• Sonuç bulunamadı

İzmir Yaylaköy, Ovacık ve Küçükkaya mahallelerinde yaşayanların uyku kalitesinin belirlenmesi ve çevresel gürültü ile ilişkisinin değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İzmir Yaylaköy, Ovacık ve Küçükkaya mahallelerinde yaşayanların uyku kalitesinin belirlenmesi ve çevresel gürültü ile ilişkisinin değerlendirilmesi"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI

İZMİR YAYLAKÖY, OVACIK VE KÜÇÜKKAYA MAHALLELERİNDE YAŞAYANLARIN UYKU KALİTESİNİN BELİRLENMESİ VE ÇEVRESEL

GÜRÜLTÜ İLE İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

DR. ASLI ATA TENELER

Danışman

DOÇ. DR. HÜR HASSOY

İZMİR 2020

(2)

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI

İZMİR YAYLAKÖY, OVACIK VE KÜÇÜKKAYA MAHALLELERİNDE YAŞAYANLARIN UYKU KALİTESİNİN BELİRLENMESİ VE ÇEVRESEL

GÜRÜLTÜ İLE İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dr. Aslı Ata Teneler

Danışman Doç. Dr. Hür Hassoy

(TTU-2019 20559 nolu bu araştırma Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.)

İZMİR 2020

(3)

ÖNSÖZ

Bu tez çalışmasının rüzgâr türbinlerinin insan sağlığına etkileriyle ilgili tartışmalara ışık tutmasını umuyorum.

Tezimin hayata geçirilebilmesi için her konuda desteğini sabırla esirgemeyen, bilgi ve

deneyimlerini benimle paylaşan, asistanlık sürecimin her aşamasında yanımızda olduğunu hissettiğim, öğrencisi olmaktan mutluluk duyduğum sevgili danışman hocam Doç. Dr. Hür Hassoy’a minnettarım.

Uzmanlık eğitimim boyunca sundukları katkılar için tüm değerli hocalarıma teşekkürü borç bilirim.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın çok değerli çalışanları ve asistan arkadaşlarıma

Dostluklarından ve çalışma arkadaşlıklarından çok keyif aldığım, desteklerine her ihtiyaç duyduğumda hala yanımda olan eş kıdemlilerim Dr. Ceren Varer Akpınar’a ve Dr. Elif Aylin Yüce Yörük’e,

Tezimin gerçekleşmesine sağladıkları katkı için, tezimi iyi ki köylerde yürütmüşüm dedirtecek misafirperverliklerini gösteren köy sakinlerine,

Son aşamada verdiği çizim desteğiyle tezime netlik kazandıran canım Ezgi Torun Alacacı’ya,

Son olarak; varlıklarıyla her açıdan sonsuz destek olan büyük aileme, canım anneme ve babama, onsuz olamayacağımı çok iyi bildiğim ablama, gerek tezimi gerek tüm hayatımı kolaylaştıran, yol arkadaşım sevgili eşime ve günlerimi parlatan, ekibin en keyifli üyesi canım oğluma

sonsuz teşekkür ederim.

Aslı Ata Teneler İzmir, 2020.

(4)

I İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ ... 1 2. GENEL BİLGİLER ... 3 2. 1. UYKU ... 3 2. 1. 1. Uykunun Tanımı ... 3 2. 1. 2. Uykunun Fizyolojisi ... 3

2. 1. 3. Uykuyla İlişkili Bireysel Özellikler ... 5

2. 1. 4. Uyku Kalitesi... 8

2. 1. 5. Uyku Bozukluğu ... 9

2. 2. RİSK ALGISI ... 14

2. 2. 1. Çevresel Risk Algısı ... 14

2. 2. 2. Sağlık Risk Algısı ... 15

2. 2. 3. Rüzgar Türbini Risk Algısı ... 15

2. 3. ÇEVRESEL GÜRÜLTÜ ... 16

2. 3. 1. Ses ve Sesin Özellikleri ... 16

2. 3. 2. İşitme Anatomisi ve Fizyolojisi ... 17

2. 3. 3. Gürültü ... 17

2. 3. 4. Rüzgar Türbin Gürültüsü ... 27

3. AMAÇ ... 34

4. GEREÇ VE YÖNTEM ... 35

4. 1. Araştırmanın Tipi ... 35

4. 2. Araştırmanın Zaman Çizelgesi ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. 4. 3. Araştırma Örneklemi ... 35

4. 4. Araştırma Bölgelerinin Seçilmesi ... 35

4. 4. 1. Ovacık ... 36

4. 4. 2. Yaylaköy ... 38

4. 4. 3. Küçükkaya ... 39

4. 5. Bağımlı ve Bağımsız Değişkenler ... 40

4. 5. 1. Bağımlı Değişken ... 40

4. 5. 2. Bağımsız Değişkenler ... 42

4. 6. Veri Toplama Araçları ve Yöntemleri ... 47

4. 6. 1. Anket Uygulaması ... 47

(5)

II 4. 6. 3. Çevresel Gürültü Ölçümü... 48 4. 7. İstatistiksel Analiz ... 49 4. 8. Etik Boyut ... 49 5. BULGULAR ... 51 5. 1. Tanımlayıcı Bulgular ... 51

5. 1. 1. Araştırma Grubunun Sosyodemografik ve Sosyoekonomik Özellikleri ... 51

5. 1. 2. Risk Algısı ... 54

5. 1. 3. Alışkanlıklar ve Sağlık Özgeçmişi ... 59

5. 1. 4. Çevresel Gürültü ... 61

5. 1. 5. Uyku Kalitesi... 67

5. 2. Çözümleyici Bulgular ... 67

5. 2. 1. Sosyodemografik ve Sosyoekonomik Bulguların Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 67

5. 2. 2. Risk Algısının Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 69

5. 2. 3. Alışkanlıklar ve Sağlık Özgeçmişinin Uyku Kalitesi ile İlişkisi... 71

5. 2. 4. Çevresel Gürültünün Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 73

5. 2. 5. Gürültü Ölçüm Sonuçları İle İlişkili Bulgular... 78

5. 2. 6. Rüzgâr Türbini Rahatsızlığının Risk Algısı ile İlişkisi ... 84

6. TARTIŞMA ... 86

6. 1. Araştırma Grubunun Tanımlayıcı Özelliklerinin Tartışması ... 86

6. 2. Bağımsız Değişkenlerin Uyku Kalitesi ile İlişkisinin Tartışması ... 91

6. 3. Gürültü Ölçüm Sonuçları ile İlişkili Bulguların Tartışması ... 96

6. 4. Rüzgâr Türbini Rahatsızlığının Risk Algısı ile İlişkisinin Tartışması ... 98

6. 5. Araştırmanın Kısıtlı ve Güçlü Yanları ... 98

7. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 101

(6)

III ÖZET

Giriş ve Amaç: Rüzgar türbinlerinin çevresinde yaşayanlarda işitsel ve görsel rahatsızlığa bağlı gelişen pek çok sağlık şikâyeti tanımlanmıştır. Rüzgâr türbini gürültüsü çevresel stres yaratarak fizyolojik semptomlara; hipertansiyon, uyku bozuklukları ve psikolojik rahatsızlıklar gibi sistemik çıktılara sebep olabilir. Farklı kişisel ve çevresel özellikler, türbinlere ilişkin risk algısı ve rahatsızlık, bu şikayetlerin oluşmasında gürültü kadar etkili olabilmektedir. Ülkemizde türbin çevresinde yaşayanların sağlık durumlarını ortaya koyacak bir araştırma yürütülmemiştir. Bu çalışmanın amacı Yaylaköy ve Ovacık’ta rüzgâr türbin sahalarının çevresinde ve Küçükkaya’da yaşayan kişilerin uyku kalitesinin belirlenmesi ve uyku kalitesinin; sosyo-ekonomik özellikler, risk algısı, sağlık durumu ve gürültü ile ilişkisinin incelenmesidir. Çevresel gürültü ölçümleri ile gürültünün sağlık semptomları ve kronik hastalıklarla ilişkisinin ortaya konması da hedeflenmiştir.

Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırmada türbin çevresinde yaşayanlara uygulanan uyku kalitesini, risk algısını, sağlık durumunu ve gürültü şikayetlerini sorgulayan anket sorularına ek olarak tansiyon arteryel ölçümü ve konut çevresinde yapılan çevresel gürültü ölçümü ile veriler toplanmıştır. Ovacık, Yaylaköy ve Küçükkaya mahallelerinde ikamet eden 18 yaş üstü 343 kişi araştırma grubunu oluşturmaktadır. Tanımlayıcı verilerin analizi için sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma kullanılmıştır. Bağımlı değişkenin diğer değişkenlerle ilişkisini incelemek için ki-kare testi yapılmıştır.

Bulgular: Araştırmada 282 kişiye ulaşılmıştır, kapsayıcılık %82,2’dir. Araştırma grubunun %50,4’ü kadındır, yaş ortalaması 56,4±17,5’dir. Türbine en yakın konut 586m uzaklıktadır. Katılımcıların %38,7’si türbine yakın oturduğunu, %33,6’sı sağlık etkileri açısından izlenmeleri gerektiğini, %55,6’sı kurulumda çevre halkın söz sahibi olması gerektiğini düşünmektedir. Çalışma grubunun %26,2’si türbinlerle ilgili genel rahatsızlık, %57,5’i gürültü rahatsızlığı bildirmiştir. Kadınların, 57 yaş ve üstündekilerin, herhangi bir kronik hastalığı olanların ve hipertansiyon tanısı olanların uyku kalitesi daha kötü bulunmuştur (p=0,011; 0,025; 0,019; 0,039).

Sonuç: Gürültü ile uyku kalitesi arasında doğrudan ilişki bulunmasa da, gürültü ile ilişkilendirilen semptomlardan baş ağrısı, baş dönmesi, çınlama, aşırı yorgunluk, depresif semptomlar ve konsantrasyon güçlüğü varlığı uyku kalitesini olumsuz yönde etkilemiştir. Daha yüksek seviyede gündüz gürültüsüne maruz kalan katılımcılarda, gürültü ile ilişkili semptomlar

(7)

IV daha fazla bildirilmiştir. Risk algısı sorularını yanıtlayanların yarısından fazlasının türbinlere ilişkin risk algısı olumsuzdur. Çevresel, sağlık ve rüzgâr türbinine dair risk algısı olumsuz olan grupların, türbinden daha fazla rahatsız olduğu görülmüştür. Rüzgâr enerji santrallerinin kurulumunun yarattığı çevresel değişikliğin insan sağlığı açısından bir risk potansiyeli taşıdığı unutulmamalıdır. Santrallerin olası olumsuz etkileri göz önünde bulundurularak, toplum sağlığını koruyan uygulamalar gerçekleştirilmelidir.

