• Sonuç bulunamadı

Yukarı İtalya cevelanı:Dante'nin yattığı belde

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yukarı İtalya cevelanı:Dante'nin yattığı belde"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I Yukarı İtalya Cevelânı I

S __ ™

_______

i

______________

r

D a n t e 9n i n

y a ttiğ ı beide

Yazan: İsmail Kabib Sevük

Adriyatik tarafındaki Ravenna seksen bin nüfuslu bir şehircik ol­ duğu için «Çit» kumpanyası son model otokarlarla gezdirdiği turist­ lere orada bir buçuk saatlik bir ka­ lışı yeter görmüş. Ben kendime bir buçuk gün ayırttım. Bizim gibiler için o küçük belde, meselâ, bir bu­ çuk milyonluk Milano’dan kat kat daha değerliydi. Ravenna ki Roma imparatorluğuna epeyce zaman pa­ yitahttık yapmıştı, hıristiyan'.ığm ilk mabedlerile bezeliydi, hepsinden mühimmi, Dante, o heybetli dehâ, altı yüz otuz yıldır orada yatıyor.

Apenin’i aşış:

Floransadan doğuya doğru alımlı Arno’nun sağ kıyısını takib ediyo­ ruz. Tatlı kavislerle bükülen nehri sık sık barajlayıp durmuşlar. Dar boğazda biz yılankavi büklümlerle durmadan ilerledikçe Am o da de­ re haline gelinceye kadar durmadan daralmaktadır. Floransa ve Pizada o kadar çalımlı olan nehrin bebek­ lik halini gördükten sonra Apenin’i tırmanmağa başladık. Yukarıdan a- * çağı İtalyayı kabarık bir belkemiği heybetile ikiye bölen dağ meğer ne kadar kalınmış. Lâstik tekerleklerin çevik gücü doruğu tutabilmek için yarım saatten fazla uğraştı. Doruk yeri Muraglione’de mola verdiğimiz zaman bin metrelik yüksekteydik. Tabi! her yokuşun bir inişi; çıktığı­ mız kadar indikten sonra önümüz­ de Adriyatiğe kadar alabildiğine bir ova. Toprağa bir bereket şeh- râyini veren mayıs sonlarının tatlı güneşi altında sayısız kaliçelerin renk renk serilişlerde sanki tezgâh­ tan çıkmış gibi bir ova bu.

Ölçülü ahenk:

Şehrin ilkönce bellibaşıl semtleri- le abidelerini gördükten sonra orta­ ya rastlayan bir kilise kulesinden umumî manzaraya bakıyorum: Sek sen binlik belde ferahlı serpilişi sa­ yesinde olduğundan da fazla bü­ yük görünüyor. Şehrin asıl hususi­ yeti şu ki yeni binalar betonun ver­ diği kolaylığın şımarıklığile eski abidelere karşı boy ölçüşmek küstah lığına kalkmadıkları için hem boy­ lan, hem araya koydukları mesafe yüzünden abideler hürmetli bir ra­ hatlık kazanmışlar. İşte şimal cep­ hesinin orta yerinde endamlı çan kulesinden başka içinin Bizans üs- lûblu mozaik tablolarile dillere des tan Muovo kilisesi, onun berisinde imparator Büyük Teodorik’in sarayı Sarlman zamanında yağma ve tah- rib edilen o saraydan kalma tek cephe bile aslında ne heybet şey ol­ duğunu söyleyip duruyor. İşte aynı hizada doğuya doğru iri gövdeli San Maria kilisesile U şeklindeki üç endamlı gövdesini gerip duran Lombardeska sarayı, son harbdeki hava bombardımanlarile büyük tah ribata uğrmakla beraber çalımını kaybetmemiş. İşte doğudaki kütüb- hane ve akademi saraylarile cenub- daki büyük katedral. İste .. Fakat neye sayıp gitmeli? Favenna’da ölçülü bir ahengin gözleri okşama­ sından doğma öyle bir iç açıcılık var ki...

