• Sonuç bulunamadı

Haliç'in sabaha bakan yüzü:Discovering the western shore of the Golden Horn

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haliç'in sabaha bakan yüzü:Discovering the western shore of the Golden Horn"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

Eyüp'te Eski Eserleri Koruma Derneği'nin, Feshane Caclclesi'ne bakan yüzünde saray tipi bir kuş evi vardır. Sığırcıklar tela a düşmüş, kuş evine çalı çırpı taşırken yoldan akan araba seline aldırmıyor. Oysa bu semt ca­ mileri, türbeleri, külliye! ri il ne kadar da dingindir. Özellikle de pazar günleri Eyüp'e gelenler Mihrişah lmareti'nin, Adile Sultan'ın türbe inin ve pek çok

rneza-On the façade of the building on Feshane Caddesi which houses the Historical Buildings Conservation Society in Eyüp is a stone nesting box like a miniature palace. It is spring, and the starlings are busy carrying twigs to the nesting box, indif­ ferent to the roaring traffic along the road below. And the mosques, tombs and other historic buildings of Eyüp are equally indiffererrt, preserving their ancient tranquillity. On Sundays in particular people arrive in large numbers along the road where once the sultans came for their acces­ sion ceremony, past Mihrişah imaret and the many mausoleums, to fıll the courtyard of Eyüp Sultan Mosque. To the sound of pigeons beating their wings, they whisper stories about Yavedud, Eyüp Sultan and Akşemsed­ din to one another. Eyüp is a place

154

SKYLIFE A(:;USTOS

+

AUGUST 2003

Eyüp Çarşısı'nda gezinenlerin sesi, ancak Eyüp Camii'nden havalanan güvercinlerin kanat sesleri dindiğinde duyulur (üstte). Eyüp Sultan'daki ima­

rethane, yüzlerce yıldır yaptığı gibi, her gün ih­

tiyacı olanlara yiyecek dağıtıyor (solda). I The voices of people in the streets of Eyüp can only be heard after the sound of the pigeons rising from Eyüp Mosque has died away (above). The imaret at Eyüp Sultan still provides meals for the needy, as ithas done for centuries(left).

(4)

Eyüp'_teki feshane binası lstanbul'un toplumsal hayatına festival Sarayı olarak katkıda bulunuyor (üstte). Haliç Köprüsü'nden aracınızla geçerken aıağı baktığınızda, eski lstarıbul'un surlarıyla göz göze gelirsiniz! (altta). I The feshane, or former fez factory in Eyüp, is now used for festival events (above). Driving across Haliç Bridge over the Golden Horn you get a marvellous view of the old city walls below (below).

rın bulunduğu Cülu yolundan geçerek Eyüp Sultan Ca­ mii'nin avlusunu doldurur. Güvercinlerin kanal sesleri arasında, Yavedud'un, Eyüp Sultan'ın, Akşemsecldin'in elini hikayelerini fısılclarlar birbirlerine. Eyüp, taşların el­ lerle sevildiği, adece güvercinlerin, kumruların değil insanların ela elem çektiği; sesin yakarış ve şükür oldu­ ğu yerdir. Mimar inan'a mirrıarbaşılığı; kılıç kuşanan

where people touch the stones with reverence, and pour out prayers and thanks. For the great 16th century architect Sinan, Eyüp was the door to his appointment as chief imperial

architect. and for the sultans the door to the throne. The many religious buildings here and the cemeteries whose occupants include many members of the Ottoman royal fam­ ily make it a place of pilgrimage.

155

(5)

Balat'ta 18 Mart I858'de

kurulan Or-Ahayim Has­ tanesi, mimar Gabriel Iedesçi imzasını taııyor

(solda). fener'in tepesin­

de bulunan Rum Lisesi,

kırmızı rengi ve değiıik mimarisiyle çok uzaklar­

dan fark ediliyor (altta). Or-Ahayim Hospital in Balat which opened on 18 March 1858 was designed by Gabriel Tedesçi (left). The Greek Lycee in Fener with its eye-catching red walls and unusual architecture (below).

padişahlara taht yolunu göst ren Eyüp, elini yapıların

çokluğu ve Osmanlı sarayı mensupları gibi pek çok Müslüman'ın ebedi uyku için tercih ettiği bölge olması

nedeniyle bir hac yeri gibi gezilir.

