• Sonuç bulunamadı

Zarif, İnce, Güzel ve Hassas Kızını Borcuna Mukabil Kaba Bir Kayserili İle

3. BÖLÜM

3.1 SEÇME YAZILAR

3.1.3 Zarif, İnce, Güzel ve Hassas Kızını Borcuna Mukabil Kaba Bir Kayserili İle

Mehmed İlhâmî

Ona, bilseniz ne kadar acımış, onun terennümler ve çiçekler arasında geçmesi lazım gelen, hayatının bu devresinde, şekli kaba, lisanı kaba, edvar ve harekâtı kaba bir zevcin elinde kaldığı ve ondan kurtulmak için mahkeme kapılarında dolaştığını gördükçe ne kadar müteessir olmuş, kalben ne kadar ağlamıştım.

Dava sekizinci hukuk mahkemesinde cereyan etti. Mübaşir M Hanım, A Efendi diye seslendiği zaman salona uzun boylu, müşekkil vücutlu, hafif siyah sakallı bir zatla, çatık kaşlı, iri mavi gözlü ufak tefek bir adam girdi. Başında gümüş, yassı bir kalpak, üzerinde lacivert ceket, beyaz pantolon ve iskarpinler vardı. İri gözlerinin gömüldüğü yanakları şiş ve tıraşlı, burnu kalın ve basıktı. Tavırları şehirli olmadığını gösteriyordu. Hele lisanı o memleketin has şivesini konuşanlarınki gibiydi. Ka’ları daima Ga telaffuz ediyordu. Bu M Hanım’ın zevci A Efendi, diğeri de vekil-i müdafaa idi.

113

‘Para için evlendirilen kız’

İlk önce dava arzuhali okundu. Bunda vâki olan bir talaktan bahsolunuyor nafaka-i iddet ve mehr-i müeccel “madeni altın” elli lira talep olunuyordu. Çünkü izdivaçlarından birkaç ay sonra A Efendi zevcesini pederi hanesine gitmekten men etmiş ve eğer gidersen şart olsun! demiş. M Hanım gitmiş, şartı tahkik etmiş ve dolayısıyla da talak-ı vukû bulmuş.

Lakin heyet-i hâkime bunu da kabul etmedi ve M Hanım’ın el-yevm zevcinin taht-ı nikahında bulunduğuna karar verdi ve sonra, A Efendi’ye bazı sualler sordu. O baştan aşağı titriyordu. Güçlükle cevap verdi. Cümlelerinin sonu daima boğazında düğümlenip kalıyordu. Son sözünü söylemek için büyük bir gayret sarfetti. Fakat yine muvaffak olamadı. Dili dolaştı, çenesi kilitlendi. Yalnız:

-Efendim, bir insan zorla zevcesinden geçer mi? Buna.. Hangi vicdan.. diyebildi. Cümlesini ellerinin işaretleriyle ikmal etti. Sonra oturdu.

Reis Bey, M Hanım’dan da bazı cihetlerin istizahı lazım geldiğini söyledi.

Vekil Bey, muayyen tarafına döndü. Bir hanıma doğru ilerlemeye başladı. O zaman hâkim efendi seslendi.

114 -Kızım gel, şöyle gel bakalım!

Halkın bütün mütecessis nazarları o tarafa döndü. M Hanım geliyordu. Kumral saçlarını mavi bir tülle gölgelendirmiş, çelimsiz vücudunu siyah bir mantoya büründürmüştü. Ayaklarında ipekli gümüş çoraplar, kahverengi iskarpinler vardı. Boynu bükük, gözleri inik, bir gölge adeta bir hayal gibi süzüldü, geçti. Hâkim efendinin huzurunda ayakta durdu. O suale hayli tereddütten sonra cevap verebildi.

Artık heyet-i hâkimeye kat’î kanaat gelmişti.

Zevc, yevmiye (20) kuruş nafaka te’diyesine mahkûm oldu.

A Efendi süratle birden kalktı. Dışarı çıktı. Kendi kendine söyleniyor: -Ulan diyordu. Ben de size o parayı yedirirsem, yuh olsun bana!

