• Sonuç bulunamadı

1.2. Medya Okuryazarlığı Yaklaşımları

1.2.2. Yeni Medya Okuryazarlığında Eleştirel Yaklaşımlar ve Uygulamalar

dersi verilmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Konuyla ilgili 1990 yılında UNESCO tarafından Fransa’da bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantıda Thoman, medya eğitimi, medya okuryazarlığı ve medya farkındalığı terimlerinin hangisinin kullanılması gerektiğine dair tanımlanma yapılmasının gerekliliğine vurgu yapmıştır (Thoman, 1990). Öne çıkan terim, okuma ve enformasyonu alma becerisi anlamlarında kullanan okuryazarlık terimi olmuştur. 2002 yılında yine UNESCO öncülüğünde Seville’de

“Gençlik Medya Eğitimi” başlıklı bir toplantı gerçekleşti. Toplantıda içeriklerin eleştirel analizinin yapılarak medyayı öğrenmek ve öğretmek üzerinde durulmuştur. Bunun için de araştırma, öğretmen eğitimi, medya ortaklıkları, ağ oluşturulması ve kamusal yayınların geliştirilmesi kararı alınmıştır (Sezen, 2011:151). Medya eğitimi çalışmaları da 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren teknoloji ve internet ile birlikte dönüşüme uğramıştır. Bu dönüşüm sonucunda yeni medya araçlarının ortaya çıkması medya eğitimine bakışı, içeriği de farklılaştırmıştır. Bununla birlikte teknolojideki değişim

“internet ya da bilgisayar okuryazarlığı” gibi yeni bir okuryazarlık türünü de ortaya çıkarmıştır (Livingstone, 2004:3).

1.2.2. Yeni Medya Okuryazarlığında Eleştirel Yaklaşımlar ve Uygulamalar

Medyanın teknoloji ile yeniden yapılanması, internet ile mümkün olmuştur.

Enformasyon iletme bakımından geleneksel medyanın tekelliği, yeni medya araçlarıyla birlikte dönüşüm geçirmiştir. Mevcut medya araçlarında yaşanan bu dönüşüm okuryazarlık türünün de değişimine sebep olmuştur. Medya okuryazarlığı, içinde bilgi okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, sosyal medya okuryazarlığı, dijital okuryazarlık gibi alt dallara ayrılmıştır. Yeni medya toplumsal hayata bilgisayar, cep telefonu,

27

tabletler, akıllı televizyonlar ile dahil olmuştur. Tüm bu araçlar yeni medya teknolojileri olarak kabul edilmekte ve internetten bağımsız düşünülememektedir.

Geleneksel medya araçlarının da kendilerini yeniyle entegre etme çabası teknolojik yeniliklere uyum sağlayarak farklılaşmaya ve gücü daima elinde bulundurmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Gücün yeniden inşasını da bir gazetenin dijitale dönüşmesiyle anlık haber akışını sürekli güncelleyerek, enformasyonu sosyal medya hesapları dahil her kanaldan bireylere ulaştırması yoluyla yapmaktadır. Bu durumu David Bolter ve Richard Grusin “Remediation” kitabında yeni medyanın geleneksel medyayı “iyileştirdiğini” belirterek açıklar. Başka bir ifadeyle, var olan basılı gazetenin internet ortamında dijitale aktarılması yeni bir durum olarak değil, teknolojik gelişmelere ayak uydurulan bir iyileştirme olarak yorumlanabilir. Böylece geleneksel medyanın toplumdaki tekel konumu ve sahip olduğu güç ilişkisi internet ile çok parçalı bir yapıya bürünmüştür. Bireylerin medya araçlarına katılımı bakımından Everett M. Rogers, iletişim sürecinde geleneksel medyanın tek yönlü işlevine karşılık yeni medyanın karşılıklı etkileşim olanağını, eşzamansız ve kitlesizleştirici yani her bireye özel, kendi kontrolünde bir alan olarak sınıflandırma yapmaktadır (Rogers akt.

Timisi, 2003:82). Böylece güç unsurunun başrolünde etkileşim yer almaktadır.

