• Sonuç bulunamadı

Aşk şarkılarının unutulmaz bestecisi Özdemir Erdoğan yeniden aramızda:besteler, güfteler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aşk şarkılarının unutulmaz bestecisi Özdemir Erdoğan yeniden aramızda:besteler, güfteler"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

H A B E R

2 Ağustos 1998

Kano ile 4 5 0 0

kilometre

BELÇİKA'DAN başlayıp, İstan­ bul'da sona erecek bir kano yolculu­ ğu... Gökhan Türe ve 9 kişilik bir ekip bu ay başlayıp ekim ayında ta­ mamlayacakları geziyle tüm Avrupa içsularını katedecekler. Gezinin sponsorluğunu Alcatel ve Atlas der­ gisi yapıyor. Gezinin amacı, "Ren ve Tuna nehirlerine kıyısı olan Avrupa ülkelerini gözönüne sermek, aynı zamanda Tuna'ya dökülen ağır sa­ nayi atıklarının yarattığı çevre so­ runlarının yanısıra, nehirlerin ko­ runması konusunda da dikkat çek­ m ek." Belçika'nın Anvers limanın­ dan yola çıkacak olan ekip, Hollan­ da ve Almanya üzerinden akıntıya karşı 850 km. kürek çekerek Ren nehrini aşacak. Daha sonra 550 km. uzunluğundaki Main-Danube Kana­ lı geçilerek Tuna nehrinde yolculuğa devam edilecek. İstanbul'a kadar de­ vam edecek yolculukta toplam 4 bin 500 km. katedilecek.

'Lolita' ABD'de

kablolu kanalda

A BD 'de ı sansüre takılan ve b ü ­ yük stüdyolar tarafmdan dağıtılma­ ya yanaşılmayan Adrian Lyne'm fil­ m i 'Lolita' nihayet Am erika'da bir dağıtım cı buldu. Film in A BD ’deki bütün dağıtım haklarını elinde bu­ lunduran kablolu televizyon kanalı Showtime ve Samuel Goldwyn şir­ keti, 'Lolita'nın A BD 'deki sinema salonlarında gösterilm esi için bir anlaşmaya vardıklarını duyurdular. Başrollerinde Jerem y Irons ve D o­ minique Swain'in oynadığı 'Lolita', ABD'de Samuel Goldwyn Films ta­ rafm dan eylül ayı sonuna doğru büyük ekranlarda gösterilecek. Da­

ily Variety' de çıkan habere göre,

hem film stüdyolarının, hem paralı televizyon kanallarının almayı red­ dettiği filmin ABD'de dağıtım hak­ larını sonunda 4 milyon dolara geç­ tiğimiz mayıs ayında kablolu tele­ vizyon kanalı Showtime aldı. Yine de 'Lolita'nın ABD'deki dertleri bit­ miş değil. Çünkü çocuk pornografi­ sini önlemek için çıkarılan 1996 ta­ rihli bir yasa, "reşit olmayan birini ayan beyan cinsel bir davranış için­ de gösteren ya da gösterir gibi ya­ p an " her eseri yasadışı sayıyor.

(Liberation)

Bahçesaray

Internet'te

YILIN en az sekiz ayı hava ko­ şulları nedeniyle yolları kapalı olan Van'ın Bahçesaray ilçesi 98 yılında ciddi bir atak yaptı. Yerlilerinin dış dünyayla bağlantısızlığı nedeniyle "M ars, Venüs, M üküs (Bahçesara- y'ın eski adı)" olarak tanımladıkla­ rı Bahçesaray şim di İnternet'e gir­ m eye hazırlanıyor. Bahçesaray Kaymakamı Süleym an Yıldırım, il­ çe m erkezinde 1500 yıllık olduğu tahmin edilen kale, kilise, hamam kalıntıları bulunduğunu, aynca ba­ zı köylerde de benzer tarihi yapılar olduğunu belirterek, "Yörem izdeki tarihi ve kültürel varlıkların tanıtı­ mı için çalışma yapacağız. Internet aracılığıyla kültürel mirası dünya­ ya tanıtacağız" dedi. Kahvehanele­ rinde sadece satranç oynanan Bah- çesaray'da 17-18 Tem m uz gü nle­ rinde de bir satranç şam piyonası düzenlenmişti.

