• Sonuç bulunamadı

Kadın Girişimciliği: Kavramsal Çerçeve

Yeni küreselleşme dönemiyle birlikte önemli ölçüde yaygınlaşan girişimcilik anlayışı, erkekler kadar kadınların da ilgi alanı içerisine girmiştir. Küreselleşmeyle birlikte istihdamda birçok değişiklik kadınları da etkileyerek onları iş yaşamının vazgeçilmez aktörleri haline getirmiştir. Bu bağlamda toplumların geçirdiği değişim ve dönüşüm kadınların toplumdaki yerinde de anlamlı değişimlere neden olmuştur (Nayır, 2008).

Küresel Girişimcilik Programı kapsamında üzerinde durulan ve geliştirilmesi beklenen konulardan bir tanesi de kadın girişimciliğidir. Program kapsamında, gelişmekte olan ülkelerde kadınların iş yaşamında aktif bir konuma gelmeleri amaçlanmaktadır. Bu bağlamda kadın girişimciliği önemle üzerinde durulan bir konum haline gelmiştir. Programın temel amaçlarından biri ise kadın girişimcilerin, iş çevrelerini genişleterek kendi bölgelerinde ve aynı zamanda diğer pazarlarda aktif olarak rol almalarıdır. Örneğin Afrika Kadın Girişimciliği Programı (African Women’s Entrepreneurship Program – AWEP) bu doğrultuda başlatılmıştır.

Girişimcilik literatüründe kadın girişimciliği “ev dışı bir mekanda, kendi adına kurduğu bir işletmesi olan, bir işletmede tek başına veya çalıştırdığı diğer kişilerle birlikte çalışan veya sahibi olması sıfatıyla ortaklık kuran, iş ile ilgili olarak çeşitli kamu ve özel kuruluşlarla temaslara geçen, işletmenin geleceği ile ilgili planlar yapan, işletmeden elde ettiği kazancı, yatırım ve kullanım alanları üzerinde söz sahibi olan, işletmesi adına tüm riski üstlenen kadın” olarak tanımlanmaktadır (Ecevit, 2007).

Kavramsal açıdan Ecevit’in (2007) tanımlaması kadın girişimciliği konusunda yapılan çalışmalarda referans olarak gösterilmektedir. İlgili alanda yapılan çalışmalarda kadınları girişimci olmaya iten unsurlar, kültürel açıdan kadın girişimciliği, kadın girişimciliğindeki engeller tartışıldığı görülmektedir. Kadınları girişimci olmaya iten nedenler literatürde “itme ve çekme” faktörleri olarak tartışılmaktadır. Kadınları girişimciliğe “iten” nedenler, temelde ülkedeki genel işsizlik

35

KADIN VE GİRİŞİMCİLİK

durumu ya da kadınlara uygun olmayan çalışma koşulları ve cinsiyet ayrımcılığı olarak sayılabilirken, kendi işinin patronu olarak bağımsız olmak ve böylece kendini gerçekleştirme kadınları girişimciliğe “çeken” nedenler olarak ortaya konmuştur (Yetim, 2008). Kadınların girişimci olma nedenleri ülkelere ve kültüre bağlı olarak farklılık göstermektedir. Nitekim ABD’de, kadın girişimcilerin iş kurma nedenleri arasında, bağımsızlık isteği, kararları kontrol edebilme isteği gibi nedenler belirirken; Türkiye’de kadınların haneye ek gelir sağlayabilmek amacıyla ve ücretli bir işte çalışmak isteyip bu tür bir iş bulamayan kadınların başvurdukları bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır (Samsun Ticaret ve Sanayi Odası).

Kadın girişimciliğinde özellikle kendini gerçekleştirme isteği gibi unsurlar, kadınların girişimciliğe olan ilgisini arttırmaktadır. Ne var ki, Türkiye’de yapılan çalışmalar kadın girişimcilerin, girişimcilerin genel olarak karşılaştıkları birtakım problemlerin yanı sıra, kalıplaşmış sosyal ve kültürel roller, eğitim yetersizliği, aile tepkileri, iş yükü fazlalığı, sermaye eksikliği, erkeklere bağımlılık gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kaldıklarını da göstermektedir (Kutanis ve Hancı, 2004).

Kadın girişimcilerin en sık karşılaştıkları sorunlara baktığımızda ise, cinsiyet kaynaklı aile ve toplum baskısı, cinsiyete dayalı rol ayrımcılığı gibi sosyal engellerin yanı sıra, tecrübesizlik, eğitim, gerekli iş bağlantılarına sahip olmama ve en önemlisi sermaye eksikliği gibi birtakım engellerle de karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Ayrıca, kadınların iş yaşamında yer bulmasının, toplumların kültürel algıları ile ilgili olduğu söylenebilir. Kadınların iş yaşamında yer alması ile ilgili dinamikler, gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda farklılık gösterir. Toplumların iktisadi anlamda gelişmişlik düzeyi ve kalkınma düzeyi ne kadar yüksekse o toplumdaki girişimcilerin sayısı da o kadar fazla olacaktır. Toplumlar kadın ve erkek olarak iki farklı cinsiyetten oluştuğu düşünülürse, bir tarafın iktisadi hayatta yer almadığı ve üretimde bulunmadığı toplum düzeninde kalkınmanın bir bacağı eksik olacaktır. Ancak bazı toplumlarda kadınların rol tanımlamalarındaki eksiklik o toplumlarda kadınların iş yaşamında yer almalarını zorlaştırmaktadır.

