• Sonuç bulunamadı

Merkezle Yerel Yönetİmler Arası Görev Ayrımı

Belgede YEREL YÖNETİM SİSTEMLERİ (sayfa 134-137)

Kitabın daha önceki bölümlerinde iç ve dış dinamiklerin Türkiye’yi yerinden yöneti-me dayalı bir yönetim sistemine gityöneti-meyi zorunlu kıldığını ifade etmiştik. Bu gerekli-liğin sonucu olarak da 2005 yılında yerel yönetim düzeyinde bir reform yapılmıştır. Bu reformla yerel yönetimlerin görev alanları genişletilmiştir. Ancak, merkezi yöne-timle yerel yönetim arasında net ve açık bir görev ayrımı yapılmadığı için Yerel Yö-netim Reformu sonrası çıkarılan bazı kanunlarla yerel yöYö-netimlerin görev alanlarına müdahale edilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı yerel yönetimlerle merkez arasındaki görev ayrımını kesin ifadelerle belirtmiştir. Bu kanun tasarısının veto edilmesinden sonra hükümet kültür, turizm, gençlik ve spor, sosyal hizmetler, bayındırlık hizmetleri gibi alanlarda merkezi hükümetin yetkilerini azaltan ve bu hizmetlerin yerel yönetimle-re devyönetimle-redilmesini öngöyönetimle-ren yasa tasarıları hazırlamış, bazılarını da TBMM’ye sevk etmiştir. Ancak bunların hiçbiri yasalaşamamıştır.

Türkiye’deki yerel yönetimlerin görev alanlarını Avrupa ülkelerinin yerel yönetim görev alanlarıyla karşılaştırdığımız zaman yerinden yönetimin yeterince sağlana-madığı görülmektedir. Örneğin, ilköğretim ve ortaöğretim binalarının yapım, ba-kım ve işletilmesi Avrupa örneklerinde yerel yönetimler tarafından üstlenilmiştir. Türkiye’de belediyeler okul yapabilirler. Ancak, ilköğretim okulu yapımı belediyeler için zorunlu kılınmadığından dolayı tüm büyükşehirlerde ikili öğretimle karşı karşıya kalmaktayız. Belediyeler arsalarını okul yapımı yerine rant getirecek alanlara tahsis etmektedir.

Kaynak Paylaşımı

Merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki görev paylaşımına orantılı olarak bu yönetimlere kaynak sağlanması gereklidir. Türkiye’de yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasındaki kaynak paylaşımı görev ayrımı gereklerine değil, merkezi hü-kümetin isteğine göre yapılmaktadır. Merkezi hükümet her zaman makro ekono-mik dengeleri göz önüne aldığı için görev ayrımına dayalı kaynak paylaşımı arka plana itilmektedir. Yeni Yerel Yönetim Reformu’na göre gerek il özel idarelerinin gerekse belediyelerin görevlerinde önemli artışlar olmuştur. Buna karşın, kaynak-ların transferinde yeterli artış olmamıştır. Bu durum için en somut örnek il özel ida-relerine devredilen köy hizmetlerinde görülmektedir. Merkezi hükümet tarafından yürütülen köy hizmetleri özel bir yasayla tümüyle il özel idarelerine devredilmiştir. Ancak bu hizmetleri karşılayacak mali kaynak transferi yapılamamıştır. Ayrıca, 2008 yılı Temmuz ayında yapılan gelir paylaşımıyla ilgili yasada il özel idaresi gelirleri arttırılmamıştır. Bu hizmetlere karşılık Maliye Bakanlığı’ndan ödenek aktarımı yap-tırılmaktadır. Yukarıda merkezle yerel yönetimler arasındaki ilişkide de değinildiği gibi bir takım siyasi etkilerle köy hizmetlerine ilişkin illere gönderilen ödeneklerde farklılıklar yaşanabilir. Bu durum, hali hazırda büyük sorun yaratan bölgeler arası dengesizliği daha da derinleştirebilir.

Mevcut kaynak paylaşımı düzeninde başlıca ölçüt il ve belediyelerin nüfusudur. Nü-fusa göre yapılan dağılım ilk bakışta eşitlikçi bir anlayışı yansıtıyor gibi görünebilir. Ama bu görünüm, bölgeler arasındaki eşitsizliği örtmeye yeterli değildir. Bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi için nüfusa göre yapılan dağılımın yanında gelişmişlik farkını giderecek bir kat sayıyla az gelişmiş bölgeler lehine bir pozitif ayrımcılık ya-pılması gerekir.

Belediyeler arasında öz kaynak yaratmada farklılıklar vardır. Gelişmiş bölgelerde ve büyük kentlerde belediyelerin öz kaynak yaratma kapasiteleri bulunmaktadır. Bu bölgelerde belediyeler giderlerinin yarısından fazlasını kendi öz kaynaklarından kar-şılayabilmektedir. Gelişmemiş bölgelerle küçük belediyelerde öz kaynaklar belediye giderlerinin %25’inden azını karşılayabilmektedir. Bu da yerel yönetimler arasında bir denkleştirme sisteminin kurulmasını gerektirmektedir. Yukarıda sözünü ettiği-miz 2008 yasasıyla bir denkleştirme ödeneği tahsis edilmiş bulunmaktadır. Bu ya-sanın etkileri önümüzdeki yıllarda görülecektir.

Buraya kadar yapılan açıklamalar mevcut sistemin aynı korunacağı tahmini üzerine yapılmıştır. Bilindiği gibi Türkiye’de günümüzde üç kademeli yerel yönetim bulun-maktadır: il özel idaresi, belediye ve köyler. Mevcut mali kaynakların merkezi yöne-timle yerel yöneyöne-timler arasındaki dağıtımında karşılaşılan sorunlar bölge yönetimi kurulması ihtimali hesaba alındığında daha da büyüyecektir. Bölge yönetimiyle bir-likte köylerin korunduğu durumda beş kademeli bir yönetim yapısı ile karşılaşaca-ğız. Bunun getireceği yükleri de düşünmek zorundayız.

