• Sonuç bulunamadı

Yerel Yönetim Reformu

Belgede YEREL YÖNETİM SİSTEMLERİ (sayfa 45-49)

sonuçlar doğurmuştur: Yerel özerklik, yerel kaynak yaratma, birlik kurma ve çevre sorunlarıyla uğraşma gibi...

Belediyecilik tarihi bakımından önemli bir başka gelişme de büyükşehirlerin oluştu-rulmasıdır. 1984 yılında büyükşehirler kurulurken bu belediyelere kamu gelirinden daha çok pay verilmiş ve imar konusunda merkeziyetçi yapıdan tamamen vazgeçil-miştir. Dünyadaki küreselleşmenin kendini gösterdiği 1980’lerin başında atılan bu adım, İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde kümelenen sorunların çözümü konusunda etkili olmuştur. Belediyelere imar yetkisinin devredilmesi olumlu ge-lişmelerin yanında pek çok da olumsuz gelişmeye yol açmıştır. Belediyelerin imar yetkisini demokratik biçimde denetleyecek bir mekânizma kurulmadan getirilen bu yenilik, sonuçta 1999 depreminde binlerce insanın ölümüne, evsiz kalmalarına yol açmıştır.

1996’da İstanbul’da toplanan HABITAT II Konferansı küreselleşme tartışmalarını Türkiye gündemine taşımıştır. Bir yandan küreselleşmenin ortaya çıkardığı sorunlar ve çözümleri diğer bir yandan ise demokratik yönetişim kavramının içeriği tartışıl-mıştır. HABITAT II Konferansı sivil toplum, katılım, saydamlık, hesap verebilirlik, iyi yönetişim gibi kavramlarla tanışmamızı sağlamıştır.

21. yy’a girdiğimiz bu dönemde Türkiye’de yerel yönetim yapısı tarihi sürecinden dersler alarak köklü bir değişime uğramıştır. Bu bölümde iç ve dış dinamiklerin Tür-kiye’de yerel yönetim sistemini hangi yönde ve nasıl etkilediğini tartışacağız. Bu tartışmadan sonra da Avrupa’da seçilmiş bazı ülkelerden örnekler vereceğiz. Böyle-ce, yerel yönetimlerle ilgilenen herkese Türkiye’yle Avrupa ülkeleri arasında kıyas-lama yapma ve de günümüzdeki sorunları daha iyi ankıyas-lama olanağı verebileceğimizi umuyoruz.

Devletİn İşlevlerİndekİ Değİşİm

Kitabın birinci bölümünde ayrıntılı olarak anlattığımız nedenlerle 21. yy’ın gerek-tirdiği bir kamu yönetimi kurulması zorunlu olmuştu. Yargı ve yasama dışında tüm kamu yönetimini düzenleyen bir yasa tasarısı hazırlanmış, ancak bu tasarının yasa-laşması gerçekleştirilememiştir. Türkiye tümden bir reform yapma yerine zamana yayılmış bir reform süreci içindedir. Bu anlayış içinde kısım kısım Anayasa’da deği-şikliğe gidilmekte, ilgili yasalar da değiştirilmektedir.

Küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne uyum süreci ve iç dinamikler devletin ana işlev-lerinde bazı değişiklikler yapılmasını gerektirmiştir. Son zamanlarda “ulusal dev-let” en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Ulusal devlet bir yandan bazı yetkilerini ve işlevlerini uluslararası kuruluşlarla paylaşırken bir yandan da merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru kayan bir süreci yaşamaktadır. Merkezi yöne-timin görev ve yetkilerinin yerele devrini gerektiren bu süreçten yalnız yürütme

or-ganı etkilenmemektedir. Ulusal devletin yürütme yanındaki önemli kuvvetlerinden olan yasama ve yargı da bu değişimden payını almaktadır. Bu aşamada küresel de-ğişimin hangi çapta olduğunu göstermek amacıyla yasama ve yargıda gözlemlenen değişikliklerden söz etmek yararlı olacaktır. Daha sonra da yürütme erkinin merkezi yönetim ayağı üzerinde kısaca durularak yerel yönetimlerdeki değişim ayrıntılı ola-rak ele alınacaktır.

Yasama

Türkiye’de yasama sürecine baktığımızda ulusal egemenliğin kullanımında bazı kı-sıtlar olduğunu görmekteyiz. TBMM, Türkiye dışında oluşturulan uluslararası ku-ruluşların kabul ettiği normları yasalaştırma gibi bir durumla karşılaşmaktadır. Bir-leşmiş Milletler başta olmak üzere AB ve öteki uluslararası kuruluşların kararlarının oluşmasında parlamentonun bir görevi olmamaktadır. Tüm ülkeleri bağlayan bu kurallar teknokratlar ve uluslararası uzmanlar eliyle oluşturulmakta, hükümetlerin bile pek az etkisi olmaktadır. Hatta son yıllarda olumlu bir gelişme olarak bu ka-rarlarda sivil toplum kuruluşlarının da etkisi artmaktadır. Sonuçta, parlamentoların işlevi kendi dışlarında oluşturulan bu kuralların iç hukuk kuralı haline getirilmesin-den ibaret olmaktadır. Parlamento açısından ortaya çıkan bu durumun “demokratik açık” yarattığı ortadadır.

