mm*t/nisa«A
1995
IJL
(KDV dahi
ISSN: 1.300 * 1272
■ i. U M M*I* ’•W\
•
Eğri
mde
Yeni
UMy^
• Yetişkin
ToplumscMg
Boşzamanı
De«tW
•
Öğretimde Müzenin
. 1 - l LV „ V ' 7 a A* W s Jsmasında
x ■ ••
Kİ
irmen
in
Önemi
Çocuk
Felsefesi
Prof Dr.İrfan ERDOĞAN
D.E.Ü. Buca Eğitim Fakültesi
"Çiçekler mutlu olur mu? diye çocuk öğretme nine soruyor. Öğretmeni de (annesi, babası da olabilir) "mutlu olur ya", diye cevap veriyor. "Peki sen ne düşünüyorsun, çiçekler
mutsuz olur mu? diye soruyor. Çocuk da "olur ya öğretmenim, onları koparırsanız mutsuz olurlar".
Yrd.
Doç.
Dr. İrfanERDOĞAN
İ.Ü. Edebiyat Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi
Müzede yapılan öğretimde
yaşayarak ve gözleyerek öğrenme gerçekleştiği için öğrenilenler daha kalıcı olur.
• • ••
Öğrenmeyi
Öğretme
Disiplinini
Geliştirme
ErğinERGİNER
A.I.B.Ü. Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü Araştırma Görevlisi
Boşzaman etkinliklerine katılım, y.etişkin açısından yeniden toplum sallaşmanın en cazip ve en uygun ortamı olmaktadır.
YAŞADIKÇA
EGITIM-3
Kendini
Geliştirme
Dr. İlhami
FINDIKÇI
Eğitimde
Yeni
Ümit:
Bilgisayar
Araş.
Gör.
Oğuz KUTLU ÇÜ. Eğitim Fakültesi Shakespeare ünlü eseri Kral Lear'da; "Çaresiz olan lara en ufak bir ümit ışığı mucize gibi gelir" der. Acaba büyük sorunlarla karşı karşıya olan eğitim sistemimizin içinde bilgisa yarlar, böyle bir ümit ışığı mıdır? Yoksa daha önce de birer kurtarıcı olarak sunulan TV, video-teyp dil laboratuvarları ve benzeri araç ve gereçler gibi hayal kırıklığına mı neden olacaktır.ÇEVRE
VE EĞİTİM sSanayide
Çevre
Bilincinin
••
Gelişmesine
Bir
Örnek:
ÜÇLÜ
SORUMLULUK
Yetişkin
Toplumsallaşmasında
(Responsible
Care)
PROGRAMI
Boşzamanı
Dr.Çevre Koruma UzmanıCaner
ZANBAKDeğerlendirmenin
Önemi
Yrd.
Doç. Dr. ŞükranZeka
Testleri
Orkide
BAKALIMDoç. Dr. Mustafa
YIL
KILBAŞ
Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
• •
Öğretimde
Müzenin Yeri
Sağlık insanın sosyal, ruhsal ve bedensel tam iyilik halidir.
Yayınlar
33
MAN
D.E.Ü. Buca Eğitim Fak. Eğitim Bilimleri Bölümü
20. yy'ın
başında insan larda herşeyi ölçme isteği
doğdu. Buna zeka da dahil edildi.
Kurumlarda
Sağlık
Hizmetleri
A
Sahibi
KÜLTÜR HİZMETLERİ A.Ş.
Fahamettin AKINGÜC
Genel Yayın Yönetmeni
Bahar AKINGÜÇ GÜNVER
Yazı İşleri Müdürü
Dr. İlhamı FINDIKÇI
Yayın Yardımcısı
Nuran PULLUKÇU ÇETİNOĞLU
Teknik Yönetmen Kudret GÜVENÇ Dizgi Aynur TURA Montaj Zafer UZUNTÜRK Fotoğraflar Temel YİRMİBEŞ
Çetin ÖZER / Coşkun İPEK
Renk ayırımı ve film çıkış
Filmon Ltd.Ştî. Baskı ve Cilt Çınar Ofset Yapım/Yönetim YA/BA A.Ş. 9.-10. Kısım 34 750 ATAKÖY/İSTANBUL Tel: 0(212) 559 04 88 Fax: 560 47 79 © Kültür Koleji Yayınları ISSN: 1300 - 1272
Her türlü yayın hakkı
KÜLTÜR HİZMETLERİ A.Ş.'ne aittir.
Akademik kurallar çerçevesinde, kaynak gösterilerek dergide yer alan
yazılardan yararlanılabilir.
Fiyatı
60 000 TL. (KDV Dahil)
KKTC için 100 000TL. (KDV Dahil)
Abone koşulları
Yıllık (6 sayı için) 130 000 TL. Abone ücretleri için;
Yapı Kredi Bankası Bakırköy Şubesi Hesap No: 2888-6
Yaşadıkça Eğitim
ya da
Posta Çeki Hesap No: 475 009
mart / nisaıı 1995
sayı 39
erhaba
Değerli
Okuyucularımız,
sayımızı biraz
gecikerek sizlere
sunuyoruz.
k <✓
Yarı akademik bir
eğitim dergisini hazırlamanın
çeşitli zorlukları
gecikmede
rol
oynadı. Bu
konuyu
okurlarımızın
hoşgörü
ile karşılayacaklarını umuyor, 40.
sayımızın
hazırlıklarını da
tamamlamak
üzere
olduğumuzu
belirtmek
istiyoruz.
l?ıu
sayımızda
ilginizi
çekeceğinizi
umduğumuz çeşitli
TJkonulara
yer verdik.
>,}ugün gelişmiş
ülkelerin
üniversitelerinde
çocuk
sağlığı,
çocuk
psikolojisi
bölümleri
yanında
çocuk felsefesi
bölümleri
de
açılmaktadır.
Eğitim
hayatın
kendisi
olduğuna
göre
felsefe
de
bu
bütünün
ayrılmaz
bir
yönünü
oluşturur
elbette.
Prof. Dr. İhsan Turgut "Çocuk Felsefesi"
başlıklı
yazısında bu konuyu
tartışıyor.
Kısa, derin
ve
yoğun
bir
yazı.
Zaman
zaman
kendi
kendimize
sorduğumuz
"Felsefe ne
işe yarar?"
sorusunun
yalın bir
cevabını
bu
yazıda
bulabilirsiniz.
Hem
de
soyut
kavramlar
içinde yüzmeden.
"^\u
sayımızda
yer
alan
diğer
çalışmalar
ise
sırasıyla
^/'Öğrenmeyi Öğretme Disiplini Geliştirme",
"Eğitimde Yeni Ümit Bilgisayar", "Yetişkin
Toplumsallaşmasında Baş Zamanı Değerlendirmenin
Önemi", "Öğretimde Müzerinin Yeri", "Zeka Testleri",
ve
"Kurumlarda Sağlık Hizmetleri"dir.
çv^aşadıkça
eğitim köşemizin
bu
sayıdaki
konusu
"Kendini
J Geliştirme"
Çevre
ve
Eğitim
köşemizde
ise
"Sanayide
Çevre Bilincinin Gelişmesine Bir Örnek: Üçlü Sorumluluk
Programı"
yer
alıyor.
.
sayımızda buluşmak
üzere.
kaygılarımızla.
"'mutlu olur ya", diye cevap veriyor.
"Peki sen ne düşünüyorsun,
çiçekler mutsuz olur mu?" diye soruyor.
Çocuk da "olurya öğretmenim,
onları koparırsanız mutsuz olurlar".
I
Çocuğun bu önermesi, felsefî bir öner me gibi ele alınıp incelenmelidir.
Gelişmiş ülkelerde üniversitelerde yal nız çocuk psikolojisi, çocuk sağlığı bölüm leri değil, aynı zamanda çocuk felsefesi bölümleri de açılmaktadır. Hergün de sa yıları artmaktadır. Buralardan mezun olanlar ilkokullarda çocuk felsefesi öğret meni olmaktadırlar. Amaç, çocukları dü şündürmeye, akıl yürütmeye alıştırmaktır. Çocuğun sorulan neden ve sonuç ilişkileri içinde ele alınmaktadır. Eğirimin işlevi de bu değil midir? Çocuğun zihin ve duygu dünyasını geliştirmek, neden ve sonuç iliş kileri içinde düşündürmeye alıştırmak, ya ratıcı yapmak değil midir? İlk ve ortaokul larda, liselerde okutulacak yalnız çocuk felsefesi derslerinin değil, diğer derslerin de (matematik vb...) işlevi bu değil midir?
Edebiyat, müzik, resim ve spor dersleri
nin de işlevi çocuğun duygu dünyasını ge liştirip, yaratıcı kılmak değil midir? Bu ne denle gelişmiş ülkelerde en önemli dersler felsefe, müzik, resim ve spor gibi dersler dir. Özellikle sanat ve spor dersleri belli bir yaşta başlamalıdır.
Tüm dersler çocuğu daha akıllı (düşü nen, yorumlayan, sorgulayan), daha yara tıcı yapmak için değil midir? Kişilik sahibi olmak, yaratıcı olmak için zihin ve duygu dünyalarının gelişmesi gerekmiyor mu? Tüm eğitim, çocuğa yaşama sanatını öğ retmek için değil midir? Bu sanatın içinde düşünme, yorumlama ve sorgulama (bir alet çalmak, bir resim yapmak) yok mu dur? Düşündürmek, resimden, müzikten ve spordan hoşlandırmak yok mudur? Be den eğitim dersleri sadece Ondokuz Ma yıs Bayramları için yapılmaz ki... Sadece bedenin belirli hareketlerinden ibaret
ğildir ki... Beden eğitimi, spor zevkini ver mek, bir insanın hayatta boğulmaması için yüzme öğretimi yapmak, bir oyun oyna mak için vardır.