Hızlı hızlı yürüdü. Kalem odasına girdi. Çıktıktan sonra işini havale edeceği bir dava vekiline ayaküzeri derdini anlattı:

-Ben Kayseriliyim. Mütareke zamanında İstanbul’a geldim. Bunların Nişantaşı’ndaki evini yirmi liraya tuttum. Halı tüccarıyım. Bir gün kızın babası geldi. O zamanda İngilizler İstanbul’u boşaltıyordular. Bana dedi ki gel, seninle iş yapalım. İngilizler eşya satıyorlar, alalım. Ben de hay hay dedim. Hemen bin lirayı saydım. Ama senet sepet yok. Öylece avucunun ortalığına koydum, gitti. Sonra çaldırdım dedi, falan filan. Bir sürü laf, ben o zaman kızını istiyordum. Hiç kulak asmadım. O da memnun oldu. Hemen gızını vermeye razı oldu. Tam 151 altın liraya nikahımız kılındı. Yüzünü verdim. Şimdi de 51’ini goparmak istiyor. Kapak da kaçak mı? Ah kardeş, ah. Hep kabahat o babada. Yoksa gızın bende gönlü var. Benden memnun. Nasıl olmasın:

Evlendikten sonra onun için ayrı ev tuttum. Hizmetçisinden aşçısına kadar hep ona mahsus. Lakin sonra o bozdu.

Koridorun diğer ucunda, bir tahta sıra üzerinde M Hanım oturuyordu. Etrafında ailesinden bir hanım bir bey, sonra pederiyle dava vekili vardı. Uzunca beyaz yüzünde, derin ta kalbe kadar derin bir bed-bahtînin nişaneleri okunuyordu. Hayatta belki hiç gülmemiş, ihtimal bundan sonra da hiç

115

gülmeyecek ve hüzünlü çehresindeki yeşil hülyadar gözleri böyle dalgın duracaktı.

“Alacağına mahsuben kız alan koca”

Ve ihtimal, bu Kayseriliden kurtulamayacağı için o anda yaptığı gibi daima böyle zayıf elleriyle dizlerini yumruklayacaktı.

Son celse-i muhâkemede idi. Hâkim efendi, tarafeyne sormuş, acaba demişti. Tarafeynce bazı fedakârlık ihtiyarıyla muhâlaa kâbil mi?

Fakat A Efendi buna razı olmamıştı. Dışarı çıktıktan sonra, ona etraftan nasihat verenler çoğaldı. Herkes M Hanım’ı ondan kurtarmak istiyordu.

Yahu dediler. Bu kadar ağır şartlara mahkûm oldun. Bunları nasıl ifa edeceksin? Bâhusus ki o her şeyinden vazgeçiyordu. Neden bırakmadın? Bu erkekliğe yakışır mı?

-Siz böyle söylüyonuz, emme bahalım gız da öyle deyor mu? Kendisi de söylerse o zaman bırahırım.

M Hanıma haber verdiler geldi. Yüzüne karşı: -İstiyorum efendim, bırakınız!

116

Dedi. Bu A Efendi’nin izzet-i nefsini çok sarstı. Hemen bağırarak: -Ben de bırahacam, dedi. Hemen hâkim efendiye arz-ı malumat ettiler. Zevc zevce içeri girdiler. Şerait takarrur etti. A Efendi, zevcesinin ve kayınvâlidesinin bütün eşyalarını iade edecek, M Hanım da bütün hukukundan zevcini ibrâ edecekti.

Hâkim Efendi A Efendi’ye hitaben:

-Sen de bu şerait dâhilinde zevcen M Hanım’ı tatlik ettin mi? -Ettim.

Bu kelimenin telaffuzuyla beraber birçok kimseler, “çok şükür” diye Allah’a hamd ettiler. A Efendi kızgın dışarı çıkıyordu. Ağzından şu kelimeler döküldü:

-Paçasına durşu gursunlar.

Sâmiînden birkaç kişi koridorda M Hanım’ı tebrik ettiler. O bunların hepsine memnun, hafif bir baş eğmesiyle teşekkür etti ve sonra pür-neşe, adeta uçarak uzaklaşmaya başladı.

N:4 Sayfa:7