• Sonuç bulunamadı

V. 2 1 Seleukeia ad Kalykadnos (Silifke)

V.2.15. Yumuktepe (Zephyrion=Zephyrium=Mersin)

Kent, M.S. 525 ve 528 yıllarındaki Büyük Antakya Depremlerinde çok zarar görmüş ve M.S. 7.yy.’daki İslam akınlarına karşı duramamıştır. Bu da kentin sonu olmuştur.975.

1999'dan bu yana kentin kazılarını yürüten heyetin başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.Remzi Yağcı'dır. Kazılarda, Helenistik döneme ait altın ve gümüş takılar, M.Ö. 1. Yüzyılda yapılmış mermer bir Afrodit Heykeli, M.Ö. 2. Yüzyıla ait, Amazonlarla savaşı gösteren bir kabartma ele geçmiştir. Ayrıca, helenistik döneme ait, agoraya açılan sütunlu caddenin ve agoradaki mermer bir anıtsal çeşmenin de kalıntıları ortaya çıkmıştır. 2003 yılında sütunlu caddede yapılan kazılarda, Dionyzos, Pan ve Panter üçlü heykel grubuna rastlanmıştır. Ayrıca başka heykel grupları içinde; Sağlık Tanrısı Asklepios, kızı Hygieia ve yardımcısı Telesphoros'un tasvirleri ile, İmparator Balbinus'un portre heykelinin yanında Hygieia görüntüsünde Salus'un kompozisyonuna da rastlanmıştır.Bu kompozisyonda, Salus'un hem imparatorun sağlığını koruyan ve hem de bütün Kilikia'nın sağlığını koruyan bir pozisyonda gösterilmek istendiği anlaşılmaktadır976

. Sol(o)i Antik kenti; Sol(o)i Bazilikası, Sol(o)i Roma Tiyatrosu ve Agora bölümlerini içermektedir977.

Kentin kuzeye doğru yayılma alanına bakıldığında; Yavca, Tutar, Kuzucubelen ve Karayakuplu köyleri yakınlarında kayalar üzerine çeşitli şahıslara ait arazilerin sınırlarını belirlemek amacıyla yazılmış dört sınır yazıtı bulunmuştur978.

Bundan başka Kuyuluk Köyü'nün kuzeydoğusunda bir su kanalının kenarında yazıtlı bir mezar bloku bulunup incelenmiş ve M.S. 1. yüzyıl ortalarına tarihlenen bu eser ile Sol(o)i-Pompeipolis nekropollerinin bu bölgeye kadar yayılmakta olduğu belgelenmiştir. Ayrıca Mezitli ile Çiftlikköy arasında yapılan inşaatlar sırasında bulunan ve Mersin Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazısıyla ortaya çıkarılan kayalara oyulmuş yeraltı mezar odası, Sol(o)i- Pompeiopolis nekropolünün, Roma Imparatorluk Devrinde ne kadar yaygın ve zengin olduğunu belgelemektedir979.

V.2.15. Yumuktepe (Zephyrion=Zephyrium=Mersin)

975

Ksenophon II.5.7 ; Jones 1937: 194; Ünal-Girginer 2007: 507; Çalışkan vd.2009: 58-60; Kaya- Kıyılı 2009: 405.

976 Yağcı 2001: 259vd.; Yağcı 2004:415-421; Yağcı 2005: 23vd.; Çalışkan vd.2009: 58-60. 977

Durugönül 1999:336; Sayar 2001: 284

978

157

Sol(o)i-Pompeipolis ile Mersin-Tarsos arasında henüz yerleri eşitlenememiş veya muhtemel olan, ancak Eskiçağ yazılı kaynaklarında isimleri üzerinde önemle durulan yerleşim merkezleri de bulunmaktadır. Bunlardan Zephyrion (Zephyrium), son yıllarda çıkartılan eserler ve varılan sonuçlar ile neredeyse hiç bir kuşku bırakmaksızın Yumuktepe'ye eşitlenmektedir 980.