Türk Popu'nun temel taşlarından

biri olan Özdemir Erdoğan,

1974-1984 arası çalışmalarını

' Besteler-Güfteler' adlı bir

albümde yayınladı. Uç remix ve

on orjinal versiyondan oluşan

albüm, sanatçının kendi firması

Hap'dan çıkmış albümlerden

derlenmiş. Hap çoktan tarihe

karıştı. Ama Özdem ir Erdoğan

hâlâ tamamen bağımsız. İMÇ'de

bulunuyor olmasına rağmen,

kendi adını taşıyan bir firması

var ve kimselere bağlı

olmaksızın, kendi şarıklarına,

albümlerine yalnızca kendisi

karışıyor. Sanatçı ile duvarları

boydan boya Özdemir Erdoğan

albümleri ile dolu olan

firmasında konuştuk.

#

N aim DILMENER

- Yeni albümünüz henüz çıktı. Ço­ ğunlukla orjinal versiyonlardan olu­ şuyor. Herkes 'best o f unu yeni baş­ tan 'yaratıyor' oysa.

Şu an benim şirketimde, benimle ilgili olarak sekiz kaset ve yedi CD var. Aslında 10 kaset olması gere­ kirdi ama ilk iki kaseti iptal ettik. Benim İMÇ'ye geliş yılım tam ola­ rak 1985. O yıl çarşıya ilk olarak geldiğimde, eski albümlerinden seçtiğim şarkılarla iki adet kaset yapmıştık; 'Bahar Şarkıları' ve 'Aş­ kımız Şarkılarda Yaşasın'. Bu ilk iki kaseti sonradan iptal ettik. Ama bu kasetler, yeni yayınladığı­ mız 'Besteler-Güfteler'e temel oluş­ turdu. Yeni albüm, bu ilk iki kaset­ ten seçilen şarkılardan oluşuyor. - Bahsettiğiniz kasetler de, daha önce LP olarak yayınlanmış albümlerden seçilmişti zaten. Demek ki bu CD, bağımsız döneminiz olan Hap'm ilk albümlerinden seçilen şarkılardan oluşuyor.

Hap'dan çıkan ilk albümün 'Ca­ nım Şenle Olmak İstiyor'. Hatırlar­ sınız, 'altın künyeli' bir kapağı var­ dı. Bu albümdeki şarkıların bir bö­ lümünün -albüme adım veren şar­ kı dahil- bestelenme tarihleri 1974’dür. Ama albüm 1976 yılında yayınlandı ve o yıl Hey dergisi ta­ rafmdan yılın albümü seçildi. Bu albümü daha sonra İMÇ’deki ilk günlerimde -ki artık LP diye bir şey kalmamıştı ve henüz CD baş­ lamamıştı- kaset olarak

yaymla-dım adı 'Aşkımız Şarkılarda Yaşa­ sın' oldu. Bu ilk iki kasetimi Yonca dağıttı ve aşağı yukarı bir yıl için­ de 80 bin civarmda sattılar. Bu ka­ setler Yonca'da bir yıl kaldı. Sonra ben İMÇ'de bir yer kiraladım, ka­ setleri Yonca'dan aldım ve iki ka­ setle de burada işe başladım. - Türk Popu'nun öncülerinden birisi­ niz. Bize o günleri anlatsanız biraz, kim vardı, ne yapılırdı?

Müzikle içli dışlı bir aileden geli­ yorum. Özellikle anne tarafım. Annem piyano çalardı -klasik batı müziği... Dayım da hem keman, hem piyano... Zaten bizim eve pi­ yano, annemle birlikte çeyiz ola­ rak gelmiş. Onunla büyüdüm. Her türlü oyuna, yaramazlığa, afacan­ lığa çok düşkün biri olmama rağ­ men yalmzca annemin piyanoda çalmaya başladığı herhangi bir no­ ta beni bu oyunlardan koparabili­ yordu. İlgimi farkettiğinde annem de bir şeyler öğretmeye başladı ba­ na. İşte, şöyle oturulur, şöyle yapı­ lır diye... Fakat tabi sonra, gençlik yılları ile birlikte gitar hevesi baş­ ladı bende. 1940 doğumluyum ve bizim kuşak o rock'n roll fırtına­ sından çok etkilendi. Fats Domino, Bili Haley, The Platters... O sırada Bili Haley'in bir filmi gelmişti, de­ falarca gittim ben o filme. Aklım fikrim bir gitar almaktaydı o gün­ lerde. Sonradan aldım da. Ve gitar çalmaya başladım. Lise bir-iki tale- besiydim ö günlerde. Gitarım ne­ deniyle okulda çok popüler bir ha­ le geldim. Okulumuzun diğer okullarda verdiği konserlere ben de gönderiliyordum. Zaten okulu bitirmemde gitarınım etkisi epey fazla olmuştur. Askerlik günlerim­ de Arif Mardin'le, İsmet Sıral'la, Süheyl Denizci'yle tanıştım. İsmet Sıral'la dostluğumuz 63-64'lerde başladı. Onun orkestrasında çalış­ tım. Bir yıl da İsveç'teydik birlik­ te...

