• Sonuç bulunamadı

2.1. GÜNDELİK HAYAT

3.1.1. Zirai Faaliyetler

Sorân’ın zirai hayatı tamamen yağmurların yağmasına dayalıdır. Ziraat için en önemli faktör verimli topraktır. Kürt âlim İbn Adem Bâlikî293 şöyle der: “Yağmur

yüklü bulutlar ortaya çıktığında Allah’ın kudretiyle bulutları gidermek ve yağmur yağdırmakla görevli olan Mikail gelecek ve tütün ve keçi boynuzu bahçelerini sulayacaktır.” Bunlar İbn Adem’in yaşadığı Bâlik bölgesinde ekilen bitkilerdendir.

İbn Adem bu sözleri söylemiştir. Emir küçük Oğuz Bey (1956-1957) çiftçilere ve ziraata çok önem verdi ve zirai refah sağlamak için çalıştı. Oğuz Bey, işlerini kolaylaştırmak için çiftçilere toprak vererek onları destekledi.294

Ziraat, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ekonominin ana damarıydı. Bu nedenle Sorân Emirleri ziraata büyük önem vermişlerdir. Bu konuya en fazla önem verenlerden biri de Şeyhân, ‘Akra, ‘İmâdiye, Kuysancak ve Erbil’i egemenliğine aldıktan sonra Muhammed Paşa olmuştur. Çünkü bu topraklarda geniş ve ziraata elverişli ovalar bulunmaktaydı. Çünkü buralar verimli toprakları ve bol zirai ürünleriyle tanınmaktaydı. Emir Muhammed Paşa, çok sayıda sulama kanalları kazdırdı. Böylece toprakların çoğu canlandırılarak ziraata elverişli hale geldi.295

292 Osman Ali, Dirâsât fi’l-hareketi’l-Kürdiyye el-Mu‘âsıra 1733-1947, Kültür matbaası, Erbil, 2003, s. 29; Ed-Demlûcî, İmâretu Behdînân, s. 49; Seyyâr Cemil, Zu‘amâ’u ve efendiyye el-

bâşâvât el-‘Usmâniyyûn ve’n-nehvediyyûn, Dâru’l-Ehliyye, Amman, I, baskı, 1999, s. 153.

293 Reşîd Fendî, el-Fikrü’l-Kürdî beyne Hânî ve Hâcî Kâdirî Koyî, Hacı Hâşim matbaası, Erbil, 2008, s. 104-105.

294 Mizûrî, Târîhu Revandûz, s. 212.

Emir Muhammed, askeri güçlerinin yarısını, zamanı geldiğinde hasat işlerini gerçekleştirmek için çiftçilerin arazilerine gönderirdi.296 Bu adımın atılması,

çiftçilerin ve ekin işleriyle uğraşan tabakanın orduya katıldığını göstermektedir. Bu nedenle Büyük Muhammed Paşa’nın, çiftçileri Sorân Emirliği ordusunda değerlendiren ilk Kürt Emir olduğunu söylemek mümkündür.297 Büyük Muhammed

Paşa, Erbil’i ele geçirdiğinde buranın yöneticisi olan Yakub Ağa’yı yakalayıp hapse atmıştı. Onun en çetin hasımlarından olduğu halde Yakub Ağanın muhafızlarla birlikte, ekilmesi düşünülen toprakları planlaması için Arapkendi köyüne gitmesine izin verdi. Muhafızların dalgınlığından yayınlanan Yakup Ağa onların ellerinden kurtulup kaçtı.298

Sorân Emirliğindeki zirai aletler, diğer bölgelerde olduğu gibi ilkel ve eski aletlerdi. Toprağı, ağaçtan yapılan aletlerle sürüyorlardı. Bu aletleri öküzler, eşekler veya katırlar çekiyorlardı.299 Eğer çiftçiler bu aletlere de sahip değilse o civardaki

dağlık bölge ve köylere mahsus el aletleriyle toprağı sürmeye çalışıyorlardı. Emirliğin topraklarının büyük çoğunluğu sert ve kuru olup yağmura dayalıydı. Hasat edilen ürünlerin çoğu bire on verirdi. Bazı senelerde bu oran bire yirmi ila kırka bir bazen de bire altmışa kadar çıkardı.

Sorân Emirliğinin merkezi Revandûz ve çevresiydi. Burası dağlık bir bölge olmakla beraber çeşitli ve bol ürün yetiştirilebiliyordu. Revandûz, özellikle pirinç, tütün, keçiboynuzu, elma, kaysı, armut, incir ve nar gibi çeşitli meyveler, ayrıca hurma ve yabani fıstık ağacı gibi meyve veren ağaçlar ile palamut mazı ve ceviz ağaçları ile meşhurdu.300 Bu bölgelerde yaşayan halk, sonbahardan itibaren şiddetli

geçen kış mevsimi için kendileri ve hayvanları için zahire depolarlardı.301

Abdurrezzak Isfahânî’nin ifade ettiğine göre Revandûz halkının ihtiyaç duyduğu tahıl ve zahireler Kerkük ve Musul’dan ithal ediliyordu.302

296 Fraser, Rihletü Fraser, s. 26.

297 İskender, Kıyâmu Nizâmi’l-imâretiy fî Kürdistan, s. 174.

298 Hâdî Reşîd Çavuşlî, Turâsu Erbil et-târîhî, Musul Üniversitesi matbaaları, Musul, 1985, s. 23. 299 Mizûrî, Târîhu Râvenduz, s. 263.

300 Mevlud Bigalı, Tarık Cambaz, Revandûz Medinetü’l-Bâşa el-Kebîr, Süleymaniye, 2006, s. 106. 301 Bigalı, Cambaz, Revandûz Medinetü’l-Bâşa el-Kebîr, s. 11.

302 Abdurrezzak Isfâhânî, Ahvâlu Üşneviye, Yazma eser, Avusturya devleti müzelerindeki aslından istinsah edilmiş Revandûz’da Fahri Silahşör’ün elinde bulunan kopya.

Harîr bölgesi halkı da çiftçilikle meşgul idi. Onlar da büyük bahçelere sahiptiler ve buğday, arpa ve tütün ekiyorlardı.303 Barzân mıntıkası ise buğday ve

arpa ekimine dayanıyordu. Kıtlık yıllarında dağ palamudunu topluyorlar, öğütüp un haline getiriyorlar ve ekmek yapıyorlardı.304

Erbil, Ankâve ve çevresinde yetiştirilen ürünlerin başında ise buğday, arpa, mercimek ve humus geliyordu. Musul Vilayet Salnamesi, Erbil’in305 ve ona bağlı bölgelerin, orada bulunan zirai topraklara bağlı olarak ziraatla meşhur olduğunu ifade etmektedir. Burada üretilen ürünler, Bağdat vilayetinin ihtiyaç duyduğu zirai ürünlerin esas kaynağını teşkil etmektedir. Hatta aynı Salname’deki ifadeyee göre Bağdat’ın tahıl ambarını oluşturmaktadır.306 Niebuhr, Erbil’deki ziraattan bahisle

şöyle demektedir: “Erbil mıntıkasındaki topraklar nehirler ve kanallarla sulanmamaktadır. Bu bölgede ekilen buğday bire on ürün vermektedir. En iyi ürün verdiği senede bu miktar, bire on beşi aşmamaktadır. Ekilmesi yağmurlara dayalı olan buğday, nehir sularıyla sulanan buğdaylara göre daha bereketli, öğütülmeye daha uygun ve tadı daha lezzetli olmaktadır.”307

Şaklava, çevredeki toprakların sulanması için bol miktarda suya sahip olduğu için Sorân’ın en verimli ve en iyi bölgelerinden biriydi. Bu bölgede ceviz ve kavak ağaçları yetişiyordu. Bahçelerde çok miktarda armut, şeftali, elma, erik, ayva ve üzüm bulunuyordu. Şaklâva’nın üst kısımlarında, yüksek dağ yamaçlarında ve vadilerde geniş alanlarda üzüm asmaları vardı.308

Genel olarak diyebiliriz ki Sorân Emirliğinde ziraat iyi durumdaydı. Bütün zaruri maddelerin üretimi yerel olarak gerçekleşiyordu. Kendi kendine yetme özelliği Sorân Emirliği ekonomisini Osmanlı Devleti’nin ekonomisinden bağımsız hale getirdi. Çünkü halk, her türlü tarımsal maddenin üretiminde kendi ayakları üzerinde duruyordu. Sarp yamaçlar ve vadilerde istedikleri her türlü ürünü yetiştirmek az bir

303 Celîl, Ekrâdü’l-imparâturiyyeti’l-‘Usmâniyye, s. 34.

304 Hannâ Abdülahad Rofo, Lemhatun ‘an ‘Ankâve mâdîhâ ve hâdırihâ, Kültür bakanlığı matbaası, Erbil, I. Baskı, 1996, s. 19.

305 ‘İmâd Abdüsselam Rauf, Dirâsât vesâikıyye fî târîhi’l-Kürdi’l-hadîs ve hadâretihim, I. Baskı, Kültür matbaası, Erbil, 2008, s. 36-37

306 Abdülcabbar Kâdir Gafur, “Erbil fi’s-Salnâmâti’l-‘Usmâniyye”, Mecelletü Kâvân, sayı: 19, Erbil, 1990.

307 Niebuhr, Rihletü Niebuhr ile’l-‘Irâk fi’l-karni’s-sâmin ‘aşer, çev: Mahmud Hüseyin Emin, Kültür Bakanlığı yayınları, Bağdat, 1965, s. 90-91.

çabayla mümkün oluyordu. Ormandan elde edilen ürünler, sular ve hayvanlar hiç eksik olmuyordu. Bununla birlikte Sorân toprakları, yağmurlar az yağdığı yahut ekinleri yok eden çekirge sürüleri geldiği zaman kuraklıkla da yüz yüze kalıyordu. Nitekim böyle bir olay, 1829 yılında meydana gelmişti. Kıtlık, bu bölgenin halkının aç kalma sebebi oluyordu.309

Çalışma alanı bulunan yerlere göç, alışılmış bir durum idi. Şaklâva sakinleri, yazın bahçelerin bulunduğu yerlere gidiyor, orada meyve kurutma ve reçel yapma işleriyle meşgul oluyor, kış mevsiminde de evlerine geri dönüyorlardı.310