50. Yıl ve Kara Gün
Dostlarımız
~ ) r ~j ^C
umhuriyetimizin 50. Yılım Kutlama Törenlerı’ne şura da pek az gün kaldı. 50. yıl İle ilgili çalışmaların şimdiden elle tutulur, gözle görülür ciddî gerçek, içtenlikle dolu, düşünce yönü insanı hayran bırakan bir yapıtına da henüz rastlanmadı!Biz geçelim bunları da, gele lim esas kaygımıza.. Koca elli yılın bilançosu şu günlerde ka panıyor! Neler yaptığımızı, ne ler yapacağımızı bir yana bıra kalım, hiç olmazsa resmî tören lere, uluslararası renk katacak bir konuya değinelim.
Ne de çabuk unuttuk o KARA GÜN DOSTLARI’m ızı?!. Oysa Kurtuluş ve Cumhuriyete geçiş günlerinin heyecanı ile nasıl da karşılama, anma törenleri yapı yorduk?. Ne de onur verici dav
ranışlara kalkışmış, onların ön-^rgjin dostumuz daha: Şeyh Jetinde sevinçle eğilmiş, adla- şîr Hüseyin Kidvey. Bilgin, güç- rifls, caddeler bile açmıştık!. Bi- « i bir yazar. Mitinglerde ün yap A"'îe, o kara günlerimizde d ü n y a -" i?* «b k konuşmacı. 4ngilte- nın sırt döndüğü; üstelik Türk, re de oturmasına rağmen Türk sonra da İslâm olmanın neden
leriyle, koskoca bir Hıristiyan â- leminin düşman olduğu bir
dö-KARA GÜNLERİMİZDE BİZE YAR
DIMCI OLMUŞ YABANCI DOSTLAR
DAN
HAYATTA OLANLAR YA
DA
YAKINLARI 50. YIL TÖRENLERİNE
ÇAĞIRILMALI İDİ
Turgut ETİNGÜ
gün mi de yayınlayan yine o kara dostumuz Pierre Loti değil idi?.
İste, İlk Dünya Savaşı sonu, o dönem Hint Müslümanları içinde olduğu kadar, özellikle İn giliz dilinde okur - yazarların dünyasında tanınmış bir kara
Mü-nemde.. Onlar, bir elin parmak ları kadar bir azınlık; ama in sancıl, ama uygar, ama vicdan lı, ama doğru dürüst kalabilme nin soylulaştırdığı o birkaç ki şi, kendi başlarına haksızlığa, zulme kıyam etmişti!. O nlar,'bi zi savunmuşlardı. Hem de kos koca bir Batı dünyası önünde ve üstelik onların ortalık ye rinde bazen tek kişi, bazen bir veya ikisi karşı durmuş; bizi sözle, kalemle savunmuşlardı!.
Unutmanın Utancı
Sonralan araya yıllar girdi. Değişen kuşaklarm. yeni koşul lar içindeki boşvermişliği; bu büyük TÜRK DOSTLARI’m ne de olsa tarih sayfalan arasına sokup, geçmişti öteye!.
Zaman zaman, geçmişe dönüş yapıp, olaylar zinciri içinde on ları da hatırlayan birkaç yazar, düşünür çıkmadı değil. Fakat ilk günlerin o heyecanı, o sı caklığı, o gönül ve yürek içinde taşımanın, o hayranlık duyma nın, derecesinde bir akıl almaz düşüklük başlamış. Bir Pierre Loti evinin kapısı üzerindeki lev ha bile kararmış, okunmaz ol muştu!.
Şimdi biz, kara günlerimizde bizi sevmiş, bizi savunmuş ve ölene dek bize dost kalmışların o yüce anılarına eğilmek istiyo ruz. Yaşayanları kalmışsa, onla rı 50. Yıl Anma Töreninde ol sun aramıza çağırıp önlerinde saygı ve sevgiyle selâma dur mak istiyoruz. Onların tümü bu dünyadan geçmiş ise, kalan en yaşlı yakınlarını çağırmalıydık törenlere. Gazeteciler Cemiyeti, Türk Büyüklerini Anma ve Ya şatma Derneği sorumluları dahi çağrıyı yapabilirdi.
İşte bir ünlü yazar, Pierre Lo ti. Türk’e yapılan zulmü dünya ya duyurmuştur. Türk’ün yüce dostlarından hem de, kara gün lerin birer dehşet verici, çok umutsuzluğa düşürücü bir dö neminin: Türk-Bulgar Savaşın da bize olan inancının, katıksız sevgisiyle ilk büyük dostumuz.
ulusuna ve yurduna yapılan sal dırıyı erkekçe kınayan, korkusuz ca karşı çıkan bir aydın kişi..
