• Sonuç bulunamadı

1.5. ALEKSİTİMİ

1.5.3. ALEKSİTİMİ İLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR

1.5.3.2. Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar

Yurt içinde aleksitimi ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı olmakla birlikte, daha çok psikopatoloji grupları üzerinde odaklanmıştır. Normal popülasyonla yapılan araştırmaların azlığı dikkat çekmektedir. Bu bölümde yurt içinde yapılan araştırmalar çalışmamız doğrultusunda ele alınacak, tarihsel sıralamaya göre aktarılacaktır.

Okyayuz ve arkadaşları (1989), Ankara Üniversitesi psikiyatri servisinde yatan hastalar ile psikiyatri servisine başvurmamış hastalara MMPI uyguladıkları çalışmalarında aleksitimi düzeyinin psikiyatrik hasta popülasyonunda daha yüksek olduğunu saptamışlardır.

Öztürk (1990), ana-babalarını demokratik ve otoriter olarak algılayan 135 üniversite öğrencisinin ana-baba tutumları ile bağımsızlık, başatlık, yakınlık, kendini suçlama, saldırganlık ve aleksitimik özelliklerden biri olan duyguları tanıma-anlama

düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Ana-babalarını “demokratik” olarak algılayan öğrencilerin; bağımsızlık, duyguları anlama, yakınlık, başatlık düzeyleri, ana babalarını “otoriter”, annelerini “otoriter”, babalarını “demokratik” olarak algılayan öğrencilerinkinden daha yüksek olduğunu; her iki cinsiyet bakımından ailelerini “demokratik” olarak algılayan öğrencilerin bağımsızlık, duyguları anlama, yakınlık, başatlık düzeylerinin daha yüksek, buna karşın kendini suçlama ve saldırganlık düzeylerinin daha düşük olduğu bulgularını elde etmişlerdir. Söz konusu araştırma sonuçları aleksitimi ile ilgili sosyal – davranışçı öğrenme kuramlarını destekler niteliktedir.

Yemez (1991) psikosomatik, somatoform ve diğer psikiyatrik bozukluklar aleksitimi üzerine yaptığı çalışmasında demografik özellikler açısından da karşılaştırma yapmış, yaş ilerledikçe aleksitimik özelliklerin arttığı, kadınlarda görülme sıklığının erkeklerden çok olduğu ve ev hanımlarında, çalışan kadınlardan daha fazla görüldüğü bulgularına ulaşmıştır. Diğer taraftan yine anne ve babanın öğrenim düzeyi ile aleksitimi arasında anlamlı bir ilişki olduğu, aleksitimik özelliklerin sosyoekonomik düzey düştükçe arttığı; evdeki çocuk sayısı, ailenin ilk, ortanca ya da son çocuğu olmanın aleksitimik özelliklerle ilişkili olmadığı; ancak kardeş sayısı arttıkça aleksitimik özelliklerin arttığı bulgularını ortaya koymuştur.

Şahin (1991) peptik ülser ile aleksitimiyi karşılaştırdığı araştırmasında peptik ülser ile aleksitimik özellikler açısından anlamlı ilişki bulunduğunu, normal popülasyonda da aleksitimik özellik oranının %30 civarında seyrettiğini ortaya koymuştur.

Şahin (1992), aynı örneklem grubunda, bu defa aleksitimin 4 ayrı alt boyutuyla karşılaştırma yaptığı çalışmasında, peptik ülserli grubun kontrol grubuna oranla duygularla bedensel duyumları ayırmada anlamlı düzeyde fark olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca aleksitiminin alt boyutları açısından yaş ve cinsiyete dayalı gruplar arası bir fark olmadığı, erkeklerde bayanlara göre daha yüksek olduğu SED’in hem erkeklerde hem de bayanlarda dört özellik açısından bir fark yaratmadığı, peptik ülserli grubun öğrenim düzeyinin dört alt boyut açısından fark yarattığı bulunmuştur.

Türk (1992), üniversite öğrencilerinin aleksitimik özellikleri ile ruh sağlıkları arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında negatif yönde bir anlamlı ilişki saptamıştır. Ruh sağlığı bozuldukça aleksitimi puanlarının arttığı izlenmiştir. Demografik özellikler açısından ele alındığında, kızların erkeklere oranla daha yüksek aleksitimik özellik gösterdikleri görülmüştür. Düşük sosyoekonomik düzeyden gelen, ailesinden ayrı, ailesi köy-kasabada yaşayan, anne babası eğitimsiz ya da sadece okuryazar, babası işsiz, annesi işçi, kendine ait odası olmayan, çocukluğunun ilk on yılını köy-kasabada geçiren, sorunlarını hiç kimseyle paylaşmayan, en önemli sorunu sağlık sorunları olan, alkolü sık kullanan ve bağımlılık yapıcı ilaç ya da madde alışkanlığı olan katılımcılarda diğerlerine oranla aleksitimik özelliklerin anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Aslan ve arkadaşları (1996), diğer kliniklerden konsültasyon istemiyle psikiyatri polikliniğine gönderilen 17–65 yaşları arasında 146 hasta üzerinde

yaptıkları çalışmada hastaların depresyon, kaygı, aleksitimi ve sosyodemografik bilgileri incelenmiştir. Araştırma sonucunda aleksitimi, sosyoekonomik düzey ile ilişkili bulunmazken, eğitim düzeyi ve cinsiyetle ilişkili bulunmuştur. Eğitim düzeyi düştükçe aleksitiminin yükseldiği, erkeklerin aleksitimi puanlarının kadınlardan daha düşük olduğu belirtilmiştir.