Biz çocuğun beden ve duygu dünyası gelişmeden, zihin dünyasına ağır program lar yüklüyoruz. Çocuğu, tam oyun çağın da (oyun araçlarıyla imgeleme, spekülas yon gücünü geliştirme çağında), Anadolu liseleri için test kitaplanyla, dershane ders hane, öğretmen öğretmen dolaştı
rarak yanş atı durumuna sokmak tayız. Bu nedenle tüm eğitim ama cından uzaklaşmıyor mu? Bugün hâlâ insan yetiştirme sorunumuz varsa, sanıyorum, yukarıdaki so runlardan kaynaklanmaktadır. Alt mış yetmiş kişilik sınıflar, ikili, ya da üçlü eğitim, çocuğu sokakta bı rakmak değil de nedir? Çocuğun boş vakitleri sokak ve dershaneler de geçmiyor mu? Okulda (ana- okullan ve ilkokulları da dahil) ço cuk bir kampüs hayan niye yaşa masın? Tiyatro, müzik, resim ve spor faaliyetlerine sokakta mı katı- lacak? Orada mı geleceğin büyük inşam yetişecek?...
Oyun, çocuğu dış dünyaya açan tek penceredir. Felsefeye, hikmete, sofyaya bu pencereden girilir. Oyun, çocuğun sosyal leşmesini imgeleme gücünün gelişmesini sağlar. Oyun çocuğa hayatı öğretir. Onun için F. Schiller
"insan oynadığı yerde
vardır; insan çocukluğunu yaşadığı
sürece vardır"
demektedir. Çocuk oyunda sevgiyi, güzeli ve düşünmeyi öğre nir. Bizim çocuklarımız bunlardan yoksun olarak büyümektedirler. Oysa sevgisiz, öz- verisiz bilim olur mu? Olmuyor işte. Bizde olmadığı gibi...
Çocuk felsefesi derslerinde ço cuklara felsefe tarihi, felsefe öğreti leri öğretilmez. Onlara yüksek öğ renim de verildiği gibi, soyut dü zeyde verilmez. Daha somut, gün cel olgulardan, dersle ilgili düşün celerden hareket edilir. Çocuk da ha dik yürümeyle, konuşma ile be-• raber soru sorar, içine düştüğü kül türü öğrenmek için sorgular, yani felsefe yapar. Felsefenin doğal yön temi olan sorgulama yöntemini kullanır. İşte bu felsefe yapmayı, anaokulda, ilk, orta ve yüksek öğ renimde, tüm yaşamı boyunca sür dürmelidir.
Çocukluk yaşı, belki de çocuğun tüm yaşamında en önemli yaştır. Bu yaş çocu ğun beyin ve sinir sisteminin en faal, en
Oyun,
çocuğu
dış dünyaya açan
tek penceredir.
Felsefeye,
hikmete,
sofyaya
bu pencereden
girilir.
YAŞADIKÇA EĞİTİM /39/1995 3Veli-çocuk-
öğretmen üçlüsü
uyum içinde,
aralarında
sıkı bir diyalog
olmalıdır.
Bu üçlü beraber
çalışmadığı
sürece eğitimde
bir boşluk
var demektir.
hareketli olduğu bir yaştır. Çocuk bu dö nemde, zihin ve duygu olarak hayatta kal ma mücadelesini verir. Demokratiklik, la iklik ve hoşgörü bu yaşta başlayacaktır. Çevre estetiği bu yaşta kazandırılacaktır. Nitelikli eğitim, belki de ailede, anaoku lunda ve ilkokulda başlayacaktır. Ni telikli eğitim, çocuğu programların üzerine çıkarmak, onlarda imgeleme ve süpekülasyon gücünü artırmakla mümkün olur. Bunun yolu da oyun ve felsefeden geçer.
Burada önemli bir sorun daha var. Hem genel eğitim, hem de felsefe eğjtimi açısından veli eğitimi sorunu. Veli eğitimi gerçekten önemli bir so run. Her konuda rehber ve uzman öğretmenler, çocuklar kadar velileri eğitmelidirler. Bir ailede, bir okulda sorunlu çocuk varsa, sistem ve öğret menler sorunlu olabilir. Velilere sa dece çocukların notlarını bildirmek yetmez. Veli-çocuk-öğretmen üçlüsü uyum içinde, aralarında sıkı bir diya log olmalıdır. Bu üçlü beraber çalışmadığı sürece eğitimde bir boşluk var demektir. Aynı şekilde aile-okul ve çevre üçlüsü önemlidir. Bu üçlülük arasında da uyu
mun olması gerekmektedir. Aile ve çevre okula hazırlayıcı öğeler olarak çok önemli dir. Çevrenin de kütüpha ne, sanat, kültür ve spor
faaliyetleriyle donatılması gerekmektedir. Öğretmenlerin de (anaokul ve ilkokul da dahil) sık sık hizmet için kurslardan geçmeleri, çocuk felsefesi ve diğer alanlar da yetişmeleri gerekmektedir. Özellikle çağdaş yöntemler, yaklaşım biçimleri hak kında bilgi verilmelidir. Öğretmenlerimiz ne yazık ki, şu ya da bu nedenle kendileri ni yenileyememektedirler. Çoğu ciddi bir gazete dahi okuyamamaktadırlar. Zaten bunlardan çoğu da ev hanımıdır. Onlar da zamanlarının çoğunu mutfakta ve TV kar şısında geçirmektedirler. Beyler de kahve de ya da meyhanede... Öğretmenler ger çekten okumuyor ve kendi kendilerini ye nilemiyor. Bu bir hayat tarzı, bir anlayış sorunu... Anne-baba ve öğretmenlerin ço cuklarına ayıracak çok zamanlan olmalı dır. Onlar için de olsa kendilerini yetiştir melidirler. Aksi halde J.J. Rousseau'un de diği gibi, aile, okul ve çevre eğitim açısın dan zararlı olabilir. Yararlı olmaktan çok zararlı insanlar yetiştirmiş oluruz. O za man Rousseau'nun, doğanın okulu ve do ğarım öğretmeni daha yararlı olacaktır. O zaman belki çocuk, Defoe'un Robinson Cruse'si gibi hayatta kalabilmenin felsefesi ni ve hayat mücadelesini yapacaktır. Bü yüklere ihtiyaç kalmadan, doğadaki olgu lar onu felsefe yapmak
zorunda bıraka caktır. Belki o zaman azgeliş mişlikten kur tulmuş olacak tır. * Viı YAŞADIKÇA EĞİTİM/39/1995
Öğrenmeyi
I
Öğretme
Disiplinini
Ergin ERGİNER
Ergin ERGİNER
A.İ.B.Ü.
Eğitim
Fak.
Eğitim
Bili inleri
Bölümü
Araştırma
Görevlisi
A.İ.B.Ü.
Eğitim
Fak.
Eğitim
Bili inleri
Bölümü
Araştırma
Görevlisi
• •
r
Çağ bilgisinin değişkenliği ve bilimde ki hızlı gelişmenin bu bilgiyi sürekli ola rak yenilediği, geliştirdiği günümüzde
"Hangi bilgiyi öğreteceğiz? Nasıl öğre teceğiz?" sorunlarıyla karşı karşıya ka lınmıştır. Bunun paralelinde "Bilginin aktarılması giderek bir amaç olmaktan çok, bir yöntem sorunu (Fındıkçı, 1992, S. 20)." haline gelmiştir.
Bilgi öğretilirken hangi kriterler üze rinde durulmalıdır? Önemli olan her şe yi mi öğretmektir? Eğitimcilerimiz öğ renme ve öğretme kelimelerinin gerçek anlamlarına hizmet etmekte ne derece de başarılı olmaktadırlar? Bir yerlerde hata yapıldığının herkes farkında olma sına rağmen, kısır bir şekilde "Hata kimde?" sorusu ile nereye kadar gidile
bilecektir? Geçerli ve etkin öğrenme kavramlanna karşın, geçerli ve etkin öğ retme kavramlarını boşlukta mı bırakı yoruz? Öğrenmeyi öğretmek de ne de mek? Süreç boyutlu bir kavram olan
eği-O 9
timin bu boyutunun öğeleri? öğrencile rimizin duyuşsal giriş özellikleri ve biliş sel giriş davranışlarını öğrenme-öğret- me sürecinde hayata geçirebiliyor mu yuz? Duyarlı öğretmek? Talimse, yetiş- tirmeyse, eğitim ne? Öğretim hizmeti nin niteliği, öğretim işi içinde yöntemle rin tutarlı mı?Sorgulamalar...
Sorgulamaları yapmak kolay ama so runlara çözüm önerileri getirmek olduk ça zor. Çözüm getirmede, sorunların an laşılmıyor, anlaşılamıyor olması yargısı nın ötesinde, anlaşılmak istenmiyor yar gısının ön plana çıkarılması gerekiyor, öncelikle. Ne yazık ki, sorunlara objektif yaklaşamıyoruz. Sorunlar anlaşılmak is tense, kimse ortaya ne suç, ne de suçu başkasına atar. Böylece de "Suç bende değil, sistemde" kalıplanmış paradigma sını bırakma eğilimine girebilir insan.
