• Sonuç bulunamadı

AHLAK, DİL VE EDEBİYAT

4. Yeni Hayatta Dil ve Edebiyat

Bilindiği gibi 1911 yılında Genç Kalemler dergisinde (Cilt:2, sayı:1)

“Yeni Lisan” başlığıyla bir yazı yayınlanmıştır. İmzasız olarak yayınlanan ve kime ait olduğu belli olmayan bu yazı, aslında Ömer Seyfettin’e aittir.

Daha sonra aynı derginin ikinci sayısında yine aynı başlıkla ve imzasız ola-rak bir yazı daha çıkmıştır. Bu yazıyı da Ali Cânib ve Ziya Gökalp birlikte yazmışlardır. Bu yazılar aynı dergide yayınlanmaya devam etmiştir. Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” başlıklı yazısı o dönemde âdeta bir deprem etkisi yaratmış, Ali Cânib ve Gökalp’in beraber kaleme aldıkları yazı ise bir artçı şok etkisi oluşturmuştur. Çünkü Millî Edebiyat Dönemi’nin oluşumundaki asıl büyük kıvılcım, edebî olmakla berber fikrî ve siyasî bir hüviyet de gösteren ve bu yazılarla başlayan “Yeni Lisan Hareketi” ya da “Yeni Lisan

Davası”dır. 1911 sonrasının göstergesi “millî uyanış” kavramıdır. Bu kav-ramın görünen ilk işareti ise lisan davasıdır. Bu davanın ardında gerçekte yeni insan, yeni hayat ve yeni tabiat davası vardır. Bu yazıların temel fikri de aslında burdur.

Nitekim Ali Cânib ve Ziya Gökalp’in beraber kaleme aldıkları “Yeni Lisan” yazısında, Ali Cânib şöyle demektedir: “Fakat yeni lisan Türkler için sade bir edebiyat meselesi değildir; o her şeyden evvel bir lisan, bir hayat meselesidir. Şüphesiz ki kılıç bir ihtilâl yapar, o ihtilâlin arkasında bir inkılâp doğuran ancak ‘kalem’dir.” (Gökalp, 1999: 106)

Burada önemli olan nokta şudur: “Yeni Lisan” Genç Kalemler ile tu-tuşturulmuş bir ateştir fakat bu ateş Genç Kalemler dergisinin kapatılma-sıyla sönmüş değildir. Zaman zaman küllense de günümüze kadar tekrar tekrar külleri savrularak yeniden yakılan bir meseleyi düşünce tarihine ta-şımıştır. Sıradan tartışmalar dışarıda bırakılırsa “Yeni Lisan Hareketi”nin etkisinin gerçekten büyük olduğu görülür. Bu davayı en iyi değerlendi-renler içinde öncü isim Ziya Gökalp’tir. Çünkü onun bu davadan çıkar-dığı kaynak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu temelleri sayılan, bir takım ilkeler ve prensiplerdir. Başka bir deyişle bu davada işin gerçeğini fark eden asıl kişi Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in kendisi de bu duruma şöyle işaret etmektedir:

“Hülâsa, on yedi-on sekiz yıldan beri Türk milletinin sosyolojisini ve psikolojisini incelemek için harcadığım çalışmalarımın mahsulleri ka-famın içinde istif edilmiş duruyordu. Bunları meydana atmak için yalnız bir vesilenin çıkmasına ihtiyaç vardı. İşte, Genç Kalemler’de Ömer Sey-feddin’in başlamış olduğu fikir mücadelesi bu vesileyi hazırladı. Fakat ben dil meselesini kâfi görmeyerek Türkçülüğü bütün mefkûreleriyle, bütün programıyla ortaya atmak lâzım geldiğini düşündüm.” (Gökalp, 2004: 14)

Görüldüğü gibi Gökalp, Türkçülüğü bütün mefkûreleriyle ortaya ko-yabilmek için “Yeni Lisan” yazılarıyla eline geçen ilk kıvılcımı ateşlemiş-tir.

Böyle bir hareketin yeni hayatta yer edinmemesi düşünülemez. Ni-tekim Gökalp Yeni Hayat adlı kitabında lisan konusuna da ayrı bir başlık açmıştır.

Gökalp’in “Lisan” manzumesi şöyledir:

“Güzel dil, Türkçe bize, Başka dil, gece bize.

İstanbul konuşması En saf, en ince bize

Lisanda sayılır öz Herkesin bildiği söz;

Ma’nâsı anlaşılan Lugata atmadan göz.

Uydurma söz yapmayız, Yapma yola sapmayız Türkçeleşmiş, Türkçedir;

Eski köke tapmayız.

Açık sözle kalmalı Fikre ışık salmalı;

Müteradif sözlerden Türkçesini almalı.

Yeni sözler gerekse Bunda da uy herkese;

Halkın söz yaratmada Yollarını benimse.

Yap yaşayan Türkçeden, Türkçeyi incitmeden, İstanbul’un Türkçesi Zevkini olsun yeden.

Arapçaya meyl etme İran’a da hiç gitme;

Tecvîdi halktan öğren, Fasihlerden işitme.

‘Gayn’lı sözler emmeyiz Çocuk değil, memeyiz!

Birkaç dil yok Turan’da Tek dilli bir kümeyiz.

Turan’ın bir ili var, Ve yalnız bir dili var.

‘Başka dil var…’ diyenin Başka bir emeli var.

Türklüğün vicdanı, Dini bir, vatanı bir;

Fakat hepsi ayrılır,

Olmazsa lisanı bir.” (Gökalp, 1976: 17)

Bu manzumede Gökalp, lisan konusundaki görüşlerinin, oldukça sade bir dille sıralamıştır. Bunlar maddeleştirilmeye müsaittir. Manzumedeki görüşleri yedi maddeye ayırmak mümkündür:

a) Bizim dilimiz Türkçedir ve Türkçe’de temel İstanbul konuşması-dır.

b) Herkesin anlayabileceği bir Türkçe kullanılmalıdır.

c) Uydurma söz yapılmamalı ve tasfiyeciliğe de sapılmamalıdır.

d) Önemli olan düşüncedir, fikirdir. Fakat fikri ifade etmek için sade bir söyleyiş seçilmeli, eşanlamlı sözcüklerden Türkçe olanlar alınmalıdır.

e) Yeni kelimeler türetirken, halkın söz yaratmadaki yolları benim-senmeli, Türkçe esas alınmalı, İstanbul Türkçesi zevkine uyulmalıdır.

f) Söyleyişte, telaffuzda Türkçeleşmiş şekiller kullanılmalıdır. Arap-ça ve FarsArap-ça asıllardan uzak durulmalıdır.

g) Dil birliği millet olmanın temel unsurudur. Milletin oluşması için en önemli unsur dildir. Milleti birleştiren de ayıran da odur.

Gökalp, “Sanat” adlı manzumesinde ise lisan konusunun yansıra ede-biyat konusuna da değinmektedir:

Diyor ki: ‘Siz Parnasse, biz Ortaç eri, Bizden olan her fert görür ileri,

İğreti san’attan, millî hüneri İstemez yabancı eserlerden baç!

Aruz sizin olsun, hece bizimdir, Halkın söylediği Türkçe bizimdir, (Leyl) sizin, (şeb) sizin, (gece) bizimdir.

Değildir bir mâna üç ada muhtaç.

Irmağız, her akan sele uymayız, Şarktan Garp’tan esen yele uymayız, El uysun bize, biz ele uymayız,

Biz dilmaç değiliz, yalvacız yalvac.” (Gökalp, 1976: 25)

Yeni şair ile eski şairi, daha doğrusu ozanı karşılaştıran Gökalp, yeni şairi hece veznini tercih eden, yabancı kelimeler yerine günlük hayatta varlığını sürdüren Türkçe kelimeleri kullanan ve kendisine kaynak olarak halkı gören eski şairler gibi olmaya davet etmektedir.

Gökalp “Asker ile Şair” adlı manzumesinde ise şairlerden vatan ve millet için şiirler yazmalarını istemektedir.