(8)

V ABSTRACT

Introduction and Aim: Several health complaints due to aural and visual annoyance have been described on the people who live nearby wind turbines. Wind turbine noise can cause systematic outcomes like physiological symptoms, hypertension, sleep psychological disturbance by inducing environmental stress. Different personal and environmental characteristics, risk perception about turbines and annoyance can influence the complaints as much as noise. There has been no study carried out in Turkey on determining the health status of people who live nearby wind turbine. The aim of this study is to evaluate the sleep quality of people living in Küçükkaya and people living in the vicinity of wind turbines in Yaylaköy and Ovacık and examine the relation between sleep quality and socio-economic status, risk perception, health status and wind turbine noise. It has also been targeted to determine the association between enviromental noise and health symptoms, chronic diseases by carrying out environmental noise measurements.

Material and Methods: In this cross-sectional research, various type of data has been collected by questionnaire on sleep, risk perception, health status and noise annoyance of people who live nearby wind turbine as well as by measuring blood pressure and environmental noise measurements in the surrounding of the houses. 343 people above age of 18 who lives in villages of Ovacık, Yaylaköy and Küçükkaya have been formed the research group. For the analysis of descriptive statistics, number, percentage, average and standard deviation have been used. The chi-square test was performed to examine the relationship of dependent variable with other variables.

Results: 282 person has participated the study, the covarage rate was 82,2%. 50.4% of the study group are women and the average age is 56.4± 17.5. Nearest house was located 586 m away from a turbine. Among the 38.7% of the participants stated that they live close to a turbine, 33.6 % of them think they should be monitored in terms of health effects and 55.6 % of them remarked that people live in the area should have right to comment on construction of the wind turbines. It was found that; 26.2 % of the study group stated general annoyance toward turbines and 57.5 % of them had noise annoyance. Among the participants; women, those above age of 57, who has chronic diseases and that has been diagnosed hypertension had statistically worse sleep quality (p=0,011; 0,025; 0,019; 0,039).

Conclusion: Although no direct relation between noise and sleep has been found, symptoms associated with noise such as headache, vertigo, ringing in the ears, undue tiredness, depressive symptoms and difficulty in concentration influence the quality of sleep negatively. The

(9)

VI participants who exposure higher levels of day time noise have stated more health symptoms associated with noise. More than half of the respondents who completed the risk perception questions have negative risk perception on wind turbines. The group who has negative risk perception on environment, health and wind turbine, is seen as more annoyed by wind turbines. In the planning and the construction phase of the wind power projects the potential risk of environmental changes should be considered. Protective public health practices should be implemented regarding the possible negative effects of wind power plants.

(10)

VII TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1 : Yaş Gruplarına Göre Önerilen Uyku Süreleri ... 5

Tablo 2: Uyku Bozukluğuna Bağlı Oluşabilecek Değişiklikler ... 11

Tablo 3: Farklı Gürültülerin Ses Basınç Seviyeleri ... 19

Tablo 4: Gürültü Seviyelerine Göre Beklenen Yan Etkiler ... 22

Tablo 5: Gürültüye Bağlı Gelişen Öncelikli Sağlık Çıktılarının Risk Artış Düzeyleri ... 24

Tablo 6: Türbinlerin Çeşitli Çevresel Etkileri İçin Önerilen Kabul Edilebilir Sınırlar ... 30

Tablo 7: Araştırma Bölgesi Seçilirken Dikkat Edilen Ölçütler ... 35

Tablo 8: PUKİ Puan Hesaplaması ... 41

Tablo 9 : Mahallelere Göre Örnekleme Ulaşma Oranları ... 51

Tablo 10: Çalışma Grubunun Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı ... 51

Tablo 11: Konut Mesafelerinin Gruplara Göre Dağılımı ... 53

Tablo 12: Çalışma Grubunun Sosyo-Ekonomik Özelliklerine Göre Dağılımı... 53

Tablo 13 : Çevresel Risk Algısı Puanlarının Dağılımı ... 55

Tablo 14: Sağlık Risk Algısı Puanlarının Dağılımı ... 57

Tablo 15 : Rüzgar Türbini Risk Algısı Puanlarının Dağılımı ... 59

Tablo 16: Toplam Risk Algısı Puanlarının Dağılımı ... 59

Tablo 17 : Araştırma Grubunun Günlük Alışkanlıklarının Dağılımı ... 59

Tablo 18: Araştırma Grubunda Görülen Kronik Hastalıkların Sıklığı ... 60

Tablo 19: Gürültü Ölçüm Sonuçlarının Mahallelere ve Zaman Dilimine göre Dağılımı ... 61

Tablo 20 : Yaylaköy Gürültü Ölçüm Sonuçları... 62

Tablo 21: Ovacık Gürültü Ölçüm Sonuçları... 63

Tablo 22 : Küçükkaya Gürültü Ölçüm Sonuçları ... 63

Tablo 23 : Araştırma Grubunun Gürültü ile İlişkili Semptom Bildirim Sıklığı ... 64

Tablo 24: Araştırma Grubunda Rüzgar Türbini Gürültü Rahatsızlığının Dağılımı ... 66

Tablo 25: Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi Puanına Göre Uyku Kalitesi ... 67

Tablo 26: Sosyodemografik Bulguların Uyku Kalitesi İle Karşılaştırılması ... 67

Tablo 27 : Sosyoekonomik Bulguların Uyku Kalitesi ile Karşılaştırılması ... 68

Tablo 28 : Çevresel Risk Algısının Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 70

Tablo 29: Sağlık Risk Algısının Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 70

Tablo 30: Rüzgâr Türbini Risk Algısının Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 71

Tablo 31: Toplam Risk Algısının Uyku Kalitesi ile İlişkisi ... 71

(11)

VIII Tablo 33 : Kronik Hastalık Varlığı ve Uykuyu Etkilebilecek Kronik Hastalıkların Uyku

Kalitesi İle İlişkisi ... 72

Tablo 34: Gündüz Gürültü Seviyeleri ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki... 74

Tablo 35: Akşam Gürültü Seviyeleri ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki ... 74

Tablo 36: Gece Gürültü Seviyeleri ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki ... 75

Tablo 37: DSÖ Tarafından Önerilen Gürültü Seviyesinin Uyku Kalitesi İle İlişkisi ... 75

Tablo 38: Gürültü İle İlişkili Semptomların Uyku Kalitesi İle İlişkisi... 76

Tablo 39: Rüzgar Türbini Gürültü Rahatsızlığı ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki ... 77

Tablo 40: Gürültü İle İlişkili Semptomların Gündüz, Akşam ve Gece Gürültüsü İle İlişkisi .. 79

Tablo 41 : Gürültü İle İlişkili Semptomların Gündüz, Akşam ve Gece Gürültüsü İle İlişkisi . 80 Tablo 42: Gürültü İle İlişkili Semptomların Gündüz, Akşam ve Gece Gürültüsü İle İlişkisi .. 81

Tablo 43: Gürültü ile Depresyon ve Hipertansiyon Arasındaki İlişki ... 82

Tablo 44: Gündüz Gürültüsü ile Gürültü Hassasiyetinin Karşılaştırılması ... 83

Tablo 45: Gündüz Gürültüsü ile Ev İçi Gürültü Rahatsızlığının Karşılaştırılması ... 83

Tablo 46: Gündüz Gürültüsü ile Ev Dışı Gürültü Rahatsızlığının Karşılaştırılması ... 83

(12)

IX ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Uyku ve Sağlık Arasındaki İlişki (Night Noise Guideline, WHO) ... 12

Şekil 2: Gürültüye Bağlı Oluşan Fizyolojik Stres Cevabı ve Sağlık Çıktıları ... 21

Şekil 3: Farklı Gürültü Kaynaklarına Bağlı Gelişen Uyku Rahatsızlığı Düzeyleri ... 26

Şekil 4: RT’nin İnsanlara Etkileri ve İlişkili Değişkenler (Michaud, 2016) ... 29

Şekil 5: Urla RES ve Ovacık Mahallesi ... 37

Şekil 6: En Yakın Türbinin Ovacık Merkezine Olan Uzaklıkları ... 37

Şekil 7: Yaylaköy ve Karaburun RES'in Yaylaköy’e Göre Yerleşimi ... 38

Şekil 8: En Yakın Türbinin Yaylaköy Merkezine Olan Uzaklıkları ... 39

Şekil 9: Küçükkaya ... 40

Şekil 10: Yaylaköy Gürültü Ölçüm Noktaları ... 45

Şekil 11: Ovacık Gürültü Ölçüm Noktaları ... 46

Şekil 12: Küçükkaya Gürültü Ölçüm Noktaları ... 46

Şekil 13: Çevresel Risk Algısı Önermelerine Verilen Yanıtlar (%) ... 55

Şekil 14 : Sağlık Risk Algısı Önermelerine Verilen Yanıtlar (%) ... 56

Şekil 15: Rüzgar Türbini Risk Algısı Önermelerine Verilen Yanıtlar (%) ... 58

Şekil 16: Gürültü ile İlişkili Semptomların Dağılımı ... 64

Şekil 17: Rüzgar Türbini Gürültü Rahatsızlığının Öznel Değerlendirilmesi ... 66

(13)

X KISALTMALAR LİSTESİ

RES Rüzgar Enerji Santralleri RTG Rüzgar Türbini Gürültüsü RT Rüzgar Türbini

REM Rapid Eye Movements NREM Non-Rapid Eye Movement RAS Reticular Activating System BSR Bulbar Synchronizing Region KOAH Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı OUA Obstrüktif Uyku Apnesi

HT Hipertansiyon

KVS Kardiyovasküler Sistem EEG Elektroensefalografi

PUKİ Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi DSÖ Dünya Sağlık Örgütü

EÜ BAP Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri m Metre

dB Desibel Hz Hertz

DALY Disability-Adjusted Life Year ÇRA Çevresel Risk Algısı

SRA Sağlık Risk Algısı

(14)

1 1. GİRİŞ

Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde rüzgâr enerjisi karbon salınımı en düşük olan yöntemdir (1). Bu nedenle çevresel kirlilik açısından diğer fosil kaynaklara göre daha kabul edilebilirdir. Kaynağının her daim doğada var olması sebebiyle kaynak maliyeti olmayan rüzgâr enerjisi santralleri (RES) aynı zamanda enerjinin “yerel”de üretilip kullanılmasını sağlayarak enerji bağımsızlığına da katkıda bulunur. Küresel ısınma, fosil kaynakların yol açtığı hava kirliliği ve bu kaynakların tükenme riski sebebiyle yeni kaynak arayışına girilmiş, RES tüm dünyada fosil kaynaklara alternatif bir yenilenebilir enerji kaynağı haline gelmiştir (2). Rüzgâr enerjisi çevre dostu olarak bilinmesine karşın, santral kurulumlarının doğal alanlara ve kırsaldaki yerleşim yerlerine doğru yoğunlaşması bu bölgelerde yaşayanlarda sağlık ve çevre açısından endişelere yol açmaktadır. RES’lerin planlama ve kurulum aşamalarında konunun çok boyutlu ve çok paydaşlı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Çevre sakinlerinin yeterince bilgilendirilmemesi ve görüşlerinin alınmaması, insan ve çevre sağlığı açısından olası risklerin gözardı edilmesi, rahatsızlıklar konusunda hassas davranılmaması ve iletişimsizlik sorunları doğurmaktadır. Bu tartışmalı alana bilimsel bir yaklaşım ihtiyacı vardır.

