/
¿g . g '
,
^.
g f
CUMHURİYET/11
RÖPORTAJ YAPMAK — Şoray'ların evine daha önce de gitmiştim. Sonra oir gün "röportaj için" yine aynı eve geldim. Röportajı Türkân Şoray ile yapmak istemiştim, Şoray-Ünal çiftiyle değil. Ci han Ünal anlayışlı davrandı, ben açıkça söylemediysem de, konuşmayı yalnızca Şoray’la yapmak istediğimi kavradı. O gün kapıyı çaldığımızda Cihan Ünal çoktan evden çıkmıştı.
‘
Sultan1 dönüm
noktasında
Atillâ Dorsay
Ö n c e le r i h er şe y
ken diliğin den oldu. B ir ,
çarktı, dö n ü yo rd u .
Ş a rtla r vardı
,
b iz o
şartlara u yu yordu k. U zun
süre b ö yle d ev a m etti.
Sonra ben şartları
ya ra tm a ya , şartları
d eğ iştirm e ye çalıştım .
Efsane bitti mi?
— ı —
• •
^ ^ ^ n c e , bir akşam, yemeğe gittik. Bunca yıl dır tanışırız, ama Türkân Şoray’m evinde ilk kez yemek yiyecektim. Cihan Ünal’la birlikte yeni taşındıkları Ulus’taki geniş dairelerinin döşemesi henüz bitmemişti. Her yeni evli çift gibi, anlaşı lan bu daireyi özenle, dikkatle döşemeye çalışı yorlardı. İnşaat aşamasından girdikleri evde ne tür değişiklikler yaptırdıklarını anlatıyordu Ci han Ünal... Ortalığa tatlı bir krem rengi egemen di. Duvarlar, yerdeki halı, tüm eşya bu renktey- di. Mutfaktan yemek kokuları geliyordu. Şoray heyecanlıydı: Acaba yemekler iyi olmuş muydu? Bundan yemekleri onun yaptığı sonucunu çıkar dım. En azından beyendili kebabın onun eseri olduğu belliydi: Acaba tuzu fazla mı kaçırmış tı, kekik koymakla iyi etmiş miydi, peynir koy sa mıydı? Onu rahatlattık: Beyendili kebap ger çekten de çok lezzetliydi. Bu arada ortalığa Yağ mur çıktı: Bir yaşını henüz aşmıştı. Yürümeye yeni başlamıştı:-Badi badi bir yürümeydi bu, her an düşecekmiş duygusu veren... Cıvıl cıvıl bir kız çocuğuydu Yağmur, gözleri hep gülen, annesi nin gözlerini, çenesini almış... Şoray, yemek te lâşı dışında alabildiğine rahat, mutlu, sâkin göz üküyordu. Eskiden hep gizli bir tedirginliği sak layan, bir türlü mutlu bir gülümsemeyle etrafa açılamayan, ‘ellerinin titrediği’ söylenen Türk ân Sultan değildi sanki... Annelik mi? Evlilik mi? Büyük kararlar almış, büyük dönemeçler dönmüş, hayatında yeni bir döneme başlamış ol manın rahatlığı mı? Hepsi birden mi?
İ
E f s a ne’ soluk mu alıyor?
Sonra bir gün ‘röportaj için’ yine aynı eve gel dim. Röportajı Türkân Şoray’la yapmak istemiş tim, Şoray - Ünal çiftiyle değil. Evliliklerine, bir likteliklerine elbette çok saygım vardı. Ama be ni ilgilendiren Türkân Şoray’dı: 40 yaşına gel miş, 20 yıldır doruklarda olmuş, sinemamızın gerçek Sultan’ı, gelmiş - geçmiş belki de tek
‘stâr’ı, hayatında bir sayfayı (ne güçlükler, ne
duraksamalar, ne engeller pahasına) kapayıp bir yenisini açmış, yıldız, büyük oyuncu, kadın ve şimdi de anne Türkân Şoray... Tam bir yıldır film setlerinden uzak kalmış, son filmlerinin iş yapmaması üzerine şimdilik sinemadan uzaklaş mış gözüken, bir aralar, evlilik ve meslek sorun ları nedeniyle hem basının, hem de Yeşilçam’ın bir bölümüyle “ kötü kişi’ olan Türkân Şoray... Bu yeni Türkân Şoray ilgilendiriyordu beni: Bunca dönemeçten sonra acaba yeni dönemeç ler mi bekliyordu Şoray’ı? Sinemaya dönecek miydi? (Elbette dönecekti de, nasıl, ne zaman?) Seyirciyi, setleri, spot ışıklarını özlemiş miydi? Kimi gazeteler Şoray - Ünal çiftine eleştiriler, gi derek saldırılar yöneltirken, ‘efsanenin sonu’ di ye yazılar, yorumlar döktürülürken, Şoray ne düşünüyordu? ‘Efsanenin sonu’ mu gelmişti ger çekten? Yoksa ‘efsane’, yeni atılımların eşiğin de bir soluk mu alıyordu? Yeni planlar, proje ler, çıkışlar mı vardı ufukta gözüken? Yoksa (hiç ummam ve dilemem ama), acaba Greta Garbo örneği, mesleğin doruğundayken bir ayrılma,
‘sahne ışıklan’na veda, ardında starlık efsane
sinin eteklerini sürüyerek kişisel yaşamına ka panma mı söz konusuydu?
