Hayır, finans­ manı biz yapacak değiliz. Yapım işine girmek is­ temiyorum. En son bir gazete haberi okudum, beni çok etkiledi. Belki ondan bir hikâye oluş­ tururuz” ..

Magazin basınından yakınma

mak özelliğini, dolayısıyla bir kısım seyircisini yitirmişti. Bu ve benzeri yorumlar, kuşkusuz il­ ginçti ve toplumbilimcilerimizin ilgisine değer bir olaydı bu...

Şoray soruyor_____________

O o r a y , bu konuyu bırakmak niyetinde değil­ di. Anlaşılan onu ve kuşkusuz eşini en çok dü­ şündüren, üzen konu buydu: Son filmlerine aza­ lan seyirci ilgisi. Ve bu kez Şoray sordu bana, benim aracılığımla okura / seyirciye:

“ Ben de çok merak ediyorum. Yaptığım film­ ler mi beğenilmedi? Yanlış seçimler miydi? Yok­ sa seyirci artık eskisi kadar sinemaya mı gitmi­ yor? Giderse film mi seçiyor? Acaba evlendiği­ miz için mi filmlerimize gitmiyor? Yoksa seyir­ ci artık beni istemiyor mu? Sinemadan ayrılma zamanım mı geldi? Eğer sinemada kalacaksam, ne tarz filmler yapmamı istiyor seyirci? Tüm bunları ben de çok merak ediyorum. Devamlı bu sorulara yanıt arıyoruz.”

I ^ o r a y - Ünal çifti, son dönemde basın ve si­ nema çevresinden kimi insanlarla oldukça ger­ gin, sinirli ilişkiler yaşadılar. Ünlü çifte son bir­ kaç filmlerinin ticari başarısızlığından sonra ki­ mi çevrelerden, suçlu aramak çabası içinde eleş­ tiriler, nerdeyse hakaretler geldi. Bu konuda el­ bette çok dertli Şoray:

“ Önce magazin basınından sözedelim isterse­ niz.. Bu basınla yıllardır çok iyi ilişkilerim oldu benim... Magazin türü çok gazete var, biliyor­ sunuz. Hepsiyle iyi ilişkiler kurmaya, istedikle­ rini hep vermeye çalıştım. Cihan’la evliliğimin öncesinde, her şey çok karmakarışıktı. Önemli kararlar almamız, tüm yaşantımızı değiştirme­ miz söz konusuydu. Hepsi de dostum olan, hep­ sini dost bildiğim bu arkadaşlardan rica ettim:

bize bir süre tanıyın, hiçbir şey sormayın, hiç­ bir şey söyleyemem size dedim. Sandım ve um­

dum ki, kısa bir süre için de olsa, bizim de özel hayatımız olabilir. Ama olaylar gelişip dediko­ dular arttıkça, hepsine bir şeyler oldu. Hepsi si­ nirli, kaba davranmaya başladılar. Bir gün, Etap Oteli’nde “ Metres” filminin bir seti vardı. O gün de Güneş gazetesinde ‘Evleniyorlar’ diye bir ha­ ber çıkmıştı. Hiç unutmam, set gazetecilerin bas­ kınına uğradı, çekimi tatil etmek zorunda kal­ dılar. Ne kadar magazinci varsa ordaydı. Hep­ sine dedim ki: Sizden anlayış bekliyorum. Bu ka­

dar yıldır tamşıyoruz. Bana bir süre verin. Yıl­ lardır özel hayatımı size hep sergiledim. Ama şu anda açıklayamayacağım şeyler olabilir. Bunu ilk kez sizden rica ediyorum.. Anladılar, hak ver­