Eştim öğretim hizmetlerinin tepe tak lak yürütüldüğü eğitim sistemimizde bir öğrenmeyi öğretme disiplini geliştirmeye ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Bu
Çocuğa
öğrettiklerinizi,
çocuğun
tüm
davranışlarına
yansıdığını
gözleyebiliyorsan
ız,
öğrenme
o zaman
gerçekleşmiş,
gerçekleşiyor
demektir.
siplinle, öğrenme-öğretme süreçleri için de yapılan hatalar, öğretmenlere bir öğ retim ilke ve yöntemleri formasyonu
(eğitimi) dışında ortaya ve uygulamaya aktarılacaktır. Bu disiplinin geliştirilme sinde "Öğrenmeyi öğretmek ve çocuğa çalışma alışkanlıkları kazandırmak" özlü düşüncesi içinde bir kurallar bütünlüğü ne ulaşmak, öğrenmeyi öğretmeyi bir yöntem sorunu olarak algılamak, "Eği timde duyuşsal boyut'ü ön plana çıkar mak önemli görülmektedir.
Öğrenme
ve
Öğretme
Öğrenmenin meydana gel mesi üç koşula bağlıdır: Davra nış değişmesi olacak, davranış değişmesi kalıcı izli ve yaşantı ürünü olacak (Ertürk, 1979).
Davranış değiştirme işinin hangi faaliyetler yoluyla ve na sıl gerçekleştirileceği hususu bi zi doğrudan doğruya öğrenme işine ve onu sağlamak için dü zenlenen öğretme sürecine gö türür (Fidan, 1982, s.4).
Öğretme nedir o zaman? Öğ renmeyi ise, "herhangi bir öğ renmeyi kılavuzlama veya sağlama faali yeti (Ertürk, 1979, s. 83)." şeklinde ta nımlamak mümkün. Tanımlamanın öte sinde öğretmeyi açıklamaya çalıştığımız da, öğretmeye, öğrenmenin yönetimi de
diyebiliriz.
Geçerli öğren mek, etkin öğren mek kavramlarının üzerinde duralım şimdi de: İstenilen yönde gerçekleşme yen davranış değiş
mesi geçerli öğren meyi açıklayamaz Etkin öğrenme, "ço cukların seyredip dinlemekle yetin meyip bu sürece et kin olarak katıldığı bağımsız olarak ha reket ettiği ve araş
tırdığı anlamına gelir (Weikart, 1993, s. 70). "Yani çocuk öğrenirken, tüm özel liklerini, geçirdiği öğrenme yaşantısında var etmektedir. Çocuk öğrenmeyi yaşa maktadır. Yıldıran'a göre, "Eğitimin amacı, öğrenmeyi olumlu bir süreç hali ne getirmek, kendine güveni sağlamak ve öğrenciye daha fazla öğrenmeye yete
neği olduğunu kanıtlayarak, öğrendiği materyalin değerli olduğu duygusunu vermektir (Yıldıran, 1982, s. 147)." İşte geçerli ve etkin öğrenme bu koşullar al tında işletilebilmektedir.
Önemli olan çocuğun öğrendiği bilgi leri, öğretmene sözlü olarak, öğretildiği biçiminden hiç bir şey değiştirilmeden, talim ederek, ezbere aktarımı değildir. Gerçek eğitimci "verilen bilgilerin oldu ğu gibi ezberlenip ezberlenmediğini so rularıyla denetleyen bir kişi değildir." çünkü (Ozil, 1990, s. 44). Bu, çocuğun öğrendiğini aktardığına işaret etmez. Ço cuğa öğrettiklerinizi, çocuğun tüm dav ranışlarına yansıdığını gözleyebiliyorsa- nız, öğrenme o zaman gerçekleşmiş, gerçekleşiyor demektir.
Bilginin nasıl, hangi yollarla iletileceği sorularını bütünleyen eğitim süreci, can lı ve heyecanlı öğretmen öğrenci ilişkisi ni gündeme getirir (înam, 1994, s. 66).
Örneğin bir çocuğun, 29 Ekim 1923'ü Cumhuriyetin ilan tarihi olarak bilmesi ve bu bilginin ötesine erişeme- mesi, öğrenmede çocuğu önünün kapalı olduğuna işaret eder. Çocuğa sorulan "29 Ekim 1923’de ne oldu?" gibi basit ve yoruma kapalı bir soru, çocuğa ger çek, davranışa yönelik öğrenmeyi sağla maktan uzaktır. Buna karşılık çocuğun, "29 Ekim'de, Cumhuriyetle dedeleri miz, büyüklerimiz, yurdumuzu düş manlardan kurtardıklarını, bağımsızlıkla rını, tüm dünyaya ilan etmiş oluyorlar. Dedem o günleri görmüş. Ona hep an lattırıyorum. Anlatırken bazen ağlamaklı oluyorum. Bu yurdun ne kadar paha bi çilmez değerde olduğunu o zaman anlı yorum..." cevabı; öğrenmenin çocuk
için önemli olduğu izlerini, öğrenmenin yaşantının içinde ve yaşantıya geçirildiği
...YAŞADIKÇA EĞİTİM /39/1995 ö
ni, kalıcı izli olduğu gerçeklerini göstere biliyor bize. Öğretmenin bu soru yerine, Cumhuriyetin anlamını kavramaya ve hayata geçirmeye yönelik sorgulamalara girmesi gerekiyor ki, öğrenme olsun.
• •
Öğrenme
Öğretme
Öğretme ise anlaşılacağı üzere, bu çeşit bir öğrenmeyi öğretebilme faaliyeti ola rak belirsin.
Öğrenci ve öğretmen, bir noktada, öğ- renme-öğretme sürecinde birleştiklerin de öğrenme ortaya çıkmaktadır. Bu alan herhangi birine (öğretmen ya da öğrenci) bağımlı değil, ortak yaşantı alanıdır. Öğ renme olayının başlangıç noktasında öğ renci vardır ve merkezdedir.
Özçelik (1989), "öğretme-öğrenme sürecinin doğasını, temel öğelerini ve iş leyişini öğrenerek bu süreci yakından ve sıkı bir biçimde izlemek, böyle bir dene timle ondan beklenen tüm ürünleri al mak." görüşündedir. Öğrenciler "öğreti len davranışların oluşturduğu ya da belir lediği devimsel beceri, bilişsel güç veya duyuşsal özelliği kazanmalıdır (Özçelik,
1989 s.4).
Nasıl
Bir Süreçte?
Turgut (1991), "eğitim mi talim mi?" sorusunu sorarken, eğitimin gerçek anla mını vurgulamaktadır. Eğitim en basit anlamıyla, bireyin davranışlarında deği şiklik meydana getirme sürecidir. Ki bu süreç, öğrenme yaşantısıyla sağlanacak, istenilen yönde ve kasıtlı olacaktır. Ta limde süreklilik, ezber vardır. Oysa eği tim kelimesinin içindeki sürekliliğin an
YAŞADIKÇA EĞİTİM/39/1995...
lamı "belli davranışın aynı biçimde ve aynı içerik içinde sürgit tekrarlanması demek değildir (Tekin, 1980, s.l 1)." Bil ginin basitten karmaşığa, bilinenden bi linmeyene, somuttan soyuta örgütlen mesi, bunun düzenli öğrenme yaşantıla rıyla oluşan davranış değişiminde tekra rı, sürekliliği en iyi ifade eder. Dolayısıy la eğitim bu anllamıyla süreç diye nite lenmektedir. Öğrenme yaşantıları bu sü reç içinde birbiriyle sıkı sıkıya kenetli ol duğunda tam öğrenme gerçekleşecek,
"çatışma halinde olduklarında ise unu tulmaya karşı dirençsiz bir öğrenme (Te kin, 1980, s. 11)" ortaya çıkacaktır.
Dünyada artık hiç bir öğretmen, hiç bir okulda dersini anlatıp sonra da kağıt üzerinde sınavlarını yapıp işe bitmiş gö züyle bakmaktadır. O, davranışlarıyla ve araştırmacı kişiliği ile her yerde aynı ya şantıyı sürdürmektedir. (Turgut, 1991, s.24, 25).
Nerede
Hata
Yapıyoruz?
Öğretmenin matematik dersinde bayağı kesirler üni tesini işlerken öğrenme zorlu ğu çeken bir öğrenciyi azarla dığını, ceza verdiğini, öyle ki, öyle ki, öğretmenin kızgınlığı nı, çocuğun kolej sınavlarım kazanıp kazanamayacağı tar
tışmasına kadar götürdüğünü varsayalım. Sonuçta, bayağı
İyi
bir
öğretmen,
karşısındaki
öğrencinin rolüne
girebilmeli,
"eğer
ben bu
konuyu hiç
bilmeseydim
bana
nasıl
anlatılmasını
isterdim?”
sorusunu
kendisine
sorabilmelidir.
kesir kavramı öğrenilmiş ol sun. Çocuk bayağı kesir he saplamayı öğrenmiştir ama, sadece bayağı kesir hesapla mayı mı öğrenmiştir? Bayağı kesir hesaplamayı öğrenme
nin ne anlama geldiğini de öğrenmiştir ki, en tehlikeliside budur.
Yine öğrenci bir kelimeyi yanlış seslen- diriyorsa, kimse öğrencinin o kelimeyi seslendirmeyi öğrenmediğini söyleye mez. Öğrenci söz konusu kelimeyi yan lış seslendirmeyi öğrenmiştir (Fidan,
1982, s.14).
hata-lar, öğrencinin bir öğrenci olarak yeter sizlik duygularına kapılmasına ve daha sonraki öğrenmeleri ile ilgili olan beklen tilerini düşürerek daha az ile yetinme durumuna girmesine dönüşür (Bloom, 1979, s.213). Öğretmenin davranış de ğişikliği oluşturmaya çalışırken öğrenciyi değil kendini de değiştirmeye çabalama sı önemlidir.
iyi bir öğretmen, karşısındaki öğrenci nin rolüne girebilmeli, "eğer ben bu ko nuyu hiç bilmeseydim bana nasıl anlatıl masını isterdim?" sorusunu kendisine sorabilmelidir. Öğretmenin öğrencinin seviyesine inmesi gerektiği söylendiğin de, aslında bu gerçek ifade edilmektedir. Eğer öğretmen, öğrencisiyle bir de duy gusal açıdan empati kurar, onun duygu larım doğru olarak anlarsa, ortaya çok uygun bir eğitim ortamı çıkmış olur
(Dökmen, 1994, s.47).
