• Sonuç bulunamadı

Bir Makale Yüzünden Darülfünun’da Talebe Hanımlar Beni Nasıl

3. BÖLÜM

3.1 SEÇME YAZILAR

3.1.9 Bir Makale Yüzünden Darülfünun’da Talebe Hanımlar Beni Nasıl

İmzasız

Geçen hafta zarfında Darülfünunu alt üst eden ve bir kadın yüzünden bir efendinin yaralanması, bir diğerinin tevkifiyle neticelenen hadise, bana da

152

bu vak’adan tam on gün evvel yine Darülfünun salonlarında başımdan geçen bir dayak vak’asını hatırlattı.

Ben öteden beri İstanbul’un bir iki gazetesine içtimâi hayatımızı kemiren hastalıkları teşrih edici makaleler yazarak hayatımı kazanan bir muharririm. Mevzûlarım arasında bir gün sokakta sürünen bir kadın, bir diğer gün Beyoğlu’nu şaşaasıyla gürleten bir yıldız, bir üçüncü gün bir mektepli kız vardır. Ben bunların hayatını teşrîh eder kadınların ne şerâit dâhilinde nerelere sürüklendiğini anlatmaya çalışırım. İçtimâi âdetleri ve içtimâi hayatı okunulması memnu bir tabu addeden bazı gençler; benim bütün hayatımızı hülasa eden bu maceralar peşinde koşmamı affetmez, beni muâheze ve tenkit ederlerdi. Maksadımın şantaj olmadığını, bilakis ahlâki tereddînin zavallı kahramanlarını teşhir etmeyi bir vazife olarak yaptığımı takdir edemeyen bu zavallılara acır ve güler geçerdim.

Fakat geçende Darülfünun salonlarında maruz kaldığım bir hadise beni biraz düşündürdü.

Gazetelerden birinde henüz mektep çağında bulunan bir kızın hayatını yazmıştım. Bu, yeni yetişen hoppa, şen, şuh ve oynak bir kızdır. Henüz on dört yaşında olmasına rağmen hayatı macera doluydu. Hayatında otuz kırk erkek değiştirmiş, her goncadan bal almayı bir zevk tutmuş, tanınmış bu kızı teşhir ederken aile kızı olmak isteyen nezih ve terbiyeli kızlarımızı böyle düşmekten tenzih etmek istemiştim. Halbuki Darülfünunda tanıştığım kızların çoğu bu niyetimi bilmemişler ve o makalede kendilerini murat ettiğimi zannetmişlerdi.

Bir gün beni Bâbıâliden inerken yakaladılar.

-Beyefendi, dediler. Siz bizi teşhirden utanmaz mısınız? Sokak ortasından beni tahkir etmek cesaretini gösteren bu kızlar, bir müddet kendileriyle mektep arkadaşlığı ettiğim Darülfünun kızlarıydı. O mektepli kıza ait yazının, her biri kendisine ait olduğunu addediyordu. Onlar üç kişi koltuklarında çantaları kol kola girmişler, aşağı doğru gidiyor, bir taraftan da beni sıkıştırıyorlardı. Kendilerine teminat verdim:

-Hayır, dedim. O yazıda sizleri kastetmiş değildim. Ben (F.) hanımın hayatını yazdım.

153

-Yok, dediler. Siz bizleri murat ettiniz. Bizi bütün arkadaşlarımıza rezil ettiniz.

-Size bunu nasıl ispat edeyim, dedim.

-Kolayı var, dediler. Gazetenizde o yazının falan, falan ve falan hanımlara ait olmadığını tasrîh ediniz.

-Peki, dedim ve ellerinden kurtuldum.

Fakat sonra düşündüm, bu kızların kendilerini benim yazdığım tipe benzetebilmeleri ve benzetilmekten korkmaları için herhalde onların da hayatlarında böyle maceralar olmak lazım gelirdi.

Hem gazetede böyle bir tasrih onları da derhal o zümre genç kızlar arasına idhâl için kâfiydi. Fakat Darülfünun kızlarından bazılarının bu tehlikeyi bile görememeleri beni müteessir etti.

Dört beş gün sonraydı. İstanbul’un biricik meb’ûsu intihâb ediliyordu. Hasbe’l-alâka bir arkadaşımla intihâb icra edildiği mahalle gitmiştim. İri yarı kalpaklı eskiden tanıdığım bir Darülfünunlu gence tesadüf ettim. Beni görür görmez,

-Sâdık, diye haykırdı. Bizim mektepte kıyamet kopuyor. Sakın Darülfünun’a uğrama!

Arkadaşımın bu nâgehâni ikâzı bende soğuk su tesiri yaptı. Aradan bir iki hafta daha geçti. Yine orada burada yazı neşrediyordum. Artık her şey unutulmuştu.