diler sanıyorum. Ama gazeteleri yönetenler her­ halde aynı şekilde düşünmüyor, mutlaka ‘haber’ istiyorlardı. Haber, kaynağından gelmeyince uy­ durulmaya başlandı. Tüm gazetelerde hakkımız­ da olmadık, çirkin, kötü şeyler çıktı üstüste.. Herbirini okuyunca sen de mi? demekten ken­ dimi alamıyordum. Herkese çok kırddım o ara.. Söylemediğim şeyler, yapmadığım hareketler ya­ zılmaya başlandı. Sizin gazete bile bu tür bir yazı yazdı. Ve şunu anladım: Benim, bizim özel ha­ yatımız olamazmış. Kimi gazeteler, benim yıl­ lardır seyircide oluşturduğum Türkân Şoray ima­ jını bile yıkmaya, beni nerdeyse hafif bir kadın , gibi göstermeye çalıştdar. Bana ayrı, Cihan’a ay­ rı saldırdarda bulundular. Çok kırıldık, çok küs­ tük. Sonra biliyorsunuz, nikâh oldu. Herkesin ayakları suya erdi. Ama o dönemde çektiğimizi unutamıyorum..”

‘Nikâhtan sonra’ da, bu kez Yağmur konu­

AN K A R A 'YA GİTMEK — Cihan Ünal, İstan­ bul’u pek sevmiyor. Ankara’da yaşamayı kuru­ yor. Şoray, buna hayır demiyor:Ankara'yı da seviyorum. Zaman zaman orada yaşamak çok dinlendirici oluyor.

İşte “ Türkân Sultan” ın kafasını sürekli kur­

calayan sorular bunlar. Bu röportajı okuyan, Türkân Şoray’ı seven, Türk filmleri izlemek alış­ kanlığındaki okura ben de rica ediyorum: Bu so­ rulara yanıt göndersin.. Bize, (ki belki yayımla­ rız), veya doğrudan doğruya Türkân Şoray’a... Sinemaya yıllarını vermiş bu değerli oyuncuya her mektup belki gerçekten de yol gösterici, ge­ leceğe ışık tutucu bir işlev görecektir.

Ankara mı, İstanbul mu?

I ^ o r a y - Ünal çifti TV hastası değil. Pek vakit Ealmıyormuş zaten, kalan vakitlerini de okuma­ ya ayırmayı yeğliyorlar. Gazeteler, dergiler, film konusu seçmek için hikâye kitapları, vs. TV’de sinema saatlerini kaçırmıyor, klasik filmleri kay­ dederek arşiv oluşturuyorlar. Her konuda anla­ şabiliyorlar mı Ünal’la? “ Hemen hemen her ko­

nuda diyebilirim. Bazen bir filmi o beğenir, ben beğenmem, veya tersi. Ama temel konularda hep anlaşıyoruz.”

Yine de, anlaşamadıkları ‘temel’ bir konu var gibime geldi. O da nerede yaşayacakları konu­

FİLM YAPMAKTürkân Şoray'ın şimdiki ayrılığı ne zaman bitecek? Tam bir yıldır setlerden uzak. “ Yakında senaryo çalışmalarına gireceğiz” diyor Şoray. “Hayır, finansmanı biz yapacak değiliz. Yapım işine girmek istemiyorum.”

sunda aynı basın Türkân Şoray - Cihan Ünal çif­ tini üzmüş. Şimdi kararları kesin: En azından bir süre için, Yağmur kendi hayatını yaşıyacak, basınla teması olmayacak...

Bir başarısızlığın

toplumbilimsel nedenleri

(jF ö rü ld ü ğ ü gibi Şoray basından yana dertli. Peki, sinemaya döndüğünde illâ da Cihan Ünal’­ la mı oynayacak?

“ Öyle birşey yok. Kesin bir kararımız da yok. Bu konuda da olay saptırıldı. Biz son filmleri­ mizi hep Cihan’la yaptık, çünkü gelen teklifler öyleydi. Bizi hep birlikte istediler. “ Hayır, biz

ayrı oynamak istiyoruz” demedik elbette... Ama

şu oldu: Evlilik sonrası yaptığımız, eski anlaş­ malara dayalı filmler, öncekiler kadar iyi olma­ dı, iyi iş de yapmadılar. Bu sefer suçlu aranma­ ya başlandı, iş bizim beraberliğimize bağlandı” ..