Türbinlerin çevresinde yaşayanlarda işitsel ve görsel rahatsızlığa sekonder pek çok sağlık şikâyeti tanımlanmıştır. Türbinler çevresel memnuniyetsizliğe (3–8) yol açabileceği gibi, türbin gürültüsüne bağlı uyku bozuklukları (9–12), genel sağlık semptomları (9,11,13,14) ve psikolojik etkiler gibi çıktılar da bildirilmiştir. Rüzgâr türbin gürültüsü (RTG) çevresel stres yaratarak hipertansiyon (HT), kardiovasküler hastalıklar ve psikolojik rahatsızlıklar gibi sistemik çıktıların oluşmasına veya mevcut kronik hastalıkların şiddetlenmesine sebep olabilir (15–17).

Rüzgâr türbinlerine (RT) bağlı uyku kalitesinde azalmalar görülebilir. RTG hem doğrudan uykuya engel olabilir hem de yarattığı stres sonucunda uyku bozukluklarına sebep olabilir. Uyku bozuklukları; gündüz uykululuğu, yorgunluk, dikkat eksikliği ve refleks süresinde uzamaya yol açarak kognitif fonksiyonlarda yavaşlamaya ve genel iyilik halinde bozulmaya neden olabilir. Aynı zamanda kardiyovasküler sistem (KVS) hastalıkları, HT ve diyabet gibi kronik hastalıklara da zemin oluşturur (18). Bu açıdan RT kaynaklı uyku bozukluklukları ayrıca çalışmaya değerdir.

İzmir yarımadası Türkiye’de RES’lerin en yoğun olarak yerleştiği, kurulu gücün en fazla olduğu bölgedir (19). Ülkemizde türbin çevresinde yaşayanların sağlık durumları daha önce araştırılmamıştır. Uluslararası literatürde anlamlı bulunmuş etmenlerin ülkemizdeki durumunun değerlendirilmesi ve kendi özgün değişkenlerimizin neler olduğunun tespit edilmesi, RTG ile ilişkili sağlık sonuçlarının ortaya konmasına ve risk altındaki grupların

(15)

2 belirlenmesine katkı sağlayacaktır.

Bu çalışmada Karaburun Yaylaköy ve Urla Ovacık’ta rüzgâr türbin sahalarının çevresinde ve Güzelbahçe Küçükkaya’da yaşayan kişilerin uyku bozukluklarının olarak belirlenmesi amaçlanmaktadır. Uyku kalitesinin sosyo-ekonomik özellikler, çevreye, sağlığa ve rüzgâr türbinlerine ilişkin risk algısı, var olan sağlık durumu ve gürültü ile ilişkisi araştırılacaktır. Çevresel gürültü ölçümü ile olası gürültü varlığı ve rahatsızlığı subjektif bildirimlerden öte, sayısal verilere dayandırılacaktır. Ayrıca gürültünün diğer sağlık semptomları ve kronik hastalıklarla ilişkisinin ortaya konması hedeflenmektedir. Araştırmanın hipotezleri aşağıda verilmiştir:

1. Sosyo-ekonomik ve demografik özellikler açısından daha dezavantajlı olanlarda uyku kalitesi daha kötüdür.

2. Risk algısı yüksek olan katılımcılarda uyku kalitesi daha kötüdür. 3. Çevresel gürültü maruziyeti arttıkça uyku kalitesi kötüleşmektedir.

4. Gürültüye ilişkin sağlık semptomları olan katılımcılarda uyku kalitesi daha kötüdür.

Araştırmamızın İzmir’deki tüm RES’lere genellenememesi ve kesitsel tasarımı sebebiyle nedensel ilişki için yön tayin edilememesi sınırlılık olarak sayılabilir. Rüzgâr türbininden kaynaklanan gürültü ölçümleri, çevresel gürültünün değerlendirilmesi standardına göre yapıldığı için RT’lere atfedilmesinde kısıtlılık barındırmaktadır.

(16)

3 2. GENEL BİLGİLER

2. 1. UYKU

2. 1. 1. Uykunun Tanımı

Uyku, genel sağlığımızın hayati bir parçasıdır. İnsan vücudu fonksiyonlarını yerine getirebilmek için yeterli uykuya ve dinlenmeye ihtiyaç duyar. Uyku ihtiyacı yaşa göre değişir ve özellikle yaşam tarzı ve genel sağlıktan çok etkilenir. Sağlık durumunda bir aksama olmasının uykuyu etkilemesi gibi, uyku düzenindeki bozukluklar da genel iyilik hali ve gündelik yaşam üzerinde etkilere yol açmaktadır. Bunun yanı sıra içeceklerdeki uyarıcılar, elektronik cihazlar, ses ve ışık gibi uyaranlar da uykuya müdahele ederek sirkadiyen ritmimizde değişikliklere sebep olur. Hayatımızın üçte birini uyuyarak geçiririz ve “uyku kalitesi” tüm hayatımızı etkiler. Uyku, egzersiz ve diyet gibi bilişsel, duygusal ve fiziksel sağlığımız için olmazsa olmazdır (20,21).

Uyku doğal olarak oluşan bilinç değişikliği ve fiziksel aktivitenin azalması ile seyreden bir durumdur. Uyarılarla geri döndürülebilir olmasıyla, geçici. ve periyodik olarak tekrarlamasıyla koma halinden ayrılır (1).

2. 1. 2. Uykunun Fizyolojisi

Beynin kortikal ve subkortikal birçok bölgesi uykunun başlatılması ve sürdürülmesinde rol alır. Hipotalamustaki ventrolateral preoptik çekirdek (VLPO), ön hipotalamustan gelen girdiler ve endojen kimyasal uyarılar aracılığıyla gelen bilgi sayesinde uykuyu başlatır. Uyanıklığı ise lateral hipotalamustan gelen oreksinerjik, beyin sapından gelen kolinerjik, nöradrenerjik, serotonerjik ve posterior hipotalamustan gelen histaminerjik uyarılar sağlamakta, bunların azalması ise uykuyu başlatmaktadır (22).

Kişilerin uyku siklusu beyin sapı, spinal kord ve kortekste yer alan Reticular Activating System (RAS) ve medullada yer alan Bulbar Synchronizing Region (BSR) tarafından düzenlenir. Bu iki merkezde görsel, işitsel, taktil ve ağrılı uyaranlarla aralıklı olarak aktivasyon ve inhibisyon gerçekleşir. Serebral korteksin üst merkezlerine uyarının gitmesi ile RAS uyarılır, bu durum uyanıklığı ve devamını sağlar. Uykunun gelmesiyle birlikte BSR aktivitesinde artış olurken, RAS’a gelen uyarılar azalır. Eğer çevresel koşullar da uygunsa RAS inaktive olur. Uyku süresince korteksten gelen uyarılar çok azdır. Böylece RAS baskılanır. Bunların yanı sıra nörotransmitterler de uykuda önemli bir yere sahiptir. Serotonin, RAS içinde bulunan “rafe çekirdeği” tarafından salgılanarak uykuyu başlatmada ve negatif feedback ile RAS’ın inhibisyonunda etkilidir. Ayrıca gözlerin kapanması, rahat bir pozisyonda olmak,

(17)

4 gürültüden uzak, karanlık ve uygun bir çevresel ortam da RAS aktivitesini azaltarak bireyin uykuya dalmasını sağlar (23,24).

Uykunun Evreleri

Yaşam üç evreden; uyanıklık, REM ve NREM’den oluşmaktadır. Her evrenin kendine özgü nöroanatomik, nörofizyolojik ve nörofarmakolojik özellikleri vardır. NREM uykusunun bulbus ve korteks bölgesi, REM uykusunun da ponsla ilişkili olduğu söylenebilir.

a. NonREM (NREM-Non Rapid Eye Movement - Hızlı Olmayan Göz Hareketleri)

NREM uykunun ilk başında görülür. Derin ve dinlendirici uykudur. Fiziksel ve zihinsel hareketlililğin azaldığı yavaş dalga uykusu veya rüyasız uyku olarak da adlandırılır. Elektroensefalografi (EEG) traselerine göre 4 evrede tanımlanır. Evre 1-2 hafif uyku ve evre 3-4 derin veya yavaş dalga uykusu olarak isimlendirilir.

Evre I: Uykunun ilk evresidir, tam uyanıklıktan uykuya geçiş dönemidir. Uyku hafiftir, kişi uyaranlarla kolaylıkla uyandırılabilir. Kalp atımı, solunum ve metabolizma yavaşlamaya başlar.

Evre II: Birey uykuya dalmaya başlamıştır. Kan basıncı, solunum hızı ve bazal metabolizmada %10-30 azalma gözlenir. Beden ısısı düşer. Kas tonusu azalmaya devam eder.

Evre III: Parasempatik sinir sisteminin etkisi altında solunum düzenli, kalp atımı yavaştır. Kaslar gevşer, vücut sıcaklığı azalır.

