• Sonuç bulunamadı

Mevlana'nın edebi hüviyeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mevlana'nın edebi hüviyeti"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ttirk Erieblfjaiı

A R A L IK

Asaf Halet Çelebi

Mevlânâ’nın edebî hüviyeti

M

E V L Â N A zamanının büyük bir âli­ mi olan babası B ah a-e d d in Veled tarafından büyük bir ihtimamla okutulm uş, hattâ buna babasının dostları ve bildikleri de iştirak ettikleri için, esasen fıtratında mevcut olan dehânın da yardım iyle bilgisi ile bera­ ber sanat kültürü de pek çabuk geliş­ mişti. M evlâna’da âlim le beraber sanatkâr ve şair karakteri de vardı.

ö n ce le ri babasından intikal eden bu ilim terbiyesi onu babasının ö lü ­ münden sonra bu kürsünün başına getirmiş, fakat sonra büsbütün sanat cephesi galip gelince bu kürsüyü tam am ile ihmal eder görünm üştü. Fakat ne de olsa onun evvelce alm ış olduğu ilim terbiyesi ilk plânda derhal göze çarpıyor, kendisi ile zuh ur eden bu be diî ve yepyeni tasavvuf cereya­ nında İlmî kifayeti derhal belli o lu ­ y o rd u . O tam b ir m ü te fe k k ir sanatkârdan başka bir şey değildi. H ayalinin genişliği ve zenginliği, his­ lerinin coşkunluğu, tabiat tasvirlerin­ deki in ce liğ i, kudreti, b ilg isi ve sam im iyeti onun bütün bariz vasıfla­ rını teşkil ediyordu. Her şeyden evvel kendisinde tefekkürle hissin yüksek

bir im tizacı farkediliyordu.

Farsça söyleyen şairler arasında­ ki tasavvuf cereyanı onunla en yük­ sek dereceye çıkmıştı. O şimşekler çaktıran bir dille konuşm asını biliyor, d ü şü n ce sin i de bazen H in d sanatını düşündüren girift ve harikulâde bir bolluk ve şiddetle fışkıran muhteşem hayaller kaplıyordu.

Esasen 12. asırda Şark dünya­ sında mistik şiir büyük bir inkişafa nail olmuştu. Mevlâna gibi derin ve vecidli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini alm ış bulunuyor­ du.

Mevlâna çocukluğunda geldiği Konya’da 34 yaşına kadar m üderris­ liği muhafaza etmekle beraber bazı şiirler de yazıyordu. Fakat kendini büsbütün şiir, musiki ve vecd dolu bir hayata kaptırması bundan sonra

Şüphe yok ki bütün aklî ve naklî ilimleri tahsil etmiş, uzun müddet müderrislik yapmış bir insan için tekrar kelime ve hayâli aşarak hâki olana erişmek, iste­ mek en büyük ve yüksek bir cehitti. Bu haliyle onu bu şekilde hiç bir cehid sarfetmesine esasen imkân olmayan ümmî mutasav­

vıflarla bir saymaya imkân

yoktur.

Tebrizli Şem sle tanışm asını müteakip olmuştu. Artık Mevlâna yalnız hâl: (extase) iç in d e y a şa y a n h a k ik i mistiklerden olmuş, mutlak tefekkürü ancak kelim e ve hayâlin üstünde görüyor ve ona yükselm eğe çalışı­ yordu. Bir taraftan bir az melâmiliğe yaklaşan karakteri, bir taraftan mücer­ rede ve tasavvufa olan meyli dolayı • siyle alelitlak söze ve dolayısıyle şiire karşı da istihfaf eder görünüyor, bir çok defalar bunu izah etmekten de geri kalmıyordu. "Ben o kadar gönül almayı isterim ki, meselâ dostlarım yanıma geldikleri zaman sıkılm asınlar diye şiir söylerim. B ir müddet şiiri bırakıyorum. Halbuki onlar yine şiir söylemem i istiyorlar. Halbuki ben nerede, şiir nerede? Vallahi ben şiir­ den bizarım. Benim yanım da şiirden fena bir şey yok. insan bakmalı, filan şehirde ne meta geçiyorsa hemen ondan alıp satmalı velevki o en aşağı bir şey bile olsa... Ben ne kadar ilim tahsil ettim, ne kadar güçlükler çek­ tim. Sebebi ne idi? Fâzıl ve m uhakkik­

lere İlmî bahisler arz etmek için. Halbuki Hak bütün o ilimleri burada topladı, o m eşakkatlerin h epsini buraya getirdi ki ben bu işle meşkul olayım ilh...”

Yine başka bir şiirinde de: “Benim bu sözüm hakiki halim için utanılacak bir şeydir. Ya Rabbi bu dil­ den başka bana ruhanî bir dil ver. Birli­ ğine ulaşmak için geçtiğim yollarda ayaklanma bağ olan beşeri düşüncele­ rim gevşesin de kendimden daha yük­ seklere erişeyim. Ezelî varlığının kudsî sıfatlarını söze ihtiyaç kalmadan, gön­

lümün içinde söyleyeyim", diyordu. Şüphe yok ki bütün aklî ve naklî ilimleri tahsil etmiş, uzun müddet m üderrislik yapm ış bir insan için tek­ rar kelime ve hayali aşarak baki olana erişmek istemek en büyük ve yüksek bir cehiddi. Bu haliyle onu bu şekilde hiç bir cehid sarfetmesine esasen imkân olm ayan üm mî mutasavvıflarla bir saym aya imkân yoktur. Onun en bariz haldeki üm mileşme (desinstruc- tion) iddiasında bile yine babasından ve diğer hocalarından aldığı kuvvetli tahsilin ve ince felsefî düşünce istida­ dının büyük rolü vardı. Zaten o tasav­ vufu ahlâkî bir telkin vasıtası gibi kullanmak, yani deruni ve ferdî hayatından cem iyete dönm ek istedi­ ğini bunun için de tekrar kelim eler ve hayallere başvurmak zorunda kaldı­ ğını itiraf etmektedir.

Bundan başka M evlânâ çok defa şe kilciliğe ehem m iyet vermez: “Afiyet usûlü zâil olduktan sonra benim için nazım ve kafiye ile uğraşmaya nasıl imkân olur?"

Hakikaten bazen de lisanı ve nazım tekniği itibarile kusurlu olan bu şiirler o kusurları hiç fark etmiyecek kadar ruh ve eda bakımından yalnız sam im î olm akla kalm ıyacak kadar güzel, hattâ baş döndürücüdürler. Mevlâna muhitinin te'sirine tâbi olarak şiir yazmaya m ecbur olduğunu söyle­ mekle beraber şairliğinden dolayı da iftihar eder:

(2)

Ttirk Ideblpati —

“M adem ki yüz asırda bir Attâr gibi bir zat şair olmuştur, o halde kendisi için de şiir söylem ek şerefli bir şeydir,"

O zaman hemen hemen Arap memleketleri hariç bütün diğer İslâm memleketlerinde, bilhassa muhtelif Türk prensliklerinde edebiyat dili olan Farsça Mevlâna’nın da kullandığı dil olm akla beraber şive itibariyle geidiği Belh şehrinin münevverleri arasında kullanılan bir az da Tü rkçe ifadeli bir Farsça idi. M uasırı olan Şirazlı S adi’ ninki gibi tam ve saf bir İran Farsçası değildi.

N adir olarak bazı T ürkçe kelimeler hattâ mısralar bile söyleyen Mevlâna' nın kelimelerinden ziyade ifadesinde, hattâ bazen sentaksinde bile Türk- çeye bir yakınlık vardır. Fakat Sadi de dahil olduğu halde bu fasih İran şair­ leri onun şiddetli hayranlığını duy­ m u ş la r d ı. E f lâ k in in a n la t t ığ ın a qöre Ş ira z m eliki Ş e m sü d d in 'ir Sadiye yazdığı bir mektupta: “A caip mânalar dolu bir gazel gönder; kimin olursa olsun, ancak ruhumun gıdası olabilsin” diye reca etmesi üzerine Sadi Mevlâna’nın yeni bir gazelini gön deriyor: ‘‘S ağdan so ld a n her nefeste aşk âvâzı yetişiyor. O- halde bizim feleğin üstüne çıkıp isteyişimiz kim in içindir” diye başlıyan bu gazeli tamamıyle yazdıktan sonra: “Anado- luda zuh ur eden bir zatın gizli nefhala- rındandır; bundan güzel bir söz söylenilem em iştir ve söylenilem iye- cek. Ben bu büyük zatın ziyaretine Anadoluya giderek onun mübarek ayaklarının tozuna yüzüm ü gözüm ü sürm ek istiyorum ilh..." diye yazmıştı.

Hakikaten de Sadi bir aralık (656- 1258) K onya’ya kadar gelip Mevlâna ile görüşebilm işti.

Şöhreti daha hayatında iken, Sadi ve Hafız gibi iki m üstesna İran şairi­ nin yetiştiği Şiraza giden Mevlâna hakkında Hafız da şiirlerinin birinde de doğrudan doğruya ona karşı duy­ duğu hürmet ve muhabbetini açıkla­ maktan zevk duymuştu.

M e vlâ n a ’nın Ş e m sle g ö rü ştü ğ ü Sıralarda Mütenebbi ve M ücireddin B.Tem in gibi A rap şairlerini oku du ­ ğunu m ekibelerden öğreniyor, kendi itirafiyle de Sem âî ve Ferideddin Attâr’ın tesiri altında kaldığına şahit oluyoruz. Yalnız şurasını da unutm a­ m alıyız ki Mevlâna daim a aynı kuv­ v e t l e , h i ç k i m s e y e t a m a m i l e b e n ze m e sin e im kân o lm ıy a n ve daim a şahsiyetini, dehasını m uha­ faza eden bir dâhi-şair olarak kala­ caktır.

Asaf Hâlet Ç E LE B İ (İstanbul Dergisi, O cak 1955)

Mevlânâ rüzgârı

M

evlânâ’nın, her yılın aralık a- yında “şeb-i ârus” törenleriyle an ılm a sı bir tara fıyla çok güzel, sevinilecek bir davranış. Her yıl bir takım ilim ve sanat adam ları

K o n ya’da toplanır, kendilerini dinle­ mek için dünyanın dört bir tarafından gelen insanlara M evlânâ’yı anlatırlar. Bir hafta süren toplantılar, “âyin-i cem ”le sona erer.. M evlânâ ve mevle- vilik, her türlü kaygı ve düşüncenin

ötesinde anlaşılm aya çalışılır. Böy- lece, bir büyük İslâm düşünürü ve evliyası, insanlığın umut ve barış özlem ine m utluluk dü şün cesine ışık yapılmaya çalışılır. Yıllardan beri sürer bu çalışmalar...

Mevlânâ ihtifallerinin bir yanı ise, ne yazık ki çok kişiye hüzün verir, giran gelir. Turizm i teşvik gayretle­ riyle gösterilen resm î ilgilerin benzer alâkalarla karşılık görmesi. M evlânâ’ nın dünya görüşünü ikinci plâna atan ’’insan cıl” tavırlı yaklaşım ları ön plâna getirmektedir, ö y le ki, sırf bu yüzden bir çok m üslüm an M evlânâ’nın eser­

lerinden uzak durmakta, onun bütün insanlığı kucaklayan hoşgörü sün­ den, im anın neşvesini artıran sözle­ r i n d e n m a h r u m k a l m a k t a d ı r . Kısacası, gönül adamı olm ası konu­ sunda yararlanabileceği önem li kay­ n a k l a r d a n b i r i n d e n m a h r u m kalmaktadır.

Tu ristik ilgilerin ortaya koyduğu Mevlânâ portresi ile gerçek Mevlânâ arasında önem li farklar vardır. G er­ çekte Mevlânâ, Şem s-i T e b rizîn in müridi olduğu halde, bu mürid- mürşid bağı gözden uzak tutulm aya çalışılır; Şem s-i Tebrizî, m eczub bir derviş gibi sunulur. Sanki Mevlânâ ondan öğrenm iş değildir tasavvufun âdâb ve erkânını. Esasen tasavvuf ve tarikat da önem li değildir bunlar için. O yüzden başka türlü bir portre çizer ve kendilerince yorum larlar şiirle­ rini... Y unus Em re ve Hacı B e ktaşV eli de böyle çarpık yorum lara bu yüzden tâbi tutulm aya çalışılır...

A slın da ben bu çarpık yorum ların da üzerinde durm am ak gerektiğine inanıyorum . M evlânâ’nın bir büyük

Mustafa Miyasoğlu

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

üzere alanın büyüklüğü ve özelliğine göre Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ilgili kuruluşlar tarafından, üniversitelerin konuyla ilgili öğretim üyelerinin

Üç yıl önce bir Mars kaya parça- sında bakteri fosilleri bulduğunu öne sürerek Dünya’yı ayağa kaldıran NA- SA ekibi, şimdi başka bir Mars kaya- sında yeni

In this report, we present a rare case of multiple splenic abscesses with nonspecific clinical symptoms caused by S.Typhi in a previously healthy child and review the literature

riya ve Sabiha Sertel ’ in kı­ zı Yıldız Sertel, Tan gaze­ tesinin 50 yıl önce “komü­ nizm” propagandası yap­ tığı gerekçesiyle üniversi­ te öğrencileri

Ayrıca dönüşümcü öğretim gibi liderlik davranışları müdahalelerle geliştirilebilir (Barling ve diğ., 1996) ve öğretmenlerin bu davranışları öğrenmesi

1) Enflasyon hedeflemesi rejimine, çok katı bir rejim olduğu, ekonomik büyümeyi azaltacağı ve üretim dengesi gibi amaçları dışladığı için üretimin

Amerika’da, C apone ve diğer ünlü gangsterler hak­ kında yazılan kitaplann, yapılan filmlerin sayısı, Abra­ ham Lincoln, T hom as Jefferson veya F.D.Roosevelt

Yapılan bir çalışmaya göre İnfeksiyon, kraniosinostoz cerrahisi uygulanan hastaların %7’sinde görülen bir komplikasyondur (15). Çalışmamızda 2 hastada yüzeyel