Şimdi biz bir kumru gibi dem çekmeyi bırakalım ve konduğumuz mezartaşından, güneşin ilk ışıklarıyla bir­

likte, Haliç'in sabah güne i gören yüzüne, Cibali'ye doğru uçalım. Ayvansaray'dan, Balat'tan, Fener'den ge

-From Eyüp let us fly south like the doves to Cibali, passing through Ayvansaray, Balat and Fener, with their clustered mosques, churches and synagogues built by the local Turkish, Greek, Armenian, Jewish and Bulgarian communities of these districts. In the era of Ottoman splendour these districts grew wealthy with the empire, and altered character according to whichever community's power tipped the scales.

The name Golden Hom is attributed by some to legend and

158

(6)

Fener'de evler o eski par­ lak günlerini arasa da, zi­ yaretçilerine restore edilmiş, renkli yüzlerini gösterir (sağda). Haliç kıyısındaki sokaklarda gezgin salıncak­ çılar, sokak ağızlarına kur­ dukları salıncaklarla çocuk­ ları sevindiriyor (altta). Many of the houses in Fener have now been restored, although they still yearn for their days of for­ mer glory (right). Travelling swings on the streets near the Golden Horn delight local children (below).

çerek ... Türk, Rum, Ermeni, Yahudi, Bulgar kimliğiyle

caminin, kilisenin, sinagogun bir arada var olduğu, Os­ manlı'nın görkemli dönemlerinde onunla birlikle zen­

ginle en, güç hangi toplumun eline geçtiyse onunla bir­

likte değişen kıyılardan ...

Haliç'e, 'Altın Boynuz' dedi Avrupalılar. Bunu bir efsa­

n ye, ya da gün batarken Haliç'in sularının altın rengi­ ne clönm sine dayan­

dırarak. Haliç'in sula­ rısık sık altın rengine dönüyordu, bunun bir nedeni de bu kı­

yıların yaşamını de­

ğiştiren yangınlardı. tkonaların altın va­ raklarını aydınlatan mumların yapıldığı mumhanelerin, evler­ de sabahlara kadar yanan zeytinyağı kandillerinin, meyha­ nelerin ya ela tersane­

lerdeki kalafat malze­ melerinin tutuşmasıy­

la suya düşüyordu alevin altın rengi. Ve bu yangınlar Balat'ın,

Fener'in tarihini de­

ğiştiriyordu. Çekiç

se .leri yükseliyordu Haliç'ten, hayat de­

vam ediyor ve yok olanların y rine yeni­

leri yapılıyordu. 15. yüzyılda Ispan

-by others to the colour of the inlet's waters at sunset. The

same waters also gleamed gold in the flames of the terrible

fires that ragedso often through the city, sparked off by can­

dles that illuminated the gold leaf of icons, oil lamps left unat­

tended ın houses, or caulkıng materialallowed to smoulder ın

the dockyards. Such fires transformed Balat and Fener tıme

after time. The sound of hammerıng would echo across the

Golden Hom after the fires

burnt themselves out, as

new houses rose on the

ashes of the old.

Jews expelled from Spain

and Portugal in the 15th

century settled in Balat,

where they built fourteen

synagogues, but today only

the Ahrida Synagogue on

Kürkçü Ali Caddesi remains. On the same road stood Balat's most famous tavern. the Agora, famous for its

musıcians and singers, songs,

loves, hot wine and steamed

fish. Along the waterfront

were summer palaces, man­ sıons. and coffee houses. Balat ferry terminal has long since gone, together with the caiques that rowed pas­

sengers back and forth to

Hasköy and Halıcıoğlu No

longer do men wearing

bowler hats walk along

Mürsel Paşa Caddesı, whose cobblestones have made 160

(7)

ya'dan ve Portekiz'den göç ettirilen Yahudiler'in yer­ leştirildiği Balat'ta, on dört sinagog bulunuyordu. Gü­ nümüze sadece Kürkçü Ali Caclclesi'ndeki Ahrida Sina­ gogu kalmış. Sazende ve hanendeleriyle nam salmış Balat meyhanelerinin en ünlüsü ise; şarkıları, a .kları,

ıcak şarap ve balık buğulamasıyla dillere destan Ago­ ra meyhanesiydi bir zamanlar.

