• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin boyutunun yaygınlaşması ile birlikte geleneksel kalkınma politikalarının gözden geçirilmesi ve yeni kalkınma politikalarının oluşturulması gerekli bir hal almıştır.

Geleneksel yukarıdan aşağıya olan kalkınma politikalarının yerini, günümüzde, aşağıdan yukarıya kalkınma politikalarının aldığını ve bu değişime uygun politikalarının uygulanmaya başladığını görüyoruz. Bu değişim ile birlikte, yerel kalkınmanın önem kazandığını ve kurumsal yapının da yerel kalkınmayı destekleyecek bir şekilde oluşturulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

5 Bkz: Hazine Müsteşarlığı Bireysel Katılım Sermayesi Sistemi Hakkında Sunum

Bu durum aynı zamanda bir kurumsal değişim sürecini de gerekli kılmaktadır. Bu yeni kalkınma politikası, küreselleşmenin ortaya koyduğu ve göz önüne serdiği bölgesel farklılıkları dikkate alarak; bölgelerin sosyal, ekonomik, politik, kültürel ve coğrafi farklılıklarına uygun politikaları gerçekleştirmelerinde önemli bir açılım sunmaktadır.

Küreselleşme, tek başına ekonomik bir olgu olmayıp ulusal ekonomilerin politik, kültürel ve sosyal bütün belirleyicileri ile birlikte dünya kapitalizmine eklemlenmesi olarak tanımlanabilir.

Küreselleşme süreci oldukça karmaşık bir ilişkiler ağını da gözler önüne sermektedir. Bir taraftan dünya ile birlikte hareket etmeyi ve ortak politikaları uygulamayı gerektirirken, diğer taraftan ulusal ve daha dar anlamda yerel ölçekte farklılıkların ortaya çıkarıldığı bir kalkınma politikasının uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu anlamda, ulusal ekonomilerin bir taraftan küreselleşme, diğer taraftan yerel kalkınma süreçlerini birbirini tamamlayan bir şekilde uygulayabilecek politikalar geliştirmeleri sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmek için önemlidir.

Küreselleşmenin yerel ekonomik kalkınma üzerinde etkileri olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir.

Küreselleşmenin olumsuz etkilerini ortadan kaldıracak bir kalkınma modelinin uygulanması, yerelleşme ve küreselleşme arasında yerel kalkınmayı destekleyecek politikalar üretilmesi, ulusal ekonomilerin bir bütün olarak kalkınması ve refah seviyesini yükseltmesi açısından önemlidir. Küreselleşme ile yerel kalkınma arasındaki tamamlayıcılık ilişkisi, bu noktada önem kazanmaktadır. Küreselleşme ile ilgili olarak ortaya çıkan en büyük tehdit, her şeyin birbirine benzemesi, benzer alışkanlıkların ve kültürlerin ortaya çıkması, farklılıkların giderek yok olması şeklindedir. Bununla birlikte, farklılıkların daha belirginleştiği ve dünya piyasasında ürünlerinin ve tüketimin çeşitlenmekte olduğu ve kültürel farklılıkların öne çıktığını da belirtmek gerekir.

Bu farklılıkların belirginleşmesi de küreselleşme sayesinde gerçekleşmiştir. Bu şekilde, dünya piyasalarında rekabet edebilecek ürünlere kalite, değer ve yüksek nitelik kazandırdığından yerel düzeyde üretilen ürünler oldukça değerli hale gelmektedir (Casanova, 2004).