Evre IV: Delta uykusu olarak da bilinen bu evrede vücudun fiziksel olarak dinlendiği ve fizyolojik olayların geliştiği bilinmektedir. Kişinin uyandırılma eşiği yüksektir. Oksijen tüketimi normalin %25-30 altına iner. Bu evrede uyku rahatsızlıklarından horlama, uykuda anlamsız konuşma, uyurgezerlik ve enürezis gibi durumlar görülebilir (25).

b. REM (Rapid Eye Movement - Hızlı Göz Hareketleri)

Uykunun başlangıcından yaklaşık 90-100 dakika sonra REM evresine geçilir. Hızlı göz hareketlerinin görüldüğü bu evre 5 ile 20 dakika kadar sürer. Her 90-100 dakikada bir yenilenir. REM dönemindeki bir kişiyi uyandırmak, NREM dönemine göre daha zordur. Metabolizma hızlanır, pupiller genişler, kalp atımı ve solunum hızı artar. Gece oluşan kalp krizleri genellikle REM evresinde meydana gelmektedir. Beyin dalgaları uyanıklıktaki ile aynıdır. Aradaki fark ise bu değişikliklerin dış uyaranlardan bağımsız olarak gerçekleşmesi ve

(18)

5 motor yanıta dönüşmemesidir. Rüyaların %80’i bu evrede gerçekleşir.

Tüm gece uykusunun %2-5’ini evre-I, %45-55’ini evre-II, %20-25’ini evre-III ve IV, %20-25’ini de REM oluşturur (24).

2. 1. 3. Uykuyla İlişkili Bireysel Özellikler

Yapılan çalışmalar uykunun çeşitli sosyodemografik özelliklere bağlı olarak değiştiğini göstermektedir.

Yaş

Uyku ihtiyacı yaşa göre değişiklik gösterir. The National Sleep Foundation’ın yaş gruplarına göre önerdiği uyku süreleri Tablo 1’de verilmiştir (20).

Tablo 1 : Yaş Gruplarına Göre Önerilen Uyku Süreleri

Yaş Önerilen Süre (saat)

Yenidoğan 0-3 ay 14-17 saat

Süt çocuğu 4-11 ay 12-15 saat

Oyun çocuğu 1-2 yaş 11-14 saat

Okul öncesi 3-5 yaş 10-13 saat

Okul çağı 6-13 yaş 9-11 saat

Genç 14-17 yaş 8-10 saat

Yetişkin 18-64 yaş 7-9 saat

Yaşlı ≥ 65 7-8 saat

Uyku evrelerinin dağılımı ve uyku uyanıklık döngüsü yaşla yakın ilişkilidir. Zamanla bebeklerdeki polifazik uyku rutini, yetişkinlerdeki monofazik yapıya dönüşür. Bebekler ve çocuklar günün büyük kısmını uykuda geçirirken yaşla birlikte uyku gereksinimi azalır. Polisomnografik çalışmalar yaşlı bireylerin yatakta daha fazla kalmasına karşın uykuda daha az zaman harcadıklarını, uykuya dalmanın daha uzun sürdüğünü, daha sık ve daha uzun süreli uyandıklarını göstermektedir. Yani yaşlıların uykusu verimsizdir denebilir (26). Yaşlanma ile

(19)

6 birlikte gelişen vazomotor aktivite, sık idrara çıkma ve solunum rahatsızlıkları da uyku kalitesini kötüleştirebilir (25,27).

60 yaşından sonra, NREM evre 1, 2 ve REM, uyku içeriğinin çoğunluğunu oluşturur. Uyanmalar, çok uzun sürmese bile gece boyunca sık görülür (28). Uyku kalitesinin yaşla azaldığı söylenebilir.

Cinsiyet

Kadınların uyku kalitesinin erkeklere göre daha kötü olduğunu gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır (24,29,30). Genç erkeklerin genç kadınlara göre daha rahatsız bir uykuya sahip olduğunu söyleyen çalışmalar dahi bu farkın 30 yaşından sonra tersine döndüğünü belirtmektedir (28). Engin yaptığı çalışmada erkeklerin kadınlara oranla uyku rahatsızlıklarından daha az yakındıklarını vurgulamaktadır (31).

Hastalıklar

Pek çok kronik hastalık normal uykuyu etkileyebilir. Hastalıklara bağlı ağrı ve anksiyete uyku kalitesini bozar. Gastro özofageal reflü, üremi, alerjik rinit, epilepsi, hipertiroidi, anjina pektoris, konjestif kalp yetmezliği ve diabetes mellitus gibi kronik hastalıklar uykusuzluğa neden olur. Travmalar, hipotiroidi, enfeksiyonlar ve karaciğer/böbrek yetmezliği ise daha fazla uyku isteği veya ihtiyacı oluşturabilir. Menopoza bağlı yan etkiler, gece sık idrara çıkmayla seyreden benign prostat hipertrofisi, nefes darlığına sebep olan kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), astım ve obstrüktif uyku apnesi (OUA) de uykuyu başlatmayı ve devamını güçleştirir. Parkinson olgularında görülen uyku şikâyetleri yaşam kalitelerinin daha da bozulmasına neden olur (25,32). Obsesif kompulsif bozukluklar, panik atak, mani ve demans gibi psikolojik altyapısı olan hastalıklar da uyku kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir (33).

Çevresel Etmenler

Uyuduğumuz ortamın sessiz, ideal sıcaklıkta ve karanlık olması gerekmektedir. Uyuyan kişinin yakın çevresine ait fiziksel değişkenler (örneğin gürültü, ortam sıcaklığı, nem, ışık) uykunun rahat veya rahatsız olarak tanımlanmasına neden olur. Bu değişkenlerin seviyesi ve varlığı (örneğin gürültü ve titreşimler gibi) ölçülmelidir (28).

Oda sıcaklığının 24 dereceden daha sıcak olması REM dönemini kısaltır, 12 dereceden soğuk ortam ise kabusların görülmesine neden olarak uyku kalitesini bozar (29,34)

Ani, yüksek ve tekrarlayıcı sesler uykuyu böler. Gürültülü ortamda uyku her zaman yüzeysel olur (34). Uyku esnasında gürültüye maruz kalmanın fizyolojik, psikolojik ve

(20)

7 hormonal etkileri bulunmaktadır. Gürültü, bir uyaran olduğu gibi, olası bir tehlikenin de habercisi olabilir. Bu nedenle işitme organlarına bir uyarı geldiği zaman hemen merkezi sinir sisteme iletilir, stres yanıtı başlatılarak kanda kortizol ve stres hormonlarının (adrenalin, noradrenalin) seviyesi artar, kalp atışı hızlanır, tansiyon yükselir ve kas tonusu artar. Eğer tehlike durumunun geçtiği bilgisi otonom sinir sistemine ulaşırsa da tüm bu değişiklikler normale döner. Bu anlık değişimler uzun vadede uyku kalitesini ve sağlığı olumsuz etkiler (35). Gece gürültü seviyesi 48dB’e ulaştığında uykudan uyanmalar başlar. Ancak 33 dB seviyesinde, beden hareketlerinin arttığı ve arousal denen uykudan yüzeyel uykuya geçişi tarifleyen durumun gerçekleştiği gösterilmiştir. Farklı uyku bozukluğu olan hastalarda uyku sürekliliğinin sıklıkla ve kısa uyarılmalarla kesilmesi ortaktır. Uyanıklığa sebep olmasa dahi bu uyarılmalar gündüz aşırı uykululuğa sebep olabilir. Gece gürültüsü uykuda bölünmelere yol açarak uyku evrelerinin sürelerinde değişimlere neden olur. Örneğin sık sık uyanmalar, evre 1’de geçirilen süreyi arttırdığı için yavaş dalga ve REM uykusunun kısalmasına neden olmaktadır. Bu da yüzeyel bir uyku anlamına gelmektedir (36). Basner ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da gece gürültüsüne maruz kalan kişiler uykularını dinlendirici olmayan rahatsız bir uyku olarak tanımlamışlardır. Aynı zamanda kişilerin ertesi gün yapılan performans testlerinde uyaranlara yanıt verme süreleri hafif düzeyde ama anlamlı olarak uzamıştır (37).

Fiziksel Aktivite

Her ne kadar uyku ve fiziksel aktivite farklı fizyolojik mekanizmalara aracılık ediyor gibi görünse de, bu iki davranış arasında klinik olarak önemli ilişkiler olduğuna dair kanıtlar artmaktadır. Pasif vücut ısınmasının, sağlıklı yaşlılarda azalmış gece uykusunu kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Bu bulgu, vücut sıcaklığındaki değişikliklerin uykuya başlamak için somnojenik beyin alanlarını tetiklediği hipotezini desteklemektedir (38). Yapılan çalışmalar orta-ciddi yoğunluktaki fiziksel aktivitenin uyku süresini değiştirmese de uyku etkinliğini arttırdığını saptanmıştır (39,40).

Yaşam Tarzı

Kişilerin yaşam tarzı uyku düzenini ve kalitesini etkiler. Yeterince dinlenme ve sakin bir yaşam uykusuzluğu engeller. Aşırı ve düzensiz beslenme uyku düzenini bozabilir. Karbonhidrattan zengin yemekler serotonin düzeyini etkileyerek uykululuğu arttırır. Bir uyku rutinine sahip olmak, haftasonu dahi aynı saatlerde yatıp uyanmak önemlidir. Çok erken veya çok geç saatlerde çalışanların, çalışma saatleri sürekli değişenlerin, vardiyalı ve nöbet usulü çalışanların sirkadiyen ritmi değişir (41).

(21)

8 Uyarıcılar

Kafein içeren içeceklerin alınması (kahve, çay, kolalı içecekler vb.) uyumayı güçleştirmektedir. Gece tüketilen kahve uykuya dalmayı engellemese bile, uyku daha az dinlendirici olur. Nikotinin etkisine bağlı olarak sigara içenler içmeyenlere göre daha geç uykuya dalarlar. Alkol kullanımı uykuya geçişi kolaylaştırsa da uykunun bölünmesine ve uyku evreleri arasında geçişlerin artmasına neden olarak uyku kalitesini bozar (25,33,42).

