• Sonuç bulunamadı

Zarar Görebilirlikle İlgili Kavramsal ve Bütünleşik Yaklaşım Modelleri

BÖLÜM 2: ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE ZARAR GÖREBİLİRLİK

2.5. Zarar Görebilirlikle İlgili Kavramsal ve Bütünleşik Yaklaşım Modelleri

Bu çalışmada çok genel kabul görmüş tanımıyla zarar görebilirlik kayıp nedenleri / potansiyeli olarak ele alınmaktadır. Toplumların zarar görebilirliğini afete maruz kalma riski ve sosyal şartlar belirlemektedir. Maruz kalma riski ya da biyofiziksel zarar görebilirlik tehlikeye, olayın hızına, süresine, kapsamına, oluş sıklığı ve şiddetiyle alakalı olasılık riskine bağlıdır (Cutter, 2005). Bu zarar görebilirlik büyük oranda geçmiş olaylara ait bilgilere dayandırılarak hesaplanır. Sosyal şartların belirlediği zarar görebilirliğin ölçülmesi ise, daha karmaşık bir sürece işaret etmektedir. Ancak bu ölçümler teşhis koymayı kolaylaştırır. Kimlerin, neye karşı ve nerede risk altında olduğunu tanımlar ve planlama, hazırlıklı olma ve zarar azaltma önlemlerinin alınmasına temel teşkil eder (Davis, 1994:13).

Tablo 9. Zarar görebilirliğe etki eden faktörlerin dizilişi Tarihsel ve

Yapısal Faktörler

Bireysel Karakteristikler

Ulusal ve uluslararası politik ekonomi

Sınıf Zarar Görebilirlik

Ekonomik büyüme ve istihdam modelleri

Cinsiyet Kaynaklara erişim A Afet Riski

Gelir dağılımları Irk / etnik köken Sosyal

Sağlık

Ekonomik

Maddi

Doğal afetler Demografik özellikler

Nüfus artış oranı

Göç

Şehir büyümesi

Yaş /yasam sureci F İnsan kaynaklı afetler

Dil / okuryazarlık Teknolojik afetler

Göçmenlik / yerleşiklik E

Riske maruz kalma Çevre koruma ve kirlenmesi Politik Kültür ve

Sosyal Politika Bölgesel Fiziksel cevre Geçim yolu Zaman faktörü T

Sivil toplumda politik gücün dağılımı

Kanuni haklar ve kanuni korunma

Krizlere sosyal olarak hazır olma seviyesi

Sosyal koruma kuruluşları

Alanda ilk geliştirilen modeller (Kates, 1971; Burton ve diğ., 1993) olay öncesine odaklanılmasından ziyade olaya verilen yanıtla ilgilidir. Zaman içerisinde bu alanda yapılan çalışmalarda Bohle ve diğerleri (1994)’nin çalışmasında olduğu gibi; spesifik bir zaman ve yer için politik, ekonomik ve organizasyonel yeterliliklerin oluşturduğu toplumsal şartlara dikkat çekildiği gözlenmektedir.

Bolin ve Stanford (1999:90); zarar görebilirlik, çeşitli politik ve ekonomik şartlar altındaki sosyal biçimlenmenin içerisinde riskler üreten çok sayıda ve birbiriyle ilişkili faktörün meydana getirdiği karmaşık yapıdan meydana gelir demiş ve zarar görebilirliğe etki eden faktörleri Tablo 9’daki gibi sıralamışlardır.

Blaikie ve diğerleri (1994)’nin geliştirdiği “PAR” (Pressure and Release) kavramsal modelinde ise; afet bir yandan zarar görebilirlik şartları, diğer yandan tehlikelerin buluşmasının sonucu olarak meydana çıkar. Bu yaklaşım; afetin, tehlikelerin zarar görebilir insanları etkilediğinde nasıl oluştuğunu vurgulamaktadır. Zarar görebilirlik, sosyal baskıların ve küreselden bölgesel seviyeye ilişkilerin belirlenmesinden elde edilir.

Şekil 24. PAR Modeli

Küresel seviyede, temel nedenler (sosyal, politik ve ekonomik yapılar vb.); orta seviyede, dinamik baskılar (nüfus artışı, şehirleşme ve nüfus baskısı, çevresel bozulma ve etik yoksunluğu vb.); bölgesel seviye de ise, tehlikeli koşullar (sosyal kırılganlık, potansiyel zarar ve yoksulluk vb.) olarak 3 kademeli seviye içinde adlandırılırlar. Dinamik baskılar, temel nedenlerin etkilerini tehlikeli koşullara dönüştüren ve ileten bütün süreçleri ve faaliyetleri içerir. Bu modelin dinamik bileşenleri arasındaki nedensel ilişkileri sayısallaştırabilmek zor olabilse de; zarar görebilirliği ve bunun altında yatan nedenleri iyi tanımlayabilen önemli bir kavramsal modeldir (Birkmann, 2006:29; Wisner ve diğ., 2004; Blaikie ve diğ., 1994). Halen temel bir model olarak görülse de, yapının bileşenleri arasında ilişkilerin olmaması ve geri bildirim mekanizmasını gözetmeyişi eksiklik yaratmaktadır.