İşte tüm bunları ve başka şeyleri konuşmak istiyordum Türkân Şoray’la.. Cihan Ünal anla yışlı davrandı, ben açıkça söylemediysem de, ko nuşmayı yalmzca Şoray’la yapmak istediğimi kavradı. O gün fotoğrafçı arkadaşımla birlikte kapıyı çaldığımızda o, çoktan evden çıkmış, Ulus semtinin bâkir çayırlarında koşmaya gitmişti.
Y ağm ur ve ‘politika’______
Türkân Şoray, yıllar boyu özlenmiş bir anne liğin keyfini yaşıyordu en çok.. Başlıca ilgi odağı belli ki Yağmur’du. İlk aylarında bol bol resmi çekilmişti Yağmur’un, istek üzerine bir TV prog ramına bile çıkmıştı. Şoray, Yağmur’un ‘flaş’- lara şimdiden çok alışık olduğunu söylüyordu. Ama işte en çok bu konuda basına kırılmışlar dı. Çünkü bir bölüm basın, özellikle TV prog ramı nedeniyle, ünlü çiftin Yağmur’u ‘reklam
için’ kullandığını yazmışlardı. Bu, çifti çok üz
müştü. Şimdi Yağmur’un üzerinde ‘ambargo’ vardı: Basının Yağmur’u görmesi, resmini çek mesi vs. ‘yasak’tı.
— Yağmur'un ilerde oyuncu olmasını ister miydiniz?
— İsterim. Sinema çok güzel bir şey. Ben çok zor şartlarda geldim. Hiçbir şey bilmiyordum. Eğer Yağmur bu mesleği seçerse, ben ona her şeyi, bütün inceliklerini öğretirim. Politikasını öğretirim.
— Sinemanın bir politikası var değil mi? Kaç yıldır, kaç yıldan beri böyle bir ‘politika’ uygu luyorum diyebilirsiniz?
— önceleri her şey kendiliğinden oldu. Bir çarktı, dönüyordu. Şartlar vardı, biz o şartlara uyuyorduk. Uzun süre böyle devam etti. Sonra ben şartları yaratmaya, şartları değiştirmeye ça lıştım.
Bu ‘değişim’in ne zamanlara denk düştüğü nü bulmaya çalışıyoruz. Ben 1960 sonlarında özellikle Lütfi Akad ustanın “ Ana” , “ Vesikalı
Yarim” gibi filmlerini anımsatıyorum. Benim
kuşağım için Şoray efsanesinin doğmaya başla
dığı, Şoray’m “ciddiye alınmaya' başlandığı yıl lardı bunlar.. “ Ana”yı Şoray da özlemle anıyor, önemsiyor: “ İlk köy filmimdi o benim” .. Ama yine de o yıllarda yapılanı tam anlamıyla
‘bilinçli’ bulmuyor. ‘Bilinç’ (bu sözü oldukça sık
kullanıyor) daha sonraları, 70’lerde gelmiş. Daha önceleri senaryoyu bilmez, sormazmış. 70’lerden sonra yalnız senaryoyu görmeden filmi kabul et memekle kalmamış, kendisi senaryonun oluşma sına katkıda bulunmaya, hikâye aramaya, ko nu seçmeye başlamış.
Bitm eyen konu: Şarkıcılık
Şoray, ilk döneminin filmlerinden yakmıyor, onları TV’den izlerken çok rahatsız olduğunu be lirtiyor: “ Hep birbirine benzeyen hikâyelerdi.