Gürkan (1996), aleksitiminin psikiyatrik, psikosomatik ve normal kişilerde görülme sıklığı ve bunun bazı sosyodemografik özelliklerle ve depresyonla ilişkisini araştırmışlardır. Sosyodemografik özellikler her üç grupta da aleksitimiyle cinsiyet arasında ilişki olmadığı, sosyoekonomik düzey ile ise ilişkili olduğu saptanmıştır. Ayrıca aleksitiminin normal örneklemde %38’e varan oranda görüldüğü belirtilmiştir. Bu durum aleksitiminin normal popülasyona yönelik de çalışılması gereği yönünde değerlendirilebilir.

Sayar ve ark. (2000), ilaçla öz kıyım girişiminde bulunan ergenlerde belirleyici olarak aleksitimi, umutsuzluk ve depresyonu karşılaştırmışlardır. Öz kıyım davranışı ergenler için en önemli hastaneye yatış nedenleri arasında sayılmaktadır. Öz kıyım davranışını belirleyen etkenler arasında, umutsuzluk depresyon şiddeti ayrı bir önem taşımaktadır. Aleksitiminin de bu süreçteki etkililiği tartışılmaktadır. Bu çalışmada sağlıklı kontrol grubuyla söz konusu patoloji grupları üzerinde depresyon, umutsuzluk ve aleksitiminin öz kıyım davranışında ne düzeyde belirleyici olduğu araştırılmış; umutsuzluk belirgin düzeyde anlamlı, depresyon

anlamlı düzeye yakın olmakla birlikte aleksitimi puanları açısından anlamlı fark saptanmamıştır.

Güz ve arkadaşları (2001), dermatolojik hasta örnekleminde depresyon, kaygı ve aleksitimi düzeylerini araştırdıkları çalışmalarında bu grupta aleksitimi, kaygı ve depresyonun normal örneklemden yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Yaluğ ve ark (2003), konversiyon bozukluğu ve psöriaziste depresyon ve eğitim düzeyinin birincil ve ikincil aleksitimi üzerine etkisini araştırmışlardır. Çalışmaları sonucunda her iki hasta grubunda eğitimli olmanın aleksitimi açısından koruyucu olduğu, psöriazis hastalarında eğitimli olanların annelerinin eğitim düzeylerinin düşük olmasının da psikosomatik hastalık geliştirmeye yatkınlık sağlayarak birincil aleksitimik özellikler açısından belirleyici olabileceğini bildirmişlerdir.

Ünal (2004), üniversite öğrencilerinde çekingenlik, depresyon ve aleksitimik özellikle ilişkin yaptığı çalışmasında, aleksitimi puanlarının, kız ve erkek öğrenciler arasında farklılaşmadığını, diğer yandan depresyon ve düşük benlik saygısıyla pozitif yönde ilişki gösterdiğini saptamıştır.

Sayar ve arkadaşları (2005), yaptıkları çalışmada Türkiye’nin doğusunda bir ergen örnekleminde disosiyatif eğilimler ve aleksitimik özellikleri karşılaştırmışlardır. Çalışmada aleksitimik ergenlerin, aleksitimik olmayan yaşıtlarına göre daha çok disosiyatif eğilim gösterdiklerini bulmuşlardır.

Erden (2005), farklı yetişme koşullarının aleksitimi, depresyon ve psikiyatrik belirtilerle ilişkisini incelediği araştırmasında, çocukluk çağından itibaren ailesinden ayrı, yetiştirme yurdunda kalan ve ailesinin yanında kalan, yaşları 17–18 arası 30’ar gençle çalışmıştır. Söz konusu örneklemde ailesinden ayrı büyüyen gençlerin daha fazla aleksitimik ve depresif özellikler gösterdikleri, aleksitimi ve depresyon puanları arası anlamlılık olduğu yönünde bulgular elde etmişlerdir.

Evren ve Evren (2006), intihar girişimi olan ve olmayan madde bağımlılarında, çocukluk ihmal ve istismarı, aleksitimik özellikler ve diğer kişilik özelliklerini karşılaştırmışlardır. Araştırma sonucunda aleksitiminin duyguları tanımlama ve ifade etmede güçlük alt boyutlarının intihar girişimi grubunda diğer gruptan anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulgusunu elde etmişlerdir.

Söz konusu çalışmalar gözden geçirildiğinde aleksitiminin nörofizyolojik boyutunun yanı sıra sosyal öğrenme ortamı, çevresel faktörler, aile boyutunda gelişimsel ve bilişsel açıdan da desteklendiği görülmektedir. Ayrıca araştırmalar normal örneklemde de aleksitimik özelliklerin belli düzeyde bulunduğuna işaret etmektedir. Bu açıdan aleksitiminin normal örneklemde de, gelişimsel ve çevresel çerçevede incelenmesi gereğinin oluştuğu düşünülmektedir.

Benzer Belgeler