• Sonuç bulunamadı

Tüm benliği müzikleşmiş bir besteci:Adnan Saygun'dan anılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tüm benliği müzikleşmiş bir besteci:Adnan Saygun'dan anılar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tüm benliği müzikleşmiş bir besteci

A

anılar

Süleyman TAMER

1932’de Alman Lisesi’ni bitirdi. Ankara Dev­ let Konservatuvarı'nın Yüksek Opera Bölü­ mü'nden mezun oldu. DevletOperası'nda so­ list olarak çalıştı. Ankara, Berlin, Viyana'da resitaller ve konserler verdi. Film rejisörlüğü eğitimi gördü. 1974’te Ankara Devlet Konser- vatuvarı’ndan emekli oldu.

Y

IL 1933. Ankara Halkevi K ü tü p h a n e si M üdürü idim. Cebeci’de, Musiki M uallim M e k te b i’nin haftalık konserlerini, İs­ met İnönü gibi, hiç kaçır- m a z d ık . A n k a r a ’nın, tiyatro başta olmak üzere, sanat ve kül­ tür ihtiyacını Halkevi karşılıyordu. Burada, yoğun bir çalışma içinde, de­ vamlı temsiller verilir, edebiyat, sanat geceleri tertiplenirdi. Başta Ibnürrefik Ahmet Nuri, Reşat Nuri Güntekin, Behçet Kemal Çağlar olmak üzere, gü­ nün bütün fikir ve sanat adamlarının yoğun faaliyet gösterdikleri yegâne kül­ tür merkezi Halkevi idi. Nüzher Şen- bay, Salih C anar ve ben, sahnenin devamlı oyuncuları idik. A tatürk'ün emrettiği Temsil Akademisi bir açılsa diye dua ederdik.

1934 Haziran’mda, İran Şahı Rıza Pehlevi Ankara’ya gelecekti. Atatürk, Şah onuruna bir opera temsil edilmesi­ ni emretmişti. Münir Hayri Egeli’nin kaleme aldığı, üzerinde A tatürk’ün biz­ zat düzeltmeler yaptığı, 3 perde, 12 tabloluk özsoy Operası çalışmalarına başlandı. Ortada ne bir orkestra, ne bir koro, ne de opera oynayacak bir sanat­ kâr kadrosu vardı. Adnan’ı kıskanan, küçük gören Cumhurbaşkanlığı O r­ kestrası Şefi Zeki Ünver, orkestrayı Adnan’a teslim etmemişti. Atatürk bu­ na kızmıştı. İstanbul Belediye Konser- vatuvarı Orkestrası ile Cumhurbaşkan­ lığı Bandosu birleştirilerek, alelacele bir orkestra kuruldu. Gazi Terbiye Ensti- tüsü'nün Beden Eğitimi öğrencileri ile Ankara Kız Lisesi ve Kız Ortaokulu öğ­ rencilerinden bir koro oluşturuldu. Koroyu Halil Bedi çalıştırdı. İstanbul’­ dan, Ulu Anne.’-olü için, Konservatu- var şan öğretmeni Nimet Vahit, Ayşim rolü için, Semiha Berksoy, dans ve ko- reografiler için Selma ve Azade Selim Sırrı davet edildi. Feridun rolü için, Ga­ zi Terbiye Enstitüsü müzik öğretmeni Nurullah Şevket Taşkıran görevlendi­ rildi. Ahriman rolü bana verildi. Or­ kestrayı Adnan Saygun idare edecekti.

Besteci vardır, piyano başına geçer, çalar, dinler, düşünür, yazar, çizer, bes­ tesini böyle yapar. Besteci vardır, sokakta hatırına bir motif gelir, kolunu sıyırarak, manşeti üzerine bunu yazar. Strauss, Schumann gibi. Besteci vardır, tüm benliği müzikleşmiştir. tlham peri­ si her an içindedir. O turur, anasına mektup yazar ğibi, eserini yazar, Ad­ nan Saygun gibi.

Adnan, Ozsoy’un en önemli kısmı­ nı, Halkevi Kütüphanesi'nde, kendisi­ ne ayırdığım bir m asada yazmıştı. Şah’ın gelmesi yaklaştıkça, meraklanı­ yor, heyecanlanıyor, böyle hiçbir enst­ rümana gerek görmeden yazılan bir eserin, orkestrada nasıl tınlayacağını merak ediyordum. Gerçekten beste mi yapıyor diye Adnan’ın önündeki kâğıt­ lara bakıyordum, özsoy, 19 Haziran

1934 günü, büyük bir başarı ile temsil edildi. Adnan, Atatürk’ün, Şah’ın bü­ yük takdirlerini kazandı.