Mermer camlı türbe:

Rehberimden öğreniyorum. Ra- venna’nın en eski ve en harika ese­ ri Galla Flaçidia türbesi imiş. Be­ şinci asır ortalarında 440 ta yapılan türbeyi dışarıdan görünce, tuğla duvarları, kiremidli damları, üçgen saçaklı mihrab çıkıntısı, dörtgen endamlı orta kısmile bir şeye ben- zetememiştim. Fakat içeriye girin­ ce... Önce loş bir karanlık; sonra yavaş yavaş esrarlı bir aydınlık başlıyor; başka bir âlemden gelme loş, acayib, hiç bir ziyaya benzemi- yen, adeta uhrevî denebilecek bir avdınlık bu. Dış âleme kapanan türbe bütün büyüsünü içe topla­ mış. Karşı mihrabla, iki yan mih­ rab çıkıntıları ve giriş dehlizde haç şeklindeki yapının orta kubbesi dört tane kavisli kemere dayanıvor. Üç mihrablı kısımda üç tane bü­ yük mezar sandukaları var. Giriş yerinin üstüvanî tavanı lâciverd ze­ min üzerine altın dairelerle, orta kubbe yeşilimtrak zemin üzerine altın yıldızlarla, diğer iki yan kub­ bede ayrı şekillerle işlenmiş. San­ dukalar bildiğimiz âlemin değil de, ef'imiu malzemelerle yapılmış gibi.

Biiiün bu keramet mermer camlı pencerelerden geliyor: Bu pencere- JeHetı orta kubbede dört, van m*h- rablarda üçer, alt katta beş tane var. Şeffaf bir mermerden yanılma bu pencereler dünvemıza aid chş ziyayı bütün çiyliğinden soyarak içeriye bir rüya haiinde aksettirdiği için bu türbenin içi hakikaten bir diinya malı olmaktan çıkmış. Orası sanki dünya ile ahret abasında bir vakfa yeri. Türbe içindeki ışık o kadar ruh halinde bir mahiyet al­ mış ki sandukalarda ölüler d eğil' uyuyanlar yatıyor gibi. Çıkarken inimde görülmemiş mucizeli bir şey gc"«İtişlerin duv-tusunu taşıyordum.

Küçük Ayasofya:

Bu türbenin yakınındaki San V'tal kilisesine girince kendimi kü­ çülmüş bir Avasofyada sandım. Za­ ten hıristiyanlığın ilk mabedieri u- zun ahşab tavanlıydı. Ayasofyadan

sonra İtalyada da kubbe başladı, «romain - byzantin» denen devrin ilk orijinal eseri bu kiliseymiş. Kubbenin istinad ettiği somaki sü­ tunların başlıklarındaki mermerler bir dantel inceliğile işlenmişler. Hele mozaik tablolar. Büyük mihrab kubbesinde Meryem Ana, iki ya­ nında iki melekler, kubbenin sağın­ da İmparatoriçe Teodora maiyet kadınlarile, solda ’ mparator Jüs- tinyen Arşevek ve diğer ileri ge­ lenlerde hep ayakta dikilmişler. İki mermer sütunlu ve üc kemerli kar­ şılıklı yan dehlizlerinde üstlerindeki yarım daireli levhalarda Tevrat menkıbeleri anlatılmaktadır. Solda­ ki İbrahim Peygamberin oğlu İs- maili kurban edişi tasvir ediliyor. Hele mihrab methalinin yüksek I kavsini süsleyen Havari portreleri o kadar taze ve canlı ki.

Dante mıntakası:

Şehrin tam merkezinde iki mın- taka var. Batı tarafı: Alfiyeri tiyat­ rosu, hükümet ve belediye sarayla­ rı, geniş halk mevdanile orası bu­ günkü hayatın sıklet merkezidir. O- nun biraz doğusundaki blok, Pro- vinçina sarayı, Oriani’nin evi ve San Françesko kilisesile dört cep­ heye sıralanmış binaların ortasında geniş bi rmeydan bırakıyor. Oraya «Dante mıntakası» diyorlar. Çün­ kü Dante’nin mezarı ile türbesi o kilisenin şimal batı kısmındadır. Bir aralık Dante’nin cesedini aşır­ masınlar diye, papazlar onun ke­ miklerini bu kilisede saklayıp esir­ gediler. Kilisenin dışı tuğladan, içi çıplak vc fakir. Fakat çok sevim'i. Sağ mihrablıkta Meryemin müces­ sem heykeline yeşilimsi bir entari giydirilip üstüne lâciverd bir ehram dolanmış. Bugünün bir kadını gibi.