‘Yumruklar canıma minnet, fakat cimcik ve iğne beni sıçrattıkça onlar kahkahalarla gülüyorlardı.’

154

Bir gün galiba bir Cumartesi günü, bir arkadaşımı görmek üzere Darülfünun’a gitmiştim. Benim Darülfünun’a geldiğim kızlar arasında derhal bir yıldırım gibi bilinmiş ve beni aramaya koyulmuşlardı. Benim salona girdiğimi gören beş altı kız hep birden içeri girerek:

-Nerede o hayasız, alçak Sâdık? diye haykırmışlardı. Onları tahkir ettiğini zannettikleri muharriri arıyorlardı. Kiminin elinde çanta, kiminin elinde kitap vardı.

Beni aradıklarına şüphe yoktu. Salonda bir hadiseye meydan vermemek üzere derhal kalktım, dışarı çıktım. Onlar da beni takip ettiler. Ufak karanlık bir koridorda durduk. İçlerinden zayıf, saz benizli, siyah gözlü, bol kirpikli birisi elindeki bir mecmuayı göstererek:

-Utanmıyor musunuz? diye atıldı. Utanmıyor musun böyle saçma sapan şeyler yazmaya?

Sonra bir diğeri atıldı:

-Sanki en fena lise Çamlıca mı? Erenköy’ü, Kandilli’yi, Bezm-i Âlem’i niçin yazmıyorsun?

-Bir şey anlamıyorum. -Sus.

Artık onlara meram anlatmak mümkün değildi. Gittikçe sinirleniyor, bana yumruk sıkıyor, diş biliyorlardı. Nihayet içlerinden biri sıçrayarak mini mini eliyle yüzüme bir tokat indirdi. Onu diğerleri takip ettiler. Vücudumun her tarafına yumuşak yumruklar iniyor, benim mukavemet etmediğimi gördükçe yumruklarını sıklaştırıyorlardı. Ne yalan söyleyeyim ben bu dayaktan hoşlanmıyor değildim. İştihâ-âver bir yemek karşısında aded-i luâbiyeleri fazla ifrâzât yapan insanlar gibi onlar vurdukça daha ziyade siniyor ve yumruk bekliyordum. Birdenbire dursalar, adeta müteessir olacaktım.

Fakat onlar benim yumruğa aldırış etmediğimi görünce iğne ve çimdik faslına başladılar. Yumruk ve tokat kestane şekerine benziyordu. Öyle dayak herkese nasip olmayan bir şeydir.

155

Fakat çimdik ve iğne canıma yetti. İğneler, mini mini, ufak gözlü, toplu iğneler, vücudumu delik deşik ediyordu. Sivri sineği çok bir bataklığa, yahut bir iğneli fıçıya düşmüş gibiydim. Bağıramıyorum, kaçamıyordum. Her iğne yedikçe tifo aşısı yemiş gibi yerimden sıçrıyordum. Ya çimdik!.. Manikürlü sivri tırnaklı parmaklar arasında kalan etlerim çürüdü. Onlar her iğnede bir sıçrayış karşısında kıvrak ve sıcak gülüyorlardı. Beni dövmekle, iğnelemekle, çimdiklemekle hırslarını alamayanlar, sinerek ciyak ciyak bağırıyorlardı:

-Kız Landros! -Alçak!

-Canavar erkekler! -Denîler

-Ölünüz

diye ağır, hazmı güç ithamlar savuruyorlardı. Yalnız bir çeyrek saat onlarla çok tatlı ve çok acı dakikalar geçirerek uğraştım. Kısa, şişman, esmer bir hanım köşede bulunan bir saplı süpürgeyi kaparak üstüme doğru yürüdü. Artık gözlerim karardı. Üstüme çullananlardan bir ikisini yere düşürerek kendimi güç dışarı attım.

Ondan sonra ne Darülfünun’a ayak bastım, ne de Darülfünunlu hanımlara yan baktım. Fakat onlar uslu dururlar mı? Bu hadiseden sonra Darülfünun kızları arasında şöhretim arttı. Beni nerede görseler uzaktan kahkahalarla güler, ve:

-Oh olsun, intikamımızı aldık ya, bir daha yazar mısın? Diye bağırırlar. Mamafih son Darülfünun hadisesini okuduktan sonra ben bu büyük belayı kolayca başımdan savdığıma memnun oldum. Benden size nasihat, kadınla oynamayınız. Kedi gibi ya tırmalar ya yırtarlar.

156

3.1.10 Bir Paşa Kızı İle Evlenmek Ne Demektir Bilir misiniz?