Küreselleşme olgusu ile birlikte yerel kalkınmanın önem kazanması, yeni bir kalkınma stratejisinin oluşması, yerel kalkınmanın yeniden ve günümüz dünya kapitalizmindeki gelişmelere uygun bir biçimde tanımlanmasının gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede, yerel ekonomik kalkınmayı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun tanımladığı şekilde tanımlayabiliriz. ILO’ya göre, yerel ekonomik kalkınma; yerel kaynakları ve rekabet avantajını kullanarak belirli bir bölgede kamu ve özel sektör aktörleri arasında ortaklık ve işbirliği faaliyetlerini destekleyen, genel bir kalkınma stratejisinin ortak şekilde oluşumu ve uygulamasına imkan tanıyan, uygun bir iş ortamının yaratılması ve ekonomik aktivitelerin desteklenmesi gibi önemli hedefleri olan katılımcı bir

31

GİRİŞİMCİLİĞİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE

kalkınma sürecidir. Bu kalkınma stratejisi insan odaklı bir kalkınma modelidir (Çetin 2007, Van Boekel ve Van Logtestijn, 2002). ILO’nun yerel ekonomik kalkınma yaklaşımı, su özellikleri bünyesinde toplar; sosyal diyalog ve katılımı gerektirmesi, çeşitli alan / mekanlara dayalı olması, yerel kaynakların hareketliliğini ve rekabet avantajlarını gerekli kılması, yerel olarak kendine özgü olması ve yerel temelde yönetilmelerini kapsamaktadır (Van Boekel ve Van Logtestijn, 2002).

Yerel ekonomik kalkınma; aktörler, organizasyonlar ve kaynakları harekete geçirir, diyalog ve stratejik faaliyetler yardımıyla yeni kurumlar ve yerel sistemler geliştirir, “global düşün, yerel faaliyet göster” düşüncesini yansıtır (Saturninus, 2002); kendi özel kimliğini ve yerleşimini koruyan yerel bir toplumda kendi sosyal, ekonomik ve kültürel dinamiklerini güçlendiren, her bir alt sistemiyle bağlantı kuran, böylece bu alt sistemler arasında kontrolü ve müdahaleyi kolaylaştıran bir süreci niteler (Casanova, 2004). Ayrıca, yerel ekonomik kalkınma; yerel halkla birlikte hareket etme imkanı tanır, yerel yönetimler, özel sektör, üçüncü sektör ve yerel topluma yerel ekonomiyi birlikte geliştirme ve iyileştirme fırsatı sağlar. Yerel toplumlar, kendi yerel ekonomik kalkınma ihtiyaçlarına farklı yollardan cevap vermeye çalışır (Çetin 2007).

Yerel ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasında girişimcilik konusu büyük önem taşımaktadır. Yerel ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi için kurumsal yapıda oluşturulacak değişimlerin ve uygulanacak olan politikaların, girişimciliği destekleyecek ve geliştirecek bir şekilde oluşturulması yerel kalkınma açısından oldukça önemlidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde girişimciliğin özendirilmesine özel bir önem verilmektedir. Avrupa Birliği’nde küçük işletmelerin geliştirilmesi, rekabet gücünün arttırılması ve girişimciliğin özendirilmesi amacıyla bir dizi destekleme programları geliştirilmiştir (Çakıcı, 2003: 72). Aynı şekilde Türkiye’de de son yıllarda girişimcilik kültürünün gerek bireysel temelde gerekse kurumsal ölçekte geliştiği, yaygınlaştığı ve teşvik edildiği bilinmektedir. Son teknolojik gelişmeler ve ekonomik beklentiler sayesinde girişimciliğin daha da güç kazandığı söylenebilir.

Yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesinde girişimciliğin bir strateji olarak belirlenmesi, kadın girişimciliğinin de hem yerel hem de ulusal anlamda kalkınmanın gerçekleştirilmesinde önemli bir rolü olduğunu belirtmek gerekir. Konuya kadın ve kadın girişimciliği açısından bakıldığında, girişimciliğin yalnızca bir ekonomik faaliyet alanı olarak değil; sosyal, kültürel, coğrafi ve politik faktörlerin birbiriyle olan etkileşiminin önemli bir parçası olarak düşünülmesi gerekir. Bu anlamda, kadın girişimciliğinin yaygınlaştırılması, yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesinde itici bir güç olarak düşünmelidir.

İKİNCİ BÖLÜM

KADIN VE GİRİŞİMCİLİK

2. BÖLÜM:

KADIN VE GİRİŞİMCİLİK