- Ayten Alpman'larla birlikte mi? Onlar da o yıllarda İsveç'teymişler... Büyük bir şevkle bahseder o günler­ den. Herkes oradaymış galiba. Başta Ella Fitzgerald olmak üzere...

Bu konu önemli. Biraz daha önce­ sinden alalım; 50'lerde radyoda Fransız egemenliği vardı. Fransız­ ca şarkılar çalınırdı çoğunluklu, bir de tangolar. Arjantin tangoları filan... Bu tangolara öykünülerek yapılmış Türkçe tangolarımız da var o yıllarda. Fehmi Ege, Şecaat­ tin Tanyerli'nin yaptıkları... Artık Türk inşam yüzünü tamamen ba­ tıya dönmüş ya, bunlar var önü­ müzde artık. Müzikholler, filmler­ deki şarkılar, Fransızca şarkılar, tangolar... Zaten Arjantin tangoları

da Paris üzerinden ulaştı bize. O sırada Paris çok 'in' biliyorsunuz. Türk entelektüellerinin hepsi ora­ da. Biraz da Viyana etkisi var... Al­ man kültürüne daha fazla ilgi du­ yanlar gidip geliyor oraya da. Ama esas olarak Fransa etkili o za­ man. Arjantin tangoları geliyor ve bunlardan etkilenen Fehmi Ege ve diğerleri de 'Türkçe tangoları ya­ pıyorlar. Türkçe söylemek böyle başladı. Beş altı tane de taş plak basan yabancı firmanm temsilci­ likleri var. Odeon, His Master Vo- ice -'Sahibinin Sesi' yani- Grafson gibi büyük firmalarm temsilcileri... - Ülkemizde plak basımı epey erken başlamış...

Evet, oldukça erken. Neticede, bu Türkçe söyleme modası başladı­ ğında, ben İsmet Sıral Orkestra - sı'nda çalışıyordum ve biz eski usul devam ediyoruz. Sonra İsmet Sıral Orkestrası dağıldı ve orkast- ranın bir kısmını ben aldım; Özde­ mir Erdoğan Orkestrasını oluştur­ duk ve Tarabya'da çalışmaya baş­ ladık. 1968 yılında...

- Yıl 1968 ve siz hâlâ Türkçe söylemi­ yorsunuz. O halde epey geç kalmış­ sınız! Artık Berkant var, Kamuran Akkor var... Peki, nasıl tanıştınız Se­ zen Cumhur Önal'la?

Ben bağlı bulunduğum değerleri öyle kolay kolay terkeden biri de­ ğilim. 65'de İsveç'ten döndüm; aşağı yukarı herkes Türkçe söyle­ meye başlamış ama ben yine de ilk Türkçe plağımı yapmak için 68'le- rin sonuna kadar bekledim. - Hâlâ caz söylemek istiyorsunuz...

Ben müzik ile ilgiliydim, hâlâ da öyleyim. Müziğin armonisi,

içeri-ği, notaları... Bu müzik Türkçe söylenmiş, İngilizce söylenmiş pek umurumda değildi. Sonrası şöyle geldi: 68 yılında ülkenin en iyi gi­ taristi seçilmiştim ama çalıştığım yer haftada 60 lira ödüyordu bana. Aslında 66 liraydı ama, 6 lira da tasarruf bonosu karşılığı kesiliyor­ du. O sırada Tanju Okan -Allah rahmet eylesin- Klüp 12'de çalışı­ yor o zaman, İstanbul'un en popü- İer gece klüplerinden biri ve bir gece için 400 lira alıyor...

- Siz haftada 60 lira alıyorsunuz ve Tanju Okan gecede 400 lira...