Yumuktepe için Anchiale kenti ile eşitlenmesi önerilmiş olsa da, buna imkan görülmemektedir. Anchiale Kenti'nin, muhtemelen Mersin-Kazanlı- Tarsos istikametinde bir yerde olacağı düşünülmektedir981.

Mersin'in Demirtaş Mahallesi'ndeki Soğuksutepe veya Yumuktepe olarak

bilinen höyükte982, J. Garstang'ın 1937-1940 yılları arasında gerçekleştirdiği arkeolojik

kazılarda, Orta Çağ İslam uygarlıklarından Erken Neolitik Çağ'a kadar inen, kesintisiz yerleşimlere ait çok sayıda katmanlar tespit edildi. II. Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle çalışmalara ara verildi. Bu arada Yumuktepe arşivinin bulunduğu Liverpool'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsünün Alman bombardımanında isabet almasıyla, tüm Yumuktepe kazı raporları ve buluntular imha olmuştur. Buna rağmen J.Garstang, Chicago Orient Enstitüsü'nde ve bazı kişilerde bulunan Yumuktepe ile ilgili dokümanları toparlayarak, 1947-1948 yıllarında kazı çalışmalarına tekrar devam etmiştir. Uzun bir aradan sonra, 1993 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Veli Sevin başkanlığında, Roma Üniversitesi'nden lsabella Caneva ve çeşitli dallardan oluşan bilim heyeti, kazı çalışmalarını sürdürmektedirler983.

Yapılan çalışmalar ile, Yumuktepe'de Erken Neolitik Çağ'dan itibaren, yerleşimin küçük aralıklarla devam ettiğini görmekteyiz984.

Mersin’de ilk köy yerleşmesi günümüzden 9000 yıl kadar önce, deniz kıyısında kurulmuştu. Ancak zamanla, Soğuksu çayı denizi doldurmuş, burada oluşan 5-6 km genişliğindeki birikinti ovası üzerinde yeni kent gelişmiştir. İlk köy yerleşmesinin bulunduğu Yumuktepe Höyüğü denizden ve kıyı şeridinden Mezopotamya’ya, güneyde Kıbrıs ve Akdeniz Dünyası’na, kuzeyde de Torosları aşan geçitler aracılığı ile

979

Sayar 2001: 284.

980

Sayar 2003: 59vd.; Hild - Hellenkemper 1990: 185 .

981 Sayar 2003: 59vd. 982 Kurt 2006: 54. 983 Garstang 1937: 210-211; Caneva-Köroğlu 2007: 669. 984 Garstang 1937: 210-211;Caneva 2001: 567-570.

158

Anadolu’ya bağlanan yollar üzerinde oldukça önemli bir konuma sahiptir. Bundan dolayı höyükte ilk yerleşmeden itibaren hemen hemen kesintisiz denebilecek bir biçimde Orta Çağ’a kadar süren yaklaşık 8000 yıllık iskân süreci yaşanmıştır985. Farklı

yönlerden gelen kültürel etkilere açık yerleşmelerin höyükte üst üste oluşturduğu yapı katı kalıntıları, bölgenin tarihini, burada gelişen kültürleri ve bölgeler arası kültürel ilişkilerin seyrini öğrenmemize katkı sağlamaktadır. Çağlar boyunca Yumuktepe’de yaşayan insanlar, kendi yerel üretimleri yanında farklı bölgelerden gelen günlük eşyaları da kullanmışlardı. Buradan geçen yolların genellikle ticari ve kültürel ilişkilere açık tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu, Yumuktepe’yi adeta “kültürlerin buluşma noktası” yapmıştır986. Mersin’deki kültürel gelişim başlangıçta ağırlıklı olarak Doğu Akdeniz ve

Mezopotamya’dan gelen etkilerle şekillenmişti. Erken Tunç Çağı’ndan itibaren doğu etkilerine batıda Troya’ya kadar uzayan ilişkiler zinciri eklenmiştir. Arkasından ikinci binyılın ikinci yarısında da Orta Anadolu (Hitit) kültür etkisi öne çıkmıştır. Demir Çağı’nda kültürel etkileşim alanı Kıbrıs, Fenike ve Yunan Yarımadası’na kadar uzanmaktaydı987

.Yumuktepe, Kalkolitik (XVI. yapı katı), Hitit (VII. yapı katı) ve Bizans (I-II yapı katı) dönemlerinde çevresi surlarla kuşatılmış kale olarak farklı işlev kazanmıştı988

.