Aysan ve arkadaşlarının üniversite öğrencileriyle yaptığı bir çalışmada alkol kullanmanın ve akşam saat altıdan sonra kafeinli içecek almanın uyku kalitesini anlamlı olarak düşürdüğü bulunmuştur. 15 yaş üstü bireyleri inceleyen bir çalışmada, şiddetli gündüz uykusu yüksek miktarda günlük kafein tüketimi ile ilişkilendirilmiştir. Öğrencilerle yürütülen başka bir çalışmada sigara veya alkol kullananların, günlük beş bardaktan fazla çay veya kahve tüketenlerin uyku kalitesi daha kötü bulunmuştur (28,43,44).

Duygudurum

Günlük yaşamımızda karşılaştığımız stres, anksiyete ve diğer duygusal olaylar uyku kalitesini olumsuz etkilemektedir. Depresyondayken genellikle sirkadyen ritim değişir, uykuya dalmak zorlaşır. Kişilerde erken ve sık uyanmanın yanısıra hipersomni görülebilir. EEG’de uykuya dalmanın geciktiği, REM uykusunun latensinin kısaldığı, ilk REM periyodunun uzadığı ve anormal delta uykusunun ortaya çıktığı gösterilmiştir (45).

Anksiyete (endişe veya kaygı) fizyolojik olarak çarpıntı, nefes almada zorluk, hızlı hızlı nefes alma, ellerde ve ayaklarda titreme, aşırı terleme gibi belirtilerin yanında psikolojik olarak sıkıntı, heyecan, aniden çok kötü bir şey olacakmış hissi ve korkusu olarak tanımlanabilir (45). Günlük hayatta yol açtığı olumsuzluklara ek olarak, anksiyete hali uykuya dalmakta ya da sürdürmekte güçlük, huzursuz ve dinlendirici olmayan bir uyku gibi bozukluklara sebep olabilir (46).

2. 1. 4. Uyku Kalitesi

Sağlıklı uyku, yeterli süreli, kaliteli, düzenli ve uyku bozukluğunun olmadığı uykuya denir (47). Normal uykunun tek bir tanımı yoktur, kişiden kişiye değişebilmektedir. Ancak uyku normalliği, uyku organizasyonunun gözlemlenmesiyle tahmin edilebilir. “Normal uyku” uyku aşamalarının olması gereken sırayla, olması gereken miktarlarda ve gece boyunca meydana geldiği anlamına gelir. Normal uyku NREM ile başlar. NREM’in 4 evresi gerçekleştikten sonra REM uykusu ile devam eder. Bu ilk dört evrelik NREM ve ardından bir REM uyku bölümü, bir uyku döngüsü olarak adlandırılır. Tüm gece uykusu boyunca yaklaşık

(22)

9 90 dakikalık birçok döngü meydana gelir (28).

İnsanların gereksinim duyduğu uyku kişisel faktörlere bağlı olarak değişim gösterebilir. Çocukluk yıllarında daha fazla uyku ihtiyacı varken, yaşlılıkta uykuda geçen süre azalmaktadır. Yetişkinlerin uyuması gereken süre 7 - 9 saattir, 6 ile 10 saate kadar normal sayılabilir (20). Uyku ve sağlık (morbidite ve mortalite) arasındaki ilişkiyi inceleyen epidemiyolojik prospektif bir çalışma olmamakla birlikte yeterli gün içi performans ve gündüz uykululuğun olmaması için en az 8 saat uyku süresi gerektiği çalışmalarla gösterilmiştir (48). Gecede 7 saatten az uyumak obezite, diyabet, yüksek tansiyon, koroner kalp hastalığı, inme ve tüm nedenlere bağlı ölüm riskiyle ilişkilidir (49).Yapılan pek çok çalışmada 6-8 saatlik normal uykunun dışına çıkılan durumların kronik hastalıklar üzerinden mortalite riskini arttırdığı bulunmuştur (50–52).

Yetersiz uyku kalitesinin belirtileri arasında, yeterince uyuduktan sonra bile dinlenmiş uyanmamak (dinlendirici olmayan uyku), gece boyunca defalarca uyanmak ve uykuda nefes durması, horlama gibi OUA’ya ilişkin şikâyetler sayılabilir. Yanlış uyku alışkanlıklarının düzeltilmesi veya herhangi bir uyku bozukluğunun teşhis ve tedavisi uyku kalitesinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir (53). Mesleksel ve ekonomik sorunlar, sağlıksız davranışlar, yapay aydınlatmaların yanı sıra akıllı telefon, bilgisayar ve televizyon gibi elektronik cihazların yaygın kullanımı da yetersiz uykuya neden olan etkenlerdir (30)

2. 1. 5. Uyku Bozukluğu

Uyku bozukluğu “ölçülebilen veya sübjektif olarak algılanan, bireyin alıştığı veya istediği uyku davranışından sapma” olarak tanımlanmaktadır (54). Uyku bozuklukları; kişinin yaşam kalitesinde azalmaya ve sağlık sorunlarına yol açan, toplumun en az %10’unu etkileyen 100’den fazla tanımlanmış uyku hastalıklarıdır. Bu açıdan önemli bir halk sağlığı sorunudur (25). Uykuyu değerlendirmek için uykuya dalma süresi, uykuda geçen süre, uyku düzeni ve uyku kalitesi gibi çeşitli kıstaslar bulunmaktadır. Yorgunluk ve ruh halindeki değişikliklere eşlik etsin veya etmesin, uyku kalitesiyle ilgili öznel şikâyetler, uyku bozukluğunun en belirgin belirtileridir. Uyku bozuklukları; kişinin akademik ve mesleki başarısının bozulmasına, motivasyon ve dikkat kaybına, makine ve araç kullanırken artmış kaza riskine, psikolojik ve sosyal uyum sorunlarına, stresle baş etme yetisinin azalmasına ve hatta kişiler arası ilişkilerde olumsuzlukların gelişmesine neden olarak genel olarak yaşam kalitesinin düşmesine yol açar (28).

American Academy of Sleep Medicine (AASM) tarafından 2014 yılında güncellenen ICSD-3’e (International Classification of Sleep Disorders) (55) göre çevresel uyku bozukluğu; çevresel bir etkene bağlı olarak uykunun kalıcı olarak bozulması veya gün içi yorgunluk ve

(23)

10 somnolans gelişmesi olarak tanımlanmıştır. Sekonder olarak konsantrasyon bozukluğu, dikkat ve kognitif fonksiyonlarda azalma, depresif duygudurum, keyifsizlik ve huzursuzluk gelişebilir. Yaşla birlikte riskin artacağı belirtilmiştir. Sıklığı kesin olarak bilinmemekle birlikte tüm uyku bozuklukları içerisinde %5’den az olduğu düşünülmektedir (56). Örneğin, gürültü kaynaklı uyku rahatsızlığı yaşanan bir gecenin ardından temel psiko-duyusal-motor uyarı testlerine verilen yanıt sürelerinde uzama görülmüştür. Yani gürültüye bağlı meydana gelen uyku bozuklukları, performans ve iş kazası açısından ciddi sonuçlara yol açabilir (57,58). Uyku bozukluğunun en önemli etkilerinden biri de doktora danışmadan uyku ilacı kullanımıdır. Bu sorun özellikle yaşlılarda vurgulanmaktadır. İlerleyen yıllarda bilinçsiz uyku ilacı tüketiminin daha ciddi bir sorun haline gelmesi beklenmektedir (28).

Uyku bozuklukları toplumlara ve yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir (%5- %71). Amerikan National Sleep Foundation’ın raporuna göre Amerikalıların %53’ü haftaiçi günde 7 saatten daha az uyku uyumaktadır (59). Türkiye’de yapılan bir çalışmada Türk toplumunun %21,8’inde uyku kalitesinde kötüleşme, %34’ünde uykuya dalmada güçlük ve erken uyanma problemi saptanmıştır (60). Uyku şikâyeti olan kişilerin çoğu tedavi almamakta ancak %6’sı bu sorunu çözmek için ilgili uzmana başvurmaktadır (61).

Uyku Bozukluklarının Değerlendirilmesi

Uyku kişiseldir ve öznel beklentilerle de şekillenmektedir. Bu nedenle, uyku kalitesi söz konusu olduğunda, uyku bozukluğu sıklıkla bireysel olarak dikkate alınmalıdır. Uyku bozukluğununun değerlendirilmesinde; uyku kalitesi, uyku ilacı kullanımı, toplam uyku süresi, uyku evrelerinde geçirilen süre, uyku evre değişiklikleri, arousaller ve gece boyu meydana gelen uyanmalar dikkate alınır. Kişilerin yaptıkları öznel değerlendirmelerin yanı sıra, objektif değerlendirmeler de yapılabilmektedir. Uyku bozukluklarının tanısında polisomnografi ve aktigrafi gibi elektrofizyolojik yöntemler objektif değerlendirme sağlar. Ancak alıcıların yerleştirilmesine bağlı olarak yöntemin kendisi de uykuyu etkileyebilmektedir. Aynı zamanda bu yöntemi kalabalık araştırma evrenlerine uygulamak maliyet etkin olmadığı için, epidemiyolojik çalışmalarda uyku değerlendirmesi genellikle anketler aracılığıyla yapılmaktadır. Normal uyku ve uyku kalitesini araştırmak için çoğu uyku laboratuvarı kendi uyku anketlerini geliştirmiştir. Öznel olarak uykuyu değerlendiren anketler, kolayca ve karşılaştırılabilir sonuçlar verir (62,63).

Uyku ile ilgili ölçeklerde uyku kalitesi, uyku bozukluğuna bağlı şikâyetler, risk faktörleri ve olası komplikasyonlar sorgulanmaktadır. Uyku merkezlerinin geliştirdiği anketlerin yanında kabul görmüş uluslararası ölçekler de bulunmaktadır. Polisomnografi dışındaki tanı yöntemleri aşağıda sıralanmıştır (63):

(24)

11 Epworth Uykululuk Ölçeği: Gündüz uyku halini belirlemek için kullanılır. Bu ankette aşırı yorucu olmayan sıradan bir günde, belli durumlarda uykuya dalma olasılığı sorgulanır.

Stanford Uykululuk Ölçeği: Gündüz uyku halini göstermekte kullanılan öznel bir ölçektir.

Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ): Öznel uyku kalitesi, uyku latensi, uyku süresi, uyku etkinliği, uyku bozuklukları, uyku ilacı kullanımı ve gündüz işlevleri olmak üzere 7 alt başlığı içeren sorularla uyku kalitesini değerlendiren bir ankettir. Toplam puanı 5 ve üzerinde ise uyku kalitesi kötü olarak saptanır.