Bana da hep şarkıcı rolü düşüyordu. Ama bu tür filmler iş yapıyor deniyordu, halk bunları is tiyor deniyordu. Biz de inanıyorduk. Sonra biı gün Lüks sinemasında Lütfi beyin bir filmini iz ledim. Bir köy filmiydi. (Şoray anımsamıyor,
ama bunun ya ‘Hudutların Kanunu’, ya da ‘Kı
zılırmak Karakoyun’ olması gerekir). Film beni çok etkiledi, ‘neden ben de böyle filmler yap
m ıyorum?’ dedim. Ve bu, birçok şeyin başlan
gıcı oldu.”
Şoray’ın ‘şarkılı filmler’ dönemi, bir açıdan da Acar Film dönemi diye isimlendirilebilir. Hep bu firmaya birbirinin aynı filmler yapmış, yıl lar boyu. O yıllarda dilden dile dolaşan bir söy lenti de, Şoray’m filmlerdeki rollerine uygun ola rak ‘sahneye çıkacağı’..
— Sesiniz var mı? Hiç kendi sesinizle filmler de şarkı söylediğiniz oldu mu?
BİR KÖY FİLMİ — Türkân Şoray’ın gözünde "Ana” filminin ayrı bir yeri var. “İlk köy filmim di o benim" diyor. Şoray, bundan sonra birçok köy filminde oynadı. Yukarıda onlardan biri.
— Sesim var, evet. Sesim olduğuna inanıyo rum. O yıllarda öylesine büyük teklifler geliyor, öylesine büyük paralar öneriliyordu ki.. Gaze telere de hep haber gerekti. ‘Çıktım, çıkıyorum’ diye haberler çıkıyordu, ben de yalanlamıyor dum. (Galiba bu, Şoray’m sözünü ettiği
‘politika’ gereğiydi). Artık sahneye çıkmam söz
konusu değil, zaten hiç değildi. Ama plak dol durmayı gerçekten istiyorum.
Şoray plak doldurmayı istiyor, ama hangi tür de şarkı söylemek istediğine değgin soruma şöyle yamt veriyor: “Bilmem ki.. Hepsi olabilir” (!)... Bu arada, sesi de olmasına karşın, hiçbir filmin de kendi şarkılarını söylememiş...
oda ve mutfak üzerine...
Şoray’a bir soru. Kadın okurlarımızı düşüne
rek: • *
— Modayı izliyor musunuz? Nerelerden giyi niyorsunuz?
— Modayı günü gününe izlemek çok zor. Her an değişiyor, hep yeni bir şeyler çıkıyor. Ben baş edemiyorum. Kendime yakışan bir - iki kıyafet le idare etmeye çalışıyorum. Çantası, ayakkabısı, aksesuarı derken, modayı yakından izleyen bir hanımın sabah - akşam dolaşıp ahşveriş etmesi gerekli. Osmanbey, Nişantaşı semtlerine zaman zaman alışverişe çıkıyorum. O saatlerde hep ha nımlar oluyor, hem mal bakıyor, hem de soh bet ediyoruz. Çok keyifli oluyor, bayılıyorum!.. Mutfakla arası nasıl? Artık tüm yemekleri kendisi mi yapıyor?
“Yemek pişirmeyi seviyorum. Ama daha çok Cihan ve Yağmur için.. Kendim yememeğe ça lışıyorum. Sürekli perhizdeyim çünkü.. Hami lelikte aldığım 15 kiloyu yeni verebildim. Eski formumu şimdi buldum sanırım. “ Körebe” fil
mindeki o korkunç halim, Allaha şükür kalma d ı.”
16 A R ALIK 1985
*Sultan’ dönüm
noktasında
A tillâ D orsay
inanın, sanılanın tersine köy
filmlerinde oynamayı daha
çok seviyorum. Köy
filmlerinde, biz hanım
oyuncular için büyük
sorunlar olan makyaj derdi
yok, kuaför derdi yok.
Başına yemeniyi bağladın mı,
öyle gidiyor. Ben, köy
filminde çok rahat ediyorum.
Yaşlılık alarm ı
K
-
2
-öy filmleri, kent filmleri.. Bu ayrım, k-öy le kent arasında yarı yarıya bölünmüş durumda yaşayan toplumumuz için hâlâ çok geçerli. An cak canlandırılan tipler, kişilikler öylesine farklı ki.. Bir filminde en son moda giysiler giyen, uzun ağızlıklarla sigara içen, en son moda gösterişli arabalarda dolaşan bir Şoray, bunu izleyen fil minde, bakıyorsunuz sırtında çocuğu tarlada ça lışmaya giden Gülsüm kadını oynuyor. Bu çe lişki nasıl yürür, hangi tür roller daha zordur, köy filmi çekimleri, o sert doğa koşullarında, o ağır giysiler altında insanı yorar mı?