Yumuktepe höyüğü Neolitik Çağ’dan Ortaçağ’a kadar oldukça uzun süre, iskan görmüş ve kısa aralıklarla terk edilmiş bir yerleşmedir. Bu özel durumu nedeniyle yalnızca bölge açısından değil, Doğu Akdeniz, Ege, Anadolu ve Mezopotamya’da olan biteni anlamak bakımından da dikkate değer buluntulara sahiptir989.

İlk çalışmalardan sonra höyük kaderine terkedilmişti. 1960 yılı sonrasında yapılan ağaçlandırma ve park çalışmaları sırasında ise üst tabakalara ve topografik yapıya büyük zarar verilmiştir. Höyüğün hemen batısından geçen Soğuksu deresinin 1968 yılında, tektonik hareketlenmeler sonucunda, yaptığı büyük taşkın ise özellikle eteklerdeki prehistorik tabakaları tahrip etmiştir990.

Neolitik tabanlardan alınan toprakların su dolu bir kap içine koyularak karıştırılması ve bitki kalıntılarının ayrıştırılması ile belirlenen kömürleşmiş 30 farklı

985 Garstang 1937: 210-211.

986 Garstang 1939: 238-242; Garstang 1947:1-7; Caneva-Köroğlu 2007: 669. 987 Garstang 1947:1-7; Caneva-Köroğlu 2007: 669; Caneva-Köroğlu 2008:151-153. 988

Caneva-Köroğlu 2008:151vd.

989

159

bitki türü arasında birkaç tarım bitkisi de teşhis edilmiştir. Örneğin tahıllardan buğday ve arpa, baklagillerden mercimek ve bezelye erken tabakalarda bulunurken nohut ancak Kalkolitik Çağ’da bu gruba eklenmiştir. Elde edilen kömürleşmiş çekirdeklerle zeytin, incir ve bademin Neolitik Çağ’dan itibaren Yumuktepe insanlarının besinleri arasında olduğu, üzümün ise nohut gibi, tarımın daha yaygın ve gelişmiş olduğu Kalkolitik Çağ’da bunlara katıldığı belgelenmiştir991. 2009 yılında bulunan ve Geç Neolitik Çağa

tarihlenen bir mezarda, iskeletin yanında zeytin tanelerine de rastlanmıştır992

Yumuktepe’de Kalkolitik Çağ’da hem mimari ve hem de günlük yaşamda büyük bir dönüşüm yaşanmıştır. Bölgede merkezi bir gücün oluştuğuna işaret edebilecek XVI. yapı katı kalesi (M.Ö. 5000), taş temelli kerpiç duvarları, askeri ve sivil mekanları ile gelişmiş bir savunma anlayışıyla inşa edilmişti993. Kalkolitik dönem kalesinde

metalurjinin de önemli bir meslek halini aldığı ve buradaki mekanların bir bölümünün bakır alet üretimine ayrıldığı anlaşılmaktadır. Yeni kazılar, halkın höyüğün eteklerinde, stadele çıkan yolun çevresindeki basit, ocaklı, dörtgen kerpiç mekanlarda yaşadığını gösteren kalıntıları gün ışığına çıkarmıştır. Bu kalıntılar, Neolitik yerleşmeler içine açılan teraslar üzerindedir994.

