T T - - S b o lg 5 4
YÜKSEK KALDIRIM
Sait Faik A B A S IY A N IK İstanbul pazar günleri tenhalaşır yaz sıcaklarında. Beyoğ- lundan üç dört yorgun; ağır ağır geçer, üç beş çocuk sinema lara dalar. Sıcaktan börtmüş, siyahlar giymiş iki madama k ili seden çıkmış eve döner. İki kişi dünyasından geçmiş, emekli bir kıraathanenin camları arkasında uyuklar...
Pazar günleri İstanbul böyledir ama, gelin, ben sizi eğlen celi bir yere götüreyim. Plajlarda serin mavi suların içine gö mülmek, çam altlarında uyku çekmek dururken nereye gide ceğiz? O da var ya! Var ama şimdi bu saatlerde İstanbulun bir yeri de var ki orada köyüne hasret askerler, çıraklar, hamur- kârlar, Anadolulu aşçılar plajlara gidememiş parasızlar, çam alt larından, deniz kenarlarından pek bir şey anlamayan, yahut bı kan İstanbullular dolaşır. Orada bed.ava şarkılar dinlenir. Ora da buz gibi gazoz 75 kuruş değil 7,5 kuruştur. Beyoğlunda yarım papele yiyemiyeceğiniz vişneli kaymaklı dondurma kayık tabakalarında 10 kuruşadır.
Sair günler bir adım atarsanız Münir Nurettin, öteki adı mınızda Tino Rossi, bir adım daha atmayın sakın! Hareket et meyin!. Yoksa hemen Safiye A yla hanımla Bay Bing Crosby kulağınıza bağıracaklardır Sağ kulağınızın ufacık bir kıpırda ması beyninizde bir radyo düğmesi çevirir. Sesini tanıyama dığınız bir bayan; «Olmaz ilâç sîne-i sad-pâreme» deyiverir. Yürümeğe koyulursanız «Olm az ilâç sîne-i sadpâreme» nin bir denbire kesildiğini, onun yerine kâlûbelâdan kalma bir «Hah Burhan» plâğının döndüğünü duyarsınız. Hemen iki adım son ra bir başka sesin hüsnünüzün şen güneşine vurulduğunun res midir!.
Aldırmayın yürüyün... Musikî ziyafeti yeter! Şimdi şirin bir kahvenin önündesiniz. Bütün gramofon seslerini arkada bırakmışızdır. Bir beyaz bezin üstüne san, kırmızı, mor bo ya ile pirimitif ressamın çizdiği fok balığım, bangizi, devrilen bir Eskimo kayığını göreceksiniz. Resmin altında kimi büyük, kimi küçük harflerle yazılmış hoş bir ilân gözünüze çarpar:
Şimal buz denizlerinde yakalanan deniz canavan!
İki metre boyunda - 270 kilo sıkletinde - Bir vücudunda üç tane kuyruğu var!!!!... İki eli; ik i elinin üstünde üç parmağı!.. On parmağında on tırnağı??? İnsan gibi bir canavar ( ! ) Asker beş kuruş (yed i nokta yan yana) sivil on kuruş (virg ü l) buyu run. Gözlerinizle görün - Haydi efendi haydi! Sağ ve canlı (sor gu işareti)
Kahvenin ortasında kuru bir havuz! İnce belli çay bar daklarında tavşan kanı mis kokulu çay - Bu küçük kahvenin çayı pek meşhurdur. Kahvede üç beş afilli Adis Ahaba oynuyor. Sol tarafta her tarafı atkılar, bezler, yarım kalmış bir cibinlikle örtülü dört köşe bir yer. Oradan küçücük bir fok’un çocuk gibi feryadı bastığım işitirsiniz. Daha balıkhaneden balık gelmediği için açtır. Marika! Şişman bir adam on kuruşunuzu alır. On kuruş verip görmeğe de değer fok. O büyük, güzel, yuvarlak gözleriyle ta gözlerinizin içine bakarken seviverlrsiniz Mari- kayı!
Marikanm sahibi Haydar efendi hem afüi, hem babacan, hem de ikramı sever:
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi