• Sonuç bulunamadı

Osmanlı çiftçisi çoğunlukla ağaçtan yapılmış saban, el orağı, tırpan, çapa ve sürgü gibi iptidai araçlar kullanmıştır. Tarım tekniği daha ileri olan ülkelerin çift sürmede kullandığı pulluk, karasabandan çok üstün olmuştur. Karasaban, toprağı ancak

10-15 cm derinliğe kadar sürebilmiştir. Pulluk ise 20-25 cm derinliğe kadar inebilmiştir. Ayrıca bir iş gününde karasabanla 3, pullukla 12 dönüm toprak sürülebilmiştir. Üstelik pullukla sürülen toprağın kalitesine ulaşabilmek için aynı toprağı karasabanla 3-4 kez sürmek gerekmiştir. Zira karasaban toprağı yeterince altüst edememiş, yabani otları temizleyememiştir. Karasabanla bir dönüm tarla sürene kadar, pullukla aynı kalitede 16 dönümlük tarla sürülebilmiştir. Zira karasabanın yetersizliği, aynı toprağın defalarca sürülmesi ile giderilebilmiştir. Nitekim Erzurum bölgesinde çiftçi pamuk veya tahıl ekeceği bir tarlayı 6-7 hatta 9 kez sürmüştür. Çift sürme süresi hava şartları nedeniyle 45-60 günü geçmediğinden bir çift öküzle köylü ancak 35-45 dönüm dolaylarında toprak işleyebilmiştir. Bu bakımdan karasaban Osmanlı çiftçisinin işleyebileceği toprak miktarını oldukça sınırlamıştır. 77

XIX. yüzyılda tarımda makineleşme konusunda öncülük Anadolu'da yerleşik bulunan yabancı toprak sahiplerinden gelmiştir. 1860'lardan itibaren İzmir ve civarındaki İngiliz toprak sahipleri buharlı makineler dahil olmak üzere çiftliklerinde modern tarımsal aletler kullanmaya başlamışlardır. Bursa yöresine ait 1857 tarım raporunda, "Avrupalıların çiftlik faaliyetlerinden İngiliz sabancıları ve atlarının aynı sayıda yerli işgücü ve hayvanın yaptığı işin üç katını yapabildiği" sonucunun çıktığı belirtiliyormuş ki İngilizlerin Anadolu'da koloniler kurma fikirlerinin sonucu olarak getirilen çiftçiler şüphesiz alıştıkları türden modern tarımsal aletler kullanmışlardır. Yine Bursa'da 1864'te saban, tırmık, harman makinesi, orak makinesi gibi araçlar kullanılmış ve yakında buharlı pulluğun da gelebileceği belirtilmiştir. 1864'te Edirne civarında 650 kadar yerleşik yabancı varmış ve çoğu arazi mülkiyetine sahip olmuştur. Bunlar bölgede 1870'lerden itibaren görülen tarımsal makineleşme sürecinde önemli rol oynamıştır.78

Anadolu 1876 öncesi dönemde genel olarak tarım teknolojisinin ilkel bir biçimini kullanmıştır. II. Abdülhamid dönemi modern zirai alet ve makinelerin benimsenmesi anlamında dikkate değerdir. Bu dönemde Heyet-i Fenniye makineleşmeyi etkin tarım için bir ön koşul olarak görmüş ki bu muhtemelen tarım

77 Güran, a.g.e., (19. YY. O.T.Ü.A.), s. 86. 78 Baskıcı, a.g.e., s. 34.

uzmanlarının ileri eğitimlerinden kaynaklanan bir görüş olmuştur. Heyet-i fenniye makine deneme programlarında toplam nüfusun sadece küçük bir kesiminin acil ya da öngörülebilir kavrayışı dahilinde; ancak buna rağmen yine de en ilerici tarım teknikleri doğrultusunda hedefler gütmüştür. Öte yandan yabancı zirai teçhizat şirketlerinin adamları gelişmiş aletlerin tanıtılması sorununa halkın daha geniş bir kesiminin ihtiyaçlarına cevap verecek, daha uygun bir seviyede yaklaşmışlardır. Bu kişiler potansiyel müşterilerinin mali güçleri dahilinde ucuz, basit aletlerin satışına eğilmişlerdir. Bilhassa Almanlar ve Amerikalılar mevcut teçhizatı yerel koşullara göre değiştirmeye büyük önem vermişler, örneğin pullukları yeniden tasarlamışlardır. Böylece yerli hayvanlar rahatlıkla çekilebilmiştir. En az bir Avrupalı imalatçının acentesi olan Anadolu demiryolu şirketi sattığı pullukları tamir etmek için dükkânlar kurmuş ve ayrıca modern aletlerin kullanımını göstermek ve satmak için özel personel istihdam etmiştir. 79