Onu, 1919 yılında daha iyi ta nıma fırsatını bulduk. O tarihte, Londra’da «Central İslamic So- cietysdeki yayınlarından en ün lüsü (îslâm Önderini Savunma) adlı yapıtı idi. Bu kitabında ger çekten çürütülmesi mümkün ol mayan bir mantık dizisi ve bi limsel açıdan sağlam dayanak larda yükselen bir (Türkiye Sa vunması) vardır. O, gerek bu e- serinde ve gerekse Londra’da düzenlenen açıkhava mitingle rinde yaptığı konuşmalarda, çe şitli gazete yazılarında bizim katıksız bir savunucumuz. Bi zim büyük bir karagün dostu muz...
Claude Farrere: O’nu ilkin 1922’ de, savaşlarımızın en kızgın, o- lüm - kalını yolunda en zorlu sı navları geçirdiğimiz sıra tanırız. Claude Farrere’i, bize yönelten Pierre Loti’dir. Ama bu dostluk itelenerek oluşmuş bir yapma dostluk değildir. P. Loti, Roche- fort’daki evinde, deyimi yerinde ise «Türk Dostu» olarak vaftizini yapmıştır. Ama kendisi sonradan bunu eksiksiz bir içtenlikle sür dürmüştür. Hem de bizi iyi, kö keninden tanıyarak. Öylesine ki, geleceğin Atatürk’ündeki (Deha)’ ya, bir yabancı olarak ilk teşhisi O koyacak!. Nitekim 1922 yılı içinde İzmit’te, Yüce Başkomu tanımız Mustafa Kemal ile görüş tüğü zaman, Büyük Taarruz he nüz başlamamıştı. Mustafa Ke mal’in olağanüstü kişiliğini dün ya daha bilmiyordu. Ama Claude Farrere’in, O’nunla yaptığı ko nuşmayı, Fransa dönüşü gazete cilere anlatırken: «... Mustafa Kemal Paşa gerçekten eşsiz bir insandır. Hiç yoktan, herşeyi var etmesini bildi. Kuşkusuz bu kişi, Türk’ün yeniden dünyaya gelişi nin etkenidir!..» demişti. Böyle- ce, derin ve uzak görüşlü olma nın belgesini de vermişti.
O, sonradan her zaman bizi hatırladı. Bize geldi. Bizim de ğer taşıyan yönlerimizi daima Ba
tı’ya taşıdı. Bize kara gün dostu oldu ..
Ya'M adam e Gaulice? O, Kur tuluş Savaşı öncesi ve sonrasın da bir kaç kez yurdumuza gel miş. Bizi yakından tanımış. Bize dost olmuş ünlü bir Fransız ka dın yazarı. O günlerin yaşantısı içinde, her yönden yoksulluk gös teren; savaşlardan ötürü de yı kıntıya yüz tutmuş Anadolu’yu adım adırn gezmiş. Sadece büyük inancı ve direnci kalmış bu ül kenin hayranlık duyurucu atılı- mını izlemiş. Sömürgeci ordula rın yakıp yıktığı yörelerdeki yü rekler acısı vahşet tablolarını yansıtan yazıları sonradan, Paris’ teki (Araştırma ve Haber Alma DerneğiVnce dünyaya duyurul muştu!.
O da bizim bir kara gün dostu muzdu.
Bir Dost Daha
Ağa Hanın 28 Temmuz 1923 günü tüm İslâm âlemine ve özellikle Hint ulusuna, sonradan da İngi liz basınının hepsinde yayımla nan ünlü bildirisini hatırlamamız gerek.
Uzun bildirisinin bir paragra fında Ağa Han şöyle der: «... Türkiye Devleti, Batı Devlet leriyle iyi durumda yaşamaya kararlıdır. Doğu ve Batıyı birbi rine yaklaştırmak ve insanlık amaçlarına çalışmak Türkiyenin ülküsüdür. Batının, Doğu ile çe lişkide yaşaması ki. eski diplo masinin ve Ehli Salip düşünce sinin doğurduğu insanlığı kapsı- yan felâketlerdendir!. İki tarafta da kan dökülmesinden başkaca bir sonuç vermemiştir.»
Ağa Han, İzmir’in işgalinden sonra yapılan zulüm ve haksız lıkları kaç kez, Türk düşmanı L. George’a karşı, sayısız sert pro testolar ve bildirilerle de belirt miştir. Hindistan müslümanlariy- le birlikte, Dünya kamuoyunda, Türk Hukukunun korunmasına öncelikle yer verilmesini isteyen önerisiyle de insanlık görevini yapan kara gün dostlarımızdandı.
