• Sonuç bulunamadı

Tamil sorunu: Tarihsel gelişim, çatışma süreci ve çözüm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tamil sorunu: Tarihsel gelişim, çatışma süreci ve çözüm"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

TAMİL SORUNU: TARİHSEL GELİŞİM, ÇATIŞMA SÜRECİ VE

ÇÖZÜM

YUSUF ÇINAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

YARD. DOÇ. DR. METİN AKSOY

(2)
(3)

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içerisindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

/07/2012 Yusuf ÇINAR

(4)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...i ÖNSÖZ...iii ÖZET...iv ABSTRACT...v KISALTMALAR...vi TABLO LİSTESİ...vii EK LİSTESİ...vii GİRİŞ...1 BÖLÜM 1 KİMLİK, MİLLİYETÇİLİK VE ETNİK AYRILIKÇI ÖRGÜTLER 1.1 Ulus Devlet, Milliyetçilik ve Kimlik……...4

1.2 Etnik Ayrılıkçılık ve Genel Özellikleri...11

1.2.1 Etnik Ayrılıkçı Hareketlerin Psikopolitik Yönü...13

1.2.2 Etnik Ayrılıkçı Hareketler ve Terörizm...15

1.3 Etnik Ayrılıkçı Örgütler ve Self Determinasyon Talebi...23

BÖLÜM 2 TAMİL SORUNUNUN BAŞLANGICI VE TARİHSEL SÜRECİ 2.1 Lanka adasında Sinhalese ve Tamil Kimliğinin oluĢması ve Din Faktörü…………...27

2.1.1 Sinhalese Kimliğinin OluĢumunda Budizm‘in Etkisi...27

(5)

2.2 Sorunun Ortaya ÇıkıĢ Sürecine Kolonyal Arka Plan...33

2.2.1 Bağımsızlık Sonrasında Taraflar Arasında Üstünlük Mücadelesi...38

BÖLÜM 3 TAMİL KAPLANLARININ ANATOMİSİ 3.1 Tamil Kaplanları‘nın ÇıkıĢ Sürecinde ve GeliĢim AĢamasında Yönlendirici Güçlerin Etkisi………...54

3.1.1Amerika BirleĢik Devletleri...54

3.1.2 Hindistan...57

3.1.3 Diğer Ülkeler ve Uluslararası Örgütlerin GeliĢmelere Tepkisi...59

3.2 Tamil Kaplanları‘nın Askeri Kapasitesi...62

3.2.1 LTTE‘nin Kara Kuvvetleri...64

3.2.2 LTTE‘nin Deniz Kuvvetleri...66

3.2.3 LTTE‘nin Hava Kuvvetleri...67

3.2.4 LTTE Propagandası ve Ekonomik Geliri...68

BÖLÜM 4 ÇÖZÜM SÜRECİ 4.1 Ġç SavaĢın Sonuçları...71

(6)

4.1.1 BaĢarısız Müzakereler...71

4.1.2 11 Eylül Sonrası GeliĢmeler ve Müzakere Sürecine Etkisi...78

4.2 Ġnsan Hakları Ġhlalleri Bakımından Ġç SavaĢın Sonuçları...82

SONUÇ...88

KAYNAKÇA...96

EKLER...115

(7)

ÖNSÖZ

Sri Lanka‘da yaĢayan Sinhalese ve Tamil toplumu arasında adaya hâkimiyet mücadelesi geçmiĢten günümüze gizli veya görünür bir Ģekilde devam etmektedir. Sri Lanka adasına sırasıyla Portekiz, Hollanda ve Ġngiliz Ġmparatorluğu hâkim olmuĢtur. Sri Lanka‘da yaĢayan yerli halk Hollanda ve Ġngiliz hâkimiyetine baĢkaldırmazken adada Portekiz hâkimiyetine yönelik isyanlar çıkmıĢtır. Portekizlilere yönelik baĢkaldırının en önemli sebebi Portekizlilerin yerli halkın din ve dillerini değiĢtirmeye yönelik eylemleriydi. Sri Lanka‘nın bugünkü yaĢadığı Tamil Sorunu geçmiĢte yaĢanmıĢ olayların bir yansıması gibi görülebilir. Tamil Sorunu‘nun temelinde Sinhalese ve Tamil toplumunun kendi dinlerini ve dillerini adada hâkim kılma mücadelesi yatmaktadır. Bu mücadele, Ġngiliz Ġmparatorluğu döneminde demokrasi aracılığı ile geçiĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Fakat Sri Lanka‘da demokrasi çoğunluğun diktasına dönüĢmüĢtür. Bunun sonucunda Sinhalese ve Tamiller arasında miliyetçi gruplar ortaya çıkmıĢtır. Sinhaleselerin devleti arkalarına alması, Tamillerin milliyetçi grupları, kurtuluĢ yeri olarak görmelerine sebep olmuĢtur. Tamil Kaplanları böyle bir ortamda kurulmuĢ ve geliĢim aĢaması bulmuĢtur.Bu çalıĢma, etnik ayrılıkçı örgütlere yönelik genel bir tipoloji yaratmayı hedeflemiĢtir. Bu bağlamda bu tez çalıĢması, Tamil Sorunu ile ilgili olarak, Batı etnik çatıĢma çözüm metotlarının niçin baĢarısız olduklarına yönelik geniĢ bir bakıĢ açısı getirmektedir.

ÇalıĢma konumun belirlenmesinde ve hazırlanmasında emeğini esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Birol AKGÜN‘e teĢekkürlerimi sunarım. Tez çalıĢmamın danıĢmanlığını yapan Sayın Yard. Doç. Dr. Metin AKSOY‘a göstermiĢ olduğu ilgi, sağlamıĢ olduğu rahat çalıĢma ortamından dolayı çok teĢekkür ediyorum. Lisans eğitimim boyunca akademik çalıĢma yapmam yönünde beni yönlendiren sevgili hocam Sayın Doç. Dr. Hüseyin EMĠROĞLU‘na teĢekkürü bir borç bilirim. Bölgesel sorunlar üzerine yönlendiren Sayın Doç. Dr. Haluk ÖZDEMĠR‘e ve Yard. Doç. Dr. Nezir AKYEġĠLMEN‘e ayrıca teĢekkür ederim. Bu bağlamda tez çalıĢmam esnasında düĢüncelerini ve tecrübelerini benden esirgemeyen Sayın Doç. Dr. Davut ATEġ‘e, Sayın Doç. Dr. Murat ÇEMREK‘e, Sayın ArĢ.Gör. Muhammed Mustafa KULU‘ya, Sayın ArĢ.Gör. Cüneyt ÖZġAHĠN‘e ve Sayın ArĢ. Gör. Zeynep ERGEN‘eteĢekkürü bir borç bilirim. Eğitim hayatım boyunca desteklerini ve sevgilerini benden esirgemeyen aileme minnettarlığımı sunuyorum.

ArĢ. Gör. Yusuf ÇINAR Konya 2012

(8)

ÖZET

11 Eylül sonrasında Sri Lanka Hükümeti, uluslararası aktörlerleberaber, baĢat güçlerin ve bölgesel güçlerin terörle mücadele söyleminde yeralmıĢtır. Sri Lanka Hükümeti, Bu süreçten terör örgütü Tamil Kaplanlarını yok etmeye yönelik en çok yararlanan ve kazançlı çıkan ülke olmuĢtur. Batı çatıĢma çözüm perspektifi, Tamil Sorunu‘nu AvrupalılaĢtırak çözmek istemiĢtir.Bundan dolayı, Sri Lanka Hükümeti geçmiĢte Tamil Sorunu‘nu çözmek için ılımlı yollar denemiĢ Fakat ne Sri Lanka‘nın ne de Tamil Kaplanları‘nın sorunu çözmeye istekli olmaması süreci baĢarısız kılmıĢtır. Gerçekte Sri Lanka Hükümeti, Sinhalese devleti kurmak istiyordu, bundan dolayıTamillerin isteklerini reddetti. Üstelik Tamil Kaplanları‘da, adanın kuzeyinde bağımsız Tamil devletini kurmak istiyordu.Bundan dolayı 2009 yılında LTTE, Sri Lanka Hükümet Kuvvetleri tarafından çökertildi. 2009 Mayıs‘ının sonunda 300 bin kiĢi yerinden olmuĢ (en az 50 bin tanesi çocuktur) adanın belli bölgelerine 40 tane kamp kurulmuĢtur. Sri Lanka Hükümeti, krizi yanlıĢ yönlendirmesi sebebiyle, Sri Lanka Hükümeti, birçok insan hakları ihlalleri yapmıĢ buna rağmen, BM tarafından bir yaptırıma uğratılmamıĢtır. Sivil SavaĢ boyunca uluslararası toplum, Sri Lanka Hükümeti‘ne demokrasi konusunda yeteri derecede baskı yapmamıĢtır. Bugün, Sri Lanka Hükümeti, Tamil Kaplanları adlı ayrılıkçı bir örgüte sahipdeğil fakat, Sri Lanka‘da insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Bu tez, Tamil Meselesi‘ni analiz etmek istemektedir.Ayrıca butez, Sri Lanka Hükümeti‘nin çatıĢmayı çözme metodlarına odaklanmaktadır.

AnahtarKavramlar: Tamil Sorunu, Ġnsan HaklarıĠhlalleri, Terörizm, Kendi Kaderini Tayin Etme, Ulus Devlet, Etnik ÇatıĢma

(9)

ABSTRACT

After 11 September, Sri Lanka took sides with international actors in international counter terrorism discourse of regional and dominant powers. Sri Lanka Government, which benefited from this process, took advantage of the opportunity to exterminate Tamil Tigers, which is the source of violence. Western conflict solution perspective wanted to solve the Tamil Problem through European devices (Europeanization). Therefore Sri Lanka tried to moderate ways in the past, but neither government and Tamil Tigers was wished to solve the problem. In fact, Government of Sri Lanka wants to create a Sinhala state; thereby she rejected demands of Tamils. Also, Tamil Tigers wants to build up a Tamil State in North of Sri Lanka Island. Thusly, Tamil Tigers was collapsed in 2009 by Sri Lankan forces.By the end of May 2009, an additional 300,000 displaced people had fled fighting and were detained in some 40 camps spread across four districts (at least 50,000 are children). The Sri Lankan Government misrepresented the scale of the crisis. So Sri Lanka has a lot of human right abuses but the Government has not been punished by United Nations. During the civil war, international society did not enough pressure on the government of Sri Lanka for democracy. Today, Sri Lanka does not have the Tamil separetist groups, but human right abuses are going on. Shortly, the thesis wants to analyse Tamil Issue.Also the thesis focuses on the government of Sri Lanka of conflict solution methods of the Tamil Problem.

Key Words: Tamil Problem, Human Rights Abuses, Terrorism, Self Determination, Nation State, Ethnic Conflict.