“ İnanın, sanılanın tersine, köy filmlerinde oy namayı daha çok seviyorum. Köy filmlerinde biz hanım oyuncular için büyük sorunlar olan mak yaj derdi yok, kuaför derdi yok. Başına yeme niyi bağladın mı, öyle gidiyor. Ben köy filmin de çok rahat ediyorum.”
Atlar, Şoray’ı neden sevmiyor?
B u n a karşın Şoray’ın en kötü anıları, yine köy filmlerinden.. Sinema yaşamında önemli bir yer tutan Atıf Yılmaz’ın “ Cemo” filminde attan düşmesini veya “ Hazal” ve “Ydanı Öldürseler” in zor çekim koşullarını unutmuyor. “ Cemo” daki kazası filmin son çekim gününde olmuş. Üstelik plân çekilip bittikten sonra, Şoray atla kayaların ardında kayboluyormuş. Ondan son ra düşmüş. Öyle ki bir süre kimse farketmemiş bile. Sonra hastane, ağrılar, bitmek tükenmek bilmeyen bir tedavi.. En son bir reklam filmin de bu kez bindiği at arabasının atları gemi azı ya almışlar. Atlar, nedense, insanların tersine, güzel yıldızımızı sevmiyorlar galiba!..
— Şimdiye dek 4 filmde yönetmenlik yaptı nız. “ Dönüş” , “ Azap” , “ Bodrum Hâkimi” ,
“ Yılanı Öldürseler” .. Niye yönetmenlik ve ne
dir sizce yönetmenlik olayı?
— Bu yıl belki bir film daha yöneterek bunu beşleyeceğim. Asıl zor olan, hem baş rol oyna yıp hem yönetm enlik yapm ak. “ Yılanı
Öldürseler” de en son, bunun çok sıkıntısını çek
tim. Yönetmenliği seviyorum. Sinema sevgimin bir parçası o.. Asıl istediğim, kendi oynamadı ğım bir filmi yönetmek.. Ama o da çok iddialı olacak, biliyorum.
Şoray, yönettiği filmlerden istediği sonucu tam alamadığını, en çok beğendiğinin yine de ilk de nemesi olan “ Dönüş” olduğunu belirtiyor.
— ‘Azap’ta sırtınızda bir çocuk, İstanbul so kaklarında dolaşıyordunuz. Birçok filminizde kalabalıkların, figüran veya gerçek kişilerin ara sında dolaştınız. Bu gibi kalabalık çekimlerde na sıl hissediyorsunuz kendinizi?
— Ben aslında son derece çekingen bir insa nım. Ama sette, çekim esnasında her şey değişi yor. En olmadık sahnelerde bile son derece ra hat hissediyorum kendimi. Belki kendimi Tür kân Şoray gibi değil, tamamen o kişilik gibi his settiğim için..
Evet, sette Şoray tümüyle o kişiliğe bürünü yor. Sinemanın düşünülebilecek her şeyi verdi ği bir insan Şoray: Para, zenginlik, ün.. Bütün bunlara sahip olduğu halde, hâlâ sinemaya son derece bağlı. Bu tutku neye dayanıyor? Onca ki şiliğe bürünmenin, onca değişik yaşamı bir film boyunca yaşamanın çekiciliğine mi? Acaba Şo ray perdede gerçek yaşamda yaşayamadıklarını yaşamaktan mı mutlu oluyor? Nedir bu tutku nun nedeni, kökeni?
Değişik hayatlar yaşamak...
k jin em ay a çok emek verdim. Yıllarımı ver dim. Çok etkileyici, toplumu çok etkileyen bir meslek olduğu için sinemayı çok seviyorum. Her filmde yeni bir dünya yaratmak, o dünyayı ser gilemek, yeni kişiliklere bürünmek.. Bu da çok önemli” ..
ŞORA Y VE A D LI — Benim ‘ ‘özel sorular’’dan hoşlanmadığımı biliyor Şoray. Ama hoşlansam da hoşlanmasam da sormam gerek. Bir cesaret, soruyorum: “Rüçhan Beyle hiç karşılaştınız mı?” Duraksıyor, “hayır” diyor, ama soruyu da hiç sevmediği belli. Konuyu değiştiriyorum.
Şoray, benim yorumum üstüne uzun boylu düşünüyor:
“ Evet, çok ilginç bir yaklaşım sizinki.. Belki de haklısınız. Belki gerçekten de sinemayı bu denli sevmem, bunca değişik kişiliği, dolayısıy la değişik hayatı yaşamak özelliğinden geliyor.”