Her öğretmen öğrenci olmayı bilebildi- ğince, öğretirken öğrenebildiğince öğret mendir (İnam, 1994, s.66) "Çocuğun kendi potansiyeli içinde yaptığı gayreti hesaba katmadan, onu diğerleriyle kıyas layarak not veren eğitim türü (Cüceloğ- lu, 1994, s.290)." öğrenciyi kaybetmek anlamına gelir. Söylediğimi yap, yaptığı mı yapma değerleri de öğretmen için et kili bir yol değildir. Bu da bir değer öğre tir (Gordon, 1993, s.200).
Yöntem
Hataları
Hatalar yapıyor, bu hataları enkaz ha linde bırakıyoruz çoğu zaman. İyi bile öğretilse; "öğrencide daha fazla öğrenme isteği uyandırmayan bir öğretim yönte mine iyi bir yöntem denilebilir mi? (Yıl dıran, 1982, s. 147)." Ne yazık ki öğre tim yöntemleri arasında en kullanışlıla rından biri olan düz anlatım yönteminin anlamı bile tam olarak algılanmış değil. Her zaman bu tekniği eleştiriyor, kavga sını tutuyoruz. Oysa bilgiyi uzmanlığım dahilinde, kendi yorumumu katarak mı düz anlatmam önemli, yoksa noktasını virgülünü unutmadan mı sunmam önemlidir? Misafire çay ikramı çok gü zel ama, çayın şekersiz ikramı ne kadar güzel? Bir mal iyi ya da kötü kalitede ol sun, her halikârda iyi bir satıcıyla alıcı bulacaktır.
Ertürk, sistemi şöyle eleştirir: Eğitimci nin düzen değişmesi bekleyerek kaybe decek zamanı yoktur. Ancak işe koyulan eğitimci, öğretmen sorunuyla uğraşır ken, artık en direnici etkenle didişip durmaktan, öğretmenin nasıl hareket edeceği konusunda talimat vermekten vazgeçmeli, "öğrenciler ne yapmalı?" so rusuna öğretmenlerle birlikte yanıt ara ma yoluna girmelidir (Ertürk, 1986, s. 105, 106).
Fidan da aynı düşüncededir: Sınıfdaki davranış değiştirme işinin istenilen dü zeyde oluşturulmasına, öğretmenin nasıl hareket edeceği konusunda talimatlar hazırlamaktan çok "öğrenciler ne yap
malı?" sorusuna cevap verebilecek nite likte çalışmaların yapılması ile ulaşılabilir (Fidan, 1982, s.5).
Paiaget'in şu sözleri çok anlamlıdır:
"Etkin bir okul ancak, öğrencilerin ge
rektiği için değil, kendileri istediği için çaba göstermelerini ve başkaları tarafın dan hazırlanan bilgiyi kabul etmek yeri ne kendi akıllarını kullanarak özgün ça lışmalar yapmalarını sağlayabilirse, zekâ yasalarının tümüne saygı göstermiş olur."
Eğitimde fırsat eşitliği, o fırsata sahip
olunduktan sonra başlar. "Eğitimde amacın, fırsat eşitli ğinden çok,öğrenme ürünlerinde eşitlik olabileceği (Bloom, 1979, s. 215)" unu tulmamalıdır. Böyle bir amaç, öğretmen lerin bütün öğrenci lere aynı şekilde davranmalarından çok, onların bu öğ rencilerden her biri ne, istediği yer ve zamanda gerekli yar dım ve yüreklendir meyi sağlama yollan bulma zorunluğuna
işaret etmektedir (Bloom, 1979, s. 215).
Sorunların Analizi
Sorunlan çözümlemeye çalışalım: So run, öğrenmenin kendisinden değil, okulun sunduklannın kendiliğinden öğ renmeyi sürdüren doğal enerjiyi dikkate almamasından doğmaktadır (Bruner,
1993, s. 104).
Asıl sorun neyin okullarda öğrenilme ye değer nitelikte olduğu ve öğrencileri
bütün güdü ve güçleriyle öğrenme süre cine nasıl sokulabilecekleri sorunudur. Öğretmenlerin öğrencilerine karşı eşit mi yoksa farklı mı davrandıklarına inan makta oldukları sorunu değildir. Öğren cilerin öğrenimlerinin belli devrelerinde neleri yapma gücünde oldukları sorunu dur (Bloom, 1979, s.214,215).
Öğrenme ve öğretme konusunda yapı lan araştırma sonuçları öğrenci ve öğret menin ortaklaşa çalışmalarını, birlikte değerlendirmelerini zorunlu kılmıştır (Vanş, 1988, s.37|.
"Öğretme işinin bir sanat değil, sanat sal yönleri de bulunan bir davranış mü hendisliği olduğunu kabul etmek (Özçe- lik, 1989)"; Öğretmenlik mesleğinin bir tecrübe işi olduğu algısı yerine, bu algıyı yeniden değerlendirip, tecrübenin bilim sel bilgiye dayanaklı olması zorunluluğu
KAYNAKÇA
Bloom, BS |l 979| İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğ renme, [Çev D. A Özçelik). Milli Eğitim Basımevi. Anka ra.
_ Bruner. J. S. (1991). Bir Öğretim Kuramına Doğru, (Çev F VorışT. Görkem), An kara Ünivetsilesı Basımevi, Ankara
Cüce loğlu, D (1994; İyi Düşün Doğru Korar Ver, Sis tem Yayımcılık, 3. Baskı, İs tanbul
nu uygulamaya ge çirebilmek, öğret menlik mesleğini profesyonel bir uz manlık mesleği ola rak algılama yolunu seçmek en doğrusu olacaktır. Bilginin nasıl öğ renilebileceği, nere de bulunabileceği ilkokul birinci sınıf- dan itibaren öğren cilere verilmelidir (Türkoğlu, 1992, s.25). Öğrenme ya şam boyu süreceği ne göre, çocuğun ilkokulda çalışma alışkanlığı kazanması, öğrenme yollarını öğrenmesi gerekir (Nas, 1991, s.367).
Sonuç
Öğrenmeyi öğretme disiplini geliştir me, eğitimcilerin, eğitim sorunlarına ob jektif gözle bakmalarına bağlıdır. Öğret men ne öğreteceğinin ve nasıl öğretece ğinin bilincinde olmak zorundadır. Yara tıcılığını kullanarak, gerekli öğretim yön temini iyi belirlemelidir. Kullanılan öğre tim tekniklerinin iyi isabet etmesi, öğ renme-öğretme sürecinde bir zorunlu luktur. Öğretmen, eğitimin duyuşsal
(sevgi) boyutuna ne kadar hizmet edebi liyorsa, öğrencisini öğrenme faaliyetine o kadar çok yaklaştırıyor demektir.
Önemli olan her şeyi öğretmek değil dir. Öğrenciye kendisi için yararlı olan bilgileri öğrenmesinde öncelik tanınma ya da çalışılmalıdır, öğrencinin öğren meye yaklaşması, öğrenmeyi öğrenmesi ne bağlıdır, öğrenmeyi öğrenen öğrenci nin bilginin güneşi yelpazesinde bir yer lere ulaşmaya çaba göstereceği kuşku suzdur. İşte bunun için, eğitimde bir öğ renmeyi öğretme disiplini geliştirmeye ihtiyaç vardır. Bu disiplinin öğretmenler
ce uygulandığı süreçte, eğitimde nitelik arayışları ve ufukları uzakta olmaktan kurtulacaktır.
Dökmen U 1l994|. HEM- PATİ Serçenin Yürek Çarpın tısını Anlama Becerisi" Bilim
ve Teknik, 315:47
Ertürk, S (I979|, Eğitimde Program Geliştirme, Yelken- tepe Yayınlan. 4, 3. Baskı, Ankara.
.(1986). Türkiye’deki Bozj
Eğitim Sorunları Üzerine Dü şünceler, Yelkeniçpe Yayınla rı 9, Ankara.
Fındıkçı, I. (1992). ’Bilgi Toplumunda Eğitim Kurumla- rı', Yaşadıkça Eğitim, 25:20-25
m Fidan, N (1986), Okulda Öğrenme ve Öğretme, Kedi oğlu Mattoas. Ankara
Gordon, T 11993), Etkili Öğretmenlik Eğitimi, (Çev- C. Aksay-B. Özkan), Yo-Pa Yayınları, İstanbul
İnam, A. (1994), 'Eğilimi Eleştirmek’ Bilim ve Teknik, 316:64-67
Nas, R (19911. ilkokulda Eğilimin Niteliğinin Geliştiril mesinde Öğıetmenrn Rolü'. Eğitimde Nitelik Geliştirme, Eğitimde Arayışlar i Sem pozyumu, Kültür Koleji Yayın lan İstanbul
Ozil. Ş. 119901, Eğilimde Öğrenci Boyutu' Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdaş Eğitim, Cem Yoyınev», 2 Ba sım, İstanbul.
Özçelik, D.A (1989). Test Hazırlama Klavuzu, ÖSYM Yayınlan: 5, Ankara
Tekin. H, | i 980|x Okulla rımızdaki Türkçe Öğretimi, Mors Matbaası, Arkoro
w Turgut, I (1991), Eğitim Üzerine Felsefi Bir Deneme, Öılgehon Matbaası, 4 Baskı, İzmir
Türkoğlu. A (1992), ‘Eği timde SürekJl Reform Zorunlu luâu’, Yaşadıkça Eğitim, 25 26-28.
Varış, F (1988). Eğitimde Program Geliştirme "Teori ve Teknikler", Ankara Üni versitesi Eğitim Fakültesi Ya yınları No: 157, 4 Baskı, An kara
Weikort. D P (1993). ‘Okul Öncesi Çocuklar İçin Temeller: High/Scope Yaklo- şım«*. Erken Çocukluk Eğiti minde Farklı Modeller, Unı- cel Yayını, 2. Baskı, Ankora.
Yıldıran, G. (1982), Öğ renme Düzeyi ve Ürünleri, Boğaziçi Üniversitesi Yayınla rı, İstanbul
YAŞADIKÇA
EĞİTİM-3
Kendini
Geliştirme
Dr. Ilhami FINDIKÇI
2
1. yüzyıl insanının kendisine soracağı en önemli sorulardan bir tanesi “kendimi yeterince gelişti- rebiliyor muyum?” biçiminde olacaktır. Toplumsal yaşamda bireylerin kendilerini geliştirme ihti yacı, günlük yaşamı etkileyen önemli bir süreç halini almaktadır. Acaba bir ev hanımı, bir işçi, bir yö netici olarak bireyler kendilerini geliştirme ihtiyaçlarını ne derecede karşılayabilmektedir?B
üyük bir hızla gerçekleşen gelişmeleri, insanlar günlük yaşamlarına ne derecede yansıtabilmekte, yeni bilgilere ulaşmak için ne derecede çaba harcamaktadırlar. Bütün bu sorular, hızlı bir değişim sürecindeki dünyamızın yol açtığı yeni bir bireysel ihtiyacı işaret etmektedir.G
erçekten de günümüzde, belki de yüzyıllara bölünmesi gereken gelişmeler birkaç yıl, hatta ay gibi küçük zaman dilimlerinde gerçekleşmektedir. Siyasal alanda yüzyılların dengeleri bozulup yeni anlayışlar geliştirilirken, teknolojik alandaki gelişmeler baş döndürücü bir hızla gerçekleşmektedir. Teknolojik gelişmeler, mesafelerin kısalmasına ve her geçen gün “olamayacak”ların sayısının azalma
sına yol açmıştır. Bu gelişmeler, sosyal açıdan insan yaşamını giderek daha karmaşık hale getirmiştir. Yeni araştırma alanları, değişen çalışma şekilleri ve koşulları, giderek karmaşıklaşan şehir hayaü, kısa süre sonra yetersiz kalan meslekî bilgiler, bireylerin uyum göstermeleri gereken gelişmelerden sade ce bir kaç tanesidir. Tüm bunların temelinde uzmanlara göre her 4-5 yılda bir ikiye katlanan ve gide rek daha büyük hızla artan bilgi birikiminin yer aldığı söylenebilir.
H
ızlı bilgi birikimi ve hızlı değişime; hayatın her geçen gün çözümlenmesi gereken bir bulmaca halini almasına yol açarken insanın uyum gücünün sınırlarının zorlanmasına ve yeni bireysel ih tiyaçların doğmasına neden olmaktadır.H
ızla artan yeni bilgilere ulaşma, bu bilgilerin sosyal yaşantıda meydana getirdiği değişime uyum sağlamanın, günümüzde gerek birey gerekse toplum düzeyinde kendini geliştirme ihtiyacını doğurduğu söylenebilir. Diğer bir ifade ile yaşı, toplumdaki sosyal konumu, mesleği ve aldığı eğitim ne olursa olsun bireylerin kendilerine en gerekli olanlardan başlamak üzere yeni bilgileri edinme ihtiyacı
içinde oldukları söylenebilir. Kendisi dışındaki dünyada olup bitenlerin farkında olmak, bunları izle mek, öğrenmek, yeni teknolojilerle kendisi arasında ilişkiler kurmak; kısaca çevresinde olup bitenlere hakim olma isteği ve gelişmelere yeni bilgilere uyum gösterme ihtiyacı, bireyin kendini geliştirme ih tiyacım da beraberinde getirmektedir.
Y
eni gelişmelere ve bilgilere uyum gösterme ihtiyacını biraz açmakta yarar olacaktır. Kişinin, çevrede olup biten sosyal, kültürel, siyasal gelişmeleri ilgilendiği oranda izlemesi, toplumun üyesi bir vatandaş olmanın duyarlılığım hissetmesi gereklidir. Çevreye uyum göstermek, her türlü yeniliği aynen alıp uygulamak, esen rüzgara göre hareket etmek değil işe yarar, toplumun gerçekkalkınmasını sağlayacak yenilikleri, yeni bilgileri almaktır. Gelişmenin itici gücü olan özünü almak ve bizim kişiliğimize, toplumsal yapımıza uygun biçimde yararlanmak gereklidir. Daha da önemlisi kişinin bir insan olarak kendisine, ailesine, toplumuna ve tüm insanlığa karşı görev ve sorumluluk larım gerektiği gibi yerine getirmesi, en azından kendisine gerekli yeni bilgi ve becerileri edinmesini gerektirmektedir. Hızlı bilgi artışının yaşandığı günümüzde bu gereklilik bir zorunluluk halini almıştır.
K
endini geliştirme ihtiyacının çok önemli bir gerekçesi de değişmenin her zaman gelişme olmadığı gerçeğidir. Nitekim hızlı gelişmelerin yol açtığı değişmeler, her zaman olumlu yönde olmayabil- mektedir. Bu durumda bir gelişmeden söz edilemez. Günümüzde yaşanan teknolojik ve sosyal değiş melerin insan hayatına gelişme olarak yansıyabilmesi, büyük ölçüde bireyin kendini geliştirme ihtiyacım karşılama konusundaki çabasına bağlıdır.
G
ünümüzün yaşam koşulları, hangi konumda olursa olsun bireylerin günlük yaşamlarında ne düzeyde gelişmeye açık olduklarım ve bu konuda ne kadar çaba harcadıklarını gözden geçirmeyizorunlu hale getirmiştir. Bir işletme yöneticisinin, yönetim ve davranış bilimlerindeki gelişmeler ışı ğında yönetim tarzını gözden geçirmesi; bir fabrika işçisinin iş yerinde gerçekleştirilen ya da gerçek
leştirilecek teknolojik değişikliklere kendisini hazırlaması; anne-babanın eğit-bilimdeki gelişmelere göre çocuk yetiştirme tutumlarım gözden geçirmesi gereklidir.
K
endisini geliştirme çabası içinde olan birey, gelişmeleri izleyen, okuyan, düşünen araştıran, soran, üreten, nerede olursa olsun bilgiye ulaşma çabası içinde olan, bildiklerini paylaşan, sürekli birarayış içinde olan bireydir. Bireyin kendini geliştirme ihtiyacım giderme yönünde çaba harcamaması ve sahip olduğu bilgi düzeyi ile yetinmesi, her gün aynı bulmacayı çözüp kendi kendine mutlu olma
sına benzetilebilir.
B
irey düzeyinde çok önemli ve gerekli olan kendini geliştirme ihtiyacının; aynı amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelen bir grup insanın oluşturduğu sosyal kurumlar ve nihayet toplumlar için de aynı derecede önem taşıdğı unutulmamalıdır. Günümüzde giderek çoğalan ve her yaştan insanla ra eğitim hizmetleri sunan merkezlerin çoğalması, hemen her meslek dalı için vazgeçilmez hale ge len hizmet-içi eğitim programları ve sayıları her geçen gün artan kurslar, bireylerin kendini geliştirme ihtiyacının bir sonucu olarak değerlendirilebilir,S
onuç olarak, bireylerin duygusal, sosyal, zihinsel ve demografik özellikleri ne olursa olsun kendilerini geliştirme ihtiyacı içinde oldukları ve bu ihtiyacın bireyden bireye farklılık gösterebildiği söyle nebilir. Bu ihtiyacın bazı bireyler tarafından hissedilmemesi, ihtiyacın olmadığı anlamına gelmemeli dir. Yaşam boyu eğitim, diğer adıyla yaygın eğitimin giderek büyük önem kazandığı günümüzde ken dini geliştirme ihtiyacının giderilmesi konusunda birey, sosyal kurum ve toplum düzeyinde çaba gös terilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce kendini geliştirme ihtiyacının uyandınlması ve ihtiyacın gi derilmesi yönünde çaba harcamanın, bir alışkanlık, bir hayat şekli halini alması gereklidir. Bunun bil gi toplumu olmak için gerekli olduğu unutulmamalıdır.Eğitimde
.Yeni
Emit:
Bilgisayar
Arş. Gör. Oğuz KUTLU
Ç.Ü. Eğitim Fakültesi
Shakespeare ünlü eseri Kral
Lear'da;
"Çaresiz
olanlara
en
ufak bir
ümit ışığı
mucize
gibi
gelir"
der.
Acaba büyük sorunlarla
karşı
karşıya
olan
eğitim sistemimiz
içinde
bilgisayarlar,
böyle
bir
ümit ışığı
mıdır?
Yoksa
daha
önce
de birer
kurtarıcı
olarak sunulan
TV, video-teyp dil
laboratuvarlan
ve
berzeri araç ve
gereçler
gibi
hayal
kırıklığına
mı
neden olacaktır.