Şekil 25. Access Modeli

Başka bir kavramsal model olan “Access Model” (Wisner ve diğ., 2004: 87)’de risk; bazı sosyal grupların ya da ailelerin belirli kaynaklara erişimindeki zorlukların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu modelin temel argümanı; benzer bir tehlikeyle karşılaşıldığı zaman ya da fiziksel zarar için benzer bir potansiyel olduğunda, riskin her bir ailenin etkiyle başa çıkabilme kapasitesine göre farklılaşabildiği gerçeğine dayanır. PAR Modeli’nin çevre ve toplumun etkileşiminin detaylı ve teorik analizini sağlayamamasından dolayı geliştirilmiştir.

Cutter (1996)’in “Yerleşim Yeri Tehlike Modeli” biyofiziksel ve sosyal zarar görebilirlik kavramlarını birleştirilip, zaman ve yere bağlı spesifik bir zarar görebilirlik üretmektedir. Geri bildirim mekanizması olan bir model olması dolayısıyla zarar azaltma sürecine katkı sağlamaktadır.

Şekil 26. Yerleşim Yeri Tehlike Modeli

Kaynak: Cutter, 1996: 536

UNU-EHS (The United Nations University Institute for Environment and Human Security) tarafından geliştirilen “BBC” kavramsal yapısı, zarar görebilirliğin sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarına odaklanan ve sürdürülebilir kalkınma, insanların güvenliği ile zarar görebilirlik yapısını ilişkilendirip bütünleştiren bir modeldir (Birkmann, 2006:34; Bogardi ve Birkmann, 2004; Cardona, 1999).

Şekildeki kavramsal yapı; sosyal, ekonomik ve çevresel katmanlarda çeşitli zarar

görebilirlikleri ele almaktadır. Bu yapı zarar görebilirliğin azaltılabilmesi için, eşzamanlı olarak zarar görebilirliğe, başa çıkabilme kapasitesine ve potansiyel müdahale araçlarına odaklanılarak, bunların tamamnının dinamik bir süreç içerisinde

incelenmesi gerekliliğini vurgular. Bu yapı afet riskinin değerlendirilmesi için bütünsel bir yaklaşım sunar. Zarar görebilirliği azaltmak için; afet toplumu, ekonomiyi ve çevreyi vurmadan önce (t=0), proaktif olup önleyici tedbirler almayı vurgular (Birkmann, 2006:35). Tehlike, zarar görebilirlik, risk ve risk yönetimi arasındaki ilişkileri göstermesi açıısndan önemli bir modeldir.

Şekil 27. BBC kavramsal yapısı

Kaynak: Birkmann, 2006:34; Bogardi ve Birkmann, 2004; Cardona, 1999

Yine UNU-EHS tarafından geliştirilen “Soğan halkası” kavramsal yapısı, ekonomik ve sosyal boyutla ilişkili olarak farklı tehlike etkilerine göre zarar görebilirliği tanımlamaktadır. Şekilde sel için verilen örnekte görüldüğü gibi; yapı gerçek ekseni ve olanak eksenine ayrılır. Gerçek ekseni, selin ekonomik katmanı etkileyebileceğini ve sel zararına neden olabileceğini hatta eğer selin etkisi sosyal katmanda büyük yıkıma neden olduysa, bunun afete dönüştüğünü gösterir. Ekonomik zararlar atlatılabilir, ancak toplumun iç sosyal katmanındaki zararlar uzun dönemli etkilere neden olabilir. Bu durum bu çalışmada zarar görebilirlikle ilişkilendirilmiştir. Sosyal katman içerisinde

şekilde C1, C2 ve C3 ile gösterilen farklı kapasiteler mevcuttur. Bu sel olayının

etkilediği insanların, büyük oranda afete hazırlıklı olma ve afetle başa çıkabilme kapasitesine sahip olmalarına bağlı olarak, yaşanan sel olayının bir afete dönüşüp

dönüşmediğini ifade eder. C1, sosyal katman etkilense bile hala yeterli düzeyde afetle başa çıkabilme kapasitesine sahip olunduğunu gösterir. Sosyal katmanın içindeki küçük halkayı temsil eden C3 ise, sosyal kapasitenin sel olayı ile başa çıkabilmek için yetersiz olduğunu ve sel olayının afetin oluşmasına neden olduğunu gösterir. Bu model, zarar görebilirliğin, ekonomik ve sosyal kayıplar gibi farklı kayıp kategorileriyle ilgilenmektedir. Örneğin toplum ekonomik kayıpların ötesinde, işleyişi ciddi anlamda sekteye uğratacak kayıplar yaşayabilir (Bogardi ve Birkmann, 2004).