TBMM de dünyadaki demokratikleşme hareketinden etkilenmiş durumdadır. Son yıllarda, TBMM’nin bu etki altında Kadın-Erkek eşitliği ve İnsan Hakları gibi komis-yonlar kurduğunu görmekteyiz. Bunun yanında, yasama sürecinde parlamentonun yalnızca halktan aldığı temsili yetkiye dayanmayarak sivil toplumla ilişkiye geçme çabaları da sözünü ettiğimiz demokratikleşme rüzgârının bir sonucudur.

TBMM yürütmenin yanında AB ülkeleri başta olmak üzere dünyanın önde gelen ül-keleri için özel komisyonlar kurarak yürütme görevlerine yardımcı olmaktadır. Bu tür komisyonların sayısında önemli bir artış gözlemlenmektedir.

Yargı

Yasama organı yanında yargı da ulusal egemenliğin kısıtlanması sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermektedir. Örneğin Türk halkı adına karar verirken yalnız iç hukuku değil, uluslararası hukuku da göz önüne almaktadır. Bazı durumlarda ulu-sal yargı nihai kararı verememektedir; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Uluulu-sal yargı yetkisini sınırlayan başka bir yöntem de uluslararası tahkime gidilmesidir. Ya-bancı sermayeyle ilişkilerde uluslararası tahkim sıkça başvurulan bir yoldur. İnsanlık aleyhine işlenen suçlarda iç yargı yoluna gidilememesi durumlarında Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi de küresel bir yaklaşım göstermektedir.

Yürütme

Geleneksel olarak yürütme merkezi ve yerel yönetim olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrımın yanında bazı konumlarda yürütme işlevini üstlenmiş YÖK gibi özerk ku-rumlar da oluşturulmaktadır. Kitabın birinci bölümünde belirtilen nedenlerle yü-rütmenin geleneksel yapılanması ve işlevlerinde de önemli değişiklikler olmuştur. Küreselleşmenin ortaya çıkardığı ekonomik sorunlarla baş edebilmek için bağımsız bir Merkez Bankası oluşturulmuştur. Bunun yanında merkezi yönetimin doğrudan karar verme, denetleme ve yönlendirme işlevleri düzenleyici kuruluşlara aktarılmış-tır. Bu düzenleyici kuruluşlar özerk yapılar olarak oluşturulmuştur. Serbest rekabe-tin tam uygulanabilmesi, küçük tasarruf sahiplerinin korunması gibi gerekçelerle yürütmenin doğrudan müdahalesi sınırlandırılmıştır. Bu nedenle, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pek çok alanda düzenleyici kuruluş ortaya çıkmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de merkezi yönetimin üstlendiği birçok görev yerele bırakılmıştır. Bu görev paylaşımına paralel olarak da kaynakların paylaşımın-da yerel yönetimler lehine bir gelişme söz konusudur. Bu konu üzerinde Türkiye’de-ki yerel yönetim sistemini anlatırken ayrıntılı olarak durulacaktır.

Merkezi yönetimin yapısı ve işlevlerinde görülen değişimi hükümet işlerinin işleyi-şinde de görmekteyiz. Temel konularda karar verme sürecinde merkezi hükümet ve yönetim yanında Ekonomik ve Sosyal Konsey gibi bazı kurullar da oluşturulmuştur. Bakanlıkların da giderek katılımcı yöntemler kullandığı görülmektedir. Yürütmenin işleyişinde yalnızca katılım araçlarından yararlanılmamaktadır. Saydamlık ve hesap verebilirliği artırmak için yeni yöntemler uygulanmaktadır.

Örneğin, Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’na göre bakanlıklar faaliyet raporları yayımlamakta, devletin gelir ve giderleri ayrıntılı biçimde internet üzerinden pay-laşılmaktadır. Bilgi edinme hakkı, iyi yönetişim ilkelerini desteklemek üzere yasa-laştırılmıştır. Her kamu kurumunun internet sitesinde bilgi edinmeyle ilgili özel bir pencere bulunmaktadır. Bazı durumlarda yurttaşlar yazılı başvuru yerine interneti kullanabilmektedir. Yürütmenin büyük yatırımlarında Çevresel Etki Değerlendir-mesi (ÇED) yapması; yasaların hazırlanması sırasında düzenleyici etki analizinin yapılması zorunluluğu; sosyal etki analizleri demokratik yönetişim anlayışının so-nuçlarıdır.

Yürütmenin işlevleri ve işleyişindeki değişiklikler yanında hükümetin ekonomiye doğrudan müdahalesi de hemen hemen ortadan kalkmış durumdadır, kitlerin özel-leştirilmesi gibi.

Belgede YEREL YÖNETİM SİSTEMLERİ (sayfa 45-49)