M.Ö. II. binyılın başlarında Asur ile Orta Anadolu arasında yaşanan yoğun ticaret ilişkisi, az da olsa Mersin-Yumuktepe’yi de etkilemiştir. Orta Anadolu, yazıyla tanışmıştır. Ancak M.Ö. II. binyılın ortalarına doğru, Orta Anadolu’da güçlenen Hitit Devleti, Yumuktepe’ye yeni bir görünüm kazandırmıştır995. İlk kazılarda gün ışığına

çıkarılan, başkent Boğazköy’deki gibi taş-sandık duvar tekniğinde yapılmış VII. yapı katı kalesi, Hititler için Mersin’in stratejik öneme sahip bir nokta olduğuna işaret etmektedir . Bu bölge Hititler için Kuzey Suriye, Doğu Akdeniz ve Mısır’a açılan kapılardan biriydi. Şimdilik surların kesin inşa tarihi, inşa edenlerin yerli Kizzuwatna beyleri mi, veya Hititli bir yönetici mi olduğu bilinmemektedir. Ancak burada yaşayan insanlarla Orta Anadolu’nun sıkı kültürel ilişkisi olduğunu gösteren önemli bilgilere ulaşılmıştır996 . 990 Caneva.-Köroğlu 2007: 269,669vd. 991 Caneva 2007: 203vd. 992 Durugönül 1990:329-330: Caneva 1999:105. 993 Caneva-Köroğlu 2008:155-157; Caneva-Köroğlu 2009:337vd. 994 Caneva-Sevin 2004: 57vd. 995

Garstang-Gurney 1959:73;Caneva-Sevin 2004: 57vd;Ünal-Girginer 2007:489.

996

160

Demir Çağı tabakaları, bölgenin Batı Dünyası ile özellikle de Ege’nin her iki yakasındaki kent devletleriyle Doğu Akdeniz arasındaki ticari ilişkilerin buraya taşıdığı yeni bir kültürün kanıtlarını verir. Höyükte zirvenin batısında ve Güney Yamaç Açması’nda, kalın Ortaçağ tabakalarının tahrip ettiği III ve IV. yapı katları bu döneme ilişkindir. Ele geçen çanak çömlek arasında Rodos, Kiyklad, Lesbos, Girit, Kıbrıs, Proto-Korint ve Samos kapları bulunmaktadır. Bölgede Tarsos, Kelenderis, Kinethöyük, Karatepe ve Porsuk (Dunna)’ta da benzer örnekler bilinmektedir. Kapların hamurları bunların bir bölümünün yerli üretim olabileceğine işaret etmektedir. Ancak bölgedeki birçok merkezde bulunmaları, yoğun bir ilişki yaşandığını göstermektedir. Bunlar genel olarak M.Ö. 8.yy ile M.Ö. 5. yy arasına tarihlenirler997. Torosların kuzeyinde yaygın olan tipik Orta Anadolu Demir Çağ çanak çömlek örneklerinin burada bulunmamış olması, kültürel ilişkilerin daha çok Ege ve Akdeniz Dünyasıyla ve deniz yoluyla sağlandığını düşündürmektedir998

.

Yeni çalışmaların en ilginç sonuçlarından biri, Yumuktepe’deki iskanın sonunu getiren olay Soğuksu çayının yatağındaki değişim olmuştur. Soğuksu Çayı'nın önceleri höyüğün birkaç yüz metre doğusundan aktığı, ancak Çukurova bölgesindeki tektonik hareketler(depremler) sonucu yatağını değiştirerek höyüğün batısına geçtiği anlaşılmıştır. Şimdiki dere yatağının seviyesine kadar alçak seviyelerde bulunan Bizans dönemi teras yerleşmeleri bu değişimin, höyükteki en son yerleşim süreci sonrasında olabileceğini göstermektedir999

.

Yumuktepe her dönemde dışa açıktır, doğuda Mezopotamya, Suriye ve Filistin bölgeleri, güneyde Akdeniz dünyası, kuzeyde de Anadolu ile yakın ilişki kurduğunu görülmektedir.Hellenistik ve Roma Dönemi şimdilik, Mersin-Yumuktepe’de, bazı çanak çömlek tipleri dışında mimari olarak ispatlanamamıştır1000. Bu süreçte denizden

uzak kaldığı anlaşılan Yumuktepe’de , küçük çaplı bir yerleşmenin varlığı kabul edilse bile, esas büyük yerleşmelerin, daha güneyde kıyıda kurulduğu anlaşılmaktadır1001.