Özellikle 1980'lerden sonra gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkeler eğitim sistemlerinde bilgisayarları etkili bir şekil de kullanabilmek için yoğun çabalar har camaya başlamışlardır) 1). Bu konuda ül kemizde de ilk resmi girişim 1984 yılın da gerçekleştirilmiş ve bir komisyon oluş turularak konu bilimsel bir yaklaşımla ele alınmak istenmiştir. Üniversitelerimizin ilgili bölümlerinin öğretim üyelerinden ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinden
oluşan komisyon, ortaöğretimde bilgisa yar eğitiminin esaslarını belirlemeye çalış mış, Bakanlık ise bu komisyonun önerile rinden sadece "donanımın (bilgisayarlann fizik bilimlerinin) alınması" konusunu dikkate alarak, 1985 yılında 1111 bilgisa yar satın almış ve bunlan çeşitli illerden seçilen 101 ortaöğretim kuruluşuna gön dermiştir. 1991 yılında başlatılan
Bilgi
sayar Destekli Eğitim Projesi
kapsa mına ise, çeşitli okul tür ve kademelerin den 396 okul alınmış olup, bu okullarda şu anda 5740 bilgisayar bulunmakta dır^). Aslında donanımın alınması, bilgi sayarlı eğitim uygulamasının diğer faktör leri olan"programların hazırlanma
sı"
ve"öğretmen eğitimine"
göre da ha ucuz ve kolay olan bir boyutudur(3). Ancak toplumun baskısını gidermenin başka bir yolu da yoktur. Çünkü okulla rın bilgisayarlarla doldurulması konusun daki baskılar toplumun çeşitli kesimlerin den gelmektedir. Bu baskılar daha çok hükümet ve endüstri çevrelerindengkle beraber, endişeli aile- P f de bu baskıya ' ptılmaktadır- r|4). Artık bazı '^a-babalar bir ^tilda, -özellikle 0e müdürün oda mda- bilgisayar - yunmamasını eksiklik olarak ermekte ve okul- birlikleri oku- bu eksikliğini, tOpladıklan öğren ci kayıt
ücretleriy-en kısa zamanda gidermektedirler(l). yoğunlukla hiç kullanmadıklan bu bilgi sayarları odalarının en göze çarpan bir
.grine yerleştiren bazı okul müdürleri, aynı cesareti okullarına bilgisayar labora- pjvarı kurulması aşamasında göstermek- ten çekinmekte, bu yeni araçların bera berlerinde bazı yeni sorumluluklar getire ceğini düşünerek uygulamanın şu anda
gereksiz olduğunu bile ifade etmektedir- ^r(5).
"Teknofobi"
denilen bu olum- sUz tepki yapılacak etkili hizmet-içi eği- tim uygulamalarıyla tamamen giderilebi lir. Diğer taraftan yakın gelecekte yeni eğitim teknolojisi ürünlerinin okullarda Kullanımıyla öğretmenlerin rolleri değişe cek, öğretmen artık her şeyi bilmek zo runda olan bir sihirbaz olmaktan çıkarak, Öğrencilerden, gösterebilecekleri perfor manslarının en iyisini bekleyen bir antre nör rolünü üstlenecektir(6). Artık öğret menler, daha az hazır bilgi veren, fakat daha çok öğrenmeyi kolaylaştıran kişiler olacaklardır.öte yandan bilgisayarların, yukarıda jıayal kırklığı yarattığı belirtilen bazı araç ve gereçlere göre en önemli farla ve üs tünlüğü öğrenen kişiyle etkileşime gire bilmesidir. Bu etkileşim; anında geribildi rim-pekiştireç, ipuçları ve düzeltme de ğişkenlerini işe koşabilme ile sağlanabil inektedir. Ayrıca alıştırma, uygulama ve simulasyonlar (benzeşimler), öğrenmeyi kolaylaştırabilmekte, öğrencide öğrenme ye karşı güçlü bir motivasyon ve ilgi oluş
turabilmektedir(7). Ancak bilgisayarların bu olumlu yönlerinin onlann tek başları na değil, geleneksel sisteme destek ola rak kullanıldığında görülebileceği de unutulmamalıdır. Unutulmaması gere ken diğer bir konu da; teknolojilerin çe şitli alanlarda kullanımında olduğu gibi bilgisayar teknolojisinin eğitimde kullanı mının iyi veya kötü sonuçlar vermesi te melde insan faktörüne bağlı olup, bu uy gulamalım üstünlükleri, ondan hemen is tenilen sonuçları beklemeyi de gerektir meyeceğidir^). Çünkü Shakespeare'in Troilos ile Kressida'sında dediği gibi; "Yeryüzünde girişilen işlerin hiçbirinde ümidin cömert vaatleri kolay kolay yeri ne gelmez...."
KAYNAKÇA
(1) OLİVEİRA, Joao B.A. (1988}. 'Computer Education İn Developing Countries: Facing Hard Choices', Education
and Computing. 4 301-31 1.
(2) Türkiye'de Bilgisayar Destekli Eğitim, (1991) M.E.B.
Malargem Yayınları, Ankara, 17-18
(3) THOMPSON, Noel. (1991). 'Computers curriculum and the learning environment", Computers and Education,
16(1)1-5.
(4) GRANDBASTIEN, Monique. (1992). "Conditions for □n effective integration of educational technologies in se condary schools’, Education and Computing. 8: 47 51.
(5) KUTLU, Oğuz. (1994). ‘Bilgisayar Destekli Öğretim Projesi Uygulama Sonuçlan- Adana İlinde Bir Araştırma" Ya yınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ç.U. Sosyal Bilimler Enstitü sü. 99-100.
(6) TAYLOR, P.Robert 11987). ‘How will Computing Change Education?', Education and Computing. 3: 101
105.
(7) CHAN, Christina. (1989). 'Cmputer Use In The Ele mentary Classroom 1. An Assesment of CAI Software",
Computers Education, 13(2): 109-115
(8) BORK, Alfred. (1981) Learning With Computers, Di
gital Press, Bedford, USA: 3-10,
Yetişkin
Toplumsallaşmasında
Boş Zamanı
Değerlendirmenin
Önemi
Yrd. Doç.Dr. Şükran KILBAŞ
Çukurova
Üniversitesi Eğitim Fakültesi
• * • •
Öğretim
Üyesi
S
oşzaman etkinliklerine katılım,
yetişkin açısından yeniden
toplumlaşmanın en cazip ve en uygun
ortamı olmaktadır.
Toplumsallaşma, bireyin biyolojik kö kenli içgüdülerini, toplumdaki geçerli de ğer yargılan ve davranış kalıplan içerisine yerleştirmesi ve toplumun kurallarını iç- selleştirmesidir. Bireyin toplum üyeliği kazanması ve davranışını toplumun ku rallarına göre düzenlemesi, onun "sapma"
denilen "toplumdışı" davranışa yönelme sini önler.
Toplumsallaşma, özellikle çocuk ve gencin, toplumsal öğrenmelerinin yanısı- ra yetişkinin de toplumsal öğrenmelerini kapsayan bir yaşamboyu süreçtir.
Yetişkin toplumsallaşması, yetişkinin yaşamının her alanında sürdürdüğü bir deneyim olmakla birlikte yetişkinin yeni
den toplumsallaşması boş zaman deneyi mi yoluyla önem kazanmaktadır. Boşza- man etkinliklerine katılım, yetişkin açısın dan yeniden toplumlaşmanın en cazip ve en uygun ortamı olmaktadır. Bu yolla, ye tişkin, bir yandan kültürün izleyicisi ve geliştiricisi, diğer yandan da toplumun uyumlu bir üyesi olacaktır.
Toplumsallaşmanın esasını oluşturan toplumsal etkileşim, kişiler ve gruplar ara sında, buna katliamların davranışını değiş tiren bir etkiye sahiptir.
Grup üyeliğinin insanı ayakta tuttuğu, gruptan kop ma ve yaşamboyu aile içinde kalmanın ise kişiyi ilkel hisle re ve geleceğe dönük olma yan eylemlere iteceği (Simp son, 1974, ss. 52-53); grup denetiminin demokratik katı lımda kişilerin otokratik de netime göre ilişkilerinde daha az saldırgan hale gelmesinde ki rolü ve otokratik denetime göre daha yararlı olduğu ger çeği (Bülbül, 1984 s.l), boş- zamanı değerlendirmenin ye tişkin açısından önemini da ha iyi açıklamaktadır.
Elkin (1960)'in boşzaman
toplumsallaşmasını "uygun kalıplann, de ğerlerin ve duygu lann öğrenilmesi ile iç selleştirilmesi" olarak tanımlaması, boşza- manı değerlendirmenin, beceri, toplum sal kural ve tutumların öğrenilmesi ve hatta "katılım için uygun deney ortamı" olarak görülebilmesini sağlamaktadır (Kelly, 1977, s. 122).
Boşzamanı değerlendirme yoluyla top lumsallaşma;
1.
Bireyi toplumun etkin bir üyesi hali ne getirmeyi,2.
Bireyin kendisini gerçekleştirmesinive yaşantısını güzelleştirmesini sağlaya
cak bir süreçtir.
Grup üyelerinin birlikte yaptıkları et kinliklerde etkileşimin sıklığı grup norm lannı oluşturur ve grup tarafından özüm- senen bu kurallar nesnel bir gerçeklik ka zanır. Bireyi, başkalarıyla ve toplumla olan ilişkilerinde tutarsız olmaktan kurta ran bu kurallar, etkileşimin azalması du rumunda etkisini kaybederek kuralsızlaş- maya (anomie) neden olur (Homans, 1971, ss.199, 328; Şerif, 1985, ss. 102- 103).