Jean Sehilicklin de 1922 yılın da gazetesi adına memleketimi ze gelmişti. Savaşların en kritik günlerinde, olayları birer birer yerinde izlemiş ünlü Fransız ya zarlarındandır. Özellikle (Kurtu luş Savaşı Günlerinde Anadolu’ da Gördüklerim) yazı dizisi, o dönem Fransız halkoyu başta ol mak üzere yabancı toplulukların, bizden yana yön değiştirmesinde etkili olduğu kesinlikle bilinmek tedir.
O Pierre Loti değil mi. Kur tuluş Savaşında, Türk Kadınlar Birliği’nin «Türk Tezisni savun ması için telgrafla kendisine baş vurmasına karşılık bir an çe kimser kalmamış. Durumumuz hemen kendisini etkilemiş! Mil liyet duygusunun verebileceği körü körüne bir inanca kapıl- maksızm, başkaldırmış!. Böyle- ce vicdan kanısına öncelik tam mış. Fransız olması, Hıristiyan olması; o sıra Fransa ile bölge içi bir savaşa girişmiş bir Tür kiye’nin savunmasını üzerine al mada bir sakınca görmemiş. Bir kez daha bizden yana kıyam e- den kara gün dostumuz olduğu nu ispatlamıştır.
Cumhuriyete eriştiğimiz sa vaşların en kritik günlerinde, yaşlılığını ve sıhhî durumunun tam yetmezliğini anlatarak, «..Si zin aranızda savaşarak ölmek is terdim!» diye yazan ve yazıları nı (Supremes Visions d ’Orient»
Tanınmış Fransız yazarlarından Georges Duhamel ile öyle yakın bir döneme kadar da bize her fırsatta yardımcı olmuştur.
Aralof Yoldaş’ı da unut mayalım; Cumhuriyetimizin kuru luşunda ilk Sovyet Elçisi idi. Sonradan, kaldığı günleri dile ge tiren bir tarih de yazdı. Gerek elçi olarak bulunduğu sürece, ge rek ondan sonraki dönemde yaz dığı yazılarda, içtenlikle Türk'e dost kaldı. Daha 8 Nisan 1923 gü nü, başka bir göreve atandığı için, Ankara’dan ayrılırken, bası na şöyle demişti: «... Türkiyeden ölümsüz sevgi anılariyle ayrılıyo rum.»
Pakistan’ın ünlü şairi ikbal de unutulmaması gerekli bir kara gün dostumuzdur.
Biz, bu kadarını saptayabildik. ¡Bilenler, ellerinde belgeleri olan la r bu durumda da yardımcı ola bilirler. Bunların yanısıra, bir- .şeyin daha unutulmamasıoi-dile*.
riz. Bilirsiniz ki ak günlerimizde de yurdumuza gelmiş, kara gün dostlarımız kadar olmasa da, bulundukları dönemin koşulları içinde, bu ülkenin çıkarlarına bü yük çabalar harcamış; kültürüne, sanayiine, onun gelişmesine kat kıda bulunmuş olağanüstü değer de bir kaç yabancı daha anıları mızda hayranlık duyurucu yer lerini almaktadırlar. Örneğin bir Prof. Albert Gabriel, böylesine bize hizmetleri geçmiş, başta ge len dostlanmızdandır. O, bizim için temel kuruluş sayılan TÜRK KÖYLÜSÜ’ne duyduğu yürek ve gönül dolusu sevgisinde; Türk Sanatı’na, Uygarlığına olan bü yük hayranlığını yapıtlarında be lirtmiş koca kişilerdendir. Yayım ladığı ciltler içinde bize olan sev gi ve bağlılığın sonsuzluğunda yücelir...
Bir Prof. Kosswiq’i de unuta mayız. Bize bir vatan değil, ama kendi ülkemizde bilmediğimiz bir cennet kazandırdı. Orasını dünyaya tanıttı. Orada yaşayan kus türünden gelişme gerçek bir «KUŞ CENNETİ» yarattı!™
Şehitlerimiz
Ya, bu topraklar İçin, gelece ğin mutlu, özgür ve bağımsız Türkıyesini kurma yolunda can larını verenler ne olacak?.. On ların bu törenlerde özel bir yerle ri yok mu?.. Şunu öneriyoruz:
Şehitliklerimizin tümü, tören günlerinin gecelerinde, şehitlikte yatanların sayılarım simgeleye cek kadar, mezar taşlarının üze rinde birer meşale; sabaha dek yansın... Hiç olmazsa 50. yılda bir, tören gecelerinde buraları gün, güneşlik olsun!.. Işıl ışıl, pı rıl pırıl bir gündüz aydınlığı... Bu da, onların hakkı değil mi?.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ro s Arşivi