(10)

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği ABD: Amerika BirleĢik Devletleri

BM: BirleĢmiĢ Milletler EROS: EelamRevolutinaryOrganizations of Student

IMF: International Money Fund IPKF: IndianPeaceKeeping Force JVP: People'sLiberation Front LTTE: LiberationTigersofTamilEelam

MC: Milletler Cemiyeti PLOT: PeoplesLiberationOrganizations of Tamil

PNM: PatrioaticNationalMovement SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

SLFP: Sri Lanka FreedomParty TELO: Tamil

EelamLiberationOrganization TULF: Tamil United Liberation

Front UNP: United NationalParty

PKK: Pardiye Kürdiye Kürdistan ÇKSY: Çocuk Koruma ve Sağlık GY: GeliĢme Yardımı EDF: Ekonomik Destek Fonu

DAY: DıĢ Askeri Yardım UAEÖ: Uluslararası Askeri Eğitim Öğretim

UNKHU:

Uluslararası Narkotik Kontrolü ve Hukuk Uygulaması

SAM: Silahsızlanma, Anti terörizm, Mayın Temizleme

GG: GeçiĢ GiriĢimleri (ÇatıĢma Sonrası GeliĢim)

(11)

TABLO LİSTESİ

TABLO NO

TABLO ADI SAYFA

NO

Tablo-1: Yerlerinden Olan Tamil Sayısı 38

Tablo-2:

Sri Lanka Hükümetine ABD‘nin YapmıĢ Olduğu Doğrudan

Yardımlar 52

Tablo-3: LTTE‘nin Yönetim ġeması 59

Tablo-4: LTTE‘nin Kara Kuvvetlerinin Teçhizat Adeti 60

Tablo-5: LTTE Tarafından Suikast Sonucu Öldürülen Politikacılar 61

Tablo-6: LTTE Deniz Kuvvetleri Teçhizat Listesi 62

Tablo-7: LTTE Hava Kuvvetleri Teçhizat Listesi 63

Tablo-8: Tamil Diaspora ġeması 64

Tablo-9:

Sri Lanka Hükümeti ve LTTE Temsilcileri Arasında Yapılan

Müzakereler 71 EK LİSTESİ EK NO EK ADI SAYFA NO

Ek-1: Tamil Halkının Yöresel Kıyafetleri 115

Ek-2: Sri Lanka Devlet BaĢkanı MahindaRajapakse 116

Ek-3: Sri Lanka Haritası 1 117

Ek-4: Sri Lanka Haritası 2 118

Ek-5: Sri Lanka Haritası 3 119

Ek-6: Tamil Kaplanları‘nın Amblemi 120

(12)

GİRİŞ

Sri Lanka adası Sinhalese, Burgerler, Avrupalılar, Hindistanlılar ve Müslümanlara ev sahipliği yapmaktadır. Çoğunluğu oluĢturan Sinhaleseler‘in adaya Bengal yakınlarından 2000 yıl önce geldikleri varsayılmaktadır. Tamil halkının ise, M.Ö. 500 yıllarında adaya Güney Hindistan‘dan geldiği tahmin edilmektedir. Sri Lanka adası, kolonyal güçlerden Portekiz, Hollanda ve Britanya hâkimiyetini görmüĢtür. Sri Lanka‘nın etnik unsurları arasındaki çatıĢma, Hollanda egemenliği biterken baĢ göstermeye baĢlamıĢtır (Ragupathy, 1986: 10). 18. Yüzyılda Sri Lanka adasında Sinhaleseler-Tamiller arasındaki çatıĢmanın temelinde ırksal, dinsel, dilsel sebepler yatarken, 19.yüzyılın baĢından itibaren adada Batı demokrasisinin izleri, Ġngiliz sömürü sistemi ile birlikte görünmeye baĢlamıĢ ve iki grup arasındaki çatıĢma etnik grupların temsil sorununa dönüĢmüĢtür (Weerwadana, 1952:278). Üstelik 19. yüzyılda Ġngiliz hâkimiyeti ile birlikte, çatıĢmanın temelinde yatan ırk, dil ve din ayrılığına Ġngilizlerin kendi ekonomik çıkarlarını gözeten politikalar vasıtası ile ekonomik sebeplerde eklenmiĢtir. Bağımsızlık öncesinde iki grup arasındaki çatıĢma unsurları (ekonomik sebepler, dil sorunu, dini unsurlar) bağımsızlık sonrasında temsil sorunu etrafında bir araya gelmiĢtir. Bağımsızlık sonrasında Britanya Ġmparatorluğu‘nun, iktidar erkini çoğunluğu etkin kılacak Ģekilde devretmesi, halklar arasındaki çatıĢmayı alevlendirmiĢtir. Temeli kolonyal döneme dayananan Tamil sorunu Sri Lanka‘nın bağımsızlığı sonrasında Tamil etnik grubunun siyasi, kültürel ve ekonomik haklarını siyasi erkten alamaması olarak tanımlanabilir. Sri Lanka‘daTamil sorununun bir sonucu olarak Tamil Kaplanları (LiberationTigersofTamilEelam, LTTE) ortaya çıkmıĢtır (Bailey, 2007: 22).

Sri Lanka‘da Sinhalese ve Tamil halkarı arasındaki çatıĢmanın temelinde din, dil, ırk ve statü farklılıklarının Sinhalese ve Tamil milliyetçi grupları tarafından Sri Lanka adasında kendi egemenliklerini hâkim kılmak için kullanılması yatmaktadır. Bu bağlamda araĢtırmanın konusu, Siri Lanka adasında 1976‘dan 2009 yılına kadar süren,seksen beĢ bin kiĢinin hayatını kaybetmesine sebep olan etnik bir çatıĢmanın LTTE‘nin ortadan kaldırılması(batı çatıĢma çözüm yöntemlerinin baĢarısız olmasına rağmen) sürecinin incelenmesidir. Bu bağlamda etnik ayrılıkçı örgütlerin öncülerinden

(13)

olan Tamil Kaplanları bu tezin araĢtırma konusudur.Hükümet Güçlerive Tamil isyancıları arasında yaklaĢık kırk yıl süren çatıĢmalar sonucunda 400.000-500.000 Tamil kökenli insan yerinden olmuĢ, 85.000 kiĢi hayatını kaybetmiĢtir (International Crisis Group, 2009: 1). Hükümet Güçleri ve isyancı Tamil güçleri arasındaki çatıĢma, 2009 yılında son bulmuĢtur. Fakat bu denli büyük bir çatıĢma Batı‘daki etnik sorunlar gibi, müzakere yöntemleri veya milliyetçi grupların siyasallaĢması ile çözüm aĢamasına girmemiĢ, ancak Sri Lanka Devleti‘ne özgü yöntemlerle etnik çatıĢma çözüm aĢamasına girmiĢtir.

Çalışmanın Amacı

Bu tez çalıĢması,Sri Lanka‘da ortaya çıkan Tamil sorunu hakkında geniĢ bir literatür taraması yapmak amacıyla yerli ve yabancı gazetecilerin, akademisyenlerin, devlet adamlarının kaleme almıĢ olduğu eserlerin ve internet kaynaklarının incelenmesiyle hazırlanmıĢtır.

Sri Lanka adası, kırk yıldır Tamil milliyetçi grupları ile Sinhalese milliyetçi grupları ve Sri Lanka Hükümeti arasında yoğun silahlı mücadelelere sahne olmuĢtur. Sri Lanka Hükümeti, sadece 2009 yılındaki operasyonlar sonucunda dünya kamuoyunun gözleri önünde 7000 sivili öldürmüĢtür (Linden, 2009: 16), (8000 dead in northeast, 2012: 1).Bir baĢka ifade ile bu tez çalıĢması, Tamil Sorununun tarihsel geliĢimini, çatıĢma dönemini ve çözüm sürecini ele alarak, Tamil Sorununun temelini oluĢturan iç faktörleri ve dıĢ faktörleri analiz edecektir. Bu tezin amacı, Batı‘daki bölgesel sorunlardan farklı bir yöntemle çözülen Tamil-Sinhalese çatıĢmasının çözüm aĢamasını ve Sri Lanka Hükümeti‘ne özgü çözüm yönteminin detaylarını vermektir.

Çalışmanın Önemi

ÇalıĢmanın içerisinde açıklanacağı gibi Sri Lanka Devleti ayrılıkçılık sorununu Batı çatıĢma çözüm metotları (müzakereler, anayasal reformlar ve demokratik açılımlar) ile çözmeye çalıĢmıĢ fakat baĢaramamıĢtır. Güneydoğu Asya‘da Batı‘nın kendine özgü yöntemleri ile çözülememiĢ olan bu etnik çatıĢmanın kök sebeplerini ortaya koyması, etnik çatıĢmanın tarihsel geliĢimini ve çözüm sürecini literatür bağlamında tahlil etmesi bu tez çalıĢmasını önemli kılmaktadır. ÇalıĢmanın birinci bölümünde etnik çatıĢmaların sebeplerine dair genel bir çerçeve oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu bağlamda kimlik ve milliyetçilik kavramlarının ulus devletler ve etnik ayrılıkçı hareketler

(14)

tarafından nasıl algılandığı ele alınmıĢ ve teorik bir çerçeve oluĢturulmuĢtur. Ġkinci bölümde Sinhalese ve Tamillerin kimlik oluĢumunda dinlerin rolü ele alınmıĢtır. Bu bölümde, Tamiller ve Sinhaleseler arasında ortaya çıkan çatıĢmanın ekonomik, sosyal ve kültürel sebepleri incelenmiĢtir.Kısaca ikinci bölümde Tamil Sorunu ele alınmıĢtır. Üçüncü bölümde etnik ayrılıkçı örgüt LTTE ele alınmıĢtır. LTTE‘nin ortaya çıkıĢ aĢamasında bölgesel ve küresel güçlerin etkisi analiz edilmiĢ ve LTTE‘nin yönetim mekanizması derinlemesine incelenmiĢtir. Dördüncü bölüm çözüm süreci olarak kaleme alınmıĢtır. Bu bölümde baĢarısız müzakere süreci analiz edilmiĢ ve 11 Eylül sonrası meydana gelen geliĢmelerin barıĢ sürecine yapmıĢ olduğu etki tahlil edilmiĢtir.