İncelediğimiz beş ülkede de dört düzeyli bir kamu yönetimi söz konusudur. Merkezi hükümet, bölge, il ve belediye gibi bir kademelenme, kaynakların bu dört kademe arasında dağıtımını zorunlu kılmaktadır. Bu ülkelerde de görev paylaşımı yanında, kademelenme de kaynak paylaşımını zorlaştıran öğelerden biridir.

Demokratİk Yönetİşİm

Yerel Yönetim Reformu’yla yerel yönetimlerde katılımı sağlayacak yeni mekânizmalar kurulmuş olmasına rağmen katılımın istenen düzeyde olmadığı gözlemlenmektedir. Bunun birinci nedeni belediyelerde gerek seçimle gerekse atamayla oluşan yöne-timlerin eski alışkanlıklarından vazgeçmemesidir. Bilgi edinme hakkı ile vatandaş-ların yerel yönetimleri denetlemesinin yolu açılmıştır. Ancak, geleneksel demokrasi kültürü sorgulayan ve haklarını arayan bireyin ortaya çıkmasını engellemektedir. Bu eksikliklerin giderilmesi ve gerçek bir katılımın sağlanması için zorunlu danışma yü-kümlülüğünün getirilmesi gerekmektedir. Bunu sağlamak üzere “İdari Usul Yasası” tasarısı hazırlanmışsa da henüz yasama süreci başlatılmamıştır.

Tüm dünyada demokratik yönetişim ilkelerinin yönetime yansıması katılım ve he-sap verebilirlik alanında yeni yaklaşımları zorunlu kılmakta ve ister istemez bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Avrupa’da inceleme konusu olan ül-kelerde bölge ve yerel yönetimlerin kullandığı kaynakların önemli bir bölümü o yer-de yaşayanların doğrudan öyer-dediği vergileryer-den oluşmaktadır. Bu durum, yurttaşların yerelde ilgili yönetimleri sorgulamasını ve denetlemesini sağlamaktadır. Türkiye’de bugünkü durumda yerel yönetimlere toplu olarak bakıldığında kaynakların yarısının yerelde elde edildiği görülmektedir. Ancak bu durum gerçekleri tam yansıtmamak-tadır. Geri kalmış bölgelerle küçük yerleşim yerlerinde yerel kaynaklar yerel yönetim gelirlerinin en çok dörtte birini karşılamaktadır. Bazı durumlarda, bu oran %10’un altına bile düşmektedir.

Türkiye’de temizlik için yerelde vergi alınması ve bu verginin belediyelere devri çok olumlu sonuçlar vermiştir. Bu vergi sonrası yurttaşlar çöp toplanması hizmetleri ko-nusunda belediyelerden talepte bulunmaya başlamışlardır. Bu hesap sormayla bir-likte belediyelerin temizlik hizmetlerinin etkinliği artmış ve kentlerimiz daha temiz hale gelmiştir. Avrupa’daki yerel yönetimlerde de referandum, Ombudsman gibi araçlarla bölgesel ve yerel yönetimlerde katılım ve hesap verebilirlik arttırılmıştır. Türkiye’de 1930’da Belediye Kanunu çıkarıldığı zaman belediye başkanının, meclis üyeleri arasından belediye meclisi tarafından seçilmesi ilkesi kabul edildi. Bu düzen-leme içinde belediye başkanı kendisine ve kendisini seçen belediye meclisine karşı sorumlu hissetmekteydi. Belediye meclisi de kendi seçtiği başkanı daha yakından izlemekte ve denetlemekteydi. Bu yapı, halkın katılımı olmasa bile kendi içinde de-mokratik bir hesap verebilirlik mekânizmasını yaşatmaktaydı. Başkanın belediye meclisi tarafından seçilmesi parlamenter sistemin belediye ölçeğinde bir yansıma-sıdır. Bu durum, 1961 Anayasası’yla bütünüyle değiştirildi.

1963’ten itibaren belediye başkanları halk tarafından doğrudan seçilmeye başlandı. Bu geçiş sırasında başkanlık sisteminin gereği olan meclislerin denetleme ve denge-leme işlevini sağlayacak değişiklikler yapılamadığı için, belediye meclislerinin rolü belediye yönetiminde ikinci dereceye düşürülmüştür. Güçlü belediye başkanı döne-mi meclisin etkin bir denetleme işlevinin olmadığı bir sistemde “yerel derebeyleri” yaratmıştır. Belediye başkanları bir seçimden ötekine sadece halka hesap verir hale gelince yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma iddialarında büyük artış olmuştur. Yerel Yönetim Reformu’nda bu durum düzeltilmeye çalışılmış, belediye meclisleri-nin yetkileri artırılmıştır. Meclis içinde kurulan denetim komisyonları, belediye mec-lisi üyelerinin soru sorma hakları önemli gelişmelerdir. Ancak, belediye mecmec-lisinin başkan karşısında bağımsız olma niteliği sağlanamamıştır. Belediye meclisleri baş-kanın belirlediği gündem içersinde ve onun başkanlığında toplanabilmekte ve konu-ları tartışabilmektedir. Bu, demokratik hesap verebilirliği kısıtlamaktadır. Belediye meclislerine sürekli toplanma işlevi kazandırılamamıştır. Belediye meclisleri ayda belirli günlerde toplanabilmektedir. Bu durum, meclislerin yerel bir parlamentoya dönüşmesini engellemektedir.

Belgede YEREL YÖNETİM SİSTEMLERİ (sayfa 134-137)