Mezar ve türbe:

Dante’nin orada hem mezarı, hem türbesi var. Mezar bahçede. Orası tıpkı bizim hususî mezarlıklara ben ziyor. Sonra türbesi yapıldı. Onun kurşun kabil kubbesi de bizimkile­ re benzememektedir. Türbenin ya- nıbaşındaki salonlu daireyi müze yapmışlar. Dante için gönderilen çeşidli eşyadan meydana gelme bir hatıralar müzesi. Mezarda sönmi- ven bir lâmbanın ebedî ışığı var. Bu tesisi «Danteciler Cemiyeti» 1908 de kurmuş. Lâhdin kitabesinde ölüm tarihi olarak 14 eylül 1321 yazılı. Demek ben onu 1951 mayısı­ nın sonlarında ziyaret ettiğim za­ man ölümünün 630 yılını doldurma­ ğa üç bucuk aylık bir zaman kal­ mıştı. Fakat o günün tes’ idl -hazır­ lığına daha o zamandan başlamışlar dı. Türbedir hatıra defterini uzat­ tı «Büvük dâhiye hürmette» keli­ melerini yazıp imzamı attım ve Abdülhak Hâmidin «Tavfler Geçi­ dinde» ki Dante’ye aid kısındın hatırlayarak dudaklarıma tuhaf bir tebessüm çizildi.

Sadi ve Dante:

Mezarlıkta Sadinin tayfi «İlâhî Komedi» şairinin tayfini görünce çıkışır:

Vay Dante sen misin? Koca dâhî-i müfteri! Çünkü o müslümanların peygam­ berini cehenneme göndermişti: Dûzeh-nişin olur mu imiş Sey-

yid-til-beşer? Hem Sadi şaşıyor: Dante yaptığı bu büyük cürme bedel neye ce­ hennemde değil de bövle serbest serbest seyrandadır? Çünkü Dante Beatrisi kaybettikten sonra bütün kâinata zehir saçan bir gayz haline gelmişti. O kadar bedbaht, o kadar bedbahttı ki:

Gülsem denir ki vechimi vırtardı ihtişam! Hem bu acılar acısı bedbahtlığı, hem de Muhammed hakkındaki ba- tasm’ n hevbetini anlayarak onun ne büyük peygamber olduğunu an­ laması, hidayetin nimeti burada. Muhammed ki bütün İslâmlığı ku­ caklayan bir şer'et kurdu. O ki fsayı da. Müsavi da tanıyor: İsîva nı i isli m etmese imarı ii itiknd. Kâfir diyor o miislime fid’ 1 şeriatı

Ne yazık ki büvük sair bu yük­ sek hakikati ancak mezar sayesin­ de öğrenebild’ :

Tashih eden hatamızı ancak me­ zardır Hatayı medarda öğrenince hida- | yeti de ahrette buldu-

Sultân-ı eııbtvftvadır eibette biatim Sadi ki müsKiman doğduğu için ! miislümandı. Dante ise emi akide bulmuştu. Bunun için Dante’nin hidayetini kendisinden daha yük­ sek görerek:

İsiâmı ben bilmez idim doğduğum zaman Deyip Dante ile kucaklaşıriar. Hepsinin ruhu sâd ve hatıraları aziz olsun.

Referanslar

Benzer Belgeler

rı demokrasi doğrultusunda etkilemeyi ve giderek cımayı içerir. Bu da ancak işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin, tüm ilerici, demokratik güçlerin

('Fukuşima Nasıl Benim Kaygılarımı Giderip Nükleer Enerjiyi Sevmeme Neden Oldu... Atom enerjisi olabilecek en ha şin bir deneyime tabi tutuldu, ama insanlar ve uydumuza bunun

alnında bir yeni damar baba, puslu bir ayna bulur ardındaki oğula bakınca oğul, kaybolur bir derin aynada babanın menziline varınca oğulun atında kişner babanın gidemediği

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

rinde bıraktığı izi ortaya çıkarmak Batı’yı tanıma yollarımızdaki eksiklerden birisini de tamamlamış olacaktır. Bu yazıda yüzeyden yapılacak bir gezinti ile

İslamiyet iyi bir seçim değil” “Kültür erozyonu en az toprak kayması kadar tehlikeli ” ► ABC : Yaşar Kemal: “Kürt olduğum için değil, insan haklarını

Program ın bu bölüm ünde Halikarnas Balıkçısı olarak bi­ linen C evat Şakir Kabaağaç- lı'run hayat hikâyesi ekrana geliyor.. Bodrum a sürgüne gönderildikten

Mekâna bağlı interaktif bir medya aracı olan TOMI kioskun veriler doğrultusunda gün geçtikçe daha çok kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.. Bu veriler TOMI kioskunu bireylerin