(15)

I. BÖLÜM

KİMLİK, MİLLİYETÇİLİK VE ETNİK AYRILIKÇI ÖRGÜTLER

1.1. Ulus Devlet, Milliyetçilik ve Kimlik

Kurumsal olarak sınırları belirlenmiĢ bir toprak parçası içinde kendi ülkesine sahip, yönetimi altındaki toplulukları ve bölgesel, etnik, dilsel ve dinsel farklılıkları gelenek ve köken mitlerini canlandırarak ortak bir kültür,simgeler ve değerler bağlamında ortak bir kimlik çerçevesinde türdeĢleĢtirmeye çabalayan ve böylece tek bir bütün olarak genelleĢtirilmiĢ bir ulus çerçevesinde onları egemen bir güç olarak yönetme yetisine sahip örgütsel yapı,―ulus-devlet‖ olarak tanımlanabilir (KurubaĢ, 1998: 15).Bu bağlamda, ulus devlet kendisine ait bir toprakta hüküm sürmekte ve bu toprak parçası üzerinde yaĢayanları üst kimlik çerçevesinde bir kalıba sokmak isteyen egemen unsur konumundadır. Buradan da anlaĢılacağı üzere, bir devletin varlık Ģartları ―millet, ülke ve egemenlik‖ adı verilen üç temel unsurdur.

Modern ulus-devlet toplumun ihtiyaçlarına göre ĢekillenmiĢtir. ModernleĢmeyle ortaya çıkan yeni otorite tipi, istikrarsızlık ve yaĢanılan değiĢimler karĢısında mevcut devlet düzeninin yetersiz kalması sonucu oluĢmuĢtur. Özellikle daha geniĢ pazarların keĢfedilmesi giderek geniĢleyen bu pazarların üretim tüketim iliĢkilerine paralel kontrolünün zorlaĢması ve eskisine oranla farklılaĢan yeni toplumsal yapı iyi organize edilmiĢ otoritesi tartıĢılamayan merkezi bir hükümeti ihtiyaç haline getirmiĢtir (ġahin, 2007: 118).

Westphallia BarıĢı ile devlet hem iç egemenliğini hem de dıĢ egemenliği pekiĢtirmiĢtir. Westphallian egemenlik dıĢ otoritelerin hiçbir Ģekilde iç otoritenin yapılanma ve karar alma süreçlerine müdahale etmemesini önerir (ġahin, 2007: 123). Egemenliğin kaynağı olarak ulus, meĢruiyetin de kaynağıdır. Egemenlik yetisi,halk tarafından otoriteye belli Ģartlar dâhilinde verilmektedir. Devleti oluĢturan kurumlar, halka gerekli olan mal ve hizmetlerin sağlanmasını organize etmekle yükümlüdürler. Bunlardaki her hangi bir aksaklık toplumsal yapının devamlılığının sekteye uğramasına sebep olabilmektedir (Gürses, 2003: 115).

Ulus devlette ülke toprakları kesin tanımlanmıĢtır. Ülke, sınır kavramına kutsallık ve dokunulmazlık atfetmiĢtir. Sınırların çevrelediği ülkeye türdeĢ bir bütün

(16)

oluĢturduğuna dair algı, 1648‘den bu yana tam anlamıyla yerleĢmiĢtir (ġahin, 2007: 146). BaĢka bir deyiĢle ulus devlet, kendi sınırları içerisinde yaĢayanları kendine vatandaĢlık bağı ile bağlamıĢ, ülke sınırları içerisinde merkezi bütünlüğü bozabilecek potansiyel yeni siyasal birimlere sıcak bakmamıĢtır. Çünkü ülke, ulus devlet için kutsal bir nitelik taĢır. Sri Lanka‘nın ulus-devlet olma yolunda attığı adımlar 1978 anayasası ile baĢarıya ulaĢmıĢtır. 1978 Anayasası‘nın birinci bölüm ikinci maddesinde Sri Lanka‘nın üniter bir devlet olduğu vurgulanmaktadır. (The Constitution…, 2012:1).

Ulus kavramı içerisinde az ya da çok üstü kapalı bir Ģekilde kimin veya neyin ulusu oluĢturduğu fikri saklıdır (Fenton, 2001: 242). Alman yazarlar ulusu etnik temele, ortak bir dil olgusuna dayandırırlar.Bu bağlamda, Alman milliyeti devleti oluĢturmaz, Alman ulusu kendi devletini yaratmıĢtır (Leca, 1998: 46). Aksine, pekçok örnekte milleti yaratanın devlet olduğu iddia edilir (Smith, 2009: 99). Fransızlar ise, ulusu bireysel bağlılığa dayandırırlar. Fransa‘nın dil birliği bir ölçüye kadar ancak 19. yüzyıl sonunda gerçekleĢmiĢtir. Dil birliği ulusal birliğin bir nedeni olmaktan ziyade ulus devlet‘in ulusal birliğini tamamlamasıyla oluĢan bir sonuç niteliğindedir (Leca, 1998: 46).Ulus devletler dilsel birliği sağlamak amacı ile anayasalarında bir resmi dilden bahsederler. Sri Lanka‘nın günümüzde kullandığı Anayasa‘nın dördüncü bölümü, birinci maddesinde resmi dilin Sinhala dili olduğu vurgulanmaktadır. (The Constitution…, 2012:1).

Ulusal birliği kolaylaĢtıracak en önemli unsur, genelde ekonomik ve kültürel birlik, özelde ise bireysel aidiyet unsurudur. Böylece her millet, kendisini biricik, eĢsiz ve seçilmiĢ hissetmektedir (Smith, 2009: 137). Buna bağlı olarak da yabancıyı az ya da çok Ģeytan gibi görme fikri yüzyıllardır ulus fikrinin ayrılmaz bir parçası olmuĢtur (Leca, 1998: 51).

Bütün ulus devletlerin amacı aynı dili konuĢan, aynı tarihi ve kültürel birikimi paylaĢan siyasi topluluk oluĢturmaktır (ġahin, 2007: 146). Homojen toplum yapısına sahip olma, ulus devleti, milli devletten1 ayıran temel unsurdur (ġahin, 2007: 146). Ulus-devlet oluĢma sürecinde en sancılı süreç ulus-inĢa sürecidir. Ulus inĢasında üst kimlik altında diğer alt kimlikler bastırılmaya çalıĢılır. Bu da diğer etnik gruplar ile ulus devleti karĢı karĢıya getirir (KurubaĢ, 1998: 22). Egemen unsur olan ulus devlet

1 Milli Devlet Kavramı devlet sınırları ile millet sınırlarının çakıĢması ile oluĢturulan devlet türü olarak tanımlanmaktadır (Smith, 2009: 33).

(17)

gördüğü sadakat ve itaate karĢılık yurttaĢlarına adalet, güven, yardım ve koruma sağlamakla yükümlüdür (Leca, 1998: 11). BaĢka bir deyiĢle, ulus inĢası sürecinde baĢka etnik grupların üst kimliği reddetmeye yönelik adımları, ulus devlete karĢı bir itaatsizlik olarak görülebilir. Tarihsel anlamda da ulus ve yurttaĢlık 19. Yüzyıl‘dan itibaren birbirini tamamlamaktadır. Hatta modern ulus kavramının çıkıĢı olarak, Fransa‘nın yurttaĢ ordu ile oluĢturduğu birliğin 20 Eylül 1792‘de Valmy‘de Prusyalıları ―yaĢasın ulus‖nidalarıyla yendiğinde doğmuĢ olduğu söylenilebilir (Leca, 1998: 40).

Toplumsal geliĢmeye paralel olarak toplumsal bütünleĢme mekanizması ile bütünleĢmede dayanılan esaslar değiĢmekte zora ve güce dayalı bütünleĢme biçimlerine doğru bir kayma söz konusu olmaktadır. Bu anlamda 19.yy‘da ortaya çıkan ―milliyet‖ kavramı toplumda sınıfsal ve etnik farklılıkları yok sayarak diğer farklılık arz eden grupları kendi içinde birbirine bağlayarak toplumsal bütünleĢmede önemli katkılar sağlamıĢtır (Yılmaz, 1994: 14). Bu bütünleĢme süreci, Batı‘da ulusların kendilerinin bir bütün olduklarının farkına varması doğal bir süreç içerisinde ĢekillenmiĢtir. Batı dıĢındaki bölgelerde ulus oluĢumu ise, Batı‘daki gibi doğal geliĢmeyle olmak yerine, büyük ölçüde üst kimliğin egemenliğinde ulus inĢası süreci ile gerçekleĢmektedir (Yılmaz, 1994: 34).

Bir ideoloji ve dil olarak milliyetçilik, 18.yy‘da Avrupa‘da ortaya çıkmıĢtır. Milliyetçilik kavramı kelimenin tam anlamıyla yeniden inĢa ve yurtlarına ait olma anlamı taĢır (Smith, 2009: 115). Milliyetçilik modern dünyaya özgü devlet ve toplum ayrımına verilen özel bir yanıttır. Bu ayrımı yıkmayı amaçlar (Leca, 1998: 11). Milliyetçiliğin oluĢması için belirgin ve kendine has bir nitelikte donanmıĢ ulusun varlığı söz konusu olmalıdır. Dolayısıyla, o topraklar üzerinde filizlenecek bir milliyetçilikte bu ulusun çıkarları ve değerleri diğer bütün uluslardan ve çıkarlardan üstündür (Leca, 1998: 11). Bu bağlamda milliyetçilik, kendi devletlerini kurmak veya mevcut devletini isteyen belirli bir etnik grup veya ulusun ideolojisi olarak da tanımlanabilir (Gürses, 1998: 25). Milliyetçilik, devlet ve ulusu iliĢkilendirir, ulusu politize eder, ulus-devlet düzeyinde kültürel ve siyasal türdeĢleĢmeyi amaçlar (Gürses, 1998: 26). Ülkesel millet tanımında ise, milletlerin iyi tanımlanmıĢ topraklara sahip olması gerekir. ġöyle ki, halk ile toprağın birbiri ile özdeĢleĢmiĢ olması gerekmektedir (Smith, 2009: 27). Dolayısıyla, toprağın üzerinde yaĢayan halkın kaynaklara da tam hâkim olması, ulus olmanın önemli bir unsurudur (ġahin, 2007: 22).

(18)

Benedict Anderson,milleti bir cemaat olarak tanımlamaktadır. Anderson, bir araya gelmeyen ama aynı kavram adı altında birleĢen topluluğun nasıl oluyor da bu hissi yıllarca koruyabildiğini hayali cemaatler kavramı ile açıklamaktadır. Anderson, ulusu (sınırlı) hayal etmektedir. Öyle ki, hiçbir ulus dünyada yaĢayan tüm insanları kendi topluluğunun yani cemaatinin üyesi olarak hayal etmezler. Kendilerinin hayal ettiği toplulukta ulus egemen olarak tahayyül edilir (Anderson,1993: 22). Anderson, büyük klasik cemaatlerin hepsinin kutsal bir dil ile önemini ve merkezi konumunu koruduğuna inanmaktadır (Anderson,1993: 22). Bundan dolayıdır ki Anderson, milliyetçiliğin bilinçli bir Ģekilde önceden angaje edilmiĢideolojiler aracılığıyla değil, milliyetçiliğin var olmasında daha çok katkısı olan büyük kültürel sistemlerle iliĢkilendirilerek incelenmesini önermiĢtir (Anderson,1993: 26). Bir kültürel birikimin diğer kültürlerden daha ayırt edici en önemli göstergesi dil olgusudur, hatta Andersona göre dil,dinin tahtını almıĢtır. O kadar ki Anderson, kapitalizmin milliyetçiliğe yapmıĢ olduğu katkılardan bahsederken, ilk olarak halk dillerinin yaygınlaĢması yolunda yarattığı devrimci etki üzerinde durur (Anderson,1993: 54).

Eric Hobsbawn, milliyetçiliği incelerken geçmiĢin icat edilmesi veya yeniden icat edilmesiyle açıklamaya çalıĢır. BaĢka bir deyiĢle, ―tarihin yanlıĢ yazılması bir millet olmanın parçasıdır‖ (Hobsbawn, 1995: 27). Hobsbawn, bu süreçte devlete ayrı bir rol yükler, ona göre devlet, bağlılık duygusu yaratmak ve ―millet‖ imajı ile mirasını yayacak hatta bu uğurda gelenek ve milletler yaratacak güçtür (Hobsbawn,1995:115). Hobsbawn, milleti ülkeye sahip olması ve milli devletle iliĢkilendirildiği oranda toplumsal bir birim olduğundan bahseder. Dilin grup üyeliğinin bir kriteriolarak varsayılmasını eleĢtirir (Hobsbawn, 1995:76). Bu bağlamda, Tamillerin Sri Lanka‘da dil farklılığına dayanarak yapılacak bağımsızlık söylemlerinin havada kalacağından bahsetmektedir. O topluluğun bir millet olmasının baĢka temellere dayandırılması gerektiğinden bahsederken, bu temellerin ne olabileceğine dair kesin tanımlamalardan uzak durmaktadır (Hobsbawn, 1995:21).

Arlton Hayes2 ise, milliyetçiliğin itibarını kısmen Protestan devrimine ve Katolik reformuna bağlar.Bundan dolayıdır ki, Hayes milliyetçilik ile din arasında birçok benzerlik kurar (Hayes, 1995: 60). Hayes‘e göre milliyetçilik, Hristiyan halk

2 Hayes, Anderson ve Hobsbawn‘dan farklı olarak, Asyada ve Afrika‘daki milliyetçiliğin daha az dıĢlayıcı hale gelmesini, Hristiyanlığı kabul edilmesiyle olacağına inanır (Bakınız: Hayes, 1995: 254.).

(19)

arasında çıkmıĢ ve tarihi Hristiyanlığın pek çok adet ve örfünü alarak kendi amaçlarına uydurmuĢtur.Örneğin; Hristiyanlıkta kilise ne kadar önemli bir yer tutarsa, milliyetçilik için milli devlet de o kadar önemli yer tutmaktadır. Bir nevi milli devlete ölümsüzlük bahĢedilmekte, üyelerini dıĢ Ģeytana karĢı korumaktadır. Her din gibi, milliyetçilikte yine her din gibi sosyaldir, ayinlerle cemaatin bir arada kalmasını sağlar (Hayes, 1995: 228). Yazara göre, milliyetçilik din gibi, hiçbir muhalife hoĢ görüye sıcak bakmaz. BaĢka bir deyiĢle, milliyetçilik eĢine az rastlanır derecede eli kanlı bir dindir (Hayes, 1995: 237). LTTE lideri Prabhakaran, Tamillerin isyan etmelerinin sebebini ―Sinhale-Budist ırkçı ideoloji‖ye dayandırmaktadır.Prabhakaran bu ideolojinin Sri Lanka Anayasası‘na girmiĢ olmasından dolayı Sri Lanka Devleti‘nin Sinhalese-Budistler dıĢında kimseye hoĢ görüyle bakmadığını iddia etmektedir (Annual Hero‘s Day…, 2012:1)

Görüldüğü üzere, milliyetçilik, millet gibi konularda birçok farklı bakıĢ açısı, farklı tanımlar mevcuttur. Bunun en önemli sebebi, millet teriminin politik ve yasal tanımının hala problemli olmasındandır. Bundan dolayı, milletlerin doğdukları andan itibaren ―dâhil edilme ve dıĢlanma, kabul görme‖ derecesi bir milletten diğerine değiĢebilmektedir (Volkan, 1999: 34). Bu bağlamda yukarıda anlatılanlardan yola çıkarak milliyetçiliğin iki farklı yöne sahip olduğu tespiti yapılabilir (Leca, 1998: 16): i)Verili bir kültür adına yapılan egemenlik mücadelesinin aracı olduğunda dıĢlayıcı ve bütüncül bir yöne sahiptir,ii) ulus devleti oluĢturan ve var eden iradenin adına yurttaĢlığı meĢrulaĢtırdığında dâhil edici bir yöne sahiptir.Milliyetçilik olgusunun bu görünümü bir tarafta bütünü arz ederken diğer tarafta kendi kaderini tayin etme gibi bütünleyici karĢıtlığa tekabül etmektedir. Bununla birlikte, bütün milliyetçilikler karĢılarında bir düĢmanı, ak ve siyah gösterirler. Bir eylem planı geliĢtirebilmek için kendiiĢlerine geldiği gibi, tarihi yorumlayabilmekte ve kitleleri harekete geçirebilmektedirler (Leca, 1998: 33). Din ile milliyetçiliğin ülkü birliğine gitmesi özellikle, dinsel milliyetçiliğin Hint yarım adasında ve Avrupa‘nın bazı bölgelerinde büyük atılım yapmasını sağlamıĢtır. Asya-Pasifikte birçok devlet Anayasası‘na resmi din ibaresi koymuĢtur. Örneğin 1978 Sri Lanka Anayasası‘nın ikinci bölümün dokuzuncu maddesinde Budizm resmi din olarak kabul edilmiĢtir(The Constitution…, 2012:1). Çünkü dinler, milliyetçilik açısından mitler ve sembollere kaynaklık teĢkil etmektedir (Özkırımlı, 2009: 193). Bu bağlamda din ile milliyetçilik birbirine yapıĢmıĢ konumdadır. Bu kültürel döngüye dil unsurunun da eklenmesi milliyetçiliğin resmi olarak tanınmasını

(20)

kolaylaĢtırıcı etki yapmaktadır. Sri Lanka‘da süregelen çatıĢmanın temelinde, din ile milliyetçiliğin birbirine yapıĢmıĢ konumda olmasıyer almaktadır.Tamil etnik grubununun diline sahip çıkması, siyasi olarak tanınmasını kolaylaĢtırmıĢtır. Tamil sorununun çözümüne dair anayasa reform önerilerinde Tamil dilininde resmi dil olarak kabul görmesi tavsiye edilmiĢtir (Kariapper,Yogarajan, 2012: 12).

Kimlik konusu ise, büyük grubun odağına bağlı olarak bireyin kendisini etnisite(Tamilim), din (Budistim), milliyet (Sri Lankalıyım) ya da bunların birleĢiminde bulabilmesi ve geleceğe dair adımlarını bu aidiyat hislerine göre atmasıdır (Volkan, 1999: 113). Burada ―bizlik‖ belirleyicisi karĢıt grup tarafından diğer gruba verilir (Volkan, 1999: 119). Etnik bir grubun kimlik algısı grup üyelerinin çocukluk sürecinden3

ölüm aĢamasına kadar sürebilmektedir. Bir etnik gruba ait giysi veya davranıĢ tarzları kimliğin oluĢmasında en önemli unsurlar arasındadır. Bu bağlamda, en bariz örnek 1958 yılında Sri Lanka‘da gerçekleĢen ayaklanmalar sonrasında olmuĢtur. Sri Lanka‘da Sinhaleseler Tamillere saldırırken, Sinhaleseler ve Tamillerin ten renklerinin aynı olmasından dolayı, Sinhaleseler Tamilleri ancak giysilerinden ayırt etmiĢ ve Tamillerin yöresel kıyafetleri olan vertisleri giyen gruba saldırmıĢlardır(Volkan, 1999: 132).

Batılı kimlik modelinde milletler ortak tarihi anılar mitler, simge ve geleneklerle bağlanmıĢ ama türdeĢ kılınmamıĢ kültürel birlikler olarak görülmektedir. Batılı kimlik modeli bir nevi tercih konumundadır. Amartya Sen, batılı kimlik modelini biraz daha geniĢleterek bir insanın ait olduğu grubu bulmasının tek yolunun geçmiĢe bakmak olmadığını ifade eder (Sen, 2006: 39). Sen‘e göre aynı anda ait olduğumuz birçok grup vardır.Bundan dolayı bir kiĢi aynı anda hem ataları Bengalli hemde budist olarak Ġngiltere‘de yaĢayabilir. Sen, burada açıkça bir insanın birkaç kimliği olabileceğini iddia eder (Sen, 2006: 51).

Batılı olmayan kimlik modelini Smith, ―etnik‖ millet kavramı ile açıklamaktadır. Bu bakıĢ açısına göre, milletlerin ayırt edici özellikleri doğuĢtan gelmektedir (Smith, 2009: 239). Doğudaki millet kavramı, millet evvel emir ortak soydan gelen mekân değiĢse de kimliği değiĢmeyen topluluğu ifade etmektedir (Smith, 2009: 28).Bu

3

Vamık Volkan bu süreçten Ģu Ģekilde bahsetmektedir. Etnik düĢmanlar söz konusu olduğunda bir grubun üyesi olan çocuklar kötü‘yü ve iyiyi, bakıcıların gösterdiği kadar belirler. Örneğin aile üyeleri veya öğretmenler gibi çocuk üzerinde etkili olanlar, çocukları Ģiirler, danslar hatta renkler aracılığı ile yönlendirebilirler. Sosyal ve politik düĢmanların oluĢumu baĢlangıcı bu durumun geniĢlemesidir (Bakınız: Volkan, 1999: 116).

(21)

bağlamda Sen, ilginç bir örnek verir, Rabindrananth Tagore‘nin yüz yıl önce yazdığı romandan bahseder. Bu roman Bengalce yazılmıĢtır ve doğuda kimliğin nasıl algılandığını vermiĢ olduğu örnekle açıklar. Gora kitabın kahramanıdır ve bir o kadar Hindu adet ve geleneklerinin korunmasını sağlayan muhafazakâr bir kiĢiliktir. Gerçekte Gora Ġrlandalı bir ailenin çocuğudur, Ġngilizlere karĢı yapılan bir ayaklanmada ailesi Hintliler tarafından öldürülür ve bir yetimhanede büyürken Hindistanlı bir aile tarafından evlatlık olarak alınır. Bu gerçekleri Gora, üvey annesinden öğrenir ve bu süreçten sonra kendisine bütün tapınakların kapandığı görür. Çünkü kendisi Hindistanlı bir ana ve babadan doğmamıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, Hindistan toplum yapısına göre, o bir Hindistanlı değildir (Sen, 2006: 59). Bu örnekten hareketle doğuda olan kimlik modelinin Batı kimlik modeline göre çok daha keskin olduğu söylenebilir. Örneğin Tamil sorununun ortaya çıkmasında en önemli unsur, Tamillere vatandaĢlık hakkının verilmemesidir.Öyleki, Ağustos 1949 yılından itibaren, Tamillerin Sri Lanka vatandaĢı olabilmesi için, Ceylon topraklarında dedesinin doğduğunu kanıtlaması gerekmiĢtir. (Weerawardana, 1952: 285).

Sonuç olarak, milli kimliğin baĢlıca genel temel unsurları Ģunlardır (Smith, 2009: 32): i)Tarihi bir toprak ya da yurt, ii) Ortak mitler ve tarihi geçmiĢ, iii) topluluğun bütünü kavrayabilecek yasal hak ve sorumluluklardır. Öyle ki, milli kimlik ve millet birbiri ile çok sıkı iliĢki içerisindedir (Smith, 2009: 33). Bu noktada Ģu tespitte bulunabilir, milli kimlik, millet olmanın birçok unsurunu içermesi dolayısıyla, millet ve milliyetçiliğin en önemli dinamikleri arasındadır. Toplumda grupların birbirlerinin farklı olduklarını veya türdeĢ olduklarını anlamalarında önemli bir rol üstlenmektedir.

1.2.Etnik Ayrılıkçılık ve Genel Özellikleri

Etnik kelimesi yunanca ethos‘tan gelir; anlamı topluluk, insanlar ya da kabilelerdir. Etnik grup Ģu Ģekilde tanımlanabilir, aynı geleneğe, göreneğe sahip olan ve bu gelenekleri, görenekleri temas ettikleri diğer topluluklarla paylaĢmayan insanlardır. Etnik grubun inanıĢları, davranıĢları, dili, tarihsel sürekliliği, ortak bir ataya ve yere ait olma gibi ortak paydaları mevcuttur (Volkan, 1999: 31). Var olan etnik grup, kendisinin biricik ve eĢsiz olduğunu baĢka bir etnik grupla kıyaslayarak sürdürür (Volkan, 1999: 32). Bu bağlamda uluslaĢma, ulus devlet, ulusal egemenlik, ulusçuluk, milli kimlik, self determinasyon gibi kavramlar azınlık ve buna bağlı olarak ayrılıkçı grupları anlamada çok önemlidir (KurubaĢ, 1998: 22). Örnek vermek gerekirse,dünyada 709 etnik azınlık

(22)

grubu vardır ve bunlardan 100 tanesi 1945-1998 yılları arasında bağımsızlık için isyancı konumunda olmuĢtur (Blattman, Migue: 2009: 20).

Etnik çatıĢmaların ortaya çıkmasında en önemli aĢama, eski sömürgelerin bağımsızlığını kazanması ile baĢlamıĢtır. Yeni bağımsızlığını kazanan sömürge devletleri zayıf kurumsal yapıyla dünyaya gelmiĢlerdir (Blattman, Migue, 2009: 16). Bu zayıf devletlerin ortaya çıkıĢında sömürge yönetiminden kaynaklanan fakirlik, geri kalmıĢlık ve sömürge imparatorluklarının yönetim mirası etkili unsurlardır. Emperyalist devletlerin belirlediği ülke sınırlarının bölge halkları ve etnik gruplar arasındaki doğal sınırları dikkate almaması statükoyu değiĢtirmek isteyen etnik grupların ortaya çıkmasında etkili olmuĢtur (Ġnat, vd…, 2010:4). Etnik, dinsel ve sınıf farklılıkları; zayıf devletleri köĢeye sıkıĢtırmaktadır (Willams, 1994: 52).Sömürge imparatorluklarına karĢı bir bağımsızlık mücadelesi vermeden bağımsızlığını kazanan yeni devletler, bir üst kimlik etrafında ulus devlet olma sürecine girmeleri ile birlikte o devlet çatısı altında yaĢayan diğer etnik gruplarda rahatsızlık yaratmıĢtır. Etnik gruplar arasında toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel hoĢnutsuzluklar uzun dönemde ayrılıkçı Ģiddet hareketlerini besleyen bir rol oynamıĢtır (Gürses, 2003: 14). Bundan dolayı toplumların rahatsızlıkları, kronikleĢen etnik ayrılıkçı hareketlere sebep olabilmektedir. Sri Lanka‘da 1970‘li yıllarda genç nüfus içerisinde iĢsizlik oranı %65‘i bulmuĢtur. Sri Lanka‘da Sinhalese-Tamil etnik grupları arasındaki gerginlik 1970‘li yıllarda hat safhaya ulaĢmıĢ, Tamil etnik grubu ayrılıkçı söylemini arttırmıĢtır (

Abeyratne,

2001:19)

. BaĢka bir deyiĢle, devlette istikrarsızlık, ayrılıkçı hareketleri canlandırıcı etki yapabilmektedir.

Ulus devletle etnik gruplar arasında gerilimin temeli bazı kurgusal özelliklerin sonucudur. Bunlardan ilki ulus devletin toplumu aynı dili konuĢan aynı dine inanan, aynı tarihsel geçmiĢe inanan bir tabandan geldiği varsayımıdır (KurubaĢ, 1998: 14). Bundan dolayıdır ki, etnik ayrılıkçı hareketler bir nevi türdeĢ toplum varsayımına bir tepki niteliğindedir.Diğer bir sebepse, ulus devletin milliyetçilik ideolojisiyle sahip olduğu uluslaĢtırma araçlarını kullanıp vatandaĢlarını kendi belirledikleri tüm ulusun kapsadığı ileri sürülen milli bir kimliği belirlenmesi ve bütün sadakat ve aidiyatın bu kimliğe yönelmesi ve diğer kimlikleri yok saymasıdır. Bu varsayım,diğer etnik grupların kendi kimliklerini sorgulamasına sebep olur (KurubaĢ, 1998: 14). Ulus devlet anlayıĢının mili kimlik yaratma arzusu kendi kimliklerin var olduğunu göstermeye

(23)

çalıĢan karĢıt milliyetçi grupları, ayrılıkçı grupları harekete geçirebilecek bir nedendir. Ulus devletin merkeziyetçi konumu (KurubaĢ, 1998: 15) ise, farklı etnik grup ve farklı kimliğe sahip olduğunu iddia eden etnik gruplara bakıĢ açısının daha sert olmasına sebep olabilmektedir. Ulus devlet içerisinde yaĢayan etnik grupların birbirleri ile çatıĢması ve etnik grupların gelecek korkusu yaĢaması etnik ayrılıkçı hareketlerin ortaya çıkmasında etkili olabilmektedir. BaĢka bir ifade ile nüfus etnik gruplar arasında gücü belirleyen bir unsurdur. Bu bağlamda, etnik grubun belli bir bölgede yoğunlaĢması ayrıĢmanın ve korkuların derinleĢmesine sebep olabilir (Lake ve Rothchild, 1996: 50).LTTE, Sri Lanka‘nın kuzeyinde 35 km‘lik alanda faaliyet göstermiĢtir. LTTE kaynaklarına göre bu alanda 150.000-200.000 kiĢi yaĢamaktadır. Sri Lanka resmi makamları ise bu rakamı 50.000-60.000 kiĢi olarak vermektedir (Amnesty International, 2009:1). Topluluklar arasında yaĢanan korku, etnik gruplar arasında Ģiddete giden süreci tetikleyebilmektedir.

Bir ülkede etnik çatıĢmaların Ģiddete dönüĢmesinde üç ana unsur etkili olabilir. Bu bağlamda birincisi etnik grupların arasında dolaĢan bilgi yanlıĢlığı, etnik grupların birbirini yanlıĢ anlamasına sebep olur. Bilgi yanlıĢlığı çatıĢmanın derinleĢmesine sebep olabileceği gibi etnik grupların birbirlerine karĢı güç kullanmasına sebep olabilir. Etnik çatıĢmanın Ģiddete dönüĢmesinde etnik grupların güç kullanımına yönelmesi, diğer etkili unsurdur. Öyle ki etnik gruplar arasında uzlaĢmaya yönelik adımlar güç kullanımı ve bilgi yanlıĢlığı sebebi ile daha da zorlaĢabilir. Bu aĢamada geçmiĢte verilen sözlerin tutulmaması iki etnik grup arasında çatıĢmanın Ģiddetin sürekli bir hale dönüĢmesinde önemli rol oynar (Lake, Rothchild, 1996: 44). Öyleki etnik ayrılıkçı örgüt LTTE ile Sri Lanka Hükümeti arasında 2000-2006 yılları arasında dönem dönem birçok kez ateĢkes ilan edilmesine rağmen, bu ateĢkesler tarafların birbirlerine saldırması sonucu bozulmuĢtur (Nalankilli, 2012:5). Ayrıca, siyasal hafıza ve mitler iki taraf arasında düĢmanlığı daha da arttıran bir diğer unsurdur (Lake, Rothchild, 1996: 55). Etnik çatıĢmaların ya da ayrılıkçı hareketleri besleyen diğer bir unsur güç paylaĢımının adil olmamasıdır. Özellikle etnik çatıĢmanın yaĢandığı ülkelerin çoğunun merkeziyetçi ve otoriter yapıda olması çatıĢmayı hızlandırıcı rol oynayabilir (Lake, Rothchild, 1996: 63).Örneğin, Sri Lanka‘nın daha merkeziyetçi bir yapıya bürünmesi 1972 yılında BaĢkan Jayerwardene döneminde olmuĢtur (Krisha, 2001: 41). Bir bakıma Tamil Sorununun Ģiddet ayağı olan LTTE‘nin, BaĢkan Jayerwardene döneminin ürünü olması tesadüfî değildir (Fearon, Laitin, 2003: 79).

(24)

1.2.1. Etnik Ayrılıkçı HareketlerinPsikopolitik Yönü

Ġnsanlar özellikle halklarını asilce savunurken veya korkunç bir düĢmanın ellerinde öldüklerine inandıkları zaman atalarını hatırlarlar (Fenton, 2001: 10). Böyle bir durumda, sığınacakları bir liman olarak kimliklerine sarılırlar. ÇatıĢma ruhuna sahip bir grubun üyeleri istenmeyen yanlarını dıĢsallaĢtırıp düĢmana yansıtmak suretiyle kendi kimliklerini tanımlayabilirler (Volkan, 2007: 301). Volkan‘a göre böyle bir durumda,ön yargı bir grubu diğerinden ayırt etmeye hizmet eder ve insanların grup kimliklerini sürdürmelerinde yardımcı olur, bu onların bireysel kimliklerini destekler. Bu nedenle ön yargıyı destekleyen ritüeller etnik kimliğin korunmasına yardımcı olur (Volkan, 1999:137). Bununla birlikte, geçmiĢte iki etnik grup arasında yaĢanan kötü anılar toplumların travmaya uğramasına sebep olabilmektedir. Travmaya uğramıĢ bir toplumun bireyleri kayıplarının yasını tutmak gibi bazı psikolojik ödevleri yerine getirememesi bu ödevlerin tamamlanması görevini gelecek kuĢaklara aktarılır. KuĢaktan kuĢağa aktarım, toplu Ģiddetin patlak vermesi gibi o anki politik ve tarihsel süreci Ģekillendiren olaylara sebep olabilir (Volkan, 2007:140).

Etnik ayrımcılık, etnik gruplar arasında ayrıĢmayı hızlandırıcı rol oynar, hizmetlerin ve iĢlerin büyük ölçüde etnik olarak ayrılmıĢ topluluk içinde yürütülmesi, iĢ dünyası baĢta olmak üzere devlet kademelerine ulaĢılabilecek bir kimlik ayrıĢmasına sebep olabilir. Bir etnik grubun haklarının elinden alınması etnik grupları ayrıĢtırır. Etnik ayrıĢma, etnik grupların itibar ve sosyal saygısının yok olması sonucu oluĢur (Williams, 1994: 59). Böylesi adımlar, etnik grupların bir adım öne çıkartılmasına sebep olabilir, bu da iki etnik grup arasında çatıĢmaya giden süreci baĢlatır (Fenton, 2001: 189). Etnik çatıĢmalar ilk önce karĢı etnik grubun insanlıktan çıkarılma süreci ile baĢlar. DüĢman gruplar arasında etnik milliyetçi dinsel yada ideolojik çatıĢmalar olduğunda geniĢ grup kimliği adına―ötekini‖ küçümsemek, aĢağılamak ve öldürmek üzere kasıtlı planlar yapar (Volkan, 2007: 160). Bu bağlamda, karĢı etnik grubu aĢağılamak, çaresiz hiddet duyguları geniĢ grup duygularının yayılmasında travma yaratan olayın etkileriyle var olan kültürel normları güçlendirmek veya değiĢtirmek üzere toplumsal hareketlerin baĢlayıp kitlesel bir hal almasında kilit bir rol almaktadır (Volkan, 2007: 162).

Etnik grupların birbirleri ile çatıĢmalarını alevlendiren bir diğer unsur öç alma ve intikam duygularıdır. Bu bağlamda sömürü sonrası canlanan kimlikler, rekabet eden grup talepleri ortaya çıkarmıĢtır. Kolonilerin sona ermesiyle, etnik gruplar arasında

(25)

uzlaĢma süreci baĢlatılmaya çalıĢılmıĢ fakat etnik gruplar hem kültürel haysiyetlerini koruma yarıĢına hem de kendi egemenliklerini geliĢtirme yarıĢına girmiĢtir (Fenton, 2001: 249). AĢağılanan etnik gruplar geçmiĢte kendilerine yapılanları hatırlamıĢlardır. Çünkü etnik gruplar, ortak aĢağılanma ve utanç duygularını ortadan kaldırmanın en hızlı yolu olarak dıĢsal durum el veriyorsa öç almayı bir fırsat olarak görürler (Volkan, 2007: 163).Kasıtlı planların uygulanması için önce düĢman ĢeytanlaĢtırılır, aĢamalı olarak insanlıktan çıkarılarak, ilk önce insani niteliklerini koruyan ama tümü kötü bir grup yakıĢtırması yapılır. Sonraki aĢamada ise,karĢı etnik grup bir haĢere benzetmesine tabi kılınır ve insanlıktan çıkarılır (Volkan, 1999: 137). Etnik grupların birbirlerini düĢmansallaĢtırması etnik ayrılıkçı hareketlerin Ģiddete baĢvurmalarını kolaylaĢtırıcı etki yapabilir. BaĢka bir ifade ile etnik gruplar arasında var olan kin ve nefretler etnik grupların belli bir örgüt etrafında bir araya gelmesine sebep olabildiği gibi Ģiddet eylemlerinin baĢ göstermesine de neden olabilir.

1.2.2. Etnik Ayrılıkçı Hareketler ve Terörizm

Avrupa‘nın en önemli ayrılıkçı hareketleri Kuzey Ġrlanda ve Ġspanya‘da meydana gelmiĢtir. Her ne kadar Kuzey Ġrlanda sorununun temelini mezhep ayrılığı oluĢtursa da sorun, mezhebin de bir parçası olduğu etnik kökendir (Ġnat vd., 2010:655). Milliyetçi Ġrlanda Ordusu (IRA) Ġngiliz ordusuna karĢı isyan hareketi baĢlatmıĢtır. Ġrlanda sorununun çözümünde ateĢkesler çok önemli bir yer tutmaktadır. IRA, 1994 yılı sonbaharında silahlı saldırı gerçekleĢtirmeyeceğini ilan etmiĢtir. Böylece, müzakere sürecinin önü açılmıĢtır. Çünkü uzun ateĢkes süreci IRA‘nın askeri kapasitesini zayıflatmıĢtır (Bell, 1998: 27). Kuzey Ġrlanda sorunu, Bill Clinton‘un özel giriĢimi sonucunda müzakere aracılığı ile çözüm sürecine girmiĢtir. ABD Senatoru George Mitchell, sorunun çözümüne dair bir rapor hazırlamıĢtır. Bu rapor, demokratik adımları ve Ģiddet kullanılmamasını öne çıkarmıĢ ve müzakerelerin sonucunda IRA‘nın silah bırakmasını öngörmüĢtür (Laçiner, 2001:34). BarıĢ süreci 2007 yılında IRA‘nın silah bırakması ile tamamlanmıĢtır (Ġnat vd., 2010: 663).

Ġspanya‘nın yaĢamıĢ olduğu Bask sorunu bölgesel ve etnik sebeplere dayanmaktadır. Bask sorununun çözülmesinde dönüm noktası,1986 yılında Ġspanya‘nın AET‘ye üye olmasıdır. AET üyeliği ile birlikte Ġspanya, Bask sorunununçözümü için müzakere sürecini hızlandırmıĢtır. Bask halkının AET üyeliği ile birlikte gelen sosyal ve ekonomik haklarındaki geliĢmeler ETA‘nın Bask halkı tarafından dıĢlanmasını

(26)

kolaylaĢtırmıĢtır. 2005 yılında Hükümet ile ETA yetkilileri arasında baĢlatılan gizli görüĢmeler, ETA‘nın silah bırakması ve daimi ateĢkes ilan etmesi ile sonuçlanmıĢtır. Batı, ayrılıkçılık sorunu ile ilgili olarak isyancı etnik örgütlerle müzakere yapmıĢ ve isyancıların silah bırakmasını sağlamıĢtır (KurubaĢ, 2006: 251). Ġspanya Hükümeti ve ETA arasında gerçekleĢtirilen müzakerelerde, ETA temsilcileri genel af istemiĢ, Batasuna gibi bazı ETA‘ya yakın kiĢilerin siyaset yasağının kaldırılmasını müzakere etmiĢlerdir(Ġnat vd, 2010:801). ETA ve IRA, barıĢ müzakereleri sonucunda siyasal sisteme entegre olmuĢlardır (Ġnat vd.,2010: 804). Kuzey Ġrlanda ve Bask Sorunu, Batı çatıĢma çözüm metodu ile çözülmüĢtür. Batı çatıĢma çözüm metodu, etnik ayrılıkçı grupların merkezi güç tarafından Ģiddet kullanarak ortadan kaldırılması yerine, etnik ayrılıkçı grubun demokratik haklarını geniĢletmeyi, anayasal reformlar yapmayı, sorunu müzakere etmeyi ve adem-i merkeziyetçi adımlar atmayı önermektedir (Annual Hero's Day…, 2012:1). Batı çatıĢma çözüm yöntemi, etnik ayrılıkçı grubun silah bırakmasını sağlayarak siyasal sisteme dâhil olmasını öngörmektedir.

Terör kelimesi Latince Terre, Fransızca terreur kelimesinden dilimize geçmiĢtir.Terör kelimesinin anlamı yıldırmak, korkutmak, caydırmak anlamındadır (Salur, 2006: 38).Terörün bilinçli ve planlı ve bir siyasi amaç güdülerek yürütülmesi terörizm olarak ifade edilmektedir. BaĢka bir Ģekilde ifade edilirse terörizm, devlet olmayan bir aktörün siyasi amaçlı yaptığı eylemlerin bütüne verilen addır (Baharçiçek, 2000: 12). Terörün de ilk ortaya çıkıĢ aĢamasında dinsel algıların önemli olduğu ortaya konulmaktadır. Ġngilizce thug (çeteci) sözcüğü din bağlantılı terörizme dayanmaktadır. Örneğin,Thuglar, 600-1800‘lerin ortalarına kadar hüküm süren hindu terörizmin adıdır. Thuglar, Hindu terör ve yıkım tanrıçası olan Kalliye kurban edilmek üzere kırsal bölgedeki yolcuları sistematik bir biçimde öldüren Hintli dinsel birliğin adıdır. Thuglar, genellikle kurbanlarını boğarak öldürmüĢlerdir. (Salur, 2006: 25).Terörist eylemler günümüzde sadece radikal dinci gruplar tarafından tercih edilmemekte, aynı zamanda ayrılıkçı etnik grupların kendilerini dünyaya duyurma aracı konumundadır. Etnik ayrılıkçı örgütlerin,terör örgütü sınıflandırması içine alınmasına sebep olan en önemli unsur ise, suikast baĢta olmak üzere, bombalama, rehin alma, adam kaçırma (Bayer, 2007: 57) gibi eylemleri sivil halk gözetmeden kendi çıkarlarına yönelik kullanmalarıdır. Etnik ayrılıkçı örgütlerin isyan çıkardıkları devlet tarafından illegal olarak kabul edilmesi ise vatandaĢlık bağı ile bağlı olduğu devleti hedef almalarından kaynaklanmaktadır.

(27)

Etnik Ģiddet eylemleri, etnik azınlık kavramı ile yakından ilgilidir. Etnik azınlık bir grup insanın egemen unsurdan dil, din, ırk, milliyet, kültürel orijin olarak farklılık arz etmesidir. Etnik Ģiddet eylemleri, alt etnik grubun davasını yüceltmek için yaptığı bilinçli Ģiddet hareketleridir (Baharçiçek, 2000: 12). Bir terör örgütün hafızasını oluĢturan örgütsel yapı, önemli semboller ve etnik destek etnik ayrılıkçı örgütlerin de belleğini oluĢturur (Bayer, 2007: 102). Devletler ulus devleti kurduktan sonra millet yaratmaya yönelirken,etnik ayrılıkçı örgütler millet yaratıp sonra devlete ulaĢmaya çalıĢır (Baharçiçek, 2000: 17). Her etnik ayrılıkçı örgütün kuruluĢ amaçları vardır. Bu amaçlardan bazıları Ģunlar olabilir (Bayer, 2007: 43): i)Rejim değiĢikliği, ii) Toprak değiĢikliği, iii) Sosyal kontrolü ele almak.Bu amaçlar etnik ayrılıkçı örgütlerin diri kalmasını sağlayan önemli araçlardır.

Belirli bir etnik kimliğe sahip gruplar içinde yaĢadıkları ülkenin siyasi yapısı içerisinde tek unsur olmamaları durumunda yaĢadıkları ülkeden toprak talep ederek kendi egemenliklerinde yeni bir devlet kurmayı amaçlarlar (Salur, 2006: 60).Aslında ayrılıkçı örgütlerin amacı siyasidir. Amaçları bir halkın geleceğini kontrol etmek için gücün dağılımında söz sahibi olmaktır (Gürses, 2003: 17). Çünkü etnik ayrılıkçı örgütler, kendilerini uğruna savaĢtıkları halkın en önemli temsilcisi sayarlar (Gürses, 2003: 15).Genel anlamda etnik ayrılıkçı hareketlerin kök sebepleri Ģu Ģekilde sıralanabilir (Bayer, 2007: 42):

 Şiddetin tarihsel deneyimi:Ġki farklı etnik grubun geçmiĢte o bölgede hâkimiyet mücadelesi vermesi ve bu hâkimiyetin sürekli el değiĢtirmesi o etnik gruplar arasında Ģiddetin tarihsel bir deneyim olarak kalmasına sebep olabilir bu bağlamda geçmiĢte hâkimiyet mücadelesi veren iki etnik grubun aynı devlet çatısı altında iki etnik grup arasından bir tanesinin üst kimliği çerçevesinde bir araya getirilmesi, etnik ayrılıkçılığa giden bir süreci kolaylaĢtırıcı etki yapabilir.Tamil halkı, eski yazıtlarında Sinhalese halkından kendi topraklarına göz koyan kiĢiler olarak bahsetmektedir (Spencer, 1990:108).Tarihsel bağlamda birbirlerini düĢman ilan eden Tamil ve Sinhalese etnik grubunun aynı devlet içerisinde eĢit olmayan koĢullar altında bir araya getirilmesi, ayrılıkçı hareketlerin çıkmasını kolaylaĢtırmıĢtır.

 Zayıf devletler:Sömürge döneminde geçmiĢten gelen tarihsel düĢman iki etnik grup aynı devlet sınırları içerisinde bir arada tutulmaya çalıĢılmıĢtır. Sömürge

(28)

sonrasında bu devletler sömüren devletin gölgesinde uluslararası sisteme bağımsız devletler olarak dâhil olmuĢlardır. Bu devletlerin bir devletin sahip olması gereken askeri güç, sosyal politika gibi unsurları icra edecek birimlere sahip olmaması, ya da bu unsurların yetersiz olması etnik grupların kendi aralarında gruplaĢıp kendi devletlerini kurmaya yönelik adımlar atmalarına sebep olabilmektedir. Etnik ayrılıkçı örgüt LTTE, kuruluĢundan itibaren temel hedefinin bağımsız Tamil Elam Devleti kurmak olduğunu belirtmiĢtir. Elam ismi, Tamil Krallığı döneminde Sri Lanka‘ya verilen addır (Spencer, 1990: 114).  Adil bir yönetimin olmaması: Bir üst kimlik çerçevesinde kurulan devletlerin,

adını aldığı ulusa ayrıcalıklar tanıması, diğer etnik grupları ayrılıkçı organizasyonlara itebilmektedir. Demokrasinin olmaması, ayrılıkçı hareketlerin Ģiddete yönelmesine sebep olabilir. Örneğin Sri Lanka Hükümeti‘nin bütün azınlık gruplarını Sinhalese üst kimliğininhâkimolduğu bir siyasi partide birleĢtirme isteği, LTTE‘nin ayrılıkçı bir hareket olarak ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur (Crisis Group, 2007: 11).

Bir devletin toplumsal tabanında etnik gruplar arasında Ģiddetin tarihsel deneyimi, zayıf devlet yapısı ve buna bağlı olarak adil bir yönetimin olmayıĢı ayrılıkçı hareketleri belirli bir siyasi program çerçevesinde bir araya gelmelerine sebep olabilir. Bir ayrılıkçı hareket baĢlangıçta genellikle eğitim görmüĢ entelektüel insanlar, mensubu olduğu etnik grubun ekonomik sosyal sorunlarına çözüm getirebileceklerini iddia ederek bir araya gelmeyi amaçlarlar (Gürses, 2003: 19). Ayrılıkçı hareketlerin büyük bir bölümü kendi iktisadi ve siyasi amaçlarına ulaĢabilmek için silahlı eyleme geçebilirler. Ayrılıkçı bir Ģiddet örgütünün aĢamalı eylem programı Ģu Ģekilde sıralanabilir (Gürses, 2003: 23):

 Siyasi Örgütlenme Dönemi: Özellikle toplumun dıĢlanan mevcut yapıdan rahatsızlık duyan etnik grupları arasında örgütlenme çalıĢmaları baĢlatılır. Bu bağlamda üniversite ve okullar bu grupların bir araya gelmesinde çok önemli rol oynayabilir. Örnek vermek gerekirse, Tamil Kaplanları‘nın kuruluĢunda üniversiteler çok önemli bir yer tutmaktadır (Arena, Arrigo, 2006: 178).

 Eylem Dönemine Geçiş:Ġçinde yaĢadığı toplumsal yapıdan hoĢnutsuzluk duyan gençlerden oluĢturulan silahlı birimler, merkezi otoritenin etkisini sarsmak ve uluslararası toplumun dikkatini üzerine çekmek için resmi hedeflere saldırılar baĢlatabilir. Tamil Kaplanları gibi etnik ayrılıkçı örgütlerin Ģiddet eylemlerinin

(29)

büyük bir bölümü devleti temsil eden kiĢi ve kurumlara yöneliktir (Krisha, 2001: 215).

 İç Savaş Yaratma İsteği: Etnik ayrılıkçı örgütler eylem yaptığı ülkede bir iç savaĢ yaĢanıyormuĢ gibi halkın gözünde bir ikilem yaratmaya çalıĢır. Bir ülkenin iç savaĢa sürüklendiğini gösteren üç ana unsur bulunmaktadır (Roven, 2004: 308): i)Saldırı eylemlerinin etnik ayrılıkçı örgütün yaĢamakta olduğu ülke sınırları içerisinde gerçekleĢmesi gerekmektedir, ii) Saldırı eylemlerinin devlet otoritesine dönük olması gerekir. Ġç savaĢ görünümü yukarda sayılan unsularla beraber bir süreklilik içinde devam etmesi halinde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Sri Lanka‘da Tamiller ile Sinhaleseler arasında yaklaĢık 30 yıl süren etnik çatıĢma bir sivil savaĢ görünümündedir.

 Etki Alanın Arttırılması: Etnik ayrılıkçı örgütler belli bir bölgede baĢlayan eylem planlarını zamanla geniĢletmeye çalıĢır. Otoriteyi ele geçirmek için etnik grubun yoğun olduğu yerlerde Ģehir merkezlerinde kontrol altına alınmaya çabalayabilir. Böylece Etnik ayrılıkçı örgütler, kendi etki alanlarını artırmayı amaçlamaktadırlar. BaĢka bir deyiĢle, etnik ayrılıkçı örgütlerin en büyük amacı kendi kurtarılmıĢ bölgesini oluĢturmaktır. Bu bağlamda, Tamil Kaplanları‘nın Lanka adasının kuzeyinde tam hakimiyet sağlaması ve bu bölgeyi kendi kurtarılmıĢ bölgesi olarak ilan etmesi, örnek olarak verilebilir.

 Toplumsal Destek Arayışı:Etnik ayrılıkçı örgütler, mensubu olduğu etnik grubun örgütü sahiplenerek, örgüte maddi destek sağlamaya çalıĢırlar. Etnik ayrılıkçı örgütler toplumsal desteği kazanarak baĢ kaldırdıkları devletle kendi mensubu oldukları etnik grupların arasına set koymayı amaçlarlar. Tamil Kaplanları‘nın gelirlerinin büyük bir bölümünü, yurt dıĢında yaĢayan Diaspora‘nın sağlamıĢ olması, örgütün gerilyalarının bölge halkından oluĢması (Research Paper, 2009: 19), Tamil Kaplanları‘nın kendilerini Tamil halkının temsilcisi olarak kabul ettikleri gösteren önemli bir örnektir.

Etnik ayrılıkçı bir örgüt halkta bazı duygular yaratmayı amaçlar. Etnik ayrılıkçı örgütler, öncelikle genel bir korku yaratarak halkı bir taraf seçmeye zorlarlar. Hükümet güçlerinin kendi vatandaĢını koruyamadığı hissi verilmeye çalıĢılır. Halk ile devlet arasına set koymak, ayrılıkçı örgütlerin en büyük amacıdır. Böylece halkta intikam duyguları yaratmak amaçlanır.Gelecek kuĢağı, bu intikam duyguları ile yetiĢtirmek etnik ayrılıkçı örgütlerinin en büyük hedefidir (Bayer, 2007: 43). Etnik ayrılıkçı

(30)

örgütlerin ortak özelliği Ģiddetin zamanla örgütün varlık sebebi haline dönüĢebilmesidir. Bu bağlamda etnik ayrılıkçı örgütler, kendi hedeflerine ulaĢmak için, kendi mensubu olduğu etnik gruba bağlı sivillere bile Ģiddet uygulayabilmektedir(Gürses, 2003: 123). Öyle ki bu tür katliamlarda bile sorumlu olarak hükümet gösterilir. Çünkü etnik ayrılıkçı örgütlere göre, kendilerini bu yola iten merkezi hükümettir (Gürses, 2003: 17). Etnik ayrılıkçı örgütlerin sistematik bir program çerçevesinde bir araya gelmesini sağlayan en önemli araçlardan bir tanesi de ideolojilerdir. Ġdeoloji, etnik ayrılıkçı örgütlerin propaganda yapmasını kolaylaĢtırıcı bir görev görebilir. Ġdeolojiler, Etnik ayrılıkçı örgütlerin var olmasında ve yaĢamasında önemli bir unsurdur.