XIX. yüzyılda Anadolu tarımında makineleşme ve modern teknik kullanım çabaları, küçük tarımsal üreticiliğin yaygın ve kişi başına gelirin son derece düşük olduğu bir tarımsal yapı içinde görülmüştür. Modern aletler ve teknikler kullanımı, yaygınlaştığı ölçüde, şüphesiz durağan ve düşük verimlilikteki tarımsal üretim yapısını iyileştirici etkiler göstermiştir. Ancak makineleşme konusundaki bütün çabalara rağmen 1914'te (ve daha sonrasında da) Anadolu'da tarımsal üreticilerin büyük kısmı geleneksel koşullar altında üretime devam etmiştir.80

Söz konusu dönem içinde Osmanlı Devlet’inde Adana vilayeti zirai araç kullanımında öncü olmuştur. Adana vilayeti, Anadolu’nun en hızlı ilerleyen ve en önemli tarım yörelerinden biri olarak gelişimine başlamıştır. Büyük ve oldukça bereketli bir ova olan Adana bölgesinin ihraç piyasalarına yönelik oldukça kolay ulaşılabilir bir deniz taşımacılığı vardı. Anadolu’nun nüfus yoğunluğu en düşük vilayetlerden biriydi ve dönemimizin başında bile ticarete meyilli ve geniş arazileri olan toprak ağalarına sahipti. Bereketlilik, iş gücü kıtlığı, pazara ulaşılabilirlik ve büyük toprak sahipliğinden oluşan bir kombinasyon, bölgeyi zirai makinelerin benimsenmesinde lider hale

79 Quataert, a.g.e. ( A. O. R.T), s. 140.

80 Murat Baskıcı, “Osmanlı Tarımında makineleşme 1870-1914”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler

getirmiştir. Önemli miktarda Amerikan biçerdöveri ithal edilmiş ve İngiltere’den buhar makinesi, bir buharlı pulluk ve bir harman dövme makinesi sipariş edilmiştir. Vilayet’in ilerici valisi Abidin Paşa’nın kısmen de olsa bu makine akışında sorumluluğu vardı ve kendi parasıyla geniş bir alanı kaplayan bir arazi ve modern teçhizat satın almıştır. Ayrıca bir Fransız ziraat okulundan mezun olan bir Osmanlı’yı yeni teçhizatın bakımına yardımcı olmakla görevlendirmiştir. Lojistik ve tamirat olanakları ve eğitimli operatörlerin eksikliği gibi bölgedeki birkaç İngiliz konsolosunun öngördüğü zorluklar, bazı makineleri gelişlerinden sonraki birkaç ay içerisinde kullanılmaz hale gelmiştir. Ancak sonraki altı yıl içinde yöreye yaklaşık 600 Amerikan yapımı biçerdöver ithal edilmiş ve her ne kadar birçoğu teknik sorunlar nedeniyle kullanılmaz hale geldiyse de dikkate değer bir başlangıç olmuştur.81

Büyük toprak sahipleri gelirleri sayesinde makineleşme konusunda küçük çiftçilere göre avantajlı olmuştur. Önyargı1ı olmadıkları ve yeni tekniklere ilgisiz kalmadıkları sürece modern tarım metotlarına geçme konusunda diğer gelir gruplarındaki çiftçilere ön ayak olmuşlardır. 1880'lerde Adana valisi Abidin Paşa Memleket Sandığı adlı kredi teşkilatı aracılığı ile kendi çiftlikleri için İngiltere'ye 6 lokomotif ve 3 harman makinesi ısmarlamış, makineler gelince bir kısmını Adana ve Silifke civarındaki kendi çiftliklerinde kullanıp bir kısmını Yüreğir ovasındaki büyük çiftlik sahiplerine dağıtmıştır.82

Ortalama bir çiftçinin alım gücüne göre makine fiyatları yüksekti. Bursa'da İngiliz aletlerinin etkinliklerine şahit olan köylüler bunlardan edinmeyi çok istemişler, ancak çok azı satın alabilmiştir. Adana vilayetinde makinelerin pahalılığı çiftçilerin talebini sınırlamıştır. Sivas'ta ucuz tarımsal makinelere ihtiyaç duyulmuştur. Konya'da konsolos vekili piyasaya girecek İngiliz firmalarına düşük fiyatlı makineler getirmelerini önermiştir. Ayrıca köylülerin ortaklaşa olarak, örneğin muhtarın garantisi/kefaleti ile makine satın almaları konusunda incelemeler yapmıştır. Ancak hükümetin muhtemelen bu uygulamaya karşı çıkacağını ve büyük tutarlardaki satın alışlar için bunun uygulanamayacağını belirtmiştir. Ortaklaşa olarak dahi satın

81 Quataert, a.g.e. ( A. O. R.T), s. 141. 82 Baskıcı, a.g.e. (O.T.M), s. 36.

alınamayacak pahalı makineler için ise kiralama şeklinde çözümler ortaya çıkmıştır. Konya'da Amerikan ve Alman firmalarının temsilcisi, bir harman makinesi getirtip bunu hasat sezonunda 120 sterlinden kiraya verme niyetinde olmuştur. Ertesi yıl niyeti gerçekleşmiş ve iki küçük ve bir büyük harman makinesi hasat mevsiminde 100 sterline kiralık olarak çalışmıştır.83

I. Dünya Savaşı sıralarında Almanya’dan sipariş edilip memlekete gelen ziraat aletleri zirai mekteplerin bulunduğu Edirne, Bursa, Ankara ve Adana vilayetlerine dağıtılmış, ancak bedelleri ödendiği halde, bu aletlerin büyük kısmı harbin sonuna kadar memlekete gelmemişlerdir.84

Osmanlı Devleti ekonomik olarak çok güç durumda ve büyük bir harbin içinde pek çok cephede mücadele ederken bile zirai faaliyetlerin devam etmesi için buna kaynak ayırmış fakat maalesef savaş zamanı en büyük müttefiki olan Almanlar’dan bu aletleri alamamıştır.

Ele alınan dönemde tarımın daha çok ticarileştiği ve iş gücü kıt1ığının daha çok hissedildiği Batı Anadolu, Çukurova gibi bölgelerde bir dereceye kadar tarımda makineleşme ve modern teknikler kullanımının özellikle yabancı girişimcilerin ve göçmenlerin çabası ile sağlandığı, ancak Osmanlı tarım sektörünün geneli içinde makineleşmenin marjinal önemde kaldığı anlaşılmıştır. Anılan bölgeler dışında makineleşme konusunda kayda değer bir gelişme sağ1anamamıştır. Sinop-Artvin arasındaki kıyı ve iç bölgelerde tarımda modem makineler kullanımı görülmemiştir. Bu durum Halep Vilayeti’nde ki Antep, Maraş, Urfa bölgelerini de kapsamıştır, köylüler toprağı eski aletlerle işlemekte olup herhangi bir gelişmeyi gösterememiştir. Tedbirleri uygulamakta gönülsüz oldukları için modern tarımsal makineler yoktu ve bu durum komşu Adana vilayeti ile zıtlık oluşturmuştur. Doğu Anadolu da tarımda makineleşmenin dışında kalan bir bölgeydi. Birinci Dünya Savaşı arifesinde tarımsal üreticilerin büyük bir kısmı geleneksel metotlarla üretime devam etmiş ve çoğu için sahip olunan en önemli tarımsal alet (tahta) saban olarak kalmıştır. Modem teknikler ve

83 Baskıcı, a.g.e. (O.T.M), s. 41.

84 Vedat Eldem, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomisi, Birinci

makineler kullanımının kısıtlı kalışı, Osmanlı tarım sektöründen elde edilebilecek birikimin de kısıtlı kalışına yol açmıştır.85

Diyarbakır Vilayeti’nde ise modern teknikler ile üretimin yapılması teşvik edilmiştir. Ziraat Nezareti’nin Şûra-i Devlet’e yazmış olduğu bir raporda; Diyarbakır’da pek çok gül bahçelerinin olduğunu fakat halkın bu gülleri nasıl işleyeceğini pek iyi bilmediğini yazmıştır. Bu nedenle halkın bu gülü işleyebilmeleri için alet ve öğreticilerin gönderilmesi bu raporda yer almıştır. Sadece Diyarbekir değil söz konusu raporda Mardin Sancağı’nda da pek çok halis gül bahçelerinden bahsetmiştir.86 Diyarbakır’da Vali Halid Bey zamanında ( 1896-1902) bir Numune Çiftliği kurulmuş ve halk kısa bir süre içerisinde bu çiftlikten istifade etmeye başlamıştır. Bu çiftlik sayesinde yukarıdaki raporda yer alan hedeflere ulaşılmış Diyarbakır’da gül bahçelerinin sayısı artmış, üretilen gülden gül yağı çıkartılması halka öğretilmiştir.87