Türkiye’de kadının çalışma yaşamındaki niteliklerini inceleyen Yıldız (1985), kadınların ayrıştırılmış (örneğin; hizmet sektöründe kadınların çok olması ve / veya sanayi sektöründe dokuma, gıda gibi dallarda kadın çalışanların fazla olması), daha az beceri gerektiren işlerin yanı sıra; en rutin, tekrar gerektiren, en az doyum sağlayan ve en az inisiyatifin kullanıldığı işlerde yoğun olarak yer aldığını, yükselme olanaklarının da bu yüzden erkeklere göre daha zayıf kaldığını

belirtmiştir. Yıldız (1985), kadınların, karar alıcı, yönetici, düzenleyici ve sorumluluk gerektiren işler yapmaktan çok, kararları uygulayan, yönetilen, emir ve görevleri yerine getiren konumunda olduklarını ve görece daha düşük ücretlendirildiklerini ortaya koymuştur.

Kadının sektörde iş bulmada ve bu işe devam etmede yaşadığı zorluklar, kadınların girişimcilik gibi istihdam türlerine olan ilgisini canlı tutmaktadır. Kendi hesabına bir iş kurmak ve dolayısıyla girişimci kadın olmak, kadınların istihdamla ilgili yaşadıkları sıkıntıları aşarak iş piyasasına aktif katılımlarını sağlayacak olumlu bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadının iş yaşamında girişimci olarak yer alması kendini daha bağımsız hissetmesine, özgür hareket edebilmesine, insanlar arası ilişkilerini güçlendirerek sosyal alanda daha görünür olmasına olanak sağlamaktadır (Ecevit, 1993). Önemli bir diğer ayrım ise erkek girişimcilerin ekonomik beklentilerinin, kadın girişimcilerin ise kişisel beklentilerinin ön planda olduğu, buna bağlı olarak da, kadın girişimcilerin erkeklere nazaran daha fazla sosyal desteğe ihtiyaç duydukları şeklindedir (Kutanis, 2003).

Diğer taraftan girişimci kadınların, firmaların kuruluş aşamalarında veya kendilerinin işe başladıkları dönemlerde iş ile ilgili beklentilerini düşük seviyede tuttukları ve bu yolla da hayal kırıklığına uğramadıkları, hatta tam tersine tatmin hissine ulaşabildikleri belirlenmiştir (Kutanis ve Alparslan, 2006). Yine erkek girişimcilerin ilk işlerini genellikle imalat ve inşaat sektörlerinde kurmalarına karşın, kadın girişimciler; hizmet sektörü, eğitim, danışmanlık, halkla ilişkiler, sağlık alanlarında ilk işlerini kurdukları belirtilmiştir (Delmar, 2003). Kadınların cinsiyet rolleri esas alınarak, kadına özgü ve erkeğe özgü olarak tanımlanabilecek işler konusunda da ayrımlaşmalar bulunduğu dile getirilmektedir (Yetim, 2008). Buna göre sektöre giriş kolaylığı ve daha az sermaye ve donanım gerektirmesi gibi nedenlerle, girişimci kadınların genellikle gıda, hazır giyim, turizm, sigortacılık, sağlık ve temizlik sektörlerinde yoğunlaştıkları söylenebilir (Nayırlı, 2008).

Bununla birlikte Türkiye’de kadınların ekonomik faaliyetlere katılımlarının sınırlı olması genellikle; aile içindeki rol, bu role bağlı tercihler ve aile içindeki ataerkil ilişkilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Kadınların Türkiye’de girişimcilik faaliyetleri temelde yapısal uyum politikalarının etkisiyle, azalan hane gelirlerine yönelik geliştirilen “kadınların kendi başlarına küçük işyeri kurma girişimlerine” dayanmaktadır. Kadınların gerek haneye ek gelir sağlamak ve gerekse ücretli işlerde çalışma çabalarının artması onların ekonomik faaliyetlere girişini hızlandırmıştır.

Fakat Türkiye’de özellikle başvurulan işlere uygun eğitim ve becerisi olmayan kadınların iş bulma şanslarının son derece zayıf olması, zorunlu olarak kadınları kendi işinde çalışmaya sevk etmiştir (Yetim, 2008).

37

KADIN VE GİRİŞİMCİLİK

2.2. Kadın Girişimciliği ve Türkiye: Mevcut