İnternetin, etkileşimi artırması, bireyin sınırsız kanallar içinde var olan sınırsız enformasyondan özgürce seçim yapabilmesi, herhangi bir içeriği sosyal medya hesabından kendi sosyal medya kanalı aracılığıyla paylaşmasına olanak vermektedir.

Böylece birey var olan enformasyonu kendi düşüncesine göre yorumlayıp, o içeriği kendi üretmiş gibi sunabilmekte ve kendi sosyal çevresine bir dağıtıcı rolüne girmesine imkan tanımaktadır. Bireyler, medyanın sunduğu içeriklerin pasif alıcısı olmanın yanında içerik üretimine de dahil olarak aktif bir konuma geçmiştir. Bu yönüyle eleştirel

28

yaklaşım, korumacı yaklaşımın tam karşısında yer almaktadır. Thoman, medya iletilerinden korunmak yerine medya eğitimi alanında bireylerin yetkin, sorgulayıcı ve okuryazar olmalarının gerekliliğini vurgulamıştır (Thoman akt. Koçoğlu vd, 2018:43).

Sadece çocuklara değil aynı zamanda yetişkinlere de medyanın bilinçli kullanımının öğretilmesi gerektiği üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu bilinçli kullanımda medya eğitimi ön plana çıkmaktadır. Medya eğitiminin temelinde, bireylere eleştirel bakışı ve aktif katılımı sağlayarak medyayı öğretmek ve öğrenmek yatmaktadır. Bu bağlamda Grunwald Medya Eğitimi Bildirisi’nin de 2000’li yıllarda halen geçerli olduğunu ifade eden Buckingham, medya eğitimini tanımlamada güvenilir bir kaynak olduğunu da ifade etmektedir (Sezen, 2011: 142). Küresel çapta teknolojinin hızla gelişimine paralel olarak bireylerin katılımıyla kendini sürdüren yeni medya araçları hem uluslararası toplantıların hem de ülkelerin yeni medya okuryazarlığı alanında birçok faaliyette bulunmasının önünü açmıştır. Amerika Birleşik Devletleri medya okuryazarlığına korumacı yaklaşım yerine eleştirel yaklaşımın alınması gerekliliğinin önemini 2000’lerden sonra anlamıştır. Özel sektör ve kar amacı gütmeyen organizasyonların kurduğu örgütlerle ilerleme sağlanmıştır. 1997’de “Alliance for a Media Literate America” (AMLA) çatısı altında örgütlenerek 2001 yılında “National Association for Media Literacy Education” (NAMLE) adıyla resmen kurulmuştur. Küresel boyutta oldukça aktif ve büyük bir öneme sahip olan bu örgütün amacı Amerikan gençlerin medya okuryazarı olarak yetişmesi ve tüm ülkeleri medya eğitimi ile desteklemektir (Sezer, 2009;282). NAMLE’ye göre daha eleştirel yaklaşımla 2003 yılında kurulan

“Action Coalition for Media Education” (ACME), temel hedefi bireylere medya karşısında aktif ve eleştirel bir tutum becerisini kazandırmaktır. Avrupa’da ise medya okuryazarlığı alanında diğer ülkelerin de gelişimi sağlayan İngiltere, İngiliz Film Enstitü’den sonra 2003 yılında “Office of Communication” (OFCOM) ile, medyayı anlama, içerik yaratma ve iletişim konularında becerileri geliştirmek amacıyla

29

kurulmuştur (https://www.ofcom.org.uk/research-and-data/media-literacy-research/media-literacy). OFCOM, yeni medyada zararlı içeriklerin kaldırılarak içerik kalitesini yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda müfredatta da medya okuryazarlığı dersi zorunlu olarak verilmektedir. Her bireyin katkıda bulunabildiği dijital ortamda enformasyon dahil tüm içerikler değişen ve dönüşen bir yapıdadır. Bu bakımdan dijital yerliler olarak da adlandırılan Z kuşağının internet ile doğması yeni medya araçlarını kullanmada, onları oldukça aktif kılmaktadır. Bu etkin kullanım sonucunda ise sosyal medya uygulamaları aracılığıyla erişilen enformasyon akışından kaçınmaları mümkün olmamaktadır. Dijitalleşen çağda Z kuşağına karşı korumacı önlemler almak yerine onların güçlenmelerini sağlamak gerekmektedir. Çünkü medya iletilerinden kaçınmak güç hale gelmiştir. Buna karşı koymak yerine medya eğitimi ile bireylere sorgulayıcı beceriler kazandırılmalıdır (Thoman akt. Koçoğlu vd., 2018:43).