Şoray, bu değişik rollerin “ heyecan verici” ve de yaşama “ tazelik katicı” olduğunu söylüyor. Hep aynı görünümü vermesinin, zamana, yılla ra meydan okumasının, adeta yaşlanmamasının bir nedeni de bu mu acaba? Kendinden, güzel liğinden emin bir kadın tavrıyla bir kahkaha atı yor. “ Yok canım.. Bende alarm başladı bile” diyor...
Kişilikler atılıyor, ama
giysiler saklanıyor... _______
P e k i , o filmlerde canlandırdığı kişiliklerin et kisinde kalıyor mu? Bir süre onları birlikte taşı yor mu?
“ Hayır.. Bir karakterden ne kadar etkilenir sem etkileneyim -ki, genelde etkileniyorum- o et kiyi sette bırakıp eve dönebiliyorum Allahtan... Yoksa bunca karakteri taşımak, dayanılmaz bir
yük olabilirdi.”
ŞORA Y VE A TL A R — Köy filmlerini çok sev diğini söyleyen Türkân Şoray’ın bütün kötü anı ları da köy filmlerinden. Cemo 'daki at kazası, çekimin son gününde olmuş. Üstelik plan çeki lip bittikten sonra. Şoray atla kayaların ardın dan kayboluyormuş. Ondan sonra düşmüş. Bir süre kimse farketmemiş bile.
Karakterleri portmantoya bırakıp gidiyor, am a onca giysiyi, birçok filmde giydiği birbirin den gözalıcı o sayısız giysiyi ne yapıyor?
“ Biliyorsunuz, bizim sinemamızda giysiler, oyuncunun kendisi tarafından alınır. Benim için de hep öyle oldu. Ve ben bunları sakladım. Ço ğunu sakladım, sandıklarda duruyor.”
Şoray, bu giysileri yeni filmlerde lazım olur diye saklamış. Ama insanın aklına başka şeyler geliyor. Yarın, ilerde belki açılabilecek, açılma sı gerekli bir sinema müzesi için bu giysilerin ba zıları kimbilir ne ilginç bir malzeme oluşturur?
Şoray ve iyi anılar,
kötü anılar,._______________
T
-M. ürkân Şoray, son yıllarda genç yönetmenlerin filmlerine de destecini verdi. Köy filmleri nin yam sıra, teâsaba ve büyük kent öykülerin de de oynadı. Özellikle ilk filmini yönetecek olan Ali Özgentürk’e güvenip “ HazaP’da oynaması büyük bir kumardı.
A s ı l zor olan, hem
başrol oynayıp, hem
yönetmenlik yapmak.
En son, “Yılanı
Öldürseler”de bunun
çok sıkıntısını
çektim.
“ Konu çok ilgi çekici geldi. Yılların verdiği deneyimle iyi bir projeyi sezinleyebiliyorum bi raz.. Rol gerçi tam bir başrol değildi, biraz kı sıtlıydı. Ama güzel bir hikâye içinde güzel bir roldü. Sonuçtan da çok memnunum.”
Şoray’a en beğendiği yönetmenlerimizi soru yorum. Söylemek istemiyor. “ Politika” gereği olmalı.. Geçmişte yönetiminden rahatsız oldu ğu yönetmenleri soruyorum. Onları da anımsa mak istemiyor. Çevirmekten pişman olduğu film var mı? “ Çok” diyor, “ Hatırlamak bile isteme
diğim birçok filmim var. Ama olan olmuş” ..
‘Özel yaşam’ soruları_______
B i r a z özel yaşamına geçmek istiyorum. Ra hat, güvenli, mutlu görünümüne değinerek so
ruyorum: '
“ Eskisinden çok farklı görünüyorsunuz. Mut lu musunuz?”
Nedense, birdenbire, dolu dolu ‘evet’ diyemi yor. Duraksıyor bir süre.. ‘Evet’ neden sonra ge liyor. “Peki, sizi en çok mutlu eden şey ne?..” Bu kez düşünmüyor: “Yağmur” diyor hemen..
— Annelik nasıl bir duygu? Siz ki filmlerinizde sayısız kez anne oldunuz?
Her şeyin üstünde bir duygu. Her şeyin önü ne geçip yerleşiyor. Ama gerçek mutluluk için bir tek şey yetmiyor. Bir bütünlük gerekiyor. Ev lilik, çocuk, mesleğim.. Bunların hepsinin bir den iyi yürümesi gerekli..