Ġdeolojiler sosyal yaĢamı Ģekillendiren önemli araçlar konumundadır. Her Ģeyden önce fikir ve ideolojiler dünyanın anlaĢılması ve açıklanmasını sağlayan bakıĢ açılarıdır. Ġdeolojiler, siyasal faaliyetlerin amaçlarının belirlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır (Heywood, 2007:11). Aynı zamanda ideoloji, amaçlara ulaĢmakta kullanılacak yöntemi de belirleyen çok önemli bir kavram konumundadır. Marks ve Engel anarĢistlerin otoritenin tamamen ortadan kaldırılması fikrine sıcak bakmamıĢ ve geçici dönemin fikri olarak proletarya diktatörlüğünden bahsetmiĢlerdir. Proletarya devrimini Marx bir gereklilik olarak görür. Bu devrim sayesinde üretim araçları burjuvazinin elinden alınarak kamu malı haline dönüĢtürülür. Böylece sınıflar arasındaki fark kaybolur. Marksistler ise, devrimin belli bir programdâhilinde olabileceğine inanmıĢtır. Bir bakıma, AnarĢist ideoloji toplumsal hareketlerde istikrarsızlık sağlamanın halkı iktidarı ortadan kaldırmak için harekete geçireceğine inanmıĢtır. Marksist ideoloji ise, toplumsal hareketlerde iktidarı ortadan kaldırmanın Proleterya‘nın birlikte hareket etmesi ve yönetimi devralması ile baĢarıya ulaĢacağına inanmaktadır.

Lenin devrimci savaĢım metotlarına değinir. Bu yöntemin ilk unsuru olarak da illegal bir örgüt kurulmasından bahseder. Bu illegal örgüt Lenin‘e göre, yığınların devrime yöneltilmelerini sağlamak için kurulmalıdır. Hatta Lenin, illegal propaganda yöntemlerini kınayanları Sosyalizm‘den aforoz etmektedir (Lenin,1992: 27). Lenin illegal örgütü biraz daha açarak devrimci savaĢa giden süreçte silahsızlanma fikrini kıyasıya eleĢtirir. Bu bağlamda iç savaĢlar devrime giden süreçte en önemli aĢamadır. Ġç savaĢı görmezden gelmek ve onu yok saymak Sosyalist devrimi yadsımaktır (Lenin, 1992: 56). Ayrıca Lenin‘e göre Sosyalist devrim her ülkede aynı anda gerçekleĢmeyebilir. Aksine Sosyalizm farklı anda farklı ülkelerde savaĢları-iç savaĢları

(31)

öngörür (Lenin,1992: 56). Bir baĢka ifade ile burjuva ile giriĢilen bu mücadele haklı bir savaĢtır. Bu bağlamda Lenin self determinasyon ilkesinin siyasal anlamda bağımsızlık hakkını, ezen ulustan siyasal bakımdan serbestçe ayrılması olarak tanımlamaktadır (Lenin, 1992: 137). Bu noktada Lenin için Self Determinasyon ilkesinin uygulanmasında en önemli unsur bu hakkı talep edenlerin ―ezilen uluslar‖ olmasıdır. Lenin, burada ―ezilen uluslar‖ kavramını emperyalizm ve kapitalizmle iliĢkilendirerek self determinasyon ilkesini sınırlandırmıĢtır.

Ayrılıkçı bir örgütün ülkeyi bir iç savaĢa sürüklediği süreçte Marksizm illegal örgüte karĢı teklif edilecek federasyon ve adem-i merkeziyetçiliği, devrimden önceki en büyük tuzak olarak algılar. Çünkü merkezileĢmiĢ bir federasyon kapitalizmin hedeflediği kendi isteklerini yerine getirebilecek merkezileĢmiĢ devletlerin aynısıdır (Lenin,1998: 45).Çünkü 2002 yılında Tamil Kaplanları ve Sri Lanka Hükümeti arasında yapılan görüĢmelerde, müzakere süreci baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtır. Çünkü Tamil Kaplanları federasyon önerisini reddetmiĢtir.

Günümüzde kendini devrimci illegal örgütler olarak kabul eden gruplar, iç savaĢ araçlarına intihar bombacısı adı verilen yeni bir araç eklemiĢlerdir. Marx ―intihar üzerine‖ adlı kitabında intiharın nedeni olarak modern burjuva toplumunun kötülüklerini göstermiĢtir (Marx, 2006: 40).Marksistlere göre iĢgalden, baskıdan ve sömürülmekten kurtulmak Ģiddet içeren bir unsurdur. ġiddet sorunun çözümlenmesinin zorunluluğunu ortaya koyar. Bu bağlamda sorunun ortaya konulmasında feda anlayıĢı çok önemli bir unsurdur. Feda anlayıĢı silahlı mücadele veren bütün illegal örgütlerde benimsenen çok önemli bir kavramdır (Marx, 2006: 83). Bir bakıma Marksist illegal örgütler için intihar eylemi toplumların kendilerini savunmak için çekildikleri son kaledir. Aslında illegal örgütler için intihar eylemini anlamlı kılan simgesel boyutudur. BaĢka bir deyiĢle, illegal örgütün kendi taraftarları ve karĢısındaki devlet erki ile kurmuĢ olduğu bir iletiĢim yöntemidir. Ġntihar eylemleri illegal örgütlerin seslerini duyurmasında ve etkili bir direniĢ ortaya koymalarında önemli bir yöntem konumundadır (Marx, 2006: 93). Günümüze baktığımızda Marksist etnik ayrılıkçı örgütLTTE, intihar eylemlerine sıklıkla baĢvurmaktadır. LTTE bugüne kadar 200‘den fazla intihar saldırısı gerçekleĢtirmiĢtir. Irak SavaĢı‘na kadar dünyadaki intihar saldırılarının üçte ikisi etnik ayrılıkçı LTTE gerilyaları tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir (Aryasinha, 2012:1).

(32)

Özetle ideolojiler toplumu iç savaĢa sürüklemeye sebep olabilecek önemli bir unsurdur. Yukarda anlatılanlardan hareketle ideolojiler bir etnik grubu etnik ayrılıkçı bir örgüt çevresinde bir araya getirebilecek önemli bir toplumsal etkiye sahiptir. Marksizm‘in iki önemli vurgusu, özellikle etnik ayrılıkçı örgütler tarafından sığınak olarak kullanılmasını kolaylaĢtırmıĢtır. Sosyalizm‘in devrim için illegal örgütleri, devrime ulaĢmada bir araç olarak bahsetmesi ve ezen uluslara karĢı ezilen ulusların baĢkaldırısını ve eylemlerini (silahlı çatıĢma, intihar saldırıları) haklı bulması etnik ayrılıkçı örgütlerin Marksist ideolojide Ģekillenmelerini kolaylaĢtırıcı unsur olduğu iddia edilebilir.

1.5. Etnik Ayrılıkçı Örgütler ve Self Determinasyon Talebi

Selfdeterminasyon‘un ilk kullanımı 1581 yılında Holllanda‘nın Ġspanyol krallığının kendilerine zulüm yaptıkları gerekçesiyle Ġspanya‘dan bağımsızlığını istemesiyle gerçekleĢmiĢtir. Fakat self determinasyon‘un tam anlamıyla kullanımı 1776 yılında ABD‘nin bağımsızlığını kazanması ve akabinde 1789 Fransız Ġnsan Hakları Beyannamesiyle olmuĢtur (ġahin, 2000: 8).

19. Yüzyılda ortaya çıkan ―milliyetler prensibi‖ ise, Ġtalyan Hukukçu Mancini tarafından ortaya atılmıĢtır. Bu prensibe göre, her milli topluluk bağımsızlığını kazanmalıdır. Ġtalya‘nın birliğini tamamlamasıyla Mancini bu tezinden vazgeçmiĢtir (ġahin, 2000: 9).Milliyetler prensibi ve self determinasyon kavramları arasındaki farklılık özellikle 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde daha da belirginleĢmiĢtir.

Self determinasyon kavramı günümüze iki aĢamadan geçerek gelmiĢtir. Ġlk olarak, BaĢkan Wilson‘un özellikle Avrupa‘yı hedef alarak imparatorlukların yıkılmasından sonra önerdiği self determinasyon dönemidir. Bu dönemde Avrupa‘da birçok ulus bağımsızlığını kazanmıĢtır. Wilson, self determinasyon ilkesinden çok bahsetmesine rağmen Milletler Cemiyeti (MC) misakı içerisine yer almasını sağlayamamıĢtır (ġahin, 2000: 12). Milletler Cemiyeti 10. Madde ile ülkelerin toprak bütünlüğünü garanti altına almıĢ olsa da, Polonya,Macaristan ve Çekoslovakya self determinasyon ilkesini kullanarak bağımsız olmuĢlardır (ġahin, 2000: 13). Bir nevi bu dönemde yaĢanan ilhaklar Ġkinci Dünya SavaĢı‘na gidecek süreci ĢekillendirmiĢ ve self determinasyon ilkesi rafa kaldırılmıĢtır.Bu bir bakıma Ģöyle de yorumlanabilir, Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra MC‘nin yerini alan BM, self determinasyondan bir hak olarak değil bir prensip olarak bahsetmiĢtir. BM, devletlerin self determinasyon haklarını dikkate almalarını ve bu hakka her devletin saygı göstermesi gerektiğini belirtmiĢtir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Eş odaklı: Çiftin uyumu, evlilik öncesi ve sonrası psikoeğitimler, boşanma, cinsel prob. Aile odaklı: Aile içi etkileşimi yapılandırma

SOSYAL GÜVENLİK PRİMLİ SİSTEM SOSYAL SİGORTA KURUMLARI AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞI SOSYAL GÜVENLİK KURUMU İŞKUR –İşsizlik Sigortası EK SOSYAL

Bu çalışmada: Azerbaycan ve Ermenistan arasında ortaya çıkan Dağlık Karabağ sorunu, Gürcü-Oset ve Gürcü-Abhaz anlaşmazlıkları- nın temeli ve tarihsel süreç

Pre- iktal fazda kedilerde artan saldırganlık, sesler çıkarma (tıslama, hırlama ya da ag lama gibi), huzursuzluk (du zensizce dolaşmak), kaygı, saklanma, u rkeklik ya

Birleşik Krallık gibi yüksek düzeydeki çocuk yoksulluğu oranlarını azaltmış ya da İsveç örneğinde olduğu gibi çocuk yoksulluğu oranlarını göreli olarak sınırlı

Kullanılan Veri Tabanlarında Yardımcı Veri Olarak Kullanımı: Ülkemizdeki tüm adliye teşkilatlarında UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) adlı bir veri tabanı

Batı’da hızla değişen ekonomik ve toplumsal şartlar karşısında birbirine bağlı iki gerçek ortaya çıkmıştır. Birincisi, 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş

Araştırma sonucunda katılımcıların yaşına, eğitim durumuna, medeni durumuna ve çalışma durumuna göre e-sağlık okuryazarlık düzeylerinin istatistiksel olarak