Bu da medya içeriklerinin kim tarafından, ne amaçla, ne şekilde hazırlandığının bilinmesi ile mümkün olmaktadır. Eleştirel yaklaşımın temelinde de bireylerin bu içeriklere karşı eleştirel ve sorgulayıcı bakış açısıyla analiz yapma becerisinin kazanılması yatmaktadır. Medyanın kendi penceresinden kurguladığı gerçekliği, anlamak, analiz etmek medya okuryazarlığı ile mümkündür (Masterman, 1993:8).

Eleştirel yaklaşım bireyi medya karşısında aktif bir role, kendi düşünme becerisi üzerinden sokmaktadır. Bu rol, hayat boyu sürdürülebilir ve öğrenilebilir olması bakımından önemlidir. Çünkü çocuklukta alınan mesajlara verilen tepki yetişkinlikteki bakış açısını şekillendirmektedir. Medyanın eleştirel okuma ve yazma becerilerini öğrenen bir birey, daha iyi seçimler yaparak, kendinin ve başkalarının da çıkarlarını gözeterek harekete geçen bilgili yurttaşlar olabilir (İnal, 2009:89).

30

Medya içeriklerini kurgusal olarak gören eleştirel yaklaşım, özellikle medyanın tüketim, manipülasyon ve şiddet unsuru içeren içeriklerine karşı toplumun bilinçlenmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu içerikler sadece medya sahiplerinin elinde bulunan araçlar yoluyla değil, sosyal medya uygulamalarındaki kişisel hesaplardan da üretilmektedir. Bu üretim içerisindeki video, fotoğraf, metin gibi iletilerdeki enformasyonların doğruluğuna şüphe ile yaklaşılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte özellikle Z kuşağı maruz kaldığı “siber zorbalığa”

karşı da kendilerini savunmayı öğrenmesi üzerinde durulmaktadır. Temel anlayış internetin yaygınlaşmasıyla birlikte kolay ulaşılan dijital ortamlarda tehlikeli içeriklerin bireyleri tedirgin ettiğidir (Livingstone, 2002:4-5). Bu bakımdan Z kuşağının eleştirel akla, sorgulayıcı zihne sahip olması için medya okuryazarlığının ve eleştirel düşünme eğitiminin bir arada bütünleşik yapıda verilmesi gerekmektedir (Erişti ve Erdem, 2018:1237). Çünkü eleştirel düşünme bireylere, kurgu ve gerçeklik arasındaki farkı algılayabilme becerisi kazandırmaktadır. Yeni medya araçlarından sosyal medyada Z, kuşağı gençlerin önüne çıkacak herhangi bir sorun karşısında bu sorunu çözebilme becerilerinin de eğitim kapsamına alınması gerekmektedir. Çünkü her bireyin karşılaştığı olası zararlara karşı vereceği tepkileri farklılık göstermektedir. Bunun en önemli gerekçesi de çocuğun içinde yetiştiği ailenin tutumlardır. Sosyal medyada popüler olan içerikler daha çok lüks tüketimi teşvik eden paylaşımlardan oluşmaktadır.

Erişilemezlik durumu karşında çocuklar ve gençler ailelerini suçlayabilmekte ya da ailelerini yetersiz görerek utanma duyguları ön plana çıkabilmektedir. Yeni medya okuryazarlığının en büyük gereksinimi içeriklerin amacını anlayabilme becerisi de burada ortaya çıkmaktadır. Bunula birlikte yeni medya okuryazarlığı değişen yeni medya kültürü karşısında kendini de yenileyebilmelidir. Çocuklar değişen medya içerikleri karşısıında kontrol edebilme gücü elde ettiğinde seçici bir tüketici konumuna girerler. Böylece geleneksel medya araçlarının tek yönlü pasif tüketiciliği karşısında

Benzer Belgeler