Türkân Şoray, burda “ özel sorular” diye gev rek bir kahkaha atıyor. Bunca yıldır kimbilir kaç röportajda karşı karşıya gelmişiz. Benim ‘özel
sorular’dan hiç hoşlanmadığımı biliyor, onun
için şaşkın.. Ama hoşlansak da, hoşlanmasak da sorma gereği var. Okur, bir yıldız sözkonusu ol duğunda bunları da bilmek istiyor. Yoksa Lou-
ella Parsons’luk oynamak niyetinde değilim..
Onun için, bir cesaret, soruyorum: “ Rüçhan
Beyle hiç karşılaştınız mı?”
Duraksıyor, yüzü kimi gazetecilerin çok iyi bil diği, filmleriııdekine benzer bir ‘ıstırap’ ifadesi alıyor. “ Hayır” diyor, ama bu soruyu hiç sev mediği belli. Ben de konuyu hemen değiştiriyo rum..
Pişmanlıklar..._____________
H i ç pişman olduğunuz bir şey oldu mu? Yap mış veya yapmamış olmaktan?
— Mesleki pişmanlıklarım var. Yapmak iste diğim kimi filmleri yapamadım. Örneğin ‘Ay- na’da oynamayı çok istiyordum, Erden Kıral’- la konuşmuş, anlaşmıştık. Ama çeşitli nedenler den bu gerçekleşmedi.
Yeni oyunculardan beğendikleri var mı? Dü şünüyor, yanıt veremiyor. Ve sonra, şöyle diyor:
“ Birçok şeyi izleyemedim son bir - iki yılda.. Ne doğru dürüst film görebildim, ne kitap oku yabildim. Yaşantımdaki büyük değişiklikler, ev lilik, Yağmur, biliyorsunuz..”
i
CUMHURİYET/Il
Türkân Şoray 8 6
*Sultan’ dönüm
noktasında
A tillâ D orsay
H a za l9m konusu çok ilgi
çekici geldi. Yılların verdiği
deneyimle, iyi bir projeyi
sezinleyebiliyorum biraz...
Rol gerçi tam bir başrol
değildi, biraz kısıtlıydı. Ama
güzel bir hikâye içinde güzel
bir roldü. Sonuçtan da
memnunum.
Şoray, seyircisine soruyor:
Beni istemiyor musunuz?
ürkân Şoray, tam bir yıldır setlerden uzak.“ Bir Kadın, Bir Hayat” filminden beri.. Onun
böyle bir dönemi daha olmuştu, onu anımsadık birlikte... 1975 - 76 yılının ‘seks filmleri’ döne miydi. Ortalığı inanılmaz bayağılıkta filmler sar mış, ‘Sultan’ da setlere veda etmişti. Ama son ra görkemli bir dönüş yapmıştı. Şimdiki ayrılık ne kadar sürecekti?
“ Sinemayı çok özledim. Evde oturup öneri beklemiyorum, projeleri kendim oluşturmaya çalışıyorum. İyi bir hikâye bulup senaryocu ar kadaşlara vermek ve ortaya iyi bir şeyin çıkma sını birlikte sağlamak.. Elimde birkaç hikâye, birkaç konu var. Ama daha çok yeni.. Yakında senaryo çalışmalarına girişeceğiz. Hayır, finans manı biz yapacak değiliz. Yapım işine girmek is temiyorum. En son bir gazete haberi okudum, beni çok etkiledi. Belki ondan bir hikâye oluş tururuz” ..
Magazin basınından yakınma
mak özelliğini, dolayısıyla bir kısım seyircisini yitirmişti. Bu ve benzeri yorumlar, kuşkusuz il ginçti ve toplumbilimcilerimizin ilgisine değer bir olaydı bu...
Şoray soruyor_____________
O o r a y , bu konuyu bırakmak niyetinde değil di. Anlaşılan onu ve kuşkusuz eşini en çok dü şündüren, üzen konu buydu: Son filmlerine aza lan seyirci ilgisi. Ve bu kez Şoray sordu bana, benim aracılığımla okura / seyirciye:
“ Ben de çok merak ediyorum. Yaptığım film ler mi beğenilmedi? Yanlış seçimler miydi? Yok sa seyirci artık eskisi kadar sinemaya mı gitmi yor? Giderse film mi seçiyor? Acaba evlendiği miz için mi filmlerimize gitmiyor? Yoksa seyir ci artık beni istemiyor mu? Sinemadan ayrılma zamanım mı geldi? Eğer sinemada kalacaksam, ne tarz filmler yapmamı istiyor seyirci? Tüm bunları ben de çok merak ediyorum. Devamlı bu sorulara yanıt arıyoruz.”