Berlin Anketi: OUA’nın toplum taramaları için düzenlenmiş bir ankettir.

STOP ve STOP-BANG Anketleri: Preoperatif değerlendirmede OUA’nın araştırılması için kullanılır.

Uyku Bozukluğuna Bağlı Gelişen Hastalıklar

Uyku bozuklukları kardiovasküler hasarlar, immunolojik problemler ve davranış bozuklukları gibi ciddi tıbbi, nörolojik ve psikiyatrik sorunların ortaya çıkışını kolaylaştırabilir ya da var olan semptomları şiddetlendirebilir. Gündüz aşırı uykululuk hali, dayanılmaz uyku atakları, yorgunluk, dikkat eksikliği, refleks süresinde uzama ve kognitif yavaşlamaya yol açabilir (9,61,64). Uyku bozukluğuna bağlı meydana gelen değişiklikler aşağıda verilmiştir (Tablo 2) (48).

Tablo 2: Uyku Bozukluğuna Bağlı Oluşabilecek Değişiklikler

Kısa Vadeli Uzun Vadeli

Davranışsal  Uykululuk,

 Mod Değişikliği,

 İritasyon ve Gerginlik

 Depresyon / Mania, Şiddet eğilimi

Kognitif  Fonksiyonların Kaybı  Öğrenme ve Algılama Güçlüğü,

 Kısa Vadeli Hafıza Problemi Nörolojik  Orta ve Hızlı Geri

Dönüşlü Etkiler

 Serebellar Ataksi, Nistagmus, Tremor, Pitosis, Reflex Artışı, Ağrı Hassasiyeti

Biyokimyasal  Artmış Metabolizma Hızı,

 Tiroid Fonksiyon Bozukluğu,

 İnsülin Direnci

 Yüksek Kalori Alımına Rağmen Kilo Kaybı (Hayvan Deneyleri),

 Diabet, Obezite

(25)

12

 İmmun Yetmezlik

Gürültü, ışık, sıcaklık gibi dış uyaranların altta yatan kolaylaştırcı faktörleri tetiklemesiyle birlikte uyku yapısında değişiklikler başlar. Uykunun bölünmesi, uykuya dalmada gecikme, arousallerin gerçekleşmesi ve toplam sürenin azalması uyku kalitesini olumsuz etkiler. Tüm bu değişikliklere verilen hormonal yanıt ile kan kortizol düzeyleri, kan glikozu, lipid düzeyleri artar, kan basıncı yükselir. Nihayetinde uykusuzluk, kendi kendine uyku ilacı kullanımı, gündüz uykululuğu, dikkat dağınıklığına bağlı kazalar, depresyon ve tükenmişlik meydana gelir. Obezite, immun sistem bozuklukları, kardiyak hastalıklar, HT ve diyabet gibi kronik hastalıklara zemin oluşur. Bu fizyolojik değişimler ve kanıt düzeylerine göre aralarındaki ilişki Şekil 1’de gösterilmiştir (48).

Şekil 1: Uyku ve Sağlık Arasındaki İlişki (Night Noise Guideline, WHO)

Uyku bozuklukları ile ilişkilendirilmiş hastalıklara dair daha ayrıntılı bilgiler aşağıda verilmiştir.

(26)

13 Oluşan stres yanıtına bağlı meydana gelen hormonal değişikliklerden öncelikle KVS etkilenmektedir. Nagai ve arkadaşlarının yapmış olduğu uykusuzluğun etkilerini inceleyen bir meta analizde; 8 saatten az ve 8 saatlik uyku süresinin karşılaştırmalarında HT (4810 kontrol üzerinde yapılan toplam 10 yıllık süreci kapsayan NHANES çalışması) ve kardiyovasküler hastalık (71.617 kontrolün 10 yıllık izlemi sonucu yayınlanan Nurses’ Health Study) risk artışının olduğu saptanmıştır (65). Uyku apnesi tanısı olanlarda HT, inme, miyokard infarktüsü, aritmi ve koroner kalp hastalığı sıklığı anlamlı olarak daha yüksektir. Uyku apnesi ve aterosklerozun benzer fizyolojik etkileri olduğu saptanmıştır (66).

Obezite ve Diyabet: Uyku süresine bağlı gelişen metabolik değişiklikler obezite ile ilişkili olabilir. Bu ilişki tüm yaş gruplarında beklenmektedir (67,68). Özellikle uyku süresindeki ve kalitesindeki yetersizlik, HbA1c seviyelerini bozduğu için tip 2 diyabet gelişme riskini arttırmaktadır. Uykusuzluğa bağlı olarak diabetes mellitus (1486 kişilik SHHS ve 1709 kontrolü 15 yıl boyunca izleyen MMAS çalışması) gelişme riskinin olduğu ortaya konmuştur (65).

Depresyon: Uyku ve depresyon arasındaki ilişki karmaşıktır. Depresyonu olan kişilerde uyku bozukluğu önemli bir semptom olsa da uyku apnesi olan kişiler tedavi olduğu ve yeterince uyudukları zaman depresif semptomların gerilediği çalışmalarda gösterilmiştir (69). Şekil 1’de de görüldüğü gibi depresyon ile uyku kalitesinin ilişkili olduğu kesindir ancak hangisinin diğerine yol açtığı tam olarak ortaya konmamıştır.

Sonuç olarak rahatsız bir uykunun tükenmişlik, düşük kognitif performans, kazalar, diabet, obezite ve kardiovasküler hastalıklarla ilişkili olduğu gösterilmiştir.

(27)

14 2. 2. RİSK ALGISI

Risk algısı konusundaki çalışmalar insanların tehlikeli durumlar ve teknolojik cihazlarla ilgili görüşlerini sınıflandırıp değerlendirmektedir. “Psikometrik” yaklaşım, toplumun farklı tehlikelere yönelik algısını belirleyen faktörlerin tanımlanmasına odaklanmaktadır. “Kültürel” yaklaşım ise farklı sosyal öğretiler ve kültürel bağlantıların risk algısı üzerindeki etkisini incelemektedir. “Dünya görüşleri” (Worldviews) ise insanların kararlarını yönlendiren eğilimlerin var olduğunu ileri sürer (70). Ancak bu modeller dahi risk algısını tam anlamıyla açıklayamamakta ve bu kavramla ilgili araştırmalar sürmektedir.

Kişilerin RES’lere dair olumlu veya olumsuz bakış açısı birçok semptomun oluşup oluşmamasını etkilemektedir. Bu genel bakış açısını yaşanılan çevreye, kişilerin sağlığına ve RT’ye dair risk algısı olarak sınıflandırabiliriz. RT’lerin sağlığa etkilerine yönelik çalışmaların çoğunluğu, kişisel bakış açısı, psikolojik faktörler ve türbinler hakkındaki genel tutum gibi kişilere ait özelliklerin bu ilişki üzerinde etkili olduğunu göstermektedir (6,11,14,16,71–77).

2. 2. 1. Çevresel Risk Algısı

Kişilerin gereksinimlerini karşılayan ve onları psikolojik olarak tatmin eden bir konut çevresi, bireylerin ve dolayısıyla toplumun genel iyilik halinin sağlanması açısından temeldir. İnsanların çoğu iyi düzenlenmiş, rahatsız edici gürültüden, kalabalıktan, tehlikelerden ve çevresel kirleticilerden yoksun bir çevrede yaşamak ister. Cooper’a göre konut insanın barınma, güvenlik, konfor, estetik, sosyalleşme ve kendini ifade etme gereksinmelerini karşılamalıdır. Konut ve çevresi herkesin göreli olarak rahat yaşayacağı bir yer olmalıdır (78). “Huzurlu” bir çevre olarak insanlar genellikle sessiz, sakin ve doğal öğelerden oluşan çevreyi tanımlamaktadır. Kırsal yerleşim bölgeleri de bu çevre tanımına uymaktadır. Doğa içinde yer alan kırsal alanlar, daha dinlendirici ve görsel olarak da daha az rahatsızlık vericidir (79). Çevrenin rahatlatıcı özelliğinin çeşitli uyarıcılar veya kirleticiler sebebiyle kaybolması ve stres kaynağı haline gelmesi, yaşam kalitesini bozar ve kronik hastalıklar için zemin oluşturur (16).

Santral sahaları, türbinden üretilen elektriğin kârını maksimize etmek amacıyla, hali hazırda ulaşım ve kentsel altyapı olanakları mevcut olan alanlara kurulmaktadır. Böylece yol yapım, inşaat ve üretilen elektriğin ana şebekeye iletim masraflarını azaltmak mümkün olmaktadır. Sonuçta RES’ler gittikçe yerleşim yerlerine yaklaşmakta ve türbin çevresinde yaşayan kişi sayısı ve şikâyetler artmaktadır.

Türbine olan mesafe, türbine ilişkin tutumu etkileyen en güçlü etkendir (74). RES’in yaşanılan çevrede yarattığı değişiklik, etkinin olumlu veya olumsuz olmasından bağımsız olarak sadece çevresel bir değişiklik yaratıyor olması sebebiyle bile kişilerde tehlike algısı

(28)

15 yaratmaktadır. Örneğin RES kurulumları bittikten sonra, kurulum aşamasına göre kişilerin uykusunun iyileştiği saptanmıştır (10). Santral sahasının planlanma aşamasındaki bölgelerde kurulumun tamamlandığı yerlere göre yaşam kalitesinin daha kötü çıkması (80), kişilerin çevrelerindeki belirsizliğe karşı, riskin kendisinden daha hassas olduklarını göstermektedir. Kişilerin yaşadıkları çevredeki stres kaynakları, planlamalardaki belirsizlikler ve güvenlik kaygısı; genel sağlığa ve yaşam kalitesine zarar vermektedir. Yaşanılan çevrenin doğal veya maddi açıdan zarara uğrayacağı düşüncesi kişileri türbinlere karşı bir fikir yürütmeye ve tutum geliştirmeye zorlayabilir. Bu açılardan baktığımız zaman türbin sahalarına yakın oturan kişilerin türbinlerin yarattığı çevresel strese dair bakış açısı, diğer çıktılar üzerinde karıştırıcı etkisi olması sebebiyle, araştırılması gereken bir konudur.