997

Zoroğlu-Arslan: 1999, 458; Durugönül- Durukan- Aydınoğlu 2002: 206; Yağcı 2003:516; Özdemir 2007:37; Körsulu 2007:43vd.; Kurt 2009a:333.

998 Özdemir 2007:37; Körsulu 2007:43vd.; Ünal-Girginer 2007:208. 999 Erdem, - Lahn 2001: 39; Kaya-Kıyılı 2009: 406-409.

1000

Özdemir 2007: 38; Ünal-Girginer 2007:208

1001

161

Antik Çağ coğrafyacısı Strabon, Zephyrion’dan Soloi ve Mallos arasındaki bir kent olarak söz etmiştir1002.

M.S. 260’da Zephyrion, Kral Shapur’un tahribine uğramıştır1003.

Antik Çağ tarihçilerinden Hiorekles, burasını M.S.5.yüzyılda, Tarsos’a bağlı Kilikia’nın şehirleri arasında saymıştır. Zephyrion Kenti’ne ait bilgiler çok azdır. Eski Halkevi binası (Günümüzdeki Kültür Merkezi) civarında yapılan temel kazılarında ve Çavuşlu Mahallesi’nde elde edilen bazı buluntular, eski Vilayet Konağının (Günümüzde Sağlık Müdürlüğü) yapımı sırasında ortaya çıkan horasan duvarlar, mermerden yapılmış sütun ve sütun başlıkları, Mersin Müzesi’nde bulunan mermer Aslan başı ile devşirilmiş bazı mimari yapı elemanları, antik Zephyrion’a ait arkeolojik kalıntıları oluşturmaktadır1004. M.Ö. 696 tarihinde, Asurlar'a karşı çıkan bölge isyanında

adı geçen kentlerden biri olan "İngirra"nın; O.Casabonne tarafından Yumuktepe olduğu düşüncesi mevcuttur1005. Bunun yanısıra, Forrer1006, Alkım1007

, Desideri-Jessink1008 ve Forlanini1009 gibi isimler de "İngirra"nın Sol(o)i-Pompeipolis olduğunu öne sürmüşlerdir. Ayrıca "İngirra"nın, Mersin'in 3km. doğusundaki Anchiale olabileceği görüşleri de bulunmaktadır1010

M.Ö. 333’ de Büyük İskender’in İssos’ ta Persler’i yenilgiye uğratmasından sonra Kilikia, Makedonya İmparatorluğunun sınırları içerisine girmiştir. İskender’ in ölümünden sonra yöre, komutanlarından Seleukos Nichator’ un eline geçmiş ve Mersin yöresi Seleukoslar krallığının bir parçası olmuştur1011

.

Seleukos kralı III. Antiochos döneminde Kilikia, sanat ve kentleşmede yüksek bir düzeye ulaşmıştır. M.Ö. 190 yılında Manisa yakınlarında Romalılara karşı yapılan Magnesia Savaşı'nda yenilen Seleukosların toprakları Romalıların eline geçmiştir. Bu arada Mersin yöresi bölgedeki otorite boşluğundan yararlanan korsanların ve dağlık kesimlerde yaşayan İsaurialıların sürekli akınlarına uğramıştır1012

.

1002

Strabon XIV.5.5; Altay 1965:33; Sayar 1999a: 193-216.

1003

Sayar 1998: 331vd.; Durugönül 2004:27vd; Durukan 2005: 8.

1004

Durugönül 1999:331; Kurt 2009a: 117.

1005

Borgia-Casabone-Egetmeyer 2002:190; Kurt 2007:121; Kurt 2009a: 333.

1006

Forrer 1920:79;Kurt 2007:121;Kurt 2009a: 333.

1007

Alkım 1960: 368; Kurt 2007:121; Kurt 2009a: 333.

1008 Desideri-Jessink 1990:126; Kurt 2007:121; Kurt 2009a: 333. 1009 Forlanini 2001: 563; Kurt 2007:121;Kurt 2009a:333. 1010 Kurt 2007:121;Kurt 2009a:333.