I ^ o r a y - Ünal çifti, son dönemde basın ve si nema çevresinden kimi insanlarla oldukça ger gin, sinirli ilişkiler yaşadılar. Ünlü çifte son bir kaç filmlerinin ticari başarısızlığından sonra ki mi çevrelerden, suçlu aramak çabası içinde eleş tiriler, nerdeyse hakaretler geldi. Bu konuda el bette çok dertli Şoray:
“ Önce magazin basınından sözedelim isterse niz.. Bu basınla yıllardır çok iyi ilişkilerim oldu benim... Magazin türü çok gazete var, biliyor sunuz. Hepsiyle iyi ilişkiler kurmaya, istedikle rini hep vermeye çalıştım. Cihan’la evliliğimin öncesinde, her şey çok karmakarışıktı. Önemli kararlar almamız, tüm yaşantımızı değiştirme miz söz konusuydu. Hepsi de dostum olan, hep sini dost bildiğim bu arkadaşlardan rica ettim:
bize bir süre tanıyın, hiçbir şey sormayın, hiç bir şey söyleyemem size dedim. Sandım ve um
dum ki, kısa bir süre için de olsa, bizim de özel hayatımız olabilir. Ama olaylar gelişip dediko dular arttıkça, hepsine bir şeyler oldu. Hepsi si nirli, kaba davranmaya başladılar. Bir gün, Etap Oteli’nde “ Metres” filminin bir seti vardı. O gün de Güneş gazetesinde ‘Evleniyorlar’ diye bir ha ber çıkmıştı. Hiç unutmam, set gazetecilerin bas kınına uğradı, çekimi tatil etmek zorunda kal dılar. Ne kadar magazinci varsa ordaydı. Hep sine dedim ki: Sizden anlayış bekliyorum. Bu ka
dar yıldır tamşıyoruz. Bana bir süre verin. Yıl lardır özel hayatımı size hep sergiledim. Ama şu anda açıklayamayacağım şeyler olabilir. Bunu ilk kez sizden rica ediyorum.. Anladılar, hak ver
diler sanıyorum. Ama gazeteleri yönetenler her halde aynı şekilde düşünmüyor, mutlaka ‘haber’ istiyorlardı. Haber, kaynağından gelmeyince uy durulmaya başlandı. Tüm gazetelerde hakkımız da olmadık, çirkin, kötü şeyler çıktı üstüste.. Herbirini okuyunca sen de mi? demekten ken dimi alamıyordum. Herkese çok kırddım o ara.. Söylemediğim şeyler, yapmadığım hareketler ya zılmaya başlandı. Sizin gazete bile bu tür bir yazı yazdı. Ve şunu anladım: Benim, bizim özel ha yatımız olamazmış. Kimi gazeteler, benim yıl lardır seyircide oluşturduğum Türkân Şoray ima jını bile yıkmaya, beni nerdeyse hafif bir kadın , gibi göstermeye çalıştdar. Bana ayrı, Cihan’a ay rı saldırdarda bulundular. Çok kırıldık, çok küs tük. Sonra biliyorsunuz, nikâh oldu. Herkesin ayakları suya erdi. Ama o dönemde çektiğimizi unutamıyorum..”
‘Nikâhtan sonra’ da, bu kez Yağmur konu
AN K A R A 'YA GİTMEK — Cihan Ünal, İstan bul’u pek sevmiyor. Ankara’da yaşamayı kuru yor. Şoray, buna hayır demiyor: “Ankara'yı da seviyorum. Zaman zaman orada yaşamak çok dinlendirici oluyor. ”
İşte “ Türkân Sultan” ın kafasını sürekli kur
calayan sorular bunlar. Bu röportajı okuyan, Türkân Şoray’ı seven, Türk filmleri izlemek alış kanlığındaki okura ben de rica ediyorum: Bu so rulara yanıt göndersin.. Bize, (ki belki yayımla rız), veya doğrudan doğruya Türkân Şoray’a... Sinemaya yıllarını vermiş bu değerli oyuncuya her mektup belki gerçekten de yol gösterici, ge leceğe ışık tutucu bir işlev görecektir.
Ankara mı, İstanbul mu?
I ^ o r a y - Ünal çifti TV hastası değil. Pek vakit Ealmıyormuş zaten, kalan vakitlerini de okuma ya ayırmayı yeğliyorlar. Gazeteler, dergiler, film konusu seçmek için hikâye kitapları, vs. TV’de sinema saatlerini kaçırmıyor, klasik filmleri kay dederek arşiv oluşturuyorlar. Her konuda anla şabiliyorlar mı Ünal’la? “ Hemen hemen her ko
nuda diyebilirim. Bazen bir filmi o beğenir, ben beğenmem, veya tersi. Ama temel konularda hep anlaşıyoruz.”