Sezen Cumhur Önal devreye o sı­ ralarda girdi. Ben 67'nin sonunda evlenmiş ve Şişli'de oturuyordum. Tesadüfi bir şekilde komşu çıktık. O da oralarda oturuyordu. Admı duymuştum ama pek de ilgilendi- ğim biri değildi açıkçası. O benim­ le ilgilendi. Araya bililerini soktu, tanıştık. Israr edip duruyordu, "Gel, Türkçe plak yapalım sana," diye. Türkçe plak yaparsam fiyatı­ mın artacağım söylüyordu. Bir sü­ re direndim ama başka yolu da yok gibi görünüyordu. Yeni evliy­ dim ve çok parasızdık. Masraftan kısalım diye, yemeğe annemlere filan gidiyoruz... Ya da patlıcan ucuz diye, evde hep patlıcan ye­ meği pişiyor... O kadar zor du- ■ rumdayız ama ben direniyorum kendimce... Ama Sezen Cumhur her gün bu konuyu getiriyor önü­ me; "Bak sen oralarda harcanıyor­ sun, haftanm sonunu böyle zor ge­ tiriyorsun, bodrum katlarda otur­ mak sana yakışır mı, en iyi gitarist seçilmişsin ama böyle sürünüyor­ sun," filan... Ama kendimi diğerle­ rinden farklı da görmüyordum.

belmem ne,"... Bu sefer de bir ba­ kıyorsunuz herkes böyle şeyler yapmaya başlamış. Sonra bir akıllı çıkıyor, toplumdaki seks açlığını fark ediyor, "yatağıma gel, hepsi senin mi kız," diyor. Şehire gelmiş olan şaşırıyor tabii. Köydeyken çeşme başmda bir kızla buluşursa vurulacağım bilen bu adam, "de­ mek şehirde böyle," demeye başlı- • yor. Demek istediğim popüler ol­

mak için müzik şart değil. Gelece­ ği okuyacaksınız. Zaten ben çoğu meslekdaşıma şaşırmışımdır. Bü­ tün gece dışardalar, gezip duru­ yorlar... Lokantalar, klüpler... Peki bu adamlar ne zaman çalışıyorlar, ne zaman etüd ediyorlar, yaratı­ yorlar? Yok, hep geziliyor. Çünkü onlara lazım olan şeyleri hep gez­ dikleri yerlerde buluyorlar. Bu ara moda nedir, nasıl yaşanıyor, ne konuşuluyor diye... Ondan sonra eve geliyorlar, 'takıl bana' diye sözleri döşeyip, üstüne basit mü­ ziklerini oturtuyorlar ve yutturu­ yorlar. Şuraya iki keman, altına disko ritmi filan... Tutar elbette! - Nesye başa dönelim. Israrlara da­ yanamayıp Sezen Cumhur Önal'la çalışmaya başlıyorsunuz...

Başladım ve böylelikle de para kazanmaya başladım. 'Duyduk Duymadık Demeyin' rekor

sevi-"AŞK ŞARKILARININ UNUTULMAZ BESTECİSİ"

ÖZDEMİR ERDOĞAN YENİDEN ARAMIZDA

2

J U 3

“İyi müzik yapmak ve popüler olmak çok başka şeyler. Bu bütün dünyada böyle. Hep böyleydi. Mozart değil, Salier popülerdi. Popüler olmak için müziğe çok az ihtiyaç var. Popüler olmak için asıl gereken zeka. Memleketin gidişini takip etmek gerekiyor; 'yükselen değerler1 nedir diye. Mesela köyden kente geçiş hızlandığında, bir sürü ezik insan şehirleri doldurduğunda, 'acılı arabesk' hemen keşfedildi."

Bütün cazcılar öyleydik. Hepimiz sürünüyorduk. Ama ortada olup bitenleri hep en son ben öğreni­ rim. Hiçbir zaman "what's going on" diye kulaklarımı açıp, neler olup bittiğini öğrenmek isteyen bi­ ri olmadım. Ben sabahtan akşama kadar plaklarımın başmda, filanca gitarı nasıl çalmış, öbürü nasıl söy­ lemiş diye dinleyip, inceleyip du­ ruyorum. İşimiz gücümüz müzik o zamanlar. Plaktan 'parça' çıkar­ maya çalışıyoruz... İsmet abi de bir yandan "Ya, Özdemir bırak Alla- haşkına bunları, gelip geçici bun­ lar... Otur oturduğun yerde sen ca­ zına devam et," diyor...

- Doğru söylemiş... O günlerden bu­ günlere kadar gelebilen ender isim­ lerden birisiniz.