Araştırmalar çocuklukta girilen etkinlik düzeyinin kişinin yetişkin olarak katıldığı etkinlik düzeyini belirlediğini göstermek tedir (Yoesting ve Burkhead, 1972,
ss.25-30).
1.
Etkinliklere, çocukluktaki katılım düzeyi, kişinin yetişkinlikteki katılım dü zeyini doğrudan etkilemektedir.2.
Çocuklukta katıldığı etkinlikler, kişinin yetişkinlikte sürdüremediği et kinliklerine değjl daha çok sürdürdü ğü etkinliklerine benzemektedir.Üniversite öğrencilerinin boş za man davranışını belirleyen etmenler,
"bireysel", "toplumsallaşma"
ve"durumsal"
olmak üzere üç grupta yer almaktadır:1.
Bireysel denenceler açısından ki şinin boş zamanı değerlendirmeye ilişkin seçimlerinin kişilik özellikleri ne bağlı olduğu; kişisel yetişme ve tutumlar, gevşeme gereksinmesi, gizli kal mış duygulara boşalım sağlama ve katılı mının etkinliğin maliyeti gibi durumlar önemli olmaktadır.
2.
Toplumsallaşma denenceleri çocuk taki erken toplumsallaşmanın yetişkinlik dönemlerindeki boşzaman etkinliği dav ranışlarını etkilediğini göstermektedir.3.
Durumsal denenceler ise belirleyici ve yaratıcı boş zaman etkinliklerindeki (boş zaman alışkanlıkları ya da grup üyeli ği gibi bireyin çevresi) durumun önemi üzerinde yoğunlaşır.Araştırmalar
çocuklukta
girilen
etkinlik
düzeyinin
kişinin
yetişkin olarak
katıldığı
etkinlik
düzeyini
belirlediğini
göstermektedir
YAŞADIKÇA EĞİTİM /39/1995 15Bu denence daha
Bireyin
yaş,
cinsiyet,
gelir düzeyi,
uğraşısı
kırsal-kentsel
kökeni,
medeni
durumu
gibi
özellikleri
onun
boşzaman
etkinlikleri
yoluyla,
toplumlaşmasını
etkilemektedir.
ayrıntılı olarak; a. Boşzamanı değerlendirme olanaklarıb. Toplumsal çevre olarak açı ğa çıkmaktadır (Stover ve Gar
bin, 1982, ss.91-99/.
Boşzamana yönelik toplumsal- j laşma sürecinin nasıl gerçekleşti ğine ilişkin olarak "boşzamanın kiminle ve ne zaman öğrenildi ği" temel sorusuna yanıt olarak boşzamaru değerlendirme etkin liklerinin öğrenilmesinde aile bi-
boşzaman etkinliklerinin bir kısmının ço cuklukta başlayanlardan ve bir kısmının ise yetişkinlik yıllarında başlayanlardan (% 60'ın üzerinde aile ortamında) oluştu ğu; böylece yetişkinin boşzamanı değer lendirme biçimi üzerinde, bireyin çocuk luktaki ve aile ortamındaki toplumlaşma sının etkisinin oldukça önemli olduğu gö rüldü. Kültürel etkinlikler dışında okul, yetişkinin boşzaman etkinliğine başlama sında önemli görülmezken, aile yaşamı nın boş zaman meslek modeli ve boşza man toplumlaşması konusundaki etkisi güçlü olarak açığa çıkmıştır (Kelly, 1977, ss. 121-132).
Bucher (1983) de benzer bir çalışma da, Kenyon ve McPherson (1973)'ının, sporda toplumsallaşmaya ilişkin olarak kullandığı modeli, toplumsal öğrenme kuramı temelinde ele alarak, "kişisel tu tumlar", "toplumsallaşma etmenleri" ve "toplumsallaşma durumlarT'na ilişkin üç modeli öğrenci gençler üzerinde sınadı. Genç kızların, bedensel etkinliklere katı lımları aracılığıyla toplumsallaşmalarının araştırıldığı bu çalışmada, aynca katılımla ilişkili kişisel değişkenlerin kestirilmesi de amaçlanmaktadır. Bu çalışmada toplum sallaşma modelinin farklı unsurlarının, özellikle etkinliklerin türleri için önemi görülmüştür (ss.753-764).
reylerinin etkisinin temel oluş turduğu ve "toplumsallaşmanın bir yaşamboyu süreci olduğu" (Kelly, 1973, ss. 181-193); yetişkinlikte katılman
Yetişkini, bedensel etkinliğe hazırlayan değişkenler olarak örgütlü sporlara, genç liğinde göreli olarak katılmış kişilerin bu gün halen bu sporlara eğilimli olduğu ve
ileriki yaşantılarında da gazete lerin spor sahifelerini okumaya ve spor konusunda sohbet et meye ağırlık verdikleri gözlen mektedir (Speitzer ve Synder,
1983).
Yetişkinin yaşam deneyimleri ni etkileyen toplumsal güçler ve tarihsel olayların önemi, eğitim çilerin, yetişkin için düzenleye çekleri eğitim ve boşzamanı de ğerlendirme etkinliklerini, yetiş kinin toplumsal, tarihsel, ekono mik ve kültürel durumlarının iyi
saptanması sonucunda düzenlenmesi ge rektiği anlaşılmaktadır (Lodon ve Ewing,
1982, ss. 229-247).
Bireyin yaş, cinsiyet, gelir düzeyi, uğra şısı kırsal-kentsel kökeni, medeni durumu gibi özellikleri onun boşzaman etkinlikle ri yoluyla toplumlaşmasını etkilemekte dir.
Boşzaman davranışının cinsiyet teme linde farklılaşıp farklılaşmadığına ilişkin bir araştırma, kadınların toplumsallaşma ve okumaya, erkeklerin ise spor, balık tutma ve bahçe işlerine daha çok ilgi gös terdiklerini ortaya koyarken (Gentry ve Doering, 1979, ss. 102-111); kadın-er- kek, evli-bekar ve yaş (18-21 ile 22-25) değişkenlerine göre açığa çıkan öznel se çimin ve her bir konunun içselleştirilme durumunun saptanmaya çalışıldığı bir başka araştırmadan da boşzaman tutum larını en fazla belirleyen ölçütlerin "etkin lik", "çevre" ve "ilişkiler" olduğu anlaşıl maktadır (Summers, 1983,119-A).
Boşzaman etkinlik tercihlerine ilişkin olarak Witt'in gençler, Bıshop'un yetiş kinler üzerinde yaptıkları araştırma bul gularına göre: yetişkinin boşzaman kalıp larına ilişkin geliştirdiği "aktif-yönlendiri- ci", "etki" ve "statü" ölçütleri gençlik gru bunda da yüksek geçerlilik göstermiştir. Ancak bir farkla ki yetişkini" etki" etkeni,
gencin "doğa" etkeninin karşılığı olarak görülebilmektedir. Gencin, "ergen-top- lumsal" etkeni ve yetişkinin "aktif-yönlen- dirici" etkenleri, yetişkinin "etken-yönlen- dirici" etkeni gençlik etkenleri olan "spor", "doğa" ve ergen-toplumsal" etken lerinin üçünün kanşımı olarak görülebil mektedir. Gençlik etkenlerinin, boş za man davranışında arkadaşlık ilişkilerinin yüksek puan alma olması ilginçtir (Witt,
1971, ss. 213-217).
Boşzaman davranışını belirleyen etken lere ilişkin olarak öğrencinin aile çevresi nin yapısı, arkadaşlık değişkenleri ile kişi sel yorumları ve antremana katılma amaçları arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Öğrencilerin erken yaşta başlayacakları bedensel çalışma deneyimlerinin onların aynı zamanda bu yolla toplumsallaşmala rının erken başlayabileceğini göstermiştir
(Godin, 1993, s. 451-A).
Her ne kadar çocuklukta katılman et kinliklere bakarak kişinin gelecekte katıla cağı yeni etkinlikler kestirilemezse de ye tişkinin gençlik deneyimlerinden yola çı kılarak bir ölçüde boşzaman davranışı kestirmek olasıdır. Çocuklukta erken baş layan toplumsallaşmanın, kişilerin yetiş kinlik dönemlerindeki boş zaman davra nışı etkilediği araştırma bulgularınca da desteklendiğe görülmektedir.
KAYNAKLAR
BUCHER, Janice. Socialization of Adolescent Girls Into Physical Activity Adolescense. Vol XVIH
No. 78, Genişletilmiş Beşinci Baskı, Ankara, 1979.
BÜLBÜL, A. Sudi. Grup Dina miklect ve Halk Eğitim*. Teksir An kara 1984.
GENTRY, James W. ve DO ERING, Mildred "Sex Role Orien tation and leisure!*. Journal of Leisure Research. Vol 11, No 2, 1979
GODIN, Gaston. *P$ychosccd Factors Influencing Intentions Io Exercise of Young Students*. Dis sertation Abstracts Intentional. Vol. 45. No .02. August 1934.
HOMANS, George., H. İnsan Grubu. TODAİE Yayını Çev Oğuz Onaran ve Unsal Oskay, Ankara (1971)
KELLY, John R. Socialization lowcid leisure A Developmental Approach Journal of Leisure Research. 6 (Summer), 1974
KELLY, John. R. Leisure Sociolr zation. Replication and Extensr cxi Journal of Leisure Research. VoL9. 1977.