2. 2. 2. Sağlık Risk Algısı

Yaşam kalitesi, kronik hastalık varlığı ve diğer sağlık problemleri çevresel stresten etkilenmektedir (16). RT kaynaklı rahatsızlığın, görsel kaygılar ve türbine karşı genel tutumla ciddi ilişkili olduğu ve öz bildirime bağlı sağlık sonuçlarının psikolojik bakış açısına sekonder oluşabildiği söylenebilir (14,81,82). Örneğin Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmada katılımcılar ikiye ayrılarak bir gruba (pozitif beklenti grubu) rüzgâr türbinleri hakkında sağlığa dair olumlu bilgiler içeren programlar izletilirken; diğer grupta (negatif beklenti grubu) RT kaynaklı sağlık riskleri hakkında olumsuz yargılar içeren programlarla negatif bir izlenim oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha sonra her iki grup RT gürültüsüne maruz bırakılarak, öncesinde ve sonrasında fiziksel ve ruhsal semptomlar sorgulanmıştır. Sonuç olarak negatif beklenti grubunda semptom bildiriminde ve yoğunluğunda anlamlı bir yükselme; pozitif beklenti grubunda da tam tersi anlamlı bir düşüş saptanmıştır. Ayrıca pozitif beklenti grubunun %90’ı RTG sonrası semptomlarda iyileşme tariflemiştir (14). Bu çalışma kişilerin sağlık algısının gelişebilecek semptomlar üzeinde ne kadar etkili olabileceğini göstermektedir.

2. 2. 3. Rüzgar Türbini Risk Algısı

RT’ne dair genel bakış açısı türbinlere ilişkin pek çok şikayeti belirlemektedir. “Rüzgâr türbinleri ve sağlık” ilişkisini inceleyen bir derlemede gürültü seviyesinin özellikle 40dB’i aştığı yerleşim yerlerinde türbin rahatsızlığı ve sağlık semptomlarının bildirildiği fakat görsel rahatsızlık, bireysel tutumlar ve kişisel gürültü duyarlılığı gibi akustik olmayan faktörlerin gürültüden daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır (81). Rüzgâr türbinlerinden görsel olarak rahatsız olmak, türbin kaynaklı gürültü rahatsızlığına katkıda bulunarak uyku bozukluğu, psikolojik şikayetler gibi olumsuz semptomların bildirilme sıklığını arttırır (73,83– 86). Türbin çevresinde yaşayanlar, doğrudan yaşadıkları çevreyi etkileyecek bu değişim için

(29)

16 kendilerine de söz hakkı tanınmasını istemektedir. Kurulum öncesi yapılan bilgilendirmeler, taraflar arasında aktif iletişim ve çevre halkın haklarını gözeten yasal düzenlemeler sorunları azaltmaktadır (75,86). Sonuç olarak kişisel risk algısı, ve kişisel özelliklerin RT ilişkili rahatsızlık ve uyku bozukluklarının belirleyicileri olabileceğine dair birçok kanıt bulunmaktadır.

2. 3. ÇEVRESEL GÜRÜLTÜ 2. 3. 1. Ses ve Sesin Özellikleri

Ses, bir enerji kaynağından yayılan titreşimlere bağlı olarak farklı ortamlardaki moleküllerin sıkışıp gevşemesiyle ortaya çıkan enerjidir (87). Fiziksel yönden incelendiğinde sesin ortaya çıkması için 2 temel belirtece ihtiyaç vardır. Bunlar;

1- Periyodik titreşim yapan bir kaynak (insan, hoparlör, anons vb.) 2- Titreşimleri iletebilecek esnek bir ortam (katı, sıvı ya da gaz ortamı)

Tabii sesin oluşabilmesi için ses kaynağı ve uygun ortama ek olarak alıcıya (kulak) da ihtiyaç vardır.

Kaynaktan çıkan enerji, molekülleri harekete geçirir. Moleküller, bu etkiyle beraber denge konumlarını bozar ve birden sıkışmaya ve seyrekleşmeye başlar. Enerjinin büyüklüğü ile doğru orantılı olarak bu hareketi devam ettirirler. Kulak tarafından algılanan bu döngüsel titreşimlere “ses dalgası” denir (64). Moleküllerin bir defa sıkışıp gevşeme hareketi içinde kalan mesafe sesin dalga boyunu belirler. Ses dalgalarının amplitüdü ise o sesin şiddetini oluşturur. Diğer bir deyişle sesin şiddeti (loudness) doğrudan kulak zarına ulaşan mekanik basınçla ilişkilidir. Sesin şiddet birimi desibel (dB) bir ses değerlendirme birimidir. Sesin şiddetinin yanı sıra frekansına bağlı olarak da etkisi değişir. Düşük frekanslı sesler yüksek frekanslara göre daha az zarar verir. Bu nedenle frekans ağırlıklı ölçüm sonucu verilmelidir. Ses seviyesinin birimi, kullanılan ağırlık eğrisine göre dBA, dBB ya da dBC olarak ifade edilir. dBA insan kulağının en duyarlı olduğu ölçümdür (88,89). Db çizelgesinde 0 değeri sağlıklı insan kulağının işitebileceği en düşük ses seviyesini tanımlar, ölçüm lineer değildir. 10 dB, 1 dB sesin on katıyken, 20 dB 100 katı şiddette, 40 dB ise 10000 katı şiddettedir (90). Normal insan kulağı 0-120 dB şiddet aralığındaki sesleri işitebilir. En rahat dinlenen ses şiddeti ise 50-70 dB arasındadır (87).

Ses frekansı, bir saniyedeki titreşim sayısıdır. Sesin yüksek ya da düşük olmasını tanımlamaktadır. Frekansın birimi Hertz (Hz)’dir. Ancak 20-20.000 Hz arası sesler işitilebilecek kapasitededir. Kulağın en duyarlı olduğu frekans aralığı 1000-4000 Hz’dir. İnsan konuşma aralığı genellikle 500-2000 Hz arasındadır. Bu sınırın dışındaki sesler duyulmayabilir.

(30)

17 İşitme aralığından düşük olanlara infrases (infrasound), yüksek olanlara ise ultrases (ultrasound) denmektedir (64,87).

2. 3. 2. İşitme Anatomisi ve Fizyolojisi

Ses kulak ve işitme yolları aracılığıyla işitme sisteminde fiziksel uyarılara yol açar. İşitme organı olan kulak anatomik açıdan üç bölümde incelenir. Bu bölümler dış kulak, orta kulak ve iç kulaktır. Sesi toplayan kulak kepçesi ve kulak kepçesinden kulak zarına kadar uzanan 2,5- 3 cm’lik kulak yolu, dış kulağı oluşturur. Orta kulakta; orta kulağın basıncını dış ortama eşitleyen östaki borusu, içinde malleus, inkus, stapes kemiklerinin bulunduğu timpan boşluk, kas ve sinirler bulunur. İç kulak, yuvarlak ve oval pencereler aracılığıyla orta kulakla bağlantı kurar. Dengede rol alan yarım daire kanalları ve işitme organı kohlea iç kulakta yer alır. Salyangoz biçimindeki kohlea, kendi üzerine yaklaşık üç defa kıvrılarak sonlanan bir sarmal kemik sistemidir. Perilenf ve endolenf sıvılarının yer aldığı scala timpani, scala media ve scala vestibuli denen bu üçlü sarmal yapı helicotrema ile sonlanır. Skala medianın içindeki corti organı baziler membranın üzerinde yer alır. Tüy (iç ve dış) ve destek hücrelerinden oluşan corti organı işitme sisteminin reseptör organıdır. Tüy hücreleri üst kısımlarından tektoriyal zar denilen bir yapı ile ilişki içindedir. İşitme esas olarak kohleadaki baziller membran üzerinde yerleşmiş olan korti organı üzerinden gerçekleşir. Corti organına bağlı sinirler, kokleadan “spiral ganglion” ile ayrılır ve uzantıları daha sonra koklear siniri oluşturur.

Kulak kepçesi ses enerjisini toplar, dış kulak yoluna ve kulak zarına yöneltir. Kulak zarına gelen ses dalgaları kemikçikler yoluyla oval pencereye iletilir ve buradan kohleadaki perilenfe yayılır. Perilenfin titreşimi, hem endolenfin hem de baziler membranın titreşmesine neden olur. Farklı frekanstaki sesler baziller membranın farklı bölgesindeki tüy hücrelerinin titreşimine neden olur. Dolayısıyla her bir ses frekansı baziler zarın özel bir bölgesini diğerlerine göre daha fazla titreştirir ve titreşimin miktarı da gelen dalganın genliği (şiddeti) ile orantılıdır. Baziler zarın titreşmesi birbirlerine tutunmuş olan silyaların bir yöne eğilmesine neden olur. Bu eğilme hareketi sonucunda tüylerin tektoryal zara sürtünmesiyle endolenfte elektrolit değişiklikleri oluşur. Tüy hücreleri depolarize veya hiperpolarize olarak koklear sinir hücrelerini uyarır. Tüy hücreleri, ses titreşimlerini elektriksel enerjiye dönüştürerek vestibulokohlear sinire iletir. Vestibulokohlear sinir ile işitsel uyarılar beyindeki işitme merkezine iletilir ve ses olarak algılanır (91–94).

2. 3. 3. Gürültü

Gürültü; aralarında herhangi bir uyum olmayan pek çok frekanstan oluşan sestir. İstenmeyen ya da etkilenene bir anlam ifade etmeyen sesler gürültü olarak nitelendirilebilir.

(31)

18 Trafik, rüzgâr, yağmur, pazar yeri, lokanta gürültüleri bunlara örnektir. Birisine hoş gelen bir ses, diğeri için rahatsız edici bir gürültü olarak algılanabildiği için, gürültünün öznel bir yanı vardır. Ancak, endüstriyel gürültü gibi gürültü türleri kişilerin beğenisine bağlı olmaksızın “gürültü” olarak değerlendirilir (87).