Şu ilk Türkçe plağım konusunu sonraya bırakıp bu konuyu açalım o zaman. Şimdi bakın, iyi müzik yapmakla popüler olmak çok baş­ ka şeyler. Bu bütün dünyada böy­ le. Hep böyleydi. Mozart değil, Salier popülerdi. Popüler olmak için müziğe çok az ihtiyaç var. Po­ püler olmak için asıl gereken zeka. Memleketin gidişini takip etmek gerekiyor; 'yükselen değerler' ne­ dir diye. Mesela köyden kente ge­ çiş hızlandığında, bir sürü ezik in­ san şehirleri doldurduğunda, 'acılı arabesk' hemen keşfedildi. Adam okulda dayak yemiş, askerde da­ yak yemiş, hiç kız arkadaşı olma­ mış, bir kızın elini büe henüz tut­ mamış... Siz şimdi kalkıp "ah ben seni şöyle sevdim, aldılar seni baş­ kasına verdiler, ölem ölem, gidip kendimi intihar edem, seni kaçı­ ranı, dağlara bilmem ne yapam," diye şarkılar yaparsanız tutmaz mı? Tutar. Biraz da yanık söylerse­ niz... Adam zaten şehire kendini zar zor atmış, bir kapıcılık belki bulmuş, belki bulamamış... Belki bilmem nerelerde bir gecekondu oturtmuş filan. Aaa, bir bakıyor kendi sesi bu, onun hayatı bu. Sonra başka bir devir açılıyor. - Moda ne ise, müzik de onun peşin­ de zaten.

Öyle. Adam bağlaması ile çıkıyor ortaya. "Kardaş, özgürlük, bağım­ sızlık, tabancamı unuttum helada,

yede sattı, maddi anlamda baya­ ğı ferahladık ve ben tamam de­ dim, yabancı şarkı söylemenin alemi yok artık.

- Kendi müziğinizi kendiniz yarat­ maya karar verdiniz.

Başka türlü nasıl olacaktı? 'Bahar Gelince'yi asıl söyleyen adam be­ nim versiyonu dinlese ne düşü­ nürdü acaba diye hep merak et­ mişimdir.

- Nicola Di Bari... Kıskanırdı her­ halde. O kadar iyi bir şarkınız ki o..

Teşekkürlür... Ama onun şarkısı o, benim değil. Bu ikilemi bir sü­ re yaşadıktan sonra kendi şarkı­ larım çıkmaya başladı.

- Bu son albümde de çoğunlukla bunlar yer alıyor zaten. Peki neden üç tanesi remix?

Tamamen teknik nedenlerle. Bu albümde temel teşkil eden 'Aşkı­ mız Şarkılarda Yaşasın' kalıbı öy­ le çok kullanıldı ki, sonuçta bu remix edilen üç şarkının yeniden kullanılabilecek durumu kalma­ mıştı. Biz de bunları baştan yap­ tık.

- Yani yeniden çalındı, yeniden söy­ lendi.

Evet, tamamen yeniden yapıldı­ lar.

- Sırada ne var?

Bu albümde 1984 yılma kadar gel­ dik. Kendi geçmişimi kendim ar- şivliyorum bir şekilde. Sırada 1984 sonrası var. Levent Kırca ile yap­ tıklarım, televizyon dizileri için yapılanlar... Bir sonraki albümde bir başka dönemi belgeleyeceğim.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

However, the difference in the pronator quadratus thickness between dominant and non-dominant hands and isolated PQ atrophy without anterior intraosseous nerve

Mezenhimal kök hücreler (MSC) (kırmızı boyalı yukarıda); yeni kemik oluşturan kemik ara maddesi (şarap rengi, sağda); onarım bölgesinde, köpek uyluk kemiğindeki açıklık

MÜ) bu amaçla bir fizik kürsüsü aç›lmas› (örne¤in mevcut Atom ve Molekül Fizi¤i Ana Bilim Dal›na ad›n›n veya ilgili Laboratuvar›na Moseley ad›n›n

In this study Oxford’s (1990) Strategy Inventory for Language Learning (SILL) and a part of Pintrich & De Groot’s (1990) Motivated Strategies for Learning

Meteoritlerde kayda de¤er bir flok hasar›n›n olmamas›, bunlar›n son 15 milyon y›l süresince 343 °C’den daha yüksek, son 11 y›l süreyle de suyun kaynama derecesinden

Echocardiography revealed presence of pericardial effusion surrounding all cardiac chambers and measured 1.5cm wide behind the left ventricle, right and left atria were compressed

Jennings, “Urban Population in Anatolia in the Sixteenth Century: A Study of Kayseri, Karaman, Amasya, Trabzon, and Erzurum”, in Studies on Ottoman Social History in the Sixteenth

kalite yönetim sistemi belgesi olmayıp almayı düşünen işletmelere oranla gelecekte işletme politikası olarak mevcut durumu korumayı düşünmektedirler.. H 0 :red(B1) =