Şekil 28. Soğan halkası yapısı

Kaynak: Bogardi/Birkmann, 2004

Cardona ve Barbat (2000)’in afet riskini bütünsel bir yaklaşımla değerlendirdikleri kavramsal modelde; zarar görebilirlik bir yandan tehlikeli bölgelerdeki fiziksel yapının hassasiyetine, diğer yandan sosyo-ekonomik kırılganlığa, sosyal dirençliliğin ve başa çıkabilme kapasitesinin eksikliğine bağlıdır. Bu model tehlikelerin direk etkilerini olduğu gibi, endirek ve ölçülemeyen etkilerini de hesaba katan, kapsamlı ve disiplinler arası bir perspektif sunar (Cardona ve Barbat, 2000).

Şekil 29. Afet riski değerlendirmek için geliştirilen bütünsel yaklaşım

Kaynak: Cardona ve Barbat, 2000

Pelling (2003)’in sunduğu yapıda ise, zarar görebilirlik afete maruz kalma, dirençli olma ve çabuk iyileşebilme kavramlarını içermektedir. Afete maruz kalma tehlikeye ve içinde bulunulan çevreyle alakalı olarak sistemin konumuyla ilişkili iken; dirençli olma, bireylerin veya toplumun afetin etkilerine karşı koyma kapasiteleri ile ayni zamanda sistemin devamlılığı için ekonomik, psikolojik ve fiziksel sağlığıyla da alakalı ve çabuk iyileşebilme ise, afete hazırlık aşaması boyunca tehlikeyle başa çıkabilme ve afet meydana geldiğinde şartlara kendiliğinden adapte olabilme yeteneği ile ifade edilmektedir.

2.5.1. Modellerin Değerlendirilmesi

Zarar görebilirlik modelleri incelendiğinde bu modeller arasında benzerlikler yanında pek çok farklılık olduğu da görülmektedir. Sosyo-politik teoriler geliştirenlerin (Quarantelli, 1988; Dynes ve Drabek, 1994) zarar görebilirliği şekillendiren modellerin içerisinde coğrafik alana çok az değindikleri dikkat çekmektedir. Öte yandan teknik merkezli modellerin de (FEMA-NIBS, 1999; NOAA, 1999), sosyal bileşenleri

genellikle arka plana ittiği ya da nadiren teknik unsurlarla ilişkilendirdiği fark edilmektedir (Rashed ve Weeks, 2003).

Wisner (2004) zarar görebilirlik değerlendirmesi ile ilgili yaklaşımları 4 ana kategoride toplamıştır. İlk yaklaşım zarar görebilirliğin demografik perspektiften sınıfsal olarak ele alınıp, belirli sosyal gruplardaki insanların zarar görebilir sayılmasıdır (Cardona, 2004). Kapsamı oldukça dar bir yaklaşımdır. İkinci yaklaşım sosyal, ekonomik, kültürel gibi nedenlere bağlı olarak zarar görebilirliği sınıflandırmadır. İlkine göre daha kapsamlı bir yaklaşım olsa da, durağan yapısı ve tek boyutluluğu ile yetersiz kalmaktadır. Üçüncü yani durumsal yaklaşımda zarar görebilirlik çok boyutlu ve dinamik bir süreç olarak ele alınmaktadır. Günlük yaşam içerisinde var olan zarar görebilirlikler, normal süreçleri olağan üstü durumlara dönüştürürler. İlk iki yaklaşıma göre daha kapsamlıdır ve sistem yaklaşımından dinamik süreçlerin daha komplike analizlerine imkan sağlar. Ancak bir afet türünden diğerine bulguları genelleştirememesinden ötürü kısıtlı bir model özelliği taşır. Çünkü standardize analitik bir yapının oluşturulmasını engeller. Dördüncü yaklaşım bağlamsal ve proaktif olarak adlandırılmaktadır. Toplumun bireylerinin verilen yardımı alan pasifler olmaları yerine aktif olarak değişim sürecine katılmaları

şeklinde gerçekleşir.

Amaçlanan sosyal ve ekonomik zarar görebilirlik endeksi ölçümünün yapılabilmesi için incelenen bu modellerin kavramsal kurgularından yararlanılmıştır. Afet zarar görebilirliğinin bütünleşik yapısı göz önünde bulundurularak, Wisner (2004)’in yukarda tanımladığı yapılardan durumsal yaklaşım, yani zarar görebilirliğin dinamik bir süreç olarak ele alındığı yapıda bir endeks geliştirilecektir. Toplumda var olan mevcut zarar görebilirliklerin, tehlike ile buluşması sonucunda afetin meydana gelmesi ve bu zarar görebilirliklerin insanların afetlere karşı nasıl kırılgan hale gelebileceği kurgulananacaktır.

Bu kavramsal yapılar incelendikten sonra, farklı afet türlerine ve amaçlara göre geliştirilmiş zarar görebilirlikle ilgili endeksler incelenecektir.