Sahil sarayları, yalılar, konaklar, kıyılardaki kahve ve gazinolar, Balat vapur iskelesi yok artık. Balat kıyıların­ dan Ha köy ve Haltcıoğlu'na cl lmuş yapan çift kürekli kayıklar da. Arnavutkaldırımı asfalta çevrilen Mürsel Paşa Caddesi üzerinde mel n şapkalı adamlar yürümü­ yor. Bir de güneş arar anız, Ferruh Kethüda Carnii'ne gidin, arka duvarında bir güneş saati var çünkü. Havalanan kumruya ne mi oldu, Balat Yahudi Hasla­

nesi'nin çatısına kondu. Fener'e kanat açmanın zamanı geldi çünkü. Fatih zamanından başlayarak pek çok ay­

rıcalığın tanındığı, Bizans'ın eski aristokrat ailelerinin ve Patrikhane'nin korunmasıyla nüfusu artan Ferıer'in iyi eğitim görmüş Rumları, Osmanlı sarayında tercü­ man, yönetici, öğretmen, diplomat olarak çalışıyordu. Halk gemicilik, denizcilik, sanatkarlık gibi pek çok alanda ustalaşmış, ticaretle zenginleşmi ti. Haliç'e bir şat heyb tiyle tepeden bakan 1881'clc yapılan Rum Erkek Li esi'nde eski Yunan ve Latin Edebiyatı'ndan

way for asphalt, although the sundial on the rear wall of Ferruh Kethüda Mosque remains. A pıgeon perched on the roof of Balat Jewish Hospıtal takes wing for Fener to the south, home to the Orthodox Patriarchate and to the ansto­ cratic Byzantine families who were granted privileges by the Ottomans after the conquest.The well-educated upper-class Greeks who lıved here were employed by the Ottoman

palace as interpreters,administrators, teachers and diplomats. The ordinary people meanwhile were saılors, shıpbuilders, artisans or merchants. At the Greek l.ycee for Boys, whose imposing chateau-like building dates from 1881, the curricu­ lum included ancient Greek, Latın, philosophy, astronomy, chemistry, French and Italian.

The onlyByzantine church where services are stıll held today isthe Church of Mary of the Mongols, a Byzantine pnncess sent to marry aMongol prince who returned to Istanbul after a series of tragedies. Fener was also renowned for its sacred springs, where Muslims as well as Christians came in search of

health. European travellers who visited Istanbul ın the 19th century also describe the thousands of colouıiully decorated caiques that skimmed over the blue waters of the Golden

Horn. These slender graceful boats, including the magnificent Fener Rum Patrikhanesi'nin bulunduğu sokak, bugün de bakımlı yapıları ile dikkat çekiyor(solda). lstanbul'daki tek Bulgar Ortodoks Kilisesi olan Stefan Kilisesi, 1896'da Viyana'da yapılıp Tuna yoluyla Fener'e getirilmiı demirden bir yapı (altta). I The street of well kep~ houses on which. the Phanar Greek Patriarchate stands (left). St Stephan s, the only Bulgarıan Orthodox church in Istanbul, was manufactured in sections in Vienna and shipped down the Danubeand across the Black Sea to Fener (below).

162

(8)

felsefeye, astronomi­ den kimyaya pek çok bilim, Fransız ve Ital­ yan dilleri okutuluyor­ du.

Hala kullanılmakta olan tek Bizans kilisesi, Moğollara gelin gitmiş, pek çok talihsizlik ya­ şayarak İstanbul'a geri dönmüş bir Bizans prensesinin yaptırdığı Ayia Maria'dır. Fener'in kiliseleri kadar ayazma­ ları da ünlüydü. Konu şifa olunca, pek çok Müslüman da bu ayaz­ maları ziyaret ederdi. Gezginler 19. yüzyılda Haliç'in mavi yüzeyin­ de gidip gelen binlerce süslü kayıktan bahse­ der: Ayvansaray tez­ gahlarından inerdi de­ nize saltanat kayıkları ve devrin eğlence mer­ kezi halini almış Ha­ liç'te, Fener'e doğruyol alırdı. Haliç'e akşam düştü mü, kıyılarda, so­ kak aralarında fenerler; meyhanelerde Bekri Mustafa'nın adı anıla­ rak, fiske şamdanları yakılırdı. Bugünse Ha­ liç'te Kadir Has Üniver­ sitesi'nin kürekçileri su­

larıyarıyor.