1011

Durugönül 1999:331;Çalışkan vd.2009:36-37.

1012

162

M.Ö. 67’ de Romalı komutan Pompeius buralara gelerek korsan faaliyetlerine son vermiş, İsaurialıların akınları ise, aralıklarla M.S. 491 yılında Bizanslılar tarafından kesin yenilgiye uğratılmalarına kadar sürmüştür1013

.

Romalılar döneminde, ünlü hatip Cicero, Prokonsül sıfatıyla Kilikia’ ya vali olarak atanmıştır1014

. Julius Caesar Tarsos’ a gelmiş ve M.Ö.58 yılında Kıbrıs’ı Kilikia bölgesine bağlamıştır. J. Caesar’ dan sonra, doğu bölgesinin yönetimini üstlenen Marcus Antonius, Mısır Kraliçesi Kleopatra'yı Tarsos'a davet etmiştir.Doğu ittifakı bu bölgede kurulmuştur.1015

Zephyrion Roma Döneminde çok büyük bir kent değildir. Daha sonraları ise, sürekli iskân edilmiştir. Adana, Aegeai (Yumurtalık), Mopsuestia (Misis), Hieropolis- Kastabala (Osmaniye civarı), Epiphaneia, Elaiussa (Ayaş), Korykos (Kızkalesi) gibi Kilikia şehirlerinde olduğu gibi Zephyrion’da da ilk sikkeler, M.Ö. 175’te Seleukos kralı IV. Antiokhos döneminde, sınır bölgesi haline gelen Kilikia şehirlerine daha fazla imtiyazlar tanıma ve yerel ihtiyacı karşılamak amacıyla basılmaya başlanmıştır.1016

M.Ö. 164’te IV. Antiokhos’un ölümünden sonra Kilikia şehirlerinin büyük bir bölümü otonom veya yarı otonom olarak sikke basmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde Zephyrion kentinde yoğun bir şekilde sikke basıldığını görüyoruz1017. Zephyrion şehir sikkelerinin tamamı Tunçdur ve temel ön yüz konusu şehir tanrıçası veya şans tanrıçası olarak bilinen Tykhe’nin kule taçlı, önceleri örtüsüz, daha sonra örtülü büstleridir. Diğer sikkelerinin ön yüzünde defne çelenk içinde X şeklinde iki çubuk (ya da kaval), arka yüzde ise yine defne çelenk içerinde kentin ismi görülür. Kule taçlı Tykhe ve tahtta oturan şehir tanrıçası diğer Zephyrion sikkelerinin ön ve arka yüz konusudur. Zephyrion Kenti, ekonomik ve stratejik özellikleri nedeniyle, Roma İmparatorluğu döneminde de sikke basmaya devam etmiştir. Bir çok Kilikia kenti, sikkenin basımına yaptıkları katkıyı ifade etmek amacıyla, kendi şehirlerinin ismini arka yüz konusu olarak kulanmışlardı. Zephyrion kenti bir veya daha fazla darplarında, genellikle defne çelengi içinde, sadece kendi ismini yazdığı sikkeler bastırmıştır. Diğer

1013 Ünal-Girginer 2007: 226,489 1014

Cicero,ad. Fam.: XV,XVIII.

1015 Durugönül 2004:27vd.; Durukan 2005: 8 ; Tahberer 2003-2004: 3.

1016 Durugönül 2004: 27vd; Durukan 2005: 8; Ünal-Girginer 2007: 226,489; Aydınoğlu 2007: 82;

Çalışkan vd.2009: 36-37.

1017

163

sikkelerin arka yüz konusu ne olursa olsun kentin ismi ve unvanları kesinlikle unutulmuyor ve ortadaki resmi çevreleyecek şekilde yazılıyordu1018.

Roma Döneminde Zephyrion kenti, imparator Hadrianus’un bölgeye yaptığı ziyaret sırasında veya öncesinde “Hadrianopolis” ünvanını almıştır. Zephyrion- Hadrianopolis kentinin resmi tarihi M.Ö. 68’de başlar.1019

Benzer Belgeler