Gürültünün etkisi; süreye, şiddete ve kişisel hassasiyet özelliklerine bağlı olarak değişiklik gösterir. Sesin şiddetinin ve süresinin artması etkisini arttırır. Ses tahmin veya kontrol edilemeyen nitelik kazandıkça rahatsız edici özelliği daha da artar. Ani gürültü daha fazla rahatsız edicidir, korku ve kızgınlığa yol açar. Ritmik sesler daha az irrite edicidir. Kişiler önemli ve gerekli gördüğü bir kaynaktan gelen sese karşı genellikle hoşnutsuzluk ifade etmez (86,90). Gürültünün öznel değerlendirmesine yönelik yapılan bir çalışmada gösterilmiş ki, kişilerin rahatsız olduğu gürültü seviyesi farklı gürültü kaynakları için farklı olabilmektedir. Örneğin havayolu gürültüsü için ciddi rahatsızlık sebebi olarak tanımlanan bir değer, demiryolu kaynaklı olduğunda rahatsızlık seviyesinin bile altında kalabilmektedir (95). Aynı durum RT’ler için de geçerlidir. Yapılan pek çok çalışmada RT kaynaklı gürültü diğer çevresel gürültü kaynaklarından daha rahatsız edici olarak tanımlanmıştır (96). Bu durumun sebepleri arasında türbinlerin kurulum yerlerinin genellikle daha sessiz olan kırsal alanlarda olması, görsel olarak oldukça büyük ve etkileyici olması sayılabilir. Bu özgün özellikleri sebebiyle türbin gürültüsü diğer gürültü kaynaklarından ayrılır. Norveç’te 90 kişi ile yürütülen kesitsel bir çalışmada katılımcıların trafik gürültüsü için 55dB’de rahatsızlık belirtmesine rağmen türbinler için 37dB’den itibaren rahatsız olmaları “akustik olmayan faktörler”e bağlanmıştır (82,97).

Gürültünün Ölçümü

Ses seviyesi, genelde ses basıncı ile ölçülür. Herhangi bir kaynaktan farklı frekanslar ile yayılan sesin belirli bir ortam ve uzaklıkta duyulan hali ses basıncıdır. Ses basıncı, bir kaynaktan üretilen ses gücünün, kaynağın yerinin tam olarak belirli olduğu bir ortamda, uzaklık ve sönümleme zamanı ile ilişkili olarak duyulan halidir. Diğer bir ifade ile ses gücünün işitilen hali ses basıncıdır. Ses güç değeri, kaynağı çevresinden bağımsız olarak değerlendirmek için kullanılır. Ses şiddet seviyesi ve ses basınç seviyesi sesin işitildiği hacmin akustik karakteristiğine bağlıdır (88).

Desibel (dB), belirli bir referans güç ya da miktar seviyeye olan oranı belirten genelde ses şiddeti için kullanılan logaritmik ve boyutsu bir ses değerlendirme birimidir. Desibel ölçeği ise duyma eşiği (2,10-5 Pa) ile ağrı eşiği (200 Pa) arasındaki büyük değer farkını, kullanım açısından basit, yararlı ve uygulama kolaylığı getiren 0 dB ile 140 dB aralığına dönüştürmektedir. Ses basıncı düzeyi, ortam koşullarına (açık ya da kapalı alan vb), ölçüm konumuna ve ses kaynağından uzaklığa bağlı olarak değişebilmektedir (88).

(32)

19 Ses ölçer sistemi tarafından ölçüm sırasında değerlendirilen ses, havadaki basınç değişimlerine duyarlı hassas diyaframlara sahip mikrofonlar tarafından elektrik akımlarına ve yükselteç (amplifikatör) vasıtası ile uygun akım sinyallerine dönüştürülür. Elde edilen sinyallerin analizi için çeşitli ağırlıklama filtreleri kullanılır (64). Kullanılan araçlarla ölçülen sesin insan kulağı tarafından nasıl algılandığını gösteren bu filtreler, genellikle A, B, C ve D (dBA, dBB, dBCve dBD) ağırlıklama olarak bilinirler. Çevresel ve mesleksel gürültü ölçüm ve değerlendirmelerinde genellikle A-ağırlıklama dB(A) ve C-ağırlıklama dB(C) kullanılmaktadır. dBA, işitme sistemimizin en duyarlı olduğu orta ve yüksek frekansların özellikle vurgulandığı bir ses değerlendirme birimidir. Özetle dB, ölçüleni verirken; dBA, kulağın algıladığı sesi verir (88). Çevresel gürültü ölçümlerinde genel olarak 1/1 ve 1/3 oktav bantlar kullanılmaktadır (88). Farklı gürültülerin bir metre (m) uzaklıkta, 0,5 sn sönümleme zamanında ve açık hacimde ses basınç seviyeleri aşağıda verilmiştir (Tablo 3).

Tablo 3: Farklı Gürültülerin Ses Basınç Seviyeleri Ses Basıncı Seviyesi dB(A) Gürültü

0 Sadece laboratuvarda ölçülebilen duyma

duyarlılığının başlangıcı

10 Düzgün duyulabilen ses

15 – 20 Kağıt hışırtısı, açık alanda gece sesi

25 – 30 Fısıldama

30 – 40 Sakin yerleşim bölgesi

40 – 50 Alçak ses ile sohbet, sakin büro

50 – 60 Konuşma sesi, daktilo

55 – 65 Elektrikli süpürge

60 – 65 Gürültülü büro

65 – 70 Telefon zili, köpek havlaması, klasik müzik

70 – 80 Yoğun cadde trafiği

80 – 85 Çığlık atmak, bağırmak, torna tezgahı, opera müziği

90 – 100 Yük treni, turbo jeneratör, disco müziği

100 – 110 Gökgürültüsü

110 – 120 Uçak pervanesi, rock müzik

(33)

20

130 – 150 Jet uçağı motoru

200 Uzay mekiği

Gürültünün Sağlığa Etkileri

Gürültü içerdiği öğelerle kişiyi bedensel veya psikolojik olarak etkileyebilen ses düzeni olarak tanımlanabilir. Çevresel gürültü, sağlık ve iyilik halini etkileyerek tüm toplumu ama özellikle risk gruplarını daha çok riske atar (98). Gürültü; işitme sistemi üzerindeki etkilerinin yanı sıra, önemli bir stressör olarak psikolojik, nörodejeneratif ve kardiyovasküler etkilerle çeşitli kronik hastalıklara yol açabilir (35). Gürültünün insan sağlığına etkisi üç kategoride toplanabilir. İlki huzursuzluk, rahatsızlık ve memnuniyetsizlik gibi sübjektif etkilerdir. İkincisi konuşma, öğrenme, uyku ve kognitif fonksiyonlar gibi belirli aktivitelerde kısıtlanmalar ve son olarak sinirlilik, tinnitus gibi fizyolojik çıktılar olarak sayılabilir (99).

Gürültü Stres Modeli: İşitme sistemi, akustik veriyi sürekli işleyerek kortikal ve subkortikal değerlendirmeye sokmaktadır. Hipokampüs ve amigdalayı içerek limbik sistem, değerlendirme aşamalarında önemli rol oynamaktadır. Henry ve Stephens’ın 1977 yılında yayınladıkları stres modeline göre algılanan herhangi bir uyaran karşısında iki farklı nöro-hormonal yolaktan biri devreye girer ve vücut stresle baş etmeye (savaş veya kaç) veya en azından etkilerini kontrol altına (yenilgi kararı) almaya çalışır. Bu aktivasyon sonucunda sempatik-adrenal medular sistem devreye girerse adrenalin ve noradrenalin salgılanır. Diğer taraftan uyaran karşısında zararı azaltmaya yönelik olarak hipofiz-adrenokortikal aks yanıtı ile kortikosteroid salınımı gerçekleşir.

Şekil 2’de gürültüye bağlı oluşan fizyolojik stres cevabı ve sağlık çıktıları gösterilmiştir. Gürültünün hem objektif çıktısı (ses seviyesi), hem de subjektif çıktıları (rahatsızlık, uyku bozuklukları, duygudurum değişimleri) nöro-endokrin yanıtıın dolayısıyla stres cevabının derecesini belirler Akustik uyarı, otonom sinir sistemini ve endokrin sistemi harekete geçiren özgün olmayan bir stres etkeni olarak kabul edilerek, gürültüye bağlı oluşan çıktılar stres cevap modeline uyarlanabilir. Yapılan çalışmalarda hem laboratuvar ortamında hem de gerçek hayatta gürültüye bağlı olarak adrenalin, noradrenalin ve kortikosteroidler gibi stres hormonlarında artış saptanmıştır. Ağrı eşiğine yakın aşırı şiddetli akut gürültü, stres kaynağının zararını hafifletmeyi amaçlayarak suprarenal korteksten kortizol salımının artışına yol açarken, 90-100 dB(A) seviyelerinde akut gürültüye maruz kalmak katekolamin artışına yol açar. Stres hormonlarındaki bu artış ile kalp atım hızında, kardiak debide ve kan basıncında da artış görülür. Kan lipitleri (kolesterol, trigliseritler, serbest yağ asitleri, fosfatitler), kan glikozu, elektrolitler (magnezyum, kalsiyum) ve pıhtılaşma faktörleri (trombosit agregasyonu, kan

Şekil

Tablo 1 : Yaş Gruplarına Göre Önerilen Uyku Süreleri
Şekil 1: Uyku ve Sağlık Arasındaki İlişki (Night Noise Guideline, WHO)
Tablo 3: Farklı Gürültülerin Ses Basınç Seviyeleri  Ses Basıncı Seviyesi dB(A)   Gürültü
Şekil 2: Gürültüye Bağlı Oluşan Fizyolojik Stres Cevabı ve Sağlık Çıktıları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Karadeniz Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği

Cevap B 51 Verilen parçada Türk süsleme sana- tının önemli minyatürcülerinden olan ve Atalar Sözü adlı eseri bulunan Levnî hakkında bilgiler verilmektedir. Cevap D 52

grup arasında; öznel uyku kalitesi, uykuya dalma süresi, uyku süresi, alışılmış uyku etkinliği, uyku bozuk- luğu ve gündüz işlev bozukluğu bakımından istatistiksel

Üniversite öğrencilerinde de kadın öğrencilerin uyku süresinin erkek öğrencilerden daha kısa olduğu ve daha fazla uyku bozuklukları bildirdikleri

Uyku apnesi kişinin uyku sırasında nefes alamadığı bir uyku bozukluğudur. İnsanlar yaşlandıkça, genellikle REM uykusunda uyurken 9 saniye kadar nefes almamaları sıradışı

In addition, subjective sleep quality, sleep latency, sleep duration, and sleep disorder sub-component scores were poor, whereas habitual sleep activity, sleep medication use,

Cerrahi sonrası hastaların uyku kalitesi belirlenmeli, uyku düzeni değişiklikleri dikkate alınmalı, hastanın uyku yeterliliğini değerlendirmek için gerektiği

Bu başlık altında, obezite hipoventilasyon sendromunun (OHS) yanı sıra konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu, hipotalamik disfonksiyon ile birlikte geç