Adnan, ilk bakışta, insana biraz gu­ rurlu imiş gibi gelirdi. Aslında o, son derece mütevazı, çelebi, insancıl, yar­ dımsever bir insandı. D arda olduğu günlerde, içi kadar temiz gömleğinin yakası yamalı iken de, dünyanın birçok ülkesinde büyük başarılar sağladığı günlerde de o aynı A dnan’dı. Genel olarak, müzikten anlamayan kişilerin -işgal ettikleri makam ne olursa olsun- onun çalışmalarına karışmaları karşı­ sında o asla müsamaha göstermezdi. Nitekim, kendisiyle yaptığı bir görüş­ mede, devrin Milli Eğitim Bakanı’na

“Siz bu işten anlar mısınız?’’ diyecek

medeni cesareti göstermişti.

Mimar Sinan Üniversitesi’nde, bir konuşmasında, “Müzikte en azından iki

yüz sene geriyiz” dediğini duymuştum.

İzmir’de müşterek dostumuz, Türkiye’­ nin yegâne piyano yapım uzm anı Aptullah Arsever’in davet ettiği bir ye­ mekte, kendisine bu sözünü hatırlattı­ ğım zaman, “İleri değil, geri gidiyoruz,

işin kolayına kaçıyorlar" demişti. Ken­

disine Cevat Memduh Altar’ın “Tabia­

tın tekâmül kanunlarını hiç bir şey engelleyemez” sözünü h atırlatarak,

onu teselliye çalışmıştım.

Adnan, yaratıcı, tarif edilemeyecek kadar doğurgan bir sanatçıydı. Daya­ nağı, çoğunlukla Türk Halk Türküleri idi. Konservatuvarda, boş kaldıkça, Muzaffer Sarısözen’in odasına koşar, ekipler halinde Anadolu’da yaptıkları taramaların sonuçlarını inceler, bu zen­ gin hâzineden esinlenirdi. İyi bir incele­ yici idi. Yunus’u bir Yunus uzmanı kadar incelemiş, “Yunus Emre Orator-

yasu” gibi bir şaheseri meydana getir­

mişti. Korosunda görev almak, vecd içinde söylediğimiz o parçalar ne kadar mutlu ederdi bizi! Beethoven’in Doku­ zuncu Senfonisi’nin korosunu da söy­ le rk e n b u n a y a k ın b ir h e y e c a n duyardık. Buna yakın diyorum, zira, Adnan’ınki bizdendi, bizim duyguları­ mızın özlü yankısı idi.

Oratoryo’nun, Dil, Tarih ve Coğ­ rafya Fakültesi’nde, ilk icrasında, din­ leyicileri arasında Yahya Kemal ve Cevdet Kerim tncedayı da vardı. Gele­ neksel müziğin hayranı olan Yahya Kemal, eserin icramdan sonra, gözleri yaş içinde, koşmuş, Adnan’ın boynuna sarılmış, “Adnan, bu benim müziğim” demişti. Cevdet Kerim lncedayı da, sa­ londa bulunanlar da gözlerini silmek­ ten kendilerini alamamışlardı bu dev eser karşısında! Adnan için ne söylense, ne yazılsa azdır. Onun ve sevgili eşinin, son büyük ve insancıl eseri de, mal var­ lığını Eğitim V akfı’na bağışlam ış olmasıdır.

Dünyaca ünlü, yeri asla doldurula­ mayacak Adnan’ı yitirdik. Toprak bir devi yuttu. Tanrı yattığı yeri nurlu kıl­ sın. Tanrı, sevgili eşine, yakınlarına, dostlarına, Türk milletine sabırlar ver­ sin! A dnan, Yunus gibi, Y unus’un sevgisi gibi içimizde dünya durdukça yaşayacak, filizlenecektir. O Yunus’- una kavuştu, bizler öksüz kaldık. Onu andıkça “Adnan, bana seni gerek, seni!” diyeceğiz.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 In the case of a patient having the disease, the chance of getting a negative test result is relatively high..  In the case of a patient not having the disease, the chance of

Bileşiğin asetik asit ve kloroform içindeki spektrumlarının benzer olduğu gözlenmekteyken, kloroform içindeki çözeltisine piperidin ilave edildiğinde kısa dalga

CONCLUSIONS: Closed reduction and internal fixation with cannulated screw is an alternative choice for treating acute midshaft clavicular fracture in selected cases where surgery

İri erkekler, sahtekarları belirlemek için daha gelişmiş yöntemler geliştirirken, küçüklerse yakalanmamak için daha mükemmel kılık değiştirme yolları

Tabii, bir sonraki gün uzam›flsa, daha fazla; k›salm›flsa, daha az geri kal›r.. Yok e¤er o gün ‘ortalama gü- nefl günü’nden uzun idiyse, bu sefer de ertesi günün

In this case report, treatment of a patient with long-standing chronic gout tophus located bilaterally at the elbow joints, which was complicated by bursal deposit and

Derin siyah uçurumlar gibi susan ruhum, Sen gamın, senin ıssızlıkla lâli sükûn, Başımda sepireler, gözlerimde hu meç*un, Harabeler gibi senden ne bekleyip

Türk popu sanmayın; Melis Sökmen Sting, Erle Clapton, Sade gibi müzisyenlerin parçalarını söylüyor.. Bahadır beyin açıklamala­ rından anladığımız kadarıyla,