Sahi, evlilikleri onca gürültü koparan Şoray- Ünal çiftinin son filmleri niye ‘çalışmamıştı’, filmci deyimiyle? Filmlerin kötülüğünden miy­ di bu? Bir hanım yazarın bu konuda aylar önce yaptığı ilginç yorum geldi aklıma.. Ona göre, Şo­ ray, Rüçhan Adlı ile birlikte olduğu sürece, er­ kek ‘fantazm’larına, hayallerine açık bir kadın­ dı. Ünal’la macerası da, resmileşmedikçe öyley­ di. Oysa Şoray, ‘meşru’, yasal bir evlilik yapıp ardından ‘ulusal anne’ de olunca, artık erkek se­ yircinin düşlerine, düşsel yatırımlarına nesne ol­

su. Buradaki evi güzelce dayayıp - döşüyorlar gerçi.. Ama Cihan Ünal, o akşam yemekte de bize söylediği gibi, İstanbul’u sevmiyor. Alabil­ diğine duygusal bir insan Ünal.. Bu kenti belki biraz da basınla ve Yeşilçam’la arasında geçen tatsız olaylar nedeniyle sevmiyor. Tiyatroya, mümkün olursa Devlet Tiyatrolarına dönmek is­ tiyor Ünal.. Dolayısıyla Ankara’da yaşamayı ku­ ruyor, orda da evleri var çünkü.. Ankara’da ya­ şamak? Şoray buna hayır demiyor: “ Ankara’­

yı da seviyorum. Zaman zaman orda yaşamak çok dinlendirici oluyor.” Ama bu ‘zaman za­ man’, her zamana dönüşürse ne olur? AnkaralI

damat Cihan Ünal, İstanbullu gelin Türkân Şo- ray’ı Ulus’taki yuvasından alıp Ankara’ya, Oran Sitesi’ndenki sâkin, ‘İstanbul dükalığı’nın dedi­ kodularından, Bizans entrikalarından, oyunla­ rından uzak eve kaparsa ne olur? ‘İstanbullu ge- lin’in dostları, hayranları, meslektaşları, bu işe ne der?

Tüm bunlara yanıtı zaman getirecek. Eğer Türkân Şoray, eminim milyonlarca gerçek seyir­ cisinin istediği ve beklediği gibi sinemaya döner­ se, eğer Cihan Ünal, Türkânlı veya Türkân’sız yeniden sinemadan öneriler alır, değerli ve de­ neyimli tiyatro oyunculuğunu sinemada da ba­ şarılı rollerde sürdürme fırsatını bulursa, Oran Sitesi’ndeki ev, ancak zaman zaman, ‘telefon­

lardan uzak’, gürültüsüz, sâkin, dinlenmek için

kaçılan bir ‘sığınak’ olarak kalır. Her şey gele­ ceğin neler getireceğine bağlı...

B İTTİ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

OKUL ÖNCESĠ EĞĠTĠM KURUMLARINDA ANNEBABA DANIġMANLIĞI Atanur MERT1 Bu sunu makalesinde, okul öncesi eğitim kurumlarında çalışan Eğitim Danışmanlarına, anne

 Öğretmenlik mesleğini seçme nedeni değişkenine göre; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutlarında,..  Gelir durumu değişkenine

tlattlAili, bevlevi hastal~klar~n tedavisindeki üstün ba~ar~lar~n~~ Herodot'tan bildi~imiz M~s~rl~~ tabiplerden ve getirecekleri ilaçlardan büyük bir safdillilikle bir

292 sandalye kazanan A N A P ’ın Genel Başkanı Başbakan Turgut Özal, 1989 Mart’ında yerel seçimlerle halk desteğini büyük ölçüde yitirmesine ve

SANAT YILI JÜBİLESİ 18 - OCAK -1967 HAYATI ESERLERİ HAKKINDA YAZILANLAR SÖYLENENLER... — Röportaj sorularına

Haziran 1998-Ocak 2002 tarihleri arasında 51 hastanın 56 tibia cisim açık kırığı Đlizarov Tekniği ve Đlizarov tipi sirküler eksternal fiksatör uygulanarak tedavi

In this paper, we reported a case of ADD caused acute pancreatitis, presenting in emergency department with abdominal pain.©2008, Ondokuz Mayis University, Medical Faculty.. Key

Özellikle, günüm üzde ülkem izde R eşit E rzin, Ali Avcı- oğlu, gibi tanınm ış ve ayrıca ye­ tişm ekte olan birkaç yetenekli genç çellist dışında; bu