LONDON, Jock ve EWING, Je- anne Bunder son, Adult Education □nd ihe Phenomena of Scial Change. Adult Education. Vol 32. No 4, Summer 1982
SHERIFF, Muzaffer. Sosyal Ku ralların Psikolojisi. Alan Yayıncı lık: 38. Bilim Dizisi 8, Çev. İsme ıl Sandıkçıoğlu İstanbul. 1985
SIMPSON, J.A. Avrupa'da Ye tişkinler Eğitiminin Bugünü ve Yon- nı M.E.B. Mesleki ve Teknik Öğretim Kitapları Etüd ve Prog ramlama Donesi Yoytnlorı No. 102 Çev Ccvıd Sıdal, Edr tor İrfan Zorlu Ankara. 1974
SPEITZER, Elmer ve SNYDER, Eldon E. Correlates of Participati on m Adult Recreotonal Sports 1. Journal of Leisure Research, /ol
!5No:l. 1983
STOVER, Ronald G. ve GAR BIN, Albeno P. Explanations of Leisure Behavior An Analysis. Jo urnal of Leisure Research. Vol.
14, No.2, 1982.
SUMMER, Jan. Selected Cnie- ria far Determining the Most Valu ed Aspect of Leisure: Activity? En vironment? Relationships? Disser tation Abstracts International. Vol 45, No.Ol.July 1984.
YOE5T1NG, Dean R. ve BURK- HEAD, Dan I Significance of Childhood Recreation Experience on Adult Leisure Behavior An Exploratory Analysis. Journal of Leisure Research. 5 (Winter!
1973
WITT, Peter. Factor’Structure of leisure Behavior foe High School Age Yoirih in Three Communities Journal of Leisure Research. Manuscript received February II, 1971, revised June 21, 1971
...17
• •
Öğretimde
Müzenin
Yeri
Yrd. Doç. Dr. İrfan ERDOĞAN
İ.Ü.
Edebiyat Fak.
Eğitim Bilimleri
Bölümü
Öğretim
Üyesi
Müzede yapılan öğretimde
yaşayarak ve gözleyerek
öğrenme gerçekleştiği
için öğrenilenler
daha kalıcı olur.
Eğitim yaşamın her yerinde ve her zaman gerçekleşen bir olaydır. Bu açıdan eğitim, sadece okullar ile sınırlı bir süreç olmayıp okul dışı kuramlarda da devam eden bir etkinlik olarak görülebilir. Kü tüphaneler, müzeler, radyo-TV çeşitli ka mu birimleri ve kurumlar da okullar gibi eğitim hizmeti verirler. Müzeler, eğitim açısından ayrı bir öneme sahiptir.
Müzelere özellikle ABD'de 1970'ler- den itibaren eğitim ve öğretimin önemli bir parçası olarak bakılmaya başlanmıştır. Aynı yıllarda eğitimciler tarafından gün lük okul etkinliklerinin müze gibi yerlere kaydınlması konusunda değişik makale ler yazıldı. Eğiticilere bu makalelerde ge lecekteki öğrencilerin okulun dışında müzelerde, stüdyolarda kütüphanelerde ve labaratuarlarda öğreneceklerini vurgu ladı. Bu düşüncelerin ışığında birçok eya lette okul müze işbirliği uygulanmaya başlandı. Okul-müze işbirliğinin yapıldığı yerlerden birisi olan Clevland eyaletinde, ilkokul öğrencileri okul zamanlarının bir kısmını müzede harcamaya başladılar.' Diğer taraftan üniversitelerin çoğu da
müze ile eğitim konusunda kurslar dü zenlemeye başladılar. Bu tip kurslar üni versitelerin dışında müzelerde de açıldı. Ayrıca okullarda verilen derslerin bir kıs mı müzelerde verilmeye başlandı. Örne ğin, Cleveland Sanat Müzesi sanat tarihi dersi vermeye başladı. Başka bir örnekte, Wasingtonda National Collection of Fine Arts müzesi lise öğrencilerine "Sanat Ta rihi" dersi vermeye başladı. Clevland Müzesi, çevresinde bulunan okulların is teği üzerine öğrenciler için müze ve ben zeri kuramlarda uygulanmak üzere altı
haftalık zenginleştirme projesi hazırladı. Bu projenin uygulanması esnasında öğ rencilerin daha fazla devam ettiği gözlen miştir.2
Bunun dışında öğretmenler ve öğren cilerin sınıf ortamında kullanacakları öğ retimsel materyallere sahip olan birçok müze bu materyalleri ücretsiz veya kira layarak sağlayabilmektedir. Örneğin, Rochester Sanat Galerisi sınıflarda kul lanmak üzere ödünç materyal veriyor.3
New York'daki Sanat Müzesi (The Museum of Art) devlet okullanndaki
retmenlerle işbirliği yapmaktadır. Yine aynı müze lise bölümü matematik öğret menleri için geometri ve İslam sanatı iliş kisini anlatan bir ders açtı. Kursda dü şünme biçiminin sanata ve hayata nasıl girdiği üzerinde duruluyor.4
ABD'de müzelerin eğitim öğretim uy gulamaları ile bu derece iç içe olması müzelerin çoğunda eğitim dairesinin bu lunmasına yol açmıştır. Müzelerde full ti me çalışanların yaklaşık % 6'sı bu daire de çalışmaktadır.!
Müzenin Eğitimde
Kullanılmasının Yararlan:
Müzelerin eğitim öğretim amacıyla kullanılması birçok açıdan yararlar sağ lar. Herşeyden önce müze, eğitim öğre timde yaşayarak öğrenme ilkesinin ger çekleşmesine müsait bir ortam sunar. Müzede yapılan öğretimde en fazla kul lanılan yöntem gözlemdir. Müzede yapı lan öğretimde yaşayarak ve gözleyerek öğrenme gerçekleştiği için öğrenilenler daha kalıcı olur. Eğitimde, öğretmen ve fiziksel mekan yetersizliği önemli bir so rundur. İşte müzeler eğitim öğretimin yapılabileceği yeni alanlar ve kaynaklar
sunabilir?
Ancak müze ile öğretimde bazı so runlarla karşılaşılabilir. Okullarda değer lendirme, öğretme gibi konularda uyulan birtakım ilkeler vardır. Yani okullardaki eğitim öğretim sürecinde sistematik bir bütünlük vardır. Oysa müzeler böyle bir sistematikden yoksundur.7 Yani müzede bir konunun nasıl öğretilebileceği, öğren cilerin öğrendiklerinin değerlendirilmesi konusunda bir bilgi ve pratik eksikliğinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu da müzelerin eğitim amacıyla kullanılmasındaki başarı yı etkileyebilir. Ayrıca müzedeki eğitim cilerin, öğretim, çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi gibi konularda bilgi eksikliği olabilir.
Uygulama
Okul çağındaki çocukların müzenin ne olduğu, nasıl kullanıldığı, bilginin mü zeden nasıl kazanılabileceği gibi konular da yeterli bilgiye sahip oldukları söylene mez. Kütüphaneleri kullanma yollan (ki
YAŞADIKÇA EĞİTİM /39/1995...
tap alma, araştırma bulma) nasıl öğretili yor ise müzelerden yararlanmak için bir takım bilgiler öğretilebilir. Bu nedenle okullar, üniversitelere bağlı eğitim bilim leri bölümleri, öğretmenler müzeyi bir eğitimsel kaynak olarak görmeli ve mü zeden etkili bir şekilde faydalanabilme yollarını hem kendileri için hem de öğ rencileri için öğrenmeye zaman ayırmalı dır.
Öğretmen yetiştiren fakülteler öğren cileri için müze kullanımı konusunda te orik (dersler) ve pratik (stajlar) düzeyde uygulamalara yer vermelidirler. Eğitimci ler eğitim ile ilgili planlan ve programları, müze personeli, yöneticileri ile işbirliğine giderek hazırlamalıdır. Eğitim ile ilgili so rumlu birimler (bakanlık, müdürlük) müzelere eğitim içerikli programlar geliş tirmeleri için yardım etmelidir. Eğitimle ilgili komisyon veya kurul vs. örgütlen melerde müze temsilcilerinin
de yer alması sağlanmalıdır. Eğitimciler müzeleri kütüp haneler kadar öneme sahip bir partner olarak görmelidir.
> ** •
Müze, eğitim
öğretimde
Sonuç
Eğitim sadece okulda ger çekleşen bir süreç değildir. Okul dışındaki kurumların da eğitimdeki yeri önemlidir. Müze eğitim için işlevi olan okul dışı kuramlardan birisi dir. Ancak eğitim sistemimiz
yaşayarak
öğrenme
ilkesinin
gerçekleşmesine
müsait bir ortam
sunar.
de müzelerden eğitim ama cıyla yeterince faydalanıldığı-
nı söyleyebilmemiz zordur. Bu nedenle müzelere bakış açımız eğitim ve öğretim de faydalanılabilecek yerler şeklinde ol malıdır. Yani müzeler sadece ders dışı zamanın harcandığı ziyaret edilecek bir yer olarak görülmemelidir.
Özellikle ülkemiz, çok sayıda uygar lıkların yaşadığı bir yer olması nedeniyle değişik işlevlere sahip müzelere sahip ol
manın avantajım taşımaktadır. Bu açı dan müzelerin eğitim öğretim sürecine etkin olarak dahil olmaları sayesinde ta rih, toplum, uygarlıklar ve kültür gibi bir çok konular daha verimli işlenebilir.
1 Bar bora Y Newsom. The Museum As Educator and the Education of Te achers, Teochers College Record, Volume 79, Num ber 3, February 1978. 2 Barbara Y Newsom. 3 Barbara Y Newsom. 4 Barbara Y Newsom. 5 Boröoro Y. Newsom. 6 Barbara Y, Newsom ve Adela Z. Silver. The Art Museum os Educatoi Ber keley University al Califor nia Press. 1978
7 Barbara Y. Newsom ve Adela Z. Silver.