Cibali deyince aklaMuammer Karaca'nın meşhur etti­

ği Cibali Karakolu gelir. Karakol Zeyrek'e taşınsa da

Haliç Surları'ndan ayakta kalan tek kapı olan Cibali Kapısı ayakta. Kapıdangeçip sola dönünce, yol sizi

eskilerin sigara fabrikası; şimdininKadir Has Üniversi­

te i'nin önüne götürür. 1884 kurulan fabrikada 1990 yılında üretime son verildi. Bu neoklasik yapı, Kadir Has Vakfıtarafından başarılı biçimde restore ettirile­

rek2002 yılında eğitimekazandırıldı.

Kumru, en on Fener sahilindeki, Viyarıa'da dökme

demirden yapılmış, gemilerle Tuna'yı, sonra ela Kara­

niz'i geçip burada monte edilmiş, neogotik Bulgar

Kilisesi'nin bahçesine konmuştu. Oradan da üniversi­

tenin damına uçsun; çünkü yolculuğumuzun sonuna geldik. Bakın, Haliç'in güney kıyılarına ela doğan gü­

neş vurmayabaşladıbile.

Cibali'de bir zamanlar tütün fab­ rikası olan yapı, bugün Kadir Has llniversitesi olarak hizmet veriyor (üstte). Universitenin kürek takı­ mı yarıımalara Haliç'in sularında hazırlanıyor (solda). The former tobacco factory in Cibali today houses Kadir Has University

(above). The university's rowing team practice on the Golden Horn (left).

royal caiques, were built at boatyards in Ayvansaray. In those days as evening fell lamps lit up the shores and streets, and the candles were lit in the taverns.

Today the place of the caiques has been taken by the rowing

teamof Kadir Has University.

In Cibali you can see the picturesque building which once housed Cibali Police Station, and Cibali Gate, the only city gate to survive along the Golden Hom. Passing through this ancient gate and turning left brings you in front of Kadir Has University.

This neoclassical building was fonmerly a cigarette factory which closed down in 1990, and after the restoration opened as a uni­ versity in 2002.

Finally we come to the neo-gothic Bulgarian Church. This unusu­

al blue-grey building is made ofcast iron, its sections prefabricat­

ed in Vienna and transported to Istanbul by ship along the

Danube and acrossthe Black Sea. Now we are at the end of

our journey along the southern shores of the Golden Horn,

which are illuminated each morning by the first rays of the sun

rising over the hills. •

• NezahatTurkan, yazar. *Nezahat Turkan is a freelance writer.

164

Referanslar

Benzer Belgeler

Her tiyatro binasının yıkılışında bir kere daha ölürdü, çünkü, özel tiyatroculuğun İktisadî bunalımdan ötürü, ilgisizlikten ötürü can çekişmekte

Peripheral countries in the Eurozone especially were affected by the crisis since the global crisis turned into a sovereign debt crisis in those countries, particularly in Greece

Extent of Influence by Outgoing Regime, and Type of Transition Very Low (Collapse) Intermediate (Extrication) High (Transaction) Civilian Czechoslovakia East Germany Greece

Alan yazında okul öncesi eğitim sınıflarındaki öğretmen çocuk etkileşimi ile çocukların öz-düzenleme becerilerinin ilişkili olduğu (Ertürk-Kara, 2013) ve

Larengofarengeal reflü düşündüren şikayetlerle gelip 24 saatlik faringeal pH monitörizasyonu yaptığımız 80 hastada ortalama reflü atak sayısı ile daha önce bu

96 yaşındaki sanatçının ilgi­ lendiği konularda yüzlerce eseri

Galeri Bar, her ay çeşitli sanat etkinliklerinin ger­ çekleştirildiği, hem bir- ş e y le r iç ip hem d e bu etkinliklerin izlenebilece­ ği bir kültür

Every year, tens of thousands of people risk their lives trying to enter the EU in an irregular way and many die in the attempt, as demonstrated by recent events, notably in