*TT'
iYURTTA
Siyasi partilerin ve demokratik
kuruluşların ısrarla “ erken seçim”
çağrılarını ciddiye almadan parti içi
muhalefeti de ince bir üslupla aşarak
Çankaya’ya tırmanan TC’nin 8.
Cumhurbaşkanı Özal bir yıl boyunca
Türkiye’nin gündeminden hiç inmedi
İki yıl önce yüzde 36 oy ile TBMM’de
292 sandalye kazanan A N A P ’ın Genel
Başkanı Başbakan Turgut Özal, 1989
Mart’ında yerel seçimlerle halk
desteğini büyük ölçüde yitirmesine ve
muhalefetin acımasız eleştirilerine
rağmen partisini birlik içinde tuttu.
B
a ş b a k a nÖzal, 1 Ocak 1989
Turgut
tarihli Milliyet’e yazdığı
yazıda, “ Yeni yılın en
önemli olayı cumhurbaşkanlığı
seçimidir” diyordu. Turgut Özal,
1989’a başbakan olarak grdi,
cumhurbaşkanı olarak çıktı. 26
Mart yerel seçimlerinde,
ANAP’ın aldığı yenilgiye
rağmen...
26 Mart, Türkiye siyasal
yaşamında bir dönüm
noktasıydı. İki yıl önce yapılan
genel seçimlerde yüzde 36 oy
alan ve parlamentoda yüzde 65
çoğunluğu elde eden iktidar
partisi, yerel seçimlerden üçüncü
parti olarak çıktı, özal’m
partisinin oy oranı yüzde 21.75’e
geriledi.
etkisiz hale getirdi.
26 Mart gecesi ANAP Genel
Merkezi’nde tam bir şok
yaşanıyordu. “ Üzerimizden
silindir geçti” diyen ANAP
yöneticileriyle birlikte Başbakan
özal da “şaşkındı” . Konut’ta
"çekilme” tartışmaları bile
gündeme gelmişti. Ancak, Özal,
ipleri kısa sürede yeniden eline
aldı. Hükümette revizyon
yaparak, hem imaj değiştirdi,
hem de partide olası bir
çözülmenin önüne geçti.
Yerel seçim yenilgisini,
“ Cenab-ı Allah, millet vasıtasıyla
bizi ikaz etti” biçiminde
yorumlayan ö zal’a göre, “ Halk
ANAP’a toparlanın mesajı
vermişti” ve işte bu nedenle
“daha fazla çalışmak
gerekecekti” .
Yeniden kitlelere ulaşabilmek
ve tepkileri hafifletebilmek için
önce işçiler, ardından da
memurlar “sevindirildi” .
Köylüler ve esnaf için de bir ölçüde
rahatlatıcı önlemler getirdi. Bu
arada, enflasyon da yüzde
80’lere doğru adım adım
ilerliyordu.
konuşuyordu.
Ancak, bu beklentide olanlar
yanıldı. Özal, adaylığını açıkladı.
Mecis Başkanlığı seçiminde,
Yıldırım Akbulut’tan yana tavır
koydu ve partisinden fazla fire
vermeden seçtirdi. Böylece,
“ gücümü koruyorum” mesajı
verdi. Cumhurbaşkanlığı da
muhalefetin boykotuna rağmen
özal’ındı.
özal dediğini yapmış ve 1989
yılının siyaset gündemini de
belirlemiş oldu.
Özal, sadece siyaset
gündeminde değil, kişiliği
açısından toplumsal yaşamda da
ön plandaydı.
Cumhurbaşkanı olacağım”
sözleriyle belirtiyordu, özal,
yabancı devlet adamları gözünde
de “ farklı” bir meslektaştı.
Özal, ayrıca, üslubu
açısından da “ rahattı” . Resmi
dil yerine daha “ hafif” bir dil
kullanmayı tercih ediyordu.
Siyaset literatürüne bazı argo
cümleleri sokmuştu. “ Kıçüstü
oturturum” , “ Ümüğünü
sıkarım” , “ Ne de olsa Bursalı” ,
“ Küçük Turgut” sözleri oldukça
tartışıldı. Ağzından bazen
“ muzır fıkralar” kaçırdığı da
oluyordu.
siyasal literatüre girmişti. Ancak,
özal, ANAP grubunu kenetledi
ve olası bir erken seçim teklifinin
Meclis’ten geçmesini engelledi.
Millete dönme tehditlerini de
“ Erkekseler İstifa ederler”
diyerek savuşturdu.
ADIM ADIM ÇANKAYA
KİTAPLARI LİSTE BAŞI
SİYASETTE RENKLİ VE
FARKLI GÖRÜNÜM
özal, yazar ve çizerlerin de
baş gündem maddesiydi. Kendisi
ve ailesi hakkında 10’larca kitap
yazıldı. Bu kitaplar “ en çok
satanlar” listesinin başına
yerleşti. Karikatürlerde de hep o
vardı. Bu arada, Turgut Özal da
yazar oldu ve “ Avrupa’daki
Türkiye” başlığıyla Fransızca bir
kitap yayınladı.
Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde cuma namazını
cemaatle kılan ilk
cumhurbaşkanı unvanı da Turgut
ö zal’a nasip oldu.
Kısacası, Turgut Özal,
olumlu ya da olumsuz tepkilerle
sürekli dillerdeydi. Başarı ya da
başarısızlıklarıyla “ yılın
adamı” ydı.
26 MART ŞOKU VE
YENİDEN TOPARLANMA
öncelikle, Türkiye’de “ devlet
adamı” imajı Özal’la farklı bir
anlam kazandı. Tişörtle askeri
birlikleri denetleyen, makam
otomobilini kendi kullanan,
gazetecilerle köşe kapmaca
oynayan, resmi protokolü sık sık
delen, bürokratlardan çok “ altın
çocukları” tercih eden, bol bol
tazminat davası açan,
cümlelerine İngilizce sözcükler
yerleştirmeyi seven,
yakınındakilere oldukça samimi
davranan bir devlet adamıydı
Özal. Bu özelliklerini
saklamıyor, aksine
cumhurbaşkanlığı sırasında da
sürdüreceğini, “Farklı bir
Siyasal gözlemciler, bu
sonucu, “Özal’ın sonu” olarak
değerlendiriyor ve ANAP’m
silindiği sonucuna varıyorlardı.
Turgut Özal, siyaset sahnesine
çıktığı 1983 yılından bu yana ilk
kez partisinde bile liderliği
tartışılan bir konuma gelmişti.
Bütün bunlara rağmen Turgut
Özal, 1989 yılında bir “yeniden
doğuş” yaşadı ve devletin
zirvesine oturdu. Azalan siyasal
desteğine rağmen, gündemi
belirledi. Muhalefetin
politikalarını, beklentilerini
Muhalefet erken seçim
baskısını meydanlara kaydırmış,
art arda miting düzenliyordu.
“ Sine-i millete dönme” yeniden
300 bin
geldi
100 bini
döndü
¥
IL 1989. Bir sosya list ülkede Nazi Al manya’sını hatırla tan uygulamalar ya pılıyor. İnsanlar iş kence görüyor, top- * lama kamplarınasürülüyor. YUzbinlerce kişi göçe zorlanıyor. Acımasız bir baskıyla
kardeş kardeşten, ana çocukla rından, dede torunlarından ko- pardıyor. Vagonlara doldurulup sınırdan atılıyor. Yanlarına, anı larını bile almalarına fırsat veril meden. Bu ülke Bulgaristan, ko vulanlar ise Türkler.”
Tarih, asnn en trajik, en utanç verici olaylarından biri ni böyle yazacak büyük olası lıkla. 300 bin soydaşın Bulgaris tan’dan büyük kaçışı, sonra da 100 bininin geri dönüşü hafıza lardan silinmeyecek.
B
ULGARİSTAN yönetiminin ülkedeki Türk nü fusa karşı aslında yıllardır el altından süren baskısı, geçtiğimiz bahar aylarında artık iyice su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Bulga ristan’daki Türk yerleşim birimlerin de halkın ibadetine engel olunduğu, ca milerin kapatıldığı, Türkçe isimlerin Slavca isimlerle değiştirildiği, tam bir devlet terörü uygulandığı haberleri ula şıyordu. Bunun üzerine, Türk hükü meti 20 Nisan 1989’da Sofya’ya, Jiv- kov yönetimine bir nota verdi. Bu no tada, çağdışı baskılara son verilmesi, parçalanmış ailelerin birleştirilmesiy le ilgili mantıklı bir göç anlaşmasının imzalanması, ilk aşamada 3410 soy daşlık bir grubun Türkiye’ye gönderil mesi isteniyordu.Diplomatik alanda bu girişimler yapılırken, Bulgaristan’da bıçak kemi ğe dayanıyordu. 23 Nisan’da 10 Türk, Sofya’daki Macaristan Büyükelçiliği’- ne sığındı. Hemen ardından, 1 Mayıs’- ta “ turistik seyahat’’ amacıyla Maca ristan’a giden 33 soydaş, Bulgaristan’a geri döneceklerine İstanbul’a geldiler ve anayurda sığındılar. Bu olaylar, bir süre sonra yaşanacak “ büyük göç” ün habercisiydi.
tu Mayıs’ta Türk hükümeti Jivkov yönetimine ikinci notayı verdi. Bu no tada parçalanmış ailelerin birleştirilme si sorunuyla ilgili olarak masa başına oturulması istendi, Bulgaristan’ın ko nuyu kulak arkası etmek, aldırmazlı ğa gelmekle bir şey elde edemeyeceği ima edildi.
Hemen iki gün sonra ilginç bir ge lişme oldu. 12 Mayıs’ta Bulgaristan’ da “ serbest pasaport” kuralı getiren bir yasa kabul edildi. Buna göre, pa saport alma işlemleri esnekleştiriliyor, bazı katı koşullar kaldırılıyordu. Ara dan 24 saat geçmeden, 13 Mayıs’ta Bulgaristan 20 T ürk’ü sınır dışı etti. Ülkeden çıkarılanların tümü insan hakları ve demokrasi savunucularıydı. Ve Türkiye’ye, Bulgaristan’dan çok üzücü, kaygı verici haberler ulaşıyor du. Türkler üzerindeki baskılar, işken celer artık dayanılmaz hale geliyordu. Türk yerleşim birimlerinde açlık grev leri başlatılıyor, olay artık dünya ka muoyunun gündemine geliyordu. Uluslararası Af Örgütü işe karışmış, Bulgaristan’da tutuklu 396 T ürk’ün listesini yayınlamıştı.
Baskılar o kadar akılalmaz ölçülere ulaşıyordu ki, Bulgar yönetimi işi, 16 Mayıs tarihinde, “ bayram şekerine ya sak koyma” ya kadar götürüyordu.
Direniş ve trajedi
21 Mayıs 1989’da nihayet, direniş başladı. Razgrad, Kırcaali ve Hasköy’- de binlerce Türk, Bulgar baskısını kı nayan sloganlarla yürüyüşlere başla dı... 23 Mayıs’ta 20. yüzyılın sonları na hiç yakışmayan tüyler ürpertici bir insanlık trajedisi sergiledi Bulgarlar. Göstericilere ateş açıldı, “ resmi” ra kamlara göre üç soydaş can verdi, 30’ı aşkın soydaş yaralandı. Resmi olma yan rakamlara göre, kurban sayısı kat kat fazlaydı... Bu arada, binlerce soy
daş Romanya sınırı yakınlarındaki Be lene toplama kampına gönderiliyor, burada Nazi Almanya’sının temerküz kamplarını aratmayacak ağır işkence ler altında inim inim inletiliyordu.
Bulgaristan, sesini yükselten aydın Türkleri sınır dışı etmeyi de sürdürü yordu. 24 Mayıs’ta 72 Türk sınır dışı edilerek Avusturya başkenti Viyana’- ya gönderildiler. 25 Mayıs’ta, Bulga ristan’a 10’uncu notamızı da verdik. Ama Jivkov yönetiminin vurdumduy mazlığı sürüyordu. Birçok uluslararası örgüt, bu arada NATO, yaptıkları açıklamalarla Bulgaristan’ın tutum u nu kınıyorlardı. Ama Bulgaristan oralı değildi. 29 Mayıs’ta, Türk göstericilere özel eğitilmiş köpeklerin saldırtılmaya başlandığı, birçoğunun yaralandığı haberleri basına yansıyordu.
30 ve 31 Mayıs tarihlerinde Başba kan Turgut Özal, Bulgaristan’ı kap samlı bir göç anlaşmaşı için görüşme ye çağırdı. Aynı gün Bulgarlar 180 soy daşı daha sınır dı$ı ediyorlardı... Ve 2 Haziran’da Bulgaristan’da, “ Türkler dışarı” sloganıyla, çağdışı, utanç ve rici bir yürüyüş düzenleniyordu. Sınır dışı olayları da hızla artıyordu. 10 H a ziran’da, Bulgaristan’ın Jivkov’dan sonraki, yani şimdiki lideri, dönemin Dışişleri Bakanı Peter Mladenov vize nin serbest bırakıldığını, isteyene T ür kiye’ye gitmesi için vize verileceğini açıklıyordu. O Mladenov, aylarca önce bir toplantıda konuşurken, “ Bulgaris tan’da Türk yoktur, Hıristiyan olma yan Bulgarlar vardır” sözlerini
söyle-* yen kişiydi.
Kapsamlı ve aşamalı bir göç anlaş masına yanaşmayan Bulgaristan, ça ğın en yüzkızartıcı uygulamasına baş lamıştı. Bulgaristan’dan akın akın ge len binlerce soydaşa kapılarımız açıl mıştı. Ama bu sistemsiz soydaş akını beraberinde devleşen bir parçalanmış aileler sorununu da getiriyordu. Bul garlar, Türkiye’ye akın eden soydaş ların mallarına gümrüklerde el koyu yor, olmadık zorbalıklar yapıyordu.
U tanç treni
Edirne Kapıkule Gümrüğü’ne soy daş taşıyan ve kamuoyunda “ Utanç Treni” diye adlandırılan tren, 18 Ha- ziran’a kadar 30 bini aşkın soydaşı yur da getirmişti. Sayı çığ gibi artıyordu. 28 H aziran’da, ABD dahil birçok ül ke Bulgaristan’ı resmen kınarken, ge lenlerin sayısı 83 bine ulaşıyordu. Bu arada. Dünya Sağlık ö rg ü tü ’nün sap tamaları, yurda gelen soydaş çocukla rının birçoğuna “ radyoaktif etkiler” taşıyan iğnelerin yapıldığını ortaya çı karıyordu. Bulgaristan’da işkence, bu akıl almaz boyutlara kadar gelip da yanmıştı.
7 Temmuz’da Milliyet gazetesi, Bulgaristan’daki çağdışı, utanç veri ci uygulamaların kınanması için bir im za kampanyası başlattı. Milliyet’in ya bancı dillerde hazırladığı ve çeşitli ulus lararası kuruluşlara iletilecek olan met ne milyonlarca yurttaş, imza gönder di. 21 Temmuz’a gelindiğinde, Türki ye’ye göç eden soydaş sayısı 170 bini
aşmıştı... Bu arada Istanbul, Bursa ve çeşitli illerde Bulgaristan’ı kınama mi tingleri düzenleniyor, binlerce yurttaş, bu ülkedeki baskı ve işkenceleri lanet liyordu. Bulgaristan’dan soydaş akını o kadar yoğun hale gelmişti ki, Kapı kule gümrüklerinde başa çıkılması zor yığılmalar başgöstermişti. Salgın has talık tehlikesi bile söz konusuydu... Yurda gelen soydaşların iskânları ve geçimlerinin sağlanması da yerel yöne timleri bunaltan bir sorun olmuştu. 17 Ağustos’ta, Bulgaristan’dan soydaş ge lişleri vizeye bağlandı. Bu ülkedeki dip lomatik temsilciliklerimizden vize alı nacak, Türkiye’ye ancak bu vizeyle ge linebilecekti. “ Utanç Trenl” nin T ür kiye’ye girişi de yasaklanmıştı.
Gerçi Başbakan Turgut özal iki ay önce, “ Bir milyon soydaş gelse, gene alırız” demişti, ama sorunlar, gelen lerin sayısı 300 bine ulaşınca bu önle me başvurmayı kaçınılmaz hale getir mişti.
24 Ağustos’ta, ilk vizeli soydaş Ah met Durmuş ve ailesinin gelişi, basın da geniş yer aldı. Bulgaristan yöneti mi, Türk diplomatik temsilciliklerin den vize almak isteyen soydaşlara bü yük baskılar yapıyordu. Ama, 31 Ağustos’ta vizeyle gelen soydaş sayısı 270’e. ulaşmıştı.
Ve tersine göç_________
Bu arada başka bir olgu yaşanıyor du: Bazı soydaşlar Türkiye’deki koşul lara uyum sağlayamıyor ya da Bulga ristan’da bıraktıkları yakınlarının öz lemlerine dayanamıyoriardı... Bir “
ter-sine göç” olayı başlamıştı. 2 Eylül’de, Bulgaristan’a 5500 kadar soydaş geri, dönüş yapmıştı. Bu arada, soydaşla rın iskânı ve iş sağlanması konuların da devletçe çözüm yolları aranıyor, yaklaşan kış mevsiminde mağdur ol mamaları için önlemler alınıyordu.
Sovyetler Birliği’ndeki açıklık po^ litikası, sonunda Bulgaristan’a da yan sıyacak, “ liderlik koltuğundan ömrü nün sonuna kadar kalkmayacak” sa nılan Todor Jivkov’u tepetakla ede cekti. Jivkov’un yerine, Dışişleri Ba kanı Petar Mladenov liderlik koltuğu na oturacaktı. Bu noktada Bulgaris tan, Türkiye ile müzekereye yanaşır gi bi olacak, iki ülke heyetleri Kuveyt’te bir araya gelecekti. Ancak bu görüş mede birtakım “ temenni’Mer dışında somut bir noktaya varılamayacaktı.
Sürpriz gelişme
Bulgaristan’dan elle tutulur olumlu bir yaklaşım, ancak 1989’un son g ü n -. lerinde, 29 Aralık tarihinde gelebile-, çekti. Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 29 A ralık’takj toplantısında Türk azınlığa Türkçe isimlerinin geri verilmesi ve dinlerini seçme özgürlüklerinin tanınması kara rına varıldı.
Türkiye ve Bulgaristan Dışişleri ba kanlan arasındaki ikinci buluşmaya Ku veyt, 9 Ocak’ta ev sahipliği yapacak. Sofya’nın yılın son günlerinde göster diği yumuşama ikinci Kuveyt randevu1 sunda daha olumlu ve somut açılımlar gösterecek mi, hep beraber izleyeceğiz.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi