• Sonuç bulunamadı

Başlık: TUNUSTAKİ MANASTIR ŞEHRİ MEZAR KİTABELERİYazar(lar):OKİÇ, M. TayyibCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000344 Yayın Tarihi: 1965 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: TUNUSTAKİ MANASTIR ŞEHRİ MEZAR KİTABELERİYazar(lar):OKİÇ, M. TayyibCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000344 Yayın Tarihi: 1965 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tunus'un tarihi eserler müfettişi Süleyman Mustafa Zebis'in, Tunus Arkeoloji ve Sanat Enstitüsü neşriyat.ı arasmda, Tunus Kitabeleri Külliyatı serisinin ikinci kısmı olarak, Monastır Kitabeleri (:'Iaka'işu'l-Manastir-Inscript.ions de Monastir) adlı eser, cidden mü him ve değerli bir tcdkil. mahsulüdür '.

Tunus Cunıhur Reisi Hahib Burgiba'ya ithaf edilen bu eserin ilk dört sahifesinde, Tunus'un tanınmış ilim ve sanat adamlarından ve yukarıda zikri geçen Emtitünün reisi Abdülvahhab ~aşa'nın hir önsözü (Preface) bulunmaktadır. Sonraki iki sahife (s. 5-6) müellifin mukaddimesine ;Üd olup, bunu da :\olanastır şehrinin bir tarihçesi t.akib etmektedir (s. 7-14). Transkripsiyon sistemine ayrılan bir fasııdan (s. 15) sonra ınüellif, eserin tedkikini kolaylaştırmak gayesiyle, kitahelerin formüllerini ayrı bir babda (17-25) okuyuculara sunmuştur. Bundan sonra asıl mevzua geçilerek mezar kitabelerinin (Inscriptions funeraires) arabça metinleri ile fransızca tercemeleri ve mezar taşlarının tavsifi yapılmaktadır (s. 27-10 I). Buna iI.heten eserin basımı esnasında yeniden ortaya çıkan mezar taşlarının kitabcleri kaydedilmiştir (s.

ıoı-

II 1). Böylece tedkik edilen kitabderin sayısı 152'yi bıılmaktadır. Eserin sonunda şahıs isimleri endeksi (s. 113-128) ile lakablar, üm"anlar ve meslek isimlerine aid endeh (s. 129-130) ve mündericat babı yer al-maktadır. Nihayet Manası ır kitabclerini ihtiva eden 30 fotoğraf ile eser sona ermekt.edir (s. 152). Evvela şuna işaret edelim ki Abdülvahhab Paşa önsözde pek faydalı malumat vermekte? hususiyle Manastır tabirinin iştikakı üzerinde ehemmiyetle durmaktadır. Bilindiği üzere Bizans-lıların, kale biçiminde, muhkem manastırları vardı. 8. asırda Arahların muhkem tekkelerine Suriye ve Filistinde "manastır" tabiri veriliyordu. Bıı tahir oradan "İfrI~iya" ya geçip kullanıl. maya başlanmıştır. Eski "Rııspina" mahallinde hiç bir zaman hıristiyan manastırları bulun-mamışt.ı ve dolayısiyl~ de bıı tahirin evvelce orada kullanılmış olması söz konusu edilemez. Ancak 9. asırda İfrıkıya'lılarııı sahil lıisadarını "Ribat" diye isimlendirmeye başladıkları malumdur. Bu ilk askeri ve dini abideler ibadet ve zikir yerleri olmakla kalmıyor, aynı zamanda Arabların Bizans veya Roma-Latin donanmasına karşı bir müdafaa mercii olarak kullanılıyordu. Buralarda mücahid dervişler oturmakta idiler. Bunlar ribatın hücrelerinde oturdukları için, kendilerine "murabıtlar" (murabitün, les marabout.s) adı verilmişti. İtibarIarı çok yüksekti. İslam dininden ilham alan bu dervişlerin faaliyeti ateşli vıı imanlı İfrıkiya halkının nezdinde geniş bir hüsn-i kabule mazhar olmuştur. Onlar bu nurlu maneviyat ve bereket yuvaları et.rafında toplanmağa ve bazan. uzun mesafelerden" getirilen ölülerin na'şlarını bu ribatların himayekar gülgesi altında defnetmeğe başlamışlardı. Bu adet o derece şüyu bulmuştu ki, en müreffeh dev-rinde bile Mehdiyye gibi bir şehir hıısusi mezarlığa sahip değildi. Zira ahali ölülerini, deniz yoliy-le, götürüp Manastırdaki Ribat'ın eivarına defnediyordu. Hatta "Ziri" ıı'anedanları bile Manas-tırda kendileri için öyle bir hanedan mezarlığı tesis et.mişlerdir ki, Sanhaciler prens ve prensIer-inin gömüldükleri hu mezarlıkları muasır vakanüvisler hayranlıkla tavsif etmişlerdir. Tunus

i Slimane - Mostafa Zbiss, Inseriptioııs de IIIonastir (Prefaec de H. H. Ahdu! - Wahab, prcsident .le !'Institut i\'ational d'Areheolo/!ie et Arts), Tunis 1960, pp. I-131.j

ı-xxxı

planehes. (Seeretariat d'Etat

a

I'Edueation i\'ati-onale - Institut National d'ArdıcoloJie et Arts Tunis - Corpus des Inseriptions Arabes de Tunisie, 2euıe partie).

(2)

66

M. TAYYİB OKİç

t.arihinde bilinmeyen mühim askeri ve mülki şahısların ünvanıarını bu Manast.ır şehri mezar kit.abeleri bize açıklamakta ve mesela "!5:a'id" ve "amın" t.abirIerinin hakiki manaları bunlar sayesinde oldukça tavazzuh etmekt.edir.

Tunus İfrI!5:iya'sındaki mezarist.anların en eskisi Kayravan şehrindedir. İsmi, Hz. Peygam-berin sahabilerinden Ebü Zamac a cl-Belawı'ye nisbetle "al- Balawiyya"dır. Burada 34 / 654 t.arihinde ilk defnedilen zat., Callula savaşında şehid düşen bu sahabidir. Bu mezarın civarında ikinci halife Hz. Ömer'in t.orunu olan bir kızın mezarı vardır ve bu kısma bu sebebten dolayı "Kureyş Mezarlığı" denmekt.edir. Yine hurada Hz. Peygamberin neslinden olan "Şerifler"in mezarları vardır ki bu mahalle "Yeşil Cenah" (al-Cana!).u 'I-AbcJar) adı verilmişt.ir. Tunus şeh-rinde de buna benzer meşhur bir mezarist.an vardır ki, ona "Salsala" (zincir) denir. Burada İmam :\lalik'in t.alebesi meşhur fakih 'AH ibn Ziyad'ın t.ürbesi vardır (183

i

799). Bu gibi meşhur mezarlıklara İslam aleminin hemen hemen bütün büyük şehirlerinde tesadüf edilmektedir (Mek-ke, Medine, Dimaşk, Kudüs, Kufe, Hasra, Bağdad, Kahire, Kayravan, Tunus, Fas, Kurtuba, Gımat.a, Palermo v. s.). Bunların bazıları civarlarındaki mülıim bir abidenin (mesela Dimaşk'-taki al-Babu's-Sağir) ismini, bazıları ise, erkek veya kadın büyük ve mühim hir şahsiyet.in ismini t.aşımaktadır (mesela, Bağdad'ta meşhur imam Ahmed ibn Hanbel ile Harun er-Reşid'in an-nesi al-Hayzuran'ın defnedildikleri mezarlıklar onların isimlerini t.aşımakt.adır). Mekke'deki "Ma 'la" adlı mezarlık, islamiyetten bir kaç asır evvel tesis edilip, Kureyş kabilesinin ileri gelen şahsiyetleri oraya defnedilmiştir. Yani Hz. Peygamberin ecdadı, sonra amcaları, ilk zevcesi .Hz. Hatice ve diğerleri burada yat.makta ve dindar müslümanlar tarafından ziyaret

edilmek-tedirler. Keza Medine'deki meşhur "Ba!5:I'" mezarlığına Hz. ,Peygamberin hicretinden sonra vefat eden yakınları ile eski sahabesi, din uğrunda savaşan ilk mücahidler ve islamiyetin ilk deVI'indeki diğer meşhur şahsiyetler defnedilmişlerdir.

Eserde, bu iki en eski islam nekropolü hakkında mufassal malumat dereedilmiştir., ]5. asırda, ecdadından intikalen Kabe muhafızlığında bulunup 838

i

1434 tarihinde vefat eden Cemalu'd-DIn Muhammad ibn 'All aş-ŞaybI'nin Mekkedeki al-Ma 'la mezarlığı hakkında "aş-Şarafu'I-A'lii fi Zikri J5,:ubüri'I-Ma'la" adlı kıymetli eserin, müellifi eliyle yazılmış nüshası halen Abdülvahhab Paşa'nın hususi kütübhanesinde bulunmaktadır. Modern epigrafi ilminin icabıarına uygun bir şekilde yazılmış bu monografya mühim mezarlıkların tavsifi ile kitabelerinin tam metinlerini ihtiva etmekt.edir. Hatt.a kitabelerde rastlanan bazı hatalara da işaret. etmeyi ihmal et.meyen müellif, kit.abelerdeki yazı çeşidini dahi kaydetmekte, mezarlarda yatan her ölünün biyograf-yasını en mevsuk eseriere istinad etmek suretiyle çizmektedir. Şayed bu mezarlıkta medfun bulunan şahıs Mekke'li olmayıp vefatından sonra başka yerlerden, hatta çok uzak memleket-lerden (mesela: Hindistan, Türkist.an, Yemen, Suriye, Mısır, Mağrib v.s. den) buraya getirilip defnedilmiş ise, yazar bunu da ayrıca tasrih etmektedir.

Abdülvahhab Paşa önsözünün sonunda mezarlıkların ve bilhassa mezar kitabelerinin büyük ilmi ehemmiyetine işaret ettikten sonra, Tunus'taki islami mezar kitabelerinin ilmi metodlarla tedkiki ihtiyacı üzerinde durmakta ve bunların etnografya, coğrafya, sanat ve muhtelif meslek erbabı bakımından büyük faydalar getireceğine inandığını helirtmekte, böylece ortaçağ Tunus hayatındaki fikir cereyanlarının aydııılatılabilcceğini ümid etmektedir.

Süleyman Mustafa Zebis ise, muhtasar mukaddimesinde, Manastır şehrindeki Rılıat ile Sidi cI-Mazeri mezarlığı arasında bulunan mezar taşlarının nasıl kumdan çıkarılıp kurtarıldığına dair kımca malumat vermekte ve bu hususta kendisine yardımda bulunanlara teşekkür borcunu da unutmamaktadır. Bundan sonra Manastır şehrindeki mezar taşlarının ehemmiyeti üzerinde durmaktadır. Bu kabirler Kayravanınkine nisbetil' daha az sayıda olmakla beraber, tarihi ehem-miyedcri büyüktür. Bunlar, Hilalilerin istilasından (XI. asrın ortası) sonraki devre (ki bir huçuk asır kadar sürmüştür) aid tarihi boşlukları bir hayli dolduracak mahiyettedir. Zira bu mezar

(3)

kitabclerinin büyük bir kısmı bu devirden kalmadır. Bu devrin tarihine dair malfımat ise, hemen hemen hiç mesabesindedir. Halbuki bu kitabeleri tedkik ederken, Mehdiyye ve Manastırda yaşamış unsurların ~'eşidlerine muttali olunmakta, Endülüslülerdcn başlayarak, Mısırlılar, Yemenliler, Fas ve Cezairden gelmiş Berberilerle Türklerin de buralarda oturduklarmı öğrenmek mümkün olmaktadır. Meslek mevzuunda da keza bIi kitabcler zengin bir liste vermektedirler (mescla: Tüccar, muallim, tabi b, hukukçu, k~dı, kiiid v.s.). Bu arada şimdiye kadar bilinmeyen bazı mühim idari ve askeri şahsiyeLler ortaya çıkmaktadır. Zirİ hanedanlarından birisi TamIm oğlu, yani Tamım ibn-i Mu'izz ibn Hiidıs (454-501 /1062-1107), "Manastır Emini" (Amlnul-Manasıir), bir hayli kaidler, bİr "mukaddem". Zikre değer daha bir şahsiyet var ki "Abbasi Şerif" ('Abbas -ki Abbasi halifesi al-Manşür tarafından idam edilmiştir- ibn Hasan ibn Hasan ibn "AH ibn AbI Tiilib)'dir. Mukaddimesinin sonunda müellif bize hu mezar kitabelerinden haşka diğer kitabclerin (mchanilere aid kitabelerin) de neşredileeeğini va 'detmektedir.

Yazar ~\fanastır şehrine tahsis ettiği fasılda (La ville de Monastir) en eski devirlerden bu güne kadar, eski Ruspina yerinde kurulmuş bulunan, Manastır şehrinin tarihini bize kısaca çizmektcdir. Buna göre içinde bulunan meşhur Ribat'a (Manastır'a) nisbetle şehrin ismi al-Manastir olmuştur. Ribat adı verilmeden evvel hu iibidev binanın manastır olarak isimlen-dirilmesi dolayısiyle, evvelce buralarda manastır dene'1 bir hıristiyan tekkesinin mevcu-diyeti zehabına kapılmaması için müellif okuyucuları ikaz etmeyi lüzumlu görmüştür. Zira Abdülvahhab Paşa'nın da dediği gibi, bu havalide esasen hiç bir .zaman hıristiyan manastın bulunmamıştır. Ve biiyle bir manastıra dair ne eski ne de yeni her hangi bir garb vesikasına tesadüf edilmiştir. Ribat, VIII. asrın sonlarına doğru ve muhtemelen şarktan alınan bir pliin dahilinde inşa edilmiştir.

Tunus Cumhuriyetinin doğu sahilinde ve Sfıs şehrinin takriben on beş mil güneyinde bulun-makta olan Manastır şehrinin eski ismi Ruspina olup, PuniqUl~ ismi olan "Rous Peuna"dan alınmıştır. Bunun latince tercemesi ise "Caput Anguli"dir. İlk devirde mütevazi bir yer olan Ruspina, bilhassa Roma imparatoru Cesar'ın Afrika seferlerinden sonra Afrika, Roma impara-torluğunun bir vilayeti olmuş, Huspina da bu vilayetin hududlarına girmişti. Fakat onun ilk kazandığı bu ehemmiyet, sonraları Sus şehrine geçmiştir.

Asırlar sonra Abhasi valilerinden Harsama ibni A"yan tarafından burada meşhur rihat'ın inşa ettirilmesinden itibaren, Manastır şehri eski ehemmiyetini tekrar kazanmıştır. Zira hu havali evvelee hıristiyan Bizanshlardan zabt olunmuş, daha sonra Bizanslılar bir buçuk asır müddetle huralarını istirdad et rneğe çalışmışlardır. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için Abbasi Halifesi Haru-nür-Reşid en kıymetli generallerinden birisi olan Harsama'yı buralara vali tayin etmiş ve bu ünlü ribat'ın inşa ettirilmesini emretmiştir. Bu müessesenin İsliimiy{~tte nev-zuhur oluşu, bazı din uleması tarafından bid'at teliikki edilmiş ise de, Kayravan fakilıleri, umumi menfaatlere hadimdir gerekçesiyle bunu teeviz edip inşasına mümaneattabulunmamışlardır. 181

i

797 tari-hinde inşası tamamlanmış hulunan bu i1~ ribatı Tunusta daha bir çok rib'atlar takib etmiştir. Bu rib'atlar ve, dolayısiyle, Manastır şehri Tunus'un mukaddes bir yeri olmuş ve hıristiyan Bizanslılara karşı açılan eihad-ı mukaddesler bu ribatlarda hazırlanmıştır. Din uğrunda savaşa-cak olan feoailerin bu diyardaki muhtelif ve bazan da birbirine zıd unsurlardan teşekkül etmesi-ne engel olunmamıştır.

Manastırdaki rib'atın ehemmiyeti zamanla o kadar artmıştı kt yalnız genişletilmesine değil, aynı zamanda ona kadınlara mahsus bir rib'at ilave edilmesine kadar gidilmiştir. Nitekim civarında iki yeni rih'atın inşası hemen hemen ilkinkinin ardından tahakkuk etmiş sayılabilir. Bunlardan birine bu gün "Sidi Zuib" (Sidi Dhuib), diğerine de (ki yakınlarda yıktınlmıştır) "Sidi 'Amir" ismi verilmiştir. Manastır şehri yakınlarında inşa edilmiş üç rib'at daha vardır (Şa~anıs-Chaqanis, İbnu'I-Ca'd ve Lamta rib'atları) . .Bu rib'atların IX. asırda memleket

(4)

müda-68

M. TAYYİB OKİç

faasındaki roııeri o dereee mühim olmuştur ki, yalnız hıristiyan hücum!arını def' etmekle kal-mamışlar, aynı zamanda Sicilya adasının işgalinde ve böylece deniz hakimiyetinin sağlanmaslIlda başlıca amil olmu~lardu. Müteiikiben derviş mücahidler (murabıtlar) bu mü him ve çetin vatani vazifeyi başariyle ifa ettikten sonra rib 'atlarına çekilip kendilerini tamamen ibadet ve zikre vermişler ve rib'at!arı sünniliğin meıin birer kalel'i haline getirmişlerdir. Memlekete şiiliği sok. maya çalışan Fatımilere karşı hoşnudsuz davranm~larına rağmen, bu mücahidler tavr-u hareket-lerinde pek ihtiyat. göstermişlerdir. XI. asrın meşhur müeııifi al-BakrI'nin bu rib'ata aid mühim bir tavsifi vardır. Müdlif bunda, aşura günü rib'atlarda büyük bir kalabalığın to.plandığını yaz-makta vc aşağıdaki malfımatı ilave etmektedir:

Bu muhkem bina çok yüksekti. Bir.inci katında bir camii vardı. İçinde daima abid ve zahicl bir rili'at şeyhi. bulunurdu. Hib'at dahilinde bir çok oda ve hücreler meveuddu. Bunlarda abid ve zahid kimseler oturmakta idiler. Güney tarafında yine muhkem bir bina vardı ki orada ken-dini ibadete veren dindar, kadınlar kalırlardı. Ribatta büyük sayıda hamaınlar da bulunmakta idi. BiJ]ıassa Kayravan 'dan bu ribat sakinlerinc bol bol para giinderilirdi. Manastır havalisinde abid ve zahidlerle meskun bu çeşid rib'atiarın benzerleri yok oeğildi. XI. asrın ortalarında yapı-lan bu tavsif, hundan iinceki iki asır için de variddi.

AI-Bakri bu tavsifi yaptığı zaman, Tunus Hilalilerin işgaline uğranuştı. Bu durum karşısında Ziri hancdanları Kayravan'ı terk edip Mehdiyyc şe!ırini yeni payitaht yapmışlar, şehir sakin-lerinden çoğu sahil şehirlerine göçmiişlerdi. Meşrfı hükümdarların za'fı karşısında hu şehirler mü~takil emirliklcrc ayrılmışlardı (Bizert, Tunus, Safaks gibi), XII. asrın ortalarına kadar Meh-diyyc şehri diğer şehirlerden alakaSıılı kesmişvaziyette idi. Yalnız deniz yoliyle Manastula ir-tibat halindı~ idi. Ancak hanedanların ıııisalini takib eden meşhur alim, edib, şair ve sanat erba-dıdır ki .Kayravan'ı terk edip Mehdiyyeye yerleşmişlerdir. Buna inzimamen Normanların Sicil-yayı istilaları üzerine (184

i

1091), oradan da güç cden bir çok müslüman Mehdiyeye sığınmış-lardır. Bunlar arasında İmam al-Mazarı ve İbn J::Iamdıs gibi meşhur Sicilya üleması bulun~ak-tadır. Mamafih Mehdiyye bu alimler sayesindcdir ki ilim, edebiyat ve sanat bakımından mühim bir kültür merkezi haline gelebilmiştir. Vdatlarında bu. zatlar zühd ve takva yeri olan Manastır-da defnedilmelerini arzulamışlardır ki hanedandan olanların biJ(~ Manastırda defnedildiklerini görmekteyiz. XII. asrın ortalarında meşhur Coğrafyaeı al-İdrlsI, Mehdiyyede mezaristanın mevcud olmadığını kaydetmekte ve aneak mezkilr şehir ölülerinin, deniz yoliyle, Manastır'a naklolunarak oraya defnedildiğini sözlerine iıave etmektedir. Zira Hilaliler bütün tahribat ve merhametsizliklerine rağmen zühd ve takva yeri olan Manastıra dokunmamışlardı. 543/1148

tarihinde Mehdiyye şehrinin Normanlar tarafından zaptedilmesi üzerine, bura halkı Ma-nastıra iltica etmiş ve Manastır şehrini yeni mahallelerle tevsi etmişlerdir. Manastu'daki ulu Camiu's-Sayyida XI. asrın mi'mari mahsüllerindendir. Hatta 5551 1160tarihinde Abdu'l. Mu'min tarafından zaptı ve böylece Tunus'un el-:Wuvahhidun hakimiyetine girişi münasebet.iy-le dahi Manastır şehri bir değişikliğe uğramamıştır. Büyleee bir ibadet, zühd ve takva şehri olan

Manastır, sükunet içinde bir ilim ve irfan merkezi haline gelmiştir. At-Tleanİ'lıin seyahatname-lerinden anlaşılıyor ki Hafsnerden T. Abü Zakariyya, hocalık yapmak için, Manastır'da yerleşen Mehdiyyeli büyük alim Mul.ıammad ibn İbrahım ZanaH'ye maaş bağlamıştır. Bu gibilerin yanında meşhur mutasav\oıflar da bulunuyordu. Me"da tanınmış mutasavvıf İbnu'l-'Arabl'nin ıneşhur "Risalatu 'I-~ uds" adlı eserini ithaf ettiği büyük mutasavvıf 'Abdu'I',Azız al-Mahdawı hunlardan biri idi. Orta çağııı en biiyük fikir e"eri olan bu risalenin hıristiyan fikriyyatına kuv-vetli tesiri olmuştur. 747 L 134.7 tarihinde Tunus'u zapteden ve :vJerinilerden olan Fas sultaııı Abu'I-J::Iasan'lıı ilk işi Kayrav'ln ve Mehdiyyı~den başka Manastm da ziyaret etmek olm~ştu ki bu keyfiyet Manastır'ııı haiz olduğu şöhretin hir dclilidir.

Fakat al-Muvahhidun ve al-Hafsilerden sonra memleket. za'fa ve deniz aşırı düşmanlarili hiieumlarına maruz kalmıştı. Haçlılar müslüman memleketlerini doğuda yağma ettikten sonra,

(5)

batı islam ülkelerine de saldırmışlardı. Nitekim 1270 tarihinde Saint Louis'un hücumundan başka, 1390 senesindeki Fransız-Ceneviz donanmasının hücumları bu kabildendir. Haçlıların bu saldırışları iki papa (yani Homa ve Avinyon papaları) tarafından da takdis edilmiştir. Ma-mafih bunlar Mehdiyye topraklarına çıkmaya muvaffak olmuşlarsa da, neticede tekrar geri dönmeye mecbur kalmışlardır. Aiıcak bu hadiseler Manastır ve rib'atının daha fazla tahkim edilmesine sebeb olmuş ve 828 / 1424 tarihli bir kitabeden de anlaşılacağı vechile bu yolda'geniş çapta bir faaliyete girişiImiştir.

XVI. asırda ise Manastır Mul.ıammad al-V/azzanı (Leon Africain)'nin tavsifinc göre, fakir bir halde idi. Ondan sonra Manastır daha kötü günler yaşadı. Türk-İspanyol deniz savaşları esnasında bir ara İspanyolların eline düşmüş, bundan sonra Charles Quint'in donanmasının saldırışına uğramış, 1539 tarihinde Andrc Doria tarafında~ zaptını müteakib Türklerin eline geçmiştir. Bilindiği gibi Andre Doria 1549 tarihinde Turgut Reisin peşine düşmüş, Tunus hüküm-darı hesabına diğer şehirler arasında Manastırı da itaate mecbur etmişti. Fakat bu amiralin ayrılışını takiben Turgut Reis Manastır'da bir Türk garnizonu kurmaya muvaffak olmuştu. Andre Doria'nın sonraki teşebbüsüne rağmen Türkler Tunus'un üzerindeki hükümranlıklarını idameye muvaffak olmuşlar ve burası artık Türk askeri müdafaasının kuvvetli bir üssü haline gelmiştir. XiX. asırda Hüseyni emir I:Iamüda Paşa Manastır rih'atını takviye ettikten başka, içinde oturan derviş ve talebeyi civarındaki Sidi Zuib rib 'atına nakleylemişti. Bundan sonra bilhassa Tunus ordusunu ısliıh eden Ahmed Beğ zamanında bu meşhur rib'at askeri garnizonun merkezi olmuş vc Fransız işgaline kadar bu mühim üs askeri vazifesini ifa etmiştir.

Fransız himayesi üzerine Rib'at artık bir askeri müdafaa sisteminden tecerrüd etmıştır. I. cihan harbinde Fransızlar Rih'ata Alman esirlerini yerleştirdiler ve onları Rih'atın tamiri işlerinde kullandılar. Rus ihtilalinden sonra Tunus'a sığınan Beyaz RusmüItecileri de Rib'ata yerleştiler. Bundan sonra Fransız işgal kuvvetleri elinde kalan Rib'at, nihayet 1956 senesinde Tunus devletine devredildi.

Yapılan geniş restorasyondan sonra VIII. asırda inşa edilen ibadet mahalli halen hir "İslam Sanatı Müzesi" haline getirilmiş hulunmaktadır.

Şunu da kaydetmek icab eder ki, Türklerin fethinden sonra Manastır çok faal bir şehir ol-muştu. Mütemadi istila, harb ve kargaşalıklar i~,inde şehir ahalisi çalışma hususunda. büyük bir dinamizm kazanmış ve Tunus'un en faal unsuru haline gelmişti. Ordu, idare özel sektör, hususi meslekler ve sair sahalarda kendini daima en kaliteli bir eleman olarak göstermiştir. Şim-diki Cumhur Başkaııı Hahih Hurgiba da Manastırlıdır.

Manastır şehri ve meşhur rih'atının, hurada hulasa ettiğimiz, tarihçesinden sonra müellif Süleyman Mustafa Zchis asıl mevzuuna geçerek, evvela kitahelerin formüllerine (Formulaire Epigraphique), sonra da metinlerine temas etmektedir.

Neşrettiği kitaheler arasında yazıları harab durumda bulunanlar da vardır. Müdlif hunların mümkün olduğu kadar rekonstrüksiyonlarını yapmaya gayret etmiştir ki bir çok ahvalde çalış-maları çok müşkilata uğramıştır.

Mezar kitabelerinin tarihlerine gelince, müellif bunları tarihi sıra içinde tertib ettiği için, tedkikte bulunacak olanlara bir hayli kolaylık temin etmiş bulunmaktadır. Bu kitabelerin en eskisi 360 / 970,ve en yenisi ise, 749 / 1348 tarihlidir. Büyük bir kısmı hicrI 4. (miladi X.) ve beşinci (miladi XL) asra aid olmakla beraber, müteakib asrınkiler de bir hayli yekfın teşkil et-mektedir. Bazılarının tarihi tamamen kırılmış veya silinmiş, hazıları ise, kısmen tahrib görmüş-tür. Müellif bunlardan bazılarıııın tarihini, rekonstrükziyon yaparak, çıkarmış, bazılarının tarihi ise, mechuI kalmıştır. Aneak şahıs isimleri vasıtasiyle az miktarda bile olsa, bir kısmının takribi

(6)

70 ~~. TA yyiB OKiç

tarihlerini teshit edebilmi~tir. Bu kitahclerden bir kaç tanesi üzerinde burada kısaca durmayı uygun buluyoruz. Mesela:

"Manastır Emini" (AmIllu'I.Manastir) 'Ali iLnu'I.l:Iuseyn al.tIayyiiı'lIl (419 / 1028) kita • . besi (no. 6) ilgi çekicidir. Çünkü hu devirde Emin 'den ne kasdedildiği kati olarak malum değildir.

Keza J5,:ii'id İbriihIm'in torunu ve J5,:ii'id 'Abdül'azIz'in oğlu l):.ii'id Mubtiir (no. 25), ki İtal-ya'da Bari şehrinde vefat edip, babasının emri üzerine Manastır'a getirilerek defnedilmiştir. Bu ka'id ünvanından da ne kasdcdildiği, kati olarak, bilinmemektedir. Umumiyetle bir nevi askeri kumandan mı, yoksa Korsanlar reisi mi, veya 'Abdülvahhiib Paşa'mn tahminine göre amiral midir, bilinmiyor. Bundan ayrı olarak merhumun vefat tarihi de eksiktir. Arablar ta-rafından Bari şehri 392

! ]

002 tarihinde kuşatıldığına göre, müellif, vefat tarihi hususunda bu seneyi nazar-ı itibara almak temayüIiindedir.

'A'işa ibnat AbI 'AH ibn Yüsuf al.BalawI (475 1108J) nin mezar kitabesi (no. 36) nin re-simli oluşu dikkati çekmektedir ki, bir kadının mezar kitabesinde böyle bir süs hoş görülmüştür. Aynı şekilde Fii!ıma bint 'Abdilwahhiih (492

II

ıo4)'ırı kitabesi de (ilave no. 4) süslü ve resim-lidir.

Barak bint .Abdiilah, zawcatu'I.l):.ü4I Abı :\1ul.ıammad 'Abdi' 1-WiifI (SH! 1120)'nin kita-Lesine göre bu hammın hıristiyan iken ihtida edip Kadi Abi'ı ~ful)ammad Abdu '1-Wiifı ile evlen-miş olduğu tahmin edilebilir (no. 72).

Kitabelerin kısm-ı a'zamı kMi hattınııı muhtelif <{e~idleriyle yazılmıştır. Bir kaç kitab(~ kür,:if ilc, üç dört tanesi de Endülüs kürsifiyle nakgedilmiştir.

Büyük tarihi kıymeti haiz bu kitabeleriıı, paleografya bakımıııdaıı, dıemınİyetleri de bü-yüktür. Bütün bunları deşifre etmek, son derece <{etin vc büyük sabır isteyen hir iştir. Bu bakım. dan müdlif Süleyman Mustafa Zcbisi bu büyük başarısından dolayı tebrik etmek gerekir. Ya-zarın cidden değerli bir eser meydana getirdiği a~ikardır. Kendisinden ilerde bize Lu çeşid kıy-metli eserler vereceğini ümid etmek hakkımızdır. Bilhassa daha mühiın ve sayı itibariyle daha fazla olan Kayravan nekropoliinü de işlemck zahrııetinden kaçınmayacağıııı ümid etmekle hah-tiyarız.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan dolayı bir taraftan teşkilât bakımından istihsal vasıtalarında bi­ le hususî mülkiyete ve iktisadi hürriyete dayanan, teşebbüsün netice­ sinden şahsen

1947 tarihine kadar memurların ve başka müstahdemlerin haksız fiillerden dolayı hazine (Kron) mes'ul değildi. Bu itibarla bu kabil dâ­ valar münferid hâdiseden mes'ul olan

11) Hagenbüchli, sh. 12) Bu cereyanın başlıca müdafii Lenftir (sh. 13) Kaldı ki, Türk - İsviçre hukukunda, Roma ve Alman hukukunun ak­ sine, ivazsızlık vekâletin farik bir

Teşkilât üyeleri, alınmasına iştirak etmemiş olsalar bile Gü­ venlik Meclisinin kararlarını kabul etmek ve uygulamak hususunda mu­ tabık kaldıklarına göre

15 CGK 4, I, 937, e.. hakikata dönmesi ihtar edilmemiş olsa bile yalan yere şahadet halinde suç tekemmül etmiş olur. Şahit olarak kendisi çağrılmadığı halde çağrılan

Ferdin insan olmak itibariyle sahip bulunduğu tabiî hakları bir liste halinde Esas Teşkilât kanununun başına vaz'etmekteki gaye, hiç şüphesiz, vatandaşı Devlete karşı

Özellikle daha son- ra Ortadoks adını kendine genel ad olarak kabul eden İstanbul patrik- liği ve ona bağlı' olan Doğu kiliseleri bu yedi konsile çok bağlı kalacaklar

Pathology and molecular identification of Anisakis pegreffii (Nematoda: Anisakidae) infection in the John Dory, Zeus faber.. (Linnaeus, 1758) caught in Mediterranean Sea