Yine de, anlaşamadıkları ‘temel’ bir konu var gibime geldi. O da nerede yaşayacakları konu
FİLM YAPMAK — Türkân Şoray'ın şimdiki ayrılığı ne zaman bitecek? Tam bir yıldır setlerden uzak. “ Yakında senaryo çalışmalarına gireceğiz” diyor Şoray. “Hayır, finansmanı biz yapacak değiliz. Yapım işine girmek istemiyorum.”
sunda aynı basın Türkân Şoray - Cihan Ünal çif tini üzmüş. Şimdi kararları kesin: En azından bir süre için, Yağmur kendi hayatını yaşıyacak, basınla teması olmayacak...
Bir başarısızlığın
toplumbilimsel nedenleri
(jF ö rü ld ü ğ ü gibi Şoray basından yana dertli. Peki, sinemaya döndüğünde illâ da Cihan Ünal’ la mı oynayacak?
“ Öyle birşey yok. Kesin bir kararımız da yok. Bu konuda da olay saptırıldı. Biz son filmleri mizi hep Cihan’la yaptık, çünkü gelen teklifler öyleydi. Bizi hep birlikte istediler. “ Hayır, biz
ayrı oynamak istiyoruz” demedik elbette... Ama
şu oldu: Evlilik sonrası yaptığımız, eski anlaş malara dayalı filmler, öncekiler kadar iyi olma dı, iyi iş de yapmadılar. Bu sefer suçlu aranma ya başlandı, iş bizim beraberliğimize bağlandı” ..
Sahi, evlilikleri onca gürültü koparan Şoray- Ünal çiftinin son filmleri niye ‘çalışmamıştı’, filmci deyimiyle? Filmlerin kötülüğünden miy di bu? Bir hanım yazarın bu konuda aylar önce yaptığı ilginç yorum geldi aklıma.. Ona göre, Şo ray, Rüçhan Adlı ile birlikte olduğu sürece, er kek ‘fantazm’larına, hayallerine açık bir kadın dı. Ünal’la macerası da, resmileşmedikçe öyley di. Oysa Şoray, ‘meşru’, yasal bir evlilik yapıp ardından ‘ulusal anne’ de olunca, artık erkek se yircinin düşlerine, düşsel yatırımlarına nesne ol
su. Buradaki evi güzelce dayayıp - döşüyorlar gerçi.. Ama Cihan Ünal, o akşam yemekte de bize söylediği gibi, İstanbul’u sevmiyor. Alabil diğine duygusal bir insan Ünal.. Bu kenti belki biraz da basınla ve Yeşilçam’la arasında geçen tatsız olaylar nedeniyle sevmiyor. Tiyatroya, mümkün olursa Devlet Tiyatrolarına dönmek is tiyor Ünal.. Dolayısıyla Ankara’da yaşamayı ku ruyor, orda da evleri var çünkü.. Ankara’da ya şamak? Şoray buna hayır demiyor: “ Ankara’
yı da seviyorum. Zaman zaman orda yaşamak çok dinlendirici oluyor.” Ama bu ‘zaman za man’, her zamana dönüşürse ne olur? AnkaralI
damat Cihan Ünal, İstanbullu gelin Türkân Şo- ray’ı Ulus’taki yuvasından alıp Ankara’ya, Oran Sitesi’ndenki sâkin, ‘İstanbul dükalığı’nın dedi kodularından, Bizans entrikalarından, oyunla rından uzak eve kaparsa ne olur? ‘İstanbullu ge- lin’in dostları, hayranları, meslektaşları, bu işe ne der?
Tüm bunlara yanıtı zaman getirecek. Eğer Türkân Şoray, eminim milyonlarca gerçek seyir cisinin istediği ve beklediği gibi sinemaya döner se, eğer Cihan Ünal, Türkânlı veya Türkân’sız yeniden sinemadan öneriler alır, değerli ve de neyimli tiyatro oyunculuğunu sinemada da ba şarılı rollerde sürdürme fırsatını bulursa, Oran Sitesi’ndeki ev, ancak zaman zaman, ‘telefon
lardan uzak’, gürültüsüz, sâkin, dinlenmek için
kaçılan bir ‘sığınak’ olarak kalır. Her şey gele ceğin neler getireceğine bağlı...
B İTTİ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi